@pekbiafiliyalnizli
|
Selam, ben geldim Bölümün başı Dinçer'den, diğer yarısı Belçim'den. İki tarafın da gönlü olsun istedim, gönlünüzü severim. medya 🌹 Yorumsuz geçenin kocası Kızılcık Şerbeti Fatih'e benzesin Keyifli okumalar🌼 ⚫ Sol eli titredi birden, gözlerinde gördüğüm korkusuzluktan baktım kendi yansımama. Derin bir nefes aldım, hayalse birazdan yok olacaktı daha öncekiler gibi. Onu nişan aldığım silahımı sıkıca kavradım, tetikteki parmağımı biraz daha kaydırsam ateş edecektim, o an anladım gerçek olduğunu. Belçim beş yıl sonra forması ile karşımda duruyordu. ''Buldum seni.'' Yılların verdiği hasretle kapattım aramızdaki mesafeyi, sıkıca sarmalamak istiyordum onu, buna engel olan gözleriydi. ''Sen çoktan kaybettin beni, yaklaşma.'' ''Büyümüşsün,'' dedim özlediğim yüzüne bakarak, boyu uzamıştı sanki, kilo almıştı, büyümüş bir kadın vardı karşımda, ''Çok büyümüşsün.'' ''Büyüdüm, sen büyüttün beni.'' İçime bastırmak istiyordum bu kızı, gözlerimi kapadım kendime hakim olmak ister gibi, ''Sadece sarılacağım.'' ''Üstümdeki kıyafetleri görmedin galiba?'' ''Doktor olmuşsun.'' ''Beyaz önlüğün altındakilere bak, daha çok ilgini çeker.'' dedi meydan okur gibi. Gördüklerimle hemen çatıldı kaşlarım, anlamsızca baktım yüzüne, ''Senin o paçavraların içinde ne işin var?'' ''Sence?'' diye sordu tek kaşını kaldırarak, ''Kim giyer bunları?'' Tek saniye bile ihtimalini düşünmek istemedim. Sessiz kalışımdan faydalanmak ister gibi çıkıştı, ''Çekil önümden, gitmem gerekiyor.'' İtirazla önüne geçtim, ''Hiçbir yere gidemezsin.'' ''Ne o yakalayacak mısın yoksa beni?'' ''Sus, sen onlardan değilsin.'' ''Bırak beni yoluma gideyim.'' dedi kararlılıkla. Yakından yüzüne bakmak, gözlerinin inine inmek beni mahvetmişti. Karşılaşırsak yapacağım dediğim her şey uçmuştu, sadece sıkıca sarılmak istiyordum. ''Bırak beni.'' gideceği sırada kolundan yakalamak istediğimde izin vermeden birkaç adım geriledi, ''Sakın bana dokunmaya yeltenme, son dokunduğun yerle başım belada yıllardır.'' Suçlulukla kaldırdım ellerimi, ''Tamam dokunmuyorum, gidiyoruz buradan.'' ''Sen çık dışarıya, çadır temiz de kimseyi gönderme yanıma, siz uzaklaştığınızda çevreyi toplamaya gelen kimseye yakalanmadan giderim.'' Öfkeyle baktım yüzüne, ''Sen ne diyorsun? Bir de plan kurmuşun, terörist gibi konuşma benimle.'' ''Gibisi fazla, görmüyor musun hâlimi?'' ''Görmüyorum, gözüme sokma.'' O sırada elinde silahıyla Begüm girdi içeriye, ''Kuzgun iyi misin?'' ''Çık dışarıya.'' dedim sakince. Belçim'i fark ettiğinde acemice sırıttı, ''Doktor kılıklı terörist de buradaymış, çıkar o önlüğü kirletme bari.'' Belçim'i nişan alan silahının namlusunu tutup usulca aşağıya indirdim, ''İndir silahı ve çık.'' Şaşkınca baktı bana, ''Kuzg-!'' ''Emrediyorum Arıca, çık dışarıya!'' Sinirle baş selamı verip yanımızdan ayrıldı. ''Kuzgun demek.'' diye fısıldadı Belçim, ''O kadar mı işledim bünyene?'' ''Bünyem sensin, işlemek ne kelime.'' Acıyla tebessüm etti, ''Beş yıl önce söylesen şunu, kalbim atardı. Şimdi sadece yalan geliyorsun.'' ''Bunları sonra konuşacağız, sana kendimi anlatacağım.'' ''Dinlemek isteyen kim? Umurumda değil, şimdi buradan gitmem lazım ve bana yol vereceksin. Bunu bana borçlusun.'' ''Beraber gidiyoruz buradan.'' ''Terörist yakaladım diye böbürlenecek misin?'' ''Kendine hakaret etmeyi kes, sen onlardan değilsin, olamazsın.'' Belçim bana karşılık verirken kulaklığımdaki konuşmalara döndüm, ''Kuzgun toplanıyoruz!'' ''Doktorlar nasıl?'' ''Araca alındılar, iyiler kendilerini tedavi etmeye başladılar.'' ''Etrafı adam gibi kontrol edin, geliyorum.'' Belçim endişeyle baktı yüzüme, ''Yakalanamam, yardım et bana.'' Miğferimi başımdan çıkartıp kenara koydum, üstümdeki parkayı çıkarttım, ''Giy bunu böyle karakola sokamam seni.'' Uzattığım parkaya baktı, ''Giymem, sokmayacaksın da zaten, gelmem.'' ''Başka çaren yok, seni bırakmam.'' ''Sen kimimsin de beni bırakmıyorsun?'' ''Söyleyeyim mi neyin olduğumu?'' ''Sus!'' dedi hırçına, ''Duymak istemiyorum.'' Parkayı tekrar uzattım, ''Giy şunu hemen.'' Kararlı halimi görünce inat etmedi, gerçekten zorda olduğunu anlamıştım. Üstündeki beyaz önlüğü çıkardı önce, katlayarak kenara koydu, paçavralara eli değdiğinde sabırsızdım, ''Sök at düğmelerini, çıkar üstünden şunları.'' ''İçimde bir şey yok, dön arkanı.'' ''Niye yok?'' ''Çıkarmam gerekmiştir, ondan yoktur.'' Gözlerimi kapadım öfkeyle, ''Sus ne olursun, çıkar üstündekileri.'' diyerek arkamı döndüm. Teninin kokusunu soludum yıllar sonra, içime akıp gitti ona olan özlemim. İşi bitince sabırsızdım. Az önceki paçavralardan bin kat daha yakışmıştı üniformam. Elini tuttum, ''Benimle geliyorsun.'' ''Yapma şunu, bak başın belaya girer.'' Elimden ayrılmak için her şeyi yaptı ama izin vermedim, ''Debelenme, kafama sıksan da benimlesin.'' ''Bunu ödeteceğim sana, zor durumdayım diye susuyorum.'' ''Ödet bana, borcum çok.'' Belçim'in elini tutarak çadırdan çıktık. Tüm gözlerin bizi bulması normaldi, onlara göre terörist eli tutuyordum. ''Zorluk mu çıkartıyor?'' diye sordu Begüm, ''Ver özel ilgileneyim.'' Hasbinallah diyerek ekibe döndüm, ''Etrafı son kez kontrol edin, gelenlere kolaylık olsun. Bölge notlarını hallettiniz mi lan?'' ''Hallettik Kuzgun.'' ''Hadi armalara!'' ''Canlı terörist en sevdiğim şeydir.'' dedi Galip, Belçim'e bakarak, ''İnsan bakınca keyifleniyor.'' ''Çek bakışını asabımı bozma benim!'' ''Sen de deli falansın ama yakalamışsın karıyı, Kuzgunsun harbiden.'' La havle dedim içimden, lan sus terörist sandıklarından böyle konuşuyorlar. ''Kadın teröristler kadın personel ilgilenir.'' dedi Begüm, takmıştı kafaya alacaktı kızı elimden. Galip araya girdi öfkeyle, ''Ya siktir oradan, dağda kala kala kadınlığı mı kalmıştır bunun?'' ''Galip! Sesini soluğunu siktirme bana! Geç lan armaya!'' Hepsi gözümün önünden kaybolurken Begüm gelmişti karşıma, ''Kuzgun, ne bu halin?'' ''Begüm Arıca ikinci bir emre kadar benimle konuşmayacaksın!'' ''Emredersiniz komiserim!'' Belçim'i bir an bırakmadan armaya adımladım. Armanın arka kapısını açtığımda Belçim gülümsedi, ''Teslim edeceksin beni? Bunu da mı yapacaksın bana?'' ''Teslim edilecek neyin var senin?'' ''Ekip arkadaşların haksız mı?'' Bir hamlede burnuna kadar girdim, ''Sen onlardan değilsin, bir daha uyarmam!'' ''Neyse ki ilk yalanın değil.'' Belçim'le armanın arkasındaki koltuklara karşılıklı oturmuştuk. Karakola doğru yola çıkmıştık, ilerisini düşünemiyordum, şu an karşımdaki kızın gözlerinde takılı kalmıştım. İnceliyordum yüzünü. Hafif hafif sıyrıklar vardı, dudakları kupkuruydu eskiden de bir şey sürmezdi, ben öperek ıslatırdım, saçları sıkı bir topuzdu, kıvırcık saçlarının buklesini görememiştim. Ellerine baktım, yüzüğümüz yoktu, silah tutan parmakları nasıl bağlamıştı, görmezden geldim. Bana nefretle bakışını görmezden geldim. ''Diş hekimliği okudun mu?'' ''Okumuş gibi bir halim var mı?'' ''Var, başarmışsındır sen.'' ''Ben sadece senden nefret etmeyi başardım.'' ''Zor oldu mu bari?'' ''Çok kolaydı.'' Gülümsedim burukça, ''Neredeydin yıllardır?'' ''Senden çok uzakta sandın beni, çok yakındım aslında.'' ''Kimleydin?'' ''Kendimle.'' ''Ailemizden kim yardım etti sana? Yoksa imkanı yok, bu kadar kaçamazdın benden.'' ''Ailemiz... Sen hala beş yıl öncede mi yaşıyorsun?'' ''Evet. Sana her şeyi itiraf ettiğim o gecedeyim.'' ''O gece, bana yaşattığın en unutulmaz geceydi.'' Sesi titremişti, ''Çok teşekkür ederim sana.'' ''Eğer bir kere dinleseydin be-'' ''Ağabeyimin katilisin sen, ben senin neyini dinleyeyim?'' ''Bu kadar basit değil,'' dedim yaklaşarak, ''Soracaktın bana, hesap soracaktın. Bağırıp çağıracaktın, o evi başıma indirecektin. Tokat atıp neden diyecektin, sen benim ağabeyime neden sıktın?'' ''Cevabın ne fark eder? Senin yüzünden öldü benim ağabeyim. Bilirkişi raporunda adın geçiyor Demirsoy! Savcı bile doğrudur demedi mi?'' Geriye yaslandım öfkeyle, ''Savcımız ne dediyse doğrudur.'' ''İlk başta hiç sevmemiştim Demir'i, bir insan kardeşi söz konusu olduğunda bile adaletten yana oluyorsa o iyi adamdır. Allah Demir'i hep mutlu etsin, hakkaniyetli adammış.'' ''Amin.'' dedim ruhsuzca, ''Çok amin.'' Sessizleştik, onun gözleri beni bulmuyordu, benim gözlerimse ondan ayrılmıyordu. ''Yaklaştık, az kaldı.'' Gerilmişti, ellerini ovuşturup duruyordu. Onu böyle görünce deliriyordum. ''Aramızdaki geçmişi sakın üstlerine söyleme, bu beni yakar. Birazcık düşünüyorsan sus.'' ''Geçmiş değil, sürüyor.'' ''Sürmüyor,'' dedi öfkeyle, ''Geçmiş.'' ''Öyle olsun.'' ''Aç mısın? Hazırlatayım sana bir şeyler?'' ''İstemez.'' ''Kimseyle göz teması kurma, sadece sana ne dersem onu yap.'' ''Koruyacak mısın sanki beni?'' ''Korunacak bir şeyin yok senin.'' Arma durduğunda derin bir nefes aldım. Kargaşa çıkacaktı ama değerdi. Kapıyı açıp indim, merkez ilk defa bu kadar kalabalıktı sanki. Daha önce görmediğim kadar polis dışarıya çıkmıştı. Sebebini öğrenmek için Galip'e baktım, yavşakça sırıtıyordu. ''Tüm karakola terörist yakaladık diye haber saldım, karşılamaya geldiler. İyi yapmış mıyım Kuzgun?'' Yakasına yapışacakken Efe engel oldu, ''Ben senin yapacağın işi sikeceğim, bekle sen.'' ''Emredersin komiserim.'' ''Sanki yanlış bir şey mi yaptı Galip? Neden kızıyorsun Kuzgun?'' Başıyla armada oturarak bizi izleyen Belçim'i işaret etti, ''Aşağılık bir terörist değil mi bu kadın?'' ''Değil!'' dedim öfkeyle, ''Yanlış bir durum var, çözeceğiz. Size emir dinlememek ne sonra göstereceğim. Bittiniz ha, aklınızda bulunsun.'' Kimseyi umursamadan elimi Belçim'e uzattım, tutmayı reddederek indi armadan. Bu kez izin istemeden elinden tuttum ve binaya adımladım. Bize bakan onlarca polis de, bana sorulacak sorular da umurumda değildi. Şaibe altında kalacak olsam da Belçim, enkaz altında kalacak olsam da Belçim diyecektim. Belçim'i odama götürdüm. İstemese de yiyecek bir şeyler emrettim, dumanı üstündeki çayının kaşığını bırakıp içti. Ayakta onun her hareketini izliyordum. ''Ne ara bıraktın şekeri?'' ''Ali amcamı örnek aldım diyelim.'' ''Ali amcamla görüşmedin değil mi?'' ''Neden, üzer mi bu seni?'' Üzerdi, onun da gözümün içine baka baka yalan söylemiş olması üzerdi, ''Neyse ne, duymak istemiyorum. Söyleme bir şey.'' ''Sadece Ali amca yanında durdu değil mi, diğer herkes bir şekilde suçladı seni.'' ''Suçluydum, hak ettim.'' ''Hatanı biliyor olman yapmadığın anlamına gelmiyor.'' ''Hata değil, çok daha fazlası.'' Çay bardağını sehpaya bıraktı, ''Ne olacak bana şimdi?'' ''İfadeni alacaklar.'' ''Sorgu yani?'' ''Sorgu odasına girmene engel olamam, herkes gördü seni.'' ''Anladım.'' Kapım çalındı, Efe girdi içeriye. Haline bakılırsa oldukça telaşlıydı. ''Müdür bekliyor seni, acil. Merkezi ayağa kaldıracak şimdi.'' ''O Galip'i döveceğim unutturma bana.'' ''Sen unutmazsın zaten.'' Belçim'e baktım, ''Şimdi gideceğim, müdürle konuşacağım sonra yanındayım. Bensiz yaklaşan olursa avukatım olmadan konuşmam diyeceksin.'' ''Sayende ondan fazla avukat tuttum, var avukatım.'' ''Boşanma avukatı bu davalara bakmaz, ayrıca kadron zayıftı.'' ''Kadrom zayıf değildi, sen güçlü bir oyuncuydun.'' ''Oyun değildi, gerçekti hepsi.'' ''Yalan bir adamdan ne kadar gerçek çıkar ki?'' ''Göstereceğim sana gerçekleri.'' ''Gözlerim kapalı yalnız.'' ''Açarım.'' Odadan çıkıp müdürün yanına gittim. Bir güzel sorguya çekti beni, olduğunca onu koruyacak şekilde yazdım hikayeyi. Müdürün de itimadı vardı bana, ama prosedür diye tutturmuştu. Sakin ol demişti bana, dikkat çekme, çok göze batıyorsun. Tamam dedim müdüre, haklıydı çok sakin olacaktım bugün. Odasından çıktığımda söylediğim yalanları kılıfına uydurmam gerekiyordu şimdi. Elimi başıma atıp sıkıntıyla kısa saçlarımı kaşıdım, ah be kızım yıllar sonra beni böyle mi görecektim? Odaya geri döndüğümde Belçim ortalıkta yoktu. Öfkeyle çıktım odamdan, koridorda tüm gücümle bağırdım, ''EFE! Nerde lan kız?'' Sesimi duyan bir sürü polisin yanında Efe de gelmişti, ''Sorguya alındı.'' ''Gerçek terörist gelse acele etmezler anasını satayım!'' Hızla sorgu odasına koşturdum. Camekanın arkasından baktım, Belçim küflü sandalyeye oturmuş ellerini de masaya koymuştu. Beden dili oldukça rahat olduğunu gösteriyordu, benim sevgilimin o sandalyede ne işi vardı lan şimdi? ''Sen mi yakaladın Kuzgun?'' Başımı sorguyu izleyen kalabalık polis grubuna çevirdim, ''He ben yakaladım.'' diyerek geçiştirmek istedim. Tebrik edip omzumu sıvazladılar, gerçek olsa yapmazdı çakallar. Hepsi yeni atandığından ilk teröristlerine baktıklarını düşünüyorlardı, diyemiyordum ki lan o sizin yengeniz! ''Yalnız bir şey diyeceğim, terörist olmasa güzel kızmış.'' Kendi aralarında geyiğe başladıklarında konuya dahil olmadan duramadım. Muhabbeti açan memurun omzuna elimi bastırdım. ''Lan sizin üstünüzde bu üniforma varken kadınlara özel herhangi bir şey söylemeniz etik mi lan? Uyarmadılar mı oğlum sizi!'' ''Komi-'' Acelem olmasa uzatırdım ama şimdilik yüzlerini ezberledim, ''Bir daha duyayım, bir kere daha şahit olayım yakarım sizi. Acımam yok.'' Sorgu odasına daldım, kapıyı yavaşça kapatmaya çalışsam da o gerginlikle pek mümkün olmamıştı, ''Kolay gelsin nedir durum?'' ''Hoş geldin de, sen hayırdır Kuzgun? Uğrar mıydın sorgulara?'' ''Canım çekti devrem, uğrayayım dedim.'' ''Sistemde arıza meydana gelmiş komiserim, kimliğini sorgulayamadık.'' dedi memur. Hadi ya öyle mi olmuş, ''Başka?'' ''Susma hakkını kullanmak istiyormuş.'' ''Tamam yapacak bir şey yok, susma hakkını kullanabilir.'' ''Sen mi diyorsun bunu Kuzgun? Susma hakkını kullanan teröristlerin ağzını kıran adamsın, hadi oradan.'' ''Teröristlerin kırarım.'' ''Barut mu yedin oğlum sen, ne bu gerginlik?'' ''Yedim Hasan, yedim. Uzatma kullansın susma hakkını.'' ''Yok öyle, ben sorgumu yaparım.'' Boşta kalan sandalyeye tekme atarak Belçim'in karşısına çekip oturdum. Göz kırptım rahatla der gibi, zaten rahattı hanımefendi. Sanki her gün giriyordu sorgu odasına. Çocuklar onu sıkıştırmaya başladı, yanlış bir kelime eder diye endişeliydim, arkasını toplamak için tetikte dinliyordum. ''Neden doktor önlüğü giydin?'' ''Beyaz yakışıyor bana.'' ''Doktor musun?'' ''Değilim.'' ''Terörist misin?'' ''Değil!'' diyerek araya girdim, ''Adettendir diye sorguya çektiniz de, değil temiz o.'' ''Nasıl bu kadar eminsin Kuzgun? Delil söyle.'' ''Her dağda bulunana terörist mi diyoruz?'' ''Üstünden bir sürü eylem planı çıktı, doktor önlüğüne sarılı belgeleri çocuklar getirdi peşinizden.'' ''Kurban olamaz mı?'' ''Kaç yaşındasın?'' ''26 bitiyor.'' ''Kurban olamayacak kadar büyük.'' ''Yaşla ne alakası var lan?'' ''Kız zehir gibi, toplama çarpma biliyor, aklı yerinde yani.'' ''Her şeyin başka bir ihtimali vardır, mutlaka vardır.'' ''İhtimalleri tartışmıyoruz Kuzgun, bu kadın terörist ve cezasını çekecek.'' ''Kanıtla öyle küfür et.'' ''Hayırdır Kuzgun sen? Ayda yılda geldin benim sorgumu basıyorsun. Gidip yabani yabani Gökçemle ilgilensene.'' Belçim odaya girdiğimden beri ilk defa bakmıştı yüzüme, onun adı geçince. Sanki bakıştığımız o an, zaman durmuştu. ''Beni delirtme devrem, kanıt yok, kimlik sorgusu yok, bir halt yok!'' ''Sistem birazdan gelecek nasılsa, bakıyor çocuklar. O zaman kadar ağzından ne alırsak kardır.'' Vazgeçmiyordu adam, hırslı bir tipti. Sorgulamaya devam etti kızı, sert oynuyordu bir de. ''Bana bak kızım, senin gibi kaç maşa geçti elimden, sen de kurtulamazsın, pergel Hasan derler bana!'' ''Pergel demek, yaratıcıymış.'' ''Kime güveniyorsun sen? Kadınsın diye seni kayıracak mıyız sanıyorsun?'' ''Kendime güveniyorum.'' ''Çok dik konuşuyorsun ha, keserler o dilini.'' ''Şimdiye kadar cüret eden olmadı.'' ''Desene ilkim, yalnız denersem keserim o dilini.'' ''Özür dilerim cümlesinden hoşlanmam, kusura bakma dersen anlaşırız seninle abi.'' ''Ne diyorsun bayan sen?'' ''Asıl sen ne diyorsun Pergel Hasan bey?'' ''Bey değil, komiserim diyeceksin.'' ''Komiserim saat kaç?'' ''Saat altıyı kahpe geçiyor.'' Belçim gülümsedi, ''Sistem gelmedi mi hala, sıkıldım ben.'' ''Sıkıldın mı ablam sen?'' ''Valla öyle oldu.'' ''Sen bizimle taşak mı geçiyorsun?'' ''Estağfurullah.'' Araya girdim hışımla, ''Tamam, Pergel hadi uzatma reis. Sistemden de haber yok, on saat sorgulamayacaksın herhalde.'' ''Sistem gelene kadar sorgulayacağım. Var mı itirazın?'' ''Gel kenarda konuşalım seninle.'' diyerek sorgu odasının köşesine çektim. Eline koz geçtiği için onu nişancılıkta yendiğim günün acısını şimdi çıkartmak ister gibi mızmızlandı. ''Sen çık ben sorguma devam edeyim devrem.'' ''Pergel sen benim elime düşersin, fena ödeteceğim sana bunu.'' ''Beklerim senden.'' Hayatımda ilk defa sorgu odasında bu kadar gergindim. Belçim'in verdiği dik cevaplar bizimkini delirtiyordu. Onu böyle görünce ne kadar değiştiğini anlamıştım. Eskiden kelimeler ağzında büyür söyleyemezdi, şimdi ise lafını esirgemiyordu. Kendine güveni gelmişti, onu böylesine yakından ama bu kadar uzaktan izlemek çok zordu lan. Belçim'in güzelliğine dalıp gittiğimde Hasan'ın masaya vurmasıyla sıyrıldım. ''Ne oluyor lan, az yavaş ol!'' ''Ağzını açmıyor karı!'' ''Susma hakkım var diyor, kullansın bırak!'' ''Ulan sende bir günde etik komiser kesildin başımıza.'' ''Göstereceğim ben sana etiği.'' Hasan, Belçim'in üstüne eğildi, ''Sende bir şey de artık, teröristim de itiraf et kurtul!'' Ayağa kalkıp Hasan'ı ittim, ''Temas edip durma, delirtme oğlum beni!'' ''Ulan bir uzak dur, aşık mısın bana?'' ''Dayağımı yiyeceksin ha.'' ''Sırası değil sonra yerim.'' Sakinleşmek adına Belçim'e baktım, onun içim devremi boğazlarken o kafede çay içer gibi rahattı. ''Bana bak artık bir şey de, kafayı yedirttin bana!'' ''Bu masanın kelepçeliği oynuyor, bir ara sıkarsınız.'' ''Tabii alışıksın sorgu odalarına.'' ''Evet çok alışığım.'' Pergel Hasan şimdi de başka bir yöntem deniyordu, ''Terörist olmak en kolay seçenek lan! Gencecik kızsın, çalışıp okuyamadın mı? Devlete hizmet edecek gerçek bir meslek sahibi olamadın mı? Anca böyle kandır kendini, hata yapıyorsun. Siz yalan hayatların, yalancılarısınız.'' ''Çok doğru dedin. Yalan hayatların yalancısıyım, kabul. Zaten hatalar da yalan duygularla başlamıyor mu?'' Acıyla tebessüm ettim, ''Yalan o söz, hatalar çok sevmekten başlar, sonra başladığı yerde biter.'' ''Duygular yalan olmasa, hatalar yapılmaz.'' ''Tam tersi,'' dedim gözlerine bakarak, yıllar sonra hesaplaşır gibiydik, ''Duyguları insana hata yaptırır.'' ''Ölümle biten hataların duygusu ancak kolpadır.'' Bana son sözü de boydu, Hasan'a dikti gözlerini, ''Ne zaman çıkıyorum, gelmedi mi sisteminiz?'' ''İtiraf et, bak söz cezanda indirim uygulansın diye aracı olacağım.'' ''Gerek yok.'' ''Senin amacın ne!'' dedi Hasan elini masaya vurarak, ''Bu odadan öyle sallana sallana çıkabileceğini mi sanıyorsun!'' ''Sanmıyorum, çıkacağım zaten.'' ''Ulan beni delirtme!'' Emrimle beraber memur sinirden köpüren Hasan'ın önüne geçti. ''Konuşmama hakkı sende saklı, belgeler tamma çıkacaksın birazdan.'' dediğimde daha da delirmişti. ''Kuzgun sen napıyorsun lan!'' Ayağa kalktım öfkeyle, ''Sorgulama beni, kes sesini! Bu kız bu adadan çıkacak!'' Burun buruna gelmiştik, ''Ulan sen polis misin, hain savunucusu mu?'' ''Yediririm sana bu sözleri.'' ''Ödeteceğim sana bunu!'' ''Kes lan!'' O karmaşada sorgu odasının kapısı açıldı. Üniformalı üç kişi girdi içeriye, yanlarında bizim müdür de vardı. Hepimiz hazır ola geçerken içimizde en rahat Belçim'di. Sorgu sandalyesinden kalkıp karşılarına dikildi, ''Nihayet geldiniz Şef.'' orta yaşlı adamla sarıldılar, ''Bizsiz deliliklere kalkarsan gelemiz geç olur Turna.'' Şaşkınlıkla onları izliyordum. Pergel Hasan benden daha şaşkındı. ''Ne oluyor burada müdürüm? Terörist sorgusundaydık biz.'' ''Ufak bir yanlış anlaşılma olmuş. Turna bizden, kendisi polis özel harekatın istihbarat destekçisi.'' Gözlerim Belçim'i buldu, ona ilk defa bu kadar yabancı bir kimseymiş gibi bakıyordum. ''Biz tabii terörist saydık kendisini, o da söylemeyince.'' ''Operasyonun devamı için sustu, bizi görmeden de konuşmazdı. İstihbaratçı kuralıdır bu.'' diye açıkladı Şefi. ''Kimliğim deşifre olmadı henüz, yine gidiyorum değil mi şef?'' ''Nereye kızım sen, daha gelmedin bile, özledik seni. Ayrıca Atmacı'yı zor tutuyoruz, o manyak da geldi seni almaya, kapıda.'' Atmaca kim lan? Kapıdaymış gidip bir görelim. ''Önce bir sıcak çay içirelim sana,'' dedi müdür, ''İyi ağırlayalım istihbaratçımızı.'' ''Sağ olun müdürüm.'' Belçim odadan ayrılırken onu izleyen herkesin yüzünde şaşkınlık vardı, ona bakan tüm erkekleri kaç dakikada döverim planı yapmıştım, on beş dakika yeterdi. Sırtımı duvara vermiş karşımdaki müdür odasını izliyordum. Belçim içerideydi, perdeler kapalı olduğundan göremiyorum güzel yüzünü. ''Terörist kız istihbaratçı çıktı!'' cümlesini ondan fazla duymuştum. Belçim'le çalkalanıyordu karakolumuz. Dilinde olmadığı tek insan yoktu. İstihbaratçıymış lan deyip geçmek yerine kızla tanışmak isteyenler vardı. Benim kızımla, benim canımla. Deli olmuştum lan, nasıl istihbaratçı olurdu mu kız? Hani sevmezdi lan silahları, hani nefret ediyordu kandan, terörden! Hani ellerine eldiven geçecekti bu kızın, silahı kim tutuşturmuştu narin ellerine? Geçmişi kirliyken nasıl temize çekip istihbaratçı olmuştu? İstihbarat akademisi mezunu muydu? Mit'ten miydi? Polis miydi? Askeri istihbarat sınıfından mıydı? Aklımı allak bullak eden sorularla cebelleşirken Begüm gelmişti yanıma, yanı benim gibi sırtını duvara verdi, ''Kız gerçekten terörist değilmiş, sen suçsuz diyordun.'' ''Öyle.'' ''Tanıyor musun onu?'' ''Tanımıyormuşum.'' tanısam kaybetmezdim. ''Sen aldın kızı, seni şikayet edecektir. Yanlış anlaşılma olsa bile koskoca istihbaratçıyı sen derdest ettin.'' ''Etmez.'' ''Tanımıyordun hani?'' ''O kadar da yabancılaşmadım.'' dedim yabancılaştığımı bilmeden. Elini omzuma koydu, ''Kuzgun, sen iyi misin bugün? Acı çeker gibisin.'' Elini sakince omzumdan indirdim, ''İyiyim.'' Kapı aniden açıldığında sırtımı duvardan çektim, odadan ilk çıkan Belçim'di. Sorgudan çıkar çıkmaz üstünü değiştirmişti. En son beni göreve uğurlarken görmüştüm onu, üstünde pembe bir kazak vardı, şimdi ise siyah koruma pantolonu ve deri ceketle duruyordu karşımda. Saçlarını çözmüştü, uzun zaman sonra görmüştüm kıvırcık saçlarının kıvrımlarını. Gülümsüyordum ona bakarken, içimden sadece geçen yıllara küfür etmek ve gülümsemek geliyordu. ''Kuzgun gel evladım.'' Müdür beni çağırdığında yanlarına adımladım. Şefle tanıştırdı beni, ardından Belçim'le. ''Kuzgun ekibimizin şefi, aynı sizin gibi genç ve dinamik bir ekibimiz var. Çok iş bitirici bir polistir, aynı sizin Turnanız gibi.'' ''Memnun oldum komiserim.'' diyerek elini uzattı. Bir kendinden emin yüzüne, bir de bana uzattığı yüzüksüz eline baktım. Yıllar sonra Turna ve Kuzgun olarak el sıkıştık. Çekip sarılmak istedim ama o istemezdi, ''Ben de.'' ''Merhaba,'' diyerek yanımıza geldi Begüm, ''Ben de Begüm, kusura bakma lütfen kimliğini bilmeden hakaret ettik sana.'' ''Kusurluk bir durum yok, karşımda bir terörist varsa sizden daha sert davranıyorum.'' Gülümsediler karşılıklı, ''Garip bir tanışmaydı ama memnun oldum. Buralarda mısın doğru bir zamanda oturur konuşuruz.'' ''Kara Ankara'da olurum ben genelde, yolun düşerse uğra çay ısmarlarım.'' ''Kara Ankara mı? Niye öyle dedin?'' ''Bir ağabeyim hep Kara Ankara der Ankara'ya, ondan kaldı. Ankara'da güzel anısı olmaz insanın, olsa olsa karadır.'' Ankara...Burnumun dibi, canımın attığı şehir, kara Ankara.... Belçim konuşmaya devam ettikçe ihanete uğramış gibi hissediyordum. Kara Ankara Ayaz'ın lafıydı, Ankara benim ailemin her karışını bildiği koca şehirdi... Bahçeye attım kendimi, sıkışıp kalmıştım yalanların arasında. Bir sigara yaktım, anlamaya çalıştım, anlayamadım. Üst üste üç sigara içtikten sonra içeriye girmek için döndüm ki Belçim çıkmıştı. Bana gülümseyerek baktığında içimde bir şeyler meydana geldi, adını tam koyamıyordum. Ağzımdaki sigarayı aldım parmaklarımın arasına, gülümsedim çocuk gibi. Çok geçmeden gülümsemesinin bana değil, arkamdakilere olduğunu anladım. Yanımdan rüzgar gibi geçip gittikten sonra arkadaşıyla buluştu. Herif uzun boyluydu, üzerindeki formadan meslektaş olduğumuzu anladım. Sarılırlar diye başımı çevirdim, meraktan yine de baktım. Sarılmamışlardı, herif yüzüne bakmıyordu benim kızın. ''Kızgın mısın hâlâ?'' ''Ben senin neyimin Turna? Öyle sıradan bir ekip arkadaşı mıyım? Hadi diğerleri neyse benim sözümden çıkmak ne?'' Sıradan bir ekip arkadaşısın lan tabii, neyi olacaksın sanki? ''Öyle olması gerekiyordu, kazandık operasyonu. Tüm bilgiler elimizde.'' dedi Belçim sallamadan. Hırslıydı bu kız, sürekli operasyondan bahsediyordu. Başardığından ve kazandığından. Gözü karaydı. ''Sen elimizden gidiyordun.'' dedi öfkeyle, elini siktiğim. ''Gitmedim ama.'' ''İyi.'' ''Özledim bu arada.'' Özledim... Bana şunu desin diye nelerimi vermezdim. ''Atmacayı vurdular!'' ''Yapma şunu manyak.'' diye karşılık verdi o adam, ''Her haltı yap, sonra böyle al gönlümü yakışıyor mu sana?'' ''Bir avuç kanı için!'' diye devam etti Belçim. ''Gidemiyorum yaylıya!'' ''Yol yok mudur karadan?'' ''Sevdalık edenleri!'' ''Ayırmasın yaradan!'' Gülümsediler mutlulukla, sarıldıklarında başımı çevirdim. Ayrıldıklarında içimden küfür ede ede yanlarına adımladım, ''Konuşalım.'' Belçim'den önce o herif atıldı, ''Hayırdır birader?'' ''Sana demedim.'' ''Bir dakika Atmaca.'' diyerek savuşturdu herifi, ''Konuşacak bir şey yok, müdür gereken açıklamayı yaptı.'' ''Konuşalım, diyeceklerim var sana.'' ''Ne diyeceksin?'' ''Özel.'' ''Atmaca ben beş dakikaya geliyorum.'' ''Bir sıkıntı mı var Turna?'' ''Var ama halledeceğim.'' Bana beş dakika süre biçmişti. Hangara götürdüm onu. Yalnız ve kimsesiz bir yerde iyi yapılırdı geçmişin hesabı. ''Polissin değil mi?'' ''Polisim.'' Sinirle gülümsedim, ''Geçmişini nasıl temize çektin?'' ''Soyum artık öz babamın soyunda değil, zor olmadı.'' ''Neden polis oldun?'' diye sordum dayanamayarak, ''Senin ne işin var kızım bizim batakta?'' ''Senin için.'' ''Anlamadım?'' Cevap verecekken susturdu kendisini, ''Anlama, ben de anlamıyorum.'' ''Mutlu musun hayatında?'' ''Çok mutluyum,'' dedi gülümsemeye çalışarak, ''İşimi çok seviyorum, iş arkadaşlarımla çok iyi anlaşıyorum. Bir ev aldım kendime Ankara'dan. Senin her ay hesabıma attığın parayla değil, ama onu da harcıyorum güzel bir işimi görüyor.'' ''Paraya ihtiyacın vars-'' ''Paraya ihtiyacım olduğunda bana yardım edecek çok yakınım var artık.'' ''Sevindim.'' İçimde yalan o ateşi körüklemek ister gibi sordum, ''Hayatında, birisi oldu mu?'' Sinirlendirdi sorum onu, ''Bunu sormaya hakkın var mı?'' ''Oldu mu, olmadı mı?'' ''Birisi olmadı,.'' dedi beni yıkmak ister gibi, ''Birileri oldu.'' Ufacık bir ihtimali bile kafayı yedirtmişti orada bana, sakin kalmaya çalıştım. Hangarda dolaştım öfkeyle, kaç yıl oldu dedim içimden, olması normaldir belki dedim. Ama yediremedim. ''Ne bu sinir? Sanki senin olmadı?'' ''Senden sonra hiç kimseye kadın diye bakmadım ben.'' Sustu. İnanmadı bana, ne desem onun gözünde yalancıydım. ''Beş yıl önceki o gece acıdan ölmeyi beklemek yetersizdi, gerekirse acıdan öldürecektim. Nasıl yakardım senin canını? Neydi en korktuğun şey? Satır satır biliyordum senin zaafını. Belirsizlik kadar insanı yıpratan başka bir duygu daha yok değil mi? Beni hep avcunun içinde tutmak istiyordun, vakti geldiğinde baş parmağınla boynunu kıracak narin bir güvercin gibi. Senden kendimi esirgedim, ve bu sana kurşun yarasından beter yara açtı.'' ''Eserinle gurur duyuyor musun?'' ''Sana bir hissim yok benim.'' ''Sen gittiğinden beri ölüyüm.'' ''Senden gittiğimden beri yaşıyorum.'' ''Dayanamadım özlemine.'' Gülümsedi, ''Çektiğin özlem gerçek bile değildir.'' ''Bir kere gerçekleri sakladım diye, her şeyim yalan olmuyor Belçim.'' ''Sen yalan çıktın, dünyamı başıma yıktın. O kadar küçük bir dünyam vardı, o kadar güçsüzdüm ki, senin ihanetin yıktı beni. Unuttum ben, sildim seni demek isterdim ama izlerin hala duruyor. Sen tarafından yaralanmak en beklemediğim şeydi. Şimdi ordu gelse tek milim kımıldamam. Dünyam yine küçük ama sağlam çünkü elimi tutan bir erkek değil, ben inşa ettim.'' ''Üzgünüm, sana yaşattığım her şey için. Vicdanım bir gün bile rahat etmedi, sızım sızım sızladı hep.'' ''Artık bitir şu meseleyi ve bir daha karşıma çıkma.'' ''Belçim, yapma ne olursun. Yıllardır yaşadığım şey cehennemden beter. Biliyorum Allah belamı versin, sana yaptığım şey çok kötü, affı olmaz. Ama lütfen, bir kere dinle beni. Anlamaya çalış, inan bana.'' ''Seni dinlemem, seni affetmeye bir adım atmam olur. Ağabeyimin ölüsüne ihanet edemem, senin koynuna girerek yeterince sızlattım kemiklerini. Bir daha aynı ateşe düşmem.'' Sözleri bıçak kesiği gibi kalıyordu vücudumda. ''Ben senin kollarını deva saydım, en büyük zehirmişsin.'' dedi küfreder gibi, ''Bir daha karşıma çıkma, gördün işte hayattayım. Seni affetmem ihtimal bile değil.'' Arkasını döndü, ama çıkıp gitmedi hangardan. Yüzünü çevirdi bana, gözleri doluydu, az önceki gibi güçlü değildi sesi. ''Tek bir şey soracağım. Öldürdüğün ağabeyimin mezarı başında bana evlenme teklif ederken de sızladı mı o vicdanın?'' Yanağıma akan gözyaşını silmemi beklemeden döndü gitti. Hangardan çıkmadan demir kapıyla kendim arasında sıkıştırdım onu, tek darbeyle benden uzaklaşabilirdi ama yapmamıştı, elimi başının üstüne yasladım, ''Bir kere buldum seni, bir daha kaybetmem. Belindeki silahı çekip vursan da beni, artık yörüngendeyim. Benim sonum seninle olacak, öleceksem de sen çek vur, en iyi ölümdür benim için.'' ⚫ Belçim'den. Hayat çok garip, eskiden korktuğun şeylere sığınırken buluyorsun kendini. Oysa ilk sığınağın korkmadıkların olmalıyken. Dar bir sokağa park ettiğim arabamdan kendimi fazla açığa çıkarmadan evi gözetliyordum saatlerdir. Saat gece yarısını geçince uygun zamanda indim arabamdan. Siyah şapkamı iyice yüzüme düşürüp deri eldivenlerimi giydim. İki metreyi aşan çitlerin üstünden dikkatle atladım, sırtımı duvara vere vere bulduğum boşluklardan içeriye sızdım. Sarnıcı hatırlatan bu garip yapıda on dakikada bitirmem gereken bir iş vardı. Önce alarm sistemini devre dışı bırakıp içeriye sızdım. Doğru odayı bulduğumda ortalığı karıştırmaya başladım. Kasa hep ilk tahmin ettiğim yerde olurdu zaten. Şifreyi hızla çözüp içerisindeki belgelerin işime yarayan kısmını aldım. Bel boşluğuma belgeleri sıkıştırıp kasayı kilitledim. Girdiğim gibi çıkmayı planlarken duyduğum sesler ev sahiplerinin geldiğini gösteriyordu. Sırtımı duvara yaslayıp belimden silahımı çıkardım. Namluyu çekip dolduruşu yaptım, sol elimin titriyordu, bunu hissetmek çok can yakıyordu. Adım seslerine odaklandım. Ben içerideyken koridora giren olursa hemen anlamak için yem niyetine bıraktığım misket bana yardımcı olmuştu. Benim on sekiz adımla bitirdiğim koridordu bir erkek on dört adımla bitirebilirdi. İçimden ön dörde kadar saydım, vakit geldiğinde ise saklandığım yerden çıktım, ''Selam Hüsrev naber?'' Beni gördüğünde azrailiyle selamlaşır gibiydi, ama şimdilik ölüsüne ihtiyacım yoktu. Silahına davrandığında gülümsedim, ''Deneme bile.'' ''Sen benim evime nasıl girdin?'' ''Zor olmadı.'' Tek bir hareketle etkisiz hale getirip duvar dibine yığılışını izledim, aylardır dağ bayır aradığımız elebaşı terörist, kendine kurduğu buz lüks evde hiç dağ faresi gibi görünmüyordu. Belgeleri siyah deri koltuğun üstüne koyup fotoğraflayarak ekibe gönderdim, ''Hüsrev Kıyıca paket, belgeler elimde, konum atıyorum.'' Hüsrev'in başına bir sandalye çekip oturdum. Cebimden kırmızı bir elma çıkarıp ekipler gelene kadar yemeye başladım. Bu elma bitmeden gelmiş olurlardı. Tem, özel harekat ve jandarma birazdan etrafı kuşatırdı. Elmamın son parçasını yerken dışarıda çatışma başlamıştı. Korkudan kapıya dizdiği emir erlerini ekiplerin halletmesi beş dakika sürmemişti. Odanın kapısı açıldığında üzerime doğrultulan silahlara baktım sakince, lazerliler gözümü almıştı, ''Hoş geldiniz beyler. Turna İstihbarat.'' kendimi açıkladıktan sonra silahlar bir bir indi. Önce Hüsrev'e sonra bana bakındılar. Son zamanların tüm eylem planlarında adı olan bir teröristi görmek hepsinin hakkıydı, meraklarından olsa gerek odaya hepsi doluşmuştu. İçlerinde tek kadın olmaya da çoktandır alışmıştım. ''Sen mi çöktün ensesine?'' diye sordu Tem'den birisi. Hepsi tam kamufleydi, açıkta olan kalın kaşları ve gözleriydi, buna rağmen simaen bir çoğunu tanıyordum. İşim gereği çok dikkatliydim, belki de yaşadığım şeyler beni çok daha dikkatli yapmıştı. Soruya başımı salladım yalnızca. ''Sen iyi misin Turna?'' diye bir askerdi. ''İyiyim sorun yok.'' Jandarmalardan en uzunu Hüsrev'i dürttü, ''Leş midir bu?'' Oturduğum sandalyeden kalktım, ''Size bıraktım komutanım.'' ''Eyvallah.'' Tem'in pek hoşuna gitmemişti bu durum, ''Seninle çok sık karşılaşıyoruz Turna, bu asabımı bozuyor aklında bulunsun.'' ''Bozsun komiserim, bozgunluk iyi gelir.'' Odadaki incelemeler sürerken kimisi Hüsrev'in yakalanmasının verdiği mutlulukla sigara içiyor, kimisi üstüne planlar kuruyordu. ''Gece yarısı son dakika haberlerine yetişir, kapıda gazeteci tayfası da var. Yarın akşam haberlerinde bizim spiker ballandıra ballandıra anlatır.'' Buruk bir gülümseme ile balkona çıktım. Gökyüzünü izlemeye başladım, boynumdaki gökyüzü kolye ile oynayarak. Yanıma bir üniformalı geldi, askerin uzattığı sigaraya baktım, parlement içiyordu, bu bana uzattığı beşinci sigaraydı. Ne zaman bir operasyonda denk gelsek bana ikram ediyordu ama aylardır tek kelime etmemişti. ''Sigara içmiyorum, anla artık.'' Başını eyvallah der gibi sallayıp içmeye başladı, ''Buralarda mısın genelde?'' ''Değilim.'' dedim başımı gökyüzüne çevirerek. ''Adın ne?'' ''Turna.'' ''Gerçek adını soruyorum.'' ''O bende kalsın.'' ''Şu evde gördüğün herkese sordum istihbaratçı kızın adı ne diye, kimse söylemedi. Bu yedinci görüşmemiz, her seferinde ben sana bakıyorum, sen görmüyorsun bile beni. Direkt soruyorum, yok mudur bir şansımız?'' ''Yok, benim şu hayatta kimseyle şansım yok. Senin yolun açık olsun.'' ''Sağ ol,'' dedi kırgınlıkla, ''Senin de.'' Üniformalı erkeklere nasıl konuşulacağını çözmüştüm. Bu gibi cümlelerle reddettiğim ilk kişi değildi, zorluk çıkaran bir iki kişi dışında kalan hepsiyle kötü hatırlamıyorduk birbirimizi. Ne onlar ısrar ediyorlardı, ne ben kalp kırıyordum. Birinden hoşlanmak ayıp değildi, aynı hoşlanmamanın da günah olmadığı gibi. ''İyi geceler Turna hanım, gönlünüz rahat mı?'' Yanıma gelen Atmaca'ya baktım, deli oluyordu onsuz bir şey yaptığımda, ''Çok rahat.'' ''Bizsiz kaçıncı bu?'' ''Saymadım.'' ''Hangi ara planladın sen bu adamı paketlemeyi?'' ''Önüme dosyasını ilk koydukları gün.'' ''Bizden habersiz?'' ''İstihbaratçıyım ben.'' ''Özel Harekat İstihbaratçısısın sen, Mit'in değil.'' ''Tercihim yalnızlık.'' ''Başın bir gün belaya girecek.'' ''Girsin.'' ''Gözün çok kara.'' ''Kararsın.'' ''Kaybedecek hiçbir şeyin yok mu senin?'' ''Yok.'' ''Biz kimiz Turna?'' diye sordu öfkeyle. ''Cevabından tatmin olmayacağın sorular sorma bana Atmaca. Benim işim bu, işimi yaptım.'' ''Ölebilirdin!'' ''Olsun.'' ''Neyin var senin? O özel harekat timiyle karşılaştığından beri dağıldın. Öyle bir operasyondan sonra izin alman gerekirken tutamıyoruz biz seni! Çay içiyorum Turna aradı diyorlar, paket yapmış bir kahpeyi, yemek yiyorum Turna bulmuş diyorlar, spora gidiyorum, Turna konum attı diyorlar!'' Atmaca'nın öfkesi içerideki tüm üniformalıların dikkatini çekmişti. Onun karşısında söylediklerini ezberlemiş bir şekilde ruhsuzca duruyordum. ''Ne ulan bu hırs? Hayırdır? Bir haftadır kurşuna yürüyorsun! Zorla ulan, zorla öldürteceksin kendini!'' ''Atmaca?'' ''Ne!?'' ''Siktir git!'' Silahımı belime yerleştirerek ayrıldım evden. Kimseye uğramadan arabama bindim ve havaalanına sürdüm. Bu şehir içimdeki yangına eşlik etmek için çok yabancıydı, tanıdık bir şehre gitmeliydim, tanıdık birilerine. Şırnak'ta buldum kendimi. Yıllar önce tek telefonumda beni Ankara'nın sağanak yağmurundan alan adamın estiği şehirde. Kimliğimi gösterip nizamiyeden girdim. Karanlık havada bahçede sigara içen asker toplulukları vardı. Askeriye havası çok başkaydı, özel harekatın daha kendine has bir yanı vardı, askerler bir başkaydı. Kapıda Ayaz Karahan Çakırca göründüğünde içgüdüsel olarak hazır ola geçtim. Onu gören askerleri sigaralarını tek tek söndürürken o dumanları eze eze yanıma geliyordu. Karşı karşıya kaldığımızda zor oldu ama gülümsedim. ''Ağabey.'' Kollarını açtığında sarıldım, ''Hoş geldin kardeşim.'' Önce sarıldık, sonra dertleşmek için uygun yer aradık. Birimizin susup, diğerimizin anlatacağı, acılarımızı paylaşacağımız yer bu kez mühimmat deposuydu. ''Buldu seni değil mi?'' Sırtımı duvara yaslayıp yere çöktüm, yanıma gelip oturdu. Günlerdir tuttuğum gözyaşlarımı koyuverdim. ''Buldu.'' ''Ne hissettin?'' ''Söylemek istemiyorum.'' ''Özlemiş misin?'' Boğazıma yerleşen yumrudan dolayı cevap verememiştim, belki de vereceğim cevaptan korktuğumdan yumru bahaneydi. Beni nasıl bulduğunu anlattım, neler dediğini, ona neler hissettirdiğimi... ''Niye ilk başta polisim demedin?'' ''Terörist olduğuma inanacak mı, merak ettim.'' ''İnandı mı?'' ''İnanmadı, bir saniye bile.'' ''Mutlu mu etti bu seni?'' Burnumu çektim, dudaklarımda acıyla karışık bir gülümseme vardı, ''Çok canımı acıttı.'' ''Anlat.'' ''Bir gün beni bulacağını biliyordum, onu gördüğümde yapacağım her şey uçtu gitti. Tam anlatamıyorum ama sanki mezardan çıkan birini gördüm ben.'' ''Değişmiş mi?'' 'Değişmiş...'' ''Sarılmak istedin mi?'' ''Ağabeyimi öldüren adam o, ne hissetsem günah olmaz mı?'' ''Olmaz.'' ''Nefret ediyorum ondan.'' Sarıldı bana, ''Ah be kızım, ah be kardeşim.'' ''Ayaz ağabey, çok canım acıyor... Geçecek değil mi?'' ''Geçecek,'' dedi güven veren bir şekilde, ''Merak etme, geçecek.'' Dinçer'i gördüğümden beri kendimi cenaze gibi hissediyorum. Yıkanmayı bekleyen bir cenaze gibi. Bir süre görev bekleyecektim. Ankara'ya döndüm, evime. Evlendiğimizde elimden tutup beni getirdiği şehir şimdi benim evimdi. Dinçer'in ailesiyle görüşmüyordum. Onları oğulları ve benim aramda bırakmak gibi bir isteğim hiç olmamıştı. Onların bana yaklaşımları hep kendi kızları gibi olmuştu, Atlas hariç. Zile bastım uykulu gözlerle açtı kapıyı, ''Belçim!'' Sarıldık, beni içeriye çekti, ''Hoş buldum.'' ''Nerede kaldın? İki ay oldu, gözümde tüttün.'' ''Her gün konuştuk ya.'' ''Telefon sayılmaz, çok merak ettim seni.'' ''İyiyim,'' dedim geçiştirmek ister gibi, silahımı çekmeceye bırakıp ceketimi astım, ''Banyo yapacağım ben.'' ''Temiz bornozunu hemen getiriyorum.'' ''Ben alırdım.'' diyemeden gidip getirmişti, ''Yeni şampuan aldım, saç uzatıyor.'' ''Yine keseceğim.'' ''Senin güzelim saçların çabuk uzuyor.'' ''Yine keserim.'' Banyoya girecekken durdurdu beni, ''Belçim, ne oldu canım?'' Anlamıştı bir şey olduğunu, o beni hep anlar olmuştu, ''Ağabeyim aramadı mı seni?'' ''Aradı. Bir saate kapıda olmazsa bana haber ver dedi o kadar, anlatmadı gerisini.'' ''Çıkayım anlatırım.'' ''Tamam canım.'' Banyoya girip üstümdeki kıyafetleri çıkartmaya başladım. Ne zaman aynadaki çıplak halime baksam utanıyordum kendimden. Dinçer'in beni öptüğü anlar geliyordu aklıma, ateşler içinde yanarken, içime yerleşen o nefretle baş etmeye çalışıyordum. Sıcak suyun altına girdim, düşünmemem gereken her şey aklımın köşelerinde dolanıyordu. Onu gördüğümden beri o aklımın köşelerindeydi. Banyodan çıkıp üstümü giyindim. Saçlarımı bile kurutmadan kaçar gibi uzandım yatağıma. Işıklar açık uyurdum, karanlık bana kötü günlerimi hatırlatıyordu. Gözlerimi kapadığımda yanıma uzandığını hissettim, sarıldı bana, ''Anlat canım, ne oldu?'' Ayaz'dan aldığım tavsiyelerle ayakta daha güçlü dururum sanmıştım, ama hala temelleri sağlam olmayan bir acıyla baş etmeye çalışıyordum, ''Dinçer'le karşılaştım Elife.'' Şaşırdı, yıllardır yaşadıklarıma şahit olduğundan öfkelendi. Her şeyi anlattığımda Dinçer'i suçladı. Uzun süredir ev arkadaşıydık onunla. Arkadaşlıktan da öte kardeş gibi olmuştuk. Aramızdaki bağ öyle sıkıydı ki ona öğretmenim demeyi bile bırakıştım. Sadece Elifeydi benim için, kardeşim Elife, ablam Elife, can dostum Elife. ''Hayatında biri var mı diye sormak ne ya, sanki hayatını bıraktı o senin!'' ''Onun da hayatı yok gibi Elife.'' ''Yazık etti ikinize de.'' ''O yaptı değil mi?'' ''O yaptı, istemese de yaptı. Bu sonu o çizdi.'' ''Niye ağlıyorum şimdi ben?'' ''Çünkü hâlâ içinden atamadın onu.'' ''Attım. Atmak zorundaydım.'' ''Suçlama kendini, kalbimizi kontrol edemiyoruz.'' ''Çok güvenmiştim ben ona Elife,'' İncecik bir gözyaşı süzüldü yanağıma, ''Çok yalansızdı. Çok dürüsttü. O zamanlar elime bir silah verip sık kafana dese yapardım, bu kadar çok güvenmiştim.'' ''Kıyamam ben sana.'' ''Zayıflamış, yüzünde sivilce izleri, morluklar, gözaltı halkaları, ne ararsan var.'' ''Bir yanım diyor ki o adam da aşkından söyleyemedi, aşk insana en çok hata yaptırır. Ama diğer yanım, sana da yaşadığın onca şeye de kıyamıyor.'' ''Elife, kalbim ona kıyamıyor. Suçlu muyum böyle hissettiğim için?'' ''Sen yıllarca korumaya çalıştın onu, nefret etmeye çalışırken bile sürekli onu kolladın. Onun yüzünden çektiğin acıları o yaşamasın diye uğraştın. Sen onun için çok çabaladın.'' ''Bunları duymak bana kendimi daha kötü hissettiriyor, ağabeyim gitmiyor gözümün önünden. Sanki her yaptığım günah.'' ''Böyle düşünme lütfen, kahretme kendini.'' Kahrolmuş hissederken Elife'nin söyledikleri daha da kahrediyordu beni. ''Yıllarca aradı seni, bana bile geldi. Sen içerideki odadayken, yalanlar söyledim. Pes etmeden yıllarca arayan bir adam bulmuşken bırakmaz seni. Peşine düşerse her şeyi öğrenir, ondan önce sen söyle.'' Öfkeyle baktım yüzüme, ''Sakın Elife, sakın.'' ''Belçim saklama artık, kendine yapma bunu.'' ''Ne olacak sanıyorsun Elife? Söylediğimde kızacak, bağıracak, çağıracak. Bunu kaldıramam.'' ''Merhametli bir adam diye anlatırdın hep. Üzülür, kahrolur belki de.'' ''O ağabeyime sıkmadan önceki Dinçer'di, artık o yok.'' ''Ben senin dostunum. Birlikte çok şey yaşadık, yeri geldi anne baba olduk birbirimize. Ben senin hatanda da günahında da hep yanındaydım, yine yanındayım.'' Saatlerce konuştuk, Dinçer'i ilk gördüğüm andaki hislerimi anlattım, son gördüğüm andaki hislerime gelmedi konu, çünkü yeterince kirlenmiştik. Elife uyuduğunda yanından kalkıp yan odaya girdim. Silahımı mavi bulut şeklindeki yastığın altına koyup sığmadığım kanepeye uzandım. Cüzdanımdan ikisinin fotoğrafını çıkardım, yan yana gerçek olamayacak kadar güzellerdi. Yırtıp attım Dinçer'in fotoğrafını, çünkü gerçek değildi. Diğer fotoğrafa ne kadar uzun bakılabilirse baktım, yüreğim sızlaya sızlaya keşke dedim, keşke böyle olmasaydı. ⚫ Bölümü nasıl buldunuz? Belçim hakkında ne düşünüyorsunuz. Dinçer mücadeleye yeni başlıyor. Elife, Ayaz, Atmaca ve diğerleri? Gelecek bölüm sırları ufak ufak açıyoruz uzatmadan bitirmek en iyisi. Tahminleri alayım? Görüşmek üzere 🌼
|
0% |