Yeni Üyelik
12.
Bölüm

Kuzey Işıkları

@pekbiafiliyalnizli

Selam!

Nabersiniz?h

Bol bol yorum yapsanıza ya moralim bozuk yerine gelir belki 💕

Medya: Pamuk, Dinçer ve Belçim'in sarılmasına bakıyor.


5 Yıl Önce Diyarbakır

Sarılmanın daha önce bu kadar yoğun duygular içerdiğini sanmazdım. Ta ki güzeller güzeli bir kız kollarını bana sarana dek. Ne oluyordu lan?

Bu sarılmayı sanki yüzyıl beklemişim gibi kabul ettim zayıf bedenini. Kollarımı aynı onunki gibi sardım narin beline.

Yüzeysel bir sarılma değildi bu. Eğer öyle olsa incecik parmaklarını baskı uygulamazdı sırtıma. Belki de farkında bile değildi bu kadar sıkı sarıldığının. Bense onun kadar kuvvetli sarılamamıştım, canını acıtmaktan korkuyordum. Daha önce kimse için bunu düşünmemiştim. Şimdi nereden çıktığını bilmediğim hislerin yanı sıra, düşünceler de sarmıştı etrafımı.

Göğsüme yayılan kıvırcık saçlarını sevmek istiyordum. Her bukleyi ellerimle açmak istiyordum. Koklayarak öpmek geliyordu içimden.

Belçim bir serçe gibi kayıp gitti ellerimden, narince uzaklaştı. Hiç bitmesin istediğim sarılmamız usulca son buldu.

''Pamuk ayağıma tekme atıyor.''

Efsunlanmışçasına bakakaldığım gözlerinden zar zor ayrılıp yere baktığımda Pamuk'u gördüm. Tekme atmayı bırakıp Belçim'in yeşil yapraklı elbisesinin eteklerini kemirmeye yönelmişti.

Eğilip Pamuk'u uzaklaştırdım, ''Ne yapıyorsun kızın elbisesine?'' Kucağıma gelmek istediğini anladığımda kucakladım, ''Tam zamanında geldin birader.''

''Pamuk dişi yalnız.'' Diye uyardı Belçim kıs kıs güldükten sonra.

''Olsun, biz böyle de anlaşırız değil mi Pamuk hanım?''

Pamuk Belçim'e yüz vermeden göğsüme sindi, ''İlk defa bir kuzu tarafından kıskanılıyorum.''

''Kıskansın, daha çok kıskanır.''

Munzur bir gülümsemeyle baktım Belçim'e, o ise az önce bana sarılan kız değilmiş gibi saçını savuruyordu.

''Aç mısın?''

''Yok değilim, sen?''

''Armut da mı yemezsin? Gelirken topladım, iri ve sulu.''

''Yerim.''

Her zaman oturduğumuz ağacın altına oturduk. Belçim çıkınından çıkardığı armudu uzattı. İlk ısırığımı alacakken engel oldu.

''Armut öyle yenmez.''

''Allah Allah, nasıl yenirmiş armut?''

''Hiç çöp çıkarmadan yemen gerekiyor. Baş tarafından ısıracaksın, yanından ısırırsan yarısı çöpe gider.''

''Babam da öyle yer. Hiç hoşlanmaz atıktan.''

''Sen niye ona çekmedin?''

''Bilmem, ama büyük kardeşim aynı babam.''

''Atlas, biliyorum.''

''Bilmesen de olurdu.''

''Niye?''

''Hiç.''

Koca armudu dört ısırışta yedim. Elimde sadece sarı sapı kalmıştı, daha ilk ısırığını almış Belçim'e baktım, ''Bunu da yiyim mi?''

''Ye gitsin çok faydalı.''

Sapını da ağzıma attığımda Belçim gülmeye başladı, ''Ne? Ye demedin mi?''

''Şaka yapmıştım, sen dediğim her şeyi yapacak mısın böyle?''

Yüzümü yüzüne yaklaştırdığımda gülümsemesini durdurdu, ''Bir emir gibi yapacağım.''

''Seninle işimiz var.'' derken yüzünü hiç çekmedi yüzümden.

''Ne güzel işte,'' Sarhoş gibi baktım yüzüne, ''Bir benimle işin olsun.''

Geriye çekildi usulca. Alelacele konuyu değiştirdi, ''Yeni gübre siparişi verdik.''

Ne kadar güzel, şu an en merak ettiğim şey gübreydi zaten, ''Öyle mi? Kaç kilo?''

''Elli kilo, zamlanmadan alalım dedik.''

''Kendi tarlalarınız mı yoksa kiralıyor musunuz?''

''Kendi tarlamız da var ama on dönüm. Hayvanların yemi çıkıyor. Çok severim ama ben tarla işini, zahmetli ama bereketli olur. Yevmiyesi de az ama çok iş olunca kâr edebiliyorsun.''

'Tarlaya işe de mi gidiyorsun?''

''Boş duranı Allah sevmez.'' dedi kendini savunmaya çalışır gibi.

''Sen ne zaman boş duruyorsun Belçim? Niye bu kadar paralıyorsun kendini?''

Sevmemişti sorumu, asmıştı hemen yüzünü.

''Bu nasıl soru? Sen niye polislik yapıyorsun o zaman? Hemşire neden hemşire? Çalışan insanlar niye çalışıyorsa onun için çalışıyorum.''

''Ben bir iş yapıyorum, polisim. Hemşire sadece hemşire, kasiyer sadece kasiyer, temizlik görevlisi sadece temizlik yapıyor. Ama sen ne yapıyorsun? Çoban mısın? Temizlik görevlisi mi? Elişi mi yapıyorsun? Tarla işçisi misin? Ve daha bilmediklerim. Hangisisin Belçim?''

Başını dikti sert bir ifadeyle, ''Niye öyle diyorsun? Çalışmak ayıp mı?''

Kıyamıyorum sana be güzelim, anlasana işte. Ödüm kopuyor hastalanacaksın diye. Anlamıyor musun gözlerimdeki endişeyi?

''Bu kadar çok çalışmak ayıp evet, hatta insanlık suçu. Yazık değil mi sana? Yorulmuyor musun Belçim?''

Hâlâ o gardını sapasağlam tutuyordu, ''Yorulmuyorum. Senden çok çalışıyorum diye kıskanıyor musun?''

Yumuşatmaya çalışsa da ben öfkeliydim. Adaletsizliğe öfkeliydim. Doya doya hayatı yaşayamadığı için öfkeliydim. Hayatındaki tek sorunun vizeler olması gereken yaşta uğraştıklarını öfkeliydim.

''Kıskanmıyor değilim,'' içimdeki öfkeyi söküp atmak istedim, gülen yüzü asılmasın istedim, ''Borca ihtiyacım olunca sana geleceğim.''

Çıkınından çıkardığı parayı uzattı, ''Önce ben sana emanetini vereyim.''

Para verecekti garanti, ellerimle Pamuk'un tüylerini okşamaya devam ettim, ''Elim dolu maalesef alamam.''

''Ne demek alamam? Alt katı komple sen temizlemişsin. İnsan hak ettiğine erinir mi?''

''Ben gönül insanıyım.''

''Gönlünle sonra ilgileneceğim.''

Parayı giydiğim haki gömleğinin içine sıkıştırdı, eli göğsüme değdiğinde yavaşça yutkundum. O ise hemen elini çekti.

Azarlar gibi konuştu, ''İçine atlet giymez misin sen?''

Elimi kaldırdım, ''Merhaba anne, özlemişim seni.''

''Annenin sözünü dinle bence.''

''Niye, üşür müyüm?''

''Üşürsün. Hem gömleğinin düğmelerini de ilikle bence. Üşüme diye diyorum.''

Başımı eğip yakama baktım, birkaç düğmesi atmıştı. İliklemeye başladım, ''Niye daha önce söylemedin? Serseri gibi çıkmışım karşına.''

''Benim karşımda nasıl göründüğüne önem veriyor musun?''

''Veriyorum tabii, niye vermeyeyim,'' gömleğin yakasını tuttum, ''Ütüledim mesela bunu, nasıl olmuş.''

İnceledi birkaç saniye, ''Çok iyi ütüleyememişsin, bence bir daha bu renk giyme.''

Niye böyle dedi bu kız şimdi? ''Yakışmamış mı?''

''Yok yakışmamış.''

Gömleğe ters bir bakış attım, ulan yakışsana kız beğenmedi. ''İyi bir daha giymem.''

Belçim telaşla söze atıldı, ''Yok öyle demedim yani, atmana gerek yok giy canım bana bakma.''

''Atmam ki, Atlas'a veririm havada kapar.''

''Ha iyi o zaman. İsraf olmasın şimdi. Pahalı bir şeye benziyor.''

''Atlas olsa bana satardı, ben de ona satsam mı?''

Kaşlarını çattı, ''İnsan kardeşine bir şey satar mı?''

''Ama Atlas yapıyor.''

''Olmaz ama sen yapma, olur mu hiç kardeş candır.''

''Tamam, satmam. Sen de Atlas'ın tarafındasın, sevmedim bunu.''

''Tarafsızım ben.'' dedi omuz silkerek.

''Bu arada Atlas benim abim, ben küçüğüm.''

''Yaşın küçük durmuyor ama ailen de mi böyle?''

''Tam tersi ailem yaşının altında gösterir. Ben erken yaşta spora başladım, büyük duruyorum. Ama annem mesela görsen otuz beş anca dersin. Fıstık gididir Suna hanım. Evimizin miralayı gibidir. Babam da ruhu genç bir adamdır.''

''Annenin adı Suna mı?''

''Tam adı Verda Suna Sertkaya Demirsoy, Suna'yı kullanıyor onun da bir hikâyesi var anlatırım bir ara.''

''Annenin adı tam bir asker adı gibi.'' diyerek kendi kendine güldü.

''Aslında kendi de a-''

Cümlemi tamamlayamadan çalan telefona sessizce söverek elimi cebime attım. Ekrandaki, ''Atlas Brando.'' yazısını Belçim'e gösterdim, ''İti an çomağı hazırla mı demeliyim?''

''İyi insan lafın üstüne de bence. Hem o Brando ne?''

''Kendisini Marlon Brando'dan daha yakışıklı bulduğu için böyle kaydetmişti, değiştiremedim.''

''Bence çok özgün bir kardeşin var. Sen aç telefonunu rahat rahat konuş, ben ineklere bakayım.''

Belçim kalktığında telefonu açtım, ''Naber lan?''

''Dinç ben bittim, okyanuslarda susuz kaldım, çöllerde soğuktan öldüm, açık büfeden aç kalktım.''

''Atlas ne oluyor lan? İyi misin sen?''

''Çok kötü bir şey oldu.''

''Anlat.''

''Beni bugün yoğunluk var diye Şükrü Saraçoğlu'na gönderdiler.''

''Lan niye gidiyorsun? En son Vitor Pereira'dan dayak yiyordun.''

''Ben adama kara bulut olur çökerim oğlum, bak gönderdiler Pereira'yı. Neyse kameraman Sıtkı abiyle indik Saraçoğlu'na. Antrenman görüntüsü istiyor kanal, Van Persie'yi çekiyoruz tabii Ozan Tufan'ı mı çekeceğiz? Neyse röportaj için hazır oldular bunlar. Sona Van Persie'yi bıraktık ki seyirci merak etsin adamı. Reyting oyunları bunlar sen anlamazsın. Neyse kanal reklam verdi o arada kameramanla beraber Van Persie'yi kafaladık. Bir köşede oturuyoruz. Sohbet etmeye başladık. Ben buna birkaç tatlı küçük küfür öğrettim. Kameraman da bokunu çıkardı, Ali amcam sayesinde küfür dağarcığımda iki küfür varmış lan, adam sayesinde yeni şeyler öğrendim.''

''İyi bok yedin.''

''Yemek de vermedi kulüp bize, ulan koskoca Fenerbahçe bir tas çorbayı döndü bizden. Neyse sohbetten sonra reklam bitti çekime geçtik. Ben mikrofon uzatıp kanalın hazırladığı soruları soruyorum. Alnımın akıyla röportaj bitiyor diye düşünürken bu herif son anda taraftara yaranmak için Türkçe konuşmaya başladı, hepinizi seviyorum yerine ayıplı şey söyledi Dinçer. Tüm taraftarlar da onu seviyorlar şimdi. Söylediğini düzeltmeyip güldüğüm için de beni de seviyorlar.''

''Ulan elin Hollandalısına niye küfür öğretiyorsun oğlum sen?''

''İşte yapmamam gereken hatayı yaptım. Beni övsün diye de öğrettim bir şeyler, kanal sahibi de fenerli ya gözüne girerim sandım. Aziz Yıldırım duymuş küfürlerin bizden çıktığını, kulübe çağırıyorlar bizi. Dinçer ne yapacağım ben şimdi?''

''Git delikanlı gibi özür dile, dalevere çevirme.''

''Kanaldan kovarlar beni, kariyerim başlamadan biter. Ben bu kanalın spikeri olacağım, daha manav muhabiriyken işimden olamam.''

''Atlas, biliyorum abicim o kanala spiker olacağını çok iyi biliyorum. Bu işi dümdüz hallet, araya kimseyi sokmadan samimi bir özür dile.''

''Çok geç, ben başımdaki bu derdi ailemizin tüm fertlerine anlattım. Ali amcam ve annem de senin gibi düşünüyor. Halide yengem git gel yaşıyor. Aziz Yıldırım'a gidip 'Doğru mu Samet?' de diyor. Babam da konu işse karışmaz biliyorsun. Alphan amcam dayak yersen çağır dedi, Ali amcam kimse seni dövemez bekle beraber gidelim dedi, Halide yengem 'ay durun ameliyatım var, sonra beraber gideriz zaten hep merak ediyordum Fatih Terim'i' dedi babamlar biraz dalga geçtiler, amcam onları susturup 'Doğru konuşun lan karımla,' dedi sonra, 'Gideriz güzelim seninle Fenerbahçe'de Fatih hocayı ararız söz.' dedi. Ben de Ali amcam gibi aşktan kafayı sıyırmak istiyorum. Bir Fırat amcam oldu bana deva bulan, hayatına girip de onu kaçıran kadınlar acıklı şarkı yorumlarında, 'İki kocam altı çocuğum olsun gel de yine gelirim.' yazıyorlardır kesin.''

''Ulan konuşurken nefes al. Ne dedi lan amcam?''

''Jüjü'ye git dedi. Jüjü tanır Fener camiasını dedi. Tanıyormuş da takma dişlerini bir gece karbonatlı suda beklettiğim. Eskiden, dedemden önce Aziz Yıldırım'ın kuzeniyle fingirdemiş.''

''Tövbe estağfurullah, doğru konuşsana lan anneannem hakkında.''

''O dönemin fingiriğinden ne olacak lan, da mario'ya yemeğe gitmişlerdir ancak.''

''Bana bak geçen Demir'i zorla oraya yemeğe götürüp hesabı ödememek için tuvalet penceresinden kaçmışsın.''

''Bu Demir de az kurt değil ha, nereden anladıysa anlamış kaçacağımı düşecekken tuttu beni.''

''Atladın mı lan camdan?''

''Cam havliyle.'' diyerek kendi esprisine gülmeye başladı. Karşıdan komedi dizilerinde kullanılan kahkaha efekti geliyordu.

''Halide yengem almış, çok tatlı bir oyuncak. İnek figürü var memesine basınca kahkaha atıyor. Kirlenmesin diye jelatinini çıkarmadım. Sana da alsın mı yengem?''

''Yok, istemem sen eğlen.''

''Bence alsın, hem hayatın boyunca dokunabileceğin tek meme bu olur.''

''Gittikçe hırslandırıyorsun oğlum beni, senden önce evleneceğim ahtım olsun.''

''Deme deme, öyle deme. Allah'ım keşke sözleşme imzalatsaydım hepsine. Ya Mustafa'da Urfa'dan bir kız kaçırırsa?''

''Seni berdel ederiz lan.''

''Çok iyi fikir, ben şimdi kedi adamı beklerken Mustafa abimi arayıp aklına Urfalı aşiret mensubu kızları sokayım.''

''Aşiretten aşağısı kurtarmaz değil mi lan?''

''Ben gönül insanı değilim, aşk karın doyurmaz. Bana hafif yengem gibi çatlak, Ali amcam gibi sorun çözme becerisi olan, annem gibi cool, Babam gibi rahat, Alphan amcam gibi dövüşen, Fırat amcam gibi gamsız, Bahar yengem gibi şirin, Demir gibi fedakar, senin gibi cefakar ve benim gibi boş yapan birisi lâzım.''

''Eyvallah kardeşim fiziki bir ön bilgilendirme var mı?''

''Yok tek ve en büyük şart yemek yemeyi sevsin yeter.''

''Güzelliğin de bir önemi yok değil mi lan?''

''Yok tabii, dış görünüş en geç bir ay sonra etkisini yitiriyor. Önemli olan benimle bir oturuşta kaç tane lahmacun yiyebileceği.''

''Ben senin kriterini seveyim.''

''Ben sana bir şey diyeyim mi Dinç, bizim baba tayfası ne şanslı lan. Annem, yengemler hep afet gibiler hem de kafa kadınlar. Bu erkek milleti hak etmiyor böyle kadınları.''

''Kıskanma lan, babamlar da düzgün adamlar.''

''Ben hanımları tutuyorum oğlum, feministim. Geçen voleybol maçı yaptılar, Halide yengem hemen gaza geldi siz bittiniz falan yapıyor bunlara. Akşam manşet vurmaktan kızaran kollarına krem sürdüm. Bahar yengemin de avuçları acımış, annem de babamla tavla atıyordu o ara. Çok eğlendiriyor beni bunlar, soluğu hep Ankara'da alasım geliyor.''

''Sadece eğlendiğin için mi lan? Eve en çok uğrayan çocuk primi alıyorsun hepsinden.''

''Siz de uğrayın abicim, tutan mı var? Hem bunun zevki başka, haber merkezinden çıkınca atlıyorum Demir'in arabasına hop havalimanı, amcamlardan birinin aldığı bilet hop Ankara'dayım. Sofra hazır, mis gibi. Beni görünce sanki geçen hafta gelmemişim gibi sevinip ayaklanıyorlar. Bu his çok harika lan.''

Anlattığı hissi yaşamayalı bayağı olmuştu, ''Özendirmesene lan insanı.''

''Bilerek yapıyoruz, özen de gel artık. Özledik oğlum seni. Söz bileti amcama aldırırım.''

''Biletimi sen alırsan geleceğim.''

''Zaten daha yeni gittin, iyice alış oraya Dinç, hemen eve dönmek olmaz kardeşim.''

''Yanar döner herif seni.''

''Döner mi? Tamam birine ısmarlatırım. Hadi kedi adam ve çıtır Jüjü geldiler, öptüm sulu sulu yanaklarını.''

''Ben de öptüm.''

Yüzümde gülümsemeyle telefonu kulağımdan çektiğimde Belçim de gelmiş ve yanıma oturmuştu.

''Hayırdır kimi öpüyorsun?''

''Bir ima sezdim sanki?''

Omzunu silkti, ''Ne iması olabilir ki? Öylesine sorum, dakikalardır uzun uzun gülerek konuşuyorsun ya kardeşini kapattın başka birisi aradı sanırım?''

''Kim olabilir ki?''

''Bilmem kız arkadaşın olabilir, Selvi de sevgilisiyle hep gülerek konuşuyor.''

''Abimle sevgili yapacaksın beni, o herifin sevgililiği de çekilmez.''

İstediği cevabı almış gibi sırıttı, ''Hım Atlas'tı yani?''

''Atlas'tı evet, sen de konuşmak ister misin?''

''Aslında güzel olur, merak ediyordum.''

''Ne? Ben gerek yok diyeceğini düşünerek öylesine sormuştum ama Belçim bizim kazmaya meraklı çıktın.''

''Kazma denmez abiye.''

''Ama kazma.''

''Olsun sen de kürek ol, kardeş niye var?''

''Ben niye kürek oldum ki şimdi?''

''İnsan yeri geldiğinde kardeşi için her şey olur.''

''Haklısın, ben de kardeşlerim için her şeyi yaparım.''

''Küçük bir kardeşin de vardı değil mi?''

''Evet, bende kardeş çok. Ailecek bir araya geldiğimizde Ankara'yı inletiyoruz.''

''Apartman ahalisi çok şikayetçidir sizden.''

Biz müstakil evde oturuyoruz demek istememiştim, ''Hiç şikayet eden olmadı.''

''İyi o zaman.''

Telefonum ikinci kez çalmıştı, bu kez arayan Zümrayıdı, ''İşle alakalı.'' diye bir açıklama yaptım Belçim'e.

''Tabii aç.''

Telefonu açıp kulağıma götürdüm, ''Efendim komiserim.''

''Operasyon toplantısına gireceğiz. Şef'in emri var, neredesin gelip alayım seni.''

''Yakındayım, hemen geliyorum.''

Telefonu kapattığım gibi ayaklandım, ''Acil gitmem lâzım, kendine iyi bak.''

''Kaç gün sürer?''

''Belki akşama biter, belki de bir ay sürer. Şimdi bir bilgim yok.''

''Olunca haber versen, merak ederim seni.''

''Olur, söylerim.''

Belçim'e veda edip merkeze geldim. Sivil kıyafetlerle merkez binasında dolanmama amirler kızıyordu ama şimdi acil bir toplantıya girmem gerekiyordu. Toplantı odasının kapısını bir kez çalarak içeriye girdiğimde herkesin içeride olduğunu gördüm. Ben mi geç kalmıştım onlar mı geç haber vermişti?

''Nerede kaldın lan?''

Şef'e baş selamı verdim, ''Geldim şef.''

Ters bakışlarla beni süzdü, ''Ne bu kılık? Kravat da taksaydın ya oğlum.''

''Acil geldim şef.''

''Bir daha böyle gelme karşıma yakarım.'' Başıyla masanın üzerindeki defterleri gösterdi, ''Bu toplantıda ağzımızdan çıkan her şeyi yaz, bir daha geç kalmamayı da öğrenmiş olursun.

''Emredersin Şef.''

Kâzım pis pis sırıtırken Zümra sert bir ifadeyle ona bakıyordu. En arkaya yerime geçip defteri masaya koyarak kendime çektim. Mürekkep kalemin kapağını ağzımla açıp tarih attıktan sonra konuşulanları yazmaya başladım. Bu bana özel bir ceza değildi, daha beterleri de vardı şimdilik iyi sıyırmıştım.

Şef operasyonu anlatırken ben de seri seri yazıyordum. Çocukken bizi Bahar yengem çalıştırdığı için yazım aynı onun yazısı gibi güzeldi. Sırf bu yüzden Atlas hep benim ödevlerimi kendi ödevi gibi öğretmenlere gösterip hava atardı. Ben de onun mutluluğundan mutlu olurdum. Atlas çocukluğumdaki anılarıma gülme sebebimdi. Hiçbir zaman onun gibi göz önünde olma isteğim olmamıştı, ben arkalarda iyiydim, aynı şimdiki gibi.

''Bana bak Fırtına bu operasyon çok önemli. Ekrem'e vermediler, güvenmediler Yağmurlara, bize güveniyorlar lan Fırtına'ya. Herkes bu operasyonda dikkatli olacak o kadar!''

Dibi gelmiş saçlarını titrete titrete anlatmaya devam ediyordu. İçimizde diğer time hırslananlar vardı, şüphesiz en büyük hırsa sahip olan Kâzım'dı.

Önüme düşen kağıdı masanın üzerine itip başımı defterden kaldırdım, Kâzım sırıtıyordu, ''Yazım hatalarına dikkat et abisi.''

''Senin söylediklerini hiç yazmıyorum merak etme.''

''Ağlama yavrum arada şef böyle siker adamı ama alışırsın.''

''Tecrübe konuşuyor tabii.''

Yüzü değişti, ''Şşşttt düzgün konuşsana oğlum sen.''

''Dön önüne ayarsız.''

''Bana bak oğlum.''

''Dinçer! Kâzım! Ne oluyor lan! Burada başçavuşun kör eşeği mi osuruyor?''

Hemen toparlandık, ''Pardon şef.''

''Pardon diyor abi bu çocuk, kız meslek lisesi mi burası?''

Şef elini Kâzım'ın omzuna koydu, ''Ulan kadın polisler senin cinsiyetçi sözlerini kaç defa şikayet ettiler niye akıllanmıyorsun oğlum sen?''

''Kibarcık bu çocuk abi, kibarlık kadınlara özgü diye ben öyle diyorum.''

''Bir kez daha seni şikayet eden olursa istediğinizi yapın diyeceğim, bak ulan başını çaresine.''

Efe güldü, ''Bir sopa yersin artık Kâzım abi.''

''Evelallah kadından dayak yiyecek kadar ölmedik.''

Zümra güldü, ''Geçmiş geliyor gözümün önüne Kasap Kâzım.''

''Sen istisnasın.''

''Bir de hissetsem istisna olduğumu.''

''Delikanlı adamız biz, anlatmayız anlaşılırız.''

''İyi, seni anlayan bir kadın bulursun o zaman.''

Tekrar toplantıya döndük. Şef özenle ve hırsla anlatırken ben de not almaya devam ediyordum. Dediği kadar önemli bir operasyondu. Her yeni operasyon öncekinden daha kapsamlı ve büyük oluyordu. Bu beni daha da heyecanlandırıyordu.

''Şef ben bir şey diyebilir miyim?''

''De Kâzım.''

''Ben böyle işin ebesini sikeyim şef.''

Şef bana döndü, ''Bunu yazma Çömez.''

''Anlaşıldı Şef.''

Toplantı bittiğinde Şef'e uzattım yazdıklarımı, almadı güldü. ''Yak o notları, bir daha da benim karşıma düdük gibi çıkma, toplantıya da geç kalma.

''Emredersin Şef.''

Toplantı odasından çıktığımda hızlı hızlı giden ekibe bağırdım.

''Fırtına!''

Harekat merkezine giden Zümra hariç hepsi duraksayıp bana döndü, aramızdaki mesafeyi kapattım.

''Ne oldu lan? Yedin mi azarı?''

''Niye geç haber verdiniz? Toplantıdan önce bilgilendirme oluyor.''

''Buralarda olsan nöbetçi sana da söylerdi koçum, ne yapalım başını mı bekleyelim.''

''Sana demedim, zaten ölsem senden bir yudum istemem.'' Kâzım'ı umursamadan diğerlerine baktım, ''Kaç ay oldu artık? Hâlâ mı?''

''Yok lan öyle değil, biz haber verecektik ama Kâzım abi gerek yok deyince biz de o haber verdi sandık.''

Feyyaz'ın sözüne sinirle güldüm, ''Bu herifin ağzından çıkan her şey peygamber emri mi? Sizin aklınız yok mu? Koyun musunuz oğlum siz?''

''Yavaş gel,'' dedi Feyyaz, ''Tamam geç haberin oldu, ama sen de mesai biter bitmez karıya kıza gitmeseydin birader.''

''Size ne abicim? Niye salak salak şeylere takılıyorsunuz sürekli. Sizin aksinize insanlarla iletişimim iyi, mesaim bitmiş gitmişim. Size düşen bana haber vermekti.''

''Yeter lan!'' diye bağırdı Kâzım, ''Çocuk mu azarlıyorsun oğlum? Kime dikleniyorsun! Abilerin lan onlar senin! Kaç kıdem büyükler senden. Polislik Özel Harekatta kıdem esastır!''

Kâzım'ın yükselmesi ile etraftaki polislerin bakışları bizi bulmuştu. İçlerinde tek üniformasız ve aykırı duran bendim.

''Polis Özel harekatta ikinci ayım ama senden daha iyi biliyorum ne esas ne değil. Mesela sizin yaptığınız sığmıyor bu üniformaya. Zaten bu üniforma sana hiç yakışmıyor.''

''Bana bak göçertirim o ağzını, ne demek üniforma yakışmıyor. Ben bu üniforma uğuruna neler yaşadım haberin var mı?''

''Tamam ulan anladık, bir sen zorluk yaşadın zaten. Tehlikenin içinden geldin birader.''

''Ulan sen ne bilirsin lan polisliği! Dünkü bebe!''

Efe ortalığı yatıştırmak için Kâzım'ı uzaklaştırdı, ''Dinçer tamam kusura bakma abi aradık dediler bize, düşmemiş demek ki çağrı. Arada olur öyle, takılmayalım. Büyütme birader sende.''

Ben sussam da Kâzım susmuyordu. Etraftaki polislerin bakışlarına aldırmadan yürümeye başladım kulağımda Kâzım'ın sözleri vardı.

''Daha yirmilerindeki Çömez benden iyi biliyormuş polisliği, lan sen birkaç sene önce sağ ele kuvvet yaparken ben silah namlusu tutuyordum!''

Silah tuttuğun elini sikeyim senin.

Günün geri kalanında operasyon hazırlığı için çalıştım. Özellikle Kâzım çok önemsiyordu bu operasyonu. Başka bir hırs vardı gözlerinde. Saat gece yarısını bulurken işim anca bitmişti. Dosyaları toparlarken Kâzım dikildi başıma.

''Bugün için özür dile benden.''

Oturduğum yerden kalkmadan yüzüne baktım, ''Senin kafayı çözemedim ben.''

''Siktir et kafamı, bana da mesleğime de saygısızlık ettin son kez uyarıyorum özür dilerim abi de, affedeyim.''

Ayağa kalkıp karşısına geçtim, boylarımız arasındaki mesafeyi kapatmak için parmak uçlarını zorluyordu.

''Bir siktir git.''

''Bunu sana çok pis ödeteceğim Çömez, seninle şahsi meselem var artık!''

Arkamdan ettiği küfürleri ve tehditleri umursamadan odama geçtim. Halil ağabeyin karşısında buldum kendimi. Kendimi bile unuttuğum günlerde onunla dertleşmeyi unutmuyordum. Derdime susarak ortak oluyordu. Güzel şeylerden de bahsettiğim oluyordu elbet, sürekli Belçim'i anlatıyordum ona.

Yarın akşamüzeri operasyona çıkacağımız için hızla duşumu alıp yatağa girdim. Uyumak için gözlerimi yumduğum sırada telefonuma bildirim düştü. Ekrandaki isim Belçim'e aitti.

''Uyudun mu?''

Gülümseyerek telefonu elime aldım, ''Evet.''

''Hmm rüya görüyor musun?''

''Evet, seni görüyorum şu an bana yazıyorsun.''

''Yazmak, eylem anlamındaki mi?''

''Flört anlamında mı olmalıydı?''

''Yok yok, eylem anlamında tabii.''

Gülümseyerek yatakta yan dönüp cevap yazdım, ''Rüzgâr nereden esti de bu saatte aklına ben düştüm?''

''Hiç, telefonda gezinirken profil fotoğrafını fark ettim.''

Sen fark et diye koymuştum zaten, biraz geç oldu ama olsun, ''Nasıl çıkmışım?''

''Neresi orası?''

Fotoğrafı büyütüp baktım, benim yüzüme takılması gereken yerde buraya mı takılmıştı? ''Disneyland olması lâzım, Paris. Çok bir numarası yok Atlas'ı götürmüştüm. Gezmekten nefret ederim.''

''Atlas'ı neden götürdün ki? Yalnız gidemez mi?''

''Gidemez, bensiz yapamaz.''

''Pek egoist gördüm seni.''

''Senin yanında da öyle miyim?''

''Değilsin, olma da. Hiç haz etmem dünyaları ben yarattım havasında yaşayan insanlardan.''

Atlas'tan da hoşlanmazdı o zaman, ''Olmam.''

''Dünyada en çok nereyi görmek istiyorsun Dinçer?''

Şu an senin gözlerini.

''Yani eğer uykun yoksa yaz, varsa uyu. Ben tutmayayım seni.''

''Telaşlanma hemen çocuk muyum ben? Geç yatsam da kalkarım. Düşünüyorum bekle.''

''Bekliyorum :)''

Ulan nereyi görmek istiyorum ben? Ülkeleri düşünmeye başladım, çocukluğumdan beri gitmediğimiz yer kalmamıştı. Bir yeri görmek istesem bunu aileme söylemem yetiyordu, hayal kurmamıştım bile.

''Bulamadım ben Belçim, yok herhalde.''

''Mutlaka vardır, herkes bir yere meraklıdır.''

''Sen nereye meraklısın?''

''Kuzey Işıkları!''

Gülümsedim, bu kızın tatlı heyecanları öldürüyordu beni, ''Neden orası?''

''Çocukken bir kere resmini görmüştüm kitapta, çok merak etmiştim. Öğretmene bir gün oraya gideceğimi söyleyince tüm sınıf dalga geçmişti benimle, o günden beridir içimde yaradır burası. Çok görmek istiyorum.''

Sınıftakilerin şimdiki hallerini bulup kafa göz girişmek geliyordu içimden.

''Beraber gideriz belki bir gün.''

''Hayal kuruyorum ciddiye alma, ben kim Finlandiya'ya gitmek kim? Şehir dışına bile çıkmadım senelerdir.''

''Hayaller gerçekleştirmek için var, nereden biliyorsun gidemeyeceğini? Sana yakışmıyor bu sözler.''

''Haklısın, bari hayallerime sıçramasın imkansızlıklar. Hem biliyor musun ben gözümü kapattığımda Kuzey Işıklarının altındayım, ufak bir çadırdayım, hayran hayran bakıyorum onlara. Gözümü açana dek mükemmel hissediyorum kendimi.''

''Açma o zaman güzel gözünü, kapat.''

''Sen gözünü kapatınca neredesin?''

''Yanında olmak isterdim.''

''Ciddi sordum.''

''Ciddi bir cevaptı.''

''Uyuyalım mı?''

''Çabuk sıkıldın benden?''

''Uykum geldi, şarjım da az, hem interneti Selvi'den kullanıyorum kızar bana. Her şey seninle mesajlaşmamı engelliyor.''

''Hayat bana da güler bir gün. İyi geceler güzelim.''

''İyi geceler.''

''Kırmızı kalp yanlışlıkla oldu. Çok iyi geceler.''

Artarda yazdığı mesajlara gülümseyip telefonu kapadım. Yarın sabah güzel bir gün olacağını düşünüyordum. En az Belçim kadar güzel.

Sabah erkenden kalkıp abdest aldıktan sonra Halil ağabeye veda ettikten sonra operasyona gitmek için odamdan çıktım. Her operasyon öncesi abdest almayı amcam öğütlemişti. O da hiç aksatmazdı.

Operasyon için heyecanlıydım. Polislikte geçen zamanım ve katıldığım operasyonlar bir güven de getirmişti beraberinde. Şimdi ayaklarım daha sağlam basıyordu yere, bu kez daha sağlam gidecektim bu göreve.

Görev için erkenden kalkmıştım. Diğerlerinden bile erken olacak ki kimse ortada yoktu. Hangara gitmeden önce merkez binasına girdim. üzerimdeki bakışlara anlam veremiyordum. Herkesin dönüp bana bakmasından rahatsız oluyordum. Aldırmadan yürümeye devam ettim.

''Dinçer.''

Bana seslenen kalabalık grubun yanına adımladım, ''Günaydın.''

''Günaydın iyi aldın mı uykunu?''

''Hayırdır?''

''Fırtına diyoruz, nerede?''

''Bilmem içeridedir, göreve çıkıyoruz bugün.''

Bir kaçı sırıttığında anlam verememiştim. O sırada Yusuf abiler geldi yanımıza.

''Bana bakın lan adam oldunuz da devrelerinizle mi eğleniyorsunuz? Siktirin gidin spor salonu inşaatına yardım edin.''

Hepsi başı önde giderken Yusuf abiye baktım, ''Ne oluyor abi?''

''Yok bir şey kardeşim, bir şey diyeceğim ben sana şimdi.''

''De abi.''

''Senin tim.''

''Görev hazırlığındalardır, ben de gideyim geç kalınca kızıyorlar.''

''Sabaha karşı çıkmış onlar.''

Duyduğum şeyi anlayamamıştım, ''Nasıl abi?''

''Ben yengenleydim dün, İsolar da erken uyumuşlar gittiklerini bilsek seni uyandırırdık.''

''Beni almadan mı gitmişler?''

Başını salladı Yusuf abi, ''Bir not bırakmış Kâzım sana, hangarda.''

Yusuf abinin yanından ayrılıp sinirle hangara adımladım. Şimdi anlıyordum o bakışların nedenini. Bir kez daha yenmişti beni.

Hangara girdim, içerisi daha önce hiç olmadığı kadar ıssız ve sessizdi. Bu koca odadaki tek ses kara tahtadaki yazıydı.

''Fırtına sert eser, kuru soğuk işlemez rüzgârımıza.''

Acı bir gülümsemeyle kalakaldım tahtanın karşısında. Tebeşirle yazdığı yazı bir hamlede silinirdi de bu olayın bende bıraktığı iz ömür boyu silinmezdi. Geçip karşıma beni yumruklasa bu kadar koymazdı. Gözümden akan yaşı sertçe silsem de o yaş yine akmıştı.

 

Loading...
0%