@pelinciftcii
|
Boğazım su için yalvarır şekilde uyandım ama uyanamadım da gözlerimi bir kaç denemeden sonra açabildiğim de kısa bir nerede olduğumu sorguladım.
Dün Eylem'in kafesindeydik birlikte dağıttık, tuvalette kustum Burak saçımı tuttu, masaya döndüm. Sonrası yok omen tanrım sonrası neden yok.
Başımı hafifçe kaldırdığımda yastığın üstünde olmadığını fark ettim, bir dakika neyi fark ettim.
Hızla tekrar bir baktığımda Burak'ın göğsünü görmeyi beklemiyordum, bakışlarımı göğüsünden suratına çevirdiğim de, edep sen ne güzel şeysin, kaşları çatık bir şekilde uyuyordu.
Uyurken de sinirlenmezsin be adam her neyse konumuz bu değil,
Yavaşça Burak'ın üstünden kalktım evet çünkü vücudum neredeyse tamamen üstündeydi, ahtapot gibi sarılmışım adama resmen.
Çok yavaş hareket ederek yataktan da kalktım arkamı dönüp su içmek için odadan çıkacağım zaman arkamdan, yeni uyandığı için daha da derinden gelen Burak'ın sesini duydum.
'Nereye dün gece bedenimi kullandıktan sonra ben uyurken kaçıyor musun?'
Hızla arkamı dönüp yanına adımladım, omzuna hafifçe vurdum.
'Burak saçmalama istersen ben senin bedenini falan kullanmadım ayrıca kaçmıyorum da su içmeye gidiyorum mutfağıma.'
Mutfağa kaçıp hemen soğuk suyumu içtim, neler söylüyor ya tövbe hayır öyle bir şey olmadığını biliyorum ama hatırlamıyorum ,
Ben böyle dalmışken kapı çaldı,
'Ben bakıyorum.'
Burak'ın sesini duydum fakat vücudum ondan önce hareket geçti ve kapıyı açmış bulundum.
Mertciğim üniformalı şekilde telaşlı bir ifadeyle suratıma bakıyordu,
'Deniz abla komutanımı gördün mü arıyorum ulaşamıyorum arabası da ka- aaaaaaa ne oluyor burada bana bunu nasıl yaparsınız.'
Neye şaşırdığını anlamazken arkamda hissettiğim gölgeye döndüm,
Dönmez olaydım Burak yataktan kalktığı gibi gelmiş altında pantolon üstü ise çıplak.
Mert'e geri döndüm,
'Bak yanlış anladın düşündüğün şey değil.'
Mert de elini kaldırıp beni durdurdu,
'Ben anlayacığımı anladım ,komutanım arabada sizi bekliyorum geç kalıyoruz, görüşürüz abla bunu konuşacağız.'
Dedi ve yok oldu, kapıyı kapatıp arkamı döndüğümde sırıtarak bakan bir surat ile karşılaştım.
'Ne sırıtıyorsun pişmiş kelle gibi yüzbaşı, yanlış anladı gidip anlatacak şimdi bütün alaya.'
'Merak etme ben konuşurum onunla bende çıkayım geç kalıyorum.'
Elinde ki tişörtü üstüne geçirdi yanağımdan makas alıp dışarı çıktı ardından kapıyı çekti.
Ne oldu şimdi ya ben bir şey anlamadım, başım da çatlıyor neyse gidip de bir çay demleyeyim.
Çayımı demleyip güzel bir kahvaltı ettim, ağrı kesici de içtim ve şu an her şey çok iyi, uzun süredir annemleri aramadığımı fark ettiğimde telefonumu elime alıp anamı görüntülü aradım.
Biraz annemle kardeşimle konuştuktan sonra yavaştan hazırlanmaya başladım.
Sırt çantamı ve klasik götürdüğüm eşyalarımı yanıma alıp son araba anahtarımla beraber kapıdan dışarı attım kendimi, otoparka indiğimde arabam yoktu ufak bir düşünme seansından sonra Eylem'in kafede kaldığı aklıma geldi.
Lojmandan dışarı çıkıp bir taksi çağırdım ve hastaneye geçtim.
Üzerimi değiştirip eşyalarımında dolabıma kilitledikten sonra doğumhaneye giriş yaptım,
Cerrahi el yıkamamı yaptıktan sonra personel arkadaşların yardımıyla giyindim ve içeri geçtim.
Mardin de doktorlar normal doğum yaptırmıyorlardı sadece sezaryen operasyonlara giriyorlardı. Takip ettiğimiz bir gebenin ben hastaneye girer girmez araması üzere kendimi doğumhane de bulmuştum.
Gebeninde giydirilmesi üzere pozisyonumu aldım.
'Evet kuzum şu an çok streslisin canın yanıyor ne olcağını bilmediğin için korkuyorsun, ama merak etme sadece kulağın bende olsun dediklerimi uygula senden isteğim sadece söylediğimde ıkınman tamam mı yavrum.'
Kafasını salladı yanında eşi de elini tutup başını okşuyordu, onlara gülümseyip işime odaklandım.
... 'Evet kuzum çok güzel güçlüce ıkın son kez.'
Sözlerimi dinlemesiyle bebek avuçlarıma gelmişti, iki elimin arasındaydı minicik masum melek.
Herkes nefesini tutmuş beklerken miniğin sesi bütün doğumhaneyi inletti,
Her duyduğumda gözlerimi dolduran şu sesten hayatım boyunca bıkmamaya bir kez daha yemin ettim,
Göbek bağını klempleyip kestikten sonra annesiyle uyumlu olan bilekliğini taktım, bir örtüye sardıktan sonra annesinin baş ucuna geçtim.
İkiside göz yaşlarıyla beklerken kucağımda hala ağlayan bebeğin yanağını annesininkine değdirdim,
Anında susarken annesinin mutluluk göz yaşları onun yanağına da bulaşmıştı. Susan meleği kaldırıp bu sefer babasının kucağına bıraktım.
Kırılıcakmış gibi tutan babası sarılıp öptü küçüğü,
En son alıp bebek hemşiresine teslim ettim giydirilmesi için.
İkisine de hayırlı olsun dileklerimi ilettikten sonra doğumhaneden dışarı çıktım, önlüğümü, maskemi, bonemi, eldivenimi çıkarıp tıbbi atık kutusuna attıktan sonra ellerimi yıkadım.
Beşte doğuma girmiş, yedi de çıkmıştım ve açlıktan bayılacaktım, kantine gidip iki tane karışık tost ile çay söyleyip oturdum.
Gelir gelmez onları gömdükten sonra rahat bir nefes almıştım. Oh be acıma ölüyordum vallaha,
Odaya geçip kalan evrak işlerini hallettim, gece nöbeti bugün bende olduğu için serviste olan hastaların bilgilerini inceledim ve verilen tedavileri uyguladım.
Arada bir saat falan uyumuşum, gece vitallerine de bakıp not aldım, çıkmadan önce dün doğuna girdiğim gebeyi ve bebişi de kontrol ettim.
Çıktığımda saat sabah sekizdi, yolun kenarına geldiğimde şansa bir taksi de önümden geçiyordu ilk defa serbest taksi görmüştüm hep duraktan arıyorduk normalde,
Fazla takmadan elimle durmasını istedim, durduğumda arka koltuğa oturdum.
'Selamın aleyküm abi.'
'Aleyküm selam.'
Adama Eylem'in kafeyi tarif ederken taksinin içini inceledim, koltuk tavan eski ve tozluydu dikiz aynasına baktığımda taksimetre açılmamıştı ki taksimetre ışığında yanmıyordu.
İçime dolan ufak şüphe ile taksi plakasını Eylem'e mesaj attım, bir yandan da konumu açıp gittiğimiz yolu takip ediyordum yol sonu sola gitmemiz gerekirken araç sağa döndü,orman yoluna girdi.
'Soldan değil miydi abi.'
'Ben kısaltmadan gidiyorum.'
Adamın söyledikleri ile bunun gerçek bir taksi olmadığına emin oldum. Son konumu Eylem'e gönderip güvenli değil yazdım.
Çantamdaki biber gazını elime aldım ve araç yavaşladığında adamın suratına bocaladım, beklemeden kendimi dışarı attım.
Araç az hızla da olsa gittiği için yere kapaklanmıştım dizlerimin acısını takmadan geldiğimiz yöne koşmaya başladım,
Gelen silah sesleriyle adamın rasgele sıktığını anlamıştım fakat hiç arkama bakmadan koşmaya devam ettim.
Ta ki sağ karın boşluğumda tarif edilemez bir acı hissedene kadar ,anında yeri boyladığımda ellerim, karnıma gitti, taksideki adama döndüğümde bir elinde silah diğer eliylede gözlerini silmeye çalışıyordu,
Ben fazla sıktığım için biraz zordu işi, bunu fırsat bilip tek elim karnımda diğer elimle sürünerek en yakın ağacı siper aldım.
Git gide görüşüm bulanıklaşıyor, ağrı artıyordu sırt çantamdan zorlukla hırkamı çıkarıp yaraya bastırdım, Ama dayanamıyordum çok acıyordu. Göz yaşlarım yanaklarımdan süzülürken sonumun böyle olacağını düşünememiştim,
En azından şehit olacaktım, annemler arkamdan çok ağlar mıydı ağlamasınlar hele kardeşim onun göz yaşı için ölürüm ironik olan da zaten ölüyor olmamdı değil mi.
Arkamdan birinin yaklaştığını duydum bastığı yaprakların hışırtısı kulağıma geliyordu, sonumdu belki gelen.
Derin bir nefes için zorladım kendimi, gözlerimi kapadım,
'Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resûlüh.'
Omzuna dokunan el beni hafif sarstı hareket yaramı sızlatırken istemsizce gözlerimi açtım,
'ABLA bırakma kendini kurbanın olayım, komutanım burada buldum.'
Mert'in yüzünü görmem, bütün duygularımın bir anda boşalmasını sağlamıştı, gözlerimden yaşlar boşalırken artık kendini iyice belli eden yorgunluk ile kapattım gözlerimi, Karnım kadar ruhumda parçalanmıştı bugün. |
0% |