Yeni Üyelik
10.
Bölüm

Bölüm 10: Kelebeklerin Ömrü

@pembikhayallerr

Güne gözlerimi araladığımda feci bir baş ağrısıyla uyanmıştım ve yataktan çıkacak halim dahi yoktu 


Güne gözlerimi araladığımda feci bir baş ağrısıyla uyanmıştım ve yataktan çıkacak halim dahi yoktu. Dün gece ile ilgili anılarımı zorluyordum ve en son davulun üzerine çıkıp Arizona kertenkelesi dansı yaptığımı hatırlıyordum. Utançtan yorganı sırtlarken başımı yastığın altına gömdüm.

Bütün karizmam çizilmişti!

Berzan ve Ferzan'ın benimle geçecekleri dalgayı düşünürken yastığımı iyice yüzüme bastırıp intihar etmeye çalıştım. Böyle de hiç olmuyordu ki.

Bir anda yüzümden çekilen yastıkla birlikte ne odluğunu şaşırırken Emir gözlerini kısarak "Ne yapıyorsun sen?" dedi.

Şakaklarımı ovalarken elimle git işareti yaptım ve "Kaybol." dedim sadece. Konuşacak halim yoktu ve hiç bu cüceyi çekmezdim.

Suratını buruşturup "Gözündeki şeyler akmış, korkunç filmlerdeki kızlara benziyorsun." dediğinde dizlerimin üzerinde kalkıp bütün saçlarımı önüme attım ve "Öyle mi?" dedim korkutucu bir tonlamaya.

"Gece.. yanına geleceğim bücür!"

Koşma sesinin ardından kapı hızla kapandığında küçük bir kahkaha attım ve yataktan doğruldum.

O son rakıyı içmeyecektim..

Kısa bir duş alıp dişlerimi fırçaladım ve üzerimi değiştirdim. Ağrı kesici içmem için önce bir şeyler yemem gerekiyordu ancak halim yoktu ve gözlerim biraz bulanık görüyordu.

Çocukluktan gelen bir şeker hastalığım vardı. Bu yüzden içki içmem yasaktı, beslenmeme sürekli dikkat etmem gerekiyordu ancak önemsemiyordum. Sürekli ilaç kullanmasam da arada kan düzeylerim fırlayınca insülin almam gerekiyordu. Uzun zamandır kullanmadığım insülini çekmeceden çıkartıp kenara bıraktım.

Tişörtümü yukarı kıvırıp karnımı iki parmağımın arasına hafifçe sıkıştırdım. Masadan aldığım insülini karnıma batırmak üzereyken kapı bir anda açıldığında şok olmuş ifademle kalakaldım.

"Yuh!" diye bağırdım Ferzan'a bakarak.

"Hayvan odaya öyle mi girilir?!"

Şaşkınlıkla bir bana, bir de elimdekine bakarken iki adım attı ve "Sen ne yapıyorsun?" dedi. Bakışları karnımı bulunca hemen tişörtümü indirdim ve "İnsülin yapacağım, çık." dedim hızla.

Şaşkınlıktan sıyrılıp kızarmış suratıyla yanıma geldi ve bir anda tişörtümü yukarı kaldırdı.

"Ne yapıyorsun sen?!"

Göbeğimin üzerindeki eskimiş yara izini bulan bakışlarıyla tişörtümü indirmek istesem de izin vermedi ve "Bu ne?" diye sordu. Yüzünü endişe kaplarken gözleri hafifçe sulandı.

Sıkıntılı bir nefes aldım ve "Bırak Ferzan." dedim.

"Çek elini bak çakacağım bir tane."

Sert gözleri suratımı buldu, sanki söylemezsem gerçekten kavga edecekti benimle.
"Bu ne dedim sana! Bıçak yarası mı bu?!"

Elini hızla itekleyip geriye doğru bir adım attım. Görür görmez anlamasını beklemediğim için "Ne.. saçmalıyorsun?" diye duraksayarak konuştum şaşkınlığın getirdiği bir mallıkla.

Ellerini sinirle saçlarından geçirip odada dolanmaya başladığında gözlerim onu takip ediyordu.

"Bir kere de cevap ver! Adam yerine koy bizi artık, her şeyi dalgaya almayı bırak kızım!"

Sinirden kudurmuş gibiydi ve en son isteyeceğim şey başkasının duymasıydı. Henüz bilmedikleri çok şey varken bunu öğrenmelerini istemiyordum.

Aşağıdakilerin duymaması için "Sus." dedim gözleirine ısrarla bakarken.

Parmağıyla karnımı işaret ederek "Anlatacaksın bana onun nasıl olduğunu!" diye sinirle konuşurken beni duymuyor gibiydi.

Gözlerinde gördüğüm endişe aklından binbir türlü hikaye geçirdiğinin kanıtıydı. Kafasında kurmaya başlamıştı ve inkar etsem de yemeyecek gibi duruyordu.

Aklımdan hızla bir şeyler düşünürken "Sessiz olursan anlatacağım. Ama aramızda kalacak." dedim.

Dişlerini sıkarak kafasını salladığında arkamı dönüp yalan söylemek daha kolay gelmişti.

Karnımı açıp insülini batırırken aynı anda konuşmaya başladım.

"Boksla uğraştım uzun bir süre.. Dövdüğüm adamlardan bir tanesi bir akşam yolumu kesti. O zaman oldu."

Sessiz kaldığı için ne tepki vereceğini bilmiyordum, dönüp yüzüne bakmaya cesaretim de yoktu. Bir şeylerin kırılma sesiyle yerimde sıçrarken irkilerek arkama döndüm. Vazoyu alıp yere fırlatmıştı hayvan!

"Ne yapıyorsun oğlum sen?!"

Telefonunu çıkartıp "İsmini söyle bana, ismini!" diye sinirle konuştuğunda aklıma ask fm kız gelirken gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım ama dayanamadım.

"Gösteriverem ben sana sinirli yanımı." dediğimde suratı düz bir hal aldı.

"Ne diyorsun kızım?!"

"Off bir boku da bilsen şaşacağım. Bütün komik videoları size izletmek şart oldu, böyle esprim anlaşılmayınca cücük gibi kalıyorum."

Gözlerini kapatıp sabır dilemeye başladı. Kendi kendine bir şeyler mırıldanıyor, sinirle konuşuyordu.

Gözlerini araladığında ne kadar uykusuz ve halsiz olduğunu daha yeni fark ettim. Göz altlarındaki siyah halkalar günlerce uyumamış gibiydi ve biraz da gözleri şişmişti.

İçtiğimiz için miydi acaba?

Bir anda üzerime yürüyünce "Ne oluyor lan-" diyordum ki bana sımsıkı sarılan kollarla donup kaldım.

Suratım göğsüne yaslandığı için nefes alamazken yüzümü hafifçe kaldırıp derin bir nefes aldım ve "Ne yapıyorsun Ferzan?" dedim far görmüş tavşan gibi.

O ise bana cevap vermek yerine "Çok acıdı mı?" diye sordu.

Şimdi öyle göz göze bakarken acımadı demek.. çok zor gelmişti işte. Bakışlarımı kaçırıp "Piton gibi sardın beni boğulacağım, çekil." deyince daha sıkı sarıldı hayvan.

"Olmaz, bırakmam seni bundan sonra."

Sanki.. kendi kendine bir verdiği söz gibiydi. O kadar inanarak söylemişti ki, belki başkası olsa inanırdı. Ancak hayata gözlerini açmanı sağlayan kişiler daha yolun başında seni yarı yolda bıraktığında böyle sözlere inanmıyordun..

Benim birisine tam anlamıyla güvenmem çok zordu.. Ve ben daha doğmadan yarı yolda bırakılmış bir çocuktum.

Gözlerimi kaçırıp boğazımı temizledim ve "Bak.." dedim nefeslenerek.

"Bu kadar mıç mıçlık bana fazla. En hassas yerlerine tekme yemek istemiyorsan geri çekil."

Hızla beni bırakıp geri çekildiğinde ufak bir kahkaha attım.
"He şöyle, yola gel küçük ağa."

Gülümseyen suratıma bakıp "Sikeceğim o puştu." dedi sadece.

Bir anda beklenmedik küfrü duyan elf kulaklarımla şaşırırken "Kimi?" dedim mallanmış suratımla.

Titreyen parmağını uzatıp karnımı gösterdi ve "Sana bunu yapanı.." dedi.

"Onu bulmazsam bana da Ferzan demesinler."

Bedenime aniden gelen üşümenin yanı sıra ellerim yumruk olurken arkamda sakladım görmesin diye.

"Ben tanımıyorum. Bu konuyu uzatma sakın."

Yapamazdı, bulamazdı onu.

Telefonumu alıp odanın çıkışına yürüdüğümde peşimden geldiğini bilsem de arkama bakmadım bir daha. Merdivenlerden inerken endişeli suratımı değiştirip gülümsedim.

Son basamaktan aşağı atladığımda masadaki bedenler irkilirken kollarımı iki yana açarak "Günaydın Atmanlı aşoları ve Şimal aşkom!" dedim neşe dolu bir ifadeyle.

Şimal hanım kahkahalarının arasından "Günaydın canım." dedi, diğerleri ise öylece beni süzüyordu.

İsmail abimin suratına baktığımda gülümseyerek yanına gidecektim ama bir şeyler olduğum yerde kalmamı sağladı.

Neden üzgündü? Dün benden sonra tartışmış olabilirler miydi?

Hızla diğerlerine dönen gözlerim yüzlerini tararken hepsinin solgun yüzünü gördüm. Uykusuz ve bitik görünüyorlardı. Dudaklarında oluşan gülümseme.. buruktu sanki.

Parmağımı uzatarak hepsini gösterirken gözlerim kısıldı ve "Doğru söyleyin.." dedim.

Suratları endişe dolu bir hale büründüğünde gerginlikle sandalyede dikleştiler.

"Dün kavga mı ettiniz siz yine?!"

Omuzları düşerken Aram kafasını iki yana sallayarak "Yok." dedi.

"Gayet iyi aramız, değil mi İsmail?"

İso'ya dikkatle bakarken gerçekçi duruyordu. Kafasını salladı ve "Evet.. Bir süre ateşkes imzaladık." dedi.

Garip.. Oldukça garipti ama doğru söylüyordu sanki. Boş olan yere kurulup çatalımı elime aldım başlamak için ancak bu sefer onlardan önce başlamadım.

Bawer bey'e döndüğümde bana baktığı için irkilse de hafifçe gülümsedi ve "Afiyet olsun." dedi.

Kıtlıktan çıkmış gibi yerken kimse konuşmuyordu. Neden konuşmuyorlardı?

Normalde işle ilgili de olsa bir sohbet dönüyordu masada. Kafamı kaldırdığımda tabağıyla oynadıklarını gördüm. Dudağımı büzdüm ve yanımdaki Berzan'a sataşmak için tabağındaki patatese çatalımı batırıp ağzıma attım.

Sinsice gülerken kızmasını beklerken tabağındaki bütün patatesleri benim tabağıma aktarınca ona çiftleşen ördek ve fil görmüş gibi baktım. Elimi alnına yasladığımda afallayarak geri çekildi.

Gözlerimi kısıp "İyi misin Berzo?" dediğimde "Ne?" dedi alık gibi bakarken.

"Normalde şimdi beni kovalıyor olman lazımdı. İyileşmedin mi yoksa?"

Gözlerine ulaşan parlamanın yanı sıra suratı şefkat dolu bir ifadeye büründü. Elini yanağıma uzatıp okşadığında beklemediğim hareketle kasılmıştım.

"İyileştim." dedi.

Sonra ağzının içinden bir şeyler mırıldandı ancak duymuştum.

"Keşke sende iyileşsen."

Kaşlarımı çattım. Bana sorunlu mu diyordu bu?

Homurdanarak "Bana deli mi diyorsun?" dediğimde yorgun gözlerini bana çevirip "Bugün kavga etmeyeceğiz Bade.." dedi.

Kesinlike bir şeyler olmuştu. Hemen gözlerimi ondan sonra gelen sinirli cücüğe çevirip "Velet?" dedim sorar gözlerle.

"Ne var be?!" diye bağırdığında rahatlayarak sırıttım.

"Tamam sen normalsin."

Aram kafasını iki yana sallayarak hafifçe gülümsediğinde aynı şekilde karşılık verdim ona.

Dakikalar sonra onları konuşturma çabalarım işe yararken rahatlamıştım. Biraz da olsa malca anlattığım şeylere gülüp kendilerine gelmişlerdi. Onlarla uğraşmış, evde ölü gibi olduklarını söylemiştim.

İnsan biraz etkinlik yapar, film izler ya da oyun oynardı ne bileyim. Kalabalık bir aile olsalarda kahve içip yatıyorlardı. Söylediklerimi can kulağıyla dinlerlerken hiç susmadan konuşuyordum.

Ferzan her söylediğime, arabanın önüne takıldığında kafası sallanan küçük köpekler gibi kafasını sallayınca ufak bir kahkaha attım.

Kahvaltı sonrası İsmail abimin eşyalarını toparlamak için yukarı çıktığımızda bana tekrar gel diyeceğinden emindim.

Ancak o beni şaşırtarak bana sıkıca sarılmış ve "Sen mutluluğu hak ediyorsun bitanem." demişti.

"Neden öyle dedin?" diye sordum.

Bir anda söylenen sözcükler beni şaşırtmıştı.

Geri çekilip çocuk gibi omuz silkti ve "O adam.. Baban." dedi söylemekte zorlanır gibi.

Merakla beklerken "Sana gerçekten değer veriyor. Sabaha kadar başında bekledi." dediğinde bakakaldım.

Endişeyle koluna tutunarak "Abi.." dediğimde gözlerime şefkatle baktı.

"İçince.. ağlıyorum ben. Yoksa dün ağladım mı?"

Bir süre suratıma bakıp arkasını döndü ve "Bilmiyorum." dedi eşyalarını çantasına koyarken.

"Dün gece eve geldikten sonra Bawer bey seni odana götürdü."

Bir süre daha beklediğinde konuşmayacak sandım ama sonra "Sabahta odandan çıkarken gördüm sadece. Yani.. ondan söyledim." dedi.

Rahatlamıştım. Kafamı sallayarak arkadan ona sarıldım ve "Seni çok özleyeceğim İsot'um, karabiberim!" dedim.

"Bende.. Bende seni özleyeceğim Bade'm."

🦋

İsmail abimi yolcu etmiştik. Havaalanına kadar gitmeyi istesem de izin vermemişti. Aram kendi bırakcağını söylediğinde şaşırsam da mutlu olmuştum. Belki zamanla daha iyi anlaşabilirlerdi.

Kapıdan çıkmadan önce sımsıkı sarıldığımızda Berzan beni, Aram ise İso'yu çekmişti kolundan yeter diyerek.

Odama geçtiğimde uzun bir süre Esra'yla konuştum. Meraklı melahat kişiliğiyle her gün ona ne olup bittiğini anlatmamı istiyordu.

Şimdi ise Hamzayla Emir'in ödev yapma çabalarına bakarken telefonumla uğraşıyordum ancak kulağım onlardaydı.

Hamza kafasını kaşıyıp "Bulamadım sonucu." dedi ve ardından bana baktı.

"Ablam bilir belki.."

Gözlerimi onlara çevirdiğimde Emir kendinden emin ifadesiyle "O yapmaz-" diyordu ki telefonu kenara bıraktım ve "Getir bakayım." dedim sakince.

Emir şaşkınlıkla bakarken Hamza gülerek test kitabını yanıma getirdi.

Kafasını kaşırken "Matematiğim hiç iyi değil abla." dediğinde gülümseyerek saçını okşadım.

"Sorun yaşadığın ders olursa yanıma gel, anlatırım."

Hevesle kafasını sallayınca uzaktan bizi izleyen Emir'e döndüm.

"Gelsene veletus, Hamza'nın ödevi mi bu?"

Dediğimi yapıp diğer yanıma geldiğinde dudağımda küçük bir gülümseme oluştu. Boğazımı temizleyip hızlıca soruyu okudum. Bizim zamanımızda ilkokulda böyle sorular yoktu.

Soruyu aklımdan çözüp elimdeki kalemi Emir'e verdiğimde boş gözlerle bana bakıyordu.

"Şimdi çocuk altı, Anne ise yirmi altı yaşındaymış. Babanın yaşı ikisinin yaşının toplamı olduğuna göre ne yapman gerekiyor?"

"Ne bileyim ben."

Kafasına hafifçe vurup "Topla iki sayıyı." dediğimde hızlıca dediklerimi yaptı.

"Şimdi asıl soru neydi? Üçünün yaşının toplamı isteniyor.. Ne yapman lazım?"

Sorar gözlerle bakarken "Bulduğumuz sayıları toplayacağız." dediğinde emin olmayan sesiyle çok tatlı görünmüştü gözüme.

Hafifçe gülümseyip "Aferin." dediğimde bir an bana bakıp kaldı.

"Cevap yüzümde değil Emirciğim, çöz hadi." dediğimde kendisini toparlayarak cevabı kısa sürede buldu.

Telefonuma ard arda gelen bildirimlere baktığımda gözlerim şaşkınlıkla açıldı.

aram.atmanlı fotoğrafınıza yorum yaptı.

Önce yorum yaptığı fotoğrafıma baktım.

Bildirime tıkladığımda bana yorum yapan bir çocuğa cevap yazdığını gördüm

Bildirime tıkladığımda bana yorum yapan bir çocuğa cevap yazdığını gördüm.

Ulan @badeninayakları31 dua et kıbrıstasın şerefsiz, yoksa itin götüne sokardım seni! KAPAT O HESABI YOKSA KIBRIS FALAN DEMEM KABUSUN OLURUM!

Kahkaha atmaya başlayıp koltukta deli gibi gülmeye başladım. Hamza ve Emir şaşkınca bana baktığında kahkahalarım daha da arttı.

Emir "Korkuyorum ha ben biraz bundan." diye fısıldayınca elimi karnıma koydum sakinleşmek için.

Duruşumu düzeltip "Bence de korkmalısın Emirciğim." dediğimde kısık gözlerle bakıp kitabını alarak odadan çıktı.

Hamza ne olduğunu sorunca ona Aram'ın bana yazan tüm erkekler cevap verdiğini söyledim.

Önce güldü, sonra sinirlendi ve "Bende yapacağım!" diyerek odadan koşarak çıktı.

Bunların hepsi ayrı deliydi gerçekten.

🦋

Herkes işe gittiğinde Caferle mesajlaşmamız üzerine yanıma geldi. Dışarı çıkmam gerekiyordu ve tek çıkmayı istesem de doğru bulmuyordum çevreyi bilmediğim için.

Üzerime basic, dikkat çekmeyen kıyafetler giydikten sonra aşağıda teyzesiyle konuşan Cafer'in yanına indim.

Şimal abla "Dikkatli olun tamam mı?" dediğinde yanağından ufakça öpüp "Oluruz." dediğimde yüzünde güller açarken koluma giren Cafer'le konaktan çıktık.

Gözüm Firaz'ı aramıştı ancak yoktu. Kapıdaki korumalar peşimizden gelmek istediğinde kesin bir dille reddettim. Gideceğim yere onlar gelemezdi.

Cafer'in arabasına bindikten sonra yolda giderken geçen gün ki adamı konuştuk. Anlaşılan o da benim gibi o adamdan bir hamle bekliyordu ancak günlerdir karşılaşmamıştık.

Belki de çoktan unutmuştu söylediklerini.. Kamera görüntüleri gerçekten silinmişti ve henüz kapıya dayanan olmamıştı. Sıkıntılı bir nefes verirken Cafer arabayı durdurunca ona baktım.

"Şu dayı var ya.." dedi kahvehane de oturan bir adamı göstererek.

"Ona kola sözüm vardı, iki dakika duralım mı?" diyerek güldüğünde kafamı salladım. Arabadan indik ve yanlarına doğru yürüdük.

Yabancı bedenler beni gördüğünde merakla bakmaya başladığında Cafer hemen beni tanıttı. Bir kaç kişi ayağa kalkıp ceketini iliklemeye çalışırken bir kısmı da sırtını dönmüştü bize.

"Atoo emmi! Getirdim kolanı bak hele."

Adam sırıtarak "Bunu geçen pişti de yenmişimdir." diyerek göğsünü kabartınca güldüm. Cafer adama kolasını verip geri çekildi.

Aceleyle "Hadi afiyet olsun." deyip kolumdan tuttuğunda anlamsızca ona baktım.

"Neydi bu şimdi?"

Arkamızdan gelen gürültülü sese baktığımda kolanın patlayıp fışkırdığını gördüm.

Cafer kahkaha atarak kolumdan çekiştirirken adam "Ula Cafer bu ne pohtur?!" diye bağırıyordu.

Arabaya bindiğimizde kafamı iki yana sallayarak gülmeye devam ettim, gerçekten çocuk gibiydi.

Gideceğimiz yere varmak üzereyken Cafer'in telefonu çaldı. Konuştuğu kişi ne demişti bilmiyorum ama gerilmişti.

"Tamam geliyorum." deyip kapattıktan sonra mahçup ifadesiyle bana baktı.

"Bademcik, benim gitmem gerekiyor acil. Kusura bakma ayıp oldu sana da."

Kemerimi çözerken gülerek "Beni buraya getirdin zaten önemli değil Cafo." dedim.

Almaya geleceğini söylediğinde gerek yok demiştim ama ısrarla aramamı söylemişti. Arabadan inip kafamı kaldırdım ve gülümsedim.

Urfa Şam Yetimhanesi

Görmem gereken minik bir prenses vardı. Caferden istediğim şeylerin bulunduğu poşete bakarak gülümserken bahçeye adım attım. Güvenliği arkamda bırakırken kafamı kaldırıp kulağıma dolan çocuk seslerine baktım ve gülümsemem yüzümde dondu.

O.. o adam buradaydı.

İlk kez üzerinde ceketi yoktu ve gömleğinin üstten iki düğmesi açıktı. Kollarını hafifçe yukarı sıyırmıştı ve her hareket ettiğinde kaslarından dolayı gömleğin üst kol kısmı geriliyordu.

Hafif kirli sakallarını son gördüğümden biraz daha kısa kestirmişti ancak yüzündeki sert ifade değişmemişti.

Elindeki oyuncakları minik çocuklara dağıtırken yüzünde daha önce hiç görmediğim bir gülümseme vardı 

Elindeki oyuncakları minik çocuklara dağıtırken yüzünde daha önce hiç görmediğim bir gülümseme vardı. Kendimi toparlamaya çalıştım ancak beklenmedik durum karşısında donup kalmıştım.

Etrafını kaplayan on beşe yakın çocuk hediyelerini aldıktan sonra ona sarılıyor, öpüyordu ve gülümsemesi büyüyordu.

"Aaa pyenses Meridaa!"

Bağıran sese döndüğümde Hazal'ı gördüm. Elindeki barbie bebeğiyle bana doğru koşarken gülümseyerek eğildim hemen. Kucağıma atladığında kıkırdadı ve boştaki eliyle boynuma sarıldı.

"Geldin gerçekten."

Saçına öpücük kondurup "Geldim tabii ki." dedim ve kafamı kaldırdım.

Bakışlarım gözlerine değdi, güzel gözleri vardı. Gözlerimin içine bakan adamın suratında oluşan afallama ifadesi gerçekçi gibiydi.

Sert bir çene hattı vardı ve kalın kaşları ayrıca yüzüne sert bir ifade katıyordu. Eğildiği yerden kalkıp gömleğini düzeltti ve tekrar çocuklara dönüp ufakça gülümsedi.

Hazal'la konuşarak çocukların yanına gittiğimizde "Bakınnn bu size anlattığım pyenses Merida!" dedi heyecanla.

Onun heyecanına ortak olup gülerek "Merhaba çocuklar." dedim.

Hep bir ağızdan aldığım karşılık kalbimi sıcacık etmeye yetmişti.

Üzerimde hissettiğim bakışlara döndüğümde duraksamadan "Senin burada ne işin var?" dedim sorar bakışlarla.

Boğazını temizleyip "Ben devamlı buraya geliyorum.. Asıl senin ne işin var kızıl?" diye sordu gözlerini kısarken.

"Yoksa... beni mi takip ediyorsun?"

Şaşkınlıkla gülmeye başladığımda "Ne?" diyebildim.

Hazal komik bir şey oldu sanmış olacak ki kahkaha atmaya başladı.

"Bade abla bu benim kahyamanım. Baaak bize biyy süyü oyuncak almış!"

Kaşlarımı kaldırarak "Öyle mi?" dedim. Bundan olsa olsa kötü adam olurdu, kahraman olabileceğini sanmıyordum. Gerçi daha önce benim hayatımı da kurtarmıştı.

Kenarda bizi izleyen müdürleri yanımıza geldiğinde ayaküstü sohbet ettik. Hazal kucağımda kıpırdanıp diğer kolunu adını bilmediğim adama uzattığında gözlerim irice açıldı.

"Yaa ömeey abi gel!"

Hazalda olan bakışlarım direkt adamı bulurken sonunda ismini öğrenmiştim.

Ömer..

Ömer denen hanzo bize yaklaştığında bakışları benden ayrılmadı. Hazal elini onun omzuna attığında neredeyse dip dibe geldik.

Gözlerimin içine anlamak ister gibi baktığından dolayı bakışlarımı kaçırıp o hariç her yere bakıyordum. Burnuma dolan kokusu ne zaman tehlikeli bir şey olsa karşıma çıktığını hatırlatmıştı. Ancak bu ilk kez sorunsuz karşılaşmamızdı.

Hazal'a ve diğer çocuklara Cafer sayesinde aldığım oyuncakları dağıttığımda hepsi çok mutlu olmuştu. Bana sarılıp teker teker öptüklerinde onlara aynı şekilde karşılık veriyordum.

Masumlardı ve hayatın zorluklarından henüz haberleri yoktu. İlerde yaşayacağı zorlukları düşündüğümde içim burkuldu.

Kafamı kaldırdığımda kehribar rengi gözleri doğrudan üzerimde olan adamla üzgün bakışlarımı düzelttim.

Bana bakarken "Hazal.." dedi tok sesiyle. "Hadi güzelim arkadaşlarınla oyna sende."

Kalın sesiyle söyledikleri üzerine Hazal kucağımızdan atlayıp arkadaşlarının yanına koşturdu. Şimdi ikimiz yan yana duruyorduk.

Bakışlarına karşılık verdiğimde dudağı hafifçe kıvrılırken kaşlarımı çattım.

Kaşlarıyla kenardaki bankı gösterip "Oturalım mı?" deyince ne münasebet diyesim gelmişti ancak konuşacaklarımız vardı.

Kafamı salladıktan sonra ondan önce yürüyerek banka kuruldum. Aramıza biraz boşluk bırakıp yanıma oturduktan sonra hafifçe öne eğilip ellerini birleştirdi. Gözleri bahçede oynayan çocuklardaydı ve ben onu çözmek ister gibi ona bakıyor, gözlerim ayırmıyordum.

Sert, yıkılmaz bir duruşu vardı. İnsan ister istemez merak ediyordu onu. Benden ne istediğini bilmiyordum. Bu sefer ki karşılaşmamız gerçekten tesadüf gibiydi ve hayat neden sürekli onu karşıma çıkartıyordu bilmiyordum.

Ben tehlikeden kaçmak istedikçe etrafım sert duruşlu adamlar tarafından kuşatılıyordu.

"Manzaran güzel sanırım?"

"Ne?" dedim afallayarak.

Kafasını yan çevirip "Deminden beri beni süzüyorsun." dediğinde ellerim yumruk olurken "Ne münasebet Allah'ın ayısı!" diye tepki verdim sinirle.

Sanki böyle diyeceğimi biliyormuş gibi "Yanıltmıyorsun.." dedi.

Kafasını iki yana sallayarak gülümsedi ve "Çok kibar bir kızsın gerçekten." dedi.

İlk kez bana gülümsediği için afallasam da belli etmedim.

"Umarım bu kibarlığını senden isteyeceğim şey karşılığında da gösterirsin."

İşte asıl konuya gelmiştik. Kollarımı önümde bağlayarak geriye yaslandım ve bende çocuklara baktım.

"Ne istiyorsun? Neden sildin o görüntüleri? Beni tanıyor musun?"

Geriye yaslanarak kalçasını kaydırdı ve bana yaklaştı. Kendimi hafifçe geri çektiğimde oynayan adem elmasına kısa bir bakış atıp tekrar gözlerine baktım.

"Tanımamı mı istersin?" dediğinde sinirden kuduracaktım neredeyse.

Geri çekilmeden doğrudan gözlerine baktım ve aynı şekilde karşılık verdim.

"Tanımak mı istersin?"

Dudağındaki kıvrım büyüdü.. Ardından gözleri anlık olarak dudaklarıma kaydı ve sonra tekrar gözlerime çıktı.

"İstediğim şeyi sonra söyleyeceğim."

Cevap vermemişti, istediğim yanıtı alamamıştım. Hızla ayağa kalktığımda sinirle iki yana yürümeye başladım ve bir anda durdum.

"Bana bak dağ ayısı, oyun mu oynuyorsun sen benimle! Ben senin bildiğin kızlara benzemem çakarım suratına bir tane feleğin şaş-"

Aniden kolumdan çekilmemle küçük bir çığlık atarak dengemi sağlamaya çalıştım. Ancak sendelediğim için bir anda kendimi onun bir adım ötesinde bulmuştum.

O bankta oturuyordu ve.. benim ellerim bacaklarının iki yanında duruyordu. Eğer bir elim kayarsa suratına yapışabilirdim!

"S-sen!" dedim sinirden kızarmış suratımla.

Geri çekileceğim sırada kolumdan tuttu ve "Ömer." dedi.

"Ne?"

"Benim adım Ömer, Bade.. Bu ismi aklına iyi kazı, çünkü son karşılaşmamız olmayacak."

🦋

Söylenerek konağa girerken sinirlerim altüst olmuştu. Neymiş son değilmiş, bir daha karşılaşacakmışız. O bana öyle söylediğinde resmen çocuk gibi bacağına tekme atıp, hazalı öptükten sonra kaçar gibi gitmiştim. Konağa da caferi beklemeden taksiyle geldim.

"Edepsiz kolumdan tutuyor bir de!" diye söylendim ağzımın içinden. Kafamı kaldırdığımda gördüklerimle duraksadım.

"Mısır hazır mı Dilber abla?"

"Hazırdır oğlum."

Ferzan heyecanlı ifadesiyle telefonuna bakıp "Birazdan gelir heralde." dedi.

Gözlerimi masanın üzerine kurdukları küçük projeksiyon makinesine çevirdim. Hava kararmak üzere olduğu için görüntü net olmasa da Kemal Sunal'ın filminin ismi okunuyordu ekranda. Şaşkınlıkla bakarken beni ilk fark eden Hamza oldu.

"Aaa geldi! Ablam geldi!"

Herkese tek tek bakarken "Ne oluyor?" dedim yanlarına yaklaşarak. Berzan gülerek ayağa kalkıp "Film izleyeceğiz.." dediğinde dudaklarımı birbirine bastırdım.

Söylediğim sözler onlar için bu kadar kıymetli miydi? Daha sabah kahvaltı da konuşmuştuk ve hemen bir şeyler düşünmüşlerdi.. Sırf birlikte vakit geçirebilmek için.

"Hoş geldin kızım."

Nereye gittiğimi sormamışlardı. Neden yanına kimseyi almadın diye kızan da yoktu. Son günlerde büyük değişimler vardı ve elimde olmadan mutlu oluyor, alışıyordum benim için çabalayan aileye.

Aram ufak gülümsemesiyle "Gelsene güzelim." dediğinde şaşkınlıktan sıyrılıp kafamı salladım. Bu kadar çabuk onaylayacağımı beklemiyor olacaklar ki hafif bir şaşkınlık yaşadılar.

"Üzerimi değiştirip geliyorum." dediğimde beni onaylamalarıyla yukarı çıktım. Dolabımdan aldığım alt üst pijama takımını giyindim.

Aynadan kendime baktığımda yüzümde olan gülümseme beni afallattı.

Açıkçası.. mutlu olmuştum. Nedense Bawer bey artık bana her kızım dediğinde içimde aşiretler halay çekmeye başlıyordu.

Onları bekletmemek için aşağı indim.

"Yemek yemeyecek miyiz?" diye sorarken gerçekten açtım. Adar mutfaktan çıktığında elindeki fast food paketini hafifçe havaya kaldırdı.

"Bugün bunları yiyoruz."

Sevinçle yanına koşup bir poşeti elinden kaptığım gibi Aram ve Berzan'ın arasına kuruldum.

Adar bir paketi babasına uzattığında şaşkınlıkla "Sen yiyebilecek misin?" diye sordum.

"Niye yiyemeyecekmişim? Baban o kadar yaşlıdır?"

Homurdanarak söyledikleriyle neredeyse gülecektim ve işin garip tarafı babam olduğunu iddaa etmesini artık yadırgamıyordum.

Hamburgerden bir ısırık alıp "Sen sabahları ciğer yiyorsun be adam, kendine gel." dediğimde hepsi kahkaha attı.

"O ayrıdır, bu ayrı."

Hava karardığı için ekran daha net görünürken Ferzan heyecanla "Başlatayım mı?" diye sorduğunda onayladık.

İçimde tarifsiz bir heyecan vardı..

Uzun zamandır işleri bırakmıştım. Anlaşmalı olduğum ajans reklam çekimleri için yazıp duruyordu ve sürekli erteliyordum. Yapmam gereken bir ton iş varken, hamburger yiyip yeni kavuştuğum ailemle film izliyordum. Ama harika hissettiriyordu işte.

Herkes pür dikkat başlayan filme odaklanmışken ben gözlerimi onlarda gezdirdim. Emir ve Hamza hamburger yerken ekrana bakıyordu. Bawer beyin Şimal ablanın omzuna kolunu attığını gördüğümde gülümsedim. Beklediğim kadar da odun değildi sanırım eşine karşı. Sadece dışarıya karşı bir maskesi vardı, aynı benim gibi..

Ferzan hayvanı çoktan ikinci hamburgere geçmiş, komik repliklere gülüyordu dolu ağzını açarken.

Yanımda oturan Berzan'ın yüzünde ufak bir gülümseme vardı. Ona baktığımı hissedip bana döndü ve gülümseyerek göz kırptı ne oldu dercesine. Gözlerim kaçırıp omzumu silktiğimde ufak bir kahkaha attığını duydum ve yine içimde aşiretler halay çekmeye başladı.

Kafamı sol tarafıma çevirdiğimde Aram'la göz göze geldim. Ben diğerlerine bakarken o da bana bakıyordu sanırım. Hamburgerini bitirmiş, geriye yaslanmıştı. Bakışları yüzümde gezerken gülümsedi ve "Ye hadi, soğuyacak." dedi.

Kafamı sallayıp dediğini yaptığımda içten içe kendime şaşırıyordum. Onlara karşı gardım düşmüştü, ters cevap vermek gelmiyordu içimden. Alışmak.. böyle bir şeydi sanırım.

Dakikalar geçtikten sonra hepimiz yemeyi bitirmiş, ellerimize aldığımız mısırlara gömülmekle meşguldük. Kemal Sunal'ın komik repliğine kahkaha attığımızda geriye yaslanıp gülmeye devam ettim. Belki de on kere izlediğim film daha komik gelmişti şimdi. Aniden sessizleşen ortamı fark ettiğimde gözlerimi film izlediğini sandığım aile de gezdirdim. Hepsi ufak bir gülümsemeyle bana bakıyordu..

Yanaklarımın yandığını hissederek bakışlarımı kaçırdığımda Berzan "Yok ben dayanamayacağım." dedi. Ne olduğunu soracakken yanağıma geçirilen dişlerle gözlerim büyüdü.

Ufak bir çığlık atıp kafasını itekledikten sonra "Ne yapıyorsun vampir misin oğlum sen?!" diye bağırdım.

Elini omzuma attığında gösterdiği yakınlıkla ona baktım. Bir günde ne olmuştu anlamıyordum.

Kafamı zorla omzuna yaslayıp "Utandın.. ilk kez." dedi.

"Dayanamadım kızım işte, çok tatlı oldun vallahi."

Dudaklarımı birbirine bastırırken elimdeki mısır tabağını sıkıca tuttum. Hiç sevmediğim bu yakınlık artık onlarlayken kötü hissettirmiyordu.

Aram uzanıp saçlarıma öpücük kondurdu ve "Mis kokulum.." dedi kalın sesiyle.

Elimi kıpırdanan karnıma bastırıp "Hareket etmeyin kelebekler, keseceğim kanatlarınızı!" diye fısıldadım karnıma doğru.

Aram "Anlamadım güzelim, ne dedin?" diye sorunca çatık kaşlarımla "Sus sen." dedim, güldü.

Artık verdiğim tepkilere kızmıyorlardı.. Başımı kaldırmadan gözlerimi Bawer beye çevirdiğimde gülümseyerek bize baktığını gördüm.

Gözlerini kaçıracak zannederken kafasını yana yatırıp dişlerini göstererek güldü. Tekrar gözlerini kaçıran ben olmuştum.. Oysa utanmak, çekinmek bana göre değildi. Şimdi ne oluyordu anlamıyordum..

Aslında.. kabul etmek istemesem de küçük bir kız çocuğu gibi hissediyordum şimdi. Karnımdaki yara sızlarken tişörtümün üzerinden etimi sıktım hafifçe. Küçük Bade, yaralarına rağmen kahkaha atıyordu sanki.. Bütün acılarından bir anlığına sıyrılmış, yakaladığı mutluluğun peşinden koşuyordu.

Üzerimdeki bakışlarla Ferzan'a döndüm. Gözleri elimde sıkıştırdığım tişörtümdeydi. Yüzü üzüntülü bir ifadeye büründüğünde gözlerime bakmasıyla gülümsedim ve kafamı salladım hafifçe.

Konuşmadım ama "Ben iyiyim.." dedim, o da anladı.

"Hep iyi ol.." dedi sanki o küçük çocuğa. Derin bir nefes aldım ve anın keyfini çıkarttım.

Arkama yaslanıp daha rahat oturduğumda Aram elini saçlarıma attı. Kafam Berzan'ın omzundayken saçlarımda gezinen eller mayışmamı sağlıyordu. Filme bakıyordum ama gözlerim kapanıyordu yavaşça.

Ferzan üzerime ince bir battaniye örttüğünde küçülmüş gözlerimle gülümsedim. Vücudum ısındığı için daha da mayışırken uykuya dalacağım anda avluyu dolduran yüksek sesle yerimde sıçradım. Gözlerimi araladığımda dış kapının sertçe arkasına vurduğunu gördüm.

"Şişşt." dedi Berzan. "Sakin ol Bade'm."

Kafamı omzundan kaldırdığımda ortamda birden sert bir rüzgar esmişti sanki. Kimse bitmek üzere olan filme bakmıyordu. Bakışlarımı anlamak istercesine Bawer beye çevirdiğimde, ayağa kalktım. Doğrudan karşısına bakıyordu endişe ve şaşkınlık dolu bir ifadeyle.

Şaşkınca "Ana.." dediğinde gözlerim baktığı yeri buldu.

Ana derken?

Tekerlikli sandalyede yaşlı bir kadın gördüm. Sert gözleri doğrudan benim üzerimdeydi. Saçları iki yandan örgülüydü ve başındaki siyah şalıyla hafifçe kapatmıştı başını. Alnında soluk bir dövme yapılmış gibi nokta işareti vardı. Arkasındaki koruma bize doğru sürdüğünde eliyle dur işareti yaptı adama.

Diğerleri de hızla ayaklandığında kadın suratını iğrenmiş bir ifadeyle benden çevirdi ve Bawer beye baktı.

Parmağıyla beni gösterirken "Ananı bir yosmanın doğurduğu için mi göndermişsiz konaktan?!" dedi sert sesiyle.

Afalladım.. İşittiğim pis kelimeler boğazıma bir yumrunun yerleşmesini sağladı. Ne olduğunu anlamamıştım.

Aram sertçe "YADE!" diye bağırdı. "Hoş gelmişsin, ama sakince konuşalım, böyle olmaz!"

Parmağını sallayıp "O işi geçeceksen Aram efendi!" dedi.

"Ben kimim zannedersin?! Beni apar topar göndermenizden bir haltlar yiyeceğizi anlamalıydım!"

Bawer bey ve Şimal abla hızla kadının yanına gittiler. Şimal abla kadının arkasına geçip tekerlekli sandalyeyi yanımıza sürerken suratı endişe doluydu.

"Söyleyecektim ana!"

Konuşmasına fırsat vermeyen kadın "Ne zaman?! Bu kız konağa iyice kurulduğundadır?!" dediğinde ona doğru bir adım attım.

"Bana bak teyze.." dediğimde gözleri irice açılırken gözlerimi kıstım sinirle.

"Doğru konuş seni Heidi gibi dağlardan aşağı salarım!"

Hamza koluma dokunup "Abla.. Sakin ol lütfen." diye korku dolu bir tonla konuştuğunda dişlerimi sıktım.

Gözleri nefret dolu kadın "Ne diyor bu edepsiz, bana küfür etmiştir?!" dedi sinir dolu ifadesiyle. Eliyle kolunu koyduğu yerden tutunurken başını dikleştirdi.

Berzan "Yade o senin torunun!" dedi dişlerinin arasından. Ancak kadın onu takmadan bana nefret dolu gözleriyle bakmaya devam etti.

Bir de başımıza yaşlı moruk çıkmıştı. Daha önce bana bahsetmedikleri için kendimi kötü hissetmiştim. Kadının gözleri iğrenç bir şeye bakıyormuş gibiydi ve gözlerini benden ayırmıyordu.

Afallamış suratıma bakıp "Bir yosmanın doğurduğu benim hiç bir şeyim değildir!" dediğinde bedenime dolan sinirle ellerim yumruk oldu. Bedenim zangır zangır titremeye başladı.

"Yade misin, her kimsen benimle doğru konuşacaksın!"

Aram kolunu omzuma atıp hafifçe kendine çekmek istediğinde ona izin vermedim. Bakışlarımı gördüğünde kaygılanırken dudaklarını birbirine bastırdı. Tüm mutluluğumun içine sıçılmıştı ve nedensizce kırgın hissediyordum. Duyduğum kötü kelimeler kanıma zehir gibi karışmıştı.. O kadın yüzünden yine hiç hak etmediğim şeyler işitiyordum ben..

Kadın konuşmaya devam edecekken Bawer ağa "Ana sakin ol önce!" diye bağırınca sustu.

"Öyle ya da böyle o benim kızımdır ve sende kabul etmek zorundasın! Eğer burada durmak istiyorsan.."

Kadının suratı afallarken hızla gözleri doldu.

Beni gösterip "Bu orospu için-" dediğinde Ferzan "Yeter!" diye bağırdı..

Benim için ise son nokta olmuştu.

Dişlerimi sıkarken önümdeki sehpaya tekme atıp hızla arkamı döndüm ve merdivenlerden yukarı koşmaya başladım. Arkamdan bana bağırsalarda kimseyi takmadan odama girdim ve kapımı kilitledim.

İşte benim mutluluğum böyleydi, hep kursağımda kalmak zorundaydı.. Burnumu çekip kulağımdaki orospu kelimesini susturmak için elimle iki yandan vurdum hafifçe kafama.

Aşağıdan gelen bağırış çağırışı daha fazla duymak istemedim. Kendimi yatağıma attıktan sonra kapım çok kez tıklatıldı ancak cevaplamadım. Bu zamana kadar tanımadığım insanlar için üzülmeme gerek yoktu değil mi? Eğer.. o kadın bu şekilde davranır ve burada kalırsa gidebilirdim, burada kalmak gibi bir zorunluluğum yoktu.

Ama neden göğsüm sıkışıyordu?

Gözlerimi yumup yorganı kafama çektim.. Düşüncelerin arasında boğuşurken saatler sonra gözlerim kapandı..

🦋

Sabah çok erken uyanmıştım. Kimse görmeden biraz dışarı çıkıp yürüyüş yapmak istemiştim. Hem o kadın buradaysa hemen suratını da görmezdim.

Altıma giydiğim taytın üzerine kalçamı kapatan hırka giymiştim. Kapıyı açıp dalgın adımlarla aşağı indiğimde ortalıkta kimse görünmüyordu.

Elim tam kapıya ulaşacakken "Buraya bakasın!" diyen sert sesi duyduğumda arkamı döndüm hafifçe.

Dün gelen kadın mutfaktan çıkıyordu ve yine o bakışları aynen yerindeydi. Bıkkın bir nefes alarak "Ne istiyorsun?" dediğimde "Edepsiz.." dedi gözlerini kısarken.

"Kılık kıyafete bak her yerin belli oluyor."

Dişlerimi sıkıp sakinleşmek adına içten içe kendimle konuşurken yanıma doğru geldi tekerlekli sandalyesiyle.

"Sen kim oluyorsun da kıyafetime laf ediyorsun. Haddini bil!"

Doğrudan gözlerime bakıp "Buradan gideceksin." dediğinde dondum. Ardından ufak bir kahkaha attım.

"Kim sağlayacak bunu sen mi? Keyfim ve kahyası istemediği sürece.. ben burada duracağım babanneciğim."

Onu gıcık etmek istemiştim ve başarılı olmuştum. Şimdi dün ki bakışlarından bile sinirli bakıyordu. Suratı kıpkırmızı olurken yukarıdan sesler gelmesiyle aniden güldüğünde kaşlarım havalandı.

"Evet, ben sağlayacağım." dediğinde anlamadığım için "Ne?" dedim.. O ise beni şoka uğratacak bir şey yaptı.

Kendini aniden yere attığında endişeyle geri çekilsem de acıyla bağırdığında kolunu tuttum yardım etmek için.

"İyi misin? Niye atıyorsun kendini yere?"

Endişeyle kolundan tutarken "Bırak beni!" diye bağırdığında ellerimi şaşkınlıkla üzerinden çektim.

Ağlamaya başladığında bir yandan da bağırıyordu. Merdivenlerden gelen ayak sesleriyle oraya döndüğümde hepsi endişeyle yanımıza geldi.

"Yade, ne oldu?!"

Aram babasından önce yanımıza koşup kadını kucakladığı gibi sandalyesine oturttuğunda ağlamalarının arasından "O yaptı." deyince donup kaldım.

"Konuşuyorduk itti beni!"

Bawer bey "Ana, sen ne diyorsun?" derken herkes şaşkınlıkla bize bakıyordu.

"İtti düşürdü bu kız beni oğul." diyerek ellerini dizlerine vurduğunda Ferzan önünde eğilip "İyi misin Yade?" diye sordu.

Donup kalmış halimden sıyrılıp "Flaş tv oyunculuğun bitti mi?" dediğimde Ferzan sert gözlerini bana çevirip "Bade?!" diye bağırdı.

"Felçli kadın nasıl yapsın kendi başına bunu!"

Ağzım hafifçe aralandığında Ferzan çoktan söylediklerinden pişman olup dudaklarını birbirine bastırdı. Gözlerime buruk bir ifade yerleşirken dün seni bırakmayacağım geldi aklıma. Söylediklerine inanmamakta ne kadar haklı olduğumu kanıtlamıştı.

Şimal hanım koluma dokunup "Sen iyi misin bitanem?" dediğinde sessizce "İyiyim.." dedim.

Afallamıştım ve böyle bir durum beklemiyordum. Sinirden elim ayağım titriyordu. Kadın resmen şeytanın ta kendisiydi ve sinsi bakışlarını ben haricinde gören kimse yoktu. Herkes endişeyle bir şey olmuş mu diye onu kontrol ederken hafifçe geri çekilip onlara baktım.

Bawer bey "Burada ne oldu sen anlat Bade?" dediğinde "Bana inanmıyorsun?" dedi annesi yaşlı gözleriyle.

Ben ise cevap vermedim. Yumruk olan ellerimi arkama saklarken buradan bir an önce uzaklaşmak istiyordum.

Emir'in sinirle söyledikleri son nokta olurken ortamda bir sessizlik oluştu.

"Bu kızdan her şey beklenir! Cihatlıların arabasını patlatan da bu kızmış!"

Gözlerimi yumarken titrek bir soluk çektim içime. Gözlerimi araladığımda direk olarak Emir'e baktım, o ise gözlerini kaçırdı. Ortalığa bir bomba bırakmıştı ve ne ile sonuçlanacağını bilmiyordu.

Aram eğildiği yerden ayaklanıp kardeşinin kolunu hafifçe tuttu ne "Ne diyorsun sen Emir?!" diye sordu dişlerinin arasından. Şimdi herkesin bakışları bendeydi. Bir cevap bekliyorlardı..

"D-duydum." dedi korkuyla.

"Adar abimle konuşurken duydum, bu kız yapmış abi."

Bana bakan bakışlara karşılık verirken başımı dikleştirdim.

Bawer bey kasılmış suratıyla "Doğru mudur bu?" dediğinde "Doğru.." dedim sadece.

Aram kenardaki masaya ayağıyla tekme attığında yerimde sıçradım.

"Ne yaptığının farkında mısın sen Bade?!" diye bağırdığında boş gözlerle bakıyordum.

"Neyle sonuçlanacağının farkında mısın?!"

Ona cevap veremeden Ferzan "Eşkiya mısın kızım sen?" dedi şaşkınlıkla.

Adar yanıma gelip beni kendine çekse de hemen geri çekildim ondan.

"Düzgün konuş Ferzan!"

Hamza'nın endişeli bakışları ve Emir'in korku dolu bakışı da etkilemedi beni. Şimal hanım da korkuyordu.

"Sakin olun." dese de kimse onu dinlemedi.

Bawer beyin sanki söyleyecek çok şeyi vardı ama kendini tutuyor gibiydi.

Berzan'a döndüğümde hızla üzerime gelirken yerimden kıpırdamadım. Yine sinirle yakama yapışacak diye beklerken alnımda hissettiğim dudaklar bir kez daha şoka uğrattı beni.

"Kimin kardeşi be!"

Aram sinirle "Berzan!" diye bağırırken konağı inletti.

"Bunun tebrik edecek tarafı mı var ulan?! Ya başına bir şey gelseydi?!"

Herkes bir şeyler söylüyordu ben ise susuyordum. Sıramı bekliyordum sadece, konuşmayacağımdan değildi. Yade dedikleri kadın "Bunun anası da kötü kadındır, bundan ne beklersiz?" dediğinde kendimi daha fazla tutamadım.

"Bana bak yaşlısın, tek ayağın çukurda diye laf etmiyorum! Biraz önce attığın yalanı bizzat gerçekleştirmeye hiç çekinmem, laflarına dikkat et!"

"BADE?!"

"NE VAR NE?!" diye aynı şekilde karşılık verdim Ferzan'a. Beni sonunda istedikleri seviyeye getirmişlerdi.

"Kız başına-" diye konuşmaya başladığında sertçe lafını yarıda kestim.

"Senin kız başına dediğin kız bu zamana kadar kendi ayaklarının üzerinde durdu Ferzan! Ben kimseye muhtaç olmadım, kendi paramı kendim kazandım. Hastalandığımda senin gibi sürekli bakacak kimsem yoktu, ben kendim iyileştirdim kendimi. BEN! Bana sakın kız başına diye cümleye başlama. Bu zamana kadar nasıl kendime yettiysem, bundan sonra da yeterim."

Nefeslendiğim de şimdi herkes sus pus olmuştu.

"Çok duymak istiyorsanız evet ben yaptım." dedim hiç çekinmeden.

Aram'ın gözlerine bakıp "O adam arkadan yaklaştı bana, bedenime yaslandı. Karnımdan tutup kulağıma fısıldadı! Siz adamı dövüp sakatta bıraksanız ben öylece oturamazdım anladın mı?! Sizin iki gün sevip, üçüncü gün kızmalarınıza ve güvensizliklerinize de ihtiyacım yok benim." dedim.

Sakinleşmeye çalışırken endişeyle "Bade-" dediğinde konuşmasına izin vermedim.

Sessizce "İnandınız.." dedim.

"Şüphe ettiniz benden. Doğru aslında kızmamam gerekir size.. İki haftadır tanıdığınız kıza inanacak haliniz yok. Size kendimi açıklamakla uğraşmayacağım. Bu yaşlı morukla da konağı kendime zindan edemem. Madem yaptıklarım size yanlış geliyor.." dedim derin bir nefes alıp.

"Ben gidiyorum."

Arkamı döndüğümde "Hiç bir yere gidemezsin." diyen Ferzan'la alayla gülümserken durmadım.

Tereddütlü sesiyle "Bade yanlış anladın." dedi Aram arkamdan gelirken, yine durmadım.

Bawer bey "Bade, dur." diyordu. Şimal abla ise kayınvalidesine kızıyordu, duyuyordum. Mutlu olup kıçına kına yakabilirdi şeytan yüzlü kadın.

Odaya çıkıp sadece geldiğimde yanımda olan çantamı açıp içine eşyalarımı doldurmaya başladım. Burada kalıp hayatı kendime zindan etmeyecektim..

Kendimi şimdi o kırılgan kız çocuğu gibi hissediyordum. Sabah benim için endişelenip karnımda kelebekler uçuşturan Ferzan bizzat o kelebekleri öldüren kişi olmuştu.

Sahi.. kelebeklerin bir hafta yaşadıktan sonra öldüğünü unutmuştum. Benimki ise bir haftadan az sürmüştü.

Yıllar sonra öğrendiğim ailem ben yokken nasılsa aynı şekilde devam edebilirdi.

Bu karanlık sabah, gidişimin başlangıcıydı. İçimdeki kırgınlığın ve kaybolmuşluğun yansımasıydı..

Ben gidiyordum.. Ve bu saatten sonra beni kimse durduramazdı.

🦋

Az sövün ltfn absjskskdkdlkd
Bade ve ben bunları hak etmedik...

Bu arada bad boy karakterimizin ismini öğrendik. Ne düşünüyorsunuz?

Bölüm hakkındaki yorumları şöyle alayım👉🏼

Öpüldünüz! ♥️


 

Loading...
0%