Yeni Üyelik
11.
Bölüm

Bölüm 11: Kursakta Kalanlar

@pembikhayallerr

HELLOOĞ!

Hadi, hemen bölüme koşalım. Yorum yapmayı unutmayın canlarım 💐

 Yorum yapmayı unutmayın canlarım 💐 

Bölüm 11: Kursakta Kalanlar

Her şey bir anda tepetaklak olmuştu..

Bade, hep yarım kalacak gibi hissetmişti tekrar.. En mutluyum dediği her an üzülecek ve hiç geçmeyecek gibi hissediyordu. Ne zaman bir şeye heveslense kursağında kalıyordu.

Kabul etmek istemese de alışmıştı her sabah onlarla birlikte kahvaltı yapmaya. Esra ile kaldığı evde çoğu zaman birlikte kahvaltı edecek vakit bulamazlardı çünkü arkadaşı çalışıyordu. Uzun zaman sonra... bir aile ile birlikte kahvaltı ediyor, akşamları birlikte yemek yiyordu.

Hiç tatmadığı duyguları tatmış, hatta öz babası tarafından saçları okşanmıştı.

Kimse babanız varken babasız kalmanın ne demek olduğunu anlamazdı.. Mutlu bir aileyle büyüyen insanlar için belki basit bir konu bile olabilirdi bu.

Ama Bade'nin belki de bu zamana yaşama sebebiydi babası. Annesi küçükken yetimhaneye bırakmış, çok zor zamanlar geçirmişti. Geride ona kalan sadece iki değerli insan vardı.

Yaşamak için bir amacı olmadığını düşündüğü zamanlar bile oldu. Ancak o zamanlar kalbinden geçirdiği bir soru hayattan vazgeçmesine engel olmuştu.

"Ya babam yaşıyorsa?"

Şimdi babasını bulmuş, sabaha kadar onunla uyumuştu hatırlamasa da.. Söylediğinin farkında olmadan ağzından ilk kez baba kelimesi çıkmıştı kaburgaları sızlarken. Bütün acılarını gülümsemesine gizlemiş, baştan beri kötü olan tanışmalarını unutmaya çalışmıştı..

Şimdi bütün bu verdiği çabayı bir kalemde silmek zor geliyordu. Ancak kararından dönmeyecekti. Eşyalarını toplarken elleri titriyordu. Aşağısı ise bir savaş alanı gibiydi.

"Büyüğümüzsün dedik, bizi büyüttün dedik alttan almaya çalıştık. Dün kardeşime söylediğin kötü sözlerden sonra uyarmadım mı seni yade! Bir daha olursa, babam affetse dahi gözünün yaşına bakmam demedim mi?!"

Yalandan ağlamalarının arasından "Oğul!" dedi yaşlı kadın.

"Ben bir şey yapma-"

"YETER!" diye bağırdı Berzan.

"Ne halt olduğunu bilmiyor muyuz sanki senin yade?! İnsan burnunun ucundaki insanı tanımazdır hiç?!"

Yaşlı kadın oldukça ürkmüştü ve böyle bir tepki beklemiyordu. Torunları bu zamana kadar bir kere sesini yükseltmemişti ona. Şimal konağa ilk geldiğinde kadına az çektirmemişti, ancak kadın hiç sesini çıkartmamış kimseye bir şey dememişti. Şimdi iki günlük kız ortalığı karıştırmıştı ve karşısındaki ailesi hiç ona inanıyor gibi durmuyordu.

Ağlamaklı gözlerini oğluna çevirip dizlerine vurdu ağıt yakar gibi.

"Görür müsün bakıp büyüttüm oğulların bana ne der?! Yazıklar olsun, sizin ananız öldükten sonra size kim bakmıştır?"

Ferzan sinirle saçlarını çekiştirdi. Babaannesini öyle yerde gördüğünde şok olmuş, ağzına ne geliyorsa konuşmuştu. Sonuçlarının ne olacağının farkında bile değildi.

Bade gideceğim dese de algılayamamışlardı.

Bawer ağa dişlerinin arasından "Benim kızım öyle şey yapmaz ana." dediğinde kadının suratında oluşan şok olmuş ifade daha da büyüdü.

"Ben yalan mı söylerim?"

"Ne oldu bilmiyorum ama buraya içinde büyüttüğün kinle geldiğin bellidir. Dün seni uyarmama rağmen annesine ve kızıma kötü kadın muamelesi yaptın."

Eşine ve çocuklarına döndüğünde utansa da bunları söylemesi gerekiyordu.

"Başka bir kadına laf ederken oğlunun işlediği günahı niye düşünmezsin? O kadın zorla mı bir şey yaptırmıştır bana? Onun suçlu olduğu kadar bende suçluyum! Tek suçumuz bekar olmamızdır. Bu olayda bir hatalı varsa ben ve kızımın annesi suçludur! Hiç bir suçu günahı olmayan kızıma kötü yakıştırmalar yapamazsın, izin vermem ana! Ben onu kazanmaya çalışırken sen her şeyi mahvettin.. Beni nasıl üzdüğünün farkında bile değilsin değil?"

Berzan'ın sinirden gözü dönmüştü. Geçen gece babası ile Bade'yi konuşurken duymuşlardı ve o duydukları kulağından ömür boyu silinmeyecekti. Yaralıydı Bade.. Göründüğü, gösterdiği gibi mutlu bir kız değildi. Babaannesine kötü bir şey yapmamak için sinirle duvara yumruk attı.

Bakışları gözünden yaşlar akmaya başlayan Ferzan'ı bulduğunda "Pişman mı oldun lan şimdiden?! Ne diye kıza bağırıyorsun şerefsiz?!" diyerek sinirini ondan çıkarttı ve kardeşinin yakasına yapıştı.

Ferzan'ın dudakları titrerken "Abi ben şaşkınlıktan-" dediğinde Berzan suratına doğru bağırarak "Siktirtme şaşkınlığını!" diye kükredi. Kimse ayırmaya çalışmıyor, aralarına girmiyordu.

Ellerini bir hışımla çekip "Ulan Bade ne yapsa yeridir sana.. Otur da derdine yan." dedi ve merdivenlere doğru yürüdü.

Hamza yukarıda ablasının eşyalarını toplamasını gözyaşları arasından izliyordu. Terasın demirlerine koşup aşağı doğru "Ablam gidiyor! Bir şey yapın!" diye bağırdı çaresizce.

Deli gibi korkuyordu yeni bulduğu ablasını kaybetmekten.

Berzan koşturarak yukarı çıkarken diğerleri de hızla onu takip etti. Merdivenlerin sonuna gelemeden Bade elinde tuttuğu çantasıyla çıkmıştı odadan.

Kimseye bakmadan yürürken arkasından Hamza'nın titrek sesiyle "Abla gitme.." dediğini duydu.

Adımları duraksarken elindeki çantayı sımsıkı tuttu.

Burnunu çekerek "S-söz vermiştin.." dedi.

"Abla sözü dedin.. Gitmeyecektin hani."

Gözleri pişmanlıkla kapanıp açılırken hızla arkasını dönerek kardeşini kollarının arasına aldı.

"Sen benim kardeşimsin Hamza." dedi kollarının arasında titreyerek ağlayan çocuğa.

Saçlarını okşayıp "Ben kardeşim olarak kabul ettiğim kimseden vazgeçmem." dediğinde bunu duyan Ferzan korkuluklara sıkıca tutundu.

"Seninle iletişimi kesmeyeceğim söz, her zaman görüşeceğiz. Ama şimdi kalsam, kendime saygım kalmaz. Anla beni lütfen. Çok özür dilerim.. Ağlama canımın içi."

Hamza ablasının tişörtüne sımsıkı tutundu. Anlıyordu, ama kaybetmek istemiyordu.

Yine de onu zorlamak istemedi ve kalbi acısa da "Tamam.." dedi sadece.

Bade dolan gözlerini kırpıştırıp geri çekildi ve gülümseyerek kardeşinin yanağına ufak bir buse kondurdu.

"Sen kendini çok iyi yetiştirmiş bir çocuksun Hamza, seninle gurur duyuyorum. Numaram var sende, arayacağım tamam mı?"

Hamza konuşsa hıçkırıkları ağzından kaçacaktı. Bu yüzden sadece kafasını salladı. Onları izleyen ailenin gözleri dolu doluydu. Şimal hanım sessizce ağlıyor, Bawer bey çaresizce ne yapacağını bilmiyordu.

Artık onu zorlayamazdı, bir kere o hatayı yapmıştı. Ama göndermekte istemiyordu. Ferzan'ın gitme diyecek yüzü dahi yoktu. Aram ise araba olayına sinirlendiği için Bade'ye kızıp babaannesine laf etmediğinde genç kızın yanlış anladığını şimdi anlamıştı.

O Bade'ye inanmıştı.. Sadece arabayı yaktığını duyduğunda babaannesine sıra gelmemişti.

Bade arkasını döndüğünde ilk Bawer bey ile göz göze geldi. Dişlerini sıkıp hızlı adımlarla merdivenden inmeye çalıştığında babası önüne geçti.

"Böyle gitme kızım."

Gözlerini kapatıp "Çekilin önümden." dedi.

Bawer bey pişmanlıkla "Konuşalım, bir dinle beni." diye üzgünce konuşurken Bade yere bakıyordu.

"Biraz önce böyle sakince konuşmayı teklif etseydin, şimdi bu durumda olmazdık Bawer bey."

Adam daha iki gün önce baba kesilmesini duymuştu kızından. O an dünyalar onun olurken şimdi o dünya başına yıkılmıştı. Bade eliyle adamı hafifçe kolundan iteklediğinde bir şey diyemeden geri çekildi.

Berzan merdivenlerden hızla inen kardeşinin arkasından koşturup kolundan tuttuğunda "Ben de geleceğim seninle. Nereye gidiyorsun tek başına?" dedi soluk soluğa.

Bade sıkıntılı bir nefes alıp "Bugün değil Berzan.." dedi.

"Biraz yalnız kalmaya ihtiyacım var. Lütfen."

Berzan "Ama-" dese de gözlerindeki kararlı ifadeyle vazgeçmeyeceğini anlayıp sustu.

Aram bir adım atarken "Bade yanlış anladın bizi güzelim." dedi içine dolan kaybetme korkusuyla.

"Sana inanmıyor değiliz, sadece o an olaylar birbirine karıştı."

Bade cevap vermeden kafasını çevirdiğinde tekerlikli sandalyeden ona bakan kadınla göz göze geldi. Kafasını yana yatırıp kadını baştan aşağı süzdü ve "Senin engelin bedeninde değil, leş kalbinde." dedi acımasızca.

"Gidiyorum, bir yerlerine kına yakıp ailenle mutlu olabilirsin."

Kapıya doğru giderken Şimal hanım peşinden koştu ve önüne geçti. Bade kadının ağlayan suratına bakıp üzgünce iç çekti. İçinden gelen isteği durduramadan kadına sarıldığında Şimal hanım hiç beklemeden karşılık verdi ona.

"Böyle olsun istemezdim, onu engelleyemediğim için özür dilerim bitanem."

Bade anlayışla kafasını salladı. O ne yapabilirdi ki?

Geri çekilip gülümsedi ve "Her şey için teşekkür ederim." dedi.

"Gerçek bir annesin sen Şimal abla. Kendin doğurmadığın halde şu kısacık sürede arkamda durup bana annelik nedir hissettirdin."

Şimal hanım üzgünce Bade'nin yanığını okşayıp "Böyle olsun istemezdim." dedi tekrar.

Kendi de suçluydu, kayınvalidesinden bu güzel kızı koruyamamıştı.

Bade son kez gülümseyip bir daha arkasına bile bakmadan konağın kapısını araladı. Hemen yanına gelen Firaz ve diğer adamları umursamadan yürümeye başlarken diğerleri de kapıya çıkmıştı.

Sinirlenip bir anda durdu ve "Eğer bir adamınız dahi peşimden gelecek olursa değil yüzümü görmek, öyle bir izimi kaybettiririm ki varlığımdan dahi haberdar olamazsınız!" diye bağırdı.

Firaz'ın üzgün gözleriyle göz göze gelince burukça gülümsedi ve arkasına dönüp yürümeye devam etti.

Arkasından duyduğu bağrışma sesleriyle adımları hızlanırken sokağın köşesinden döndü.

Biraz daha yürüyüp hızla arkasındaki duvara yaslandı ve "İyisin Bade, sakin ol." dedi elini ağrıyan kalbine koyarken.

Yağmur çisemeleye başladığında "Bir sen eksiktin." diye mırıldandı.

Sırtını duvardan ayırıp yürümeye devam ederken çalan telefonunu umursamadı. Ne kadar yürüdü bilmiyordu. Durdurmaya çalıştığı her taksi basıp gitmişti. Üzeri ıp ıslak olsa da içi yangın yeriydi.

İlerde gördüğü parka doğru yürüdü ve ıslak olduğunu umursamadan dinlenmek için banka oturdu. Aklına İsmail abisi düştüğünde telefonunu cebinden çıkarttı.

Evdekilerden bir sürü cevapsız arama olsa da hepsini es geçti. Rehbere girecekken o an da telefonu çalmaya başladı ancak numara kayıtlı değildi.

Telefonu açıp "Kimsiniz?" dedi direkt.

Karşıdan bir sürü ses gelmediğinde kapatacakken "Neredesin?" diyen sesi duydu.

Gözleri kısılırken tanıdık gelen ses şaşırmasına sebep olmuştu.

"Ömer?"

Telefonun ucundan yürüme sesleri geliyordu.
"Neredesin Bade?"

İlk kez ismiyle seslenmişti ona, kızıl dememişti.. Nereden biliyordu numarasını ve evden çıktığını? Arkasına baktı hızla ancak kimseyi göremedi.

"Seninle uğraşacak halde değilim Ömer. Gidiyorum ben, artık benimle uğraşmayı bırak sende."

Bir yere vurma sesi gelirken "Gidemezsin." dedi telefonun ucundaki ses.

Dehşet dolan ifadesiyle "Sanane oğlum! Öyle bir giderim ki-" derken arkasından ani bir fren sesi duyuldu.

Ayağa kalktığında şöför kapısı açıldı ve iri cüssesiyle Ömer indi arabadan. Kehribar gözlerle göz göze geldiğinde irkilirken "Sen nereden?" dedi şaşkınlıkla.

Ömer telefonu kapattı ve hızla genç kıza doğru yürümeye başladı. Nefes nefese kalmıştı ve ıslanıyordu ancak önemsemedi. Bade'nin bir adım ötesinde durduğunda sırılsıklam olmuş bedene bakarak sinirli bir soluk çekti içine.

Bıçak gibi keskin sesiyle "Nereye gitmeyi düşünüyorsun?" diye sorduğunda genç kız bıkkınlıkla "Sanane be adam, kimsin sen?! Bir iki kere karşılaştık diye bana ne yapacağımı söyleyemezsin!" dedi sinirle.

Adam genç kızın hırçın tavırlarına alışmıştı.

Bu yüzden şu an en mantıklı olacak şeyi söyleyerek "Gidemezsin, çünkü bugün uçak bileti yok." dedi ve genç kızın şaşkın suratına baktı.

🦋

BADENİN ANLATIMIYLA

Ömerin söylediklerine şaşırırken daha fazla ıslanmamak için teklifini kabul edip arabaya binmiştim. Sakince beni beklerken telefonumu çıkartıp İstanbul için uçak bileti baktım. Gerçekten de hava şartlarından dolayı bugüne hiç bilet yoktu. Normalde taksiyle giderdim ancak yağmur yağıyordu. Madem buraya kadar gelmişti, beni götürecekti gideceğim yere.

Oflayarak telefonu çantama koydum ve ona dönmeden "Beni bir otele bırakır mısın?" dedim.

Bir kaç saniye konuşmayınca ona döndüm. Arkaya uzanmak için bana yaklaştığında sırtımı cama yaslarken uzanıp ceketini aldı ve suratıma attı.

"Hayvan! Kibar ol biraz, ne yapayım ben bunu?"

Açıkta kalan kollarıma bakıp "Üşümüşsün." dediğinde arabayı çalıştırmıştı.

Afallayarak ona bakıyordum. Klimayı çalıştırdığında gerçekten üşüdüğümü hissederek titrerken bir şey demeden ceketi üzerime giydim. Gözlerim ona döndüğünde dudağının kıvrıldığını gördüm ve homurdandım ağzımın içinden.

"Bana bak.. Nereden biliyorsun sen benim evden çıktığımı?"

Saniyelik olarak bana bakıp "Senden bir alacağım var unuttun mu? Her an haberdar olmam lazım." dediğinde isteyeceği şeyi kastettiğini anlamıştım.

Benden isteyeceği şey büyük bir şey olmalıydı.

Bakışları üzerime büyük gelen cekete döndüğünde ceketin içinde kalan kollarımı sallayarak "Nesin sen hulk mu?" diye söylendim.

"Ayrıca bu söylediğin peşime adam taktığının yumuşatılmış hali mi?"

Klimanın sıcaklığını arttırıp "Sen çok küçüksün." dediğinde kaşlarım çatıldı.

Diğer söylediğime cevap vermemişti, bende bir daha konuşmadım. Karnım guruldadığında sinirle gözlerimi yumup duymamış olmasını diledim. Allahtan bir şey dememişti, zaten o kadar sinirliydim ki birisine çatmak için yer arıyordum.

Bir daha hiç konuşmazken kafamı cama yaslayıp yolu izledim. Arada bakışlarının bana döndüğünü hissediyordum ancak kafam o kadar doluydu ki şu an onunla uğraşamayacaktım.

Ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama Halfeti'den çıkmıştık. Çatık kaşlarımla "Nereye gidiyoruz?" diye sorduğumda "Geldik." dedi kısaca.

Araba büyük demir kapının önünde durduğunda kapı kendiliğinden açıldı. Kaşlarım havalanırken geldiğimiz ormanlık yola baktım. Hiç burada otel varmış gibi durmuyordu..

Etrafa bakarken "Kaçırdın mı lan sen beni?" dediğimde alayla gülerek "Kaçırsam senin gibi bir deliyi mi kaçırırım?" diye sordu.

Bakışlarımı gülüşünden çekip "Deli deliyi çekermiş, sen de çok akıllı sayılmazsın." dediğimde sinirli bir soluk çektiğini duydum.

Araba dururken kafamı cama çevirdiğimde büyük bir evin önünde durduğumuzu fark ettim. Benim bir şey dememe izin vermeden arabadan inmişti ve ben sinirle koltuğa daha da yapışmıştım.

Nereye getirdi ulan bu beni?

İnmediğimi görünce kapımı açıp "İnmeyi düşünmüyor musun?" diye sordu.

"Otele gidelim demiştim sana, beni evine mi getirdin?" dediğimde sinirli suratımı görmek hoşuna gidiyor gibi gülüyordu. Son karşılaşmalarımızda sert suratına eyreti duracak şekilde güldüğünü fark ettim.

Dirseğini kapının üzerine koyarak "Anladığım kadarıyla Atmanlıların seni bulmasını istemiyorsun.. Onlar Halfeti de bir otelde sence seni bulamazlar mı?" deyince sessiz kaldım.

Doğru söylüyordu ama yine de onun evine gitmek istemiyordum.

"Islandın, üzerini değiştirmezsen hasta olacaksın. Bugün burada kalırsın, ben döneceğim geri. Yarın da biletini alır gidersin."

Söyledikleri mantıklı gelirken dudaklarımı birbirine bastırıp "Tamam.." dedim sadece.

Arabadan inip ördek yavrusu gibi onu takip ediyordum. Cebinden çıkarttığı anahtarla kapıyı açtığında beni sıcacık bir ortam karşıladı.

Üzerimdeki ceketi çıkartıp vestiyere asarken evi incelemeye başladım. Köşedeki şöminenin hemen yanında iki tane tekli koltuk vardı. Ev krem rengi olarak döşenmişti ve benim en sevdiğim renkti.

Büyük bir ikili koltuğun önünde mermer bir masa vardı. Yukarı çıkan merdivenleri görünce evin büyüklüğünü bir kere daha anladım.

"İncelemen bitti mi?" diyen gıcık sese döndüğümde kollarını bağlamış, sırtını duvara yaslamıştı.

Gözlerimi devirip "Bitti." dediğimde "Bir daha bana gözlerini devirme." diyerek arkasını döndü ve ilerde açık olan kapıya yürümeye başladı.

Onun peşinden giderken "Neden yoksa gözlerimi oyup, köpeklere mi yedirirsin? Ormanın içindeki bu evi bu yüzden mi tercih ettin doğru söyle?" diye konuştum hızlıca.

"Güzel senaryo kızıl."

Mutfağa girdiğimizde masanın üzerinde hazırlanmış kahvaltıyı gördüğümde kaşlarım havalandı.

Gömleğinin bir düğmesini açarken "Otur da iki lokma bir şey ye." dediğinde karşımdaki adamın çok mu düşünceli, yoksa çok mu öküz olduğunu anlamaya çalışıyordum.

Ancak o kadar açtım ki hayır diyemeyecektim. Karşılıklı oturduğumuzda onu beklemeden kahvaltı yapmaya başladım. Taze sıkılmış portakal suyundan içerken hala sıcak olan patates kızartmasına batırdım çatalımı. Sanırım biz gelmeden birisine hazırlatmıştı. Sanki buraya geleceğimden emin gibiydi.

Kafamı kaldırdığımda öylece beni izlediğini görünce "Yesene sende." dedim rahatsızca.

Dudağı kıvrılırken "Sen ye, kalırsa yerim ben." dediğinde kaşlarım çatıldı.

Ağzımdaki lokmayı hızlıca yutarak "Sen bana camış gibi yiyorsun mu demek istedin?" diye sorduğumda dişlerini göstererek gülünce elimdeki çatalı sıktım.

Gülüşü, gerçekten beklenmedik ve kafa karıştırıcıydı. Kafamı iki yana sallayıp hemen kahvaltı yapmaya geri döndüm.

Düşünceli bir sesle "Nasıl bir kızsın sen?" diyerek konuştuğunda çatalımı bırakıp geriye yaslandım.

Kollarımı birbirine bağladığımda dikkatle suratıma bakıyordu.

"Her yerde karşılaştığımıza göre, nasıl bir kız olduğumu hatta bütün özgeçmişimi biliyor olman lazım. Haksız mıyım?" dediğimde suratı afalladı, beklemiyordu. Ancak hemen ifadesini toparlayıp yavaşça kafasını salladı.

"Senin gibi bende bu karşılaşmaların tesadüf olmadığını düşündüğüm için bir kaç araştırma yaptım tabii ki."

İnandırıcı gelmemişti.

"Söylesene." dediğimde düz ifadeyle bakıyordu.

"Derdin ne senin? Bir şeyler peşindesin, ama ne?"

Derin bir soluk çekip "Fazla hayal kuruyorsun." dedi çatalını zeytine batırırken.

Söylediklerimden kaçtığını anladığımda ısrar etmedim. Elbet çözecektim ama şimdilik farklı bir yol izliyordum.

"Sen beni tanıyorsun.. O zaman sen bahset kendinden."

Bitki çayından bir yudum aldığında suratım buruştu. Bitki çaylarından nefret ediyordum. Suratında ona onunla ilgili bir şey sormamın şaşkınlığı vardı.

"Ne bilmek istiyorsun?"

Rahat ifadesine bakıp "Anlat işte. Ne iş yapıyorsun, kaç yaşındasın?" diye sordum kısaca.

"Yirmi yedi yaşındayım, Kaliforniya Üniversitesinde Turizm okudum." dediğinde gözlerim büyüdü.

"Kaç dil biliyorsun?"

Normal bir şey der gibi "Beş." dediğinde küçük dilimi yutacaktım. Sanırım sandığım kadar cahil değildi.

"Burada ne işle uğraşıyorsun peki?"

Dudağının kenarını kaşıyıp "Otellerimiz, restaurantlarımız ve şirketimiz var. Hepsiyle ben ilgileniyorum." dediğinde hızla ayağa kalktım.

"Madem otelleriniz var, ne diye getirdin beni dağın başına?!"

Çatılan kaşlarıyla "Sakin ol, otur yerine." dediğinde sandalyenin üzerine çıktım. İnat değil mi, o ne dese tersini yapacaktım.

"Oturmuyorum."

Sakinleşmek ister gibi gözlerini kapattı. Ardından bakışları üzerime düştü ama hemen kaçırdı gözlerini.

"Git üzerini değiştir."

Kollarımı birbirine bağladım ve "Değiştirmiyorum." dedim inatla.

Dişlerinin arasından "Ulan-" diyordu ki ardından yüzünü sıvazlayıp "Sakin ol.." diye söylendi kendi kendine.

Bana bakmadan "İçin görünüyor kızım, git değiştir hemen." dediğinde gözlerim büyürken "Hihhh!" diyerek üzerime baktım.

Beyaz tişörtüm ıslandığı için belli olan siyah dantelli braletim kabak gibi ortadaydı.

Kollarımı göğsüme dolayıp "Daha önce söyleseydin ya pis sapık!" diyerek sandalyeden aşağı atladım hızlıca. Mutfaktan koşarak çıkarken arkamdan sabır çekiyordu.

"Üst katta sağdaki oda benim, git üzerine uyan bir şeyler giy." diye arkamdan bağırdı.

Merdivenlere koşarken "Bana emir verme!" dediğimde arkamdan bir şey devrilme sesi geldi, güldüm.

Tarif ettiği odaya girdiğimde tam tahmin ettiğim gibi siyah ağırlıklı bir oda olduğunu gördüm. Vakit kaybetmeden dolabı açtığımda siyah ve gri kıyafetlerle gözlerim devrildi. Çoğunluk takım elbise olan kıyafetlerin arasından zar zor siyah bir sweatshirt ve şort bulmuştum. Çamaşırlarıma kadar ıslandığım için alt çekmeceyi açarken boxerlar bana el salladı.

Bir kaç tanesini havaya kaldırıp inceledikten sonra elim ateşe değmiş gibi bıraktım tekrar çekmeye. Fazla merak, bir yere zarar diye boşa dememişlerdi sonuçta.

Paketi açılmamış bir çamaşırı alarak banyoya koşturdum. Üzerimi değiştirdikten sonra aynaya bakmadan salınarak aşağı indim.

Telefonuyla uğraşan Ömer ayak seslerimden geldiğimi tahmin etmiş olacak ki "Buldun mu kendine göre-" diye konuşmaya başladı ancak beni görünce lafı yarıda kesildi.

Adem elması hareket ederken önüme gelen saçımı işaret parmağımla çekerek kulağımın arkasına attım ve dudaklarımı birbirine bastırdım.

Üzerime baktığımda polar o kadar büyüktü ki, dizlerime kadar geldiğini gördüm. Şortun beli düşmesin diye kıvırdığım için altımda bir şey yok gibi duruyordu.

"Parmağımı uzatıp "Hey hey!" dedim sertçe.

"Beni fantezilerine alet etme! Bak." diyerek üstündeki poları eteklerinden hafifçe kaldırdım.

Gözleri şaşkınlıkla açılırken ayağa kalkıp "Ne yapıyorsun kızım?!" diyerek bağırdığında tepkisi öyle komik gelmişti ki kahkaha atmaya başladım.

Sanki karşısında soyunarak striptiz yapıyorduk enayinin.

"Altıma giydiğim şortu gösteriyorum."

Hızla "Gerek yok." derken ben hariç her yere bakıyordu.

Üzerimi düzeltirken "Görende rahibe teresa sanacak." diye mırıldandım.

Telefonumun sesi ortamı doldurduğunda çantamı açıp çıkarttım ve Aram'ın aradığını gördüm. Sıkıntılı bir nefes alırken telefonu tamamen kapattım.

Edeceği özürü alıp da başına çalabilirdi.

Dibimden gelen "Sorun büyük sanırım." diyen sesle yerimde sıçradım. Ardından üzgün ifademi değiştirmeye çalışıp "Öyle de denebilir." dedim sadece.

Elini ensesine attı ve hafifçe orayı kaşırken "Yapabileceğim bir şey olursa..." dedi mırıldanır gibi.

Başına dayandıkları silah zoruyla söyletilmiş gibi ağzından çıkanlara gülerken "Gören de kimseye incelik yapmadın sanacak." dedim, o ise sessiz kaldı.

Gözlerim açılırken "Hadi lan!" diyerek dehşetle konuştum. Birden yükselmeme gözlerini devirip arkasını döndü.

Ömer'in telefonu çaldıktan sonra acil çıkması gerektiği için bana odaları ve kullanabileceğim şeyleri gösterip evden ayrıldı. Evin içi sıcaktı, üşümüyordum. İnternet vardı, dolapta yemek olduğunu da söylemişti. Ama koca evde tek başıma kalmıştım ve sıkıntıdan patlıyordum. Telefonum açık olsa sosyal medyada gezinirdim ama açarsam yerimi bulma ihtimalleri vardı.

Bu şehirdeki polisler bile onlara yardımcı olurken beni bulmamaları imkansızdı zaten.

Televizyonu açıp üyeliği olan netflixten biraz karıştırarak bilim kurgu filmi açtım. Atıştırmak için dolapları karıştırdığımda karşıma şaraptan başka bir şey çıkmamıştı.

Eh, mecbur içecektik.

Filmden sıkılıp müzik açmak için youtube girdim. Dışardan yağmur sesleri gelirken hava kararmaya başlamıştı ve şu an en mantıklı olan şeyi yapmak istiyordum. Biraz gezinip yıldız tilbe'nin şarkısını açarken elit insanlar gibi şarabımı yudumluyordum.

Arada telefonsuzluk kafama dank etse de açmamaya kararlıydım. İçinde boğuştuğum dipsiz kuyuda çırpınıp dururken şu son üç haftadır yaşadıklarım geçti gözümün önünden.

Kanmayacağım, burada kalıcı değilim derken nasıl da güzel kırılmıştım ama..

Biraz hüzünlendim.. Sonra YouTube da hareketli şarkı çalmaya başladığında içime dolan enerjiyle ayağa kalkıp oynamaya başladım sıkıntıdan.

O da yetmedi, enerjimi atamadığım için koltuğun üzerine çıkıp zıplamaya başladım.

"Bir iki üç dört tamamm, daha da katlanamamm!" diyerek bet sesimle şarkıyı söylerken dünya umrumda değildi.

Kendi kendime gülmeye başladığımda sanırım beynim başka diyarlara göç etmişti. Azıcık dibinde kalan şarap şişesini gördüğümde kıkırdadım.

Ömer denyosunu oldukça pahalı olduğu belli olan şarabıyla zarara uğratmak çok hoşuma gitmişti.

Aniden "Bade?" diyen şaşkın sesle yerimde sıçrayarak arkamı döndüğümde karşımda spor kıyafetleriyle duran Ömer'i görmeyi beklemiyordum.

Hani gelmeyecekti bu?

Koltuktan çita gibi yere zıplayıp "Hooaay maşallah." dedim Ömeri süzerken.

Üzerine yapışan siyah tişört ve altında siyah kot pantolon vardı. Sonunda kurtulmuştu o takım elbiselerinden.

Donuk bakışlarla "Sen.. ne yapıyorsun?" dedikten sonra masanın üzerinde boş olan şişeyi gördüğünde kaşları çatıldı.

Dişlerinin arasından "Bunun hepsini senin içtiğini söyleme sakın bana." dediğinde gülümsemem büyürken kafamı salladım iki yana.

"Yok, ben ve ormandaki kurt adam birlikte içtik. Biraz önce buradaydı."

Konuşurken geriye doğru yalpalamıştım.

Endişeyle üzerime gelecekken "Şişşt, dur bakayım orada sen." dedim parmağımı uzatarak.

Elini saçlarından sinirle geçirip "Ayakta duramıyorsun, şu hale bak." diye söylendiğinde suratımı buruşturdum.

"Yine o mendebur suratını yapma bana esmer teneke. Niye geldin hem sen, ne güzel oynuyorduk biz."

Suratını kaplayan şaşkınlıkla "Siz kim?" dediğinde "Ben ve kurt adam voldemort." dedim.

Beynimin içindeki bütün bilim kurgu ve fantastik karakterler birbirine girmişti.

Sinirli bir soluk çekti.. Ardından yavaşça bana doğru yaklaşmaya başladığında "Başlatma Voldemortuna şimdi!" diye gürledi.

Yalandan dudağımı büzdüm ve "Urfalı Voldemort'u tanımıyor musun cahil cühela?" diye sorunca kafasını iki yana salladı ve "Anlaşıldı." dedi burnundan soluk verirken.

Elindeki poşeti göstererek "Sana yemek getirmiştim ama sen çoktan uçmuşsun. Seni yatırsak iyi olur." deyince hızla kaşlarımı çattım.

"Sen kimi nereye yatırıyorsun oğlum?! Kupon mu yatırıyorsun hayırdır?"

Gözlerini kapatıp "Bade.." dedi sinirle.

"Sabrımı sınama benim. Hiç mantıklı davranmıyorsun şu an."

Dudağımı büzerek "Ama sen her yaptığımda mantık ararsan ilerleyemeyiz." dediğimde alnında atan damarı gördüm, kudurmuştu dürzü.

Üzerime doğru geldiğinde sağ taraftan kaçtım hemen. Tekrar bana doğru gelirken koşmaya başladım evin içinde.

"Dur orada!" diye bağırarak peşimden geliyordu ben ise koşarak kahkaha atıyordum.

"Yakalayamaz ki!"

Arkama döndüğümde burnundan soluyan suratıyla koluma uzanmak üzere olduğunu görüp, çığlık atarak hızla koltuğun üzerine çıktım. Aşağıdan bana bakarken sırıtarak zıplamaya başladım.

Ben zıpladıkça üzerimdeki polar bol olduğu için inip kalkıyordu ama umursayacak bir durumda değildim. Şu an nedensizce amacım karşımdaki adamı sinir etmekti.

Gözleri saniyelik olarak açıkta kalan bacaklarıma dönerken eliyle yüzünü sıvazlayıp "Allahım sen bunu benim sabrımı sınamak için mi gönderdin?" diye sordu. Kahkaha attığımda kaşları daha da çatıldı.

"Sen düştün ya benim peşime zındık Ömer." dediğimde elini yüzünden çekip beni öldürmek ister gibi baktı.

Ağzının içinden "Kafamı sikeyim." diye homurdandığını duyunca öne doğru eğilip parmağımı uzattım ve dudağına yaslayarak onu susturdum.

Afallamış bir ifadeyle gözleri hafifçe açılırken arkadan aşk şarkısı çalmaya başladı.

Bakışları merak dolmuştu, ve ben "Tek bir kelime daha etme.. Yoksa inanırım." dedim.

Elimi hızla itekleyerek "Yeter bu kadar, hemen oradan iniyorsun." deyince omuz silktim inatla.

"Banane."

Sabrının son kırıntılarıyla "Düşeceksin, zıplayıp durma." dedi.

"Sanane."

"ULAN!" diye bağırdığında zıplamayı keserek dudaklarımı büzdüm. Gözlerim bir anda sulanmıştı ve çenem titriyordu.

"Ne bağırıyorsun öküz.." diyerek burnumu çektiğimde donup kalırken sanki ilk kez beni görüyormuş gibi bakıyordu. Gözleri önce dolu gözlerime, sonra büzülen dudaklarıma düştü ve yutkundu.

Bir an, o gözlerde bir üzüntü ifadesi gördüm sandım ama hemen kayboldu. Suratı yumuşadı ve "Tamam bağırmıyorum.. Hadi in oradan." dedi beni ikna etmek ister gibi.

Büzülmüş dudağımla "Yaklaş." dediğimde "Ne?" dedi.

Elimle gel işareti yaparken "Yaklaş yaklaş." dedim.

Suratını kaplayan merak ifadesiyle gözleri kısılırken yüzünü yüzüme yaklaştırdı. İşaret ve baş parmağımı birleştirip alnına aniden fiske attığımda hızla geri çekilirken dişlerini sıkmaktan kırmak üzereydi.

"ULAN BEN ŞİMDİ SENİ!"

Aniden koluma uzandığında çığlık atarken düşmemek için koluna tutundum. Hızımı ayarlayamamıştım ve o da beklemiyor olacak ki koluna tutunduğum gibi üzerime düşmüştü. Kafası hızla inip kalkan göğsümün üzerindeyken başını biraz kaldırıp sinirle gözlerime baktı.

Ellerini başımın iki yanına yasladığında üzerimde hafifçe yükseldi.

"Artık dur, beni sınama daha fazla."

Boğuk sesiyle söylediklerine hak vermiştim, abartmıştım..

Kafamı sallayıp biraz koltukta aşağı kaydım ve kenara çekilmesi için onu kolundan çekecekken hiç beklemediğim bir şey oldu..

Koltuktan kayan kolu yüzünden bedeni üzerime düşerken dudakları dudağıma değdi. İkimizinde gözleri sonuna kadar açıldı ve ben put gibi kaldım.

Dudağımın üzerinde hareketsiz duran dudağı, ve koşturmacadan soluk soluğa kalan göğsümüz birbirine yaslanmıştı.

Beynim allak bullak oldu, biri beni bir tepeden aşağı yuvarlamış gibi hissediyordum. Amacım sadece biraz yaramazlık yapmakken namusumuzdan olmuştuk.

Aradan saniyeler geçti.. İkimizde öylece dururken baktım onun geri çekileceği yok ellerimi omuzlarına yerleştirip hafifçe itekledim onu.

Üzerimden yükseldiğinde derin bir soluk çektim içime.

Bu yaptığınla sınırları aştın kızıl.." dedi dudağına dokunurken.

"Artık öylece gidebileceğini düşünüyor musun gerçekten?" 

"Artık öylece gidebileceğini düşünüyor musun gerçekten?"

Hâlâ üzerimde durması aklımı karıştırırken bakışlarımı kaçırdım. Üzerime yaslı bedeni yüzünden mantıklı düşünemiyordum.

Bir kaç saniye önce söyledikleri kafama dank ederken gözlerimi büyütüp "Bana sen benim namusumsun, törelere göre artık evlenmeliyiz demeyeceksin değil mi?" diye sorduğumda gözlerimdeki endişeyi görmemesi imkansızdı.

Bir kaç saniye bekleyip aniden üzerimden kalktı ve koltuğa sırtını yaslarken başını eğerek güldü. Yanağında çıkan gamzesine ve erkeksi sesine şaşkınlıkla bakıyordum.

Kafamı iki yana sallayıp kendime gelmeye çalışırken hâlâ bıraktığı gibi uzandığımı fark edip hızla toparlandım.

"Mantıklıymış aslında." dedi kahkahalarının arasından. Daha önce tebessüm ettiğini görmüştüm ancak şimdi kocaman kahkahalar atıyordu karşımda.

Aniden üzerime çöken durgunlukla "Ben asla bu şehirden ve aşiretten birisiyle evlenmem." dedim.

Kahkahası tebessüme döndü ve gözlerime tuhaf bir ifadeyle baktı.

"Büyük konuşuyorsun.."

Modumun değişmesi uzun sürmemişti.

Bedenime dolan sinirle ayağa kalkıp "Resmen sömürdün, yedin beni hayvan!" dediğimde keyifli bir şekilde bacaklarını aralayarak sırtını arkasına daha da yasladı.

"Beni çeken sendin.."

Çatık kaşlarımla "Devir kötü, kolla götü demişler. Sen her çekene yapışacak mısın böyle?" dediğimde saçmaladığımın farkında olsam da susamıyordum işte.

Ayağa kalkıp beni kolumdan tutarak sürüklerken ona izin verdim ama bir yandan söyleniyordum. Beni buz gibi bahçeye çıkarttığında iliklerime kadar titrerken ellerimi kollarıma sardım.

Beni sallanan koltuğa oturtup "Bekle." dedi ve hızla içeri girdi. Soğuktan dişlerim titrerken bir kaç saniye sonra elindeki battaniyeyle yanıma gelip hızla üzerime örttü.

Battaniyeye iyice sarılıp ayaklarımı oturduğum yere koyarak dizlerimi kendime çektim. Havanın karanlığı, içerden hafifçe gelen müzik sesi ve ormanın rahatlatan kokusu beni bugün boyunca kaçmak istediğim düşüncelere sürüklemişti tekrar.

Aradan bir kaç dakika geçtiğinde "Sessizleştin." deyince kafamı dizlerimden kaldırmadan hafifçe yana çevirdim. Kafasını yana yatırmıştı ve bakışları yüzümde geziniyordu.

Merakla "Nasıl bir aile de büyüdün?" diye aniden sorduğumda gözlerine buz gibi bir ifade yerleşti 

Merakla "Nasıl bir aile de büyüdün?" diye aniden sorduğumda gözlerine buz gibi bir ifade yerleşti. Yine o soğuk, ulaşılmaz adam karşımdaydı.

Cebindeki paketi çıkartıp sigarayı baş ve işaret parmağının arasına koyarak çakmakla yaktı ve bir nefes çekti içine.

Dumanı dışarı üflerken gözleri karşıdaki manzaradaydı. Bir süre geçtiği için cevap vermeyecek sanmıştım..

Ancak o beni yine yanılttı ve "Zor.." dedi tek kelimeleyle.

Mırıldanarak "Zor olan ne?" dediğimde "Bütün hayatım.. Ailem, çevrem hepsi zordu." dedi.

Gözlerimi ondan çekip "Yine de güzelce büyümüşsün işte." dediğimde derin bir nefes aldı.

"Sen? Sen büyümedin mi?"

Sesi alaycı değildi.. Anlamak ister gibi, derin bir ses tonuyla sormuştu. Bakışlarının üzerimde olduğunu bilsem de sorduğu soruyla ona dönmeye cesaret edemedim.

Bugün başka bir zaman olsa yapmayacağım şeyleri yapmıştım içkinin etkisiyle. Başka zaman olsa şimdi söyleceklerimi de söylemezdim.

Yutkunarak "Büyüyemedim ben.." dedim sessizce.

"Hep tutunacak bir dal aradım ama sonunda ağacın bizzat kendim olduğunun fark ettim."

İstemsizce kırgın çıkan sesimle derin bir nefes aldı.

"Kendine tutunan bir insanı kimse yıkamaz." dediğinde gözlerim aniden gözlerine tutundu.

Dudağında oluşan ufak bir gülümsemeyle sigarasını yere attı ve sonra tekrar bana döndü.

"Ne mutlu ki sana, kendi kurtarıcın olmuşsun. Ya kendini kurtaramasaydın?"

Son sözlerini söylerken sesi üzgün çıkmıştı sanki..

O kendini kurtaramamış mıydı?

Çok merak etmiştim içimden geçeni ancak sözcüklere dökmeyi cesaret edemedim. Ben sustum, o da sustu. Sessizliği dinledik bir süre..

Belki o da benim gibi içinden bozdu sessizliğini, bilmiyordum.

Aklıma konaktakiler gelirken ben gittikten sonra neler olduğunu merak etmiştim. Esen rüzgarla üzerimdeki örtüye iyice sarılırken gözlerim kapanıp açılıyordu. Alkolün bedenime getirdiği yorgunluk bütün vücudumu sarmış, istemsizce uykuya yenik düşüyordum.

Gözlerim bir kapanıp bir açılırken "Asıl sen hangisisin?" dediğini duydum bir ara. Hayal de olabilirdi.

Kapanan gözlerimi aralamadan hafifçe gülümsedim ve "Büyürken kanayan dizlerine, sessizce dökülen yaşlarına ve attığı kocaman kahkalara yazık olmuş bir kız.." dedim.

Gözlerim kapandığında başımın bir el tarafından hafifçe yumuşak bir yere yaslandığını hissettim.

Burnuma dolan koku tamamen mayışmamı sağlarken "Böyle olmamalıydın.." diyerek saçımı kokladığından habersizdim..

Ben.. hiç tanımadığım ve başından beri nefret ettiğim adamın omzuna yaslanmıştım bu gece, tüm kırgınlıklarım ve çılgınlıklarımla.

Ne olacak bilmiyordum, ancak bugünden sonra bu adamla hiç bir şey eskisi gibi olmayacaktı.. Hissediyordum.

🦋 

Sabah uyandığımda dün ile ilgili anılarım bölük pörçüktü. Tam olarak hatırlamıyordum ancak Ömer'i deli ettiği anları hatırladıkça gülümsememe engel olamıyordum.

Sabah uyandığımda bir misafir odasında uyanmıştım. Üzerim örtülü, telefonum ise hemen baş ucumda duruyordu. Ömer evde yoktu ve muhtemelen gece ben uyuduktan sonra gitmişti.

En son nerede uyuya kaldığımı hatırlamıyordum ancak burada olmadığı kesindi. Ömer'in beni buraya kadar taşımış olduğu ihtimali dudaklarımı birbirine bastırmama sebep olurken içten içe kızdım kendime.

Evde olmaması işime gelmişti, aklıma gelenle hızlıca telefonumdan akşam 18:00 için İstanbul'a uçak bileti aldım. Telefonumda o kadar çok cevapsız çağrı vardı ki bir ara yeni olan telefonum donmuş, kendine gelememişti. Meraktan deliren Esra ve İsmail abimle konuştuğumda dün olanları ve akşam yanlarında olacağımı söyleyemedim..

Sürpriz yapacaktım.

Konaktakilerden bir sürü mesaj gelmişti. Bawer bey bile otuz cevapsız aramadan sonra "Bade, kurban olayım aç telefonu kızım." yazmıştı.

Hangi mesaja bakacağımı şaşırırken Ferzan'ın instagram yorumlarında yardırdığını gördüm. Benim malca çekişmiş bir fotoğrafımı paylaşmış, altına da 'Allah belamı verdi Bade, köpek gibi pişmanım. (Kayıp aranıyor.)' yazmıştı.

Salak, sanki kaybolan köpeğini arıyordu

Salak, sanki kaybolan köpeğini arıyordu. Yaptığı yorumlara baktığımda bine yakın kez özür dilediğini gördüm. Hem mesajdan, hem de yorumlardan aynı şeyi yazıp durmuştu.

Aram'ın onca aramasından sonra tek bir mesajı vardı.

"Beni yanlış anladın Bade'm.. Biliyorum sakinleştiğinde dinleyeceksin bizi. Seni yeni bulmuşken lütfen gitme, kızım."

Yutkunurken Adar'ın ve Hamza'nın mesajlarına da bakıp ofladım. Telefonum çaldığında Cafer'in aradığını görünce yanıtladım hemen.

"Lan Bade?!" dedi çığırarak.

"Neredesin kızım sen?! Sizinkiler Urfa'yı ayağa kaldırdı!"

Hızla yataktan kalkıp "Ne?" dedim.

Yirmiye yakın adamlarını etrafa dağıtan Atmanlı'lar her yere tek tek bakıyormuş. Benden haber alamadıkları için, başıma bir şey geldi sanmışlar ve hepsi perişan haldeymiş söylediğine göre.

Üzerimi değiştirirken bir yandan da Cafer'le konuşmayı sonlandırıp İsmail abimin kulağına gitmemesi için hemen Berzan'ı aradım.

Telefon çalmadan açılırken "Bade?!" dedi hızla. Sesini duyduğumda istemsizce gülümsedim. Dün, arabayı patlattığımı duyunca gelip alnımdan öpmüştü manyak herif.

"Neredesin güzelim sen? Öldük meraktan!"

Çantamı alıp aşağı inerken "Ben.. bir oteldeyim." dedim dilimin ucunu ısırırken.

Gerçeği söylersem törelere göre ölmem gerekebilirdi. Saçma düşünceme güldüm.

"Hangi otel? Geliyorum hemen!"

Hızla "Gelme." dediğimde kapıya çıkmıştım bile.

"Bade sen beni delirtecek misin abim? Söyle nerede olduğunu!"

Berzan'ın ilk kez benimle böyle konuştuğuna şahit oluyordum. Yutkunurken "Çarşıda buluşalım, ben oraya geleceğim." dediğimde sesi duruldu.

Bir kaç şey daha söyleyip şarjım az diyerek telefonu kapattım. Üç dakika boyunca yürüyerek demir kapıdan çıktığımda dört takım elbiseli adam kafasını kaldırıp bana baktı ve duruşunu düzeltti.

Başını yere eğen adam öne doğru çıkıp "B- Ömer ağam birazdan gelecek. Onu beklemenizi söyledi yenge." dedi.

Duyduğum hitapla tükmüğüm boğazıma kaçtı.

"Ne yengesi abi?! Bade benim adım, yengen falan değilim senin."

"Tamam Bade yenge." deyince "Allahım sen sabır ver." dedim.

Atmanlı'ların adamlarından alışkındım. Ne dersem deyim bana hanımım diyorlardı. Bunlar da önle gibi bildiğini okuyacaktı belli ki.

Kaşlarımı çatarak "Ben şimdi gideceğim, beklemeyeceğim Ömer beyinizi falan. Taksi yok mu buralarda?" dediğimde gözleri korkuyla açıldı.

"Ama-"

Acelem vardı, bu yüzden hızla "Ya beni gideceğim yere bırakın, ya da kendim gideceğim." dedim kararlı bir ifadeyle.

Adam diğerlerine baktığında kafasını salladı esmer uzun olan. Eliyle gösterdiği arabaya hızla bindiğimde yola çıktık.

Dün Ömer'in beni aradığı numaradan tekrar aradığını gördüm ancak meşgule attım. Yeterince zahmet vermiştim ve adama eziyet etmiştim resmen.

Kısaca teşekkür ettiğim bir mesaj attığımda cevap vermedi. Yorgunlukla kafamı cama yaslamıştım..

Berzan'a ne diyeceğimi düşünürken uyuya kalmış olmalıyım ki, adam "Geldik." dediğinde hızla toparlandım.

Teşekkür edip arabadan indim ve ilk gördüğüm kafeye oturdum. Aç beyinle kafam çalışmadığı için atıştırmalık bir şeyler isterken Berzan'a bulunduğum adresi mesaj attım.

İkinci poğaçamı yerken Aram'dan gelen aramayı reddettim. Kapının açılma sesine dönerken ağzım doluydu. Berzan'ın endişeli gözleri kafeyi tarayıp beni buldu ve elini kalbine yasladı.

Hızla yanıma koştururken istemsizce ayağa kalktım. Açtığı kollarını bana doladığında zorlukla ağzımdaki lokmayı yuttum.

Kendini ikna etmek ister gibi "Buradasın, gitmedin.." dediğinde boğazıma bir yumru oturdu.

Ellerimi hafifçe sırtına yaslayıp "Akşama uçağım var." dedim düz bir sesle.

Burnunu saçlarımdan çekip anında geri çekilirken gözlerine bir üzüntü yerleşti.

Elimden tutup "Bade.." dediğinde bakışlarımı kaçırdım.

"Yapma böyle güzelim, bir dinle bizimkileri."

Kalktığım yere oturduğumda sandalyeyi yanıma çekerek dibime girdi ve tekrar ellerimi tuttu 

Kalktığım yere oturduğumda sandalyeyi yanıma çekerek dibime girdi ve tekrar ellerimi tuttu. Bu ne ara böyle temas bağımlısı bir adam olmuştu bilmiyordum.

Gözlerim birleşen ellerimizden ayrılmazken tuhaf hissediyordum.

O konakta asla iyi anlaşamam dediğim insan şu an benim için çabalıyor, gitmemem için gözlerime yalvaran bir ifadeyle bakıyordu.

"Geri dönemem Berzan." dedim bakışlarımı gözlerine çıkartırken.

"Ben başta kabullenmedim evet, ama sadece bir anlığına olabilir sandım. Yapamadık, gördün işte sende."

Ellerimi daha sıkı tutarken "Hemen kestirip atma." dedi endişe dolu sesiyle.

Buruk bir bakışla bakarken eli saçlarıma uzandı ve yavaşça okşamaya başladı.

"Hepimiz öldük gece boyu meraktan. En son kayıp diye ilan asacaktık sokaklara." dediğinde hafifçe güldüm.

"Ciddiyim ben.. Bak Şimal ana perişan, babam desen ağzını bıçak açmıyor. Abim delirmiş durumda. Adar desen benden farksız.. Hamza'yı söylemek bile istemiyorum, biliyorsun ne kadar duygusal olduğunu. Kendine odasına kapattı, sınavı olduğu için zor gönderdik okula."

Telaşla, hızlı hızlı konuşuyordu. Cümleleri toparlamakta zorlanıyordu ve sanki kilometrelerce koşmuş gibi nefes nefeseydi. Elimi yavaşça elinden çekerken ayrılan ellerimize baktı.

"O kadın.. bana ne dedi duydun sende. Tek ayağı çukurda olmasa saçını başını yolardım valla. Bana iftira attı o Berzan. Tamam belki uzun zamandır tanışmıyoruz ama kaç haftadır birlikteyiz. Böyle bir şey yapacağımı nasıl düşünürler?"

"Güzelim kimse inanmadı ki." dedi hızlıca.

"Bak babannem büyüttü bizi. Ona saygımız sonsuz ama Şimal anama da az çektirmedi. O yüzden biz de pek sevmiyoruz. Hastadır yaşlıdır diye ses etmiyorduk bunca zaman. O geldiği gece saçma sapan konuşunca babam tekrarı olursa göndereceğini söyledi konaktan. Biz yokken olmuş, ne olmuşsa. Normalde bizimkiler söylediği şeye itiraz ederdi Bade yapmaz diye zaten.. İnanmadı kimse söylediklerine ama Emir araba olayını söyleyince söz oraya gelemedi işte anla kızım."

Yutkunurken "Kimsenin düzenini bozmak istemiyorum." dedim.

"Ben o kadınla aynı yerde duramam. Boğarım onu diye korkuyorum."

Gözlerini büyütüp "Sen babamın hâlâ onu konakta tutacağını mı sanarsın?" dedi.

"Sen gider gitmez gözünün yaşına bakmadan adamlarla birlikte halama gönderdi onu."

Söyledikleriyle derin bir nefes aldım. Göndermişti ama iş işten geçmişti. Kararlı ifademi gördüğünde sinirle "Hay senin inadına!" dedi, güldüm.

"Hoş geldin asıl Berzan."

Bir şey diyeceği sırada telefonu çaldı. Reddedecekken ekranda gördüğü Abim yazısıyla açtı telefonu. Karşı tarafı dinledikte suratı şekilden şekile girerken hızla ayağa kalkınca sandalye geriye devrildi.

Bütün bedenimi kaplayan endişe duygusuyla ruhum daraldı.

Birine bir şey mi olmuştu?

Masanın üzerine vurup "Nasıl abi? Kim yapmış?" diyerek dişlerinin arasından konuştuğunda nefes alamadım.

O an anladım, kalbimde çoktan yer ettiklerini.. Korkuyordum o konaktaki insanlara bir şey olacağı için.

Telefonu kapatıp masaya tekme attığında yerimde sıçradım. Kolunu tuttuğumda bana dönen telaşlı gözlere dikkat kesildim.

Titrek bir nefes alarak "Ne olmuş?" diyerek endişeyle konuştuğumda "Hamza.." dedi, yutkunamadım.

"Kavga etmiş okul çıkışında.. Üç kişi hırpalamış, hastanedeymiş."

Duyduklarıma başımdan aşağı kaynar sular dökülürken elimle masaya tutundum sıkıca. Endişe duygusunun haricinde sinirlenirken diğer elim yumruk oldu.

Çantamı alıp akşam ki bileti falan unutup "Gidelim hemen." dedim.

Kafasını salladığında önden ilerlerken koşar adımlarla peşinden ilerlemeye başladım.

Hamza, bana ilk elini uzatan, gözlerime her daim saf sevgiyle bakan bir çocuktu.. Her ablanın istediği gibi bir kardeşti ve ona gitmeyeceğim sözümü tutamasam da her zaman yanında olacağım sözünü tutacaktım..

Önce kardeşimin yaralarını saracak, sonra ona bunu yapanların bedeninde bin kat daha fazla yara açacaktım.

🦋 

Ömer'le badeyi hemen öpüştürmem şoku ahdksksk Gerçi öpüşme sayılmaz, dudişler değdi birbirine 😂

Her bölüm başrol erkek Ömer'mi diye sorulan soruları görünce ben;

Hamza'yı dövenlere işkence yöntemi önerileri için bırakıyorum bu satırı djkwksksks  

Hamza'yı dövenlere işkence yöntemi önerileri için bırakıyorum bu satırı djkwksksks

Sizce affedilmek için ne yapacak bizim abiler? Bir sonra ki bölüm komik şeyler okuyacağız 🫠

İnstagram: pembikhayallerr

 

Loading...
0%