@pembikhayallerr
|
Helloğğ! Yorum yapmayı unutmayalımm, hadi bölüme koşalım 💐
Koşar adımlarla hastaneden içeri girdiğimizde Berzanı takip ediyordum. Hamza'nın son durumu nasıldı bilmiyorduk ve buraya gelene kadar endişe duygusu içimi kemirip durmuştu. Nefes nefese asansöre bindiğimizde Berzan elimi tutunca ona döndüm. "Sakin ol güzelim, abim iyi olduğunu söyledi." Gözlerimi kapatıp kafamı salladığımda asansörün açılan kapısının sesini duyar duymaz dışarı çıktık. Koridorda hızla ilerleyip bir odanın önüne geldiğimizde Berzan hızla kapıyı aralayıp içeri girdi. Ben.. içerden gelen sesleri duyarken öylece kapıda kalmıştım. Hem kaçtığım insanlarla yüzleşecek olduğum için, hem de Hamza'yı nasıl bir halde göreceğimi bilmediğim için içeri giremiyordum. Kendimi cesaretlendirip derin bir nefes aldıktan sonra içeri girdiğimde bütün bakışlar bana dönerken herkesin burada olduğunu gördüm. Yüz ifadem nasıldı bilmiyordum ancak gergindim. Onlar ise tedirgin bir ifadeyle bana bakıyordu. Bawer bey bana doğru bir adım atıp "Kızım.." dediğinde bakışlarımı yatağa sırtını yaslamış olan Hamza'ya çevirdim. Sağ gözü şişmekten kapanmak üzereydi, sol yanağında büyük bir morluk vardı ve.. bileği sargıdaydı. Göz bebeklerim titrerken titrek bir nefes aldım. Her zaman ki gibi gülümseyerek bana bakarken yutkundum. "Abla!" diyerek hareket edecekken acı dolu sesiyle inleyince endişeyle öne atılıp yanına koştum. "Hamza? İyi misin ablacığım?" Sessiz kalıp bana baktığında yüzüme yerleşen üzgün ifadeyle ellerimi usulca yanaklarına yerleştirdim. Yanağında morarmış olan yeri narince okşayıp "Canın çok yanıyor mu?" diye mırıldandığımda dudakları kıvrıldı. "Şimdi çok iyiyim abla. Hem sen bir de karşı tarafı gör." Başka zaman olsa şakasına gülerdim ancak dudaklarım bırak kıvrılmayı daha da büzüldü. Ne ara Hamza'yı bu kadar benimsemiştim bilmiyordum ancak o evde ilk andan beri bana kucak açan tek kişi bu genç çocuktu.. Yaşına göre oldukça kalıplı olsa da çok duygusal bir çocuktu Hamza. İnsanın konuştukça konuşası ve her daim koruyup kollayası geliyordu. "Hamza.." dedim canını acıtmaktan korkarak elimi çekerken. "Sana bunu kim yaptı? Ne oldu?" Çektiğim elime uzanıp tuttuğunda bakışlarım ellerimize düştü. Sargılı olan bileğine bakarken sıkıntılı bir nefes aldım. Gözlerini kaçırıp "Tanımıyorum." dediğinde kaşlarımı çattım. "Hamza.. Doğruyu söyle, hem neden kavga ettiniz?" Elimin parmaklarıyla oynarken "Saçma bir konudan kavga çıktı işte.. Hem dedim ya onları da görmen lazım, çok fena dövdüm." diyerek güldü. "Göreceğim, göreceğim ben onları." dediğimde boğaz temizleme sesiyle Aram'a döndüm. Sanırım daha fazla olay istemiyordu. Bakışlarımı kaçırıp "Lafın gelişi canım." dedim hemen. Hamzaya bakarak "Hem onlar derken.. Bir kaç kişiden mi bahsediyorsun?" diye sorduğumda dudaklarını birbirine bastırdı. "Üç kişilerdi." Sinirden dişlerimi sıkarken Hamza'nın bana bir şey anlatmayacağına emin olmuştum. Bu işi kendi yöntemlerimle halletmem gerekecek olsa da zor olmayacağına emindim. Omzuma konan el ile arkamı döndüğümde gülümseyerek bana bakan Şimal abla'ya karşılık verdim. "Seni gördüğüm ne iyi oldu Bade.. Öyle alışmışız ki sana, yokluğun çok hissedildi bir günde bile. Nasılsın canım?" Ufakça gülümseyerek "İyiyim Şimal abla." dedim. Aram meraklı çıkan sesiyle "Neredeydin?" diye sordu. "Aramadığımız yer kalmadı." Şimdi yeni tanıdığım bir adamın evinde kaldığımı söylesem.. Üstelik uyuya kaldığımı ve beni kucaklayarak odaya çıkarttığını söylesem törelere göre ölmem gerekir miydi acaba? "Bir otelde kaldım." Adar yanıma gelip özlem dolu bakışlarla bana baktığında dayanamadım. Hafifçe gülümseyip sarıldım ona. Bir kaç saniye şaşkınlıkla kalsa da kollarını hızlıca belime doladı. "Çok merak ettim seni bitanem. İyi misin?" Kafamı sallayarak cevap verdim sadece. Adar da başından beri beni yargılamamış, yanımda olmuştu. "Bu otelin bir adı yok mu?" diyen sesle bana sarılan kollardan ayrılırken Aram'a döndüm.. Gözleri kıskançlıkla bakıyordu. Gıcık bir ifadeyle gülümseyip "Sana yok." dedim. "Ne bileceğim gelip beni rahatsız etmeyeceğini." Suratı bozulurken kafasını sallayarak bakışlarını başka tarafa çevirdi. Ferzan'a baktığımda pişmanlık dolu ifadesiyle bana bakıyordu. Aram'a bakarken sinirle bakıyordum, ancak Ferzan'a kızgın bile değildim. Boş bakıyordum sadece.. O da farketmiş olacak ki gözleri sulandı. Kim derdi ki ilk geldiğim günlerde esip gürleyecek adamların karşımda böyle kediye döneceğini.. "Bütün uçak ve otobüs biletlerini kontrol ettirdiğimiz halde bir şekilde gittin sandık." dedi Bawer bey bana doğru bir adım atarken. Şimal hanımın derin bir nefes aldığını duydum. Bana döndü ve "Sabaha kadar dışarda seni aradı baban bitanem." dedi çekinerek. "Zahmet etmişsiniz Bawer bey.. Annenizle hasret giderseydiniz ya." Suratı asıldığında "Kızım.. Yapma böyle. Bilirim o arada sana kızmakla hata ettik. Ama sana kızma sebebimiz sadece endişedendi. Sen o aşiretin ne kadar haysiyetsiz olduğunu bilmezsin.. Eğer senin yaptığını öğrenselerdi biz yokken.. Düşünmek bile istemiyorum. Hepsinin soyunu kuruturdum." diye öfkeyle konuştu. Cevap vermediğimde cesaretlenerek yanıma kadar geldi. Beni kendine çekip sarıldığında karşılık vermedim ama geri de çekilemedim. Gözlerim kapanırken saçlarımı kokladığını hissettim. Eliyle uzun saçlarımı okşayarak "Artık senden ayrılamam huzur kokulum." dedi sessizce. Diğerleri duymuş muydu bilmiyordum ancak ben duyduğum kelimelerle yumruk yemiş gibi hissediyordum. Yüzümü göğsüne gömerken halen onu affetmemiştim, ama böyle kalmak istedim.. Eğer burnuma dolan güzel koku baba kokusuysa, bunca zamandır alamadığım için kırgın hissediyordum. Bana diyordu ama asıl huzur kokan oydu. Son kalan irademin kırıntılarıyla geri çekildiğimde bir adım geriye gittim ondan. Ama o yine vazgeçmeyip yanıma geldi ve yanağımı okşayarak "Yemek yedin mi? Sen açlığa dayanamazsın." dedi. Yutkunurken bir süre gözlerine baktım. Yüzümü geri çekip "Burada ilgilenilmesi gereken Hamza. Onu döven kişileri bulmayacak mıyız?" dediğimde Bawer beyden önce atlayan Hamza "Abla!" dedi endişeyle. "Dedim ya tanımıyorum, hem ben de karşılık verdim lütfen konu uzamasın." Sen öyle san Hamzacığım.. Aram "O iş bizde. Elbet bunu yapanların yanına bırakmayacağım." dediğinde Hamza itiraz ediyordu sürekli. Korkusunun sebebini anlamamıştım. Bir şeyler saklıyordu, bakışlarından belliydi ve ben bulacaktım. Bir daha o kişilerin Hamza'ya bulaşmadığından emin olmadan bana rahat uyku yoktu. Bir eksiklik hissettiğimde odaya tekrar baktım. O şeytan veletin nerede olduğunu içimden sorgularken "Emir evde." dedi Aram. Benim ne hissettiğimi her an biliyor gibiydi, böyleydi her zaman Aram. Gözlerini bir saniye üzerimden ayırmıyor, her hareketime dikkat ediyordu. Omzumu silkerek "Beni ilgilendirmez, sormadım ki." dediğimde Hamza acısına rağmen kıkırdadı. "Ne olursa olsun, seni ispiyonladığı için cezalı." dedi Şimal hanım çatık kaşlarıyla. "Babası güzel bir konuşma yaptı, artık sana önceki gibi davranamaz.. Hem ne kadar için rahatlar bilmiyorum ama sen gittikten sonra çok ağladı." Kaşlarım havalanırken şaşırmıştım. Oysa ki ben mutluluktan Urfa havalarıyla göbek atar zannediyordum. "Beni bir daha görürse tabii. Ona kızmıyorum, sonuçta beni ablası olarak görmüyor." dediğimde odada sessizlik oluştu. Hamza'nın yanına oturduğumda hiç susmadan konuşan çocuğa gülümsemekle meşgul oldum. Ne yaptılarsa Hamza'nın bileği çıkmıştı ve bunu duymak öfkemi daha da körüklemişti. Doktor gelip bir kaç ilaç ve krem yazıp çıkabileceğimizi söylerken Ferzan'ın ve diğerlerinin gözlerini üzerimde hissediyordum ancak karşılık vermedim. Hamza ona yardım etmek isteyenleri reddedip benim koluma girdiğinde şefkatle saçlarını okşayıp koluna girdim. Gören beni onun ablası değil, onun benim abim olduğunu zannederdi. Ama küçük bir tavşan gibiydi işte ablasının bebeği.. Hastanenin otoparkına indiğimizde Hamza'nın omuzlarından tutup "Gitmeden seni görmeye geleceğim." dediğimde gözleri büyüdü. "Gidecek misin yani?" Dudağımı büzüp kafamı salladım. "Uçağın çoktan kaçtı Bade." dedi Berzan hızlıca. Aram yanıma gelip "Ne istersen yaparım, gitme." dediğinde ona bakmadan "Konağı benim üzerime yap. O kadını gördüğümde ben evimden kovacağım bu sefer." deyince hiç beklemeden "Tamam." demesini beklemiyordum. Şaşkınlıkla ona bakarken şaka yaptığım halde kabul etmesini beklemiyordum. Ancak oldukça ciddi suratı gerçektende söylediklerimi ciddiye aldığını gösteriyordu. "Benim her şeyim senin kızım. Sen yanımda ol yeter ki." diyen Bawer beyle tekrar şaşırırken "Şaka.." dedim. "Şaka yapmıştım sadece. İstemiyorum hiç birşey, gideceğim." Ferzan'ın "Bade.." diyerek mırıldanmasını duydum ancak hiç duymamış gibi Hamza'ya döndüm. Bana doğru bir adım atarken "Ah!" dediğinde hızlıca yanına koştum. "Ne oldu?" Suratını buruşturup "Ayağımı da burktum ben.." dedi. Sinirli bir soluk alırken "Gel, arabaya bindireyim seni." diyerek kolunu tuttum ama kazık gibi yere çakılmıştı sanki, kımıldamıyordu. "En azından.. Ben iyileşene kadar yanımda kalsan abla?" dediğinde bunun bir bahane olduğunu biliyordum. Ama şişmekten tamamen kapanan gözü ve hasar almış suratıyla bana bakarken ne diyeceğimi bilemedim. Aram hızla yanıma gelip "Evet.. Gidersen Hamza çok üzülecek." dediğinde gözlerimi kıstım. "Ve bende.." Gözlerimi devirirken "Umrum dışısın." dedim. Bezginlikle soluk verirken Hamza'ya bakıp "Sadece iyileşene kadar, sonra giderim." dediğimde sevinçle yerinde zıpladı. Kaşlarımı çatarak burkulduğunu söyleyen ayağına bakarken "Bakıyorum da ayağın iyileşti." dediğimde aniden duraksayarak sağlam elini bacağına attı ve "Ah, unutmuşum acıdı!" dedi. Dayanamayıp güldüğümde omzunu havaya kaldırıp o da gülümsedi. Arabaya bindiğimde Aram dün gece nerede kaldığımı ısrarla sorsa da cevap vermedim. Ferzan'ın bakışlarını üzerimde hissederken sadece Hamza ile ilgilenmekle meşguldüm. Dün instagramda paylaştığı postu hatırladığımda salaklığına gülecek gibi olsam da kendimi tuttum. Arabadan indiğimizde bir kaç saniye kapıda dururken gideceğim dediğim yere geri dönüşümün gerginliği vardı üzerimde. Daha ne kadar sıkıntı yaşayacaktım bu konakta bilmiyordum ancak şu an tek düşündüğüm Hamza'ydı. Koluna girip onu odasına çıkarttığımda Berzan "Sen eşyalarını yerleştir tekrar odana." deyince yanımda duran ufak çantaya baktım. "Eşyam yok." Yutkunurken gözlerini kaçırdı ve Aram'la göz göze geldiler. Buradan giderken başta ne ile geldiysem sadece onları almıştım yanıma. Sonradan benim için hazırladıklarını almak gibi bir niyetim yoktu. Karnı aç olan Hamza ile dudaklarımı büzerek elimi karnıma yasladım. "Bende kurt gibi açım." Odadakiler bana gülerken ayağa kalkıp "O zaman bugün çorbalar benden!" dedim Hamza'ya bakarak. Aşağı inip İsmail abimin annesinden, yani yengemden öğrendiğim domates çorbasını hazırladım. Şimal abla yanımda durup benim ne yaptığımı izlerken bir yandan dün gece evdekilerin nasıl delirdiğini anlatıyordu. Laf arasında kaynanasından şikayet ettiğinde güldüm. Zaten o kadını hiç sevmediği suratından belli oluyordu. Hazırladığım çorbayı koklayarak derince içime çektim. Arkamdan gelen gülme sesine döndüğümde Aram bana bakarak gülüyordu. Gözlerimi kısıp "Ayı mı oynuyor?" dediğimde kafasını yana yatırıp "Kardeşimin tatlılığını izliyorum sadece.. Sevimlisin." dedi. Anında kaşlarım çatıldı ve "Sensin tatlı!" dedim sinirle. Gülümsemesi büyüdüğünde dudaklarımı birbirine bastırdım. "Öf be! Ne tatlısı, sen muşmula suratlı adamın tekisin." Gülen suratı bozulduğunda bu sefer ben gülüyordum. Şimal hanıma döndüğümde elini ağzına kapatmış gülmemek için kendini zor tutuyordu. Kaseye koyduğum çorbayı Hamza'ya çıkartırken Aram'a bir daha bakmadım. Arkamdan iç çekme sesi geldiğinde yüzümdeki gülümseme silindi. Hamza'ya tepsiyi uzattığımda yavru köpek bakışları atınca kaşlarımı havalandırdım. "Sen içirsen.." "Sağ elin hala yerinde duruyor ablacım." dediğimde anlık gülümsedi ama sonra tekrar yalvarır gözlerle baktı. "Ne olur sanki içirsen? Ablamın elinden içmek istiyorum." Huysuzca söyledikleri tatlı gelse de belli etmeden gözlerimi kıstım. "Sen kazandın pikaçu." dedim sarıya dönük saçlarına bakarken. "Sadece bugünlük istediklerini yapıyorum." Suratı neşeli bir hal aldığında gülerek kaşığı çorbaya daldırdım ve ona uzattım. Ağzını kocaman açtığında seslice gülerek çorbayı yutuşunu izledim. Beğenecek mi diye dikkatle bakarken gözlerini sonuna kadar açıp "Ama bu çok güzel olmuş!" dedi şaşkınlıkla. Kafamı sallayıp "Sürekli etli şeyler yiyorsunuz, azıcık sebze girsin boğazından." diyerek söylendim. Öyle iştahlı yiyordu ki bir an önce bitirse de bende gidip yesem diye bekliyordum. Gözleri bana döndüğünde elimdeki kaşığı alıp çorbadan aldı ve bana uzattı yavaşça. Donup kalırken bir ona bir de uzattığı çorbaya bakıyordum. "Aaa de hadi." Derin bir nefes alıp hafifçe ağzımı açtım ve uzattığı çorbayı içtim. Birden durgunlaşırken içim sıcacık olmuştu ama çorbadan değil, Hamza'nın bana bu kadar değer verişindendi. Çoğunluğu o içse de arada bana da veriyordu ve açlığımı bastırmıştı. Nihayet bitirdiğinde kaldığım odaya gittim. Odadaki sessizlik beni rahatsız etti.. Gitmeden önce yaşadığım hayal kırıklığı aklıma gelirken kafamı iki yana sallayıp aklımdaki şeyi yapmak için telefonumu elime aldım ve Cafer'e mesaj attım. Siz: Anında yanıt geldiğinde gülerek mesajı okudum. Sıçtı Cafer: Bir de bu durum vardı evet.. Bana kızan Aram, Cafer'in ona haber vermediği için ve bir şekilde öküzlüğünü yapması gerektiği için gidip Cafer'i patakladığını söylemişti. Ona kızsam da çok umursamadı ve utanmadan saçlarımdan öptü terbiyesiz. Kısa bir duş alıp hazırlanırken Cafer çocukları bulduğunu söylemişti. Hızla üzerimi giyinip uyuyan Hamza'yı öptüm ve Şimal ablaya Caferle buluşacağımı ve Firaz'ın da benimle geleceğini söyledim. Yanında duran Bawer bey yerinde rahatsızca kıpırdanırken arkamı dönüp evden çıkacaktım ki "Kızım.." dediğini duydum. Hafifçe kafamı yana çevirdiğimde "Dikkatli ol." deyince kafamı sallayıp evden çıktım. Yolcu koltuğuna bindiğimde bana gülerek bakan Firaz'a hayırdır der gibi göz kırptım. "Seni gördüğüme sevindim hanımım." dediğinde sinirle "Hay dilini eşek arısı soksun Firaz.. Allah aşkına bana Bade de!" diye kızdım. Hemen yerinde dikleşip "Ağız alışkanlığı.. Dikkat edeceğim Bade, tamam." deyince memnuniyetle güldüm. Gözlerimi kısarak ciddi bir ifadeye büründüm ve elimi omzuna attım. Şaşkınlıkla bana bakarken "Nereye gittiğimizi biliyor musun?" diye sordum asker edasıyla. Göz ucuyla bana bakarken gerginlikle direksiyonu sıktı ve "Tarif ettiğin adrese." dedi. Bütün havanın içine sıçmıştı. Üflerken elimle omzunu patpatlayıp "Hayır, bu... çok önemli bir görev." dedim. Gözleri açılırken "Ne?" deyince "Benimle misin?" diye sordum ciddiyetle. "Konaktakilere hiç bir şey söylemek yok. Bu aramızda kalacak iyi düşün. Eğer istemezsen beni bırakıp geri dön." Bir kaç saniye duraksasa da yenilmiş bir ifadeyle bana dönerek "Seninleyim hanımım Bade." dedi. Gözlerimi devirip "Sür Firaz... Hızlı hızlı git biraz." dedikten sonra güldük, alışmıştı kafiyelerime eşek sıpası. Caferin attığı konuma geldiğimizde arabadan indik. Yanıma sekerek gelen Cafer'e bakıp "Tır mı geçti üzerinden?" deyince üzgünce "Aram abi geçti." dedi. Firaz güldüğünde Cafer sinirle ona baktı. "Neyse neyse.. Şimdi sizden istediğim şey sokağın girişini kollamanız. Çocuklar bizden küçük olmalı, yani siz bu işe karışmayacaksınız. Ne olursa olsun gelmeyeceksiniz anladınız mı?" Firaz ve Cafer itiraz etmek için "Ama-" derken söze girerek "Ben tek gideceğim." dedim. Ne kadar kararlı olduğumu bildikleri için isteksiz de olsa kafalarını salladılar. İkisinin omzuna elimi koyup "Gazamız mübarek olsun." dediğimde Cafer "İnşallah sıçmayız." dedi. Omzuna vurduğumda acıyla inlerken "Söyleme şu sihirli kelimeyi! Başımıza bir bok geliyor sonra!" dedim sinirle. Ardından arkamı dönüp çocukların her zaman takıldığı öğrendiğim köşe başına doğru yürüdüm. Sokaktan kahkaha sesleri geliyordu.. Biraz ilerleyip sağa döndüğümde bir merdivenin dibine çökmüş sigara içen üç genç çocuğu gördüm. Kalıp olarak iri yarı olsalar da suratlarından genç olduklarını belli ediyorlardı. Bir konu hakkında konuşup dalga geçtikleri belliydi. İçlerinden sarışın olan "Koluna ayağınla basınca kız gibi çığlık attı gerizekalı." dediğinde kimi konuştuklarını anlamıştım. Üzerimdeki hırkanın fermuarını yukarı çekip elimle ıslık çaldığımda üçlünün şaşkın bakışları beni buldu. Gözleri irice açılırken üçü de ayaklandığında yanlarına ilerledim. Öne çıkan bir çocuk şaşkınlıkla "Sen.." dediğinde kafamı yana yatırdım. Sanırım beni tanıyordu ve kavga etme sebepleri az çok tahmin ettiğim gibi olmalıydı. "Evet ben?" diyerek yanına yaklaştığımda şaşkınlığı üzerinden atıp gevşekçe güldü ve "Bak bak, ablasını göndermiş korkak." dediğinde arkasındakiler kahkahaya boğuldu. Üzerlerini süzdüğümde iyi giyimli olsalarda serseri tiplilerdi. Önde duran esmer çocuk sanki gruplarının sözcüsü gibiydi. Elindeki sigaradan içtiğinde uzanıp sigarayı elinden alınca şaşkınlıkla bana baktı. "Ne yapıyorsun lan sen?!" Sigaradan bir kez içime çekip "Siz yaşındaki veletlerin sigaralarının nasıl değerli olduğunu biliyorum.." dedim. Üzerine doğru bir adım attığımda arkasında duranlar hemen arkadaşının yanına geçti. "Şimdi.. Söyleyin bakalım, hanginiz Hamza'yla uğraştı?" Gülen ifadesi bozulurken "Yürü git, fenomen falan dinlemem o ödlek kardeşinden beter ederim seni." dedi yaşına başına bakmadan. Keyifle kahkaha attığımda üçü de şaşırırken "Deli mi ulan bu?" diye sordu arkasındaki şaşkınca. Gözlerimi kırpıştırıp "Benim fenomen olduğumu bildiğinize göre, nasıl olduğumu da biliyor olmanız lazım." dediğimde öndeki çocuk yutkunurken "Ne varmış güçsüz bir adamı dövdüysen?" dedi hızla. "Hem o nasıl? Kolu kırılmış diye duyduk, çok ağladı mı?" Tehlikeli bir ifadeyle üzerine adım attığımda çocuk geriye gidecekken hızla bileğinden yakaladım onu. Diğerleri şaşkınlığı üzerinden atamadan "Sağ elini kullanıyorsun, bu elinle mi vurdun Hamza'ya?" dedim. Gözleri korkuyla açılırken debelenmeye başladı ama beklemeden "Ben sigara içmeyi hiç sevmem ki, tüh." diyerek elimde hala yanan sigarayı çocuğun koluna bastırdım hızla. O acıyla bağırdığı sırada arkasındaki çocuk hızla öne atılıp omzumdan itekledi beni. Elini kaldırıp tokat atacakken hızla bileğini tutup arkasına büktüm ve acıyla çığlık atarken dizimi arkadan dizine geçirip yere düşmesini sağladım. Koluna sigara bastırdığım çocuk eliyle kolunu sıvazlarken halen bağırıyordu. Arkasında duran sarışın çocuk korkuyla "S-sen bu çocuğun kim olduğunu biliyor musun? Bize dokunursan leşin çıkar Urfa'dan!" dediğinde dalga geçerek güldüm. "Öyle mi? Kimmiş bu acıyla bağıran küçük velet?" "O Baran Cihatlı! Amcası Urfa'nın en güçlü adamı ve tüm aşiretlerin ağası!" dediğinde donup kaldım. Ulan yine mi bu göt lalesi aşiret karşıma çıkmıştı? Rahatça "Yani?" diye sorduğumda acısı geçmiş olacak ki kolunu bırakan çocuk hızla bana koşarak yumruğunu kaldırdı. "Bittin lan sen!" O daha bana vuramadan ben yüzüne yumruğumu geçirdim. Çok sert vurmamıştım ama bağırarak yere yığılmıştı. Diğer çocuklar korkuyla geri kaçarken yerdeki çocuğu yakasından kaldırıp "Bir daha!" dedim sinirle. "Bir daha kardeşimle uğraştığınızı duyayım.. sizi yürüyemeyecek hale getiririm!" Acıyla inleyerek yüzünü tutan çocuğa "Anladın mı esmer velet?" diye bağırdığımda bana diklenerek "Seni... seni Boran amcama söyleyeceğim.. Bittin sen, ölümlerden ölüm beğen İstanbullu." dedi ufak çocuk gibi. Namımız çoktan Urfa'ya yayılmış sanırım. Kahkaha atarak yakasını bırakıp ayağa kalktım ve "Selamımı da söyle amcana." dedim. "Dua edin yaşınız benden küçük.. Boyunuzdan büyük işlere kalkışmayın bir daha, bu serserilik çabanızı derslerinize harcasanız birinci olursunuz oğlum. Hamza'nın haberi yok, bir daha ona dokunacak olursanız fena yaparım sizi veletuslar." Çocuk ağzını açıp bir şey diyeceği sırada arkamdan gelen koşturma sesine hızla döndüm. Cafer elini iki yandan beline koyup soluk soluğa "Po- polis geliyo!" dedi endişeyle. Şaşkınlıkla "Lan kaçsanıza o zaman ne yanıma koşuyorsunuz?!" diye sorduğumda "Anca beraber kanca beraber." dedi Firaz göğsünü kabartarak. Koşmak için önüme döndüğümde fark etmediğim bir şeyle karşılaştım.. O kadar odaklanmıştım ki sokak çıkmaz sokaktı ve fark etmemiştim. Yerde yatan veletler ayaklanıp duvarın üzerinden çoktan atlarken ben öylece dona kalmıştım. "Bu ne Cafer?" Saçını kaşıyarak "Duvar." dedi. "O duvar var ya Cafer..." dediğimde "Hee." diye yanıt verince ağzımı sinirle araladığımda Firaz hızla elini ağzıma kapattı. Küfürlerim Firaz'ın avucunda kaybolurken arkadan gelen "Bakın bakalım buraya." sesiyle yavaşça arkamıza döndük. İki tane sivil giyimli polis memuru birilerinin şikayet etmesi üzerine bizi karakola götürürken masum kız ayaklarına yatsam da işe yaramadı. Gittiğimizde bizden ailelerimiz için telefon numarası istediklerinde kimin numarasını vereceğimi bilemedim.. Berzan'ın numarasını verecektim ama son anda Bawer beyin numarasını verdim. Neyse ki bizi nezarete atmamışlardı.. Prosedür gereği bir kaç soru sorup ailemizi beklememiz gerektiğini söylediğinde Firaz'ın düşen suratına baktım. Biraz önce polis memuru telefon numarası istediğinde "Arayacak kimsem yok." demişti. Dudağıma ufak bir gülümseme yerleştirip omzumla omzuna vurduğumda bana baktı. "Sence Bawer ağa gelince ne der?" Suratı düzelip gülümserken "Çok kızacak bize. Görevimi yapamayıp seni koruyamadım, ne dese haklıdır." dedi. Kaşlarımı çatıp "Şişşt orada dur koçum. Ben buradayken kimse sana kızamaz." dediğimde seslice güldü. Cafer devamlı "Babam ağzıma sıçacak." diyordu. Söylediğine göre ayda bir mutlaka uğruyormuş karakola ve evdekilerin artık verecek cezası kalmamış. Nasıl bir insanın karakol fantezisi olurdu anlamıyordum. Dakikalar birbirini kovalarken kapı hızlıca açıldı ve Bawer bey'in endişeli suratı görüldü. Ayağa kalktığımızda direk bakışları beni bulurken hızlıca yanıma gelip bana sarıldı. "İyi misin kızım? Bir yerine bir şey oldu mu?" Kafamı iki yana sallayıp "İyiyim." diye mırıldandığımda geri çekildi. Çatık kaşlarıyla bize baktığında Cafer arkama saklanıp "Eniştemden korkuyom ben." dediğinde Bawer beyi kızacak diye bekliyordum. Bize bakıp güldüğünde kaşlarım havalanırken "Oğullarım bitti şimdi de kızım başladı karakollara düşmeye." deyince "Ne?" dedim şaşkınca. Cafer arkamdan çıkıp "Değil mi enişte ya? Senin bu kızın çok haylaz vallahi." dediğinde kaşlarımı çatarak ona baktım. Bawer bey ise "Höst!" dedi. "Kızıma kimse laf edemez." Gözlerimi kaçırdığım sırada çıkış işlemlerimizi yaptığı için karakoldan ayrıldık. Firaz yol boyunca Bawer beyden özür dilemişti, neyse ki o sorun olmadığını söylüyordu. Eve gittiğimizde Emir ve Hamza hariç herkesi endişeyle avluda beklerken gördüm. Aram hızla yanıma gelip bana sarıldı ve "Ne oldu? Sen iyi misin güzelim?" diye sordu. Derin bir nefes alıp geri çekildim ve "İyiyim, bir yanlış anlaşılma oldu." dedim. Saat geç olduğu için ve kimseyle konuşmak istemediğim için bir şeyler atıştırıp Hamza'nın yanına çıktım. Uyuduğunu görürken saçlarına ufak bir öpücük kondurup odaya geçtim ve yatağa kendimi attım. Tam uykuya dalmak üzereyken telefonumdan yükselen ses ile kaşlarım çatıldı. Kayıtlı olmayan numara tanıdık gelirken hızla ayağa kalkıp saçımı düzelttim bir anda. Sonra kendime söverken bekletmemek için telefonu açtım. "Alo?" Telefonun ucundan derin bir nefes alma sesi geldi.. Ardından "Bana söyleyecek bir şeyin var mı?" diye sordu. Anlamsız konuşmasıyla kaşlarım çatıldığında "Ne diyorsun be sen?" diye çıkıştım. "Ne diyecekmişim sana gecenin köründe?" Erkeksi bir şekilde gülüp "Tırnaklarını çıkartma hemen." dediğinde kaşlarım havalanırken "Anladım.." dedim gülerek. "Sana teşekkür etmediğim için bozuldun sen." Bir süre ses gelmedi ardından nefes alışverişini duydum. Ömer "Anlamamışsın.." deyince sinirlerim bozuldu. "Ayrıca sürekli sana yardım ettiğimin farkındasın değil mi? Bana olan borçların katlanıyor." Yatağa oturup sırtımı başlığa yaslarken "Etmeseydin o zaman enayi." dediğimde cıkladı telefonun ucundan. Boğuk sesiyle "O ağzın.." deyip sustuğunda dudaklarımı birbirine bastırdım. "Hep beni kızdıracak şeyler söylüyor." Yutkunurken sesim duyulmasın diye telefonu uzaklaştırdım. Ardından "Ne aradın beni sen?"diye çıkıştım. Birden "Yarın akşam benimle yemek ye." dediğinde önce şaşırsam da ardından kısıkça kahkaha attım. "Oduna bak ya. Oldu canım başka emrin?" Sabırsızca "Bade.." dediğinde sessiz kaldım. "Benimle yemek yer misin?" Beyin fonksiyonlarım çalışmayı durdururken birden "Tamam." dedim. Sonra hızlıca gözlerim büyüdü. Ne diye kabul etmiştim ben şimdi?! "O zaman yarın akşam 7'de seni sokağın aşağısından alırım." Telefonu suratına kapatıp kendimi yatağa yüz üstü attım ve kısıkça çığlık attım sinirden. Birden ağzımdan çıkıvermişti işte. Gitmeyecektim ki, beklesin dursun işte banane. Yorgunluktan gözlerim kapanırken uykuyla uyanıklık arasında saçlarımda bir el hissettim. Aram'ın sesi kulağıma dolduğunda fark etmeden gülümsemiştim. "Bazen güç olmaması için, geç olur derler.. Umarım biz sana çok geç kalmamızdır abim.." dediğini duydum sessizce. Ardından gözlerim kapandı. 🦋 Kahvaltı boyunca çok sohbete katılmamıştım. Benimle konuşma çabalarına kısaca karşılık verirken Ferzan yalvarır gözlerle bana bakıyordu ancak umursamıyordum. Emir'in kafasını tabağından kaldırmadığı da dikkatimi çekmişti. Ben gittikten sonra ne olmuştu da bu hale gelmişti bilmiyordum. İşe gidenlerin ardından yukarı Hamza'nın yanına çıkmaya karar verdim. Evde bir tek Ferzan ben Şimal Hanım ve Hamza kalmıştık. Merdivenlerden çıktığım sırada arkamdan seslenen Ferzanla adımlarım duraksadı. "Bade.." Ona bakmadan olduğum yerde beklerken adım seslerinden bana yaklaştığını anladım. Bir kaç saniye sonra "Ben.. biliyorum affı yok belki söylediklerimin ama çok özür dilerim." dedi. "Köpek gibi pişmanım." Onu umursamadan adım attığımda önüme geçti hızlıca. Umursamaz gözlerimi pişmanlıkla bakan suratına çevirdiğimde buruk bir ifadeyle beni izliyordu. "Hayvanım ben, öküzüm, ne dersen haklısın. Ben sadece.. o an onu yerde gördüğümde sinirle ne söylediğimi bilemedim. Yemin ederim inanmadım babaannemin söylediklerine!" diye konuştu inandırmak için hızlıca. "Bitti mi?" Afallayarak "Ne?" dediğinde dibine girip işaret parmağımı göğsüne bastırdım. "Ben de beni zorla burada tuttuğunuz için sinirle bir çok şey yapabilirdim.. Ki normalde Bade bunu yapardı. Sırf sen gece uyuyamıyorsun diye her şeye rağmen başında bekledim oğlum ben senin. İstersen yaptığı iyiliği yüzüme vuruyor de, sen bir bok hak etmiyorsun." "Haklısın, sonuna kadar haklısın. Allah belamı versin, sinirlerime mukayyet olamadım!" Duvardan farksız suratımla "Muhattap olma benimle, seni umursamıyorum. Nasılsa uzun zamandır tanışmıyoruz, çok bir şey kaybetmezsin." dediğimde burnunu çekti. "Yıllar sonra kavuştuğum kardeşimi kaybetmek istemiyorum ben ama.." Alayla gülümseyerek "Eee, dün yediğin hurmalar gün gelir götünü tırmalar diye boşa dememişler." deyip bir şey demesine izin vermeden yürümeye başladım. Arkamdan hızla koşarken düşme sesiyle hızla arkama döndüğümde Ferzan'ın ayağını tutarak suratını buruşturduğunu gördüm. Dudaklarımı birbirine bastırıp vicdanımı zorlukla sustururken, bana bakan gözlerine göz ucuyla karşılık verip arkamı döndüm ve umursamadan Hamza'nın odasına girdim. Kapının önünde öylece durduğumda "Abla?" diyen Hamza bana bakıp "Ne oldu? Neden üzgün suratın?" diye sordu merakla. Gülümseyerek "Kimmiş üzgün? Hiçte üzgün değilim ben bir kere." diyerek yalan söyledim. Bir şey olmuş muydu merak ediyordum. Bana bir adım atana bende aynı şekilde karşılık verirdim ben ama o anda Ferzan'ın bana bağırmasını ve o kadının bundan zevk alarak beni izlemesini unutmayacaktım. Akşama doğru gitmeye karar verdim ne söyleyeceğini öğrenmek için. Ömer'e mesaj atıp erken buluşmamız gerektiğini söyledim çünkü evin erkekleri gelmeden çıkmam lazımdı. Bana karışacakları umrumda değildi, sadece onlara açıklama yapmakla uğraşmak istemiyordum. Dolaptaki elbiselerden bir tanesini alıp üzerime giyindim. Saçlarıma hafifçe maşa yapıp elimle dağıttım ve yüzüme bir kaç bir şey sürdüm. Şimal ablanın yanına indiğimde içim el vermese de yalan söyleyip Cafer'le dışarı çıkacağımızı söylemiştim. Burnumuzun boktan çıkmadığı, suç ortağım olan Cafo'yu da bilgilendirmeyi unutmadım. Evden çıkıp sokağın köşesini döndüm. Yanımdan geçenler şaşkınlıkla karışık ayıplar gibi bana bakarken onları umursamadan yürüyordum. Nasıl bir yere gideceğimizi bilmiyordum, çokta önemli değildi. Ben istediğim gibi, eski Bade gibi giyinmiştim bugün. Son dakikaya kadar bir şey yoktu ancak ilerde gördüğüm arabayla karnıma bir ağrı girdi. Galiba gizli işler karıştırdığım için heyecanlanıyordum, evet.. Arabanın yanına yaklaştığımda Ömer kapısını açacakken hızla yan koltuğa oturup "İnme." dediğimde göz göze geldik. "Hoş geldin.." Kafamı sallayıp "Hoş bulduk." dediğimde dudakları kıvrılmıştı. Bakışları yüzümden kıyafetlerime indiğinde anında kaşları çatıldı. "Sen buraya kadar böyle mi yürüdün?" Üzerime bakıp "Evet?" dediğimde "Hasbinallah!" Üzerindeki siyah gömlek ve siyah pantolona bakakaldım. Üzerine tam oturan kıyafetler gözüme bugün farklı görünmüştü nedense. Neden burada olduğumu bile bilmiyordum.. Acaba bugün benden istediği şeyi mi söyleyecekti? Ben düşüncelere dalarken yüzüne dalıp gittiğimi fark eden Ömer koltuğa yaslanarak güldü. Bakışlarım gülümsemesine kaydığında eliyle dudağının kenarını kaşıdı. Kabul etmek istemesem de sorunlu olduğu kadar yakışıklıydı da.. Araba.. sanki bir anda dışarıya göre çok çok sıcak olmuştu. Elimle terleyen ensemi hafifçe kaşırken "Kemer." dedi kaşlarıyla arkamı işaret ederken. Gözlerimi anında kaçırırken elim ayağıma karıştı. Hızla kemere asıldığımda gelmezken "Gelsene oğlum!" diye söylendim sinirle. Bir kaç kere daha denemiştim ama bir türlü olmuyordu. "Kemerle de kavga etmezsin kızıl.." Sonra onun hareketlendiğini hissettim. Koluma değen bedeniyle şaşkınca ona döndüğümde burnumun dibinde olmasını beklemiyordum. Sol elini arkama doğru uzatırken sağ elini hemen başımın yanına yasladı. Gözleri yüzümün her karışında gezdikten sonra dudaklarımda durdu ve o an adem elması hareketlendi. Kehribar rengi gözlerindeki siyah halka büyürken sanki aklından bir şeyler geçiyor gibiydi.. Şaşkınca "Ne.. Ne yapıyorsun?" diye sorduğumda gözlerime baktı. Arkamdan uzandığı kemeri takmak için öne uzatırken gözlerimiz ayrılmıyordu. Derinden bir sesle "Bu kadar.." deyip duraksadığında merakla söyleyeceğinin devamını beklerken gözlerine bakıyordum. Yüzlerimiz arasında bir nefeslik mesafe vardı ve kafam zaten koltuğa yaslıydı.. Gözleri yüzümden saçlarıma kayarken "Bu kadar güzel olman sabrımı zorluyor gün doğumu." dediğinde hitap şekliyle afallarken ellerim sıkıca elbisemin eteklerine tutundu. Kemerin takıldığını kulağıma gelen click sesiyle anladığımda dahi yüzümü ondan ayıramadım. Bir anda ona dair bütün soru işaretleri kafamdan silinmiş, varlığının her zerresi bedenimi ve ruhumu istila altına almıştı. Daha önce hiç bir erkeğe karşı böyle susup kalmamış, karşısında çaresiz kalmamıştım. Ben.. Hayatta hiç kolay insanlarla karşılaşmamış şansız bir kızdım sanırım. Ailem dediğim insanlar zordu, ancak karşımdaki adam tehlikeliydi. Bana fiziksel bir zarar veremezdi belki.. Ancak aklımı başıma almazsam kalbim karşımdaki adam tarafından paramparça olabilirdi. "Ama ne parçalayıcı bakıyor be.." diyen iç sesime mırıldanarak "Sıçtırma şimdi bacağına." diye sövdüğümde dışımdan söylemiş olacağım ki karşımdaki adamın kaşları şaşkınlıkla havalandı. O şaşkın ifadesi komiğime giderken, dayanamadım ve bütün ortamın içine ederek kahkaha atmaya başladım. Gülmekten gözlerimden yaş geldiğinde hafifçe gözlerimi araladım ancak beklediğim şey derin bakışlarla hâlâ bana bakıyor olması değildi.. Elini uzatıp gözlerimin önüne gelen saçımı kenara çektiğinde titrerken "Bedeni derli toplu, ruhu dağınık kadın.. Gülümsediğinde nasıl bir deprem yarattığının farkında olsaydın.. Ardına bakmadan kaçardın." diye yavaşça konuştuğunda afalladım. Sessiz kaldım, ancak hızla atmaya başlayan kalbim benim tam aksimdi.. Sessiz kalışımla karşımda büyükçe güldü, kalbim atmayı bıraktı. Belki bu bir savaştı ve ben tam ortasındaydım, henüz bilmiyordum. Dudaklarını kıpırdatış şeklinden, kirpiklerinin havayı itişine kadar izlediğimi fark ettiğimde yutkundum. Bakışları soğuktu ama insanın içinin küllerini yakacak kadar da sıcaktı aynı zamanda.. Uzak şehrin birinde karşımdaki adamın gözlerine asılı kalmıştım sanki. Her şey o kadar aniden olmuştu ki dilim tutulmuştu. "Şimdi gerçekten sıçtın Bade.. Umarım bu sıçış, senin sonun olmaz.." 🦋 Bu bölümü geçiş bölümü olarak sayabiliriz. Asıl olaylar bir sonra ki bölüm başlayacak. Bade'nin geçmişine gidecek ve aileyle vakit geçireceğiz. Bölüm yorumlarını şöyle alayım 👉🏼 Sizi çok seviyorum. Görüşmek üzere 💐
|
0% |