Yeni Üyelik
3.
Bölüm

Bölüm 3: Ümit Tohumları

@pembikhayallerr

Bölüm 3: Ümit Tohumları 

Bölüm 3: Ümit Tohumları

Zaman kavramını yitirmiş, içimdeki küçük çocuğun yarası burada geçirdiğim süre boyunca daha da kanamıştı.

O yaranın ismini 'Baba' koymuştu küçük Bade.

Gittiği okulda ailesi olmadığı için dalga geçilen bir çocuktu o küçük kız. Şu an ki aklıyla akran zorbalığının ne demek olduğunu anlıyordu. Ancak o zaman sırf onunda babası olsun diye güvenlikçi adama bile baba diyen bir kız için çok acımasızcaydı.

Kaç saattir buradayım bilmiyordum.

O ayı tarafından zorla getirildiğim odada ufak bir pencere vardı sadece. Odanın her yerine bakıp camı kırabileceğim bir şey aramıştım ama yoktu.

Her şeyi hesap etmeleri beni delirtirken, köşede duran eskilerden kalma tekli koltuğu sırtlayıp cama fırlatmayı bile düşünmüştüm.

Ama ne yazık ki ben Hulk değildim.

Sinirden bir ara saçımı başımı yolmuştum. Sonra kendime "Sakinleş." dedim.

"Bu sen değilsin.. Çözüm üret hemen Bade."

Ben düşünüp dururken sabah olduğunu bile fark etmedim. Taa ki kapı açılana dek.

Kapıyı açan, sanırım dört numara olan hödük Ferzan'dı.

Yatağın önünde iki büklüm oturduğumu gördüğünde kaşları havalanırken yüzünde bir ifade belirdi ancak umursamadım.

Ağrıyan belim yüzünden zorlukla yerden kalkıp yavaşça yanına yaklaştım. Dikkatle her hareketimi süzen adama bir kaç saniye duygusuzca baktım önce.

Tam konuşacaktı ki, bir şey demesine fırsat kalmadan suratına yediği tokatla ne olduğunu şaşırırken yüzü sağ tarafa çevrildi.

Umursamadan onu itekleyip kapıdan dışarı çıkmaya çalıştığım sırada kolumu sıkıca kavradı.

"Ne yaptın lan sen az önce?!"

Bağırarak konuştuğunda suratım buruştu. Çok başım ağrıyordu.

Sinirlenmesi için gülerek "Osmanlı tokadını bilir misin?" deyince hayvan gibi böğürmeye başlayıp koluma daha da asıldı.

"Bana bak kızım, senin bu sert kız ayakların sökmez bize! Dua et kadınsın yoksa-"

Üzerine doğru yürüyüp "Yoksa?" dediğim sırada Aram denen o şahsiyet geldi.

"Ne oluyor burada?"

Bunların hepsinde bağırarak konuşma sorunu vardı sanırım. Kolumu sertçe Ferzandan kurtarıp beni odaya kapatmasının hesabını sormak için Aram'a ilerleyeceğim sırada arkamdan tekrar koluma asıldı Ferzan.

 Kolumu sertçe Ferzandan kurtarıp beni odaya kapatmasının hesabını sormak için Aram'a ilerleyeceğim sırada arkamdan tekrar koluma asıldı Ferzan 


"O kadar uzun boylu değil!"

Elimle kolumu tutan elini gösterip "O elini münasip bir tarafına sokmamı istemiyorsan elimi bırak." dedim sertçe.

Kahkahasının arasından "Sen mi?" dediğinde elimle yüzünü gösterdim.

"Aynaya bak bir bence. Yüzünde beş parmağımın izi varken böyle büyük konuşmak mallıktan başka bir şey değil."

Ferzan sinirden köpürtürken Aram denen şahsiyet hızla kardeşinin kolunu kolumdan ayırdı.

"Yeter! Bir daha böyle bir hareketini görmeyeyim Ferzan!"

Ferzan şaşkınlıkla "Abi o da bana tokat attı!" deyince alaylı bir kahkaha attım.

"Şuna bak koskoca adam beni abisine şikayet ediyor çocuk gibi. Kolumu tutmasaydın ona da geçiriyordum bir tane." dedim Aramı gösterip.

"Beni bir gündür burada tutuyorsunuz, yakınlarım delirmiş olmalı. Muhtemelen polislerde beni arıyordur. Eğer beni şimdi bırakırsanız şikayetçi olmayacağım. Bu konu burada kapansın."

Aram karşımda elini rahatça ceplerine yerleştirdiğinde kaşlarım çatıldı.

"Kimse sana yardımcı olmayacak. Buna polislerde dahil. Şimdi test yapmaya gidiyoruz."

Bu kıt beyinliler laftan anlamayacaktı bu yüzden başka çare bulmalıydım. Madem konaktan dışarı çıkamıyordum bende hastaneye gider oradan kaçardım bir şekilde.

O testi hiç bir şekilde yaptıramazdım. Sonucun pozitif çıktığını ve gerçekten babamın ölmediğini düşünmek bile kalbimi sıkıştırıyordu.

Kabullenmiş gibi yalandan omuzlarımı düşürüp "Tamam.." dediğimde sessizlik oluştu.

İkisi de bu yanıtı beklemiyor olacak ki şaşkınlıkla bana baktılar.

"Eminsin? Sonradan arıza çıkartma turuncu kafa?" diye şaşkınca konuşan Ferzan'a "Eğer bana bir daha turuncu kafa dersen arızayı o zaman görürsün." dediğimde gülecek gibi oldu.

"Sustum tamam. Gidelim."

Aram bana dikkatle bakıp merdivenlerden aşağı inerken bende onu takip edecektim. Ferzan kolumdan tuttuğunda sinirle ona döndüm ama hemen iki elini havaya kaldırdı.

Kulağıma yaklaştığında anlık şaşırmayla kaşlarım havalanırken "Ayrıca kimsen olmadığını biliyoruz. İki kişi hariç kimsen yok senin." dedi acımasızca.

Bazı sözler insanın kendi ölüm fermanını hazırlardı. Ben dışardan belli etmesem de içten duygularını deli gibi yaşayan bir insandım.

Dünden beri taşıdığım bu adamın zaten gözümde değeri yoktu, ancak şu andan itibaren benim için tamamen ölüydü.

Geri çekildiğinde nasıl baktım bilmiyorum ancak suratı afalladı.

"Kuru gürültüden iyidir. Bazen iki kişiyi altı kişiye değişirsin, onlar benim ailem." dedim ifadesiz bir tonda."

Bir şey demek için hazırlanırken arkama dönüp merdivenlerden aşağı inmeye başladım.

Merdivenden inerken bu sefer Berzan denen herifin sesini duydum. Aram ile konuşuyordu sanırım.

"Ne oldu? Kabullenmedi değil mi o deli? Ben demiştim."

Benim indiğimi gördüğünde kaşları hayretle havalanırken "Bu deli seni çok pis benzetecek böyle devam edersen." diyerek gıcık bir gülümseme sundum.

Babasına beni gösterip "Baba! Düzgün konuş dedin ama bak o ne diyor?" dedi şikayet ederek.

Ağzımın içinden "Bu evdeki adamlarda hep baba kuzusu sanırım. Şikayet eden edene." dediğimi duyan Aram boğazını temizledi.

Babaları tesbihini çekerken göz ucuyla bana bakıp "Önce sen deli dedin Berzan." dedi.

Elimle 'oh olsun' işareti yaparak kaşlarımla babasını işaret ettiğimde sinirle dişlerini sıktı.

Kahvaltı yapmam için ısrar eden adamlara inatla cevap vermemiş, suratlarına dahi bakmamıştım. Kısa sürede arabalara yerleşip yola çıktık. Kafamı cama çevirip kimseyle konuşmuyordum ancak bakışların benim üzerimde olduğunun farkındaydım.

Bu kadar izleyecek ne vardı bilmiyordum ancak çok rahatsız ediyordu.

İsminin Adar olduğunu hatırladığım sakin olan kişi "Ne iş yapıyorsun sen?" dediğinde önce ona basıp sonra tekrar kafamı cama çevirip güldüm.

"Bunu da bilmiyor musunuz zaten? Araştırdığınıza eminim. Benden DNA örneği alacak kadar dibime bile girmişsiniz."

Ses çıkartmadığında yavaşça yüzüne baktım. Mahcup bir ifadeyle gözlerini kaçırdığında bir an gardımı düşürecek oldum ama hayır, normal davranmak yoktu.

Kızı olduğu kişinin karşısına çıkmadan, adamlarıyla kaçıran ağa bozuntusu ve oğullarının gözümde hiç bir değeri yoktu.

Berzan denen gıcık herif "Bırakacaksın o işi." dediğinde bir anlık boşlukla şaşkınlıkla baktım.

"Pardon? Ne diyorsun ya sen? Sen kimsin ki bana bunu söyleyebiliyorsun?"

Ağzı açılıp kapanırken bir şey diyemedi.

"Bir de utanmadan ben abinim de istersen!" dedim öne doğru eğilirken. Diğerleri rahatsız bir ifadeyle bizi izliyordu.

"Kardeşim olduğunu düşündüğüm kişiyi başka adamlara kaçırtıp zorla başka bir şehire getiren haysiyetsiz bir adamım desene?"

"Bana bak!"

Gözlerinden ateş fışkırırken eli çeneme uzanacaktı ki elimin tersiyle sertçe vurdum.

"Sakın! Sakın bana dokunmayı aklından bile geçirme! Sana kalmadı benim işim gücüm. Bir daha cevabını kaldıramayacağın şeyler söyleme bana."

Aram bir yandan söylenirken, Bawer bey "Berzan sen çok oluyorsun!" diye gürleyince oğlu dişlerini sıkmaktan kıracaktı. Sinirden adeta köpürmüştü ancak benim bir suçum yoktu. Hatalı olanın onlar olduğunu kabullenmeleri gerekiyordu.

"Sana bilmediğin konular halkında konuşma demiştik!"

Aram'ın uyarısını dikkate almadan "Böyle olması gerekiyordu senin güvenliğin için anladın mı?" diye bağırdı.

"Yaa bak sen öyle dedin ya, ne kadar güvendeyim şimdi. Beni kendinizden nasıl koruyacaksınız?" dedim kafamı yana yatırarak.

Araba durduğunda konuşmaya kaldığım yerden devam ettim.

"Pişman olacaksınız." dedim ve kapıyı açtıktan sonra sertçe kapatarak aşağı indim.

Arkalardaki arabadan inen adamları hemen etrafımıza üşüşünce sıkıntılı bir nefes aldım.

Aram "Bekle bizi." dediğinde adamlarını göstererek "Bir yere gidemiyorum zaten." dedim.

Sert bir bakış atarak önden ilerlediğinde onu takip etmeye başladım. Diğerleri de hemen arkamdan yürüyordu ve beni bir çemberin içine almışlardı adeta.

Kendimi devlet adamı gibi hissetmem şaka mıydı?

Saçmalığıma gözlerimi devirirken sinirli adımlarla, yere bakarak takip ediyordum onları.

Kafamı sert bir şeye aniden çarptığımda "Ah!" diyerek duraksadım. Önümden yürüyen Ferzan'ın aniden durduğu için sırtına çarptığımı anladığımda sinirle ona bakmaya başladığımda sırıttı.

"Önüne bakmazsan toslarsın işte böyle."

Üzerine doğru bir adım atıp "Bilerek yaptın. Hem sen bana keçi mi diyorsun toslamak falan?" dediğimde gülümsemesi büyürken "He vallah." dedi.

"Keçi gibi inatçı değilsin?"

"Değilim!"

Biz durduğumuz için diğerleri de durmuştu ve Aram'ın artık sabrı tükenmiş gibiydi.

Ferzan'ı ensesinden tuttuğu gibi önüne çekerken "Çoluk çocuk işler yapma Ferzan!" diye uyardığını duydum. Sanki kendisi çok mantıklı şeyler yapıyordu.

Hasteneye girip üst kata çıktığımızda hiç sıra beklemeden kan tahlili vermeye girmiştik. Bu durum söyledikleri gibi her yerde sözlerinin geçtiğini gösteriyordu ancak gözümü korkutmaya yetmemişti.

Ne yapıp ne edip kaçacaktım buradan, kafaya koymuştum.

O test sonucunun benim için bu saatten sonra bir anlamı yoktu. Yabancı insanlarla bir arada yaşama düşüncesi bile kalbimi sert bir el tarafından sıkıştırıyordu sanki.

Doktor önce Bawer denen adamdan kan aldı. Sıra bana geldiğinde kolumu açmamış, öylece doktora bakıyordum.

"Buraya zorla getirildim. İsteğim dahilinde olmayan bir testi yapmayacaksınız değil mi?"

Kulağıma gelen alaylı gülme sesi Berzan denen adama aitti ancak ona dönmedim.

Doktorun gözleri korkuyla arkamdaki adamlara kayarken yutkundu.

"Benim yapabileceğim bir şey yok. Lütfen kolunuzu açın."

Sinirle gülerek kafamı salladım.

"Sen en iyisi o diplomanı yırt at." dedim kolumu hızla açarken.

"O Hipokrat yemininin şu saatten sonra bir önemi yok nasılsa."

Doktor söylediklerimi önemsemeden kanımı alırken başımın ağrısı şiddetli derecede kendini göstermişti. Karnım açtı ve yorgundum.. Dün gece gözüme uyku girmemişti.

Odadan çıktıktan sonra kantine geçerken sessizce onların oturduğu masaya değil, başka masaya yerleştim.

Yanıma gelmediler ancak iki tane adamları biraz gerimde dikiliyordu. Bir ara Adar gelip önüme tost koymuştu ancak dokunmamıştım.

Etrafa bakarken gözüm bir adamda durdu 


Etrafa bakarken gözüm bir adamda durdu. Yaş olarak benden biraz büyük duruyordu ve şu an dikizlediği bedenim sayesinde sapkın bir herifin olduğunu anlayabiliyordum.

Yani fırsat ayağıma gelmişti..

Önce diğer masadaki büyük aileye baktım. Birbirleriyle hararetli bir konuşmaya girmişlerdi ve masada tartışılan konu muhtemelen bendim. Hepsi birbirine nasıl da benziyordu..

Tıpkı görüntüm gibi ben onlardan ayrı, onlara yabancıydım.

Aslında hiç böyle karşılaşmasaydık o beş kardeşin oldukça yakışıklı olduğunu söyleyebilirdim. Ama içlerinde insanlık namına bir şey yoktu. Babaları ise suratsız, sert adamın tekiydi.

Bana bakmadıklarını anladığımda halen bana bakan adama bakıp göz kırptım. Sararmış dişleriyle gülümserken yerinde yayılarak baştan aşağı süzdü beni.

Zoraki bir şekilde adama gülümseyince ayaklanıp yanıma gelmeye başladı, bende bu sırada yerimde dikleşmiştim.

Planım, oldukça kuralcı ve geri kafalı oldukları belli olan adamlarla kavga çıkartmaktı ve umarım işe yarardı.

Adam tam önümde ayakta dikilirken suratıma sert bir ifade yerleştirdim.

"Tanışmak ister misin güzel bayan?"

Hangi öküz konuşmaya böyle girerdi ki? Neyse.. Bir önemi yoktu.

Her şeyden habersiz gibi "Bana mı diyorsun?" dediğimde pis bir şekilde sırıtarak "Senden başka güzellik yoktur burada." dedi.

Arkamdaki iki koruma hızla gelip adamı kolundan tutarken gözleri irice açılan adamın bakışlarına korku yerleşti.

Lafa girmesine fırsat kalmadan "Ne dedin ulan sen?!" diyen Berzan adama kafayı gömünce çaktırmadan gülümsedim.

Geriye yaslanıp film izler gibi onları izlerken diğerleri de olaya karıştı. Bazısı adamı dövüyor, bazısı ise ayırmaya çalışıyordu. Suratımı buruşturarak yerimden kalktım. Şu an tam zamanıydı çünkü kimse bana bakmıyordu.

Arkama bakmadan adeta panter hızıyla koşarak dış kapıya çıktım. Beni gören iki adam yanıma geldiğinde kalbim ağzımda atıyordu.

"Patronunuz yaralandı! Bawer bey sizi çağırıyor!"

Birbirleriyle bakışan adamlar koşarak içeri girerken onlarla yürüyor gibi yapıp arkalarına geçtim ve çaktırmadan peşlerinden ayrıldım.

Dış kapıya tekrar çıkıp yola doğru koşarken arkama baktım ancak gelen kimse yoktu.

Omzuma sert bir darbe aldığımda "Yeter ama artık!" dedim ancak bana çarpan dengesiz arkasına bakmadan yürümeye devam etti.

Adamın arkasından bakarken tek görebildiğim takım elbiseli fit vücuduydu. Bir de geride bıraktığı bergamotlu parfümü..

Kafamı iki yana sallayıp hızla otoyola doğru koştum. Parmağımı kaldırıp otostop çekerken aynı zamanda arkama bakıyordum.

"Lütfen biriniz durun artık!

Allah'ın nasıl sevgili kuluysam dualarım kabul olmuştu. Siyah lüks bir araba yanıma yanaşıp pencereyi açtığında genç bir adam olduğunu gördüm.

Sempatik yüzü buradan olmadığını haykırırken şaşkınlık dolu ifadesiyle "Nereye?" diye sordu.

Neden böyle baktığını anlamasam da kapıyı açıp önce koltuğa attım kendimi hızla. Gözleri büyüyüp ellerini bedenine kapattığında gülecek gibi oldum.

Kendini benden mi korumuştu o?

"Korkmayın zarar vermem. Otogara götürebilir misiniz beni?" dedim dudaklarımı birbirine bastırarak.

Kafasını sallayıp hâlâ şaşkınca bana bakarken "Acelem var." dedim hızla.

Arabayı çalıştırdıktan sonra derin bir nefes aldım.. Şimdilik kurtulmuştum.

Düşüncelerimi bölen "Ben seni bir yerden çıkartacağım ama.." diyen tereddütlü sesti.

Eğer beni tanırsa sıçabilirdim.

Ben konuşmayınca "Yok canım onun buralarda ne işi var gerçi? dedi.

"Hem onun sanki burnu daha güzeldi."

Ağzım şaşkınlıkla açılırken "Kime benzettiniz?" diye sorduğumda aynı zamanda üzerimdeki hırkayı çıkarttım sıcakladığım için.

"Bir kız var otobüste adamı döven. Bildin mi?"

Düşünür gibi yapıp "Bildim." dedim ve dudaklarımı birbirine bastırdım.

Rahatça geri yaslanıp "Yok canım dediğin gibi ne işi olsun onun buralarda. Benziyoruz sadece." dediğimde rahat bir nefes alarak gülümsedi.

Yol boyunca susmak bilmemişti. Çenesi düşük adama rast gelmekte benim şansımdı sanırım.

Bir ara "Zaten o nasıl isim öyle 'bademsi'... Bademcik gibi." deyip kahkaha atmıştı. Hiç komik değildi bence.

Gözlerim kısılırken "Bence gayet güzel." dedim. Ama suratıma dikkatle bakınca hemen ifademi değiştirip "Doğru diyorsun aslında.. Ne saçma isimmiş." diye ona uydum.

İsminin Cafer olduğunu öğrenince gülmemek için kendimi zor tutmuştum. Bana diyordu ama kendi ismi komikti.

Aslında gayet güzel isimdi ama Esra ile aramızda bir şey olunca "Sıçtı Cafer bez getir." dediğimiz için o aklıma gelmişti.

Burnumun direği özlemle sızlarken bunları hiç yaşamamış olmayı diledim. Meraktan delirmiş olmalılardı.

Telefonunu kullanmak istediğimde amacım İso'yu ya da Esra'yı aramaktı ancak şarjı bimişti.

Elime alnıma koyup "Hay böyle şansın içine sıçayım." deyince şaşkınlıkla bana baktı.

"Ne?" dedim.

"Hiç.." dedi ve kahkaha atmaya başladı.

"Buralarda senin gibi konuşan bir kız görmedim, tuhaf geldi. Kafa kızsın.."

Otogara geldiğimizde teşekkür edip arabadan indim. Minnet borcum olan bu adamla bir daha karşılaşamayacaktık belki ama unutmayacaktım onu.

Koşarak küçük olan marketlerden birisine girdim ve "Telefonunuzu kullanabilir miyim?" diye sordum aceleyle.

Adam şaşkınlıkla bakıp kafasını salladığında telefondan ezbere bildiğim numarayı tuşladım. Endişeyle açılmasını bekliyordum.. Ve kalp atışlarım dışardan duyulacak cinstendi.

"Alo?"

İsmail abimin bitkin sesini duyduğumda aniden gözlerim doldu ve burnumun direği sızladı.

"Abi.." dediğimde bir sessizlik oluştu.
Ben ona çok nadir abi derdim.

"Bade'm?! Güzelim neredesin sen? Aklım çıktı aklım!"

"Çok kötü şeyler oldu." dedim hızla.
"Urfadayım ben. Beni buraya zorla getirdiler."

"Kim?!" dedi sert sesiyle. "Bade kim yaptı neredesin? Hala onların elinde misin?"

"Atmanlı aşireti.. Bawer Atmanlı." dediğimde önümdeki adamın kafasını kaldırıp bana baktığını gördüm.

İçimden kendime küfür ederken "Otogardayım ben. Buradaki marketten arıyorum. Otobüse binsem param yok, çantamı aldılar." diye konuştum hızlıca.

Endişeli sesiyle "Polisleri arıyorum Bade! Oradan ayrılma. Sana bir şey olmasına izin vermeyeceğim!" deyince içime umut tohumları ekildi.

Bir kaç saniye daha konuşup telefonu kapattık. Marketten çıkıp kapıda polisleri beklemeye başladığımda hırkamı üzerime giydim.

Yoldan geçen bir kaç kişi bana bakıyordu.. Muhtemelen bitik bir haldeydim.

İçimden bütün bildiğim duaları okurken market sahibi arada kapıya çıkıp tekrar içeri giriyordu.

Yaklaşık on dakika sonra iki polis memuru gördüğümde hızla yanlarına koştum.

"Yardım edin.. İstanbuldan buraya kaçırıldım ben. Adım Bade.. Bade Yılmaz."

Polisler birbiriyle bakışıp "Merak etme bacım artık güvendesin." dediğinde utanmasam ağlayacaktım.

"Çok teşekkürler."

"Gel karokala gidelim ifaden alınsın."

Kafamı sallayıp yanlarında yürürken asfaltta yüksek bir ses çıkartan fren sesini duydum. Adımlarım bıçak gibi kesilirken dua ettim aklıma gelen kişiler olamaması için..

Korkuyla yavaşça arkama döndüğümde gözlerim direk olarak onun gözleriyle kesişti.

Korkuyla yavaşça arkama döndüğümde gözlerim direk olarak onun gözleriyle kesişti 

Şöför koltuğunda oturan Aram, gözleriyle öldürecek bakışlarla bana bakıyordu. Onu dünden beri ilk kez bu kadar sinirli görüyordum. Arabadan indiğinde hızla polislerin arkasına geçtim.

"Beni kaçıran adam bu şahıs. Lütfen hemen gidelim."

Polislerden ses gelmediğinde biraz sola kayıp Aram'a baktım. Alnındaki damarlar sinirden yerinden çıkacak gibiydi.

Yeri döven adımlarla bize yaklaştığında önümdeki polisler "Ağam.." dediklerinde beynimden vurulmuşa döndüm. İçimdeki umut tohumlarını bir bir söktüler o anda.

Ellerim yumruk şeklini alırken düşünmedim. Arkamı dönüp hızla koşacaktım ki belime sarılan kollar izin vermedi.

"Bu kaçakla ben ilgileneceğim.. Siz gidebilirsiniz."

Bizi bırakıp giden polislerin arkasından bağırırken Aram'ın kollarında debelenmem bir işe yaramıyordu. Herkes bizi izliyor ancak kimse sesini çıkartmıyordu. Bir kadının zor durumda olmasına hepsi sağır ve dilsizi oynuyordu adeta. Bu.. çok ağırdı.

"Bırak beni bırak!"

Beni sertçe ayaklarımın üzerine bırakıp "Sana söyledim!" diye bağırınca gözlerim kapandı.

"Sana kimse yardım etmez dedim! Kendi gözlerinle gördün mü şimdi?"

Gözlerimi açtığımda bakışlarının yumruk yaptığım ellerimde olduğunu gördüm. Vücudum sinirden ve endişeden titremeye başlamıştı.

"O test sonucu bir şeyi değiştirmeyecek. Siz benim hiç bir şeyim değilsiniz."

Sanki gözlerinde bir kaç kırılma olmuştu. Dişlerini sıkıp "Bin arabaya!" dediğinde tükenmiş bir bakış atıp arabaya bindim.

Yol boyunca hiç konuşmadık, arabada sadece sinirli solukları duyuluyordu. Ben onun yüzüne dahi bakmamıştım..

Konağa girdiğimizde sert olmayan bir şekilde kolumdan tutup içeri götürdü beni kendiyle beraber. Artık karşı koyacak halim kalmamıştı. Beden olarak da, ruhen de güçsüz düşmüştüm..

İlk dikkatimi çeken kişi Adar denen adama sarılıp ağlıyan genç oğlan olmuştu. Bakışlarımız birleşirken kırgın bir ifadeyle gözlerime baktı.

Kaçtığım için miydi bu bakış? Benim kırılmam gerekmiyor muydu?

Karşımda duran bu adamlar kırgınlığımı bile hak etmiyordu.

Gözleri çektiği tesbihte olan adam kafasını kaldırmasa da geldiğimizi duyduğunu biliyordum. Ortamda rahatsız edici bir sessizlik vardı.

Sonunda kafasını kaldırıp gözlerimin içine baktı. Bakışları çok şey anlatmaya çalışıyordu ama ben insanları anlamaya çalışmayı bırakalı çok olmuştu.

"Senin için test sonucunun hiç önemi yok mudur?" diye sorduğunda sinirden gözlerim kapandı.

"Siz anlamıyorsunuz heralde!" diye sesimi yükselttim.

"Beni buraya başkaları tarafından kaçırarak getirdiniz siz! İznim dahilinde olmadan, alışmama fırsat bile vermeden zorla burada tutuyorsunuz!"

Berkan ayağa kalkıp "O sesini kıs." deyince "Gel de kıssana." dedim son gücümle. Vücudum iflas bayrağını çekmek üzereydi.

Alnımdan ter süzüldüğünü hissederken Adar burukça gülümseyip elindeki kağıdı bana uzattı. Bundan kaçışım yoktu.. Titreyen ellerimde derin bir nefes alıp korkarak kağıdı açtım.

"Kan lekelerinden DNA profilleri tespit edildi. Elde edilen sonuçlara göre Bawer Atmanlı'nın %99.99 ihtimalle Bade Yılmaz'ın BİYOLOJİK BABASI olabileceği tespit edildi."

İçim acıdı..

Çocukluğum sızladı..

O küçük kız "Madem yaşıyordun, neden beni yabancı ellere bıraktın baba?" diyerek ağlıyordu.

Hepsi sessizce bana bakarken gözlerimi kaldırıp bakışlarımı tek tek hepsinde gezdirdim.

"Neyin kanıtı bu şimdi?"

Bawer beye bakarak "Burada yazdığı için babam olduğunu mu sanıyorsun sen?" deyince surat ifadesi buz kesti.

Ferzan "Yeter lan! Kabul et artık!" diye bağırınca deliye döndüm.

"Yeter!Asıl size yeter!"

Bacaklarım bedenimi taşımakta güçlük çekerken dizlerim üzerine düştüm. Elimi yere yaslayıp avazım çıktığı kadar "İstemiyorum!" diye bağırdım.

Bana koşan bedenleri elimle durdururken dolu gözlerimle onlara baktım. İlk kez gördükleri bu halimle Berzan denilen adam bile şaşkınlıktan açılmış gözlerle bana bakıyordu.

"İstemiyorum.." dedim tekrar fısıldayarak.

"Başkalarının beni zorla gönderdiği o cam kırıklarıyla dolu olan yolu ayaklarım parçalanarak yürümüşken, siz o yoldan tekrar geri dönmemi istiyorsunuz.."

Gözlerim konuşmamın bitmesini bekler gibi kapanırken kendimi bıraktım.

Perde kapandı..

Oyun bitti.

Ve ben de bittim..

🌻

Bir sonraki bölümde abileri daha yakından tanıyacağız.

İnstagram: pembikhayaller

Loading...
0%