Yeni Üyelik
4.
Bölüm

Bölüm 4: Bilinmezliğin Gerçeği

@pembikhayallerr

  

 

 

 

 Bölüm 4: Bilinmezliğin Gerçeği 


Bölüm 4: Bilinmezliğin Gerçeği

Şu iki günde yaşadıkları içinde çok yorucu bir his bırakmıştı ve yıprandığını hissediyordu.Oysa hayatının en kötü günlerini geride bıraktığını zannediyordu.

Alışmıştı kimsesizliğe, babasızlığa ve yetimliğe.

Küçük Bade, babasına seslenen kız çocuklarını duyduğunda bile kaskatı kesilirdi.. Kırılgan bakışlarıyla bakarken, babasına seslenen o kız çocuğunun ne kadar şanslı olduğunu düşünürdü.

Büyüdüğünde ise güçlü olmak zorunda kalmıştı.. Ya da öyle hissediyordu.

İnsanlar birbirine sarılırdı destek olmak için mesela.. Bade ise hep kendini sarıp sarmalamıştı. Yaşadıklarının ruhunu daraltıp, zor geldiği geceler yine saçını okşayan kendi elleriydi.

Onun çocukken kurduğu tozpembe düşlerini siyaha boyamışlardı.

Bir zamanlar uğruna sabaha kadar ağladığı babasının, daha onu hiç göremeden öldüğünü zor da olsa kabullenmişti.

O saatten sonra hep güçlü görünmek zorunda hissetmişti kendini. Bu onu hem yormuş, hem de başka bir insana çevirmişti.

Her şeyi içine atıp ağlayamayan, geleceğe dair hayal kurmayan ve her şeyi anlık yaşayan birisine dönüşmüştü.

Şimdi ise bu gördükleri, duydukları onu tüketiyordu. Onca yaşadığını bir kenara bırakıp o yolu geri dönmek çok zordu.

Açlık ve yorgunlukta vücuduna bir darbe indirdiğinde dayanamadı yıpranmış vücudu..

Aram, genç kızı endişeyle kucağına aldığı gibi kaldığı odaya götürmüştü.

Aradan dakikalar geçmiş, Berzan dahil bütün erkekler başında endişeyle beklerken doktor serum takma işini bitirmişti.

Hepsi kaskatı bir şekilde genç kızı izlerken Adar kafasını ellerinin arasına almış bir şekilde tekli koltukta oturuyordu.

Bawer ağa ise bir an olsun gözlerini kızının üzerinden çekmedi. Güzel kızı yere yığıldığında yaşlı kalbi endişeden patlayacak sanmıştı.

Şimdi ise kara kara düşünüyordu göğsündeki sıkışma hissiyle.

Ay gibi parlak yüzü vardı çok geç bulduğu kızının. Bunca oğlan çocuğunun arasında bir kızın başını okşamayı bilmediği elleri havalanıp kızıl saçlara uzandığında oğullarının ifadesi şaşkınlıkla değişti.

Bir günde tanıdıkları kadarıyla Bade şimdi uyanık olsa zehirli sözcüklerini saçar, babasını pişman ederdi.

Berzan'ın dilinin kemiği yoktu. Ne yaşadığı şehirle ne de kendiyle alakalıydı bu.

Babasından gördüğü ne varsa onu örnek almıştı. Yıllardır nesilden nesile aktarılan bu sert tavırı kızıl saçlı kız kardeşinin yıkacağından habersiz, kalbindeki yumuşamayla izliyordu babasını ve yatakta uyuyan kardeşini.

Böyle olmasını hiç sevmemişti. Bayıldığını gördüğünde eli ayağı boşalırken ne yapacağını şaşırmıştı.

Ağzını açsın, yine kendine sövsün istedi. Yeter ki böyle güçsüz, hasta durmasındı.

Doktor serum takmadan önce bir hastalığı olup olmadığını sorduğunda hepsi sessiz kalmıştı bir süre.

Kendi kanlarından olan bir kişiye yabancı olmanın acısının tarifi var mıydı? Yoktu...

Aram hatırladığı şeyle odaya gidip Bade'nin çantasını almış, içinden çıkan iğneyi doktora uzatmıştı.

Doktor "insülin enjeksiyonu." dediğinde anlamsızca bakarak "Anlayacağımız dilde söyle doktor." dedi.

"Şeker hastaları tarafından kullanılan bir iğne." demişti doktor.

Duyduklarıyla şaşkın bakışlar yatakta melek gibi uzanan genç kıza kaydı.

Ferzan "Bu yaşta şeker hastası mı olunur?" dedi mırıldanarak.

Hepsi kendi içlerinde düşüncelere daldı. Bunu Bade'ye soracaklardı ancak hepsi çok üzülmüştü. Doktor odadan çıktığında Adar başını kaldırıp kız kardeşine baktı.

"Onu biz bu hale getirdik."

Berzan kaşlarını çatarak "Ölse daha mı iyi?" dedi hiddetle. "Bilmiyormuş gibi konuşma."

Her zaman sakin olan Adar sinirle abisinin karşısına dikildi.

"Ondan mı bahsediyorum ben! Bu tavırlarından bahsediyorum! Zaten daha kabullenememiş, ne diye üstüne gidiyorsunuz?!"

Berzan iyice gerilirken dişlerinin arasından "O sesini kıs Adar." dedi.

Diğer söylediğine ise verecek cevabı yoktu.

Bawer ağa "Susun." dedi sessizce.
"Baksanıza nasıl uyuyor.."

Aramın bakışları babasını buldu. Şu iki günde çökmüştü dağ gibi adam.

Bade'ye göre çok sert duruyor olabilirdi ama bilmediği şey, babasının bu zamana kadar gördükleri en yumuşak yönü olduğuydu.

Başkasına karşı düşünerek konuşmazdı mesela.. Bade ile konuşmadan önce bekliyor, diyeceklerini seçiyordu.

"Ne yapacağız baba?" dedi iç çekerken. "Gitmek istiyor, görüyorsun."

Bawer kafasını salladı.

"Yanlış şekilde yaklaştık. Bu şekilde olmasını istemedik ama o şerefsizler bizi buna zorladı bilirsin. Anlatacağız kendimizi. Kalması için ikna edeceğiz.."

Ferzan şaşkınca "İkna mı?" deyince herkes ona döndü.

Aram burnundan sert bir soluk alarak "Kollarından bağlayıp zincire vurmayı mı düşünüyordun?" dedi sinirle.

Zaten kendini bok gibi hissediyordu. Bade'ye sesini yükselttiği için şimdiden köpek gibi pişmandı.

Ancak onu hastanede göremeyince düşmanları kaçırdı sanmış, endişeden ölmüştü.

Ferzan "Yok abi ben öyle demek istemedim." dedi başını yere eğerken.

Adar ümitle abisine baktı.

"Söylesek ona her şeyi.. Peşinde onu öğrenen hasımlarımızın olduğunu, alele acele buraya getirme sebebimizin eli silahlı düşmanlarımız olduğunu? Yoksa biz onu alıştırarak çıkacaktık karşısına. Böyle olmayacaktı."

Aram ve kardeşleri sessiz kalırken Bawer bey "Hep diken üstünde olsun istersin herhal Adar?" dedi.

"Zaten bizi kötü görüyor, bir de başkalarının peşinde olduğunu bilse ne hale gelir."

O da böyle olsun istemiyordu. Bade'nin kolay kabullenmeyeceğinin farkındaydı ancak bir kere olmuştu olan. Kızı olduğunu öğrenen, şerefsiz diye nitelendirdiği düşmanları peşini kolay kolay bırakmazdı.

Kendi aralarında konuşmaya devam ederken doktor serum taktığından beri Bade'nin uyanık olduklarından habersizlerdi.

İyi rol yapardı Bade.. Şu an bile kapalı gözleri titremiyordu mesela.. Bir an olsun duruşunu bozmamıştı.

Duyduklarıyla bir an buz kesilse de yerinden kımıldamadı.

"Gerçek olabilir mi söyledikleri?" diye sorguluyordu iç sesi.

Burnunu çeken genç kardeşleri Hamza, aralık kapıdan kafasını uzatıp "Ablamı görebilir miyim?" diye sordu.

"Gel aslanım."

Berzandan aldığı yanıtla yatağın kenarına oturup ablasını seyretti. Bade yorganın içindeki elini sıkarken kendine baktıklarını biliyordu. Burun çekme sesleriyle anlamıştı ki sulugöz olan genç çocuk burnunun dibindeydi.

Yüzüne dokunan narin eller yanağını okşadığında kirpikleri hafifçe titreşti.

"Ablam.." dedi söylemeye doyamayan oğlan. "Ne kadar güzel değil mi?"

Bade'nin içinde fırtınalar kopartmaya yetmişti bu küçük iltifat.

Aram hiç düşünmeden "Öyle.." dedi derin bir nefes alırken..

"Çok güzel."

İnkar edilecek tarafı yoktu, çok güzeldi Bade.. Ve ona başka bir adamın bakma düşüncesi sinirleriyle oynuyordu.

Hamza, elini yumuşak yanaktan kızıl saçlara çıkarttı.

"Gerçekten bizi bırakıp gidecek miydi ablam baba? Beni de hiç sevmedi galiba.. Ona sarıldığımda itekledi beni."

Bawer bey çocuklarının arasında en duygusal olan oğluna şefkatle baktı. Hamza yaşıtlarına göre ve yaşadığı yere göre fazla duygusal bir çocuktu. Her zaman bunca abinin içinde bir abla istemişti ve duaları kabul olmuştu.

Bade, çekip sarılmak istedi mırıl mırıl konuşan çocuğa. Onu kırdığı için üzülmüştü, ancak o an şaşkınlıktan ne yapacağını bilmiyordu.

"Daha tanımıyor oğlum bizi." dedi Bawer bey. "Kim böyle bir şey öğrense ağır gelir.. Zamanla elbet sevecek bizi."

Şaşırırken içinden "Hayret." dedi Bade.
"Empati kurma yetenekleri de varmış."

Sanki gözleri açıkken neden böyle değillerse..

Burnunun ucu kaşındığında içinden küfür etti. Kaşımamak için zor duruyordu ve artık uyanmış gibi yapmanın zamanı gelmişti sanırım.

Göz kapaklarını yavaşça titretip aralayınca odadaki beş kişinin dikkatle ona baktığını görüp irkildi.

Ayağa kalkan Adar "Bade!" diyerek atıldı yanına doğru.

Bade eliyle ağrıyan başını ovalayıp tek tek hepsine baktı.

"Ne bakıyorsunuz, ayı mı oynuyor?"

Düz ifadeleri şaşkınlıkla değişen adamlara baktığında gülmemek için kendini zor tuttu.

Ferzan kaşlarını çatıp "Bak yine açıldı bunun küfürbaz ağzı!" dediğinde yalandan dudağını büzdü.

"Küfür ettiğimi hatırlamıyorum ben hiç."

Yanından gelen kıkırdama sesiyle Hamza'ya döndüğünde gözleri parladı. Bir ona bir de Adara karşı nötrdü zaten.

Aram, yatakta dikleşen kızın Hamza'ya bakarak ufakça gülümsemesiyle dumura uğradı..

Onu ilk kez gerçekten tebessüm ederken görüyordu. İtiraf etmek gerekirse gülüşü vakitsiz açan çiçek gibiydi. Olmaz dedirten her şeyi oldururdu bu kızın tek bir gülüşü.

Kafasını iki yana sallayıp kendine gelmeye çalıştı.

Berzan "Nasıl hissediyorsun?" diye sordu bir adım atarken.

Bade, hiç beklemediği kişiden gelen soruyla şaşırsa da belli etmedi. Burun kıvırarak kafasını çevirince Berzan sinirle "Hamza sen sor şuna!" dedi.

Hamza gülmemek için kendini zor tutarken "Abla nasıl hissediyorsun, iyi misin?" diye sorunca "İyiyim." dedi kafasını sallayıp.

"Bana kolay kolay bir şey olmaz."

Kendine cevap verdiği için çok mutlu olmuştu genç çocuk. Diğerleri ise içten içe kıskanmıştı kardeşini.

Bawer ağa derin bir nefes alıp "Açlıktan bayılmışsın. Doktor serumu çıkartacak şimdi, sonra yemek yeriz." deyince ona bakmadan kafasını salladı.

Adamın bakışlarının onda olduğunu bilse de dönüp bakmadı. Karnı çok acıkmıştı ve gücünü toplamak zorundaydı. O görmedi ama Bawer ağa kendine bakmayan kızıyla sıkıntılı bir iç çekti.

Daha sonra kimseye bakmadan odadan ayrıldı.

Doktor gelip serumu çıkarttıktan sonra Bade bir tek Adar'ın yardımını kabul etmişti.

Bawer ağa evdeki tüm çalışanları ve eşini bir süreliği evden göndermişti Bade gelmeden önce. Şimdi bir çalışanı gelmiş, yemekleri hazırlamıştı.

Herkes indiğinde Hamza odada ablasıyla kaldı.

Bade dikkatle izlendiğinin farkındaydı. Genç oğlan kıvranıp duruyordu karşısında.

Yavaşça ayaklanıp gözlerini kısarken "Bir şey mi diyeceksin?" diye sordu.

Hamza bir adım atıp "Abla.." dediğinde içi gıdıklandı. Niye böyle oluyordu ki?

Elini cebine sokup telefonunu çıkarttı ve Bade'ye uzattı.

Bade'nin kaşları havalanırken çocuğun elindeki telefona bakıyordu şaşkınca.

Hamza sessizce "İstediğin biri varsa arayabilirsin.. Ama abimler bilmesin, olur?" dediğinde gözüne öyle sevimli görünmüştü ki, ısırmak istemişti yanaklarını.

Bu fırsatı asla kaçırmazdı. Kafasını sallayıp "Teşekkür ederim tatlı velet." dedi ufakça gülümseyerek.

Hamza sevinçle koltuğa otururken Bade hızlıca Esra'yı aradı.

İkinciye açılan telefonla Esra'nın ağlamaklı sesi duyuldu.

"Alo?"

Bade iç çekerek "Benim çitlembik." deyince bir bağırış sesi duyuldu.

"Bade! Öldüm ben meraktan! İso abi aradı anlattı her şeyi! Hemen adres ver polisi arayacağım!"

Bade yatağa oturduğunda "Sakin ol önce." dedi sıkıntıyla. "Ben iyiyim."

Önce aşağıda bir konuşma yapması gerekiyordu. Bu yüzden baştan sona olanları anlattı kan kardeşine.

Esra hem ağlıyor, hem de kendi dilinde sövüyordu konaktakilere.

"Şimdi senin baban ölmemiş mi?"

"Ölmemiş.."

Esra üzgün sesiyle "Bade'm.." Dedi.

"Sen benim sadece arkadaşım değilsin, ablamsın. Bana her zaman destek oldun, ama benim olmama izin vermedin. Tek başıma her şeyi hallederim sanıyorsun ama bazı şeylere seninde gücün yetmez ki. İstemiyorum de, iki elim kanda da olsa gelirim oraya."

Bade eliyle saçlarını geriye attı ve "Önce konuşmam lazım." dedi düşünceli sesiyle.

"Hem sana buralar ağır gelir narin kelebeğim."

Esra'nın başını derde sokmak istemiyordu.

Bir kaç saniye susan Esra "Bade.." dedi tekrar mırıldanarak.

"Çok kötü şeyler olmuş ama.. Yani.."

"Kıvranma da söyle."

Konuşmasını beklerken Esra'nın çekingen sesini duyuldu.

"Ben çok güçlüyüm diye takılsan da bazı geceler gizlice ağladığını, geçmişte olanları atlatamadığını biliyorum. Bize okulda hayalimizi sorduklarında sen cevap olarak 'Babamı bulmak.' derdin. Diğerleri anlamazdı ama ben hep anladım seni. Benim de bir ailem yok o yüzden senin yerine koyuyorum kendimi. Sen inatçısın biliyorum.. Ama ben babanı sonunda bulduğun için birazcık sevindim."

Esra daha hassas, hayata her şeyin olumlu yönünden bakan bir kızdı. Bu yüzden üzüldüğünü de, mutlu olduğunu da çok çabuk belli ederdi.

Bade ise yüzündeki görünmez maskeyle yaşamaya alışmıştı. Yaşadıkları onu böyle bir insana çevirmişti.

Ancak en yakınından duydukları niye böyle yanıtsız bırakmıştı onu?

Neden uzuvları uyuşmuş gibi hissediyordu?

"Seni asla yalnız bırakmam Esra." dedi kesin bir dille. İkisi beraber yaşıyordu.

"Yalnız değilim şimdilik. İsmail abi geliyor bir kaç saate. O da çıldırmış durumda. Sen bir şey yapma diyorsun ama ne yapmayı planlıyorsun? Böyle elimiz kolumuz bağlı bekleyelim mi?"

Bade iç çekerek "Bilmiyorum." derken göz ucuyla kendine bakan Hamza'ya baktı.

"Önce dinlemem lazım.. Sonradan keşke dememek için, pişman olmamak için."

Esra "Ben arkandayım." demişti. Onun için de yeterliydi bu söz.

İki arkadaş bir süre daha konuşup telefonu kapattı. Bade arkadaşına haber vereceğine söz vermişti ve polisi aramamaları konusunda söz almıştı. Zaten bir işe yaramadığını birinci elden öğrenmişti ve boşa onların başını da derde sokmaya gerek yoktu.

Yaptığı konuşmayla kendini daha iyi hissediyordu artık. İçi rahatlamıştı biraz olsa da.

Hamza'ya telefonu uzattığında genç çocuk cebine yerleştirirken saçlarında narin parmakları hissetti.

Bade, yumuşak saçları okşayarak "Bu benim için çok değerliydi Hamza. Teşekkür ederim tekrar. Ayrıca ilk karşılaşmamızda seni kırdıysam özür dilerim. Biliyorsun, daha çok yeni." dediğinde dünyalar genç çocuğun oldu.

Kocaman gülümseyip "Ben unuttum vallaha billaha! Hem ben özür dilerim, birden saldırdım üzerine." dedi hızla.

Ablasına bakarken gözleri parlıyordu. Bade'de anlamıştı o gözlerdeki hayran bakışları.

İkili gülüşerek aşağı indiğinde masadaki kardeşler yine kıskançlıkla bakıyordu.

Bilmiyorlardı ki; Allah Bade'yi onları sınamak için göndermişti.. Daha çok çekecekleri vardı.

Bade rahatsız bir şekilde büyük ahşap masaya oturduğunda onlara yabancı olduğunu bilmek kasılmasını sağladı..

Bakışlarını masadakilerde tek tek gezdirdi.. Bawer ağa en başta, sert yüz ifadesiyle oturuyordu. Adamın duruşunda bile ben buraların ağasıyım tavrı vardı. Saçlarına aklar düşmüş olsa da yaşına göre oldukça fit duruyordu. Esmer teni, kendiyle alakası olmadığının göstergesiydi.

O hariç bütün çocukları babasına benziyordu. O neden o kadına benzemek zorundaydı?

Oğulları, servisi beklerken aralarında ufak konuşmalar geçiyordu sadece. Bade sessizce beklerken taştan konakta gezdirdi bakışlarını.

Açık konuşmak gerekirse filmlerden fırlama gibiydi ve çok beğenmişti.

DNA testi aklına düşerken sıkıntılı bir nefes aldı. Bu insanlar yabancı olduğu kadar bir o kadar yakındı kabul etmek istemesede.

Elbette kan bağı var diye kabullenmek zorunda değildi ancak duydukları kafasını karıştırmıştı. Davranış şekillerinin aynen karşılığını alacaklardı orası ayrıydı ancak karşısına çıkmama sebeplerine biraz da olsa hak vermişti.

Normalde dikkatli olsa da peşinde düşmanlarından olan eli silahlı birinin dolaştığını fark etmemişti hiç. Bu konuda da onlar suçluydu gerçi..

Kendi gerçekleri öğrenmeden, bütün Urfa nasıl öğrenebilirdi hem?

Önüne koyulan tabakla kafasını kaldırdığında ellilerinde yaşlı bir kadın gördü. Başına bağladığı tülbent ile ağzını kapatan kadınla göz göze geldiğinde ufakça gülümsedi.

Kadın tabağı bırakıp "Hoş gelmişsin hanımım." dediğinde anlamsızca baktı kadına.

Şaşkınlıkla "Ne?" diye sordu ama kadın çoktan gitmişti mutfağa.

Açılmış ağzıyla masaya dönüp "Ne dedi o teyze bana?" diye sordu.

Ferzan gülerek geriye yaslanıp "Evimizin çalışanı Delal abla o. Saygı gösteriyor işte sana neyini anlamadın turunç?" dediğinde gözlerini belertti.

"Yaşlı başlı teyze kendinden küçük kıza niye öyle söylesin dürzü." dedi kaşlarını çatarken.

"Artık kadınları nasıl korkuttuysanız."

Ferzan sinirle ayağa kalktığında Bawer bey elini masaya vurdu.

"Otur!"

"Dürzü dedi bana baba! Dürzü nedir?!"

Bade gülerken burun kıvırdı.
"Sen böyle hep çocuk gibi babana mı şikayet edeceksin beni. Cık cık cık.. Kalıbını görende bir şey zanneder."

Ferzan dişlerini sıkarken Berzan "Yeter Bade." deyince genç kız ufak bir şaşkınlık belirtisi gösterdi.

İlk kez ağzından ismi çıkıyordu.

Aram kafasını iki yana sallayıp "Çok ön yargılısın bize." dedi.

İki elini birleştirip "Biliyorum çokta normal yollarla gelmedin buraya. Seni zorla tutuyoruz gibi görüyorsun ama gitmen senin aleyhine olacak Bade." dedi anlamasını ister gibi.

Bawer bey "Önce yemek yesin. Sonra konuşuruz." dediğinde sesini çıkartmadı çünkü açlıktan ölecekti.

Kaşığı eline alacağı sırada hepsinin beklediğini görünce onlara baktı.

Bawer ağa eline kaşığı alıp "Noşî can be. (Afiyet olsun)" dediğinde hepsi asker edasıyla aynı anda kaşığı alıp çorbalarından içtiler.

Bade elinde kaşığıyla öylece kalmıştı. Ne dediğini de anlamamıştı ama tahmin ediyordu.

Bir kaç göz ona döndüğünde hemen bakışlarını çorbaya çevirdi. Bir yudum alıp beğendiği çorbayı hızlıca içerken ona baktıklarının farkında değildi.

Tabağını bitirip kafasını kaldırınca Berzan'ın ağzı açık kendisine baktığını gördü.

Onu takmadan "Ne çorbasıydı bu? Acıymış biraz, çok içemedim." dediğinde tabakta bir yudum kalan çorbaya baktılar.

Aram hiç çorbasına dokunmamış, sadece kardeşini izlemişti.

Gülerek "Mahluta çorbası, buraya özgüdür." diye yanıtladı.

Berzan şaşkınca "Ulan tabağın içine karınca düşse açlıktan geberir hayvan, içemedim diyor." deyince kaşlarını çattı.

Hamza ve Ferzan dayanamayıp kahkaha attığında masadaki herkesin dudağında bir gülümseme vardı. Genç kız ise bu görüntüye bakakaldı..

Tuhaf hissetmişti.. Sanki.. onlara dahil olmuş gibi.

Bade onlara bakarken kalbinden ılık bir his geçti ama bozuntuya vermeden kaşlarını çattı.

"İki gündür yemek yemiyorum ben pabucumun ağası seni. Lokmamı saymayı bırak. Kaçırdığınız rehineye iyi bakmak zorundasınız."

Hepsinin suratındaki gülümseme silinirken "Sen rehine falan değilsin.." dedi Adar.

"Kardeşimsin benim.. Bizim."

Bade ağzının içinden "Kardeş.." diye tekrarladı.

Hiç tanımadığın insandan nasıl kardeş olurdu ki?

Hiç konuşmadan geçen sürede bade gelen yemekleri silip süpürürken hepsi onu izliyordu.

Sonunda Bawer ağa kaşığını tabağa bırakıp boğazını temizledi. Artık konuşma vakti gelmişti.

"Beni bir dinleyesin önce Bade.."

Bade geriye yaslanırken karşısında düz ifadeyle duran adama baktı. Onun hâlâ babası olduğuna inanamıyordu. Konuşacaklarıyla gerilirken elini titreyen dizlerine koydu.

Bawer ağa derin bir nefes aldı gözlerini çocuklarında gezdirdi sıkıntıyla.

"İlk eşim Hicran'la görücü usulü evlendik.. Gençtim ama sorumluluklarımı bilirdim. Birbirimize zamanla sevdalandık. Hicran'ım aslan gibi dört erkek evlat verdi bana." dedi oğullarına bakıp.

Bade, suratları acı bir ifadeye bürünen koca adamlara baktı. Ondan hiç kızım diye bahseden olmamıştı.

"Sonra?"

"Sonra illet bir hastalık aldı onu benden. Dağıldım, bitmiştim. Evde dört oğlan çocuğu gözümün içine bakar, ne yapardım? Gel zaman git zaman aradan iki yıl geçti. Bizim aşiretimizde şimdi geri kafalı kimse kalmamıştır. Ama o zamanlar öyle değil. Evleneceksin diye baskı yapardı aşiret bana. Bir gece arkadaşlarıma uyup dışarı çıktığımda karşılaştım annenle."

Bade yutkunurken "Bekarmış.." diye geçirdi içinden. Ön yargılı davranıp adamı karaktersiz ilan etmişti.

Bawer ağa konuşacaklarından utanıyordu ama devam etti.
"Yollar sonra ağzıma içki sürmüşümdür o gün. Yanımdaki dost annenin arkadaşıyla tanışmış, aynı masada oturduk. Ben konuşmadım başlarda. Ama annen aynı senin gibi susmak bilmezdi."

Bade gözlerini yumarken gergince "Beni bir daha onunla kıyaslamayın." dedi kesin bir dille.

Bawer ağa neden kadını sevmediğini anlamamıştı. Her konusu açıldığında sinirden deliye dönüyordu genç kız.

Tespihini çekerken kafasını salladı.
"Karanlıkta bile kendini gösteren kızıl saçları çekmişti dikkatimi. Hâlâ acı çekiyordum ama.. Gençtim, bir anlık bir şeye kapıldım. İkimizde sarhoştuk ama zorla bir şey yaşanmadı anladın?"

Bade hafifçe dikleşip dirseklerini masaya yasladı.
"Sonra onu öylece terk mi ettin?"

Bawer ağa hemen "Asla!" dedi.

"Sabah olduğunda vaziyetin farkına vardım. Niyetim bırakmak değildi, ben öyle bir adam değilim. Ama o bana sabah bir gecelik bir şeydi, benim için bir önemi yoktu dedi. Ne yaptıysam dinletemedim. Çıktı gitti, bir daha da görmemişim."

Aynen böyle olmuştu, hatta daha da fazlası vardı. Kadın nedendir bilinmez sabah kalktığında üzerini giyinmiş, sinirliydi.

"Bu ilk yaptığım kaçamak değil." demişti yatakta şaşkınca bakan adama.

"Sonra bir daha mı evlendiniz?"

Bawer ağa'nın yüzünde bir gülümseme oluştu. "Aradan bir kaç yıl geçtikten sonra tanıştım Şimal'imle. Tekrar sevdalanmaz yüreğim sandım ama melek gibi kalbi olan o kadını çok sevdim."

Bade'nin kaşları havalanırken "O nerede?" diye sordu. Hiç bir kadın görmemişti geldiğinden beri.

Ona da bir şey olmuşsa bu adamda kesin bir cenabetlik vardı. Seda Sayan olma yolunda ilerliyordu belli ki.

"O.. Anasına gönderdik bir süreliğine." dedi rahatsızca.

"Bilse eğer böyle bir şey yaptığımızı mahveder bizi."

Oğulları gülerken Bade yanlış anlamıştı.
"Neden, beni istemeyeceğinden dolayı mı?"

"Hayır. Bu şekilde.. getirdiğimiz için seni. Haberi yoktur yani."

Bade ne düşünmesi gerektiğini bilmiyordu. Bu zamana kadar kafasında bir sürü teori üretmişti. Geçmişte kafasında oluşturduğu baba karakterini çoğu kez aklamıştı içinde. Ama onun bu adam olduğunu öğrendiğinde niyeyse hep onu suçlu gibi düşünmüştü.

Annesine ölüm döşeğindeyken bile sorduğunu hatırlıyordu bu konuyu. Belki bin kere babasını sormuştu ancak bir türlü cevap vermeyen kadınla pes etmiş, kurcalamamıştı.

Şimdi kafasındaki düşünceninde yalan olduğunu öğrenmişti. Bedenindeki üşümeyi hiç bir şey ısıtmıyordu artık. Kurak bir çölde susuz kalmış gibi hissediyordu.

Aram üzüldüğü belli olan kıza yumuşak bir sesle "Bade.." diye seslendi.. Onun için zor olduğunun farkındaydı.

Bade kafasını dikleştirip "Anladım." dedi.

"Bu konuda seni suçladığım için özür dilerdim normalde.. Ama beni buraya yaka paça getirtmeniz bütün iyiliklerinizi siliyor gözümde."

Aslında duyduklarıyla biraz olsun yumuşamıştı ama kabullense ne yapacaktı. O böyle bir hayat istemiyordu ki..

Geçmişte zaten acı dolu bir sürü anısı olmuştu. Şimdi silahlı adamlarla ve bu tarz laftan anlamaz insanlarla uğraşmak istemiyordu.

Bawer ağa "Haklısın.. Kusura kalma, hoş olmamıştır yaptığımız. Bizim de kendimizce sebeplerimiz vardı, isteğimiz bu değildi. Ama oldu bir kere." deyince şaşırdı.

Onun ağzından özür kelimesi duymak beklediği son şeydi.

"Olan oldu deyip kabullenmeyeceğim ben. Bakın tamam anlıyorum bir yere kadar. Ama siz de şunu anlayın." dedi ellerini iki yana açarken.

"Ben size yabancıyım.. Buralara yabancıyım. Benim bir hayatım var. Kendim seçerek, kendime aile kabul ettiğim insanlar var. Burada durmak istemiyorum."

Berzan "Hala anlamıyorsun?" dedi sorar bir şekilde.

"Kızım sen şimdi şu kapıdan çıksan, gitsen kendi şehrine peşine hasım olan aşiretler takılır. Bu saatten sonra rahat verirler mi sanıyorsun?"

Genç kıza sinir yükleniyordu..
"O zaman ne diye böyle bir durumun içine soktunuz beni?"

Dişlerinin arasından "Biz yapmadık." dedi Berzan kalan son sabrıyla.

Abisine bakıp tekrar Bade'ye döndü.
"Biri öğrenmiş, duyurmuş işte."

Bade kafasını ellerinin arasına aldı oflarken. Düşünmekten başı çatlayacaktı.

Adar sakin bir tavırla "Bir süre düşün Bade." dedi.

"Biz kendimizi çok yanlış tanıttık sana. Belki diğer tanıdığın adamlar gibi yumuşak değilizdir, ama sandığın kadar kötü de değiliz. Kendime aile edindim diyorsun ama senin öz ailen var. Biz ayrı anneden olsakta aynı kandanız. Öz kardeşiz biz."

Bade gözlerini Adar'a çevirdi içi burkulurken.

Tam duyguya girecekti ki Berzan "Kimmiş ulan diğer yandığı adamlar?!" diye yükseldi.

Berzan'ı parmağıyla gösterip "Al işte!" dedi.

"Nasıl düzgün sanabilirim ben bu dümbüğü!"

Masadakiler dudaklarını birbirine bastırdı gülmemek için. Berzan ise gözlerini kısarak sandalyeden kalktı.

"Dümbük mü?"

"He dümbük." dedi Bade poposunu kaldırarak.

Berzan sandalyeyi itekleyip "Sen şimdi dümbük mü dedin bana?" dedi.

Bade atarlanarak "He, dedim. Ne var?" dedi ama geriye gitmeye başlamıştı bile.

"Gel buraya göstereceğim sana o dümbüğü şimdi!"

Bade dil çıkartınca Berzan'ın gözleri şaşkınlıkla açıldı.

"Gel de göster boz ayı!"

"Ulan ben şimdi seni!"

Berzan koşmaya başlayınca Bade'de koşucu edasıyla depar attı avluya doğru.

"Yakalarsan gösterirsin!"

Bade kaçıyor, Berzan kovalıyordu. Diğerleri de ayaklanmıştı ancak Berzan'ın bir şey yapmayacağının bilincinde olarak bu görüntüyü kalplerindeki sıcaklıkla izliyorlardı.

Fark etmemişlerdi ama babaları da dahil hepsi kocaman gülümsüyordu.

"Kaçma gel!" diyen Berzan en sonunda yakaladı Bade'yi.

Kafasını koltuğunun altına sıkıştırıp saçını dağıtmaya başladığında Bade "İşte bunu yapmayacaktın!" dedi sinirle bağırırken.

"Bitirdim oğlum seni! Karşıma Jamie Dornan'ı da getirsen affetmeyecaağım seni!"

Aram düşünceli bir sesle "O kim lan?" dediğinde Ferzan atladı çatık kaşıyla.

"Abi yabancı bir ünlü. Gri filmleriyle meşhur."

Bade, dirseğini saçlarını karıştıran adamın boşluğuna geçirdiğinde Berzan "Ah!" deyip acıyla inledi. Yine de çekmemişti ellerini.

Kapı hızla açılıp arkasına vururken hepsinin hareketi duraksadı.

Bade kafası eğik, yüzüne dökülen saçlarından dolayı kimin geldiğini göremezken hafifçe kafasını kaldırdı. Kafası hâlâ Berzan'ın koltuğunun altında sıkışmış durumdaydı.

Bade önce kimseyi göremedi. Kapı kendiliğinden mi açıldı diye düşünürken içeri sarışın, mavi gözlü bir oğlan çocuğu girdi.

 Kapı kendiliğinden mi açıldı diye düşünürken içeri sarışın, mavi gözlü bir oğlan çocuğu girdi 

Yaşına göre sert adımlarıyla birlikte yeri döverken adımları durdu. Herkese tek tek çatık kaşlarıyla baktıktan sonra Bade'de durdu sinirli gözleri.

Parmağıyla Bade'yi gösterdi ve "Bu turuncu kafalı kız benim ablam değildir? Yalan söylüyorlar değil?!" diye bağırdı avluda.

Berzan kollarını çekerken Bade saçını düzeltip duruşunu dikleştirdi.

"Ulan her yerden çocuk fışkırıyor. Bana bak bücür, o uzattığın parmağı ısırıp kopartırım. İnanmıyorsan abine sor, o bilir."

Birbirine atılan sinirli bakışlar son olmayacaktı.

Birbirlerine aile olurlar mı bilinmezdi ancak artık bir yabancıdan daha fazla olacakları kesindi.

🌻

Bölümler ilerledikçe hareketli sahnelere geçeceğiz 🤫

Bölümle ilgili düşüncelerinizi şöyle alayıım 👉🏼

İnstagram: pembikhayallerr

Loading...
0%