Yeni Üyelik
5.
Bölüm

Bölüm 5: İç Yakan Ateş

@pembikhayallerr

Bölüm 5: İç Yakan Ateş  


Bölüm 5: İç Yakan Ateş

Bazı anlar vardır anlam verilemeyen.. Tam da o ansaydım şu an. Şaşkınca bir küçük çocuğa, bir de Bawer beye bakıyordum.

Yaşı en fazla sekiz ya da dokuz olan çocuğun gözlerindeki sinir aynı Berzan ayısında olan gibiydi.

"Siz beni anamla bunun yüzünden mi gönderdiniz konaktan?" diye konuştu sinirle.

Anası mı? Bana bir şeyler oluyordu!

Burnumdan sesli bir nefes alarak "Bu değilim ben bak, yükleniyor yine bana sinir." dediğimde alev almış gözleri bana çevrildi.

"Seninle konuşmuyorum kızım sussana sen!" deyince gülmeye başladım.

Sanırım gerçekten kafayı kırmıştım artık. Karşımdaki küçük çocuğun atarlı halleri komiğime gitmişti.

Bu da Bawer ağanın çocuğuysa yuh diyecektim artık. Yememiş içmemiş herkese bir damla soyundan bırakmıştı resmen.

"Okuldaki çocuklar demiştir! Bana senin bir ablan varmış, bak bu diye gösterdiler! Bu kıyafetsiz gezen süslü kız benim ablam olamaz!"

Üzerime baktığımda günlerdir giymekten üstüme yapışan taytım ve tişörtümle bakışıyordum. Sıfır makyajlıydım ayrıca. Özel günler harici sadece bir kaç dokunuş yapardım.

Manyak mıydı bu çocuk?

Sinirle çocuğa cevap verecekken Aram "Emir!" diye bağırdı.

"Laflarına dikkat et, bir daha uyarmayacağım!"

Parmağıyla beni göstererek "Bir sürü erkekle videoları var abi! Doğru düzgün bir şey yok üzerinde!" deyince sinirlerim tepeme çıktı.

"Sen kimsin çocuk? Yaşın küçük olduğu için sabrediyorum ama laflarına dikkat et!" dedim ciddi bir tonlamayla.

Beni neyle itham ettiğinin farkında mıydı bu bücür?

Herkesin sorgular gözleri bana dönerken ağzım şaşkınlıkla aralandı. Ne zannetmişlerdi? Sevişme videolarımın olduğunu falan mı?

Hiç bir şekilde kendimi açıklayıp onların reklam çekimi olduğunu söylemeyecektim. Ben işim harici İso'dan başka erkeği yanıma yaklaştırmıyordum ki..

Küçücük çocuğun ağzından çıkanlar kalbimi kırmamalıydı..

"Emir neyden bahsediyor Bade?" diyen adam biraz önce saçlarımı dağıtıp bir anlık her şeyi unutamamı sağlayan Berzan'dı.

Gözlerimdeki buz tutmuş ifademle ona baktığımda sorar gözlerle bana bakarken kafasını iki yana salladı.

"Sana açıklamama yapmama değecek bir insan mısın sen? Kimsin? Kimsin ya sen?"

Sonlara doğru bağırmamla kasılan suratı biraz sonra çıkacak olan kıyametin göstergesiydi.

Adar hemen kolumdan tutup "Odaya çıkalım biz, gel." dediğinde hızla itekledim kolunu.

"DOKUNMA!"

Parmağımla herkesi tek tek gösterip "Biriniz bile bana dokunmayacaksınız! Ben sizin tutsağınız değilim. Hiç bir şeyiniz değilim!" dediğimde ortalığı derin bir sessizlik ele aldı.

Biraz önce çenesi susmayan çocuk bile bana dikkatle bakıyordu şimdi.

"Telefonumu ve eşyalarımı bana hemen geri vereceksiniz duydunuz mu? Sizin karşısınızda her istediğinizi yapacak emir eriniz yok! Ben nasıl ki sizi tanımıyorsam siz de beni tanımıyorsunuz!"

Ferzan karşıma dikildiğinde ağzından çıkanların kalbimi kıracağını biliyordum. Araladığı ağzıyla konuşmaya hazırlanırken Aram sertçe omzunu sıkınca susup abisine döndü.

"Sakın." dedi dişlerinin arasından.

Babasına kısaca bakarak bana döndü.
"Tamam vereceğiz eşyalarını.. Odaya geçip sakinleş sen."

Tam itiraz etmeye hazırlanıyordum ki söylediklerini algılayan beynim ufak bir şaşkınlığa sürükledi beni. Söylerken bile kabul etmeyeceklerinden emin olarak söylemiştim ancak eşyalarımı geri vereceklerdi.

Bir kaç saattir durulan ortalığı karıştıran çocuğa gözlerim döndüğünde bakışlarımda ne gördüyse irkildi.

Bir kaç adım atıp karşısına dikildiğimde doğrudan bana bakıyordu.

"Sen haklısın.." dediğimde kaşları çatıldı.

"Ben senin ablan falan değilim. Hiç bir zaman da olmayacağım.. Eğer bir gün söylediklerin o çocuksu yüreğine fazla gelip benden merhamet dilenirsen, benim kapımda arama onu."

"Çünkü küçük dediğimiz çocukların nasıl zehirli bir dili olduğunu bir kez daha hatırlattın bana."

Kimseye bakmadan hızlıca üst kata çıktım. Sırtımı kapıya yaslamadan hemen önce kapıyı kilitlemiştim.

Canlı olsa da ruhu bir ölüden farksız olan bedenimi süzdüm aynadan. Ve geçmişteki anılarla doldu zihnim, bir cam kırığının arasından kalbime sızarken..

 Ve geçmişteki anılarla doldu zihnim, bir cam kırığının arasından kalbime sızarken

İlkokula yeni başlamıştım o zamanlar. Henüz bir kaç ay olmasına rağmen derslerime kısa sürede adapte olmuştum ancak kimseyle arkadaşlık kuramamıştım. Benimle kimse konuşmuyordu. Sebebini bilmiyordu küçük Bade.. Ancak şimdi anlayabiliyordum.

Herkes okulun ilk günü kendinden, babasının mesleğinden bahsederken ben normal bir şeymiş gibi çocuk esirgeme kurumundan geldiğini söylemiştim.

Bu kadar yaralanabileceğimi nereden bilebilirdim ki?

Saçlarım omuzlarıma geliyordu..Yüzümde güneş görünce çoğalan çiller vardı. Sınıftaki erkekler bana sataşsa da onlarla muhattap olmuyordum, utangaç bir çocuktum. Bir kaç kız yanıma geldiğinde heyecanlanıp mutlu olmuştum belki arkadaş olmak isterler diye.

Ancak iki kız tarafından kollarımdan tutulmuştum kısa süre sonra. Korkudan sesimi çıkartamazken karşımdaki kız "Kirpiklerin çok uzun senin." demişti. Şaşkınlık ve korku dolu bir ifadeyle ona bakarken gözlerime yaklaştırdığı makasla çığlık atarken kimse yardım etmiyor, gülüşüyorlardı.

Nefret dolu parmaklar gözüme yaklaştığında sımsıkı yumdum görmemek için. Belki bir kaç saniye sonra kör olacaktım. Vücudum korkudan titrerken bir kaç hareket hissettim kirpiklerimde. Hemen sonra gözlerimi açtım.

Elindeki süslü aynayı yüzüme tutan kız "Al bak şimdi daha güzel yetim kız." demişti.

Gözlerim aynaya döndüğünde yanağıma dökülen kirpiklerime baktım. Ardından bir kaç damla yüzüme süzülerek kirpiklerimi es geçti.

Kirpiklerimi kesmişlerdi..

Sınıftan bir çocuk "Yetim değil, piç diyorlar babasız olanlara." deyip elini ağzına kapatmıştı. Sonra adım turuncu piç kalmıştı erkekler arasında.

Küçücük bir çocuk böyle kötü bir kelimeyi rahatça nasıl kullanabilirdi? Çocuk deyip es mi geçilmeliydi böyle durumlarda?

Korkudan titreyen bacaklarımla yerime oturduğumda herkes kahkaha atarak benimle dalga geçmeye başlamıştı.

"Altına işemiş! Sidikli turuncu!"

Utançla yere çevrilen bakışlarım yerdeki ıslaklığı görünce elimi yüzüme kapatarak ağlamaya başladım. Farkına bile varmamıştım.

Hıçkırarak ağlarken daha sonra sınıf öğretmenimiz gelmişti, biraz olsun rahatlamıştım. Hemen koşup bacaklarına sarılmıştım çünkü onu çok seviyordum. Beni korurdu o.

Öğretmenimiz beni ve kirpiklerimi kesen çocukları müdürün odasına götürdü. Onların ailesi çağırılırken benim yanımda bana destek olacak kimse yoktu. Öğretmenimin elini tutuyor, bırakmasın diye elimin arasında sıkıyordum.

Nasıl oldu bilmiyorum bir şekilde onların ailesi tarafından ben suçlu çıkartıldım. Elini bir an olsun bırakmadığım öğretmenim saçlarımı okşayıp, bağırıp çağıran aileye yaklaşmıştı.

"Onun anne ve babası yok." dedi sessiz konuşmaya çalıştığı sesiyle.

Başımı önüme eğerken "Yetiştirme yurdunda kalıyor. Lütfen uzatmayalım bu konuyu daha fazla burada Şeyma hanım. Biz de olmamış sayacağız. Haklısınız, kızınız suçsuz." demişti dil dökmekten usanan sesiyle.

Küçük ellerim ellerinin arasından kayarken çenem titriyordu.

O gün odada iki cinayet işlenmişti.

Birisi annem gibi gördüğüm öğretmenime olan sevgim, diğeri de kırılan onurumdu.

Kimsesizim diye konu kapanmış, olayın üzeri örtülmüştü. Ben bütün gözyaşlarımı çocukluğumda dökmüştüm zaten.. Yenilerine gözlerimde yer yoktu.

Kapattığım gözlerimi araladığımda aynadaki yüzüme baktım ve ufakça gülümsedim. Kapıyı kitleyip daha önce bakmadığım dolabı araladım.

İçerisinde çeşitli kıyafetler vardı ancak hiç biri normalde giydiklerim gibi değildi. Çoğunluğu uzun elbiselerden oluşuyordu ancak sorun etmedim. İçerisinde bir tane de olsa pantolon ve gömlek bulmuştum. Kıyafet beğenmeme gibi bir lüksüm hiç bir zaman olmamıştı zaten.

Paçalara doğru bollaşan siyah pantolonu ve beyaz gömleği elime alıp alt çekmecelere baktım. Yıkandığı kokusundan belli olan iç çamaşırı takımını elime alıp odadaki banyoya ilerledim. Oranında kapısını kilitledikten sonra üzerime yapışan kıyafetlerimden kurtuldum.

Duşakabinin içerisine girip beklemeden suyu açtım. Soğuk su kafamdan aşağı döküldüğünde irkilirken gözlerim kapandı. Kendime getirsin istedim buz gibi su beni. Üzülmek istemiyordum. Tanımadığım bir çocuk yüzünden kırgın hissetmek istemiyordum.

Suyun altında ne kadar durdum bilmiyorum ancak uzun bir süre düşünecek kadar kalmıştım. İso'yu, Esrayı ve uzun süredir benden haber alamayan sosyal medyadaki takipçilerimi düşünmüştüm.

Bir kaç gün daha gönderi paylaşmazsam olay çıkartacak kadar psikopatları vardı aralarında.

Suyu kapatıp kapının arkasındaki havluya kuruladım ıslak bedenimi. Kenara bıraktığım kıyafetleri üzerime giyip saçıma havlu sararken dışardan gelen sesler kulağıma doluşuyordu ancak ne dediklerini anlamıyordum.

Banyonun kilidini açıp içeri geçtiğimde Berzan'ı, Adar'ı ve Hamza'yı gördüm.

Gözlerinden ateş fışkıran Berzan parmağını uzatarak "Bu kapıyı bir daha kilitlemeyeceksin!" diye bağırdığında sırtımı duvara yasladım rahatça.

"Nedenmiş?"

Adar daha ılımlı bir sesle "Sana bir şey oldu sandık." dediğinde sesinde korkunun kırıntıları bulunuyordu.

"Ne olabilir bana burada? Kendime sizin için zarar vereceğimi falan mı düşündünüz?"

"Zamanında yapmadın mı?" dedi iç sesim.. Onu sonsuza kadar susturmayı diledim.

Berzan kendini sakinleştirmek ister gibi elini saçlarından geçirirken Hamza "Abla saçlarını kurutsan mı? Hasta olma sonra." deyince ona döndüm.

Soğuk suyla yıkanan bir deli olduğumu bilmiyordu tabi.

Kafamı iki yana sallayıp "Her zaman ıslak bırakıyorum. Bana bir şey olmaz." dedim.

Adar yanıma yaklaşıp "Neden sürekli bana bir şey olmaz diyorsun?" dediğinde bütün gözler üzerimdeyken sırtımı duvardan ayırıp kafamdaki havluyu çıkarttım.

Çünkü zamanında bana çok şey olmuştu..

"Bünyem sağlam." dedim sırıtarak. Ancak hiç biri gülmedi.

"Of!" dedim yükselerek. "Böyle bakacaksanız çıkın odadan. Telefonumu vermeden de gelmeyin."

Berzan cebinden çıkarttığı telefonumu bana uzattığında kısa bir şaşkınlık yaşadım.

Elimi uzatıp alacağım sırada geri çekmesiyle kaşlarım çatılırken "Yanlış bir şey yapma." dedi.

"YONLOŞ BOR ŞOY YOPMO." diyerek onu taklit ettiğimde Hamza ve Adar gülerken Berzan "Allahım sen bana sabır ver yarabbim!" diye yükseldi sinirle.

Elinden telefonumu çekerek sayısız kez öpücük bıraktım. Kendimi susuz kalmış gibi hissediyordum o olmadan. Kafamı kaldırdığımda üçününde bana şaşkınca baktığını görüp "Ne?" dedim.

"Siz hiç telefonuyla aşk yaşayan birini görmediniz mi?"

"Ne var o kadar önemli olan o telefonda? Bana bak senin görüştüğün bir lavuk falan var mı?"

Berzan'a gözlerimi kısarak bakarken "Diyelim ki var.." dediğimde "Olmayacak!" dedi.

Elime yatağın üzerindeki tarağı alıp saçlarımdan geçirirken "Bana bak, sen bu abilik olayına kendini çok kaptırdın. İki günde role girdin ama dediklerini hatırlat kendine. İlk gün bu turuncu kafa benim kardeşim olamaz diyordun." diye rahatça konuştuğumda ses gelmedi.

Dönüp baktığımda ne sinir ne de başka bir şey gördüm gözlerinde 

Dönüp baktığımda ne sinir ne de başka bir şey gördüm gözlerinde. Dümdüz bakıp hiç bir şey demeden odadan ayrıldığında kapıyı öyle hızlı çarptı ki kıracak sandım.

"Yavaş ol hayvan!" diye arkasından bağırdığımda kapıyı tekrar açıp daha sert çarptı.

Ağzım açık bir şekilde kapanan kapıya bakarken "Sinir hastası mı bu? Manyak ya." diye konuştum şaşkınca.

"Biraz fazla mı oldu sanki abla?"

Hamzaya sadece gülümsemekle kaldım. Adar'a dönüp "Abilerine ya da babana söyler misin ihtiyacım olanları almak için dışarı çıkacağım. Tek başıma." diye bastırdım son söylediğimi.

Adar'ın kaşları çatılırken "Buna izin vereceklerini sanmıyorum. Biliyorsun tehlikel-" dediği sırada lafını böldüm.

"Umurumda değil. Ben buradan dışarı siz olmadan çıkacağım."

Herkes gittiğinde tek kalırken telefonumu açmaya çalıştım hızlıca ancak şarjı bitmişti. Bunlarda olsa da vermeyeceği için dışarı çıktığımda onu da alacağımı yazdım aklımın bir köşesine.

Aşağı indiğimde salonda gördüm onları. Aralarında bir tek babaları yoktu.

Bugün gelen sarı çocuk Emir, Aram abisinin dizlerine uzanmış kıkırdayarak ne yaptığını anlatıyordu.

"Anamla babaannem yine kavga ettiler abi. Bende babaannemi sinirlendirdim yine."

Kapıda duran bedenimi kimse fark etmemişti. Şimdi fark ediyordum ne kadar aile olduklarını.

Babasının gösteremediği ilgiyi bir baba edasıyla en büyük abileri gösteriyordu belli ki onlara. Berzan'ın bile ona saygı duyma sebebi buydu sanırım. Aram büyük bir sevgiyle dizlerindeki çocuğun saçlarını okşuyordu.

Ne kadar da yabancıydım. Ne kadar da uzaktım onlara..

"Bade?"

Bakışlarım Ferzan'ı bulduğunda yutkunup "Dışarı çıkacağım." dedim sadece.

"Bende geleyim he?" dediğinde kafamı iki yana salladım.

Aram ciddileşirken kucağında olan çocuk kafasını kaldırıp başını diğer tarafa çevirdi.

Hah! Bende ona meraklı değildim zaten.

Kendimi kavga etmeye hazırlarken "Tamam." dedi sadece. Gözlerimi kısıp "Tamam mı?" diye sorduğumda kafasını salladı.

"Madem bizden biri gelmiyor, adamlarımız gelecek yanında. Buna da itiraz etme."

Aslında çok pis inatlaşırdım ama bu aile ortamını bozmak istemiyordum. Kaldıkları yerden devam edebilirlerdi..

Çantamı uzattığında hızlıca aldım elinden. Hepsi Ayağa kalkıp kapıya geldiğinde "Hiç zahmet etmeyin uğurlamak için." dedim dalga geçercesine.

Arkamı döndüğümde Aram "Bade." diye seslenince başımı hafifçe yana çevirdim.

"Dikkatli ol."

Bir süre bakıp cevap vermeden kafamı çevirdim. Kapıyı araladığımda başını yere eğen iki adam "Buyurun hanımım." dedi eliyle ilerde bir arabayı gösterirken.

"Bana hanımım deme. İsmim Bade."

Kafasını sallayıp "Tamam hanımım." dediğinde "La havlee." diyerek arabaya yerleştim.

Dikiz aynasından baktığım adamın suratında bir iz yoktu. O gün ki dövdüğüm adamlardan biri değildi sanırım.

"Beni buraya getiren adamlara ne oldu?" dediğimde adam sessiz kaldı.

"Konuşsana."

"Sizinle konuşmam için iznim yoktur. Aram ağam dilimi doğrayıp balıklı göldeki balıklara yedirirmiş."

Bunların nasıl fantezileri vardı anasını satayım?

Hem Aram'ı daha sakin sanıyordum. Anlaşılan o ki herkes gibi onun da görünmeyen bir tarafı vardı.

Yaklaşık yarım saat yolculuktan sonra çarşı olduğunu tahmin ettiğim yere geldik. Arabadan indiğimde arkamızda iki araba daha durup adamlar indiğinde şaşkınlıkla baktım.

Ben bunları nasıl fark etmemiştim?

Ben bunları nasıl fark etmemiştim?

Arabadan inen şöföre "Hepsi benimle gelmiyor değil mi?" dediğimde başını eğerek "Berzan ağam özellikle tembihledi. Size bir şey olursa bizi gebertip göbekli tepeye atarmış." dedi.

"Allahım sen sabır ver!" diye sinirle konuştum. Bunların şöförü bile bir değişikti.

"Adın ne senin?"

"Firaz hanımım."

"Bak Firaz.." dedim benden bir kaç yaş büyük çocuğa.

"Lütfen beni sal biraz!"

Kafiye yapmıştım fark etmiş miydi acaba?

Şaşkınlıkla kafasını kaldırıp "Bizi işimizden etme hanımım." deyince "Bade!" dedim sinirle.

Yok, bunlar laftan anlamayacaktı.

Sinirle bir iç çekip "Sadece iki kişi." dedim. "Diğerlerini yanımda görmek istemiyorum."

Biraz daha dil döktüğümde kabul etmişti zor da olsa. Arada telefonundan birilerine yazdığı da gözümden kaçmıyordu.

Karşıdan karşıya geçerken tabelada gördüğüm 'Halfeti' yazısıyla gülümsedim. Etrafa bakan gözlerim eminim ki parlıyordu. Yan yana duran küçük dükkanlarda bakır eşyalar vardı ve her yer tarih kokuyordu. Koruma beni yönlendirirken ara sokaktan başka bir çarşıya çıktık.

Buradaki dükkanlar biraz daha lükstü. Onlar beni bildiği mağazalara yönlendirmek istese de kabul etmedim. Kendim beğenip girecektim. Bir mağazaya girip kendime bir kaç parça kıyafet satın aldım.

Kasada Firaz ile bir süre inatlaşmıştık ancak sonra pes etmiş, benim ödememi kabul etmişti. Bir kaç yan mağazaya girip kendime bakım için krem ve serum alırken adamlar yanımda gezdiği için çok dikkat çekiyorduk.

Gördüğüm telefoncuyla hızla içeri girdim. Şarj aleti satın alırken kenarda duran hızlı şarja taktığım telefonumun açılmasını bekliyordum. Telefonu çalan Firaz kapıya çıkıp konuşurken açılan telefonumla şarj aletinin parasını ödeyip kapıya çıktım.

Arkası dönük olan Firaz beni görmemişti. Diğer adam ise kulaklıktan birilerine talimat veriyordu.

Fırsat ayağıma gelmişken geri çevirmek olmazdı. Bu güzel ilçeyi bir süre kendim gezmeliydim. Hem biraz yaramazlıktan kimseye zarar gelmezdi.

Hızla ara sokaktan saparken etrafa bakmayı ihmal etmiyordum. Cebime sıkıştırdığım telefonu açtığımda bir sürü bildirim ekrana düştüğünde gülümsedim. Telefonuma gelen onlarca mesajı okurken yanan kırmızı ışıkla karşıya geçmek için hazırlandım.

İsmail abimi aramak için hazırlanmıştım ki bağırış sesiyle olduğum yerde kalırken kafamı kaldırdım.

Siyah, büyük bir araç doğrudan üzerime sürüyordu!

Şaşkınlığın bulaştığı yüzümde korku da yerini alırken yerimde donup kalmıştım. Etraftan bir kaç bağırış sesi geldiğinde kendime gelsem de araba beni ezmek üzere olduğu için hareket edemedim.

Tamam dedim.. Hayatın boyunca aklını kurcalayan baba'nın gerçeklerini öğrendin, ömrün buraya kadarmış. Sımsıkı yumduğum gözlerimle kendimi ölüme hazırlarken ani bir sarsılmayla yere kapaklandım.

Üzerimdeki ağırlık araba olabilir miydi? Yok canım, o zaman iç sesim hala benimle olamazdı.

Şok olmuş ifademle gözlerimi araladığımda üzerimde olan adamı gördüm. Gözlerim daha da büyürken arkaya çevirdiği kafası bana dönünce gözlerime ok misali saplanan gözler öfke doluydu.

 Gözlerim daha da büyürken arkaya çevirdiği kafası bana dönünce gözlerime ok misali saplanan gözler öfke doluydu 

Üzerimden kalkıp ayağa kalktığında öylece yerde uzanıyordum. Siyah saçlı adamın, düzgün yapıda olan burnunun hemen altında dolgun dudakları vardı. Saçları dağınık bir şekilde alnına dökülürken kaşının hemen altında olan ufak yara izi çekmişti dikkatimi.

Omzundaki ceketini düzeltip üzerindeki tozları sirkeledi.

Elini sertçe saçlarından geçirdiğinde kendime gelmeye çalışıp kafamı kaldırınca bedenime saplanan ağrıyla kısıkça inledim

Elini sertçe saçlarından geçirdiğinde kendime gelmeye çalışıp kafamı kaldırınca bedenime saplanan ağrıyla kısıkça inledim. Sırtımı yere çok kötü vurmuş olmalıydım.

Doğrudan gözlerimin içine bakan adam konuşmamaya yemin etmiş gibiydi. Teşekkür etmek için ağzımı aralayacağım sırada "Deli misin kızım sen?" diye konuştu sert sesiyle.

Sesi karanlık bir ormanı andırıyordu.. Bütün tüylerim ürpermişti.

"İntihar edecek başka yol mu bulamadın?"

Elimi belime koyarak yavaşça ayaklandığımda gözlerimin içini delercesine bakan bakışlarına karşılık verdim. O an ki şaşkınlıkla üzerime gelen arabayı unutmuştum.

Son sürat giderek gözden kaybolmak üzere olan arabayı görünce "ULAN OROSPU ÇOCUĞU!" diye bağırdım arkasından.

"İNSAN BİR ÖZÜR DİLER, SOYUNU SOPUNU FALAKAYA YATIRDIĞIMIN HAYSİYETSİZİ!"

İçimdeki negatif enerjiyi boşaltıp derin bir 'Oh' çektim gülümseyerek. Kendime gelmiştim.

Adama döndüğümde bana hayretle baktığını gördüm. Ayrıca sadece o değil etrafımızdaki herkes aynı şekilde bakıyordu.

Deli sanmışlardı sanırım.

Boyu öyle uzundu ki, boyum standartın üzerinde olmasına rağmen göğsüne ancak geliyordum.

İfadesini düzeltip dişlerinin arasından "Buralarda böyle konuşan kadınlardan hoşlanmazlar." diye sertçe konuştuğunda ayak parmak uçlarımda hafifçe yükselip boyumuzu eşitlemeye çalıştım. Bana üstten bakması çok sinirimi bozmuştu.

Ayaklarıma bakan adamın dudakları iki yana kıvrıldı. Çatılan kaşlarımla göz kırparak kafamı iki yana salladım.

"Hayırdır? Beni kurtardın diye kaba saba konuşmalarını alttan alacağımı mı sanıyorsun sen? Ayrıca sence kendimi birine beğendirmek gibi bir derdim var mı?"

Yüz ifadesi bozulurken parmağını uzatarak "Bana bak!" dedi.

Vallahi bu şehrin insanlarında parmak uzatma hastalığı vardı. Bir gün kopartacaktım birininkini.

"Baktım? Ne olmuş?" dedim atarlı bir şekilde.

"Ne güzel teşekkür edecektim sana ama ağzıma tıkadın lafımı!" dediğimde geri çekildi bir adım.

"İstemez.." dedi gözlerini kısarken.

"Bir daha karşıma çıkma yeter, küfürbaz kızıl."

Sinirle ayaklarımı yere vurdum. Konuşmak için ağzımı aralamıştım ki yüksek bir ses "Bade hanımım!" diye bağırınca kafamı arkama çevirdim.

Koruma olan Firaz koşarak yanıma geliyordu. Karşımdaki densize bakmak için döndüğümde çoktan gittiğini gördüm.

"Kuş olup gitti mi bu adam? Nereye kayboldu ki?" diye şaşkınca konuştum kendi kendime.

"Ne oldu? İyi misiniz? Nereye kaçtınız? Vallahi de billahi de gebertecek Aram ağam bizi!" diye hızla konuşan adamla, elimi sızısını belli eden belime götürdüm.

"Düş önüme Firaz.. Fazla konuşma da yürü Firaz.."

Sert bir soluk alıp yanımdan yürürken etrafa bakıp o deli gözlü adamı arıyordum. Bana olan öfkeli bakışları hırçın bir dalgayı andıran adam hayatımı kurtarmıştı ama delinin tekiydi.

Bu şehirdeki erkeklerin sinir sorunu olduğunu daha iyi anlamıştım.

Arabaya binmeden önce belki yarım saat İso ve Esra ile konuştum. Uçak bileti aldığını, yanıma geleceğini söyleyen İsmail abimi zorlukla vazgeçirirken, en kısa sürede buradaki olayları netliğe kavuşturup döneceğimi söyledim.

Bilmiyordum ki bu şehrin ayağıma bir pranga gibi takılacağını..

Konuşmamı sonlandıran acı bir frenle duran araba oldu. Arabadan inen Berzan ve Aram'la kaşlarım havalanırken yanıma gelip omuzlarımdan tuttu en büyük olan. Bu sırada telefonu kapatmıştım.

"Ne oldu? Delireceğim, iyi misin?!"

Endişeyle konuşan Aram ile neden bilmiyorum burnumun direği sızlamıştı 

Endişeyle konuşan Aram ile neden bilmiyorum burnumun direği sızlamıştı. Yüz ifademden hiç bir şeyi belli etmeden "İyiyim.." dediğimde ellerini omzumdan çekerek saçlarını sertçe çekiştirdi. Suratı sinirli bir hal aldığında iç çektim.

"Arabaya geç, evde konuşacağız."

Ev... Ev dediğin şey bir ailenin yaşadığı yuva demekti. Ben ise uzun bir süredir yuvasızdım. Yuvam olmadığı gibi iki kişi harici kimsem yoktu Ferzan'ın dediği gibi. Kalabalıkların arasında yapayalnız biriydim.

Suratına öylece bakıp arabaya binmeden önce yüzünün yumuşadığını gördüm. Şöför koltuğunun yanında oturan Berzan'ın ağzını bıçak açmamıştı ancak sinirli soluklarını duyuyordum.

Çarşıdan çıkmak üzereyken siyah bir arabaya yaslanmış, onu gördüm. Beni kurtaran sonra da ağzıma lafları tıkayan adamı.

Tuhaf olan şey araba camları filmli olmasına rağmen doğrudan gözlerimin içine bakıyordu sanki. Elleri ceplerinde, rahat ifadesiyle kaputa yaşlanmışken saniyelik olarak göz göze geldiğimizde irkildim.

Neyse ki hızlı gidiyorduk ve görüş açımdan çıkmıştı 

Neyse ki hızlı gidiyorduk ve görüş açımdan çıkmıştı. Bir deli ile daha uğraşamayacaktım. O manyak adamla bir daha karşılaşmamayı dilerken unutmaya çalıştım bakışlarını.

Dikiz aynasından göz göze geldiğim Berzan bana yardımcı olurken elimi sallayarak ağız hareketleriyle "Ne var oğlum?" dedim.

İnşallah anlamıştır.

Dişlerini sıkıp önündeki aynayı sertçe kapattı. Yine konuşmamıştı.

"Evde delirmek için bekliyor.." diyen iç sesime katılırken ağrıyan belimi koltuğa yaslayıp içinde uzun bir tarih barındıran şehri izledim gidene kadar.

Konağa girdiğimizde avludaki sedirde oturan Bawer bey ayağa kalktı. Hamza koşarak bana sarıldığında ellerim iki yanımda kalırken endişeli sesini duydum.

"Abla korumalar kaçtığını söyleyince gittin sandım. Bizi bıraktın sandım."

Hamza bu aileye rağmen kendini çok iyi yetiştirmiş bir çocuktu

Hamza bu aileye rağmen kendini çok iyi yetiştirmiş bir çocuktu. Sevgi doluydu..

Kollarım benden bağımsız hareket ederek sırtına dolandığında bedeni kasıldı.

"Gitmedim.." dedim sessizce. "Gezecektim sadece."

Gülerek geri çekilirken dünyalar onun olmuş gibiydi. Arkasına dönerek "Gitmemiş ablam duydunuz mu?" dedi sevinçle konuşarak.

Bawer bey düz ifadesiyle yavaşça üzerime doğru geldiğinde bedenimi dikleştirdim. Tam önümde durduğunda bağırıp çağıracağını zannederken beni hızla kollarının arasına hapsetmesiyle iliklerime kadar buz tuttum.

Uzuvlarım uyuşmuş, hareket etmiyordu 

Uzuvlarım uyuşmuş, hareket etmiyordu. Saçlarıma yaslanan burnunu hissettim. Elleri sırtımda dururken saçlarımı kokladı derince.

Kasılmış bedenimle öylece dururken çıt çıkmıyordu kimseden.

"Bir şey oldu sandım. Seni daha yeni bulmuşken bizden kopardılar sandım."

Kalın sesiyle konuşması beni kendime getirirken kollarının arasında kıpırdanarak geri çekilmek istediğimi belli ettim.

Daha fazla durursam bütün duvarlarım yıkılacaktı sanki.. Bu zamana kadar hissetmediğim o his bütün zerremi kuşatacaktı.

Zorlamadan geri çekildiğinde bir şey söyleyemedim.

"Neden yaptın? Tehlikeli olduğunu bilmez misin?"

Ona cevap veremeden sinirle ileri geri yürüyen Berzan "Şımarıklık!" dedi.

"Yaptığı başka bir bok değil! Laftan anlamıyor musun kızım sen?! Alnının ortasında delik açsınlar mı istiyorsun?!"

Ferzan ilk kez bağırıp çağırmamış, abisini sakinleştirmeye çalışmıştı. Göz göze gelince bakışlarını kaçırdı.

Aram, kardeşine doğru hızla ilerleyip omzunu sıktı ve "Düzgün konuş asabımı bozma!" dedi 

Aram, kardeşine doğru hızla ilerleyip omzunu sıktı ve "Düzgün konuş asabımı bozma!" dedi.

Fazla gelmişti her şey.. Benim yüzünden ortalık karışmıştı. Evet biraz eğlenmek istediğim doğruydu ancak bunların hepsi bana fazlaydı.

Kendim, bir başıma yaşamaya alışkındım ben. İnsanlar tarafından tanınan biri olmama rağmen kendimi hiç sakınmamıştım.

Şimdi ise etrafım tehlikeli adamlarla doluydu. Ailem olduğunu söyleyen adamlar bile tehlike kokuyordu. Nasıl kabullenmemi bekliyorlardı?

Yirmi iki yıl sonra karşıma çıkıp gerçekler adı altında söyledikleriyle hayatıma sıçılırken öylece izliyordum.

Hiç konuşmadan hepsine baktım öylece. Kaşları abileri gibi çatık olan çocuk kendini zor tutuyor gibiydi.

Ayaklarıma hareket kazandırıp merdivenlerden çıkarken Berzan'ın delirmesini dinliyordum 

Ayaklarıma hareket kazandırıp merdivenlerden çıkarken Berzan'ın delirmesini dinliyordum.

"Biz hanımefendi rahat etsin diye yalnız gönderelim o kaçsın gitsin! Öyle başına buyruk yaşamak yok artık! Bu ailenin bir kuralı var kızım! Sokacaksın o kalın kafana!"

Merdivenlerin sonunda olan adımlarım bıçak gibi kesilirken arkama dönüp suratı öfkeden kızaran Berzan'a baktım.

"Ben bu ailenin bir üyesi değilim Berzan.. Eğer biri kalın kafasına bir şey sokacaksa bu sen olmalısın. Ben sizden biri değilim anladın mı? Olmayacağım da.."

Surat ifadesi sarsılırken omuzları kasıldı. Cevap vermesini beklemeden arkamı dönüp hızla odama girdim. Aldığım eşyalar köşeye bırakılmıştı çoktan. Hangi ara getirip koyduklarını görmemiştim.

Üzerimi değiştirip yatağa oturdum. Bu zamana kadar onlar harici tehlikeli olan bir kişiyle karşılaşmamıştım.

Burada kalmam için yalan söylüyor olabilirler miydi?

"Madem inanmıyorsun, neden buradasın Bade?" diyen iç sesimle derin bir iç çektim.

Ben de bilmiyordum.. Gitmemi engelleyen bir his, bir kuvvet vardı sanki.

Hani bir insanın yıllardır beklediği bir şey olur ama ne olduğunu bilmezsin.. Onca yaşanan kötü şeye rağmen neden beklediğim şeyi burada bulacağımı hissediyordum?

Neden o adam bana sarıldığında hıçkırarak ağlamak istemiştim kolları arasında?

Umursamayacaktım.. Hallederdim ben yine bir şekilde. Her zaman olduğu gibi yine kalkardım ayağa, tek başıma.

Yatağa yan bir şekilde uzanıp Esra'ya mesaj attım. Bundan sonra istediğimiz zaman konuşacağımızı öğrenen arkadaşım çok sevinmişti. İso ise patlamaya hazır bomba gibiydi. Kendini zor tutuyordu.

Onlarla olan ortak grubumuzdan içlerini rahatlatmak için buranın ne kadar güzel olduğunu söylemiştim. Bir süre daha konuşup telefonu kenara bırakarak gözlerimi kapattım. Karşımda duran pencereden gördüğüm yıldızlar nasılda netti. İstanbul'da hiç böyle güzel görünmüyordu bu manzara. Burası ise büyüleyiciydi, insanı içine çekiyordu.

Kapının yavaşça aralandığını duyduğumda hızla gözlerimi kapattım. Kim geliyorsa uyanmamam için yavaşça yürüyordu ancak ben külyutmazdım.

Yatağın arkamda olan kısmı çökerken iç çekme sesi duydum..

Sonra saçlarımda narince gezen parmakları hissettim. Biri hemen arkama oturmuş, sırtını yatak başlığına yaslamıştı. Kim olduğunu öğrenmek için delirirken onun üzgün sesi doldu kulaklarıma.

"Neden öyle içli bakıyorsun be kızım?"

Aram, fısıldayarak konuşurken arada derince nefes alıyordu.

"Neden güçlü olmak zorundaymış gibi davranıyorsun?"

Saçlarımı kırılacak bir parçayı sever gibi narince okşadığında gözlerimi araladım ancak arkam ona dönük olduğu için göremiyordu.

Burun çekme sesini duyduğumda kaşlarım çatıldı. Ağlıyor olamazdı değil mi?

"Her zaman bir kız abisi olmanın hayalini kurdum bilir misin? Beni görünce koşarak boynuma atlayacak, diğerlerinin odunluklarına rağmen gülümsemesi yüzünden eksik olmayacak, herkesten kendini kıskandıracak cıvıl cıvıl bir kız çocuğu.."

O ben değildim.. Ben narin bir prenses değildim. Birilerinin prenses kızı ise hiç olmamıştım. Duvarlarımı yıkıp kimseye aşırı sevgi göstergesi yapmazdım. Ellerim birinin sırtına bile zor kavuşurdu. Bugün Hamza'ya olan yakınlığım istisnaydı.

Titreyen sesiyle "Umursamaz, vurdumduymaz görünüyorsun.." diye fısıldadı.

"Peki neden en sevdiği oyuncağını kaybetmiş ve hiç bulamayacak olduğunu bilen bir çocuk gibi acılı bakıyorsun? Nasıl da saklamaya çalışıyorsun kalbini yakan közlü ateşi.. " dediğinde kasıldım.

Görüyor muydu? Nasıl... Nasıl olabilirdi?

Elleri saçlarımı kenara çekerken eğildiğinde gözlerim kapandı. Şakaklarımda hissettiğim küçük öpücükle yorganı sıkıca kavradım.

"Çok erken değil mi? Seni görene kadar ben öyle düşünürdüm. Bir ay boyunca resimlerine baktım, adım adım haber aldım senden. Sonra sen geldin. Diktiğin başını indirmeye niyetin yoktu."

Gözlerim kapalı dinlerken içimde fırtınalar kopuyordu. Kalbimin bir duvarı çatlamış, içine yaşanacakların olasılığı sızmaya başlamıştı.

"Seni gördüğüm an simsiyah kalbim rengarenk oldu. Ne yapacağını, nasıl davranacağını bilmeyen yüreğim o ilk an kabullendi seni. Ortalıktan ne zaman kaybolsan endişeden delirecek gibi oldum. Bir abi kardeşi için nasıl endişeleniyorsa bin katını hissettim şu üç günde. Duvarlarını nasıl yıkacağını bilmiyorum.. Titreyen ellerim hiç bir kadının saçlarında böyle de dolaşmadı zaten."

Bir süre sessiz kalırken kapadığım gözlerimi araladım. Bedenim küçük Bade tarafından kuşatılırken içli içli ağlıyordu sanki. Ancak gözyaşlarım dışıma değil, tam kalbime saplanıyordu.

"Böyle asileşecek, güçlü görünmeye çalışacak kadar ne yaşadın sen Bade'm?" dediğinde kalbim saniyelik olarak atmayı bıraktı.

O saatlerce başımda konuşup saçlarımı sevdi.. Ben ise ilk kez biri tarafından saçlarım okşanırken uyuya kaldım.

O ana kadar saçımla oynanmasını seveceğimi, hatta uykumu getireceğinden dahi habersizdim. Ne yüzümdeki ufak gülümsemeden haberim vardı, ne de onların yüreğine usulca yerleştiğimden.

Ne olacağını bilmiyordum.. Bu yol uzun ve sancılı bir yoldu.

Hemen olmasa da bir gün kabullenir miydi onları, kimseye kapısını açmayan kalbim?

Hiç yaşamadığım duyguları tamamlar mıydı onlar sayesinde yüreğim?

Bu yolun sonunda ne olacağını bilmiyordum ancak ilk kez içimde yanan ateşi biri görmüş, cesaret ederek söylemişti. İçimde bana kan kusturan çok şey vardı..

Esra bana çok acımasızsın derdi mesela. Nasıl yaptığıma, soğukkanlılığıma şaşırıyordu.

Ancak çocukluğum olsa da, yaralandığım anları bizzat görse de anlamadığı bir şey vardı..

İçimdeki tüm bahçeleri yıkıp yerle bir eden bir sancı vardı hiç geçmeyen. Öyle bir acıtmışlardı ki canımı bir daha gıkım çıkmamıştı.

Acımasızdım, çünkü bana da kimse acımamıştı.

Acımasızdım, çünkü bana da kimse acımamıştı

🦋

Bölümle ilgili düşüncelerinizi alayım. 👉🏼

Bir sonraki bölüm üvey anamız geliyor.. andkskmsk

Bölüm sonuna kalbimi bıraktım bu arada..

İnstagram: pembikhayallerr

 

Loading...
0%