@pembikhayallerr
|
Göğsümün ortasına koca bir boşluk yerleştirilmişti. Ne yapsam dolmuyordu o derin girdap.. Her zaman kolaylıkla kıvırdığım dudaklarım hareket bile etmiyordu.. Zihnim bir kaç dakikalığına intihar etmiş, işlevini yitirmişti. Ferzan'ın endişeyle geri çekilip yüzümü ellerinin arasına aldığını gördüm.. Tepki veremiyordum, öylece bakıyordum. Onun ise bakışlarında endişeden hariç afallamışlık vardı. Bu zamana kadar öğrendiğim şeylere bile böyle bir tepki vermeyiş olmadığımdandı belki de bu ifadesi. Ancak içimdeki zelzeleyi bir ben biliyordum.. Yerde kanlar içinde yatan adamın arkama sokulup kulağıma fısıldadıkları geçmişle yüzleşmeye zorlamıştı beni. İçimde büyük bir serzeniş vardı. Ferzan'ın abisine bağırdığını gördüm ancak sesi kulağıma dolmuyordu.. Bir anlığına sağır olmuştum sanki. Önümdeki beden çekildi, yerine bir başkası geldi. Her an patlayacak bir bomba gibi öfkeliydi. Gözleri ilk kez korkak bakıyordu. Ellerimi tutan Aram "Özür dilerim.. Çok özür dilerim, geç kaldım güzelim." dedi sesinde endişe kırıntıları yer alırken.
İşte o an buruk bir tebessüm işgal etti dudaklarımı. Belki ilk kez birine sarılıp, biraz soluklanmam gerektiğini hissetmiştim tüm kalbimle. Ancak yapamadım.. Bana endişeyle bakıp hızlıca konuşan Aram'ın koluna dokunduğumda donup kaldı. "Götür beni buradan." dedim fısıltıdan farksız sesimle. Aram yine beni şaşırtıp, yürümeye hazırlanırken hızla kucağına aldı.. Karşı çıkamadım. Kollarımı boynuna dolasam da göğsüne yaslanıp o güven duygusunu hissetmek istemedim. Başımı olabildiğince dik tutmaya çalışıyordum. Odadan çıkarken bir daha bakmadım ardıma. Merdivenlerden yukarı koşan Bawer bey ile göz göze geldiğimde bağırmak üzere olan ağzı açılıp kapandı. Titreyen elleriyle korkuluklara tutunurken Aram'a bir şeyler söyledi ancak anlamadım. Gözlerimi kapatıp içimdekileri kimse duymasın istedim. Kalbim o anda olduğu hızda kalmış, yavaşlamıyordu. Gözlerimi açmadım ancak hareket ettiğimizi hissediyordum. Sanki gözlerim kapalıyken beni kimse görmeyecekmiş gibi, aralayamadım gözlerimi. Beni bu halde kimse görsün istemezdim. En yakınım olan insanlar bile sadece bir kere görmüştü yıkıldığımı. Bir daha da izin vermemiştim. Atlattım sanıyordum, bir daha güçsüz düşmem sanıyordum. Ancak olmamıştı. İşte benim güçlüyüm ayaklarımda buraya kadardı. En ufak bir hatırlatıcı olayda kalbim durmuş, bedenim iflas etmişti sanki. Ben.. Kimse görmesin istiyordum.. Saklı olanı, anlatılmayanı.. Seslerden uzaklaştığımızda gözlerimi araladım hafifçe. Aram, beni ön koltuğa oturtup hızla diğer tarafa dolaştı. Arabaya bindiğinde bana olan bakışlarını görmek istemediğim için kollarımı bağlayıp kafamı cama çevirdim. "Bade.." dedi ses vermedim. "Bade'm.. Konuş benimle." Boğazıma kadar dolu olan, haykırılmaya hazır sözcükler konuşmamı engelliyordu. Bir yumru vardı, hiç gitmeyen. Mırıldanarak "Konuşmak istemiyorum." dediğimde direksiyona hızla vurduğunu duydum. Araba hareket ederken öylece yola bakmaya devam ettim. Aram devamlı birileriyle konuşup, o adamı öldüreceğini kimsenin dokunmamasını söylüyordu. Titrek bir nefes alarak kapattım gözlerimi. Bir ara uyur uyanık olmuş olacağım ki aniden havalandığımda endişeyle açtım. Konağa gelmiştik.. İlk kez bu evi gördüğümde göğsümün ortasına yerleşen güven duygusu beni afallattı. Hayır, sadece hassas düştüğüm için olmalıydı. "Benim.." dedi Aram emniyet kemerimi çözerken. Beni kucağına aldığında konuşmak için ağzımı aralarken bakışları yüzümde dolanıyordu. Çok önemli bir şey diyecekmişim gibi bütün ilgisini bana verdi. Zorlukla yutkundum ve "Kim korkuyormuş?" dedim. Önce şaşırsa da hızla ifadesini düzeltti. Dudakları buruk bir ifadeyle tebessüm haline gelirken bakışlarımı hızla ondan çektim. Aşırı derecede sinirli gözüktüğüde gerçekti. Kapıdan girerken duyduğum araba sesleri diğerlerine ait olmalıydı. Direkt üst kata, kaldığım odaya çıktık. Yatağa bırakıldığımda hareket etmemesiyle gözlerimi ona çevirdim yavaşça. Odanın içinde sinirle oradan oraya yürürken ellerini saçlarından geçirdi. Devamlı konuşacak gibi olup sinirli sözcüklerini yutuyordu ancak konuşmadım. Bir kaç kere duraksayarak "Bade.." dedi yavaşça. Kafamı iki yana salladığımda sinirli bir nefes alıp dizlerini yere koyarak hemen önümde eğildi. "Doğru söyle Bade.. Lütfen." Bir şey yapsa susacağımı mı sanıyordu? Tam cevap verecekken aniden midemin bulanmasıyla ayağa kalkıp kapıyı gösterdim ve zorlukla "Git." dedim. Sessiz kalıp hareket etmediğinde elimle duvara yaslanıp, ısrarlı gözlerle ona bakıyordum. "Yapmadı bir şey.. Lütfen." dediğimde suratı afalladı. Yüzünü sertçe sıvazlayıp burnundan sesli bir nefes aldı ve kafasını salladı istemeyerekte olsa. Bir kaç saniye bakıp odadan çıkmasıyla hemen kapıyı kilitleyecektim ancak kilit yoktu. İçimdekiler tüm benliğimi ele geçirirken midem tekrar çalkalandı. Elimi ağzıma kapatıp lavaboya koşarak klozete eğildim ancak kusamıyordum. Bütün hayatını yalnız geçirmiş hangi gerizekalı insan kusarken birine ihtiyaç duyardı ki? Nefret ediyordum bu huyumdan. Birisi sırtımı sıvazlamadığı sürece kusamazdım. Bunu genellikle Esra, yanımda olduğu süreçlerde de İsmail abim yapardı. Kusamıyordum ancak öğürüyordum. Boğazımın tahriş olduğunu hissederken acıdan gözlerimden yaşlar döküldü. Elimi klozetin kenarına sinirle vurduğumda odadan yükselen seslerin aşağı gittiğine emindim. Utanmayacaktım çünkü bu gayet insani bir olaydı. Ancak beni o halde görmelerinden dolayı utanmıştım. Onların tanıdığı Bade o şekilde susmaz, o adamın ağzının ortasına bir tane yapıştırırdı. Gözlerimden akan yaşları elimin tersiyle silerken kusamadığım için geri çekilecektim ki sert bir el yavaşça sırtıma yerleşti. Kim olduğunu bilmediğim kişiye gitmesini söylemek için arkama dönmeye vakit bulamadan, sırtımı aşağı yukarı okşamasıyla içimde ne var ne yoksa boşalttım. Kendi sesimden dolayı onu duyamıyordum, bir eliyle de saçlarımı tutmuştu. Ne kadar süre geçti bilmiyordum ancak midemde bir şey kalmayana dek sırtımdaki işlemine devam etti. Kafamı hafifçe kaldırıp yönümü ona çevirdiğimde hiç beklemediğim birini gördüm. Bawer bey dolu gözleriyle bana bakıyordu. Bu bakış öyle bir bakıştı ki ilk kez gözlerimi kaçırma ihtiyacı hissettim. Klozetten destek alarak ayağa kalmak istediğimde yine hiç beklemediğim bir şey yaparak beni göğsüne çekti. İkimizde banyonun ortasında yerde otururken ben onun göğsüne yaslanmış haldeydim ve donup kalmıştım. Bu hissi anlatamıyordum. Daha önce de sarılmıştı bana ancak bu farklıydı. Sırtımdaki eli yerinden hiç ayrılmazken titrek bir nefes aldığını duydum. "Allah benim belamı versin." dediğinde sesi acı çeker gibi çıkmıştı ve ses tonundan dolayı kalbim acıyla kasılmıştı. "Sana ne yaşadığını bile soramıyorum. Korkuyorum duyacaklarımdan, bencilim. Seni böyle görmek.. kahrediyor beni." Biliyordum.. Geçmişimi araştırdıklarını, yurtta kaldığımı, hatta şu an çevremde kim var kim yok bildiklerini biliyordum. Ancak kayıtlarda olmayan, en saklıma gömdüğüm kalıntılar vardı kalbimde. Kimse ulaşamıyordu oraya ve ben gülüşümle kapatıyor, gizliyordum herkese. Konuşmadığımda saçlarımın üzerine ufak bir öpücük kondurduğunu hissederken iliklerime kadar titredim. Geri çekilmek için halim yoktu ancak olsa bile çekilir miydim bilmiyordum. "Geberteceğim onu." dedi yemin eder gibi. Ardından ses tonu düşerken "Özür dilerim.. kızım. Ben.. benim yüzümden.. Hepsi kan davası dedikleri illet yüzünden." dedi. Kendimde olsaydım sorar öğrenirdim. Yaşananlar onların geçmişinden dolayı olsa da o adamın kendi iradesiyle yapılmış bir şeydi. Bu yüzden onları suçlayamazdım. Ancak burada kalmak isteyip istememem de benim irademe bağlıydı. Zaten gitmek için çırpınan kalbim yolculuk yapmaya daha da hazırlanmıştı. Hayatımda bir daha tehlikeli bir olayla karşılaşmak, kalbimden bir kaç darbe daha almak istemiyordum. Çok insan, çok ihanet demekti. Onlara alışırsam ve seversem üzülürdüm. Bu yüzden hep kendimi uzak tutuyordum. Bir şeyler daha dedi ancak duyamadım. Ne sarılabiliyor, ne de onu itebiliyordum. Ancak içimdeki duyguya yenildim. İki yanımda duran ellerimden biri ceketinin kenarına sıkıca tutulduğunda sarıldığım göğsünden kasıldığını anladım. Benim gibi o da beklemiyordu. Saçlarımın üzerinden derin bir nefes alarak kollarını daha da sıkılaştırdı. Havalandığımı hissederken başım bu kez göğsüne yaslandı ve ben gözlerimi kapattım. Kız çocukları için babaların farklı olduğu söylendiğinde hep saçma bulurdum. Evet hiç bana kitap okuyacak babam olmamıştı. Elimden tutup parka götüren bir babam yoktu. Beni bütün kötülüklerden koruyan kahramanım yıllar boyunca kayıptı. O yüzden babaların ne farkı olduğunu bilmiyordum. Zaten benim hiç annem de olmamıştı. Ancak yirmi üç yıldır bu hissi tatmayan kalbim sızlamıştı biraz önce. Çocukluğumun kanayan dizlerine yara bandı yapıştırılmıştı. Ben yıllar sonra hiç tanımadığım babamın göğsüne yaslanıp, ilk kez güçlü olmayı bırakmıştım. O gece sabaha kadar eşiyle başımda bekleyip, gözünü bile kırpmadan beni beklediğinden habersizdim. 🦋 Kulağıma dolan seslerle gözüm aralanırken bir an nerede olduğumu idrak edemedim. İlk gördüğüm şey tam karşımda duran penceden gözüken Urfa'nın eşsiz manzarası oldu. Gün ışığı henüz yeni vuruyordu odaya ve öyle güzel bir görüntü vardı ki bir anlığına tebessüm ettim. Ancak kısa sürdü. "Al işte uyandırdın ablamı!" Suratımdaki gülümseme Hamza'nın sesiyle silinirken aklıma dolan dünün anıları öfkeyle dolmama sebep oldu. Kendimi bırakmış, bir anlığına paramparça halimi görmelerine sebep olmuştum. "Dilini yuttu ablan heralde, konuşmuyor." diyen Emirin sesiyle kaşlarım havalandı. Onun burada olmasını beklemiyordum. Hamza hızla önüme gelip eliyle yüzümdeki saçları çekti. Bana dokunurken hiç bir tereddütü yoktu, ben de rahatsız olmuyordum zaten. "Abla iyi misin? Su ister misin? Abimleri çağırayım?" Hızlı hızlı konuşmasıyla yüzümü buruştururken "Motora bağlama Hamza." dedim. "Daha yeni uyandım." Sevinçle "Vallaha kendine gelmiş." dediğinde kendimi tutamayarak güldüm. Gülüşümle utanmış bir şekilde elini ensesine atıp orayı hafifçe kaşıdı.
Sırtımı yatak başlığına yasladığımda gözleri Hamza ve benim aramda mekik dokuyan Emir'e baktım. Göz kırparak "Hayırdır?" dedim. "Yok mu bugün 'Sen benim ablam değilsin.' dozumuz?" Bir süre ne diyeceğini bilemedi ancak hemen kaşlarını çattı. "Abimler dikti beni buraya!" Kafamı sallayarak "Ben uyandığıma göre gidip sütünü içebilirsin." dedim hafifçe gülümserken. Sinirle ayaklarını yere vurmasıyla gülümsedim. Dışardan ne kadar tatlı olduğunun farkında olmasa da dili zehirliydi.
Parmaklarını açarak "Yedi yaşındayım yedi!" dedi. Dayanamadım ve kahkaha attım. Alayla gülümserken "Oyyy sen yedi yaşında mısın?" deyince sinirden kudurarak "Gıcık turuncu!" dedi ve odadan hızla çıktı. Hamza'nın endişeli gözleriyle karşılaştığımda gözlerimi devirdim. "Ablan olay bebeğim, merak etme." Gözleri irice açılırken "Ab.. Ablam mı? Ablam olduğunu kabul ettin değil?!" dedi şaşkınca. Cevap vermeme kalmadan "Abiiiii! Babaa! Ablam beni kabul etti vallahi!" derken odanın kapısına çıkmıştı bile. Onun arkasından gülerek kafamı iki yana salladım ve yavaşça yerimden kalktım. Dün dişlerimi bile fırçalayamadığım aklıma gelirken suratımı buruşturup banyoya gittim. Diş macununu fırçaya sıktığım sırada üzerimde dünkü kıyafetlerimin olmadığı dank ettiğinde "Siktir." dedim. Alt üst pijama takımı kesinlikle dün giydiklerim değildi. "Yok yok, Şimal abla değiştirmiştir." İşlerimi hallederken kapı hızla açılıp arkasına çarptı. Tabii ki bu hareketi Berzan'dan başkası yapamazdı. Endişeli gözleri beni bulurken "Oğlum senin bu kapılarla sorunun ne?" dedim umursamazca. "İnsan gibi açamıyor musun ya?" İlk kez benimle dalaşmadan hızla içeri girdi ve "İyi misin?" dedi yumuşak bir tonda. Bu ses tonundan hoşlanmamıştım. Kafamı yana yatırıp "Kötü olmam için bir sebep yok." dedim. "Biraz rahatsızlandım geçti bitti. Bu konuyu bir daha açma sakın." Kaşları çatılırken "O kadar basit değil." dedi sinirle. "Rahatsızlanma değildi, sen o an donup kaldın Bade. Ne oldu, anlat? Neden öyle oldun?" Alayla gülümseyerek "Sana bir şey anlatacağım kanısına nereden vardın Berzan?" dediğimde suratı kasıldı. "Bir kere söylemiştim, bir daha söyleyeceğim. Bu iyi abi ayaklarını bırak. Benim bir abiye ve aileye ihtiyacım yok. Okey?" Ellerini saçlarından geçirirken "Senin okeyine de, kinine de, abisine de, sinirine de-" diyordu ki "Höh, yavaş gel." dedim elimi önünde sallayarak. O sinirinden kudururken diğerleri geldi. Ferzan endişeyle bana bakarken bakışlarımı yanıma gelen Adar'a çevirdim. Elini saçlarıma götürecekken vazgeçerek yavaşça geri çekti. Dokunmaya çekiniyordu.. "İyi misin Bade?" Bıkkınlıkla "Bir daha duymak istemiyorum bu soruyu." dedim ve kendimi gösterdim. "Bak gayet iyiyim. Tek kötü olan şey aşırı açım. Dün bugüne kadar yediğim ne varsa çıkardım valla. O yüzden sizin şu zengin sofranıza hemen kurulmam lazım." Aram'a bakarak "Çekilin hadi önümden." derken şaşkınca bana bakıyordu hepsi. Oturup onlarla dün gece olanları konuşacağımı mı sanmışlardı? Hiç kimseyi takmadan merdivenlerden inerken köpek yavrusu gibi arkamdan beni takip ediyorlardı. Merdivenlerin son basamağında suratıma bir gülümseme yerleştirerek avluya hızlı bir giriş yaptım. Masanın başında tüm heybetiyle oturan Bawer ağanın gözlerinin içi kıpkırmızıydı. Dün gece uyumamış olma ihtimali aklıma gelirken hemen bakışlarımı Şimal hanım'a çevridim ancak onda da durumlar farklı değildi. Emir annesinin yanına oturmuş, herkesin gelmesini bekliyordu. Diğerleri ise arkamdan geliyordu zaten. Sofraya yaklaştığımda bütün bakışlar bana döndü. Gülümseyerek ellerimi iki yana açarak "Günaydın aşolar!" diye bağırdığımda hepsinin bakışlarına şaşkınlık yerleşti.
Ne? Havalı bir girişti bence. Şimal hanım hemen ayağa kalkarak yanıma geldi ve yanağımdan öptü. Bu ufacık temasla suratımdaki gülümseme bir anlığına donup kalırken "Günaydın canım." dedi. "Gel oturalım, sizi bekliyorduk." Kafamı sallayarak Bawer beyin sağına yerleştiğimde bana bakan bakışlarına karşılık vermedim. Ferzan konuyu bir daha açmamaya karar vermiş olacak ki "Aşo nedir Bade?" diye sordu dikkatle bakarken. Dudağımı büzdüm ve "Bir şeyi de anlayın ya. Esprimi açıklamak çok kötü bir durum." dedim sıkıntılı bir nefes verirken. Hepsi dikkatle bana bakıyordu. Kafamı yana yatırarak "Aşo, aşiretin kısaltılmışı. Daha tatlı bence." dediğimde Aram ve Berzan hariç hepsi gülüyordu. Bawer beyin bile dudaklarına bir gülümseme yerleşmişti. Şimal abla "Allah iyiliğini versin, nereden buluyorsun bu lafları." diyerek kahkaha attığında Emir önemli bir şey diyecekmiş gibi annesine eğildi. Parmağıyla beni göstererek "Fenomenmiş bu anne. Etrafında değişik laflar öğreteceği kişi çoktur." deyince Şimal hanım kızgın bakışlarla ona döndü. "Emir, bu dediğin kişi senin öz ablan." dedi tane tane açıklayarak. "Seninle yeterince konuşma yaptığımı düşünüyorum. Bu hareketlerine son ver." Ben kimseyi beklemeden tabağıma kahvaltılık dolduruyordum. Onları dinlemiyor gibi görünsem de kulağım onlardaydı. Emir gerçekten anlamamış bir sesle "Ama sen onun annesi değilsin." dedi. "Başka biri onun annesi." Tabağıma götürdüğüm çatalım bir süre havada kalırken bakışlarımı Emir'e çevirdim. Gerçekten merak etmiş gibi duruyordu, kasti olarak söylememişti. Herkes gerginlikte bana bakarken büyük ihtimalle kötü bir şey diyeceğimi düşündüler çünkü anne meselesini kimseye açtırmıyordum. Ancak derin bir nefes alıp kapanan iştahımla tekrar kahvaltı yapmaya zorladım kendimi. "Babalarınız bir, aranızda kan bağı var. Yani siz öz kardeşsiniz. Hem birisiyle kardeş veya evlat olmak için kan bağı da gerekmez. Ben Bade'yi çok sevdim, o kadar erkekten sonra evimize neşe geldi. O da benim bir kızım artık." Söylediklerine kayıtsız kalamayarak bakışlarımı ona çevirdiğimde sıcacık gülümsemesiyle bana bakıyordu. Yutkunarak kafamı salladım ve kendimce teşekkür ettim. Bawer bey uzanıp eşinin elini tuttuğunda minnet ve büyük bir aşk gördüm gözlerinde. Böyle olmaları çok güzeldi. Emir bir daha konuşmamaya karar vermiş olacak ki babasının "Afiyet olsun." demeye başlamasıyla kahvaltı etmeye başladı. Kimsenin yemeğine çok fazla dokunmadığı gözümden kaçmamıştı. Bir ben kıtlıktan çıkmış gibi yiyordum, sofra görünce dayanamıyordum. Kahvaltının sonlarına doğru kapı hızla açıldı ve "Bademcik!" diye bir bağırış duyuldu konakta. Şaşkınlıkla kapıya doğru bakarken içeri Cafer girdi. Kumral saçlarını önünde dağınık olarak bırakmış, altına siyah pantolon üzerine mavi gömlek giymişti. Gerçekten yakışıklı bir çocuktu.
Gözleri bulunduğum masayı tarayıp aradığını bulmuş gibi bende durdu. Hızla yanıma gelirken ayağa kalkma ihtiyacı hissettim. Şaşırmış ses tonumla "Ne oldu?" diyecektim ki bana dolanan kollarla ellerim havada öylece kaldım. "Geberdim meraktan vallahi, gece gözüme uyku girmedi. Sabah olsun da bir an önce buraya geleyim istedim Bademcik." dedi tatlı bir ses tonuyla. Ellerimle sırtına bir kaç kez vurup "Ben seni unutmuşum ya." dediğimde kıkırdayan sesini duydum. Gerçekten de o arada unutmuştum onu. "Ah, kalbimden gelen kırılma sesini duydun mu?" dedi şakacı bir tonda. Suratımda oluşan büyük gülümsemeyle cevap verecekken masada bir hareketlilik oldu. Aram bir kolundan, Berzan bir kolundan tuttuğu çocuğu sanki su bidonuymuş gibi havaya kaldırdı. "Ne oluyor ulan?!" dedi Berzan şaşkınlığı hala sürdürdüğü ses tonuyla. Daha sonra öfkelenerek "Bu samimiyet nedir oğlum, ne sarılıyorsun hayırdır?" dedi kolundan tuttuğu çocuğu sallarken.
Cafer ayaklarını sallayarak "Berzan abicim ayıp oluyo tüm karizmam çizildi ya!" diye cırladığında Aram suratını buruşturdu. Bense karşımdaki hayret verici manzarayı izliyordum. "Bağırma ulan! Berzan doğru söylüyor, sen hayırdır?" Çocuk cevap veremeden Bawer ağa "Hangi ara samimi olmuşsuz siz?" diye sordu. Yanlarına giderek kollarını tuttuğum gibi aşağı indirdim. Cafer derin bir nefes alarak arkama saklanırken "Azıcık insan gibi davranın. Ne var bunda?" diye konuştum gözlerim kısılırken. Aram gözlerini açtı hızla. Gücenmiş ses tonuna cevap veremedim. Adar ellerini masaya vurduğunda bakışlarım ona döndü. "Nasıl ya?! Bade'yle ilk ben uyuyacaktım!" Kafamı iki yana sallayıp kazık kadar olan, ama çocuk gibi davranan adamlara baktım. Caferin koluna girerek "Gel biz yukarı çıkalım Caferciğim." dediğimde hepsi sinirinden kuduruyordu. Bense içimden kötü kadın gülüşü atıyordum. Aram, üzerimize doğru gelip bizi ayıracakken Şimal hanım araya girdi. "Bırakın çocuklar ne güzel arkadaşlık kurmuş. Hemen oturun yerinize." Bawer bey ağzının içinde homurdanırken gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Caferle ilerliyordum ki kolumdan durdurdu. "Dur, yapmam gereken bir şey var." Arkasını dönüp Berzan'ın gözlerine bakarak "Görüşürüz Berzan aşko." dedi ve göz kırptı. Berzan "Ulan!" diye gürleyince ayaklarını kıçına vurarak merdivenleri üçer beşer tırmanırken kendimi tutamadan kahkaha attım. Onlara son kez baktığımda Bawer bey gülüşüme bakarak tebessüm ediyordu. Yukarı odama çıktığımda bir süre Caferle konuştuk. Ona kısaca kendimden bahsederken sadece özet geçmiştim. Yetimhanede kaldığımı ve diğer şeyleri bilmiyordu. Nerede yaşadığımı, ne iş yaptığımı anlatmıştım. Veterinerlik okuduğumu duyduğunda şaşkınlıktan küçük dilini yutacaktı. Atmanlı'ların at çiftliği olduğunu söyleyince gözlerim parladı. Atları çok severdim, çok uysal ve dinlendirici hayvanlardı. Bir kaç saat konuşurken aşağıdakilerin her biri sırayla bir bahane bularak odaya girip çıktı. En son Emir gelip "Cafer abi teyzen doğum yapmış." dedi gitmesi için. Ben anlasam da saftirik Cafer "Ne?!" diyerek büyük bir coşkuyla ayağa kalktı. Ardından ensesini kaşıyarak "İyi de benim tek teyzem senin annen. Anan hamile miydi?" deyince bastım kahkahayı. Emir oflayarak odadan çıktığında elimi sallayarak "Boşver." dedim hızlıca. "Şimdi daha önemli işlerimiz var Cafo." Ayağa kalkarak elimi arkada birleştirdim ve suratımı sert bir hale soktum. Bir o yana, bir bu yana giderken aniden durup ona bakmamla irkildi. "Ne? Ne işi?" dedi meraklı bir ses tonuyla. "Bu gece.. ava çıkıyoruz." Gözleri korkuyla irileşti ve "Ne avı?" diye sordu. Sinsi bir gülüşle havaya doğru baktım. Bakışlarımı ona indirdiğimde benim gibi havaya bakarak orada ne olduğunu görmeye çalışıyordu. Oflayarak kafasına bir tane yapıştırınca acıyla inledi. "Bana odaklan Cafer.. Bu çok önemli bir görev. Seni yardımcım olarak seçtim, bu statüye ulaşmak çok zordur." Göğsünü kabartarak gülümsedi ve "Yaa." dedi şevkle. Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Elini asker edasıyla alnına yerleştirdi ve ayağa kalktı. "Emredersiniz komutanım!" İnşallah Sıçtı Cafer'le birlikte sıçmazdık. 🦋 Ablalara yardım etmek istediğimi söylediğimde büyük bir şaşkınlıkla "Aman hanımım." diye söze başlamışlardı, ancak kesin bir dille konuşarak bana Bade demelerini söyledim. En sonunda onları ikna etmiştim. Yemek yapmayı çok seviyordum ve sıkıldığım için karnıyarık yapacaktım. Hem belki bir an önce gece olur, bende aklımdakini yapabilirdim. Patlıcanları soyarak bir süre tuzlu suda beklettim. Telefonumdan spotify'a girerek dilime takılan Anıl Piyancı'nın Yağmurlar isimli şarkısını açtım. Bir yandan dinliyor bir yandan patlıcanları kuruluyordum. Tavaya yağı döküp şarkı söylemeye devam ederken müzik bitti ve 'Aman güzel yavaş yürü' şarkısı çalmaya başladı. Göz ucuyla ablalara baktım, gülüyorlardı. Bir kaç dakika sonra ablaların şevke geldiğini gördüğümde kıkırdadım ve şarkıyı tekrar açtım. Biri elindeki dolmayı sararken omuzlarını titretiyordu. Diğeri de hafifçe zılgıt çekmeye başladı. Bulunduğum ortamı sorgulamaya başlamıştım ancak gülerek işime devam ettim. Patlıcanlar kızarmaya devam ederken her yere sıçrıyordu ve ben elime tavanın kapağını alarak kendime siper ettim. "Durun bir gözünüzü seveyim! Ah! Sıçramasana oğlum! Seni yakayım da gör şimdi!" Ablalar büyük bir kahkaha atarken patlıcanlarla kavgama devam ettim. Tabii ki bir savaşı daha alnımızın hakkıyla kazanmıştık. Aldığım patlıcanları tabağa koyarken büyük bir kahkaha sesi doldurdu mutfağı. Bakışlarım kapıya döndüğünde Hamza'nın elindeki telefonla beni çektiğini gördüm. Şimal hanım ise gülmemek için elini ağzına kapatmıştı. Kaşlarımı çattım ve elimdeki maşayı Hamza'ya doğru salladım. "Şimdi yavaşça indir elindeki o telefonu.." Telefonu cebine koyarak yanıma geldi ve hemen bana sarıldı. Benden uzun kardeş mi olurdu? Kafam çenesine denk geliyordu. "Ama çok tatlısın abla. Patlıcanlarla savaşa girmişsin." Onu kendimden uzaklaştırdığımda suratının asıldığını gördüğümde "Üzerime yağ kokusu sindi." dedim hızlıca. Yaptığım açıklama kendime şaşırmamı sağlamıştı. Beni yanlış anlamasın, üzülmesin diye resmen açıklama yapmıştım. Suratı tekrar gülerken kafasını salladı. Daha sonra işlerimi hızlı hallettim, zaten akşam olmuştu. Sofraya oturduğumuzda işle ilgili bir şeylere konuşuyorlardı. Berzan kaşığını tutarken gözüm parmaklarının kemik kısmındaki yarala takıldı. Üzerinde hissettiği bakışlarla gözleri bana dönünce nereye baktığımı gördü ve hemen elini sakladı. Derin bir nefes alarak çorbamı içmeye devam ettim. Daha sonra yaptığım karnıyarığı getirdiler. Yemeyerek hepsini izlerken yüzlerinde gördüğüm beğeni ile bende gülümseyerek yemeğime başladım. Aram mutfaktaki ablaya tabağını uzatıp "Ben bir tane daha alayım abla. Ellerinize sağlık, çok güzel olmuş." deyince kadın gülümsedi. Ben gözlerimi kaçırıp masada tuzluğa uzanmıştım. Abla "Ben değil, Bade kızım yaptı." deyince şok olmuş bakışlar bana döndü. Ne? Tırnakları yapılı bir kız yemek yapamaz mıydı? Gerginlikle kafamı eğerken hepsi "Ellerine sağlık." dedi. Ardından Emir hariç herkes bir tane daha karnıyarık yedi. Suratımdaki şapşal gülümsemeye uyuz olsam da engelleyemiyordum.. Yemek yedikten sonra çay içtik. Sessizce yanlarında otururken arada telefonumla ilgileniyordum. Ne zaman telefonuma bir bildirim gelse sanki büyük bir olay varmış gibi bütün erkekler bana dönüyordu. Yağmur yağmaya başladığında yukarının manzarasını izlemek için ayaklanarak kalktım, zaten saat geç olmuştu. Yukarı çıktığımda terasın manzarasını story olarak çekip hikayemde paylaşır paylaşmaz bir sürü bildirim geldi. Bazı mesajları okurken saatin ne kadar geçtiğinden habersizdim. Burada yaşayan takipçilerim çok heyecanlanmıştı. Bir kaçına cevap verip odama girecektim ki, kulağıma dolan seslerle duraksadım. Biri bağırmıştı sanki. Sese doğru yürüdüğümde önünde durduğum kapının kime ait olduğunu bilmiyordum. Kapıyı açıp açmamakta kararsız kalırken arkamı dönmüştüm ki gök gürlemesiyle tekrar bir bağırış sesi duydum. Hızla kapıyı açıp içeri girdiğimde yorganı tepesine kadar çekmiş birisini gördüm. Kapıdan gelen sesle korkuyla yorganı indirdiğinde Ferzan olduğunu görerek kısa bir şaşkınlık yaşadım. "Bade?" dedi şaşkınca. Kapıyı gösterip "Sesleri duydum." dediğimde korkudan rengi atmış suratına bakıyordum. Yorgan omuzlarına kadar çekiliydi ve hala titriyordu. Tekrar gök gürlediğinde gözleri korkuyla açılırken iyice küçüldü yatakta. Şaşkınlıkla "Sen.. Gök gürültüsünden mi korkuyorsun?" dediğimde bir anlık duraksayıp utanmış suratıyla "Sende mi dalga geçeceksin?" dedi kısık çıkan sesiyle. "Abimler.. kazık kadar olduğumu söylüyorlar zaten. Git hadi sen odana." Gözleri ifademi dikkatle izlerken onda gördüğüm korkmuş ifade beni üzmüştü. Hem yaşadığı korku, hem de dalga geçeceğimin korkusu vardı ifadesinde. Bakışlarını kaçırıp duruyor, utançla bakıyordu. Bir adım attım. "Hem biliyor musun, ben de o tipsiz palyaçolardan çok korkarım." Hızla yorganı üzerinden atarken dizlerinin üzerinde bana doğru geldi. "Gerçekten mi? Hiç bir şeyden korkmayan biri gibi duruyorsun." Yatağının yanındaki tekli koltuğa oturarak yatağa doğru ayaklarımı uzattım. Omuzlarımı silktim ve "Bu yüzden insanları gördüğün kadarıyla ön yargıya kapılmamalısın. İçini görmek için, önce o insanı tanımak gerekiyor." dedim. Yüzü kıpkırmızı olurken kafasını eğdi. Bana söyledikleri için utanmıştı.. Bakışlarını kaldırmadan "Bade ben-" dediğinde hızla sözünü kestim. Dileyeceği kuru bir özür yaşananları değiştirmeyecekti ve ben unutmayacaktım. "Hadi yat uyu. Buradayım ben." Kafasını yerden öyle hızlı kaldırdı ki, bir anlığına tebessüm ettim. Aşırı derecede şaşırmış duruyordu, beklemiyordu. "Hadi, gideceğim bak." deyince hızla yatağın içine girip tavana bakmaya başladı ve güldüm. Gitmemden korkmuştu.. Eliyle yanını gösterip "Yanımda yat istersen." dedi çekingen bir ses tonuyla. Kaşlarımı çattığında görünce bakışlarını üzerimden çekti. Dudaklarını birbirine bastırıp kafasını salladı. Yağmur sesine eşlik eden her gök gürültüsünde titriyordu. Odada sadece nefes alış veriş seslerimiz duyuluyordu. Uyumaya niyeti olmadığını anlayınca sesli bir nefes verdim. Gözlerini bana çevirip "Bana masal anlatsana." dediğinde şaşkınlıkla kendimi gösterdim. Çok yanlış kişiye söylemişti. "Ben mi?" Ben masal anlatmayı bilmezdim, çünkü bana masal anlatan olmamıştı hiç. Geceleri korktuğumda baş ucumda bekleyen, saçlarımı okşayan olmamıştı. Ben her korkunç geceyi kendi başıma atlatmıştım. Israr etmesi üzerine bıkkın bir nefes alarak "Kapat gözlerini." dedim. Bir kaç dakika düşünüp kafamda kurdum. "Günlerden bir gün Kayseri'nin bir köyünde yaşayan genç bir çocuk askere çağırılmış. Ancak çocuğun bir sevdiği varmış, henüz yeni nişanlılarmış ve onu bırakacağı için çok üzülmüş." Ferzan'a baktığımda göz kapaklarının kıpırdadığını görerek sessizce güldüm. "Neyse, anasından babasından zorlukla ayrılmış ancak nişanlısı çok gözyaşı dökmüş arkasından. Çocuk ağlayarak gitmiş o uzun yolu. Askerde geçen bir kaç ayda aşkından zayıflamış. Koğuşundaki arkadaşları teselli verse de sevdiği aklından çıkmıyormuş. Derken.. Bir kötü haber almış." Ferzan hızla gözünü açıp merakla "Ne olmuş?" dediğinde "Sus." dedim. "Konsantrasponyamı bozuyorsun." Kaşlarını havalandırıp kelimeyi yanlış söyleme şeklime güldü ve tekrar gözlerini kapattı. "Çocuğun sevdiği kız nişanı atmış. Bekleyemeyeceğini, başkasıyla evleneceğini söylemiş." Ağzının içinden "Vay kahpe karı." dediğinde arkamdaki yastığı fırlattım ona. "Sonra?" dedi mayışmış sesiyle. Göz kapakları kapanmamak için direniyordu ancak merakı ağır basıyordu. "Sonra çocuk o kadar çok üzülmüş ki komutanı bile haline acıyıp "Üzme kendini aslanım." diye teselli vermiş." Uykuyla uyanıklık arasında "Çocuk üzüntüden kendine bir şey mi yapmış?" diye sorduğunda güldüm. "Yok.. Derin bir iç çekmiş ve kendine üzülerek bakan komutanına 'Yok komutanım. Ben nişanı attığına değil, altınları nasıl alırım onu düşünüyorum.' demiş." Ferzan'ın hafifçe güldüğünü duyarken gözlerimi ondan ayırmadım. "Böyle hikaye mi olur?" dedi sonlara doğru kısılan sesiyle. Ve nefes alışları düzene girdi. Ayağa kalkıp başında dikilerek yüzüne baktım. Huzurlu bir gülümseme yerleşmişti dudaklarına. Kıvrık, uzun kirpikleri titremiyordu. Fazla uzun baktığım dank edince hızla odadan çıktım. "Yumuşuyorsun.." dedi iç sesim. "Yine üzüleceksin." Onu dinlemedim. Odama girip telefonumu aldım, herkes uyumuş olmalıydı. Siyah kapüşonlu hırkamı üzerime geçirirken altıma rahat edeceğim bir tayt giymiştim. Hızlı ancak sessiz adımlarla aşağı inerken etrafıma bakıyordum. Cafer geldiğini söyleyen bir mesaj atmıştı. Masadan bir sandalyeyi sessizce alıp, korumaların durmadığı duvarın olduğu tarafa dayadım. Sandalyeye çıkıp bir ayağımı taşın üzerine koyarak ellerimden aldığım destekle hızlıca bedenimi duvarın üzerine çektim. Yetimhaneden az kaçmamıştım, bu yüzden bu konuda tecrübeliydim. Aşağı baktığımda adamların ilerde olduğunu gördüm. Eğilerek duvarın üzerinde dolaştım ve Caferin beklediği yere doğru ilerledim. Aşağıda endişeyle bir sağa bir sola bakıyordu. Birden aşağı atladığımda "Ananın avradının!" diyerek karşılık verdi uzaklaşırken. Elini kalbine koyarak "O nasıl gelişti kızım? Altıma sıçtım." dedi korkuyla. "Ben diyorum Sıçtı Cafer diye, kızıyorsun." Kaşları çatılırken şirince gülümsedim. Beni yönlendirirken arabasının olduğu yere gittik. Yol boyunca ne yapacağımızı anlattım, o da beni onayladı. Endişeli tavrı gözümden kaçmamıştı, bir şey olacak diye hafiften tırsıyordu. Ancak bu gece o intikamı alacaktım. Gideceğimiz yere yaklaştığımızda arabayı biraz geriye park ettik. Neyse ki yağmur durmuştu. Tedirgin adımlarla yürürken Cafer'in tarif ettiği yere, o şerefsiz adamın evinin önüne geldik. Konağın önünde sadece iki adam duruyordu ve arabası yoktu. Yani beklediğim şerefsiz henüz gelmemişti. Bir kaç dakika geçmişti ki gelen araba sesiyle duvara sinerek saklandık. Kafamı hafifçe uzattığımda o adamın arabasını park ettiğini gördüm. Cafer'in anlattığı, yeni alınmış olan son model Lamborghini arabasına bakarak sinsice gülümsedim. Bu arabaya aşırı düşkün olduğunu herkes biliyormuş, öyle söylemişti. Gözünden bile sakınıyormuş. Kötü kadın gülüşü attığımı duyan Cafer elini ağzıma kapattı. "Zaten korkuyorum, allah aşkına gülme şöyle be kızım." Gözlerimi devirerek elini çektim ve kafamı tekrar uzattım. O an arabadan inen Adil şerefsizini gördüm.. Şaşırmıştım ancak şaşkınlığım onu gördüğüm için değil, halini gördüğüm içindi. Tek kolu alçıdaydı ve yüzü gözü morluk içindeydi. Tek gözü yumruk yemekten tamamen kapanmıştı. Ve topallayarak yürüyordu. Bana hiç konuyu açmasalar da, Aram ve diğerlerinin bu konuyu öylece bırakmadığını şimdi anlamıştım. İç çekerken içeri girmesini izledim. "Malzemeler hazır mı?" Tedirgin bir sesle "Hazır patron." dedi. Ellerimi omzuna yerleştirip sıktım ve "Güzel.. Şimdi, arkadan dolanıp dediğimi yap Cafom. Hadi koçum." dedim elimi sırtına vururken. "Gazamız mübarek olsun." Gözden kaybolduğunda kapının önünde duran iki takım elbiseli, iri cüsseli adama bakıyordum. Birbirleriyle konuşurken arada gözleri sokağı tarıyordu. Aşağıdan gelen Cafer yalpalayarak yürümeye başladı. Adamlar ona dönüp baktığında tam önlerinde adımları durdu ve aynen şöyle dedi; "Şişşt. Yok mu ateşiniz? Gerçi ateş gibi parçalarmışsınız sizde be yavrum." Adamlar afallayarak önce birbirine baktı. Sonra ise öfkeyle "Ne diyorsun ulan gevşek?" diyerek bir adım attı. Cafer geri adım atarken göz kırptı adama, ben ise gülmekle şaşırmak arasında kalmıştım. "Güneşi görmek ister misin yakışıklı?" Gülmemek için dudaklarımı ısırıyordum. Arkamdan bir ses geldiğinde hızla dönüp baktım ancak kimse yoktu, kedi veya bir hayvan olabileceğini düşünerek önemsemedim. Adamlar dayanamadı. Bağırıp Caferi kovalamaya başladığında ayaklarını kıçına vurarak kaçtı. Hızlı olmalıydım. Arkamda duran malzemeleri aldım ve konağın önüne geçtim. Kapının önüne doğru eğilip terasa çıkan olursa beni görmesini engelledim. Elimdeki çıkmayan sprey boyaya gülümseyerek bakıp kapının önüne hızla aklımdaki yazıyı yazdım. "Siktiğimin aşiret çocuğu, Adil." Çok güzel olduğuna kanaat getirirken hızlı olmalıydım. Arabanın yanına giderek Adil'in o çok sevdiği arabayı önce bir okşadım. Dış boyası parlıyordu, her gün yıkatıyor olmalıydı. Bu araba modeli son çıkan kasaya aitti. Ülkede dört kişi de olduğunu duymuştum. Elimdeki bidonu alarak arabanın etrafında dönerken üzerine boşaltıyordum. Geri çekilerek önünde durduğum konağa baktım ve gülümsedim. Bir kadına dokunmanın, onu taciz etmenin karşılığının daha ağır olması gerekse de birazcık içim soğuyacaktı. Bir kaç adım uzaklaşıp elimdeki kibriti kutusunda sürttüm. Kibrit tutuşarak yandığında son kez arabaya bakarak biraz daha geri çekildim ve ileri doğru fırlattım.. Suratıma vuran kırmızılık arabadan yükselen alevlerin yansımasıydı.
Biraz sonra patlayacağı için hızla geriye doğru kaçtım. Aşağıdan gelen bağırış sesleri adamların geldiğini gösteriyordu. Hızla koşmaya başladığımda panikle ne tarafa gideceğimi unuttum. Dümdüz koşmaya karar verdiğimde adım atacaktım ki, kolumdan ara sokağa çekilmemle çığlık attım. Heyecandan ve gerginlikten nefes nefese kalmışken sırtım sertçe duvara yaslandı. Gözlerimi kaldırdığımda onu gördüm.. Sadece iki kez gördüğüm, ancak sonra hayalet gibi ortadan kaybolan ve beni ölmekten kurtaran adamı. "Sen.." dedim dişlerimin arasından. "Ne işin var senin burada?" Elimi kaldırıp onu itekleyeceğimi anladığında hızla kollarımı tutarak kafamın üzerinde birleştirdi ve duvara yasladı. Bedenlerimizin arasında iki adım vardı. Bana yaslanmasa da soluklarını yüzümde hissediyordum.
Keskin bakışlarla bana bakarken bir adım daha attığında gök gürledi ve yağmur yağmaya başladı. Üzerimize yağan yağmur saçından bir tutamı alnına düşürürken gözlerim oraya kaysa da hızla gözlerine çevirdim bakışlarımı. Sinirle "Çekil.." dedim dişlerimin arasından. "Seni doğduğuna pişman ederim hayalet Casper. Hemen ellerini çek üzerimden!" Dudakları tehlikeyle kıvrılırken yüksek bir ses gökyüzünden yükseldi. Patlama sesine karışan gök gürültüsüyle yerimde sıçrarken o kıvrılmış dudaklarıyla kafasını bana yaklaştırdı.. Siyah kapüşonumun altına gizlenen saçlarıma bakıp bakışlarını tekrar gözlerime indirdi. Yağmur sesine karışan sesi, hiç duymak isteyemeyeceğim bir şeyi fısıldamıştı. "Seni yakaladım kundakçı kızıl.." dedi temiz nefesi yüzüme vururken. Bir anlığına sakladığım endişe duygusunu gözlerimde görmesiyle gülümsemesi daha da büyüdü. Öylece yüzüme bakarken karşımda duran tehlikeli adamla ne yapacağımı bilmiyordum.. Gözlerinde alev alev olan yangını görmüştüm. Suratında hiç bir ifade yoktu ve ben tehlikeliyim diye bas bas bağırıyordu. Anlamıştım.. Arkamdan gelen, kedi sesi sandığım ses ona aitti.. Ve halimden zevk almış ifadesi her şeyi anlatıyordu ki, yaptığım her şeyi görmüştü.. 🦋 Bölümle ilgili yorumları alayım 👉🏼 İnstagram: pembikhayaller |
0% |