@pembikhayallerr
|
Bölüm 8: Urfa'lı Kıro Karşımdaydı.. Delici bakışlarıyla gözlerimin içine bakarken alnından yağmur damlaları süzülüyordu. Geniş omuzları ve sarsılmaz tavrıyla korkusuz duruyordu. Sanki onu bu dünyada korkutan hiç bir şey yoktu. Bakışları sık sık saçlarıma düşüyor ve bunu hiç çekinmeden yapıyordu. Sürekli karşılaşmamızın tesadüf olmayacak kadar fazla olduğunun farkındaydım. Neden karşıma çıkıp durduğunu anlamıyordum ancak öğrenecektim.. Geriye çekilip yavaşça cebinden sigara paketini çıkarttı. Benim gibi sırtını duvara yaslayıp zipposuyla sigarasını tutuşturduğu sırada ona bakıyordum. İlk kez bu kadar suskun kalmıştım, sebebini ise bilmiyordum. Bakışlarım gözlerine değdi, kapkaranlık derin bir kuyuyu andırıyordu. Hafif çekik gözlerinin üzerindeki kirpikleri bir erkeğe göre uzun ve kıvrıktı. Sert bir çene hattı vardı. Kıskanmıştım. Böyle bir herifin bu kadar yakışıklı olması haksızlıktı. Simsiyah gözleriyle öyle bir bakışı vardı ki, benim yerimde başka bir kadın olsa belki de bu kadar uzun süre bakamazdı ona. Sigarasından bir duman çekip dışarı üfledi ve "Dilin mi tutuldu kızıl?" dedi kalın sesiyle. Bana dönmeden konuşması sinirimi bozmuştu. Biraz önce durduğu yere geçtiğimde kendime geldim. O ise sadece bir kere çektiği sigarayı yere atarak ayağıyla ezmişti. Çatık kaşlarımla "Sana ayıracak vaktim yok pis israfçı." dedim. O kalan sigarayı kim bilir kaç kişi dönerdi. Alaylı ifademle "Beni ispiyonlayacak mısın?" derken elimle biraz önce patlayan arabanın yükselen dumanlarını gösterdim. "Buyur et, hiç bekleme. Tehditlerine kanacak birisi yok senin karşında." Kafasını iki yana sallayarak gülerken eliyle ıslanmış gömleğinin düğmelerini çözerek dirseğine kadar sıyırdı.
"Cesaret aptalların işidir sözünü duymuş muydun? Yaptıklarının ne sonuca varacağının farkında bile değilsin.." Daha fazla karşımda pişkin pişkin duran adamı dinlemeyecektim. "Bana bak.." dedim sinirle. Hafifçe güldüğünü gördüğümde bir hışımla arkamı dönüp yürüyecektim ki "Araba patlatmayı biliyorsun ama gözünün önündeki kamerayı göremiyorsun." deyince adımlarım bıçak gibi kesildi. Afallamıştım.. Sırtım ona dönükken gerginlikten kıpırdayamıyordum bile. Nasıl fark etmezdim? Arkamı dönmesemde bana yaklaştığını anladım attığı sert adımlardan. Gülümser bir sesle "Ne oldu o hiç susmayan ağzına?" dediğinde bir hışımla ona döndüm. Bir anlık bakışları dudağıma düştü ancak hemen kendini toparladı. "Umrumda değil edepsiz, haysiyetsiz. İstediğini yapabilirsin." İtfaiye sesleri kulağıma dolduğunda derin bir nefes çektim içime. Rahatlığım buraya kadardı sanırım. Birden fazla geldiğine göre, yangın yağmura rağmen hâlâ şiddetli olmalıydı. Benim sinirli ifademe rağmen dudakları kıvrıldı. Kollarımı bağlayarak "Sanane be adam." dedim gözlerimi açarak. "Belki canım maphuslara düşmek istiyor." Eliyle çenesini kaşırken hafifçe kafasını salladı. Ne düşündüyse gözlerinde anlık bir parlama olmuştu. Bana doğru yavaşça yaklaştığında esen rüzgarla yine o bergamot kokusu doldu burnuma. "O zaman çok sevdiğin ailen ile yeni bir kan davası başlatmak istiyorsun?" deyince afalladım. Halimden zevk aldığı çok belliydi. Sessiz kalmamla iyice keyiflenmişti. Bunun yanı sıra bakışları arada hırkamın arasındaki boşluktan göğüs oluğuma inen yağmur damlalarını takip ediyordu.
Hafifçe arkama baktım ve tekrar ona döndüm. Hafifçe gülerek kafasını salladı ve "Zeki kızları severim." dedi. Burun kıvırarak baştan aşağı onu süzdüğümde aşağılayıcı bakışlarımı gördüğünde suratı kasılmıştı. Tıpkı onun gibi sert bir bakış atarak "Ama ben söylediği sözleri çabucak unutan aptal bir adamı hiç sevmem.. Biraz önce kendin bana aptal demedin mi?" dedim bir hiçmişçesine bakarken. Surat ifadesi aniden değişti. Kıvrılan dudakları sinirle kasıldığında bu sefer gülen kişi bendim. Bakışları saniyelik gülümseyen dudaklarıma düştü. "Nereye bakıyorsun sen oğlum? Gözüne sahip çık, geliyor bak yumruk." diye atarlandım anında. Parmaklarını kaldırıp çenesini kaşırken gülümsemesini gizlemek istedi galiba ama görmüştüm. "O görüntüleri yok edeceğim." Şaşkınlıkla kaşlarım havalandı, işte bunu beklemiyordum. Cebinden telefonunu çıkartarak bana gösterdi. "Tek bir aramama bakar, kızıl." Kafamı salladığımda kabul edeceğimi sanmış olmalı ki gözleri parladı. Sakin ifademle "Bak sen şunu görüyor musun?" diyerek avuç içimi gösterdim. Kafasını salladığında "Avucunu yalarsın Urfa'lı kıro seni." dedim elimi göstererek. "Bilmiyor muyum ne diyeceğini sanki. Görüntüleri sileceksin, ama karşılığı? Benden bir şey isteyeceksin değil mi?" Bu tepkimi beklemiyor olacak ki düz ifadesi şaşkınlıkla değişti. Ancak hızla eski haline döndü, dikkat etmeseydim göremezdim. Hiç duruşunu bozmadan "Evet isteyeceğim." dedi. "Ancak şimdi değil.. Zamanı gelince söyleyeceğim." Yüzüm ona dönükken geri geri gittim ve "Çok beklersin esmer teneke." dedim kararlı ifademle. O ne demekti inanın bende bilmiyordum. "Parfüm kokusundan burnumun direği kırıldı zaten, dibime girip duruyorsun. Bir daha parfümle yıkanma." Yapma der gibi kafasını iki yana salladı. Gözlerimden başlayıp bütün vücudumu süzerken boğuk sesiyle "Bekleyeceğim." dedi. Arkamı dönüp ilerledim ve köşeyi dönmeden önce tekrar ona baktım, kendinden emin bir şekilde bakıyordu. Orta parmağımı gösterip tepkisine bakmadan ayaklarımı kıçıma vurarak koşmaya başladım. Ne kadar koştum bilmiyorum, ana cadde gibi bir yere çıktığımda arabanın yerini hatırladım. Hızla oraya giderken nefes nefese kalmıştım. Yaşadığım olayın yanı sıra karşıma çıkan hödük vardı bir de. Ne bok yiyecektim hiç bilmiyordum. Arabasının önünde dört dönen Caferi gördüğümde ağlayan bir sesle "Ahhh cafom, vah cafom!" diye ağıt yakarken yanına koşuyordum. Kollarımdan beni tutup endişeyle bakarken bedenimde herhangi bir şey var mı diye baktı. Ağzımdan çıkacak tek bir cümleyi beklerken "Boku yedik Cafer.." dediğimde omuzları düştü. "Gerçekten sıçtık bu sefer, git bez getir." Yolda giderken neler olduğunu anlattığımda şaşkınlıktan küçük dilini yutacaktı. Benden daha çok korkmuştu ve hapse girmeme Atmanlılar'ın izin vermeyeceğini, ancak bitmeyen kan davasına bir düşmanlık daha ekleneceğini söylemişti. O adamın dediklerini onaylamıştı yani. Ne yapacağımı bilmiyordum, o heriften yardım almak son istediğim şeydi. Ya beni bir otel odasına götürüp "İşte senden istediğim şey bu.. Karşılık olarak benimle sevişeceksin?" deseydi. Kafamı iki yana salladım. Eğer öyle bir şey yapacak olsa Bawer ağanın silahını alır önündeki organından vururdum muhtemelen. O da o kadar gerizekalı bir adama benzemiyordu. Benim böyle bir şey yapmayacağımı anlamış olmalıydı.. Gözlerinde görmüştüm, düşündüğü başka şeyler vardı. Cafer yolda "Bin kere sıçtı Cafer dedin, al işte gerçekten sıçtık. Kötüyü çağırdın kızım." diye söylenmişti. Haklı olabilirdi.. Evin gerisine arabayı park ettik ve koşar adımlarla konağın arka tarafına dolandık. Caferin sırtına çıkıp duvara atladığımda ona gitmesini söyledim. Anında koşmaya başlayınca arkasından biraz sövdüm valla. Sanki hep bu anı beklemişcesine koşuyordu şerefsiz köpke. Aşağı atlamaya hazır hissettiğim anda altıma sıçırtan sesi duydum. "Hanımım?" İrileşmiş gözlerimle arkaya döndüğümde aşağıdan bana bakan Firaz'ı gördüm. "Firaz öyle gelinir mi oğlum, son nefesimi veriyordum!" "Hanımım, orada napıyorsunuz?" Hay senin hanımına... Şapşal suratıyla "Ama gördüm." dedi. "Sus, görmedin işte!" diye bağırdım hafifçe. Kabul etmesini beklerken beni şaşırtmadı ve kafasını salladı. "Tamam Bade hanımım." Sinirli bir soluk çektim içime ve "Firaz, neyse ki seni sevdim biraz." dedim. Ulan isminden çok güzel kafiye yapılıyordu. "Şimdi git.. Ben hiç yoğum burada.. Hiç gelmedim, evde uyuyorum." Kafası karışmış ifadesiyle kafasını sallayarak gözden kayboldu. Hızlıca aşağı atladım. Tedirgin adımlarla yukarı çıkarken ortalıkta kimse görünmüyordu. Ortalıkta fırtına öncesi sessizlik vardı sanki. Ayak ucumda yürüyerek odanın kapısına ulaştım. Kapıyı kapatıp rahatlamış bir nefes verdim. Işığı açarak arkamı döndüğümde yatakta oturan kişiyle "Bismillahirrahmanirrahim!" diyerek elimi kalbime koydum. "Bugün korkudan ölmezsem bir daha ölmem!" diye söylendim şaşkınca. Adar kaskatı olmuş ifadesiyle bana bakıyordu. Göz altları sinirden olduğunu tahmin ettiğim bir şekilde kıpkırmızıydı. Her zaman alışkın olduğum o gülümsemesinden eser yoktu suratında. Yatakta duran telefonumu gösterip "Neredesin sen?" diye sordu ölümcül bir sessizlikle. Ancak bağırsa daha iyiydi. Şaşırmıştım ve o da farkındaydı.. Ayağa kalktığında dudaklarımı birbirine bastırdım. "Neredesin Bade?Seni göremeyince ne hissettim haberin var mı? Ya gidip babamlara söyleseydim? Ya başına bir şey gelseydi?" Hızlı hızlı konuşmasına karşılık şirince sırıtarak "Ama gelmedi.." dedim ve o tepkisiz kaldı. Sıkıntılı bir nefes verdim. İnanmayan gözlerle bana bakıyordu. Sanki dilinin ucunda bir sürü kelime vardı ve kendini zor tutuyor gibiydi. Dişlerini sıkıp "Telefonunu neden almıyorsun?" deyince yutkunarak gülümsedim. Yanına yaklaşıp "Adarcığım sakin mi olsan biraz?" dedim yumuşamasını umarak. "Ben bu evde artık hapis değilim, farkında mısın?" Telefonumu hızla yatağa fırlattığında irkildim. Elini sinirle saçlarından geçirdi ve bana döndü. "Ben farkındayım, asıl sen farkında mısın kızım?! Daha dün.." dedi yutkunup. "Daha dün başına az kalsın bir şey gelecekti! Dolaşmak istiyorsan birimize neden söylemiyorsun?!" Onun tarafından bakınca haklıydı. Bu yüzden birazcık, çok az alttan almaya karar verdim. "Haklısın. Ama tek değildim ben, Cafer vardı yanımda." Sinirle gülmeye başladığında "Delirdi valla." diye söylendim ağzımın içinden. "Cafer..." dedi gülmeye devam ederken. "Caferleydin demek." Öylece bakarken kafamı salladım. "He, Caferleydim." Yılmış bir ifadeye büründüğünde omuzları düştü ve sessizce "Günlerdir ağzının içine bakıyorum Bade.." deyince gülümsemem silindi. "Sana yaklaşmak istiyorum ama etrafına öyle bir duvar örmüşsün ki, değil yaklaşmak uzağından bile geçemiyorum. Hatalar yaptık, haklısın. Ama bir umut alışırsın bize diyorum. Kendi başına yapmak istediğin ilk şeyde aklına Cafer mi geliyor?" Yutkunarak sessizce "Öyle değil-" dediğimde hızla kafasını sallayınca duraksadım. "Anladım ben.." dedi kırgınca bana bakarken. Bakışları içime oturmuştu. Kapıyı aralayıp tekrar döndü ve bana baktı. Ve öylece gitti.. Arkasından bir kaç saniye bakıp sıkıntılı bir nefes aldım. Yanlış anlamıştı, ama gerçeği söyleyemezdim. Neden üzülmüştü bu kadar? Küçük bir kıskançlık mıydı yoksa gerçekten kırgınlık mıydı bilmiyordum. Ben birilerine açıklama yapmayı da bilmezdim ki.. Her zaman başıma buyruk, kimsesiz yaşamıştım. Aile ne demek, nasıl davranılır bilmiyordum. Üzerimdeki ıslak hırkayı çıkartıp kendimi sırt üstü yatağa bıraktım. YAZARIN ANLATIMIYLA Adar her gece olduğu gibi Bade'yi rahatça izleyebilmek için odasına gitmişti. Odada göremediği kızla endişelenerek hızla banyoya girse de orada da yoktu. Elleriyle yüzünü sıvazlayıp endişeden hızlanan kalbini sakinleştirmeye çalıştı. Gitmiş, onları bırakmış olabilir miydi? Ama Bade'yi şu bir kaç günde tanıdığı kadarıyla gidecek olsa, karşılarına çıkar dimdik tuttuğu başıyla ben gidiyorum derdi. Aklı almıyordu.. Saat gecenin biriydi. Telefonunu çıkartıp genç kızı aradığında kulağına dolan titreşim sesiyle bakışları yatağın üzerindeki telefonu buldu. Titrek bir nefes çekerken ne yapacağını şaşırmıştı. Konağa kimse elini kolunu sallayarak giremezdi, bu yüzden birinin Bade'yi götürmüş olması imkansızdı. Odanın içinde dört dönerken sadece bir süre beklemeye karar verdi. Bade geldiğinde genç kıza belli etmese de içi rahatlamıştı. Aynı zaman da kırgın hissediyordu. Belki ona kırılmaya hakkı yoktu, bunun farkındaydı. Her ne kadar onun iyiliğini düşünmüş olsalarda onu buraya getirme şekilleri tamamen yanlıştı. Ve Bade bunları unutacak bir kız değildi. Ancak etrafına öyle bir duvar örmüştü ki, yanına yaklaşmaya çekiniyordu. Aram abisiyle uyuduğu için, ve Caferle sabah samimi olduklarını gördüğü için kıskanmıştı.. İlk kez hissettiği duygularla içinden küfür ederken hiç aynı zamanda şaşkındı. Odadan çıktıktan sonra sabaha kadar gözüne uyku girmedi.. Sabah olduğunda herkes alışkın olduğu saatte, erkenden kalkmıştı. Aram kravatını düzelterek aşağı inerken aşağıda oturan kardeşini gördü. Herkesten önce erkenden masaya kurulmuştu. Ferzan'ın ıslık çalarak mutlu bir şekilde telefona baktığını görünce kaşlarını çattı. Sabahları suratı sirke satan kardeşi hiç beklemediği bir şekilde neşe saçıyordu bu sabah. Yanına gittiğinde "Günaydın." dedi kardeşine doğru. Göz göze gelince sırıtan kardeşine "Hayırdır? Bu mutluluğun sebebini neye borçluyuz aslanım?" diye sordu. Ferzan gülerek yerinde dikleşti. Ferzan, Bawer ağanın ilk eşinin en son doğan çocuğuydu. Annesi o doğduktan hemen sonra vefat etmişti.. Uğursuz hissediyordu kendini, neye elini atsa mahvediyordu. Bazı geceler annesi rüyalarına girdiği için mutlu olsa da sabah olup gerçek hayata dönünce büyük bir hayal kırıklığıyla doluyordu. Aram çatık kaşlarla "Ne farkı var önceki gecelerden?" diye sordu kardeşinin yanına otururken. Ferzan gülümsedi ve hava atmak için hazırlandı. Dün gece o da böyle şaşırmıştı. Umursamaz görüntüsünün altında yatan düşünceli kızı bir kere daha keşfetmişti Ferzan. "Masal mı? Ne masalı?" Ferzan kahkaha attığında Aram anlamsızca ona bakıyordu. Ayrıca orada olmadığı için yavaştan sinir yükleniyordu. "Bir kayserilinin ne kadar cimri olduğunun hikayesiydi galiba.. Hayatımda böyle saçma hikaye görmedim ben abi!" Ardından sakince "Ama ömür boyu dinleyebilirim Bade'den böyle hikayeleri." diye devam etti. Aram, kardeşinin moralinin bozulduğunu görünce uzanıp omzunu sıktı destek olmak ister gibi. "Yenilir yutulur laflar etmedin Ferzan.. Bizim de hatalarımız var, yanlış davrandık. Bundan sonra tek amacımız Bade'nin mutluluğu olsun. Yüzündeki gülümsemeyi gerçeğe dönüştürmek boynumuzun borcudur bundan sonra." Ferzan abisine hak verirken kafasını salladı. O da pişmandı ancak zamanı geriye alamıyordu. Aralarında bir buçuk yaş olduğu kız kardeşiyle arkadaş gibi olmak bundan sonra tek amacıydı. Konağın kapısı açılıp içeri adamları olan Firaz girdiğinde dikkatleri ona çevrildi. O sırada Adar, Berzan ve babası merdivenlerden aşağı iniyordu. Saygıyla başını eğen adamları "Ağam.." diye söze başladı. Bawer kaşlarını çatarak "Bir şey olmuştur.. Söyle, ne oldu?" dedi Firaz'a bakarken. Herkes merakla ona bakarken Firaz kafasını hafifçe kaldırıp "Dün gece Cihatlı aşiretinden Adil'in arabasını patlatmışlardır." deyince hepsi yerinde dikleşti. Şaşkınlıkla "Kim yapmış?" dedi Berzan merak dolu ifadesiyle. Yapan kişinin ellerinden öpecekti. Gerçi o adamla daha işleri bitmemişti. Kolunda ve bacağında kalıcı hasar bıraksalar da, bununla yetinmeyeceklerdi. Firaz durumu anlamış ve kaşları çatılmış olan Adar'la göz göze geldiğinde yutkundu. Yerinde kıpırdanırken "Ben.. bilmiyorum ağam." dedi başını öne eğerek. "Bir de konaklarının önüne küfürlü şeyler yazmışlar.." İşte bu şaşırtıcıydı. Şok olmuş bakışlarla adama bakan Ferzan "Ne yazmışlar?" diye sorduğunda herkes cevabı bekliyordu. Firaz utanarak "Ağam vallahi ben söyleyemem. Ama erkekliğine laf etmişler." deyince Adar şaşkınlıkla divana oturdu. Demek gece çıkma sebebi buydu. İçi daha da sinirle dolmuştu. Ya bir şey olsaydı? Ya yakalansaydı, o zaman ne olacaktı? Dün gece Bade'yi bulamadığında Firaz'ı aramış, kimseye bir şey dememesini söylemişti "Günaydın sevgili Atmanlı aşoları!" diyerek büyük bir giriş yapan Bade'yi duyan Bawer ağa adamına kaş göz yapıp susmasını işaret etmişti. Yanına kadar gelen kızına gülümseyerek saçını hafifçe okşayınca Bade sessiz kaldı. Bawer ağa bir şey dememesine bile sevinecek hale gelmişti. Yavaş yavaş ona alıştığını hissediyordu. Firaz, birbirlerine yabancı gibi duran ama bir o kadar tanıdık olan aileyi süzdü. Bade'nin babasına olan şaşkın bakışlarını görünce iç çekti. Kapıdan çıkmadan önce kendini suçlu hissediyordu. Böylece Firaz, hanımağası Bade için ilk yalanını söylemişti. Ancak son olmayacaktı.. 🦋 "Eşarbını yan bağlama, eşarbını yan bağlamaa Bade elindeki eldiveni düzeltip çiğköfte yoğurmaya kaldığı yerden devam etti. Bulunduğu ortamın saçmalığına göz atarken sesli bir nefes aldı. Kadınların hep bir ağızdan söylediği şarkı ona twerk yapan martıyı hatırlatıyordu. Şimdi aniden kalkıp o da twerk atmaya başlasa ne olurdu? Yaklaşık yirmi tane kadın etrafında çember oluşturmuş, çiğköfte yapmasını izlerken nasıl böyle gaza geldiğini sorguladı. Kahvaltı yaptıktan sonra bir kaç kadın konağa gelip Bade'yi merak ettiklerini söylemişti. Şimal hanım onları bahaneyle evden gönderecekken Bade'ye kendine bakıp burun kıvıran kadının "Bu kız yol yordam bilmez. Çok beceriksiz birine benziyir." demesiyle işi inada bindirmişti. Kadınların, diğer kişilere haber vermesiyle de kendini bir anda çiğköfte yoğururken bulmuştu. Kolunun tersiyle alnını silerek "Yeter mi bu kadar güzel ablam? Kol kaslarım geberdi!" diye sitem edince bir kadın "Viiy!" dedi elini ağzına götürerek. "On beş dakika da çiğköfte mi yoğurulur çırpısız kız!" Bade eline çiğköfte alıp kadına tehditkar bir şekilde gösterdi. "Yaşlı falan demem ağzına şlak diye yapıştırırım şunu." deyince kadın korkuyla geri çekildi. Şimal hanım kahkaha atarken yettiğini söylese de, inat etmişti bir kere. Kadınların hepsi Bade'yi uzunca süzdü. Kızıl saçları, mavi gözleri ve kusursuz fiziğiyle çok güzel bir kızdı. Dışardan baktığında havalı dursa da konuştuğunda aşiret ağasına dönüşüyordu. Yaşlı kadınların biri boğazını temizleyerek Şimal'e döndü yalandan üzülmüş ifadesiyle. "Seninde çekilecek çilen varmış Şimal'im. Ömrün yetim bakmakla geçti zati, bir de bu kız çıkmıştır başına." Şimal hanım pişkin kadınla sinirden kızarmaya başladı. Çocukları en hassas noktasıydı be kimse onlara laf edemezdi. "Pis düşüncelerinizi duymak için almadım ben sizi evime! Eğer kızım istemeseydi burdan çıktığı an dedikodu yapacağını bildiğim sizi evime asla sokmazdım!" Lafı yiyen kadın sessizleşirken diğerleri de içten içe Şimal'i ayıplıyordu. Bade sinirle çiğköfteye daha sert darbeler indirirken gözüne o kıromsu yakışıklı gelmişti. Her darbesinde ona vurmuş gibi rahatlıyordu. Biraz önce laf söyleyen yaşlı kadını gözleriyle yiyip bitirmişti. Ağzının içinden "Gitmiş bir de sarı olduğu belli olmasın diye dişlerini altından yaptırmış. Gece geleyim de sökeyim hepsini. Dur sen.." dediğinde Şimal'in bütün siniri uçarken kıkırdamaya başladı. Sessiz konuşmuş olsa da muhattabı olan kadın da duymuştu elbet. İçinden kız hakkında söyleyeceği bütün kötü şeyleri düşünürken dudaklarını birbirine bastırarak sustu. Zaten onun hakkından yakında kimin geleceğini biliyordu. "Urfanın etrafı dumanlı dağlar aman aman, Yok, bu kadınların duracağı yoktu. Dişlerini sıktı ve "Ehh yeter be!" diyerek eline bir avuç çiğköfte aldı. Olduğunu şimdi gösterecekti hepsine! Hiç düşünmeden çiğköfteyi tavana atınca "Şlak!" diye bir ses geldi yukardan. Ardından da acıyla inleme sesi. Gözlerini sakince yukara çevirince terasta duran Berzan'ı görmeye çalıştı.. Evet, görmeye çalıştı çünkü suratındaki çiğköfteden dolayı yüzü görünmüyordu. "Vışşş!" diye sesler yükselirken Bade yutkundu. Berzan yüzündeki çiğköfteyi bir çırpıda aldı ve sinirli bakışlarını şirince gülmeye çalışan genç kıza çevirdi. Bir anlık o gülümseme de takılsa da "Ulan füze mi fırlatıyorsun?!" diye bağırdı aşağı doğru. Şimal hanım kadınlara "Bu kadar yeter. Hadi hanımlar herkes evlerine." dediğinde kadınlar dağılırken Berzan merdivenlerden sinirle indi aşağı. Bade çiğköfteli ellerini havaya kaldırıp "Ben masumum çiğköfte bey." dedi. "Her şey şu çiğköftelerin suçu. İlla da karnı hiç doymayan odun Berzan tadımıza baksın diye tutturdular. Hem tavanınız yoksa benim suçum mu?" Şimal kahkahalara boğulmuştu. Bade konuştukça kendini tutamıyor gülüyordu. Berzan eline çiğköfteden alıp Bade'ye fırlatınca "Hihhh!" dedi Şimal hanım. Saçlarına isabet eden çiğköfteyle çığlık atan genç kız "İşte bunu yapmayacaktın! Saçlarım benim hassas noktam oğlum!" diye çığırdı. Çiğköfteli elleriyle Berzan'a yaklaşmaya başladığında "Gelme!" dedi gözlerini pörtleten genç adam. "Sakın deneme bile-" diyordu ki yüzüne sürülen ellerle gözleri kapandı. Bade hareketsiz kalan adamla tedirgin olarak geri çekilirken "Ehe." diyerek güldü. Şimal hanım elini ağzına kapattı. Berzan daha da sinirlenmesin diye gülmemeye çalışıyordu. "Bu kadar yeter çocuklar." diyerek araya girdi en sonunda. Bade'yi arkasına aldığında genç kız kenardan kafasını uzatıp çiğköfte suratlı adama baktı. Berzan aniden gözlerini açtığında kızgın boğa gibi görünüyordu ve hemen kafasını geri çekti. Burnunu çekti yavaşça ve "Am saçıma çiğköfte attın." dedi. "Bihter ziyagil ve ben bunları hak etmedik Berzo." dedi oyuncu bir sesle. Berzan sinirden kudurmuş bir halde gülerken kafasını salladı. "Ulan Bade! Ulan, allah seni beni sınamak için göndermiş! Bihterini dee, çipköftesini de, tavanını da!" diye kükrerken çevre evlerde bile duyuldu sesi. Arkasına dönüp kendini sakinleştirmeye çalışırken tekrar sinirle Bade'ye döndü. Ancak genç kız bıraktığı yerde değildi. Merdivenlere kaçan Bade "O çiğköfteyi atın gitsin. Yenmez o, mıncık mıncık oldu." diyerek kaçmaya başladı. Şimal hanım sinirden kuduran oğlunun omzuna elini koydu ufak tebessümüyle. İkisi de kaçan kızın arkasından bakıyordu. "Sakin ol oğlum.. Bize alışıyor görmüyor musun?" Berzan'ın aniden omuzları düştü ve duyduklarıyla sakinleşti. Üzerinde sabahtan beri bir kırgınlık vardı. Bu yüzden gitmemişti abisi ve babasıyla işe. Bade'yi aşağıda kadınlara laf yetiştirirken gördüğünde yüzünde kocaman bir gülümseme oluşmuştu. Görünüş olarak kendilerine benzemese de huy olarak tıpkı onlar gibi inatçıydı. Neler yaşadığını bilmiyordu ancak hayatının kolay olmadığını tahmin edebiliyordu. Tam bundan sonra ona hayatı zorlaştırmamaya karar verdiği anda Bade yine yapacağını yapmıştı. İç çekerken "Farkındayım Şimal ana." dedi hâlâ giden kızın arkasından bakarken. "Neyse, ben yatıp dinleneceğim biraz.." Bade duş aldıktan bir kaç saat sonra neler olduğunu konuşmak için Cafer'le dışarı çıkmıştı. Tabii ki konaktan ayrılması da hiç kolay olmamıştı. Peşine taktıkları Firaz hemen Bawer ağaya haber vermiş, Bade'nin sinirlenmesine sebep olmuştu. Bu yüzden Bade kendisine tip tip bakıyordu. "Dünkü artılarını bugün yaptığın götürdü Firaz.. Bak Cafo'ma nasıl sadık bana." Cafer oturduğu masada gururla dikleşti. Firaz somurtarak Bade'ye bakmakla yetindi sadece. "Neyse neyse.. Artık sende benim ortağımsın. Bu işte birlikteyiz." dedi ve olan biteni genç adama anlattı. Firaz konuşma bitene kadar sakince dinledi genç kızı. En sonunda zaten sabah olanları duyunca her şeyi anladığını söyledi. Cafer'in söylediğine göre kamera görüntüleri kendiliğinden silinmişti. Bade bunu duyduğunda endişeye kapıldı. O hayalet tipli adama söz vermemiş olsa dahi yarın bir gün mutlaka bunun karşılığını alacağını biliyordu. Cafer oturdukları kafede kafasını eğerek Bade'ye sır verecekmişçesine yanaştı. "Bademcik.. Şimdi bu bilinmeyen adam ya sana binbir gece dizisindeki pis Onur gibi ahlaksız teklifte bulunursa?" Bade gözlerini irileştirken Cafer'in ensesine yapıştırdı. "Ağzını hayra aç Cafer. Sen ne zaman konuşsan sıçıyoruz. Hem hele bir denesin, adamı hadım ederim ben." Firaz ve Cafer tırsmış ifadesiyle elini ön tarafına kapattığında Bade sessizce gülüyordu. Firaz "Bu adam kimdir hanımım?" dedi merakla. "Hiç ismini söylemedi mi?" Bade masaya kitlenerek gözlerini kıstı. "Aslında bakarsan ben sormadım. O da söylemedi. Ama önemli bir kişi olduğunu tahmin ediyorum. Her seferinde karşılaşmamız tesadüf olamaz." Firaz düşüncelere boğulurken kafasını salladı. Bu topraklarda doğup büyümüştü, tanımadığı kimse yoktu. Bundan sonra Bade'yi bir an olsun yalnız bırakmamaya karar verdi. Üç genç, sanki yıllardır tanışıyormuşçasına kaynaştılar. Gerçi Firaz araya sürekli bir mesafe koyuyordu Bade patronu sayıldığı için.. Ama Bade sürekli o sınırı geçip arkadaş olduklarını dile getiriyordu. Kapıya geldiklerinde Firazla vedalaşıp içeri girdi. Masada oturan kişilere baktığında aralarında tek eksiğin Berzan olduğunu gördü. Adar ilk kez gülerek bakmıyordu kendine. Bu azıcık moralini bozsa da belli etmedi. "İyi akşamlar Atmanlılar." Bawer ağa gözleri parlayarak kızına baktı. Ardından giydiği kıyafete gözü takıldı. Altındaki mini eteği görünce sakin olmak adına derin bir nefes aldı seslice. Kızı buralara uygun giyinmese de başka bir yerde yetiştiğinin farkındaydı. Bu saatten sonra onu değiştirmeye çalışamazdı ve kızına laf eden olursa da haddini bildirir, adamı ölüden beter ederdi. Ancak Aram öyle yapmadı. Bade'nin eteğine kitlenirken "Yarısı nerede bu eteğin?" diye sordu. "Sen dışarı böyle çıktın?" Bade üzerine bakıp umursamazca omuz silkti ve yanlarında olan boş yere oturdu. "Bunu senin gibi kırolar laf etsin diye yaratmışlar. Yarısı yok bunun, var mı bir problem?" Adamın sinirle gözlerini kapatıp "Sabır allahım, sabır.." dediğini duyunca dişlerini göstererek güldü. Herkesin yediği çiğköfteyi görünce gözlerinden kalpler çıkarken hemen uzanıp bir tane ağzına attı. Çiğköfteyi zevk alarak çiğnerken "Bugün yiyemediğim için çok canım çekmişti." dedi mırıldanarak. "Kim yapmışsa, ellerine sağlık." Hamza ablasına kısıkça gülerek "Abla sen yapmışsın yaa." dediğinde ağzındaki çiğköfteyi tükürdü. Emir suratına gelen çiğköfteyle "Ne yapıyorsun sen ya?! Baba bilerek yaptı!" diye Bade'yi işaret ederek sinirle konuştu. Bade suratını buruşturup ayağa kalktı. Bawer ağa ağzındaki lokmasını yutarak sağ elini masaya yasladı. Hafifçe gülüp "Sen yapmışsın kızım." deyince Bade'nin gözleri derince bakan Bawer bey'i buldu. Yutkunarak konuyu değiştirmek için "Berzan nerede?" dedi hemen. Hasta olduğunu söyleyen Şimal hanım planını devreye sokarak Bade'nin eline çorbanın olduğu tepsiyi tutuşturdu. İki inatçı keçiyi yola getirmek zor olacaktı. Bade kabul etmek istemese de kendine yavru köpek bakışları atan Şimal hanımla derin bir nefes alarak üst kata çıktı. Kapının önünde bir kaç saniye durup yavaşça sol eliyle kapıya vurdu. Berzan'ın "Gel." diyen sesini duyunca içeri girdi. Yatağında uzanan Berzan genç kızı gördüğünde şaşkınlıkla yerinden doğrulmaya çalıştı. Ancak güçsüz bedeninden dolayı yapamadı. Bade adamı süzüp tepsiyi komodinin üzerine bıraktı. "Hasta olmuşsun." Berzan sadece kafasını salladığında bir kaç dakika bakıştılar öylece. Adamı ilk kez bu kadar sakin görüyordu. Berzan burnuna dolan kokuyla "Bana çorba mı yaptın?" dedi hafifçe gülümserken. "Ben yapmadım. Zehir falan yok içebilirsin yani." Gülen suratı silinirken hevesi kırıldı Berzan'ın. Bade şaşkınlıkla adama bakıyordu. Berzan tartışmaya hali olmadığı için "Haklısın." demekle yetindi. O böyle bir adamdı. Elinde olmadan kırıp döküyordu işte. Abisinden sonra evin büyüğü o olduğu için küçük yaşta sırtına kardeşlerinin yükü omzuna binmişti. Babası o zamanlar tek olduğu için hep iş ile ilgilenirken, iki kardeşine destek olmak ona ve abisine kalmıştı. Yaşadığı topraklar zordu.. Etrafında onların düşmesini dört gözle bekleyen insanlar vardı. Bu yüzden hep böyle sert olmaya şartlandırmıştı kendini. Ancak Bade'yle geçirdiği her yeni günde buzlarının eridiğini hissediyordu. Mırıldanarak "Getirdiğin için teşekkür ederim." dediğinde Bade şok üstüne şok yaşadı. Elini ağzına kapatıp duyduklarının doğruluğunu teyit etmek için Berzan'a baktı ve yanılmadığını anladı. "Ünlü üstadımız İbrahim Tatlısesin dediği gibi şerefsiz evladıyım ağlamamak için kendimi zor tutuyorum." Berzan bir kaç saniye boş boş bakıp kahkaha atmaya başladı. Bade'nin gülen yüzü silinirken ilk kez böyle gördüğü adamla yerinde kalakalmıştı. Kalbinde kıpırdanan hislerle arkasını dönüp gidecekken bileğine uzanan el onu hızla yatağa çekti. "Ne oluyor be?" Berzan kardeşini kollarının arasında adeta kitlerken "Beni de uyut." dedi kıskançlık kokan sesiyle. "Dün Ferzan'ı uyutmuşsun." Bade çırpınırken "Eşek kadar heriflersiniz, hiç utanmıyorsunuz da." dedi bağırırken. "Ben uyku eğitimcisi miyim oğlum? Yat zıbar!" "Çeneni kapat Bade, başım ağrıyor. Biraz dinlenmeme izin ver." "Bıraksana oğlum beni." dedi kollarından çıkmak için çırpınarak. Berzan burnuna dolan vanilya kokusuyla derin bir nefes aldı. "Annemi kaybettiğimde daha ortaokula yeni başlamıştım." deyince Bade çırpınmayı bıraktı. Genç kızın saçını hafifçe okşayıp "Ağlamama fırsat bile olmadı. Abime destek olmak için ağlayamadım, kardeşlerime destek oldum. Onlar daha ne olduğunu bile anlamıyordu, Ferzan bebekti." dedi. Geçmişe dönmek acı verse de uzun süre sonra biriyle konuşuyordu bu konuyu. Ve bu kişi kız kardeşiydi. "Babam tükenmiş, bitmişti. Bizim gibi o da kaldıramadı anamın öldüğünü. Bir yanda iş, bir yanda biz mahvolmuştu. Geceleri ağladığını duyuyor, yanına gidemiyorduk. Beslenme çantamızı artık evdeki ablalar hazırlıyordu. Ama ben annemin yaptığını istiyordum. Saçlarımı okşayıp öperek göndersin bizi okula istiyordum." Bade'nin gözleri sulanırken o gün onların yanında olmak istediğini hissetti. Ancak daha dünyaya gözlerini bile açmamıştı. "Düşmanlarımız olduğunu biliyordum. Kan davalılarımız anamın öldüğü gün kurban kestirdi Bade." deyince genç kız midesine yumruk yemiş gibi hissetti. Bir insan nasıl bu kadar kötü olabilirdi? Saçlarından nefes alan Berzan "Annem gibi kokuyorsun." dediğinde ağzını araladı ancak dili tutulmuştu sanki, konuşamadı. "Özür dilerim. Kabayım, hayvanım, hatta dediğin gibi dürzüyüm." Bade'nin dudakları acıyla kıvrıldı. Kendini konuşmak için hazır hissettiğinde dudaklarını araladı. "Senin en azından annenle güzel anıların olmuş Berzan. Geriye dönüp baktığında tebessüm ettirecek hatıraların var. Beni doğuran kadın yüzüme karşı beni karnındayken öldürmeye çalıştığını söyledi hiç acımadan. Neden diye sordum ancak hiç bir cevap alamadım. Babamı sordum, yine söylemedi. Benim hiç annem olmadı Berzan. Senin annen varmış." Berzan kaskatı kesilmişti. Annesiyle ilgili bir şeyler tahmin etse de bu kadar kötü bir kadın olacağını tahmin etmiyordu. Bir anne nasıl böyle şeyler söylerdi? Bade'nin çocuk hali geldi gözlerinin önüne, burnunun direği sızladı. "Bizim yanımızda doğmanı isterdim.." dedi titrek bir sesle. "Belki o zaman ben bu kadar sert olmaz, sende ailenle birlikte büyürdün. Bana abi bile derdin belki." Keşke kalbini açıp geçmişin ne kadar canını acıttığını gösterebilseydi.. Bade derin bir nefes alarak her şeye rağmen gülümsedi ve "Belki.." dedi sadece. Bir kaç saniye sakince bekledi Berzan'ın göğsünde. Ancak aşağıdan gelen bağırışma sesleriyle yattığı yerden fırladı. Biri son sesle ismiyle sesleniyordu. "Badeee!" Berzan "Ne oluyor ulan?!" derken Bade çoktan merdivenleri aşmıştı. Tanıdık gelen ses kalbini göğsünden çıkartacak dereceye getirirken inanmadı. O gelmiş olamazdı değil mi? "Badee! Neredesin?!" Aram'ın kükreyen sesi duyuldu. Merdivenlerin ortasına geldiğinde birbirine her an girişecek olan ikiliyi gördü ve gözleri büyüdü. Titreyen elleriyle korkuluklara tutunurken "İso.." dedi sessizce. İsmail, merdivenlerde donakalmış kızı görünce ona koşmak istedi ancak yakasındaki el izin vermedi. "Bade.. Güzelim." Aram dişlerini sıkarken Adar'da farklı değildi. Emir ve Hamza şaşkınlıkla bakıyordu, Bawer ağa ise tepkisizdi. İsmail'in yakasındaki eli gördüğünde bir hışımla yanlarına giderek Aram'ın elini sertçe çekerek itekledi. "Dokunma ona." Normalde gücü yetmezdi ancak Aram birden afallamıştı. Bu ufak hareket canını çok acıtmıştı. Geri geri giderek karşısındaki manzaraya baktı. Başka bir herife abi dediğini duyduğunda biri boğazını sıkıyor gibi, nefessiz kaldığını hissetti. Beline dolanan kollarla abisi gibi gördüğü adamın hızla boynuna sarıldı. İsmail gözlerini üzüldüğü belli olan Aram'a çevirerek "Geldim kardeşim." dedi. "Seni almaya geldim.." 🦋 Aram'ım, üzümlü kekim.. 🥺 Urfalı casper Bade'den ne ister sizce? shdjakskksksks Bölümle ilgili yorumlarınızı şöyle alayım 👉🏼 İnstagram: pembikhayallerr
|
0% |