@peonyscentedwriter
|
• Ünlü iş adamı Erman KARADUMAN ve ailesinin suikaste kurban gittiği konuşuluyor!
• Dünya genelinde yaptığı işler ile adından sıklıkla söz ettiren ünlü mafya babası Erman KARADUMAN’ın şüpheli ölümü sevenleri yasa boğdu! • Mafya babasının küçük kızları aile arabasında cinayet mahalline yakın bir yerde bedenleri yanmış bir halde bulundu! • Türkiye ve dünya genelinde acımazca kurban edilen KARADUMAN ailesine neden böyle bir şey yapıldığı merak konusu! • Herkes sır gibi saklanan ölümün perde arkasında katıldığı silah ihalesi olduğunu konuşuyor! • KARADUMAN ailesinin duman oluşu izliyoruz!
“Canım ya ahhah!”
Kapının ardından saklanmış halde teyzemi izliyordum! Sandalyede yüzü gözü dağılmış ters şekilde bağlanmış bir adam duruyordu. Teyzemin belinde pantolonuna arkasına yerleştirdiği emniyeti açık bir adet sar9 model silah bulunuyordu. Anlamak isteyen gözlerle onlara bakmaya devam ettim. Teyzem dudaklarını birbirine bastırmış bir halde sırıtıyordu! Öfkeydi bu zira teyzemin gülümsemesini, neşesini bilirdim, bu çok farklıydı!
“Demek sen gazetenin aynı zamanda internet sitenin her yerine böyle başlık attacak kadar taşşaklı biriydin!”
Adam başını iki yana korkuyla salladı “Ha,hayır Mercan hanım, ya,yanlış anlaşılma oldu. Yeni başlayan çaylakların işidir! Hemen düzelttireceğim!”
Teyzemin işaret parmağı adamın dudaklarını kapatırken, “Şşş, sessiz ol, titremeni bir kenara bırak!”
Adamın gözlerinden yaşlar süzülürken beynime sıçrayan kan hızla içeriye adım atmamı sağladı!
O mu yapmıştı?
Aileme o mu zarar vermişti?
Teyzemin arkası dönükken adamın korku dolu bakışları ben kadrajına girdiğimde daha da büyüdü! Teyzemin belindeki silahı hızla alıp adama doğru nişan aldım!
“Sen miydin?” diye sordum düz bir şekilde.
“Güzelim o silahı bana ver hemen!” Dedi teyzem endişeyle.
Bakışlarım milim yerinden oynamadı. Öfkem har seviyesini ziyadesiyle aşmış bir durumdaydı.
“S,sen ölmedin?!” Dedi oldukça şaşkın bir şekilde ardından bakışları teyzeme doğru dündü hızla. “Sende oyunun içindeydin?”
“Yanına gelecek olanların arasında en şanlı olan sen olacaksın!” Dedim kıkırdayarak.
Anlamayan gözler aniden bana doğru çevrildi.
“Buğlem güzel kızım ver onu bana?” Dedi teyzem titreyen sesiyle.
“Beni yaylada atış yaparken hep izlemek isterdin teyze ama işinden dolayı hiç fırsatın olmadı. Hep seninle talim yapmak isterdim çünkü annemde senin çok iyi atıcı olduğunu söylerdi.” Annem diyince yüzümde oluşan o garip şey tebessümdü!
“Evet teyzecim haklısın lütfen ver onu bana?!”
“Ben buğlem KARADUMAN!” Dedim bakışlarımı adamın gözlerine sabitlerken. “Sadece iki saniye sonra anlında açacağım tek kurşundan çıkan dumanı izleyeceğim! Manşetinizi ölmeden duymak ister misiniz bayım?” Diye bağırdım yüksek sesle.
“Mercan hanım? Lü-…”
Silah sesi!
İsabet tam hedef!
Hızla dökülen kan!
Elimden düşen silahla beraber şoka girip yere yığılmam!
Kas katı kesilen bedenimle beraber beraberinde gelen titreme!
Tekrar bir şoka girme merasimi! Gözlerim yavaş yavaş buğulaşırken merdivenden gelen ayak sesleri ardından içeriye giren korumalar!
“Efendim iyi misini?”
sesler artık daha boğuk bir şekilde geliyordu.
“Adamı halledin!”
“Emredersiniz.”
“Aile doktorunu arayıp buraya taşınmasını söyleyin!”
“Te,teyze?”
Teyzem beni kolları arasına alıp sıkıca kucakladı. “Buradayım mirket, teyzen burada.”
Sonrası yoktu… zaten artık sonrası nasıl olacaktı?
bir hafta önce 27 Haziran 2009
Cinayet Günü!
Saat; 9:53
"Buğlem, Eylül."
Annemin sesi neşeyle evde yankılanırken, kız kardeşim Eylül ile birlikte kıkırdamaya başladık. Yorganı kafamıza kadar çekip içine saklandık. Kapının açılma sesini duyunca birbirimize bakıp 'tıp' yaptık. Annemin bizi bu halde görünce yüzünde oluşan o mükemmel gülümsemesini hayal edebiliyordum. “Acaba benim prenseslerim nerede?”Diye seslendi annem. Bir süre ses gelmeyince kardeşim ile birlikte parmaklarımız ile üçe kadar saydık ardından yorganı hızla açıp yatakta doğrulduk. Gülümseyerek etrafa bakındık ama annem ortalıkta yoktu. Meraklı gözlerle etrafa bakınırken "Anne?" Dedim kaşlarımı çatarak "nereye kayboldu ki, şimdi şuracıktaydı!"
Eylül alt dudağını büzüp omuzlarını havaya kaldırdı. Annem ve babam yatağın iki yanından yavaşça ayağa kalktılar. Kız kardeşim ile birbirimize bakıp sırıttık. "İyiki doğdun meleğim" Dedi annem yanıma oturarak, ardından babamda yatağın diğer yanına oturarak "İyiki doğdun benim minnacık mirketim" Dedi gülümseyerek. Evet bugün benim doğum günümdü, yaşıma bir sayı daha ekliyordum. Gözlerimi havaya dikip ağlama hissimi engellemeye çalıştım. Hey! dedim kendi kendime Sen Erman KARADUMAN'ın kızısın mutluluktan bile olsa o göz yaşı akmayacak. Ama şu tablo karşısında ağlayıpta sümüklerinin akmaması mümkün bir şey mi? Tabikide hayır! Bir damla yaş süzülürken yanaklarımdan işaret parmağım ile kimse görmesin diye sildim. "Evet kızım" dedi babam ciddi bir şekilde. Bakışlarımı babama çevirip cümlesinin devamını getirmesini bekledim. "Ben annen ve hatta kız kardeşin bile sildiğin o mutluluk gözyaşını görmedik." Dedi sırıtarak. Babama dudaklarımı büzerek baktım, ardından kaşlarımı şirince çatarak 'çok bilmiş adam' dedim içimden.
"Anne?" Dedi Eylül meraklı bir şekilde "ablamın yaşına bir sayı daha katıldı dimi?" Dedi gözlerini pörtletmiş çok bilmiş bir şekilde. Sorduğu soru karşısında keyifle gülümsedim. Küçük olmasına rağmen oldukça zeki bir kızdı Eylül. Tam bir akrep burcu meraklı olması, aşırı derece kıskançlığı, fazla sahiplenici ve sinsi olması! Küçük biri olmasına rağmen sorumluluklarını çok iyi bilmesi benim açımdan mükemmel birşeydi. Kardeşi olan ablalar iyi bilirler...Bir keresinde doğum günü için ona sürpriz yapıcaktık küçük hanım merakı yüzünden herşeyi mahvetmişti! Başını kollarım arasına alıp saçını bozdum. Hızla geri çekilip dil çıkardı "Çok büyüme abla" Dedi dudak büzerek. Yanağından öpüp ona sıkıca sarıldım. Tamam duygusallığı pek sevmiyorum ama bu kız illa beni ağlatacaktı! Annem ve babam hazırlanmamızı söyleyip odadan dışarıya çıktılar. Babam bana çok büyük süprizi olduğunu söylemişti. Acaba doğum günüm için çok istediğim Walther P99 AS aldı diye düşündüm. Ne? Babamdan bir barbie bebek mi isteyecektim tabikide hayır. Hızla yataktan kalkıp banyoya koştum, elimi yüzümü yıkayıp dışarıya çıkarken benim ardımdan Eylül girdi banyoya. Kız kardeşim ile kıyafetlerimizin neredeyse yarısı aynıydı. Bugünde aynı kıyafetleri giyinicektik. Babam rahat olabileceğimiz şeyler giyinmemizi söyledi. Eylül banyoda oyalanırken ben hazırlanmıştım. Eylülün eşyalarını yatağın üstüne koydum. Kısa süre sonra hazırlanıp odamızdan dışarıya çıktı. Merdivenlerden neşeli bir şekilde inerken, annem piknik sepeti ile kapıdan dışarıya çıkıyordu. Eylül koşarak annemin peşinden giderken bende etrafa göz gezdirip babamın nerede olduğuna baktım. Çalışma odasının kapısı yavaşça açıldı ardından babam elinden siyah deri bir çanta ile dışarı çıktı. Merdivenin son iki basamağını hızla atlayıp koşarak babamın yanına gittim.
"Ne var o çantanın içinde?" Dedim babama meraklı bir şekilde. Babam tek kaşını kaldırıp bana imalı bir şekilde baktı. Ardından önümde diz çöktü çantayı yanına koyup eliyle saçımı okşadı. "Her şeyin bir zamanı var kızım" Dedi gülümseyerek. Babama karşı hislerim çok farklıydı o her zaman benim liderimdi. Bir kız çocuğu olmama rağmen deli kanlı gibi yetiştiriyordu. Her hareketini önemle izler hafızama kazırdım. Çoğu zaman at çifliğine gider at binmeyi öğretirdi. Bazen yeşil alana, bazen yayla evimize gider atış yapardık. İlk atış yapmaya başladığımda sadece altı yaşındaydım. İlk başta beceremiyordum silah kullanmayı bazen ateş ederken elimden düşünüyordu. Pes edecek gibi oluyordum, fakat o an babamın bir sözü her zaman kulağımda yankılanıyordu. 'Asla pes etme! Cesaretini topla ve cesur ol!'
"Neden her istediğimiz hemen olmaz ki?" Dedim sitemkar bir şekilde. Babam gülümseyerek ayağa kalktı , sağ eline çantasını aldı ardından sol eliyle elimi tutup kapıya doğru yürümeye başladık. "Zaten zamanı gelince benim olacak! Ha şimdi, ha sonra." Gözlerim ile babama adeta bir kedi yavrusu gibi bakıyordum. Emin bir şekilde ilerlemeye devam ediyordu. Bir süre sessizce yürüdük. "Av ve avcı gibi," Dedi babam sessizliği bozarak. Başımı kaldırıp kulak verdim konuşmasına. "Bir avcı, zamanı gelmeden ve tam hedef almadan avına ateş ederse ne olur?" Dedi babam gülümseyerek ardından bakışlarını bana çevirip bir cevap bekler gibi gözlerimin içine baktı. "Av kaçar, Avcı üzülür." Dedim dudak büzerek. Ardından bakışlarımı önüme çevirdim. Kaşlarım çatık adımlarımı yere sert basarak yürüyordum. Haklıydı! şımarık bir kız çocuğu değildim. Başımı hafif yukarıya kaldırıp babama baktım tatlı bir gülümseme vardı yüzünde. Bazen sadece bakışları ve mimikleri ile konuşurdu, şuan olduğu gibi...
"Akıllı kızsın Buğlem" Dedi babam ciddi bir şekilde. "Bazı şeylerin sabır gerektirdiğini biliyorsun," tek kaşı havaya doğru kalktı. Kızmıyordu, sadece konuşurken takındığı tavır oldukça kendini yansıtıyordu. Kelimeleri nerede ve nasıl kullanacağını çok iyi biliyordu "her istediğinin hemen olmayacağınıda." Dedi cümlesine devam ederken.
"Biliyorum babacım ama ben," Dedim emin bir şekilde, fakat ne söyleyeceğimi anlamış olacak ki, cümlemin sonunu babam tamamladı "Sabırsızsın!" Diyerek. Gözlerimi havaya dikip omuzlarımı havaya kaldırdım. Doğru söze ne denir ki? Gülümsedim ardından babamda gülümsedi. Saçımı bozmaya başladı an kaşlarım çatıldı. Gözlerimi kısıp, başımı iki yana salladım ardından babam elini yavaşça geriye çekti. Annem ve eylül arabanın yanında bizi bekliyorlardı. Hızla koşarak anneme sarıldım. Eylülde koşarak babamın kucağına atladı. Aynı anda birbirimize bakıp dil çıkarttık. Babam bizi pikniğe götüreceğini söyledi. Annem biz gelmeden önce eşyaları araba bagajına koymuştu. Annem ve babam birşeyler konuşuyorlardı. Ben ise gözlerimi siyah deri çantaya dikmiş özenle bakıyordum. İçinde ne olduğu konusunda en ufak tahmin edemiyordum. Gerçekten sabır konusunda büyük bir imtihan içerisindeydim. Şeytan sol tarafımda vidi vidi ederken ben sağ tarafımdaki meleği dinliyordum. Zira şeytan çantayı çaktırmadan almam konusunda yeterince dürtüyordu. Eylül arabanın arka kapısını açtı ardından kolumdan çekiştirerek benide peşinden sürükledi. Arabaya binip kapıyı kapattık bizim ardımızdan annem ve babamda arabaya binince yolculuğumuz başladı.
“Koruma abiler olmadan mı gideceğiz babacım beraber ailecek?” diye sordu elif.
Babam tebessüm ederek karşılık verdi sorusuna, “Evet prensesim. Bugün abilerinizede izin verdim. Onlar ailesi ile beraber vakit geçirecekler bizde biz bize olacağız!”
Eylül bu kez bakışlarını anneme doğru çevirdi,"Anne peki nereye gidiyoruz?"
"Beykoz güzelim"
Babamın telefonunu istedim ilk başta vermek istemesede sonradan bakışlarıma yenilip verdi. Yaklaşık yarım saattir yoldaydık ve hayla gelmemiştik. Sıkıntıdan patlamak üzereydim biraz yaramazlık yapsam ne olurdu sanki. Göz ucu ile babama baktım dikkatini yola vermiş bir haldeydi. Telefonu sessize alıp karıştırmaya başladım. Babam böyle birşey yaptığımı görse çok kızardı. Mesaj kutusuna tıklatıp gelen mesajlara bakmaya başladım.
"Abla ne yapıyorsun?"
Hey! Eylülün sesini duyunca korkmuştum telefon kucağıma düştü hızla. Kaşlarımı çatıp Eylüle sert sert bakmaya başladım. "Hiç!" Dedim sinirle. Anlamayan bakışlarla bana bakarken tekrar önüne döndü.
Nefesimi dışarıya bırakıp telefonu tekrar elime aldım. Mesajları görünce gözlerim pörtledi ekranı aşağıya doğru kaydırmaya başladım. Babam Türkiye'nin en ileri gelen iş adamlarından biriydi. Kimisi babamın Türkiye genelinde ünlü bir mafya babası olduğunuda söylüyordu. Yurt içi yanı sıra yurt dışındada büyük projelere imza attığı oluyordu. Yanında olup onu destekleyenlerin dışında yaptığı işe çomak sokmak isteyenlerde çok oluyordu. Zor günler geçirdiği oluyordu kimi zaman. Bazı akşamlar eve geldiğinde morali bozuk olduğu halde bizim ile vakit geçirir o dakikaları unutmaya çalışırdı...
Bir gün, eylül ve ben odamızda oyun oyuyorduk. Araba sesi duyunca ayağa kalkıp camdan dışarı baktım. Babamın arabası bahçe kapısından içeriye girerken yüzümde kocaman bir gülümseme oluşmuştu. Sandalyeden hızla atlayıp odadan dışarıya çıktım. Evimizin çalışanı kapıyı açmıştı, babam elindeki çantayı hızla uzattı. Yüzü kireç gibiydi! Merdivenlerden hızla aşağıya inip babamın boynuna atladım. Beni yavaşça yere doğru bıraktı, kaşlarım çatılırken kafamı kaldırıp babamın yüzüne baktım. Sinirden çenesi kasılmıştı. Odama çıkamamı söyledi, ardından tek kelime etmeden yanımdan ayrıldı. Annem merdivenlerden hızla inip yanıma geldi başımı okşayıp, saçlarımdan usulca öptü. Bir kaç şey söyleyip o da yanımdan ayrıldı. Gözlerimin dolmaması için kendimi yeterince sıkıyordum. Derin bir nefes alıp babamın yanına doğru ilerledim. Çalışma odasının kapısı açıktı yavaş adımlarla kapıya doğru yaklaşıp köşede bir yerde durdum. Annem, babamın kolunu sıvazlıyordu. Şaşkın bakışlarım ile onları izlerken olayı idrak etmeye çalışıyordum aniden babam tuttuğu bardağı hızla duvara fırlattı cam bardak duvarda kırılırken parçaları etrafa savruluyordu. Bardağı atmadan önce kurduğu cümle karşısında elim ayağım titremeye başlamıştı sırtımı duvara yaslayıp etrafa boş boş bakmaya başladım. Babamı ilk kez böyle görüyordum. Aniden adım zikir edilince yerimde sıçradım. Hızla sağ tarafıma döndüm annem ve babam şaşkınlık ile bakıyorlardı. Hızla kendimi toparlayıp hiçbir şey olmamış gibi davranmaya çalıştım. Babam ifadesini düzeltip yavaşça diz çöktü. Ellerimi yavaşça tutarken yüzündeki donuk olan ifadeyi gülümsemeye bırakıyordu. Onu o şekilde görünce bende gülümsemeye başlamıştım. Kollarını minnak bedenime sararken bende ona sarıldım. Başımı göğüsüne gömerken gözlerimi kapattım.
Babam, huzurdu. Babam, güvendi. Baba , sahip olabileceğim en iyi sığınağımdı.
Ve ben sığınağımı ilk kez böyle yıkılmış hissediyordum. Bu yaşta böyle bir olgunluğa sahip olmak lanet olası bir duyguydu. Babam beni kucağına aldı ardından merdivenlere doğru yürümeye başladı. Yukarıya çıkarken davranışından dolayı özür dilemişti. O gece sabaha kadar uyuyamamıştım. Aklımda dönüp duran tek şey babamın kullandığı tüylerimi ürperten o cümle olmuştu...
"Ailemin öldürülmesi ile tehdit ediliyorum!"
"Buğlem?"
Düşüncelerim hızla etrafa dağılırken, annemin bana seslendiğini fark ettim. Telefonu cebime koyarak anneme döndüm. "Efendim annecim." Dedim gülümseyerek.
"Ne düşünüyorsun bakalım öyle derin derin?" Dedi annem meraklı bir şekilde. Alt dudağımı büzüp omuzlarımı havaya kaldırdım. "Hiç" demiştim sadece. Annem gülümseyerek önüne dönerken Eylül yeni uyanıyordu. Uykucu bıcırık... Babam arabayı bir yere park ediyordu. Camdan dışarıya bakıp etrafı inceledim. Büyük yeşillik dolu bir alandı ve gölet vardı. Gözlerim sevinçle büyürken kapıyı hızla açıp dışarıya çıktım.
"Buğlem, yavaş ol kzım!" Diye uyardı babam.
Ardından onlarda dışarıya çıktılar. Babam bagajı açıp içinden piknik sepetlerini çıkarttı. Gözüm siyah çantada iken babam onu almadan bagaj kapısını kapattı. Neden almamıştı? Annem birkaç birşey alıp ilerlemeye başladı. Eylül ve ben sırt çantalarımızı alıp koşarak annemin peşinden gitmeye başladık. Ağaçlık alanı yürüyerek geçiyorduk. Etrafta kimsecikler yoktu. Arkama dönüp baktığımda babamda hemen arkamızdan geliyordu. Ağaçlık olan yerleri geçince kocaman yeşil bir alan çıkmıştı önümüze. Bir keresinde babam bizi Rize'de bir yaylaya götürmüştü. Orası kadar güzel olmasada idare ederdi. Mesela orada bir süre sonra dağı sis kaplıyordu. Kız kardeşim ile birlikte sislerin arasında koşar eğlenirdik. O an sanki bulutların içinde kaybolmuş gibi hissediyordu insan. Ellerimi iki yanıma doğru yavaşça açıp etrafımda dönmeye başlardım. Anılar. Hafızama kazıyıp atmak istemediğim anılarım...
"Baba burası çok güzel" Dedi eylül etrafına güneş gibi sıcacık gülümseme bırakırken.
Babam gülümseyerek Eylül'ü onayladı. Ardından bana dönerek "Sen beğenmedin mi buğlem?" Diye sordu. Babama dönerek sırıttım "Hayır babacım beğendim" dedim şirin bir şekilde. Annem piknik örtüsünü yere seriyordu yanına giderek ona yardım etmeye başladım. Piknik sepetinden poğaça kokusu geliyordu. Anneme baktığımda başka şeylerle uğraşıyordu sırıtarak başımı sol tarafa doğru çevirdim. Sepet tam yanımda duruyordu. Kıkırdayarak kapağı açtım içine elimi sokarak bir tanecik almak istedim.
"Minnak Mirket iş başında" Dedi annem dudaklarını birbirine bastırarak. Elimi yavaşça geriye doğru çekip sırıtarak Anneme döndüm. "Annecim?" Dedim. Annem ayağa kalkıp içecekleri aldı. Ardından sepeti yanına doğru çekerek kapağı açtı. İçindeki şeyleri tabaklara servis yapmaya başladı. Ve aşık olduğum poğaçalarıda koymuştu. Babam ve eylül mangal ile ilgileniyorlardı. Herşey o kadar güzeldi ki. Ayağa kalkıp özgür bir kuş gibi kollarımı iki yana açıp çimenlerde koşmaya başladım. Bu gün doğum günümdü ailem ile birlikte geçirdiğim koskoca dokuz yılı geride bırakıyordum. Arkamı dönerek onlara baktım. Yüzlerinde olan gülümseme hiç silinmesin istiyorum. Eylül babamdan ayrılıp koşarak yanıma geldi. Sıkıca sarılıp yanağını ısırdım. Hafif kiloluydu ve yanakları 'gel beni ısır' diye bağırıyordu adeta.
"Abla pastanı birlikte üfleyelim mi?" Dedi şirin şirin sırıtarak. Gülümseyerek başını kolumun altına aldım. Saçını bozmaya başladığım an sinirle kaşlarını çattı. "Tabikide bal küpü" dedim saçlarından öperek. Ardından koşarak annemlerin yanına gittik. Annem pastamı kutudan çıkartıp mumlarıda yanına koydu. Babamın telefonunu cebimden çıkarıp fotoğraf çekmeye başladım. "Baba, anne hadi gelin fotoğraf çekinelim"dedim gülümseyerek. Babam onaylayarak yanımıza geldi. Telefonu o kadar büyüktü ki, elime sığmıyordu. Video modunda yanlışlıkla kayda bastığım sıra annem boynumdan altın bir kolye geçirdi ve arkadan bağladı. Şaşkın bakışlarım kayda alınırken kolyeyi elim ile tutup ne olduğuna baktım. Gözlerim minik minik dolarken anneme sıkıca sıkıca sarıldım.
“İyiki doğdun güneş çiçeğim, iyiki doğdun evimizin mirketi.”
“Annecim çok teşekkür ederim.”
“Güzel kızım beğendi mi?” Diye sordu gülümseyerek.
Başımı olumlu anlamda salladım. “Çok, çok beğendim.”
"Ah," Dedi babam kaşlarını çatarak. Anlamayan bakışlar ile babama dönerek "Ne oldu babacım?" Diye sordum. "Çanta arabada kaldı" Dedi babam ensesini ovarak. Şu siyah deri çanta! İçinde ne olduğunu deli gibi merak ettiğim. "Eylül ile birlikte almaya gidelim mi baba?" Dedim heyecanlı bir şekilde. İlk başta izin vermeyecek gibi oldu ama daha sonra izin verdi. Cebinden araba anahtarlarını çıkarıp bana uzattı. Tam alacakken, anahtarı geriye doğru çekti. Tek kaşını ustalık ile havaya kaldırıp "Çantayı açmak yok! Anlaşıldı mı?" Dedi babam. Sırıtarak anahtarı elime aldım. "Ah babacım. İsteseydim şimdiye kadar bakmıştım değil mi?" Dedim çok bilmiş bir edâ ile. Babam gülümseyerek başını olumlu anlamda salladı. Yanlarından ayrılıp arabaya doğru yürümeye başladım.
"Abla bekle"
Başımı arkaya doğru çevirdim Eylül koşarak yanıma doğru geliyordu. Bu orman yolunda gece vakti yürüdüğümüzü hayal ettimde. Oldukça macera dolu ve ürkütücü bir yürüyüş olurdu. Eylül yanıma geldiğinde birlikte arabanın yanında doğru yürümeye başladık. Arabanın yanına gelince biraz soluklandık. Ardından bagaj kapısını açarak içindeki siyah çantayı aldım. Kalp atışlarım hızla atarken bagaj kapısını kapattım. Üç-dört tane siyah jip tozu dumana katarak hızla arabamızın yanından geçti. Kız kardeşimin hızla kolundan çekip arkama aldım. Size ehliyet veren kişinin ben!
"İyi misin?" Dedim kız kardeşime sorarak. Olumlu anlamda başını sallayıp "Hı,hı iyiyim ablacım.”
İçimi anlamadığım bir huzursuzluk kaplamaya başlarken elimi kalbimin üstüne koydum. Neden böyle hissetmeye başlamıştım? Başımı iki yana sallayıp düşüncelerimi dağıtmaya çalıştım. Kız kardeşimin elinden tutup yürümeye başladığımızda çanta elimden kayıp hızla yere düştü. Sinirle solurken yere doğru eğilip çantayı almak istediğimde çantanın açılmış olduğunu fark ettim. Diz çöküp çantanın kapağını sonuna kadar açtım.
"Abla babam kızıcak" Dedi eylül korkarak.
Çanta sonuna kadar açıldığında gördüğüm şey karşısından gözlerim pörtledi. Elim ile yavaşça silaha dokunmaya başladım. Asker yeşili Walther P99 AS! Allahım gözlerime inanamıyorum. Çantadan yavaşça çıkartıp elime aldım.
“Abla hadi." Dedi eylül omzumdan çekiştirerek.
"Bir saniye" dedim omzum ile elini geri iterek. Tedirgin bakışlar ile bana bakıyordu. Silahın şarjörünü çıkartarak sağ elime aldım. Şarjör full doluydu. Tekrar silaha takarak ayağa kalktım. Çantaya geri koyarak kapağı kapattım. Eylül ile birlikte hızlı adımlar ile yürümeye başladık. İçimdeki kötü his git gide artarken kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Ağaçlık yerleri koşarak geçerken cebimde olan telefon çalmaya başladı. Annem arıyordu! Geç kaldığımız için endişelenmiş olmalı. Hemen telefonu açıp kulağıma götürdüm.
“Mirket!?” Telaşlı ses tonu babama aitti.
“Babacım hemen geliyoruz merak etme.”
“Bir seferde söyleyeceğim tekrarı olmayacak şekilde uygula! Arabaya gidin ve kapıyı içeriden kilitleyin. Bir amca sizi almaya geliyor camına üç kez tıklatacak. O sana aldığım doğum günü hediyesini bilen tek kişi! Ona kapıyı aç ve sizi buradan götürmesine izin ver!” Soluk soluğa tek seferde anlattı her şeyi.
“Baba?”
“Kimseye güvenme kızım o amca gelene kadar dayanmaya çalışın!”
Yutkundum ardından bir el silah sesi geldi. Korkuyla olduğumuz yerde kalakalmıştık. Eylül korkarak sıkıca bana sarıldı. "Şşş" dedim kız kardeşime sarılırken "Korkma! Ben yanındayım."
Biran öylece kalakalmıştım ardından kendimi toparlayıp düşünmeye çalıştım. Düşün Buğlem düşün! Sadece biraz düşünmeye ihtiyacın var. Birşeylerin iyi gitmediğini biliyordum. Telefonu cebime koyarak hızla arabaya doğru koşmaya başladık.
“Bu kez çok farklı saklambaç oyunu oynamak ister misin Eylül?”
“Nasıl bir oyun ki?” Diye sordu meraklı gözlerle.
“Hmm bu kez seni ben saklayacağım ve dışarıdaki ebeler seni bulmadan ben onları bulup sobeleyeceğim. Bu yüzden seni iyi saklamamız lazım ki oyunu biz kazanalım?”
Heyecanla ellerini çırparken, “Biz kazanalım ablacım sana güveniyorum.”
Eylülü arabanın bagajına güzelce sakladıktan sonra hızla annem ve babamın yanına doğru koşmaya başladım! Ağaçlık yeri geçmeme çok az kalmıştı. Piknik yaptığımız yere yakın durmuş siyah jipler vardı. birkaç kişiyi görünce olduğum yerde durmuştum.
Annem ve babamın olduğu yerde siyah takım elbiseli adamlar vardı. Babamın kaşları çatılmış yüzünde tarifi olmayan sertlik vardı. Annem babamın arkasında duruyordu ve ağlıyordu. Olayları büyük bir korku ile izliyordum. İki adam babamın kollarından tutarak çekiştirmeye başladılar. Babam ne kadar debelensede bir fayda etmiyordu. Elinde silah olan adam baş parmağı ile dudağının kenarını silerken yavaş adımlarla annemin yanına doğru yaklaşıyordu.
"Ona dokunursan senin ecdadını sikerim." Dedi babam kükreyerek.
Adam alaylı bir şekilde babama döndü ardından dudağı keyifle yana doğru kıvrıldı. "Deneyip görelim." Dedi adam soğuk bir ses tonu ile. Yüzünü hafızama öyle bir kazıyordum ki, yıllar geçse bile unutmayacaktım. Adam üzerindeki siyah ceketi yavaşça çıkarttı ardından adamlarından birine uzattı. Tekrar anneme dönerken yüzünde anlatılmayacak bir ifade vardı. Annem dehşet içinde adama bakarken olumsuz anlamda başını sallıyordu. Yüzündeki çaresizliği gördükçe yaşımın küçük oluşuna ve elimden bir şey gelmeyişine lanet ediyordum!
O adam annemin üstünü yırtıktan sonra eğilip başımı taşa koydum! Çığlıklar daha da artıyordu!Boğazımın yanmaya başladığını hissediyorum, acıyla yutkunurken gözyaşım yanağımda hızla kayıp yere düştü. Elimi yumruk yapmış taşa sert bir şekilde vuruyordum. Acı hissetmiyordum hiçbir şey hissedemiyordum. Bir süre sonra kanamaya başlamıştı. Babam yıkılmış bir şekilde duruyordu. Hareket etmek istiyordu ama edecek takati kalmamıştı.
Babam, çaresizdi... Ve ben sığınağım olan adamı, ilk kez bitmiş görüyordum.
Annem, annem...
Kalbim deli gibi atarken hıçkırarak ağlıyordum. Adam ayağa kalktı yavaşça, ardından gömleğini düzelterek babama döndü. "Bitmedi! Daha bitmedi KARADUMAN." Dedi sert bir şekilde ardından belindeki silahı çıkartıp annem doğrulttu. Bakışları babamın üzerinde iken gözünü bile kırpmadan şarjörü annemin üstünde boşaltıyordu. İki elim hızla yana düştü gözlerimi yavaşça kapatıp açtım. Saniyeler, dakikalar o an durmuştu. Babam deli gibi kükrüyordu. Adam elindeki silahı çimenlere doğru fırlattı ardından adamlarından bir silah daha istedi.
"Orospu çocuğu." Diye kükremeye başladı.
Adam alay eder bir şekilde babamın etrafında dönmeye başladı. "Erman KARADUMAN," Dedi adam dudaklarını birbirine bastırarak. "Ünlü iş adamı karısı ile birlikte ölü bulundu. Yeni manşetleri sen süsleyeceksin Erman." Dedi kahkaha atarak.
Bazı şeylerin insanı yaşarken öldürdüğünü duymuştum. Yaşarken Nasıl ölünür ki? Derdim. Hayat bana cevabını bu şekilde veriyordu. Yaşarken beni öldürerek bunu bana hissettirerek. Nefes alırken birşey boğazımı sıkıyordu ağrısı kalbime vuruyor ve bu canımı çok acıtıyordu.
"Baba..." Dedim fısıltıyla. Yanağımda süzülen gözyaşlarım şiddetini arttırırken baba diye sayıklamaya başladım. Doğum günümde böyle veda etmeyin. Lütfen, baba lütfen…
Babam sanki ona seslendiğimi hissetmiş olacak ki buraya doğru baktı. Başımı hafif kaldırdım ardından babam ile göz göze geldik. 'Baba' diye dudaklarımı oynattım. Gözleri dolmuş yüzüme acıyla bakıyordu. Hissediyordum çaresizliğini. Bitmişti. Ben liderimi ilk kez tükenmiş görüyordum...
'Özür Dilerim' Dedi dudaklarını oynatarak.
"Veda etmek istediğin biri var mı?" Dedi adam alay ederek. Olumsuz anlamda başımı sallarken o an zamanı durmuş gibi hissediyordum. Sanki yaşadıklarımı ben değil başka biri yaşıyor bende izliyor gibiydim. Başım dönmeye başlıyordu. Dayanamayacaktım bu acıya. Adam silahı babama doğrulttu yavaşça. Yüzüne yansıttığı keyif sinirlerimi bozmaya yetiyordu. "Buraya kadarmış." Dedi soğuk bir ses tonu ile ardından üç el ateş etti. Babam gözlerini yavaşça kapattırken son kez gülümsedi bana! Son kez!
“Çocukları nerede?” Diye sordu adam sandalyeye oturarak ardından masada duran pastayı parmaklayıp yemeğe başladı.
Sağ elim ile bacağımı cimcikleyip kendime gelmeye çalıştım. Zordu, Allah kahretsin zordu ama Eylül arabada tek başınaydı. Onun yanına gitmem gerekiyor!
Arkamı dönüp hızla uzaklaşacağım sıra biriyle çarpışıp aynı anda yere çakılmıştım! Soluk soluğa bir haldeyken bir çocukla göz göze gelmiştik. Elini uzatıp beni ayağa kaldırdı.
“Buradan hemen uzaklaş!” Dedi telaşla.
Onu itekleyip hızla koşmaya başladım. Soluğum kesilir gibi olurken ellerimin tir tir titrediğini fark ettim. Araba kapısını açıp içeriye girdim ardından kapıyı kapatıp tekrar içeriden kitledim! Arka koltuğun düğmesine basıp koltuğu indirdim ve Eylül’ü yanına aldım.
“Biz mi kazandık abla?” Diye sordu. “Hiç ses çıkartmadım. Sonra silah sesleri geldi çok korktum.”
Başımı olumlu anlamda sallayıp Eylül’e sıkıca sarıldım.
“Abla biri?”
“Abla bi abi bakıyor içeriye?” Deyince hızla arkamı döndüm.
“Kapıyı aç?” Dedi öfkeyle ardından kolu zorluyordu.
“Abla o kim? Neden kapıyı zorluyor? Korkuyorum?”
Adama doğru dönüp, “Pa,parola?”
“Hadi!” Öfkeyle bağırdı. Cebinden çıkarttığı silahı cama doğru uzattığında eylülü siper alıp üstüne kapaklandım. Ve ardından gelen o silah sesi!
Sessizlik…
Tık-Tık-Tık
Kalp atışımın sesini ilk kez bu kadar net duyuyordum. Arkamı dönmeye korkarken tekrar üç kez tıklatma duydum!
“Walther P99 AS?”
Arkamı dönerken o amca ile göz göze geldik!
“Vaktimiz yok kızım güven parolamız ‘Walther P99 AS!”
Anahtarın düğmesine bastığımda kilitler açılmıştı! Olduğumuz bölümdeki kapıyı açıp beni ve eylülü hızla kontrol etti. Eylül gözlerini asla açmıyor sıka sıka kapatıp bana sokuluyordu! Bakışlarım arabanın dışına gittiğinde az önceki abiyi başının sol tarafından tek kurşun ile vurulmuş halde gördüm.
Amcaysa elimden anahtarı alıp kapıyı kapattı ve şoför koltuğuna oturup hızla arabayı çalıştırdı ve hızla oradan uzaklaştık.
Telefon ile birini arayıp sesi hoparlöre verdi.
“Acil X duruma geçildi efendim kızlar benimle beraber güvendeler. Birazdan duracağız ve yer değişikliği olacak!”
“30 saniyeniz olacak!”
Arabayı sola yanaştırıp hızla park ettikten sonra arka kapıya yöneldi ve kapıyı açtı.
Kız kardeşime sıkıca sarılıp adama kaşlarım çatık baktım.
“Korkma buğlem benden korkma şimdi üstünüzü hemen çıkartıp bunları giyinmeniz gerekiyor!” Telaşlı bakışlar korku dolu gözler etrafını kolluyordu! Ardından elinde duran poşeti bana uzattı. Başımı olumlu anlamda sallarken hızla üstümüzü değiştirdik ve dışarıya çıktık iki tane siyah jip geldiğinde gözlerim yuvalarından çıkacak şekilde açılmışken tanıdık yüzler ile karşılaşmıştım.
“Küçük hanım?!”
Onlar babamın adamları bizim korumalarımızdı. Hızla yanımıza gelip bizi diğer arabaya doğru götürdüler. O sıra herşey saniyelik gelişirken iki küçük ceset diğer arabaya taşınmış ve bizim kıyafetlerimiz onlara giydirilmişti! Şoför koltuğuna da başka bir adam cesedi bırakılırken araba kapısı yavaşça kapandı.
“Gidelim!”
Araba uzaklaştıktan bir süre sonra büyük bir patlama sesiyle beraber Eylül bana daha da sıkı sarıldı. Başımı arkaya doğru çevirdiğimde arabamızın paramparça olmuş halde yandığını gördüm!
Hava kararmaya yüz tutmuş haldeyken büyük bahçeli bir eve giriş yapmıştık. Bir süre daha gittikten sonra araba durmuş ve kapısı otomatik bir şekilde açılmıştı. Tanıdık, çok tanıdık bir yüz görmek şu ana kadar tuttuğum tüm kalkanlarımı indirmeme sebep olmuştu!
"Teyze?"
|
0% |