Yeni Üyelik
2.
Bölüm

𝟸.ʙᴏ̈ʟᴜ̈ᴍ

@peonyscentedwriter

 

 

 

Olay Tarihi; 22 Şubat 2019

 

 

 

Olay Yeri; Norilsk. Rusya'nın Krasnoyarsk Krayı'nda bulunan bir şehirdir.

 

Mürekkep

 

Asla titremeyecek elin! Derin bir nefes alıp, aldığın nefesi içinde hapsedeceksin. Belli olan bir hedefte üçe kadar sayıp boşa zaman da kaybetmeyeceksin!

 

Dudağım keyifle yana kıvrılırken silahın emniyetini açtım. Kolay olmayacaktı elbette ama, asla zor da olmayacaktı.

 

Üç!

 

Merminin olması gereken yer tam da istediğim nokta olmuştu. Gözümü silahın dürbününden yavaşça çektim. Her zamankinden daha soğuktu bakışlarım. Bunları yaparsam içimdeki ateşi söndürecek gibi hissediyordum ama sadece, hissediyordum! İçimde yanan ateşe kömür atmaktı benim yaptığım.

 

İntikam; benim için bir bir çeşit ölüm oyunundan ibaretti. Öldürenin ben, ölenin hep karşı taraf olacağı bir oyun.

 

İzler vardı hayatımda. Bir damla 'Mürekkep'... Oldukça masum, beyaz bir sayfa...

 

Ölüm oyunumun birde final bölümü olacaktı. Birkaç aydır bu kasabadaydım. Rusya’nın soğuğuna git gide alışmaya başladım.

 

Yağmur damlaları çiselemeye başlarken bir süre sonra esintiyle beraber kar da yağmaya başlamıştı. Başımı hafif yukarıya kaldırıp yüzüme çarpmasına bir süre izin verdim. Sessizliğe ihtiyacım vardı, belkide düşünmeye. Derin bir nefes dışarıya bırakırken sıcak nefesim şubat soğuğunda adeta dans ederek şekiller bırakmıştı. Boğazlı kazağın ucunu burnumu kapatacak şekilde yukarıya doğru çektim.

 

Silahı parçalarına ayırarak çantasına yerleştirdikten hemen sonra merdivenlere yönelerek aşağıya odama doğru ilerlemeye başladım.

 

O gün, her şeyin eksiksiz olmasını istiyordum. Hataya yer olmayacak bir cinayet daha planlıyordum. Merhametimi, acıma duygumu, içimde bir yerlere hapsetmiştim.

 

Her bir duygumu odalara kilitlemiştim adeta. O odaların anahtarlarıda o duygularla yok olmuşlardı benliğimde.

 

Nefreti iliklerime kadar hissettirenlere, acıyı tattıracaktım..

 

“Biletiniz ayarlandı hanım efendi!”

 

“Bu ne resmiyet bu ne ciddiyet! Hayırdır?”

 

“Nereden bileyim nasıl hitap etmem gerektiğini?!”

 

Hmm öfkeydiydi. En sevdiğim hali! Üstüne gitmeli miyim? Şu cinayetin üstüne tatlı niyetine güzel giderdi!

 

“Beni duyuyor musun?”

 

Hayır! Yapmayacağım kıyamıyorum…

 

“Söyle güzel kardeşim, söyle benim en sevdiğim sonbaharım, Eylül’üm?”

 

Kıymet bahçemin kalan en nadide hazinesiydi Eylül. Öfkemi, kinimi, nefretimi bir anlık kapı dışarıda bırakan tek kişi…

 

“Kaç ay oldu abla sene mi demeliyim? Şimdide gideceksin!” Titriyordu sesi.. Dişlerini sıkar bir vaziyette alt dudağını öfkesini bastırmak için ısırıyordu!Görmesemde yüz ifadesini anlayabiliyordum..

 

“Söz veriyorum Japonya’daki alışverişten sonra yanına geleceğim!”

 

Alışveriş?

 

Biz bu ufak deyimlere yaş tahtaya basmamak diyelim. Olurda üçüncü bir kulak misafirimiz olursa diye.

 

“Sende amcamın arkadaşı gibi gittiğin yerlerde habersiz alış veriş yaparsan ve yanlış şeyler alıp gelirsen fena bozuşacağız!”

 

Yüzümde keyifle pis bir sırıtma yer alırken, “Sen beni affedersin güzel kızım.” Diye katıldım ona.

 

“Tabiki affederim sonuçta gizlemiyorsun yaptığın hatayı üstünü kapatıp tekrar aynı yanlış alışverişi yapıp karşıma gelmeyeceksin!”

 

Ah hah hahh!

 

“Tamam yanlışlık olmasın dinle tekrar. Güzel kıyafetler, çizim defteri ve bir kaç eski içki?”

 

Kapının dışından gelen iki tıklatma ardından gelen zil sesi…

 

Bakışlarım o yöne doğru dönerken kapının ardından, “почта(posta)” sesi gelmişti.

 

“Хорошо. оставь это там (iyi onu orada bırak)” diyerek karşılık verdim.

 

“Anlamadım abla?”

 

“Sana demedim güzelim posta gelmiş bir saniye bekle alıp geleceğim.”

 

Telefonu masanın üzerine bırakıp belimdeki silahı çıkarttım yavaş hareketlerle mermiyi silahın ağzına doğru aldım. Sağ elim silah ile birlikte arkadayken sol elimle kapıyı yavaşça araladım.

 

Etraf sessizdi. Postacı çoktan merdivenleri inmeye başlamıştı. Elimi uzatıp yerde duran dosyayı alıp kapıyı kapattım.

 

Mrs.Mirket

 

Dosya kağıdının ucunu yırtarak içindeki kağıtları dışarıya çıkarttım.

 

“Benim bildiğim hediyeler alınırken sürpriz yapılır! Sen istek listesi sunuyorsun küçük hanım?!”

 

“Serçe parmağımdaki yüzüğün kıymetini biliyorum neden çünkü ben istedim. Yani zevklerimiz uyuşmasa da işin ucu birbirimizi ne kadar sevdiğimize dayanıyor!”

 

Bu kız…

 

Eylül!

 

“Tamam, tamam pes sana sürpriz yapmak yok oldu mu? Sende bana yapma ama anlaştık mı?!”

 

“Ben senin için hep aynı alışverişi yapıyorum mesela her cipsi yemiyorsun cola içmezsin!”

 

“Anladım.”

 

Aynı ifadeyle yüzlerimiz şekillenmişti!

 

“Biletini aldım aktarmalı olacak saat 10:30’da”

 

“Tamam güzelim. Si opşa malimben”

 

“Mati”

 

Sandalyeye kıçı yerleştirip ayaklarımı masanın üzerine uzatıp bir bacağımı diğerinin üstüne yerleştirdim. Gelen dosyadaki bilgileri okuyup beynime kazırken biten kağıtları yanımdaki bitmiş yağ tenekesinde yakıyordum.

 

Seni küçük yarım taşaklı orospu çocuğu!

 

Yakılması gerekenler kül olurken odadaki dumanı bir nefes içime çekip geri bıraktım. Ayağa kalkıp kalan dosyaları siyah şifreli dosyaya koyduktan sonra sırt çantama attım. Eşyalarımı hazırlayıp etrafı son kez elden geçirdikten sonra masanın üzerinde duran kaskı alarak odadan ayrıldım.

 

Merdivenleri hızla inerken kurtdaşlardan biri yukarıya doğru çıkıyordu. Asla durma olmaksızın ikimizde yan yan gelmiş saniyelik olarak ellerimizde tuttuğumuz şeyler yer değiştirmişti.

 

Anahtar, disk!

 

Kaskı kasama geçirip motora binmiştim. Anahtarı takıp çevirdikten hemen sonra o dolgun motor sesi otoparkı ele geçirmişti adeta. Motorun kenarını okşayıp, “Benim asi atmacam bir kaç saat sonra veda edeceğiz!”

 

Kasabadan ayrılmadan hemen önce polis ve ambulans yanımdan hızla geçip gitmişlerdi. Bu şehrin zaman aşımını sevmiştim doğrusu!

 

Yarım saatlik yolculuktan sonra havaalanına gelmiştim. Motoru otoparka anahtarı üzerinde olacak şekilde bıraktım.

 

Bilet, geçiş işlemleri zart zurt derken business class ve ben birbirimize nihayet dercesine bakıştık. Kendimi koltuğa bırakıp üzerime gelişi güzel bir şey örttükten hemen sonra gözlerimi uykuya teslim ettim çünkü yolculuğum uzun sürecekti…

 

İstikamet Japonya!

 

Günlerdir rahat uyumamanın verdiği yorgunluk ile biraz olsun kendime gelmiştim. Şimdiki uykusuzluğum kaç gün sürecekti bilmiyorum!

 

Gözlüğümü takıp çıkış kapısına doğru ilerledim.

Dışarıya adım attığımda işaret parmağım ile gözlüğümün ucunu burnuma doğru hafif indirip göz ucuyla siyah renk maserati mc20’sine yaslanmış elleri cebinde ilk çocukluk arkadaşım Yasuhiro GUMİ’yi gördüm.

 

Benim olduğum yöne doğru döndüğünde gözünde beliren o parlama tıpkı ilk günkü gibiydi. Yıllar öncesinin esintisi direkt beni bulmuştu. Adımlarını benim olduğum yöne doğru atarken birkaç adımda yanıma ulaşmıştı! Yani 1.98 boyunun hakkını veriyor.

 

|yazar notu; ‘sevgili okurlar buradan sonrası Japon dili kullanılarak ilerliyor yani en azından öyle bilin ;)kips |

 

“Hoş geldin…” dedi heyecanla! Sanki söylemesi gereken milyonlarca şey varken tıkanıp kalmıştı cümleleri. Bir süre sonra tekrardan, “Hoş geldin ikinci baba evine.” Diyerek kalan son adımını atarak sıkıca sarıldı iri gövdesiyle.

 

“Hey! Hey! Boğulacağım kayodayı!”

 

Gelişi güzel, dolgun ve bir o kadar da ağır ses tonuyla kahkaha attı. “Yıllar geçsede unutmamışsın?”

 

“Burası benim babamın ikinci memleketi benim kandan değil candan olan amcamın yeri! Geride kalması gerekenleri mezarda bırakıyorum.”

 

Yüzüme yaklaşacak şekilde eğildi ve derin bir nefes çekti. Anlamayan gözlerle ona bakarken, “Eskidende öfke kokardın-“ dedikten hemen sonra cümlesini tamamlamasına izin vermeden koca boynuna zıplayıp onu aşağıya doğru çektim.

 

“Seni eşşek pisliğine düşmüş kanadı kırık sinek! Asıl değişmeyen sensin.” Dedim saçlarını bozarak.

 

Yerin, mekanın önemi olmaksızın birbirimizle uğraştıktan sonra ikimizde geriye doğru çekildik. Hasret gidermemizi geri kalan zamanlara bırakırken ikimizde arabaya doğru ilerledik. Kapımı centilmen gibi açıp benim içeriye geçmemi bekledikten hemen sonra kapımı kapattı kendiside şöför koltuğuna geçtikten hemen sonra yola koyulduk. Kar taneleri gökyüzünden yeryüzüne düşüyordu usulca. Aptal bir tebessüm belirmişti yüzümde! Beni geçmişe götürecek bir kaç düşünce gelirken peşi sıra düşüncemi dağıtmak için Yasuhiro’ya doğru döndüm.

 

“Anlat bakalım kayodayım?” Dedim keyifle.

 

Kayodayı; birader anlamına gelen bir terimdir yakuzalar arasında.

 

Ben bir yakuza değilim lakin benim büyük dedem ve Yasuhiro’nun büyük dedesi kan kardeşiydiler. Kendi ülkelerinin iki ayrı ileri gelmiş mafya babalarıdır. O zamanlar küçük olduğum için babam pek anlatmasada ikimizde kapı arkasından dedelerimizin büyük ihtişamlı anılarını dinlemekten zevk alıyorduk. İkisinin dostluğu mezara kadar devam etmiş asla kan kardeşliklerine leke sürdürmemişlerdir. Tıpkı kendi dostlukları gibi geriye ihtişamlı büyük bir miras olarak babam Erman KARADUMAN ve Yasuhiro’nun babası Kazuhide GUMİ’yi bırakmışlardı. Taki ihanete uğrayıp katledilen babam Kazuhide amcaya veda edene kadar…

 

Osaka şehri ve diğer iki büyük şehir yıllardır yakuzaların başı olan Kazuhide GUMİ’ye aittir. Diğer alt tabaka yakuzaların yanı sıra iş işleyişleri daha farklıdır. Gelir kaynakları kendilerine ait olan eğlence ve benzeri mekanlardan oluşmaktadır. Her yakuza kabilesinin kendine ait çeşitli anlamlı dövmeleri bulunmaktadır. K.GUMİ’ye ait olan yakuzaların dövmeleri sağ kol bilekten başlayıp sol omuzlarına oradan sağ bellerine çapraz şekilde uzanıyor. Sol göğüslerinin hemen kalp bitiminde kendi yüzlerine benzer yüz ve hemen arkasında kurt dövmesi bulunuyor. Bu yakuzaların olmazsa olmaz simgelerinden biridir.

 

Şehrin sokaklarını geride bırakıp mahalleye, köylerine giriş yapmıştık…

 

Arabayı park ettikten sonra kapımı açarak dışarıya çıktım. Bizim olduğumuz yöne doğru Yasuhiro’nun dobermanı hızla koşarak gelmişti. Gözlerim şaşkınlıkla açılırken iki elimi yanaklarına koyup sağa sola sallayıp haşin bir şekilde sevmeye başladım. Benim ile beraber oynarken bacağımın arasına girip kafasını yukarıya kaldırdı. Sırıtarak kafasını okşadım.

 

“Demek beni unutmadın? Buna çok sevindim.”

 

“Yıllardır seni dinliyor nasıl unutsun…” Yasuhiro kendi kendine mırıldanıyordu arabaya yaslanmış bir şekilde.

 

“Bir şey mi dedin?” Diye sordum omuz ucundan geriye doğru bakarak.

 

Başını olumsuz anlamda salladı. “Hadi gidelim seni görmek isteyen biri daha var.”

 

Onaylayarak başımı salladım ve sisler arasında kalan ihtişamlı minka yapım olan eve doğru ilerlemeye başladık.

 

“Eskiden burada yaptığımız yarışları hatırlıyor musun?” Diye sordu keyifle sırıtarak.

 

Dişlerimi sıkıp kaşlarımı çatarak baktım Yasuhiro’ya. “Kazanamayacağını bilip hep hile yapıyordun!” Dedim öfkeyle.

 

“Ay çingan!(çingene)” bunu kendi dilinde değil Türkçe derken oldukça komik söylemişti.

 

“Ya!” Diye bağırıp peşinden koşarken hızla benden kaçmaya başlamıştı merdivenleri hayvan gibi çıkarken ona yetişmek güç olmuştu neyse onu tam yakalamıştım ki ayağımın ters dönmesi elimden kayan tişörtü ile dengem kaybolmuş geriye doğru yönelmiştim. Her şey saniyelik gelişirken ahtapot kolları belimi kavrayıp beni kendine doğru çekmesi bir olmuştuk. Nefeslerimizi karşılıklı hissederken Yasuhiro’nun yüzünde belli belirsiz bir kızarıklık meydana gelmiş ardından derin bir yutkunmuştu!

Beni hemen düzeltip merdivene sağlam basmamı sağladıktan sonra hızla geriye çekilmişti.

 

“Sa-“

 

“Çocuk musun hala? Adımlarına dikkat etsene!” Diye çıkıştı öfkeyle.

 

Tam ağzımı açıp bir şeyler çarpacakken yüzüne, kapı girişinden Kazuhide amcanın seslenişiyle beraber ikimizde o yöne doğru döndük.

 

Kollarını açıp “Suiren?” Diye seslendi parıldayan gözleri arasında…

 

Suiren Japonya’da su zambağı adı verilen bir çiçek türüdür.

 

Tekrar yüzümde beliren o tebessüm yutkunmama neden olmuştu! Kalan son basamakları çıktından sonra kapıda beni heyecanlı gözlerle bekleyen amcama giderek sarıldım. Sevgiyle beni kucaklayıp o da sıkıca sarıldı.

 

“Yorulmuş olmalısın odan, eşyaların, her şeyi hazırlattım. Eğer uyumak dinlenmek istersen hemen odana kadar eşlik etsin hizmetkârlar?”

 

Derin bir nefes bıraktım dışarıya, “Dinlenmek?”diye sordum durgun bir sesle. “Vücudumu yapacağım iş öncesi öyle gelişi güzel sadece yatırıyorum amca…”

 

Başını hafif yana doğru eğdi kimseye belli etmeyeceği o hüzünlü gözlerle baktı manevi kızının gözlerine. “Sen ne zamandır kendine bunu yapıyorsun?”

 

“İlk katil olduğum günden beri!” Diye cevap verdim net, düz bir şekilde.

 

Sıkıca sarıldı! Hiçbir şey söylemeden sıkıca sarıldı…

 

Bir süre öyle durduktan sonra, “Bize hepinizin ölüm haberi gelince oraya geldim. İşler neden aniden bu noktaya geldi bilmiyorum. Burada işlerin karışık olduğu zamanlarda Türkiye’de babana bunu yapmaları çok ters olmuştu. Cesetlerinizde uyuşmazlık örneğinin olumsuzluğunu bilen sadece bir kaç kişiydik. Araştırma yapmamam emri büyüklerden gelmişti. Özür dilerim Suiren’im… Kimseyi dinlememem gerekirdi! Özür dilerim…”

 

Geriye doğru çekilip elinden tuttum. “Senin bir suçun yok Kazuhide amca. Her şey çoktan planlanmıştı! Herkes, her şey plana uygun ilerledi. Buradaki karışıklık oradaki dağılma… Yılanın büyüğü hala aramızda amca! Kimliğini çok iyi gizliyor ama ona doğru sürünenlerin kuyruklarının bir kaçını avuçlarım arasında kendi zehirlerini içerek can verdiler! Bir kaçının izini hala sürüyoruz… Şuan elimde olan-“

 

“Suiren, güzel kızım soluklan şuan amcanın yanındasın en azından bir süre bunları kapının dışında bırak! Yaşlı amcan seni böyle görmeye dayanamıyor!”

 

Başımı olumsuz anlamda salladım! “Bir an bırakırsam anneme, babama ihanet edecekmiş gibi hissediyorum!” Diye cevap verdim.

 

“Babanı benden iyi mi tanıyorsun bakayım sen?!” Ses tonu öfkeli çıkmıştı. “Asıl ihanet şu an sana iyi bakmadığımı görse baban,” sol elini kaldırıp serçe parmağını işaret ederek, “bunu buradan keser atardı!”

 

Bunun anlamı ihanettir! Yakuzalar arasında birbirine ihanet edenlere verilen ceza olarak da bilinir.

 

Başımı olumsuz anlamda salladım, “Kazuhide Amca onu demek istemedim!”

 

“Siz bana kan kardeşimin emanetisiniz! Ben size ulaşmak için nelerden vazgeçtim? Şimdi beni dinliyorsun adım adım olacak her şey! Sana söz veriyorum buraya geldiğine değecek bir intikam yemeği sunacağım sana ama sende beni amcanı dinleyeceksin?!” Dedi ciddi bir şekilde.

 

Dudaklarımı birbirine bastırıp derin bir nefes alıp burnumdan verdim. Daha sonra başımı olumlu anlamda sallayıp, “Peki…” diyerek karşılık verdim istemeyecekte olsa.

 

Ne olursa olsun burada başıma buyruk davranamazdım. Güzel bir intikam yemeği için beklemeye değecek sanırım.

 

Amca ve Yasuhiro ile vakit geçirdikten sonra odama geçmiştim. Dağa yakın bir yer olduğundan tüm şehir adeta ayaklarının altında parlıyordu. Bir süre durup manzarayı izledim…

 

Burnuma yeşil çay kokusu geliyordu.

 

“Gel bakalım özlemişsindir?” Diyerek içeriye giren Yasuhiro’ya döndüm.

 

“Imm hemde nasıl.” Dedim kokuyu içime çekerek. Arkasından kapıya doğru bakıp, “Amcam nerede?” Diye sordum.

 

“Dinlenmek için odasına geçti…” diye cevap verdi durgun ve bir o kadar da düşünceli bir şekilde.

 

“Bir sorun mu var bir şey mi oldu?”

 

Elinde tuttuğu yeşil seramik küçük demlikten hem kendi bardağına hemde bana doldurduktan sonra demliği tekrar yerine koyup bana doğru döndü ve kömür gözlerini gözlerime dikti.

 

“Oyevun (Lider, Baba anlamını taşıyan bir kelimedir! Yakuzaların kendilerinden rütbe olarak yüksek kişilere hitap şekilleridir) seni görmesi bir yandan ona çok iyi geldi kardeşinin miras bıraktığı ruha kavuşmak gibi… Öte yandan sizi yıllardır çakal sürüsüne sahipsiz bırakmış gibi suçluyordu kendini…”

 

“Sen ne düşünüyorsun?” Diye sordum çayımdan bir yudum alarak.

 

“Hikayenin başını…”

 

“Nasıl yani?” Sol dirseğimi masaya koyup çenemi elimin üstüne yasladım.

 

“Sizi oradan alıp kurtaranlar aynı zamanda sizin yerinize başka cesetler arabaya bırakanlar, Buğlem sence bunlar saniyelik halledilecek bir şey mi?”

 

Omuz silktim, “Babam güvenmemi söyledi!” Dedim öfkeyle.

 

“Sakin ol kafanı odaklandığın nokta dışında kaçırdığın şeylere çevirmeni istiyorum?”

 

“Yasuhiro-“

 

Çayını bırakıp hızla ayağa kalktı ardından öfkeyle kapıya doğru yöneldi.

 

Kaşlarım çatılırken kendimi ayakta onu takip ederken buldum! Tam kapıdan çıkacakken onu kolundan çektim ve içeriye geri kaldım. Neye uğradığını şaşırmış bir halde bana bakıyordu.

 

“Bu ne hal?”

 

“Geç oldu uyuyalım hem seninde dinlemen gerekiyor!”

 

Yüz hatları, beden dili yaptıklarını adeta yalanlıyordu! Ne olmuştu aniden? Daha fazla üstüne gitmemek için geriye doğru çekildim ve gitmesine izin verdim. Her ne kadar bunu yapmak istemesemde!

 

Tek başıma kaldığım oda da masanın üstünde duran bardağı alıp balkona doğru yöneldim. Gece uzundu… Kafamda yeterince soru işaretleri varken Yasuhiro yenilerini ekliyordu!

 

Aradan birkaç gün geçmişti…

 

7:48

 

Kapımın tıklatılma sesiyle beraber bakışlarım o yöne doğru döndü.

 

“Günaydın Hanım Efendi sizin için yapabileceğim bir şey var mı Oyevun Kazuhide sizinle ilgilenmem için gönderdi.”

 

Başımı olumsuz anlamda salladıktan hemen sonra tekrar yardımcıya dönerek, “Aslında var!”

 

“Dinliyorum Hanım Efendi?” Dedi tebessüm ederek.

 

“Benim için saunayı hazırlar mısın?”

 

“Tabiki.”

 

Yardımcı yanımdan ayrıldıktan sonra uzandığım yatakta doğruldum. Ellerimi saçlarıma geçirip derin bir nefes aldım ardından aldığım nefesi sert bir şekilde geriye bıraktım. Ayağa kalkıp balkona doğru ilerledim ara ara kar yağışı devam ediyordu. Yerlerde belli belirsiz izler meydana gelmişti. Keskin soğuğu iliklerime kadar hissetmiştim. İyi geliyordu!

 

Bir süre sonra tekrar yardımcı kapıyı çalarak saunanın hazır olduğunu söyledi. Elinde uzattığı havluyu alacakken yanlışlıkla elinden kayıp yere düşürmüş telaş ile eğilip hemen geri almıştı.

 

“Ö,özür dilerim he,hemen he,hemen yenisini getireceğim.” Dedi telaşla.

 

Elinde tuttuğu havluyu elinden alıp sorun olmadığını söyledim. Başıyla onaylayıp tebessüm etti. Odadan çıkacağı sıra bileğinden yakalayıp kendime doğru çevirdiğimde yutkunması ve tedirgin bakışlarıyla bana bakması bir olmuştu.

 

“Boynun?”

 

“Hı?” Diye karşılık verdi anlamayarak.

 

Geriye dönüp çantama doğru ilerledim ve içinden bir krem alarak tekrar yardımcının yanına geldim. “Yaranı tedavi etmezsen iz kalacak.”

 

“Aa, şey… Teşekkür ediyorum. Düştüm ben!” Gereksiz bir telaşa kapılmıştı! Göz altlarında ten renginden ayrı bir kızarıklık meydana gelmişti.

 

Sadece dudaklarım kıvrılıp tebessüm etmiştim. Ardından sol elim omzuna dokunup hafif sıkmıştım. “Daha dikkatli ol.”

 

Göz ucuyla geriye doğru dönüp baktığımda soluk alış verişi hızlanmış elleriyle eteklerini sıkıyordu…

 

Sauna, sıcak duş derken vücudumu kendine gelmiş hissediyorum. İç çamaşırlarımı giyinip altıma rahat bir şey giyinmiştim. Üstüme ne giyineceğime karar verememişken kapı birden sonuna kadar açıldı ve o an Yasuhiro ile karşı karşıya gelmiştik! Afallamış bir şekilde ne yapacağına şaşırırken içeriye gelip bana dolaptan bir şeyler vermesini söyledim.

 

Yatağın üzerine oturup çoraplarımı giyerken Yasuhiro’nun avel hareketleri hoşuma gitmişti.

 

“Sen biraz daha dikkatli davranmaya ne dersin?!” Diye sordu öfkeli bir şekilde ardından elinde tuttuğu tişörtü yüzüme fırlattı. Ayağa kalkıp götüne tersten tekme yedikten sonra hızla geriye doğru döndü adımını üzerime doğru yürümek için kullanacakken kalakalmıştı!

 

Yutkunurken gözleri vücudumda saliselik olarak gezindi. Gözlerimi kısıp ona bakarken ensesini ovup geriye doğru çatık kaşlarıyla beraber tekrar döndü.

 

“Bir başkası olsaydı gözlerini oyar boynuna dizerdim!” Dedim tişörtü üstüme geçirerek.

 

“O yaralar?”

 

“Bir önemi yok.”

 

Bana doğru döndü tişörtün ucundan tutup yaraları görecek şekilde hafif kaldırdı.

 

“Sakin ol kayodayım sadece geçmiş-“

 

Sarıldı sıkıca…

 

“Neler yaşadığını düşünmek bile istemiyorum! Ah siktir, siktir! Bir daha kendi başına bir şeyler yapmayacaksın!”

 

“Yasuhiro dostum.” Kollarımı beline dolayıp bende ona sarıldım. “Büyüdüğüm yolların çiçekli olmasını bende isterdim… Annem, babam, kız kardeşim…”

Geriye çekilip ona baktım. “Takılma sende özellikle yapacağım işlere!”

 

“Buradayken benden habersiz adım atma dışarıya!”

 

“Bu zamana kadar kimsenin sırtıma dağ, ayağıma bağ olmasına izin vermedim! Haddi aşarsan adımının bitiminde sınır çizmek zorunda kalacağım!”

 

Öfkeyle tısladı. Hiçbir karşılık vermeden hızla odayı terk etti. Bende peşinden odadan ayrılarak kahvaltının olacağı salona doğru ilerledim.

 

“Suiren,” diye seslendi Kazuhide amca yüzündeki kocaman gülümsemesiyle. “Nasıl sana gönderdiğim yardımcı işine yaradı mı ilgilendi mi seninle?” Diye sordu.

 

“Evet. Teşekkür ederim.”

 

“Gel bakalım senin sevdiğin yöresel şeylerden hazırlattım.” Dedi sofraya çağırarak.

 

Sohbet ederek eski günleri yad ederek kahvaltı yapıyorduk. Bir süre sonra yakuza korumalarından birisi izin isteyerek içeriye girdi. Toplantı sırasının bu hafta içerisinde amcam Kazuhide GUMİ’de olduğunu söylemişti. Amcam hazırlık yapılmadığı ve haberin onca işi arasında geç geldiği için fazlasıyla öfkelenmişti. Bir süre gelen korumaya öfkesini kusmuştu.

 

İzin isteyerek söze katılmış amcama doğru dönmüştüm. “Eğer isterseniz ben ve Yasuhiro ilgilenebiliriz Amca?”

 

Kaşlarını çatmış olan amcam gelen korumaya burnundan solur bir halde öfke dolu bakışlar atmıştı!

 

“Efendim özür dilerim.” Demişti önünde bilmem kaçıncı kez eğilerek.

 

“Güzel kızım gelmişken seni böyle bir şeyle yormak istemiyorum!” Dedi başını olumsuz anlamda sallayarak.

 

“Benim için eğlenceli olacak. Birazda kafam dağılsın istiyorum. Ee peki mekan olarak yapılacak yer belli mi?” Diye sordum çayımdan bir yudum alarak.

 

“Genellikle her ay döngüsünde herhangi bir sorun olmaması için yer değişikliği yapılarak toplantı oluyor.” Dedi Yasuhiro.

 

“Hmm güzel. Peki mekanların isimleri ve fotoğrafları varsa görebilir miyim?” Diye sordum.

 

Amcam Kazuhide korumaya başı ile işaret verdikten hemen sonra önüme elinde tuttuğu siyah tableti mekan bilgilerini açarak bıraktı.

 

“Buyurun Hanım efendi.” Dedi ve aynı hızla geriye çekilerek dik bir şekilde emir bekledi.

 

Dudağımı içten ısırırken gözlerim o mekanı aradı. Bingo! Dedim içimden hedefi 12’den vurarak. Net ve ciddi bir tavırla, “Burası olabilir mi?” Diye sordum.

 

“Hmm?” Diye düşündü amcam.

 

“Neresi?” Yasuhiro meraklı gözlerini bana döndürürken bakışlarım amcamdayken cevap verdim.

 

“Şinjuku K7.”

 

Porselen demlik yere düşüp paramparça olurken sabit olan yüzümde geriye dönen sadece gözlerim olmuştu! Titreyen elleriyle yere dağılmış parçaları defalarca özür dileyerek toplayan sabah bana yardıma gelen kızdı. Dudağım sağa doğru kıvrılıp belli bir şekilde sırıtmıştım.

 

Baş yardımcı yanımıza gelerek olan şey için özür dileyip yarımcı kızı buradan hızla uzaklaştırdı.

 

“Son zamanlarda nesi var?” Diye sordu amcam baş yardımcıya.

 

“Ailevi meselelerinden dolayı ek iş yapmaya başladı efendim o yüzden yorgun onun adına sizden özür diliyorum.” Dedi eğilerek.

 

Amcam eliyle işaret edip çıkmalarını söyledi. Herkes odadan dışarıya çıktıktan sonra, “Sana verdiğim dosyaları inceledin mi amca?” Diye sordum.

 

Başını olumlu anlamda salladı. “Bana?! Benim yakuza aileme?! Yıllardır temiz bir şekilde sürdürdüğümüz geleneği böyle bir şey yaparak bozmaya cesaret ettiyse eğer onun ölümünü hemen değil yavaş yavaş vereceğim iliklerine kadar hissedecek şekilde!”

 

“Neler oluyor?” Diye sordu Yasuhiro anlamayan gözlerle ikimizede bakarak.

 

“İşler yıllardır bağlantılı bir şekilde ilerliyordu. Türkiye ayağını bozan benim babamdı. Japonya’da sen diğer ülkelerde istemeyenler olsa da bir şekilde rahatlıkla sızıntı oluyordu. Sana sızmaları da uzun yıllarını aldı.”

 

“Bu bilgilere nasıl eriştin Buğlem?” Diye sordu amcam Kazuhide GUMİ.

 

“Ailemin masum kanında en ufak parmağı olan herkesin ismi elimde var. Yılanın büyük başının Türkiye’de olduğunu biliyorum ama kimdir necidir büyük bir sır! Ayağı altındaki solucanların bir kaçı toprak altında bir kaçı onlara ulaşana kadar toprak üstünde yaşamaya devam edecekler!”

 

“Bundan sonra yalnız hareket etmeni istemiyorum! Bırak gerisini bizler halledelim.”

 

Başımı olumsuz anlamda salladım. “Amca sana karşı size karşı sonsuz saygım var! Ama beni bu konuda durdurmaya çalışma benim içimdeki ateşi söndürene kadar durmaya niyetim yok!”

 

Elini masaya koyup başını sıktı.

 

“Sızan şeyler ilgili bir bilgin var mı?” Diye sordu Yasuhiro.

 

Başımı olumlu anlamda salladım. “Hap, toz birde yeni sürüm diye hitap ettikleri jellap.”

 

“Jellap?”

 

“Sıvı karışımlı uyuşturucu. Diğer şeyler ile ilgili herhangi bir bilgimiz yok.”

 

“Bunları yani bu bilgileri nasıl elde ettin Buğlem?” Diye sordu merakla Yasuhirodcgq.

 

“Kız kardeşim aracılığıyla.”

 

“Peki neden Şinjuku K7? Orada böyle bir şey yapmalarının imkanı yok. Girişler mekan heryer inceleniyor aynı zamanda 7/24 kayıt altında.”

 

“K7 içerisinde gizli bir kat var!” Dediğim anda gözler şaşkınlıkla üzerime dönmüştü.

 

“Hasiktir!” Dedi Yasuhiro tıslayarak. “Amına koyarım böyle cesaretin imkanı yok!”

 

“Amcam Kazuhide Gumi senin araba kazanda yani suikast desem daha yerinde olacak! Seninle bir ay boyunca özel olarak ilgilendi. O süre zarfında Şinjuku K7’de mekan tadilatı adı altında o bölüm açıldı. Asansör ile şifreli bir şekilde giriş sağlanıyor. VIP üyelere hizmet veriliyor ve el altından dönen dolarlar dudak uçuklatacak cinsten!” Dedim ciddi bir tavırla.

 

“Hadi çökelim indirelim siktiğimin piçini!” Diyerek ayaklandı Yasuhiro!

 

“Otur oturduğun yerde!” Dedi Amcam kaşları çatık bir şekilde.

 

“Öfkeyle ayağa kalkman sana sadece bir kişiyi verir! O da gözlerinden çıkarttığı işle alakası bile olmayan herhangi biri olur.“dedim Yasuhiro’nun gözlerinin içine bakarak.

 

“Bir planın var mı Suirenim?”

 

Başımı olumlu anlamda salladım. “Sadece bir şeyden emin olmak istiyorum.” Dedim düşünceli bir şekilde.

 

“Neyden?” Diye sordu Yasuhiro.

 

“Şimdi öncelikle…” diye başladım konuşmaya.

 

22:58

 

Odamda ileri geri dönüp duruyorken beklediğim adım sesleri git gide daha da yaklaşmıştı. Yatağın üzerine doğru uzanıp bakışlarımı tavana diktim.

 

“Girebilir miyim Hanım Efendi?”

 

Yüzümde oluşan sinsi gülümseme.

 

“Evet?” Diye karşılık verdim. O içeriye girerken bende yattığım yerde yavaşça yoğruldum.

 

“Özür dilerim rahatız ettim baş yardımcımız bir şeye ihtiyacınız olup olmadığını sormam için gönderdi.”

 

“Hayır yok.”

 

Yanıma doğru birkaç adım atarak geldi ardından elinde tuttuğu kremi uzattı elime aldım ve bakışlarımı ona çevirdim. “Teşekkür ederim hanım efendi.”

 

Ayağa kalkıp kremi tekrar cebine bıraktım. “Bu sende kalabilir teşekküre gerek yok. Senden sadece bu küçük hediyeye karşılık bir iyilik isteyeceğim ama aramızda kalacak?”

 

Tebessüm ederek baktı yüzüme “Tabiki Hanım efendi ne isterseniz?” Diye karşılık verdi.

 

İlk önce, “Amcam uyudu mu?” Diye sordum.

 

“Evet hanım efendi bir kaç saat önce uyudu.”

 

Gülümsedim…

 

“Peki Yasuhiro, o?”

 

“Duş almak için hazırlık yapmamızı istemişti şu an muhtemelen-“

 

“Tamam anladım.” Dedim keyifle gülümseyerek.

Alt dudağımı yalayıp sinsi bir şekilde ısırdım.

 

Keyiflenen ifadesini masum tutmaya çalışarak bana bakmaya devam etti.

 

“Şimdi beni Yasuhiro’nun odasına götür! Daha sonrası için benden sana sabaha kadar izin.”

 

“Ama efendim baş yardımcı?”

 

“Sorumluluk bende bu kattaki işlerini bitirdiğini söyleyebilirsin.”

 

“Siz ikiniz?” Diye sordu heyecanla.

 

“Şşş! Sessiz.”

 

Başını olumlu anlamda salladı. Önümden dikkatli adımlar ile ilerlerken Yasuhiro’nun kapısına kadar gelmiştik.

 

“Bu gece rahatsız edilmek istemiyorum!” Diye ekledim ciddi bir şekilde.

 

Başını salladı. “Peki efendim.”

 

İçeriye geçip kapıyı kapatmadan ilerledim. Küvete uzanmış Yasuhiro ile karşılaşınca bir an duraksayacak gibi olsamda adımlarımı atmaya devam ettim. Camdan arka kısmın yansıması gözükürken yüzümde o sinsi gülümseme tekrar oluşmuştu. Üzerimdeki kıyafetleri çıkartmadan küvetin içine girdiğimde Yasuhiro’nun gözleri yuvalarından çıkacak şekilde açıldı. Hala kapıdan içeriyi izlemesi sinirimi bozmuştu!

 

“Ne yapı-“

 

“Sessiz ol!” Dedim fısıldayarak.

 

“Sarhoş musun amına koyayım?!”

 

“Ben içmem bir, ikincisi ben sana koyarım!”

 

Dişlerini sıkıp solumaya başlayan Yasuhiro’nun ifadesiyle beraber vücududa sertleşiyordu!

 

“Git artık!”

 

“Nereye gideyim Buğlem? Bu kadar ileri gitmemize gerek var mı?!”

 

Camda olan bakışlarım Yasuhiro’yu bulmuştu. Bacağımı diğer tarafa atıp kucağına oturdum. Bu hareketim karşısında yutkunurken avel bakışları dehşete dönüştü. Göz ucuyla cama doğru döndüğümde siktiğim başı hala orada durup içeriyi izler vaziyetteydi!

 

“Buğlem beni duymuyor musun?” Dedi yutkunarak.

 

Seni küçük sürtük istediğini görüntüyü almadan gitmeyeceksin demek peki öyle olsun bende sana onu vereceğim! Elim Yasuhiro’nun yanağına dokunurken dudaklarımı dudaklarına birleşirdim. Sıcak nefesini hissederken öylece kala kalmıştı. Ne yapmam gerektiğini bilmeden altı dudağını emiyordum! Bir keresinde Eylül’ün ısrarıyla izlediğim o romantik filmde kızda böyle bir şey yapıyordu. Yani umarım doğru hatırlıyorum. Başımı sola doğru yatırıp öpmeye devam ederken göz ucuyla cama tekrar bakmıştım. Başını geriye doğru çekip kapıyı yavaşça kapattı. Tam geri çekileceğim sıra bu kez Yasuhiro sırtını yaslandığı yerden doğrulttu ve boynuma uzanan elleriyle beraber bu kez sakin olan dudaklarıyla öpmeme karşılık vermişti!

 

İki dudağı cayır cayır yanıyor dudaklarımdan kana kana su içer gibi öpüyordu?!

 

Omuzlarından onu zoraki geri iterken nefes nefese kalmıştık!

 

“Sakin ol şampiyon rollenme bu kadar?!” Dedim derin bir nefes dışarıya bırakıp ayağa kalkarak.

 

Köşede duran havluyu eline alıp küvetten dışarıya çıktı ve havluyu beline doladı.

 

“Hazırlanalım çıkacağız vaktimiz yok.”

 

“Buğlem ne olursa olsun bir daha az önceki şeyi yapma!” Dedi ciddi ve sert bir tavırla.

 

“Büyütme bu kadar küçük yardımcının gözünü inandırıcı bir şekilde boyamamız gerekiyordu.”

 

“O küçük yardımcıyı oturtup sabaha kadar siktirtme bana!” Dedi öfkeyle ardından dolabını açıp eline aldığı birkaç parça eşyayla beraber giyinme odasına gitti.

 

“Neden bu kadar abartıyor ki?!” Dedim kendi kendime iç geçirerek.

 

Yasuhiro giyinme odasından çıktıktan sonra peşi sıra ben girmiştim. Hemen üstümü değiştirip odadan çıktım. Yasuhiro’nun dolabından üstüme giyinmek için polar alıp tekrar geri kapattım.

 

“Evet yanına almış ol kremi güzel kız…”

 

“Ne kremi?”

 

“İşte!” Dedim telefonu Yasuhiro’ya gösterip keyifle sırıtarak.

 

“Küçük kaltak!” Dedi dişlerini sıkarak.

 

“Şehir merkezine doğru gidiyor hadi bizde çıkalım yolda ayrılacağız ben Kurayami DAKU ile beraber gideceğim.”

 

“Orospu çocuğu Daku’nun sana zarar vermeyeceğine, seni ele vermeyeceğine nasıl eminsin?”

 

“Herkesin bir zayıf noktası vardır Yasuhiro!”

 

“İyi hazırlanmışsın.” Dedi gözlerimin içine bakarak.

 

“Hataya yer vermek düşmana koz vermektir! Bu yüzden öfkeyle kalkmaman gerekiyor. Düşünmeden haraket etmek…” dedim ve bir süre öylece kalakaldım! Geriye doğru gitmiş düşüncelerim! Ardından derin bir nefes dışarıya bırakıp ayağa kalktım. “Hadi gidelim gece uzun olacak!”

 

Yasuhiro ve ben vakit kaybetmeden şehir merkezine doğru yola çıktık. Kurayami DAKU amcamın emri altına çalışan aynı zamanda ona ihanet eden sadakatin değil paranın köpeği olan yakuzalardan bir diğeriydi. Bizde o köpeği ölüm yemini vermeden önce mekana girişimiz için onu kullanacağız!

 

Şinjuku K7 bölgesine yaklaşmadan arabadan inip Kurayami ile buluşmuştum.

 

“Teksin?” Diye sordu.

 

“Sana iplerin elimde olduğunu bu şekilde göstermek istiyorum!” Dedim keyifli bir ifadeyle.

 

“İ, İsmim geçmeyecek değil mi?”

 

Korkuyordu! Ama bu korkusunu ihanetten önce düşünmesi gerekirdi.

 

“Bir anlaşma yaptık!” Ona doğru dönüp yüzüne yansıyan ışıktan gözlerinin içine bakarak konuştum, “Sen bana istediğimi anlamda yardımcı olacaksın, bende o ihanet listesinden adını silmiş hiç görmemiş olacağım!”

 

“Ta,Tamam!”

 

Giriş işlemleri amcamın dediği gibi sıkıydı. İpin nerede koptuğunu ve işleyişin nasıl bu kadar kusursuz şekilde ilerlediğini görmeyi sabırsızlıkla bekliyorum! Arabayı valeye verdikten sonra mekana doğru ilerledik. Üst aramasından sonra asansörlerin olduğu bölüme doğru yürüdük. Bir süre bekledikten sonra asansörün hemen yanında bekleyen görevli Kurayami DAKU’ya dönerek, “Hoş geldiniz efendim.” diyerek kırmızı VIP kartını uzattı. Teşekkür ederek kartı eline aldı ardından gelen asansöre beraber bindik. Bir başkası bizim olduğumuz yere gireceği sıra buna izin vermeyen görevli bir sonrakine binmesini söyleyip asansörün kapısını kapattı. Kurayami elindeki kartı ekrana okuttuktan sonra geriye çekildi. Anlamayan gözerle izliyordum olanları. Tahmini olarak dördüncü kata gelince asansör durmuştu. Kapıya doğru adım attığımda Kurayami kolumdan tutup beni durdurdu. Ona doğru sert bir şekilde bakarken, “Buradan çıkacağız!” Dedi.

 

Dediği gibi sansörün kapısı tam tersi yönünde açılmıştı!

 

Dışarıya çıkıp uzun ve geniş koridorda ilerledik. Odalardan eğlence sesleri, inilti tuhaf sesler geliyordu! Kırmızı ve mor ışıklarının hakim olduğu bir yerdi.

 

“Benim odam burası.” Diyerek bir kapıyı işaret etti.

 

İçeriye girdikten bir süre sonra bu alana özel çalışan hizmetkar kadınlar bir tepsi içerisinde mallar ve içkiler getirip masaya bıraktılar.

 

Nihayet odada ikimiz kaldığımızda masaya bir kağıt birde kalem bırakıp, “Otur karşıma anlayacağım şekilde mekanın üst krokisini çiz! Burası asansör diyelim…” diyerek bir yeri işaret ettim.

 

Kağıdı önüne çekip titreyen elleriyle çizmeye aynı zamanda anlatmaya başladı. “Bu oda Oyevun’umuza yani asıl adıyla Raku TOKİWA’ya ait. Bu odalar ülke dışından gelen özel misafirlere ait. Onların isimlerini, kim olduğunu sadece Raku bilir onlara hizmet edenler ayrıdır. Mallar daima bu odada saklanıyor ve burada yapılıp taksim taksim dışarıya çıkıyor.”

 

“Çıkartan kim?”

 

“Raku TOKİWA.”

 

“Neden bir aracı kullanmıyor?”

 

“Hoşuna gittiğini söylemişti.”

 

“Hmm?” Dedim düşünceli bir şekilde ardından Kurayami’ye dönerek, “Devam et!” Dedim.

 

İşleyişi, planları tek tek anlattıktan sonra kağıdı elime alıp geriye doğru yaslandım. Ufak ufak kahkahalar bırakırken bu oldukça hoşuma gitmişti.

 

“Bir şey mi oldu?” Diye sordu Kurayami.

 

“Zekice düşünülen planlar hep hoşuma gitmiştir… Raku TOKİWA!” Dedim sırıtarak. Ardından elime kapüşonluyu alıp ayağa kalktım. “ Ne kadar vaktimiz var?” Diye sordum.

 

“Saat 5’de bu katın tamamen boşaltılmış olması gerekiyor.”

 

Başımı olumlu anlamda salladım. “Biraz etrafa göz gezdireceğim. Beni burada nasıl beklemen gerektiğini biliyorsun değil mi Kurayami?”

 

“Biliyorum!”

 

Masanın üzerinde duran kağıdı ve VIP kartını alarak odadan dışarıya çıktım. İşime yarayan ve bana artısı olan en önemli şeyin bu kata ait kameraların olmamasıydı. Malların hazırlandığını söylediği odanın olduğunu yöne doğru hızlı ve temkinli adımlarla ilerledim. İçeriden ses gelmiyor olmasını fırsat bilerek kapıyı yavaşça açıp içeriye girdim. Ağır bir koku hakimdi içeriye! Hızlı bir kayıt ve fotoğraf aldıktan sonra tekrar çıkışa doğru ilerledim lakin olduğum yerde kalmamı sağlayan bu yöne doğru gelen adım sesleriydi! Her şey saliselik olarak gelişirken hızla dolabın kapısını açarak içeriye girmiştim.

 

“Numara 7-8-9’a dağıtım yapıldı ve rahatsız edilmek istemediğini söylediler.”

 

“Tamam. Sen numara 6’ya git mallar ile beraber senide istedi.” Dedi keyifli bir şekilde.

 

“O yakuzadan tiksiniyorum beni değil bir başkasını gönderseniz olmaz mı efendim?”

 

“İtaat et!” Düz ve net bir ses tonuyla.

 

“E,emredersiniz efendim! Özür dilerim.” Diyerek elinden tepsiyi alıp odadan ayrıldı.

 

“Oyevun geldiği zaman tepsisi özel hazırlanacak kadını geldi mi?”

 

“Evet efendim dinlenme odamızda hazırlanıyor.”

 

Ayak sesleri dışarıya doğru ilerledikten sonra kapı kapanma seside hemen sonrasında gelmişti. Dikkatli bir şekilde kapıyı açtıktan sonra dolaptan çıktım. Kapıya doğru ilerleyip çıkmadan önce tekrar kağıda baktım. Sıradaki hedef Oyevun yani Raku TOKİWA’nın odasıydı!

 

Koridordan ses gelmiyordu kapıyı açarak dışarıya çıktım. Hızlı adımlarla ilerlerken başka bir odanın kapısının açılmasıyla birlikte hemen kenara geçip köşeye bir yere saklandım!

 

“Siktir çok yakındı!” Dedim kendi kendime.

 

Başımı geriye doğru çevirdiğimde saten beyaz renk gecelikle elinde içki şişesi tutan muhtemelen hizmetkar kadın olan biri farklı bir odaya girmişti.

 

Bu kez adımlarımı daha hızlı atarak Raku’nun odasına girmiştim. Onun odası diğerlerine göre daha farklıydı. Kenarda duran deri koltuklar, büyük jakuzi, büyük yatak…

 

Saçımda duran siyah demir tokayı çıkarıp perdeye yatağı görecek şekilde asarken, “Odanız hazır efendim!” sesi gelmişti tam kapının arkasından!

 

Gözlerim büyürken tokayı perdeye hızla tutturup yere eğildim! İçeriye doğru giren ayak sesleriyle beraber odanın ışıkları açılmıştı. Yatağın baza değil normal olması işime büyük şekilde yararken kendimi hızla içeriye sokmuştum. Mini ve topuklu ayakkabılar işimi her ne kadar zorlaştırsa da yatağın altına girmiştim!

 

Gözlerimi kapatıp sessiz bir soluk bıraktım dışarıya doğru.

 

Bir ayak sesi köşeye doğru ilerledi ardından deri koltuğa yayılarak oturdu ve bacak bacak üstüne attı. “Kadınım bugün erken gelmiş?”

 

“Evet efendim uzun süredir sizi bekliyor.”

 

“Her şey yolunda mı?”

 

“Evet efendim. Bu arada Türkiye’den gelen özel bir misafiriniz var.”

 

Türkiye mi?

 

“Genç efendi gelmiş olmalı… Onun ile özel olarak ilgilen kadınlar mallar bana nasıl hizmet kalitesi sunuyorsan aynısını ona da uygula!”

 

“Emredersiniz Oyevun.”

 

“Onunla görüşme işini başka zamana erteleyelim özürlerimi ilet ve kadınımı yolla bana!”

 

“Emredersiniz Oyevun.”

 

Ayak sesleri çıkışa doğru ilerlerken kaşlarım çatılmıştı! Listede Türkiye’den kimse yoktu! Peki ya genç efendi diye hitap ettiğide kimdi? Hasiktir, hasiktir!

 

Tekrar kapı açılma sesiyle beraber içeriye topuklu ayakkabıyla biri girmiş elinde tuttuğu tepsiyi masaya bırakmıştı.

 

“Bu kadar erken gelmeni beklemiyordum sevgilim?”

 

“İki gizli aşık sayesinde!” Diye cevap veren bu ses içimden bir nokta atışı daha dedirtmişti bana. Çünkü sesin sahibi amcamın evinde emri altında çalışan masum yüz maskesi takan yardımcı kızdan başkası değildi!

 

“Nasıl yani?” Diye sordu Raku TOKİWA.

 

“Suiren, bahsettiğim misafir kız ve Yasuhiro arasında gizli bir aşk var. Kazuhide GUMİ kızı manevi kızı gibi görürken oğlu onu altında zevkle eğlendiriyor!” Dedi keyifle kıkırdayarak.

 

Siktir! Dedim yüz ifademi buruşturarak. O bizi sadece küvette öpüşürken görmüştü! Devamı olsaydı nasıl tarih yazacaktı Allah bilir!

 

“Gözün üstlerinde olsun ve ne olursa olsun dikkat et!” Adımlarını kıza doğru yaklaştırıp arasındaki mesafeyi aza indirdi.

 

“Ediyorum sevgilim. Zaten masum yüzüm, acınası aile hayatım onları etkilememde bana fazlasıyla yardımcı oluyor.”

 

Gülümsedi. “İşte benim kadınım! Bilmem gereken başka bir şey var?”

 

“Kazuhide’ye toplantı haberi planladığın gibi geç ulaştığı için çok sinirliydi bugün. Adeta öfke püskürüyordu! Onun dışında ilaçlarını azar azar vermeye devam ediyorum yani anlayacağın her şey sessiz ve yolunda gidiyor.”

 

İlaç mı? Seni küçük orospu!

 

 

Raku keyif dolu bir kahkaha patlattı. Kızın boynunu avuçları arasına alıp sıkarak kendine çekti ve dudaklarını dudaklarının içine alarak sert bir şekilde öptü. “Çok özledim seni. Bugün verdiğin keyifli haberler karşısında bende seni keyiflendireceğim!”

 

“Sevgilim ne zaman bitecek bu gizli kapaklı buluşmalar, işler? Hizmetkar olarak çalışmaktan çok yoruldum!”

 

“Az kaldı sevgilim çok az kaldı! Yılanın başı gövdesinden ayrıldıktan sonra gerisi çorap söküğü gibi gelecek.”

 

“Her şeyinle beni çok etkiliyorsun sevgilim.” Dedi sarılarak.

 

“Gel sana yeni mallarımızı tattırayım?”

 

Elinden tuttu ve masaya gitmesine engel oldu. Alt dudağını ısırıp, “Başka bir şey istiyorum!” Dedi muzip ve istekli bir şekilde.

 

Raku daha da keyiflenirken kadınını omuzlarından tutup yatağa oturttu ardından önünde eğildi ve parmaklarını bacaklarından yavaş hareketlerle gezdirip baş parmağıyla okşamaya başladı. Daha sonra ayakkabısının iplerini açarak çıkartmasını sağladı. Kadının ellerini Raku’nun siyah gömleğinin düğmelerini hızla açarken kendiside aceleci bir şekilde ona yardım etti ve bir çırpıda gömleği çıkartıp kenara attı. Kadının elleri adamın karnının üstünde cüretkar şekilde dokunuşlar sergiledi ardından parmakları kemerine doğru gitti ve onu da çıkarttı!Bir süre daha sonra ikiside yatağın ortasına doğru ilerledi. Loş ortamda cama yansıyan görüntüleri midemi bulandırırken ikisinin üstümde yapacakları şeyi düşünmek midemi daha da bulandırdı!

 

Üstündeki elbiseyi ve çamaşırları bir çırpıda üstünden sıyırıp atmıştı Raku! Boynuna yapışan eliyle dudaklarını kendine doğru çekip nefessiz bir şekilde öpüşmeye başladılar…

 

Bir kaç dakika sonra nefes nefese bir halde geri çekildi. “Bu kadar çabuk ıslanmanı beklemiyordum?”dedi keyifle.

 

“Çok özledim, çok özledim lütfen durma!”

 

Umarım yatağı kırmaz bu iki kudurmuş!

 

Gözlerimi kapatıp dinlenirken saatler geçmiş ve hala durmaksızın, yorulmaksızın devam ediyorlardı! Bu nasıl bir istek böyle?

 

“Ne kadar vaktimiz kaldı?” Diye sordu nefes nefese kadın.

 

“Bugün gitmene izin vermeyeceğim!” Diye karşılık verdi Raku.

 

“Saçmalama lütfen sonra zor durumda kalıyorum!”

 

“O zaman vaktin dolana kadar beni rahatlat aksi taktirde zor durumun için bahane araman gerekecek!”

 

Başımı yana çevirip camdan yansıyan görüntülerine baktım. Kadın Raku’nun üstüne çıkıp dudaklarına yapıştı. Daha sonra bedenini aşağıya doğru çekerek indirdi. Anlamayan gözerle bakarken bir şeyi avuçları arasına aldı ve ağzına götürdü.

 

‘Öğg!’ Başımı çevirip gözlerimi kapattım. Hasiktir ya kulaklarım?!

 

Oyevun’un kahkahası git gide daha da büyüdü. “Kadınım, seksi kadınım, ateşli kadınım…” gevşeyen sesiyle beraber övgüler yağdırdı.

 

“Hadi kalk!”

 

“Nereye?”

 

Elinden tutup yattığı yerden yavaşça kaldırdı ve banyoya doğru ilerlediler.

 

“Orada devam edelim!”

 

Sonunda! Diyerek yataktan çıkmaya yeltendiğim sıra banyonun kapısı tekrar açılmış ve geriye dönmüştüm! Kadın masanın üstünde duran mallardan birkaç tane alıp tekrar geriye dönmüştü. Bir süre daha bekleyip hızla yataktan çıkmıştım! Saliseler ile yarıştığım şu anda perdede asılı olan tokayı çekip hızla ve temkinli bir şekilde odadan ayrıldım!

 

Odama doğru koşarken biriyle çarpışıp olduğum yerde kalmıştım. Hasiktir!

 

Sessizliği, “Afedersiniz!” Diyerek az önce çarpıştığım adam bozmuştu kalın bir ses tonuyla! Ardından tekrar ilerlemeye başladı. Kaşlarım çatılırken hızla geriye doğru döndüm lakin o çoktan odasına girmişti. Şaşkın ifadem git gide büyürken o az önce bana Türkçe bir kelime kullanmıştı!

 

Yoksa o, Genç efendi?!

 

instagram,tiktok; peonyscentedwriter

Loading...
0%