Yeni Üyelik
20.
Bölüm

2.0 (Fi̇nal)

@perdidoentisara

Gözlerimi kısarak Pamir'in gömleğinin yakasını düzelttim. Gülümseyerek bana baktığını fark edince güldüm.

"Sen sürekli bana böyle tatlı tatlı bakacaksan seninle işimiz var."

Ellerini belime sararak beni kendisine doğru çekti ve vücutlarımızı birleştirdi. Başını hafifçe aşağı eğip bana baktı.

"Ne gibi işlerimiz var mesela Miray hanım, birazcık açabilir miyiz?"

Gülerek başımı yana eğdim. Sabaha kadar bunu devam ettirebilirdim ama ne yazık ki vaktimiz yoktu. Daha hazır bile değildim.

"Bu konuyu daha geniş bir zamanda konuşmayı çok isterim fakat şuan bu pek de mümkün gözükmüyor. Biraz daha bana böyle bakarsanız geç kalacağız."

Muzipçe gülerek kulağıma yaklaşınca ne diyeceğini çoktan anlamıştım bile.

"Gitmek zorunda değiliz?"

Gülerek başımı salladım. İşine gelmediğinde nasıl da kolay vazgeçiyordu her şeyden...

"Tabii, gitmeyelim sonra Çınar da bizi vursun değil mi? Çocuk 1 aydır Mısra'yı ikna etmeye çalışıyor gelmesi için üstelik daha Mısra, Çınar'ın kim olduğunu bile bilmiyor. Yalnız mı bırakacağız onu?"

Pamir yüzünü buruşturdu.

"Senin taktiğini çalması hiç hoş değildi. Hayır bir de gidip senin gibi direkt şarkı sözüyle başlatmış konuşmayı."

Gülerek başımı salladım. Bu fikri benden almıştı tabii desteği de. Pamir çocukça(?) olduğunu söyleyip vazgeçirmek için uğraşınca ufak bir tartışma yaşamıştık. Sonuçta şu an istediği gibi elimi tutabiliyorsa bunun sebebi o 'çocukça' fikirdi.

"Askerim hakkında doğru konuş. Onu ben eğittim ve eminim ki bu işin sonu olumlu bitecek. Mısra size gelin, bana elti olacak."

Pamir kahkaha atmaya başlayınca gülerek kollarından ayrıldım. Hazırlanmam gerektiği için onu orada bırakıp odama ilerledim. Her şeyim hazırdı yapacağım saç, makyajım ve tabii ki kıyafetim.

Kısık sesli bir şarkı açtıktan sonra hazırlanmaya başladım. Umarım yetişebiliriz.

Yaklaşık bir saatin sonunda her şeyimin hazır olduğundan emin olunca aynada kendime baktım. Gerekten tam anlamıyla harika olmuştum. Birkaç saniye benim günüm olmadığı için abartılı mı oldu diye düşünsem de omuz silktim. Benim sevgilimin ve arkadaşlarımızın günüydü. Günlük kıyafetle gidecek halim yoktu değil mi?

Elbisemin kenarından tutarak odamdan çıktım. Pamir'in yanına doğru ilerlerken tek dileğim elbisenin yırtmacını şu an fark etmemesiydi. Evden çıktıktan sonra fark etse de çok sıkıntı olmazdı nasıl olsa.

Salona girdiğimde telefonuyla ilgilenen Pamir'i görünce güldüm. O kadar bekletmiş miydim ya? Neyse, sonuca değer bir bekleme olmuştu.

Beni fark edince başını yavaşça kaldırıp beni süzdü. Bakışlarının üzerimde dolaşması ilk günkü gibi heyecanlanmama sebep olurken sakin kalmaya çalıştım. Hiçbir şey demeden bir süre beni inceleyince istemsizce yüzüm düşmeye başlamıştı.

Kötü mü olmuştum? Oysa çok uğraşmıştım... Pamir biraz daha incelemeye devam ederse gitmekten vazgeçip pijamalarımı giyerek evde dizi izleyecektim.

"Çok..."

Merakla ona baktım. Çok? Çok ne? Kötü mü? Bir şey söyle artık.

Yavaş adımlarla yanıma geldi. Elimden tutarak beni etrafımda döndürdü. Dönmemin etkisiyle yırtmacım açılınca bakışları oraya kaydı. Yavaşça başını kaldırdı ve göz göze geldik.

"O kadar güzel olmuşsun ki kiraz çiçeğim, söyleyecek kelime bulamıyorum. Bunun için emek verdiğini bilmesem seni hiçbir yere götürmezdim kimse görmesin diye. Ben bu kadar kıskançken senin her koşulda harika olman çok canımı sıkıyor."

Rahat bir nefes vererek güldüm. Demek ki suskunluğunun sebebi hayranlığıydı. Yiyeceğim şimdi seni o zaman göreceksin güzelliği.

Kollarımı ona sardım. İlk günden beri bu konuda defalarca kez konuşmuştuk. Pamir kısıtlayıcı birisi değildi ve kolay kolay asla hiçbir tercihime karışmazdı ama tabii ki bu kıskanç olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. O bana saygı duyuyordu ben de ona.

Şimdiye kadar hiçbir zaman beni zor durumda bırakacak bir harekette bulunmadığı için ben de onu zor durumda bırakmak istemiyordum. Ne kadar hevesle almış, haftalardır bu anı bekleyip elbiseyi sürpriz olsun diye son ana kadar saklamış olsam da eğer onu rahatsız edecekse değiştirmemde hiçbir sakınca yoktu.

Dolabımda bunun kadar olmasa da çok güzel, bebek mavisi bir elbise vardı ve ben Pamir'in keyfinin kaçmaması için seve seve değiştirirdim üstümü. Çünkü aynı durumda o olsa aynısını yapardı ve bu konu sadece kıyafet için değil her konuda geçerliydi.

"Pamir, bir tanem..."

Yüzünü avuçlarımın içine aldım. Cümlesinin sonuna doğru bakışlarını benden kaçırdığı için yüzünü kendime çevirip göz göze gelmemizi sağladım.

"Eğer rahatsız olacaksan ben gerçekten üstümü değiştirebilirim. Dolapta çok güzel mavi bir elbisem var, onu da çok seviyorum. En fazla on beş da-"

Cümlemi bölen Pamir'in yumuşak dudakları olmuştu. Birkaç saniye afalladıktan sonra ona baktım. Uzun olmayan bir öpücük bıraktıktan sonra geri çekildi. Yüzündeki elimin içini, avcumu öptü.

"Senden şimdiye kadar hiçbir zaman böyle bir şey istemedim ve istemem de. Sen nerede nasıl giyilmesi, davranılması, konuşulması gerektiğini bilen birisisin zaten. Ayrıca kendine güvenen adam yanındaki kadının parlamasından rahatsız olmaz. Sen parla diye bütün yıldızları söndürebilirim."

Utançla gülerek başımı eğince saçımı öpüp elini belime sardı.

"Hadi çıkalım, daha yoldan Çınar'ı alacağız."

Başımı sallayıp onunla beraber kapıya ilerledim. Son anda aklıma gelen fikirle Pamir'in kolundan tutup on durdurdum. Kaşlarını çatarak bana dönünce gülümseyerek telefonumu çıkarttım

"Bekle burada."

Çatık kaşlarla beni izlerken telefonu hızlıca vestiyere sabitledim. Ne yaptığımı anlayınca gülümsedi. Telefondan kamera açısını ayarlamaya çalışırken gülümsemesini görünce ben de gülümsedim. Zamanlayıcıyı açıp hızlıca yanına gittim.

Bana doğru yaklaşınca ona doğru dönerek poz verdim. Biraz fazla uzak kaldığımızı düşününce elimi koluna sardım. Birkaç fotoğraf daha çekildikten sonra hızlıca Pamir'i öpüp telefona ilerledim. Telefonu çantama atarken Pamir çoktan evden çıkmıştı bile.

 

***

Çınar arabaya binerken radyoyu kurcalamaya başladım. Güzel şarkı bulmaya çalışırken ofladım. Neden düzgün bir şarkı yok?

"Selam çifte kumrular."

Gülümseyerek Çınar'a döndüm.

"Hoş geldin çınar ağacı"

İkisi de gülmeye başlayınca tekrar radyoya döndüm. İkisi selamlaşırken şarkı aramaya devam ettim. Sonunda bir kanalda Gökhan Türkmen duyunca heyecanla sesi açtım.

Gökhan Türkmen'in en sevdiğim şarkılarından biri, 'Aşk' çalıyordu.

Radyonun sesi arabayı doldururken gülümseyerek eşlik ettim.

"Ben bakmasaydım sana

Ve sen öyle gülmeseydin bana

Kim bilir ne kadar uzağa

Bakmadan gidiyordum arkama ama.."

Gerçekten de öyle olmuştu. Ben okulda, bahçede oturmuş etrafa bakınırken onu görmüştüm. Normalde tanımadığım insanlarda en fazla iki saniye baksam da ondan çekememiştim gözlerimi. O da bana döndüğünde göz göze gelmiştik ve o aşık olduğum gülümsemesiyle selam vermişti bana uzaktan.

Heyecandan içimde kelebeklerin uçuştuğunu hissederken ben de aynı şekilde ona gülümseyerek başımı çevirmiştim. Başımı çevirmiştim evet ama kalbimi çevirememiştim. O ilk gülüşü öyle işlemişti ki içime bana hep öyle baksın, öyle gülsün istemiştim.

İki sene boyunca kendime itiraf edemesem de sürekli onu beklemiştim. Sürekli göz göze gelirdik okulda. Ortak dersimiz yoktu, hatta aynı fakültede bile değildik. Sadece fakültelerimiz yan yanaydı ve sürekli bahçede karşılaşıyorduk.

Her seferinde bir adım atmak için kendimi cesaretlendirsem de bu cesaret çevresindekileri görene kadar sürüyordu. Çünkü benim aksime o kalabalık arkadaş grubuyla takılıyordu. Çınar, Fırat ve diğerleri...

Tek başıma takıldığım için beni gaza getirecek birisi de olmuyordu adım atmam için cesaretlendirecek birisi de. Teo bazı sebeplerden dolayı okulu dondurmuştu ama bundan tabii ki bizimkilerin haberi yoktu.

Bizimkilerden gizli gizli başka üniversitede, kendi istediği bölümü okurken ara ara beni yalnız bırakmamak için okula geliyor hatta hocalar fark etmediği için bazı derslere giriyordu bile.

Düşüncelerimden beni ayıran Pamir olmuştu. Elimi tutup öptükten sonra gülümseyerek yola döndü. Şarkı devam ederken bu kez sözlerine o eşlik etti

"Aşk seni yazıyormuş

Bilmeden kaderime kazıyormuş

Hep seni çiziyormuş sayfalarca

Sen gelmeden, sevmeden..."

Şarkı devam ederken arkama yaslandım iyice başımı ona doğru çevirdim tamamen. Bu hayattaki en doğru adama aşık oldum.

Elini yırtmaçtan dolayı açıkta kalan bacağıma koydu. Bacağımı hafifçe sıkarken sırıttım. Bazen nerede olduğumuzu gerçekten unutuyordu ve benim her defasında bunu hatırlatmam gerekiyordu.

"Olan var, olmayan var. Ayıp lan, ayrılın hemen!"

Gülerek başımı cama çevirip dışarıyı izlemeye başladım. Keşke sadece olduğumuz yeri değil Çınar'ı da unutmasaydık..

"Bu nasıl şarkı böyle mıy mıy, yok mu daha enerjik bir şey? Mezuniyete gidiyoruz biraz enerjik olun lan yıllardır bu anı bekliyorum ben."

Gülerek camdan dışarıyı izlemeye devam ederken Çınar öne doğru uzanıp radyoyu değiştirdi. Kulaklarımı dolduran gasolina şarkısı hızlıca elini tutmama sebep oldu.

"Bu dursun!"

Çınar geri çekildi.

"Tamam Miray, bu dursun. Neden bağırıyorsun?"

Heyecanla şarkının başlamasını beklemeye başladım. Şarkıya bağırarak eşlik etmeye başlayınca bu halime alışkın olan Pamir gülerken eliyle direksiyona vurarak ritim tuttu.

Çınar'ın şaşkın bakışlarını umursamadan şarkıya sonuna kadar eşlik ettim. Şarkı bittiğinde nefessiz kaldığım için Çınar'ı beklerken aldığımız soğuk suyu kafama dikledim.

"O sakin şarkıdan bir anda bu şarkıya geçerken kusursuzca değişen ruh haline mi şaşırayım yoksa İspanyolca şarkıyı ana dilin gibi söylemene mi? Ya da içinden çıkan canavara mı?"

Gülerek suyu dudaklarımdan çektiğim anda Pamir elimden alıp kafasına dikledi. Suyu bitirdikten sonra şişesini Çınar'a doğru attı.

"Sana soğuk su içme diye bin kez dedim, hasta olursan bakmayacağım sana. Hasta hasta yatarsın artık evde."

Çınar'a cevap veremeden Pamir'e döndüm.

"Kırıcısın... Ayrıca bana kıyabilir misin? Hiç sanmıyorum."

"Gayet de kıyarım küçük hanım. Sözümü dinlemeyip hasta olursan hiç umurumda bile olmazsın."

Gözlerimi kısarak ona baktım. Yalan söylüyordu, doğru söyleseydi gözlerimin içine bakarak söylerdi.

"Öyle mi? İyi, ben de Teo'yu çağırırım. Canım abim bakar bana nasıl olsa."

Gülerek başını sallarken araba durunca mezuniyet töreninin yapılacağı yere geldiğimizi anladım. Onlar inerken aynadan son kez kendimi kontrol ettim.

Kapım açılınca Pamir'e göz ucuyla bakıp aynadan rujuma baktım.

"Güzelsin, her yerin gayet düzgün duruyor. Hadi in artık."

Gülümseyerek ona döndüğümde elini bana uzattığını görünce elini tutup arabadan indim. Elini belime yerleştirirken yanağımdan öpüp içeriye doğru ilerletti beni. Çınar bizi beklemeden hızlıca gittiği için baş başa yürüyorduk.

 

***

İsimler teker teker anons edilmeye başlayınca heyecanla Pamir'in elini sıktım. Mezun olacak olan oydu ama heyecandan ölecek olan bendim. Her isimden sonra kopan şiddetli alkış sesleri ve çığlıklar heyecanımı daha da arttırıyordu.

"Pamir Dinçer"

Pamir ayağa kalkarken kopan alkışa ben de eşlik etmiştim. Gülerek sahneye ilerlerken küçük çocuğunu izleyen anne edasıyla izledim onu. Cübbesi, kepi, takımı... Her şeyi o kadar yakışmıştı ki ona. Eğer ona aşık olmasaydım bugün kesin aşık olurdum.

Çınar ve diğer öğrenciler de sahneye toplandığında Pamir'i izlemeye devam ederken yanına yaklaşan Fırat'ı fark edince kaşlarımı çattım. Ne işi vardı onun hala Pamir'in yanında?

Pamir'le o geceden sonra oturup uzun uzun konuştuktan sonra her şeyi anlatmıştık birbirimize. O rojaredd'in ben olduğumu nasıl anladığını kanıtlarıyla anlatırken şok olmuştum çünkü bu kadar bariz hatalar yaptığımın farkında bile değildim o anlatana kadar.

Konu oradan neden bunca sene bana bir adım atmak yerine uzaktan izlediğine gelince bazı şeyler biraz daha açıklığa kavuşmuştu. Pamir o ilk göz göze geldiğimizde, bana gülümsediği anda zaten beni tanıyormuş. O zamanlar bir şeyler hissetse de bu beğeniden fazlası değilmiş tabii sonrasında bu beğeni hoşlantıya oradan da aşka dönüşmüş.

Ben heyecanla onun bana nasıl aşık olduğunu dinlerken aklıma tek takılan şey neden bana bunca sene yaklaşmadığı olmuştu. Konu en sonunda oraya geldiğinde Fırat yüzünden deyip susmuştu. Çünkü şimdiye kadar sadece o konuşmuştu ve Fırat'ın asıl amacından haberi yoktu.

Fırat'ın onu sürekli durdurmaya çalıştığını, rojaredd'in ben olduğumu anladıklarında bile beni engellemesi için uğraştığını hatta bana ara ara sert yapmasının sebebinin o olduğunu öğrenince iyice kafam karışmıştı çünkü bizim konuşmamız neden Fırat'ın bu kadar zoruna gidiyordu ve ne hakla bize engel olmaya çalışıyordu?

Ben lavaboda duyduklarımı ona anlattıktan sonra olay daha da karmaşık bir hal alınca Pamir, Fırat'la yüz yüze konuşup 'neden' diye sormak istemişti. Neden bunca zaman bize engel oldun?

Fırat'la buluşacakları zaman Pamir gelmemi çok istese de ben gitmemiştim. Çünkü biliyordum kendimi, canımı sıkacak bir şey söylediği zaman kendimi tutamaz ona zarar verirdim. Pamir de bunu az çok tahmin ettiği için daha fazla ısrar edememişti.

En nihayetinde Fırat'la yüzleştiklerinde bizim koskoca iki senemizi çalacak o sebebi öğrenmiştik. Benim, Fırat'ın eski sevgilisine benziyor oluşum. Hareket, konuşma şekli ve yüz olarak. Kız zamanında on terk etti diye benim de Pamir'i terk etmemden korkmuş.

Olayın saçmalığı canımı tekrar sıkınca yüzümdeki gülümseme silindi. Pamir o günden sonra Fırat'la iletişimini kesmese de oldukça azaltmış hatta neredeyse hayatından çıkartmıştı. Özür dileyerek söylüyorum ki buna hiç üzülmemiş hatta sevinmiştim çünkü düşünce yapısı sağlıklı değildi ve bundan daha saçma şeyler yapmayacağının hiçbir güvencesi yoktu.

Bakışlarımı Pamir'le konuşan Fırat'tan çekip Pamir'e baktım. Birkaç saniye sonra göz göze geldiğimizde o günkü gibi bana gülümseyip göz kırpınca istemsizce gülümsedim. Birkaç kelime daha edip Fırat'ın gitmesine sebep olunca rahatça nefes verdim. Bugün olmasını isteyeceğim on şey bile değildi tatsızlık çıkması ve Fırat biraz daha orada, Pamir'in yanında dursaydı çok büyük tatsızlık çıkartmak zorunda kalacaktım.

Herkes yerini alıktan sonra kep törenine sıra geldiğini anlayınca ayağa kalktım. Sahneye doğru yaklaştım gülümseyerek. Herkesin eli kepine gittiğinde telefonumu hızlıca çıkartıp Pamir'i çekmeye başladım.

Şu an gerçekten gururlu bir anne olarak oğlumun mezuniyetini izliyor gibi hissediyordum.

"Hazır mıyız gençler?"

Okulun sevilen hocalarından biri olan Tarık Hoca'nın coşkulu sesiyle herkes daha da heyecanlanmış, güçlü bir sesle karşılık vermişlerdi.

"3.. 2.. 1.."

Daha Tarık Hoca sözünü bitirmeden kimse dayanamamış, herkes keplerini fırlatmıştı bile. Gülerek onlara bakarken Teo elimdeki telefonu alınca korkarak ona baktım. Gelmeyeceğini söylemişti?

"Sen ne zaman geldin?"

"Enişteyi yalnız bırakmak istemedim böyle bir günde."

Gülerek omzuna vurdum. Seni daha ne günlerde göreceğiz, Teo'm. Mesela düğünümüzde nikah şahidi olarak..

"Hadi koş sevdiceğine, ben çekiyorum videoyu merak etme."

Utanarak ona bakınca gitmem için işaret yapınca gülerek Pamir'e doğru ilerledim. Geldiğimi gören Pamir kollarını bana sarıp havaya kaldırdı ve etrafında döndürdü. Gülerek sıkıca ona sarıldım. Beni yere indirince kollarımı boynuna sardım.

"Benim bebeğim mezun mu oldu şimdi?"

Gülerek başını yana eğdi.

"Bebeğin mi? Küçük olan da sensin, öğrenci olan da."

Yanılıyordu, bebeğim olmasının yaşla ya da mevkiiyle hiçbir alakası yoktu. Ben onun annesiydim, o da benim minik bebeğim.

"Ama benim bebeğimsin?"

Gülerek beni öpünce karşılık verecekken bir yalancı öksürükle ayrıldık. Teo'nun çatık kaşlarla bize baktığını görünce hızlıca başımı Pamir'in göğsüne yasladım. Teo, neden geldin ki? Ne güzel rahatça öpecektim ben..

"Tebrik ederim Pamir."

Teo bakışlarını benden çekmiş, Pamir'e bakarak konuşmuştu. Aslında utanacak bir şey yoktu ama yine de utanıyordum işte.

İkisi konuşurken etrafa bakınmaya başladım. Çınar ortadan kaybolmuştu. Gözlerimle onu ararken Tarık Hocayla göz göze gelince gelmem için işaret yapmıştı. Bizimkilerin yanından ayrılıp hocanın yanına doğru ilerledim.

"Hocam.. Bu kadar yakışıklı olmamanız gerekiyordu, öğrencilere ayıp oluyor.."

Gülerek elimi tuttu ve beni etrafımda döndürdü.

"Senin de bu kadar güzel olmaman gerekiyordu Miray, senin mezuniyetin seneye olacak hatırlatmak istedim."

"Ama Tarık amca Pamir'in yanında sönük m kalsaydım?"

Hızlıca etrafa bakındı. Kimsenin duymadığını anlayınca rahat nefes vererek bana baktı.

"Evde amca Miray, burada hoca."

Dudak büzdüm. Okulda ayrı, evde ayrı konuşmak cidden zor oluyordu. Neyse ki benim öz amcam değil, Teo'nun öz amcasıydı. Gerçi beni hiçbir zaman Teo'dan ayırmamıştı ama Teo'yla daha çok amca - yeğen ilişkisi varken aralarında bizim aramızda daha çok arkadaş ilişkisi vardı.

"Annenlerin haberi var mı Pamir'den?"

Başımı olumsuz anlamda salladım suratımı asarak.

"Sadece ikiniz biliyorsunuz, Teo ve sen. Annemlere bu konuyu nasıl açabilirim hiç bilmiyorum. Her şey o kadar karışık ki Pamir de seni bilmiyor mesela."

Birkaç saniye düşünerek Pamir'e baktı. Aklına bir fikir gelmiş gibi gülerek bana baktı.

"Akşam Pamir'i annenlerle tanıştırmaya ne dersin? Ben de gelirim hem. Herkes birbiriyle tanışmış olur?"

Pamir'e kaydı bakışlarım. Hala Teo'yla konuşuyordu. Ondan bu durumu kasıtlı olarak saklamıyordum ama söyleme gereği de duymamıştım. Yine de ondan bir şeyler saklıyor durumunda olmak hoşuma gitmiyordu.

"Zafer amcaya bu durumu nasıl anlatabilirim bilmiyorum, anneme nasıl anlatırım onu hiç bilmiyorum. Ne yapacağım?"

"Abimle ben konuşurum, annenle de konuşurum. Sen sadece Pamir'i al ve gel, tamam mı? Gerisi bende."

"Teo da olacak değil mi?"

"Okul konusunda ona hala kızgın olsam da evet, gelecek."

"Ama o da haklı Tarık amca, istediği bölümü okuyor şimdi. Sen anlarsın halden ya annemler gibi konuşma şimdi."

Gözlerini kısarak bana bakınca şirince sırıttım. Küçüklüğümden beri en sevdiğim şeydi bu, ne zaman bir konuda sıkışsak direkt Tarık Amcama sığınırdık. Tabii okul sınırları içerisinde sadece hocamdı. Kendimi buna o kadar şartlamıştım ki artık okul sınırlarında sanki başka birisiymiş gibi geliyordu.

"Pamir seni arıyor, git hadi."

Başımı sallayarak gülümsedim ve Pamir'in yanına ilerledim. Teo çoktan yanından ayrılmış, kendi arkadaşlarını tebrik etmeye gitmişti.

Pamir kolunu belime sarıp beni kalabalıktan uzaklaştırırken iyice ona sokuldum.

"Ne konuşuyordunuz Tarık Hocayla?"

"Senin nasıl bir öğrenci olduğunu. Rapor veriyordu."

Gülerek ona baktığımda ciddiyetle bana baktı.

"Nasıl bir öğrenciymişim?"

Başımı umutsuzca salladım.

"Çok kötü.."

"Hadi ya? Ne söyledi mesela?"

"Derste çok konuşuyormuşsun, ödevlerini de yapmıyormuşsun. Kalemini sürekli evde unutup silgini de kaybediyormuşsun."

Alayla bana bakarken gülmeye başladım. Bir an Pamir'in gerçekten üniversitede silgi kaybettiğini, ödevini yapmadığını ve bu yüzden hocadan azar yediğini hayal edince kahkahalarım daha da arttı. Acaba nasıl bir çocuktu küçükken. Uslu ve düzenli miydi yoksa yaramaz ve pasaklı mı?

Biraz daha sakinleştiğimde kıkırdamaya devam ederek Pamir'e baktım. Gülümseyerek bana bakıyordu. Derin nefes vererek ona baktım. O kadar seviyorum ki seni, kelimelerle anlatamayacak kadar çok.

Bir anda elini sırtıma doğu çıkartıp beni eline yatırarak öpünce kollarımı boynuna sardım. Eliyle yırtmacımdan dolayı açıkta kalan bacağımı tutup kaldırırken öpüşü de derinleşti. Nefes nefese ayrıldığımızda kendimi o kadar güçsüz hissediyordum ki, sanki elini sırtımdan çekse yere yığılacaktım.

Elini çekmeden beni doğrulttu ve göğsüne yasladı. Kollarını belime sarıp sıkıca sarılırken gülümseyerek gözlerimi kapattım.

Bu dünyada, huzur bulduğum tek yerdi onun göğsü. Ve ben, hayatımın sonuna kadar onun göğsünde yaşayabilirdim.

"Pamir.."

"Efendim güzelim?"

Başımı göğsünden çekmeden yukarı kaldırarak ona baktım.

"Ailemle tanışmak ister misin?"

Şaşkınca kaşları havalandı. Birkaç kez ağzın açıp kapatınca dudağımı ısırdım. Acele mi etmiştim? Kaç aydır beraberdik ve ben artık herkes bizi bilsin istiyordum. Gergince ona bakmaya devam ederken yutkundum.

Sanırım acele etmiştim.

"Tamam, kötü bir fikirdi. Söylemedim say."

"Saçmalama. Ne zamandır sana bu konuyu açmak istiyordum ama ne cevap vereceğini bilmediğim için söyleyememiştim. Çok isterim Miray, gerçekten ailenle tanışmayı, ailemle tanışmanı çok isterim."

Hafifçe gülümsedim. Bir an gerçekten istemediğini düşünüp üzülmüştüm.

"Ne zaman tanışabiliriz?"

"Mesela bu akşam?

Başını hızlıca salladı.

"Bu akşam? Olur, bana uyar. Biraz emrivaki gibi olmaz mı ama? Yanlış tanımalarını istemiyorum."

Başımı salladım olumsuz anlamda.

"Hiçbir sakıncası yok, bu akşam ailemle tanışıyorsun?"

"Bu akşam ailemizle tanışıyorum."

Gülerek ona sarıldım tekrar.

"Yeter be! Ne mıç mıç bir çift oldunuz siz böyle? Sabahtan beri burada düzgün bir fotoğrafınızı çekerim diye bekliyorum tek yaptığınız oynaşmak."

Şaşkınca bize bağıran Çınar'a baktım. Sen en son ortadan kaybolmamış mıydın, ne zamandan beri bizim yanımızdasın?

"Neyse ki çok güzel birkaç poz yakaladım."

Dudağımı yalayarak Pamir'den ayrıldım ve Çınar'ın yanına doğru ilerledim.

"Fotoğrafları isteyeceksen ancak parayla satarım, şimdiden söyleyeyim."

Gözlerimi kısarak ona bakarken yüzümü buruşturdum.

"Gerçeği yanımdayken fotoğraflarına ihtiyacım yok. Nasıl olsa akşam tanışma yemeğinde çok daha iyileri çekilir."

Çınar gözlerini şaşkınca açarak bana baktı.

"Tanışma yemeği mi? Nasıl, kimin tanışma yemeği?"

Gülümseyerek Pamir'e baktım. Ellerini ceplerine sokmuş, gülümseyerek bize bakıyordu.

"Pamir'in, ailemle tanışma yemeği."

 

***

Artık havalar soğumaya başladığı ve bugünden beri o incecik elbiseyle gezdiğim için hasta olmaktan korkarak üzerime ince bir sweat giydim. Saçlarımın daha bozulmamış olması beni saç derdinden kurtardığı için rahatça nefes verdim. Yüzümdeki ağır makyajı silerek yarım saat kadar dinlendirdim cildimi.

Bakım için birkaç krem sürdükten sonra hafif bir makyaj yaparak aynanın karşısına geçtim. En sevdiğim havalar bu ara havalar olduğu için üstüme sweat giyinirken altıma şort giymiştim.

Aynadaki görüntümü onaylayınca çantamı alıp Pamir'in evine indim. Mezuniyet yağan şiddetli yağmurdan dolayı erken bitince biz de oyalanmadan evlere dağılmıştık. Yağmur çoktan durmuştu ve normalde olsa bu duruma gerçekten çok üzülürdüm ama bu kez işime gelmişti.

Mezuniyet erken bittiği için daha çok vaktimiz olacaktı ve ben Pamir'in ailemle alelacele bir şekilde değil gerçekten tanışmasını istiyordum.

Derin nefes alarak kapıyı çaldım. Hala o ilk günkü heyecan vardı içimde. Ona makarna salatası getirdiğim günün heyecanı...

Kapı açılırken beni çıplak bir Pamir'in karşılayacağını hiç düşünmemiştim. Bakışlarım ıslak saçlarından düşen damlaya kaydı.

Omzuna düşen damla yavaşça göğsüne indi. Oradan da kasıklarına kadar indikten sonra beline sardığı havluya değdi. Yutkunarak başımı yukarı kaldırıp yüzüne baktım.

Sanırım seni böyle görmeye asla alışamayacağım ve her seferinde liseli kızlar gibi tepki vereceğim Pamir..

Hızlıca onu ittirerek içeri girdim ve kapıyı kapattım. Çatık kaşlarla bana bakınca ben de aynı çatık kaşlarla ona baktım.

"Ne bu halin? Böyle kapı mı açılır?"

"Ne varmış halimde?"

Bakışlarımı yüzünden çekip yeniden vücudunu süzdüm. Sorun da bu ya zaten, hiçbir şey yok. Kusursuzsun. Dalgınca bakmaya devam ederken gülerek saçımı karıştırınca irkilerek ona baktım.

Elimden tutup beni etrafımda döndürünce gülümsedim. Sıradan bir pijama bile giysem sanki çok farklı, özel bir şey giymişim gibi beni etrafımda döndürüyor, hayranlık nidaları atıyordu.

"Sen çok güzel olmuşsun.. Ben ne giyeceğim?"

Gülerek elinden tutup odasına doğru ilerledim. Ne giyse yakıştığını gayet iyi bildiği halde her seferinde kıyafetini bana seçtirmek en büyük hobisiydi.

Onu yatağa itip dolabına döndüm. Dolabını biraz karıştırdıktan sonra sevdiğim ve ona çok yakıştırdığım kahverengi sweatini çıkarttım. Yatağın üzerine bırakıp üstüne uyan bir pantolon da çıkartıp yatağa bıraktım.

"Sen giyin, ben içerideyim."

Başını sallayınca öpücük atarak salona geçtim.

 

***
"Miray, ya baban beni sevmezse? Ne yapacağım? Babanı hiç tanımıyorum ki ben, ya yanlış bir şey konuşursam?"

Hafifçe yüzümü asarak boynumu kaşıdım.

"Babam biraz sert birisidir, bir konuda seninle farklı düşünüyorsa sakın itiraz etme, kabul et tamam mı?"

Kaşlarını çatarak tamamen bana döndü.

"Nasıl yani? Ne olur ki itiraz etsem?"

"Yani," dedim uzatarak. Bakışlarımı ondan kaçırıp dışarıya baktım.

"En son bi' arkadaşıyla tartıştığında ona haksız olduğunu söylediği için tüfekle kovalamıştı."

Pamir'in gözleri şaşkınlıkla açılırken gülmemek için kendimi sıktım.

"Miray, ben seni nasıl isteyeceğim babandan? Öldürür de vermez seni bana."

Elini tuttum somurtarak.

"Olsun aşkım, aşkın uğruna ölmüş olursun."

"Senin için ölürüm, ondan şüphen olmasın. Ama baban daha beni tanımıyor. Söz konusu sensen eğer ne kadar ileri gidebilirim haberi yok."

Gülerek ona uzanıp öptüm. Gülmemi garipseyince daha çok güldüm.

"Hayatım, dalga geçiyorum. Babam başta biraz gergin olsa da çok tatlı bir adamdır. Kimseyi tüfekle falan da kovalamadı, kovalamaz da."

Rahat nefes verdiğini görünce bu kez kahkaha attım.

"Böyle şaka mı yapılır?"

Gülerek kemerimi açtım. Gayet yerinde bir şaka olmuştu. Kıyabilseydim devam da ettirirdim, asla pişman değildim.

Arabadan inince o da peşimden indi. Büyük demir kapıdan girdikten sonra bahçede ilerledik. Kapıya geldiğimizde ona baktım gülümseyerek.

"Güzel bir gece olacak, rahat ol. Kendin olduğun sürece seni sevmeyecek kimse yok."

Zili çalıp beklemeye başladım. Pamir çok heyecanlıydı, evet ama ondan daha heyecanlı olan birisi varsa bu kesinlikle bendim.

Bu hayatta benim için en değerli erkek Zafer babamdı, sadece annemle evlenmekle kalmayıp bana babalık yapmış, bir gün bile kendimi öteki gibi hissettirmemişti. Teo'ya ne yaparsa bana da aynısını yapar, ona ne alırsa bana da aynısını alırdı.

Zafer babamdan sonra Teo geliyordu, kan bağımın olmadığı biricik abim. Kendimi sürekli kan bağımız olsaydı onu bu kadar sever miydim diye sorarken buluyordum çünkü bir insanın kendi kanından olan kardeşini sevemeyeceği kadar çok seviyordum onu ve biliyordum ki ona olan duygularım karşılıksız değildi.

Onlardan sonraysa Tarık amcam geliyordu. Bana amcalıktan çok abilik, arkadaşlık yapan amcam. Üniversitede hocam olsa bile nerede nasıl davranması gerektiğini çok iyi bilen ve bu ayrımı çok iyi yapabildiği için asla ikisini karıştırmazdı. Okul sınırları içerisinde hoca-öğrenciydik, dışındaysa iki yetişkin çocuk.

Şimdi yanlarına bir de Pamir eklenmişti. Aslında Pamir orada çok uzun zamandır vardı, onun yeri hep hazırdı. Sadece zamana ihtiyacımız vardı. O yeri rahatça doldurabilmemiz için kimine kısa kimine uzun gelen o zamana ihtiyacımız vardı ve biz o zamanı doldurmuştuk. Artık Pamir gelmiş, onun için ayırdığım yeri doldurmuştu. Öyle sağlam doldurmuştu ki o boşluğu bir daha gitmeye hiç niyeti yok gibi. Girdiği o kalbi kendi yuvası yapmış gibi.

Kapı açıldığında gülümseyerek bize bakan Teo'ya gülümsedim.

"Hoş geldiniz gençler, kime bakmıştınız?"

"Bizim bir tanışma işimiz vardı, kendimizi sevdirip gidecektik."

Gülerek dudağımı yaladım.

"Biz öyle herkesi kolay kolay sevmeyiz ama?"

Pamir dikleşerek göğsünü kabartınca gülmemek için dudağımı ısırdım.

"Neyse ki biz de öyle kolay kolay pes etmeyiz."

Teo gülerek kapıyı ardına kadar açınca Pamir geçmem için elini uzattı. İçeriye geçerek ayakkabılarımı çıkarttım. Pamir de peşimden gelip ayakkabılarını çıkartınca kapı kapandı.

İçimdeki heyecan artarken nefes alıp vererek kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Teo'ya sıkıca sarıldım biraz daha rahat hissedebilmek için. Gerildiğimi anlamış olmalı ki kollarını belime sararken kulağıma sakin olmamı ve gecenin iyi geçeceğini fısıldayıp geri çekilmişti.

Pamir'le selamlaşırlarken Tarık amcam gelmişti. Pamir, Tarık amcama şaşkınca bakarken kaşların çattı.

"Hocam?"

Bakışları bana kayınca gülümseyerek Tarık amcamın koluna girdim.

"Sizi tanıştırayım hemen. Pamir, Tarık amcam. Tarık amca, Pamir."

Tarık amca ciddiyetle elini uzatırken Pamir hala şaşkınca bana bakıyordu. Hızlıca bakışlarımla elini işaret ettim. Dediğimi anlayıp elini sıkarken Tarık amcam onu kendine çekip sarılmıştı.

"Hoş geldin Pamir, biz de seni bekliyorduk, çok uzun zamandır."

Son sözünün bana ithafen söylediğini anlayınca utanarak bakışlarımı kaçırdım.

"Hocam, ben bilmiyordum sizi."

Ayrıldıklarında Tarık amcam başını sallayarak onayladı onu.

"Biliyorum, öğrenmeni ben istemedim. Miray'ın amcası olduğumu idare dışında bilen yok zaten."

Pamir'in bakışları bana dönünce gergince dudağımı ısırdım. Pamir bana bunun için kızmazdı asla ama kırıldığını mutlaka dile getirirdi.

"Miray sana söylemek istedi Pamir. Dediğim gibi, ben istemedim öğrenmeni ve o da beni kırmadı sağ olsun."

Pamir anladığını göstererek başını sallayınca Teo salonu gösterdi eliyle.

"Ayakta kaldık, içeri geçelim."

Hepimiz içeri geçerken daha yeni azalmaya başlayan gerginliğim daha da arttı. Şimdi en sıkıntılı ana gelmiştik, babamla tanışma vakti gelmişti.

Salona girdiğimiz anda babam karşılamıştı bizi. Pamir birkaç saniye duraksadıktan sonra ne yapacağını bilemeyerek bana bakınca ben anneme, annem babama bakmıştı. Şu an ortalık o kadar saçma bir durumdaydı ki kimse ne yapacağını bilmiyordu.

Pamir, babamın eline uzandı. Tokalaştıktan sonra ortalığa yine sessizlik hakim olunca amcama baktım yalvarırcasına.

"Yemekler hazır değil mi yenge? Önce sofraya oturalım en iyisi."

Annem başını onu onaylarcasına sallayarak sofraya doğru ilerledi. Herkes yerine oturduğunda nefes verdim. Babam baş köşeye oturmuştu. Sağ tarafında annem, annemin yanında Teo vardı. Babamın karşısında Tarık amcam otururken solunda Pamir, Pamir'in solunaysa ben oturmuştum.

Bir süre hiç kimseden ses çıkmadığı için odayı dolduran tek ses çatal kaşık ve tabak sesleriydi. Yüzüm yavaş yavaş asılırken anneme baktım. Annem başını sallayarak Zafer babamın elinin üstüne elini koyarak hafifçe sıktı.

Babamın bakışların bana dönünce dudağımı büzdüm. Pamir'in bunu görmediğini bildiğim için rahattım.

"Evet delikanlı, anlat bakalım. Kimsin, nerelerdensin, ne okudun, neler yapıyorsun?"

Pamir peçeteyle ağzını silerek babama döndü. Masanın altından elini tuttum. Kimse görmediği için rahatça destek olabilirdim ona bu şekilde.

"Ankaralıyım. Uluslararası ilişkiler bölümünden bugün mezun oldum. Ailem Ankara'da yaşıyor. Stajımı yaptığım yerde işe başlayacağım, müdür beni mutlaka istediğini söyledi."

Gülümsedim gururla. Senin gibi birisini kim istemez ki bir tanem?

"Okuldayken de böyle sevilen birisi miydin?"

Anlam veremeyerek babama baktığımda kendince takıldığını anlayarak amcama baktım. Şimdi senin sıran amca, hemen atla lafa.

Amcam iç sesimi okumuş gibi boğazını temizleyerek dikkatleri üzerine çekti.

"Çok samimi olmasak da bir hocasını tanıyorum. Biraz huysuz bir adam kendisi..."

Gülmemek için dudağımı ısırdım. Kendisinden hep huysuz diye bahsederdi tam aksi olduğu halde. Bu hayatta en son huysuz olacak kişi bile değildi.

"Neyse, konuştum gerekli bilgileri aldım. Kendisi oldukça edepli, nasıl davranması gerektiğini bilen, derslerinde de oldukça başarılı olan birisi."

Pamir'in biraz daha rahatladığını hissedince gülümsedim. Pamir'in okulun en başından beri en yakın olduğu hoca amcammış, bunu ben de çok yeni öğrenmiştim. Demek ki bir yerde ruh hissediyordu bazı şeyleri.

Gece babam ve amcamın Pamir'e takılmasıyla geçerken Pamir lavaboya gitmek için kalkınca ben de ona yolu göstermek için hızlıca ayağa kalktım.

Salondan çıktıktan sonra üst kata yöneldim. Bu katta da elbette lavabo vardı ama biraz uzak kalıp rahatlamaya ihtiyacı vardı. Ve tabii buna benim de ihtiyacım vardı.

Lavabonun ışığını açtım. Kapısını açarken Pamir beni belimden kavrayarak lavaboya soktu. Kapıyı kapattıktan sonra kilitlerken beni de kapıya yasladı.

"Baban beni çok sevdi bence, ne yapsak? Hazır ortam oluşmuşken isteme işini aradan çıkartıp seni kendime mi istesem acaba?"

Gülerek ona baktım.

"Babamın seni sevmiş olması beni hemen sana vereceği anlamına gelmiyor Pamir Dinçer."

Ellerimi sweatinin yakasına yerleştirip hafifçe oynadım.

"Ben de verene kadar isterim o zaman Miray Ege."

Gülümseyerek boynunu okşadım. Birkaç saniye bakışları dudaklarıma kaydıktan sonra tekrar gözlerime baktı.

"Dinçer sana çok yakışırdı bak."

Kaşlarım hafifçe çatarak ona baktım.

"Evet evet, eminim. Dinçer sana çok yakışırdı."

Ne yaptığını alayınca gülmemek için dudağımı ısırdım. Benim laflarımı bana söylüyordu şu an.

"Kimliğinde de yakışır mı görmek isterim açıkçası."

"Evlenme teklifini et, bak bakalım yakışıyor mu?"

Gülerek dudaklarını yalayınca bu kez benim bakışlarım dudaklarına kaydı.

"Birlikte de yaşar mıyız peki?"

Sözlerimi tamamen konuşmanın devamı gelsin diye söylemiştim. Tabii ki biliyordum bunun cevabını, o kadar aklımı kaçırmamıştım henüz.

"Tabii ki yaşarız."

Bana doğru yaklaşıp burnunu boynuma sürterek kulağıma kadar çıktı. Gözlerim istemsizce kapanırken kolunu sıktım.

"Ama sadece iki kişi kalacağımızı sanmıyorum."

Fısıldadığı kelimelerden sonra boynumu öperken ne demek istediğini sonradan anlamıştım. Şaşkınca gözlerim açılırken kapıya vurulunca korkuyla Pamir'i hafifçe ittim.

Huzursuzca geri çekilen Pamir çatık kaşlarla kapıya baktı.

"Tam olarak ne zaman geri dönmeyi planlıyorsunuz? Bizimkiler sizi basınca mı?"

Utanarak yüzümü Pamir'in göğsüne yasladım. Bir arkadaşıma yakalansam bu kadar utanmazdım da her seferinde abime, Teo'ya yakalanıyor olmak birazcık(!) yer yarılsın da içine gireyim moduna sokuyordu beni.

"Tamam, geliyoruz."

Teo gülerek gidince başımın üstünü öpen Pamir'e baktım.

"Ben çıkayım bari..."

"Çık bari..."

İstemeye istemeye lavabodan çıkıp karşıdaki odaya geçerek onu beklemeye başladım.

 

***
“Yine bekleriz oğlum, ne zaman istersen gelebilirsin. Biz de senin aileniz artık, sen de bizim oğlumuzsun.”

Pamir mahcupça gülümseyerek babamın eline uzandı. Tam öpeceği anda babam ona sarılınca başta şaşırsa da sonradan o da sarıldı.

Herkes Pamir’le vedalaşınca onları bırakarak birlikte aşağı indik. Hala heyecanı üzerimizden atamadığımız için ikimizden de ses çıkmıyordu. Arabaya binene kadar süren bu sessizliğin sebebi saatin neredeyse 3 olmak üzere oluşu da olabilirdi.

Arabaya bindiğimizde heyecanla ona döndüğüm sırada eliyle durdurdu beni.

“Camdan bizi izliyorlar, harika bir gece geçirdik sakın pot kırma.”

Dudaklarımı birbirine bastırarak arkama yaslandım ve kemerimi taktım. Arabayı çalıştırdığında içimden kendimi sakinleştirmek için konuşma yapıyordum.

Yavaşça mahalleden ayrılınca Pamir’den kaynaklı olmasa da hevesim kırıldığı için bir şey demedim. Başımı cama yaslayıp dışarıyı izlemeye başladım.

Sessizce gözlerimle yolu takip ederken farklı yoldan gittiğimizi fark edince kaşlarımı çattım. Belki de sapağı kaçırmıştır, bir sonrakinden döner diye düşünürken yine dönmeyince başımı kaldırdım.

“Yolu mu karıştırdın bir tanem?”

Bakışlarını yoldan ayırmadan hafifçe başını salladı.

“Biraz kafam dalgın sanırım.”

Bu gecenin gerginliğinden dolayı dalgınlığı çok normaldi. Gülümseyerek vitesin üstündeki elini tuttum. Elini tuttuğum elimi avcunun içine alarak kendine çekti. Elimi öpüp gülümseyerek yolu takip etti. Başımı arkaya yaslayıp gözlerimi kapattım.

Bazen her şey rüyaymış gibi geliyordu. Asla bitmesini istemediğim ve hiçbir zaman da istemeyeceğim bir rüya..

Araba durunca gözlerimi açtım. Etrafa bakınca eve gelmediğimizi anlamam kısa sürdü. Çatık kaşlarla etrafı inceledikten sonra Pamir’e baktım.

“Nereye geldik?”

Gülümseyerek arabadan inince kaşlarımı çatarak ben de indim. Arabaya yaslanan Pamir’in yanına ilerledim. Ayaklarımızın altında sokak lambalarının aydınlattığı şehir manzarasını görünce gülümsedim.

Pamir’in yanına geçerek onun gibi arabaya yaslandım. Kolunu belime sarıp beni kendine çekince başımı omzuna yasladım.

“Sence beni sevdiler mi?”

Cümlesi bittikten sonra merakla başını bana çevirdi. Olduğumuz yer oldukça loş ışıkların etkisinde olduğu için yüz ifadelerimiz çok anlaşılmasa da hissediyordum. İçindeki o merak duygusunu ve gerginliği çok rahat hissediyordum.

Derin nefes verip başımı omzundan kaldırıp ona baktım. Yavaşça dudaklarımı yaladım. Yavaş hareketlerim onun daha çok gerilmesine ve dolayısıyla daha çok kıvranmasına sebep oluyordu. Ne yalan söyleyeyim şu an karşımdaki bu hali o kadar tatlıydı ki, ona kıyabilsem uzun bir süre daha onu bu şekilde kıvrandırabilirdim.

“Deli misin? Bayıldılar sana!”

Heyecanla bağırmam onun da heyecanla yumruğunu sıkmasına sebep olmuştu. Gülerek ona sarılınca o da bana sıkıca sarıldı.

“Zaten bir Pamir Dinçer’i sevmemek.. Bu çok mümkün bir şey değil yani..”

Gülerek başımı yana eğdim.

“Babamın yanında hiç öyle demiyordun ama? Tabii efendim, haklısınız efendim..”

Onu taklit ederken zihnimde yeniden o anlar canlanınca gülmekte taklide devam edemedim. Bu halimi gülerek izlediğini görünce yanaklarını avuçlarımın içine aldım. Yanaklarını sıktıktan sonra arabaya doğru yaslandım.

Üzerime doğru eğilirken sağ kolunu arabaya yasladı. Yüzüme gelen saçı eliyle yavaşça yüzümden çekerken gülümsedi. Bakışları birkaç saniye dudaklarıma kaydıktan sonra geri gözlerime çıktı

“Bakma bana şöyle.”

“Nasıl bakıyormuşum?”

“Beni öp der gibi.”

“Belki de beni öp diyorumdur?”

“Diyor musun?”

Dudaklarımı yaladım yavaşça. Gülümseyerek ona bakarken elini çeneme yerleştirdi. Baş parmağıyla alt dudağımı okşadı birkaç saniye. İçimdeki heyecan artarken yutkundum.

Onun öpüşüne asla karşı çıkmayacağımı, her zaman istediğimi bilmesine rağmen her seferinde bilmiyor gibi sormak gerçekten hoşuna gidiyor olmalıydı. Belki de onu istediğimi duymaktı hoşuna giden.

“Hm hm”

Yavaşça bana doğru eğilip dudaklarıma yöneldi. Yumuşak öpüşüne karşılık verirken elimi boynuna sürterek saçına çıkarttım. Ben yavaşça saçlarıyla oynarken dudaklarımdan ayrılıp ıslak öpücükler bırakarak boynuma indi.

Boynuma bıraktığı öpücükler hafif ısırıklara dönünce gülümseyerek yavaşça saçını çektim. Gözlerini kısarak başını kaldırıp bana baktı. Kollarını belime sararak beni kucağına alarak arabanın üstünden kaldırdı.

Beni arabaya taşırken bacaklarımı beline sarmış, arabaya binmeyi bekliyordum. Arka kapıyı açınca güldüm istemsizce. Başımı vurmamam için dikkat ederek arabaya bindi ve beni de kucağına oturttu. Kapıyı kapattıktan sonra tekrar dudaklarıma yönelince büyük bir hevesle ona karşılık verdim.

Bazı hikayelerin sonu başından bellidir. Bazı hikayelerin sonuysa sürekli değişir, en azından bu benim için öyle. Bizim hikayemiz başlamadan önce sonu belliydi benim için. Ben ona yazacaktım, o beni reddedecekti ve bu iş bitecekti. O beni reddedince içimdeki bir ses susacaktı ve ben diyecektim ki ‘en azından denedin, denedin ama olmadı. Nasip değilmiş. Ben ona yazdım, o beni reddetti. Burada bitmesi gerekiyordu. Bitmesi ve benim gitmem gerekiyordu ama öyle olmadı. Bitirmek istemedim. Kabullenemedim belki de bu kadar hızlı biteceğini. Tekrar yazdım tekrar tekrar tekrar bıkmada, usanmadan sürekli yazdım. Bazen onu bıktırdım, bazen kendimi bunalttım ama vazgeçmedim. Birbirimizi yanlış anladık, kırıldık, gücendik, üzüldük ama sadece bunlar olmadı. Birbirimizi anladık, bazı yaralara merhem olduk, birbirimize destek olduk. Zaman geçtikçe bana alıştı sanıyorken meğerse bu alışkanlık değilmiş, aşkmış. Üstelik en başından beri ama bundan ikimizin de haberi yokmuş. Ben ‘bana alıştı, kesin ondan bana böyle davranıyor’ derken aslında o da benim onu yıllardır sevdiğim gibi beni seviyormuş. Geç oldu, farklı oldu, garip oldu belki de ama oldu. Günün sonunda, bütün olaylar bittiğinde, bütün sesler sustuğunda ve bütün ışıklar söndüğünde bir şairin de dediği gibi günün sonunda herkes evine döndüğünde ben de eve dönmüştüm. Benim evim Pamir’di. Her zaman benimle olacak, beni destekleyecek, düşünce kaldıracak, kalkınca elimden tutup daha da yükseltecek o desteğim olacaktı, şimdiye kadar olduğu gibi. Pamir benim evimdi ve benim evimden başka gidecek hiçbir yerim yoktu, olmasını da istemiyordum zaten.

 

*********

Söze nereden başlamalıyım, nasıl başlamalıyım gerekten bilmiyorum. Burası biraz uzun olabilir, okumak zorunda değilsiniz yine de şimdiden teşekkür edeyim sonuna kadar kalamayacaklar için.

Gerçekten teşekkür ederim, bana destek olup yanımda olduğunuz için.

Lost On You daha doğrusu Miray hayatımın çok kötü bir döneminde girdi zihnime. Yaşadığım kayıplardan sonra, hayata karşı umudumu kestiğimde artık yazmayı bile bırakıp hesaplarımı silmeye karar verdiğimde bir anda, bir akşam vakti belirdi zihnimde. Başta tereddüt ettim. Yazabilir miyim? Yapabilir miyim? Ya devamı gelmezse, ya okunmazsa.. Kafamda onlarca belki yüzlerce soru dolaşırke bir anda kendimi bu konuda motive ettim ve öylesine bir kapak yapmaya başladım. Kapağı tamamladıktan sonra başladım yazmaya. Başta belli bir kurgusu yoktu. Sadece başı, sonu ve birkaç karakteri belliydi. Detaylara çok girmeyeceğim, oturdum yazdım. Bazen aklıma geldikçe yazdım bazen de saatlerce, günlerce kendimi zorladım yazmak için. Günde 3 bölüm attığım da oldu 3 gündür bölüm atmadığım da. Nasıl olduysa bir şekilde kimse okumaz dediğim kurgum bebek adımlarıyla büyüdü ve ben daha finali paylaşmadan 1.5k okunmayı geçti. Beni tekrar yazmaya, bir nebze de olsa eski halime kavuşturduğu için Miray’a gerçekten çok teşekkür ederim. Ne kadar farkında olmasa da benim için yeri çok farklı.

Bende yeri çok farklı olan ve en az Miray kadar değerli olan başkaları var, siz.. Hikayemin okuduğunuz her kelimesi, her yaptığınız yorum, her verdiğiniz oy için ayrı ayrı teker teker teşekkür ederim hepinize. Bilmeseniz de belki beni tanımasanız da beni eski halime, umutlarıma döndüren bir nebze de sizsiniz aslında. Bu yüzden en büyük teşekkürü size borçluyum.

Aranızda elbet ‘Sara abartma, altı üstü sadece bir texting’ diyenleriniz olabilir, buna saygı duyarım ama gerçekten benim için ‘sadece bir texting’ değil..

Başta da dediğim gibi hepinize gerçekten çok teşekkür ederim. Yeterince ağladığıma göre gidebilirim artık rfdbhjnkfd

‘Lost On You’nun paralel serisi olan, Pamir’in yakın arkadaşı Çınar’ın hikayesini de okumak isterseniz eğer profilimde bulunan ‘Artık Bi’ Manyağın Var’a göz atabilirsiniz. Onların hikayesi de en az Miray & Pamir çifti kadar sıcak, samimi ve içten..

Hocam Sara aglior xlendpekdoe

Profilimden diğer kurgularıma da göz atmayı unutmayın :33

Beni diğer sosyal medya hesaplarımda da takip etmek isterseniz şu şekilde;

tiktok/instagram: asraninzihni

twitter/inkspired/wattpad/cizgistudio: perdidoentisara

 

Loading...
0%