
yksyisktimoldu: ne alakası var ya of nereden tanıyacağım seni
yksyisktimoldu: ne işim olur benim seninle
ozcelikberat: İnanmadım.
yksyisktimoldu: o kadar umrumda değil ki inanıp inanmaman
yksyisktimoldu: bu konuda seninle daha fazla konuşmayacağım bile.
ozcelikberat: Kaçıyorsun yani?
yksyisktimoldu: ders çalışacağım Berat
yksyisktimoldu: sus ve sen de ders çalış
yksyisktimoldu: zaten uykumu da kaçırdın sabah sabah
yksyisktimoldu: hayır bi bugünüm boştu yani, 24 saatlik günün tam bu saatini mi seçtin mesaj atmak için?
ozcelikberat: Fazla tepki veriyorsun?
yksyisktimoldu: fazla tepki mi veriyorum?
yksyisktimoldu: haftanın 7 günü sabahın köründe dersimiz varken, 1 ay sonra ilk defa bir pazar günü tatilimizde uyumayı planlarken sabahın 7'sinde boktan bir mesajla uyandırıldım ama evet, sen haklısın
yksyisktimoldu: abartıyorum.
ozcelikberat: Sen niye bu kadar gerginsin
ozcelikberat: Tamam, yaptığım bu şekilde düşünülünce cidden hoş değil. Saati düşünerek mesaj atmam lazımdı.
ozcelikberat: Haklısın, hata ettim.
ozcelikberat: Ama
ozcelikberat: Sanki bu kadar sinirli olmanın başka bir sebebi var gibi..
ozcelikberat: Anlatmak ister misin?
yksyisktimoldu: ne anlatmamı bekliyorsun?
ozcelikberat: Kendini.
ozcelikberat: Yani kendini derken, sıkıntı neyse onu.
ozcelikberat: Sonuçta senin kim olduğunu bilmiyorum, belki daha rahat anlatabilirsin?
ozcelikberat: Anlatmak iyi gelecektir eminim.
yksyisktimoldu: benimle arkadaşmışız gibi konuşma
ozcelikberat: Değil miyiz?
yksyisktimoldu: değiliz.
ozcelikberat: Ama öyle olduğumuzu söylemiştin? Arkadaşım olduğun için düşünüyordun ya beni, ben de arkadaşım olduğun için düşünüyorum seni.
yksyisktimoldu: o farklı bir konuydu, biz arkadaş değiliz.
yksyisktimoldu: olamayız da.
yksyisktimoldu: beni de düşünme ayrıca, ben kendimi düşünürüm.
ozcelikberat: Yanlış bir şey mi dedim anlamıyorum ki
yksyisktimoldu: demedin Berat
yksyisktimoldu: ben ders çalışmaya gidiyorum.
yksyisktimoldu: dikkat et kendine.
ozcelikberat: Hiçbir şey anlamıyorum şu an.
ozcelikberat: Her şeyi dalgaya vurup sürekli küfür eden D. nerede?
ozcelikberat: Neyin var? (08.02)
ozcelikberat: Sen bilirsin, kolay gelsin. (08.12)
Son gelen mesajı okuyup telefonu yastığın altına koydum. Uykum tamamen kaçtığı için yataktan kalkıp masama ilerledim. Elime ilk gelen test kitabını açıp sorulara göz gezdirdim. Kimya sorularını okurken zihnimde son kimya dersi canlanınca yutkundum. Dizine takılmam, düşmemem için beni tutması... Bir an, bir an gerçekten beni hatırladı sanmıştım oysa. Gerçekten beni hatırladı ve o yüzden çelme taktı sanmıştım, yanılmışım.
Gözlerimin dolmasına engel olmak için kapatıp sıkıca yumdum. Ağlamak istemiyorum, daha fazla göz yaşı dökmek istemiyorum. Gözümden bir damla yaş akarken nefes verdim.
Neden, neden? Neden Berat? Neden beni hatırlamıyorsun? Neden beni, anılarımızı sildin hafızandan? Hatırlamak bir istemeyeceğin birisi miydim ben? Söz vermiştin bana. Gitsen de, aradan yıllar geçse de beni unutmayacaktın. Benim için geri dönecektin. Şimdi döndün ama sanki başka birisin. Sanki çocukluğumu birlikte geçirdiğim o çocuk başka birisi, sen başka birisisin. Sanki o anılarımızın hepsi bir hayalmiş ve tamamı benim zihnimdeymiş gibi...
Gözlerimi açtığımda tuttuğum birkaç damla daha akınca sandalyeden kalktım. Yatağıma ilerleyip altındaki anı kutumu çıkarttım. Kutunun altındakileri kamufile etmek için koyduğum parçaları çıkartıp kenara koyduktan sonra içinde fotoğrafların olduğu zarfı aldım elime.
Zarfı en son onu ilk hatırladığım gün açmıştım, o da beni hatırlayacaktı ve ben bu fotoğrafları ona verecektim. Bir ay yanımda gezdirmiştim bu fotoğrafları ama ne o beni hatırlamıştı ne de ben fotoğrafları ona verebilmiştim.
Zarfı açıp içindeki kendi çocukluk fotoğarflarımı geçip en sondaki Berat'la olan birkaç fotoğrafımıza baktım. fotoğraflarla birlikte masaya ilerledim. Sandalyeye oturup fotoğrafları incelemeye başladım. O kadar çok bakmıştım ki bu fotoğraflara artık hepsinin her noktasını ezbere biliyordum. Fotoğrafları geçerken onlarca fotoğrafın içinde en sevdiğim iki fotoğrafa gelince duraksadım istemsizce. İlkinde mahalleden tanıdığımız birinin düğününe gitmiştik.
Anneme aldırmak için aylarca yalvardığım kısa balon kollu kahverengi elbise vardı üzerimde. Bal prenses elbisesi demiştik o elbiseye. Prensesler genelde pembe ya da mor olurdu ama o elbisenin rengi bal rengine benziyor diye öyle adlandırmıştık, çocukluk aklı işte.
O gün zihnimde canlanınca gülümsedim.
Ben bal prenses olmuştum, o da kuzeninden ona kalan, üzerine biraz büyük olan takımı giyinip prens olmuştu. Benim prensim olmuştu. O gün o kadar eğlenmiştik ki hala hayatım boyunca en keyif aldığım ve dönmek istediğim ikinci gündür. Kollarımı ona sarmış poz verirken onun yanağımı öptüğü fotoğrafa bakıp iç çektim. Fotoğrafı kenara bırakıp son fotoğrafa baktım.
Dönmek ve tekrar yaşamak istediğim ilk gün. O günden kalan bir fotoğraftı elimdeki. Diğer fotoğraflarımızın aksine ikimiz de kameraya bakmış poz veriyorduk. Ben yine her zamanki gibi kolumu ona sarmıştım çünkü o zaman da hiç ayrı kalmak istemiyordum ondan. Doğum günüydü o gün, 6. doğum günü.
Benden önce 6 yaşında olduğu için saatlerce ağlamış doğum gününü mahvetmiştim. Başta bana çok kızsa da daha sonrasında kıyamayıp mumunu bana getirmişti. Kendisinden önce bana üfletmişti mumunu böylece ben ondan önce 6 yaşında olmuştum ve sorun çözülmüştü. Mumu üfledikten sonra hiçbir şey olmamış gibi ona sarılmış oyun oynamıştım. Gülerek gözümdeki yaşı sildim. Fotoğrafta göz altlarım ağlamaktan biraz şişmişti çünkü sustuktan yarım saat kadar sonra çekilmişti bu fotoğraf.
Çok güzel bir doğum günü olmuştu. Aslında bütün doğum günleri çok güzel olurdu ama o doğum günü benim için hep farklıydı, belki de birlikte kutladığımız son doğum günü olduğu içindi. Birlikte kutladığımız son doğum gününde bütün doğum günlerini birlikte kutlamayı dilemiştik ama olmamıştı, birkaç ay sonra zorunlu sebeplerden dolayı taşınmışlardı.
Annemden ne kadar istesem de ona bir türlü ulaşamamıştım, annem sürekli bir şekilde beni geçiştirmişti. Bir süre sonra da artık pes etmiştim. O gideli yıllar olmuştu zaten. Benim onu unuttuğum gibi o da beni unutmuş, beni bulmak istememişti. Onu tamamen unutmuş hatta hafızamdan bile silmiştim neredeyse, tabii bu unutma onu dershanede görene kadardı. Başta olmasa da geçen kısa bir sürenin sonunda onu hatırlamıştım.
En son görüştüğümüzde onun yaşı 6 benimse 5'ti. Şimdi ikimiz de yirmilerindeydik neredeyse. Birbirlerimizi tanımamamız, hatırlamamız elbette çok normaldi ama ben onu hatırlamışken onun beni hatırlamaması çok canımı yakıyordu işte. Ne kadar realist olmaya çalışsam da kalbimdeki kırgınlık geçmiyordu.
Parmağımı fotoğraftaki yüzünde değdirdim. Ah bal porsuğum, gerçekten hiç mi hatırlamak istemiyorsun beni? Acaba sana bal porsuğu dediğimi hatırlıyor musun ya da sana neden böyle dediğimi? Bal prensesin tatlı bal porsuğu...
İçeride adımın seslenildiğini duyunca fotoğrafları görmemeleri için hızlıca kağıtların arasına soktum fotoğrafları. Gözlerimdeki yaşları silip ayağa kalktım. Hiçbir şey olmamış gibi gülümseyerek odamdan çıktım ve yavaşça kapımı kapattım.
***
Dershaneye geç kalacağımı anlayınca panikle odamda koşuşturmaya başladım. En son ders çalıştığım için ne çantam hazırdı ne de bugün giyeceklerim. Hızlıca kağıtları toplayıp dosyaya koydum. Berat'a vereceğim için özenle dosyayı çantama yerleştirip dolaba yöneldim.
Kapağını açtığımda gözüme çarpan ilk parçalarla bir kombin yapıp üzerime geçirdim. Makyaj malzemelerimi çatama attım dershanede yaparım diye çünkü şu an ona ayıracak bir saniyem bile yoktu. Tamamen toparlandığımdan emin olduktan sonra çantamı da alarak evden çıktım.
***
Dersin başlamasına daha on beş dakika olduğunu fark edince rahat bir nefes verdim. Adımlarımı yavaşlatıp sakince merdivenlerden çıktım. Sınıfa vardığımda kimsenin olmadığını fark edince daha da rahatladım. Genelde sınıfın çoğunluğu derse geç gelir ya da ilk derse girmezdi. Çantamı sıraya bırakıp arkama yaslandığım sırada kapı açılınca bakışlarım kapıya kaydı.
Gelen Berat'tı.
Bakışlarımız buluşunca samimi bir şekilde gülümsedi.
"Günaydın."
Ben de gülümseyerek başımı salladım.
"Günaydın."
Başını sallayarak sırasına geçti ve çantasını sıraya bıraktı. Makyaj çantamı alıp kapıya doğru yönelecekken aklıma notlar gelince geri dönüp notları çıkarttım. Gerilsem de bunu belli etmemeye çalışarak sakince Berat'ın yanına ilerledim.
"Notların devamını getirdim, bütün dersler renk renk ayrı dosyalarda. Hangisinin ne olduğu yazıyor zaten üzerlerinde."
Hafif utanarak başını eğince gülümsedim. Küçükken de böyleydin.
"Ne kadar teşekkür etsem az gerçekten Yağmur, herkes paylaşmaz böyle notlarını. Sağ ol gerçekten."
Gülümsemem hala yerini korurken gözlerine baktım.
"Arkadaşız biz tabii ki benden bir şey istediğinde yardımcı olacağım."
Gülerek onayladı beni.
Hayır Berat, biz arkadaş değiliz seninle. Seninle arkadaşlığımızı bozalı çok uzun zaman oluyor ama sen bunu da hatırlamıyorsun, beni hatırlamadığın gibi.
"Ne zaman bir şeye ihtiyacın olursa bana söyleyebilirsin"
Kaşlarımı çattım. Bana borçlu gibi hissetmeni istemiyorum. Bana karşı hiçbir şey hissetmeni istemiyorum.
"Bana borçlu ol ya da karşılık olarak bir şey yap diye vermedim notlarımı."
"Tabii ki, karşılık olarak düşünme zaten. Notlardan bağımsız konuşuyorum. Her zaman bana gelebilirsin, her konuda. Elimden geldiğince yardımcı olmaya çalışırım."
Başımı salladım söyleyecek bir şeyim olmayınca. Konuşmamızda o kadar çok teşekkür ve rica geçmişti ki kelimeler anlamını yitirmişti resmen.
Gülümseyerek arkamı dönüp lavaboya doğru ilerledim. İstemsizce elimdeki makyaj çantasını sıkarken yutkundum.
'Her zaman bana gelebilirsin, her konuda. Elimden geldiğince yardımcı olmaya çalışırım.'
Lavaboya girdiğimde aynadan kendime baktım. Beni hatırlayabilir misin mesela Berat? Ya da beni o eski güzel günlerimize götürebilir misin?
Gözlerimi kapatıp birkaç saniye bekledim. Son zamanlarda o kadar çok şey üst üste gelmişti ki artık durumlara olduğundan daha fazla ve daha duygusal tepki veriyordum. Bu başıma iş açmadan bir son vermeliydim.
Gözlerimi açıp makyaj çantamı açtım. Ruh halime göre dershaneye uygun olacak bir makyaj yaptım. Aynadan kendime bakıp gülümsedim. Berat konusunu kapat. Geçmi konusunu kapat. Sen şu an sadece Yağmur'sun. Başkası değil.
Gülümseyerek lavabodan çıkıp sınıfa ilerlediğimde sınıfta berat dahil üç kişi olduğunu görünce göz devirdim. Dershaneye para verip derslere gelmemek ayrı bir kafa olmalı gerçekten. Yerime ilerledim sakince. Oturduğum sırada Berat'ın sesinden kendi adımı duyunca bakışlarım ona döndü.
Yavaşça bana doğru ilerlerken kal gelmiş gibi oturduğum yerde kaldım, ayağa kalkmaya hiç halim yoktu. Gerek de yoktu aslında. Berat masamın yanında durunca kısa boyumun üstüne bir de oturuyor oluşumun verdiği kısalıkla başımı yukarı kaldırıp ona baktım.
Elindeki kağıtların üstünden bir küçük kağıt alınca kaşlarımı çattım.
Yoksa.. Hayır.. Hayır, hayır, hayır. Lütfen o elindeki düşündüğüm şey olmasın Berat, lütfen.
Uzattığı kağıdı elime alınca dün akşam ağlayarak baktığım fotoğraflar olduğunu görünce yutkundum. Bizimkiler görmesin diye aceleyle notların arasına sokmuştum ve sonrasında oradan almayı unutup notları Berat'a getirmiştim.
Ne açıklama yapacağımı bilmeden düşünerek bakışlarımı fotoğraftan çekip Berat'a baktım.
Ben şimdi sana durumu nasıl izah edeceğim?
***
Yavaş yavaş bir şeyler ortaya çıkıyor ve bu durumda en az Yağmur kadar gergin olduğuma yemin edebilirim tgrfbhnmkd
Bal porsuğunun hikayesini öğrenebilir miyiz acaba..
Sizce Berat bu kez o çocukluk fotoğraflarını görünce Yağmur'u hatırlayacak mı?
Profilimden diğer kurgularıma da göz atmayı unutmayın :33
Beni diğer sosyal medya hesaplarımda da takip etmek isterseniz şu şekilde;
tiktok/instagram: asraninzihni
twitter/inkspired/wattpad/cizgistudio: perdidoentisara
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |