@peridenmasallar
|
BÖLÜM ŞARKISI BİRSEN TEZER&CEM ADRİAN- BENİ HATIRLADIN MI? *** Cumartesi gününü doktora tezine ve danışan dosyalarına ayırarak geçiren Berrak pazar gününü keyif günü olarak seçmiş ve sabahın son saatlerine kadar uyumuştu. Kalkıp duşunu aldıktan sonra mutfağa girse de canı hiç kahvaltı hazırlamak istememişti. Gülşen'in içeri odada bilgisayardan dizi izlediğini gelen seslerden anlayabiliyordu. Aynı zamanda çeşitli abur cuburlarla dolu olan çekmece de açıktı. Dışarıda kahvaltı yapma fikri ona çok cazip gelmişti. Mutfaktan çıkıp arkadaşının odasının önüne geldi. Kapıyı tıklattıktan sonra başını uzattı. İzlediği diziyi durduran Gülşen yatakta bağdaş kurmuş haldeydi başını çevirip kapıya bakıyordu. "Lütfen bölümün sonlarında olduğunu söyle." dedi Berrak. Çünkü çok acıkmıştı ve giyinip hemen çıkmak istiyordu. "Neden sordun?" derken aslında arkadaşının niyetini çoktan anlamıştı Gülşen. Onu çok iyi tanıyordu ya da öyle sanıyordu. "Dışarıya kahvaltıya gidelim mi? Bugün tüm gün miskinlik yapasım var kahvaltı hazırlamak istemiyorum." "Sen saçlarını kurutana kadar dizim biter, hazırlanıp çıkalım." Genç kız arkadaşına teşekkür öpücüğü attıktan sonra odasına geçip saçlarını kuruttu. Enine çizgili siyah beyaz tişörtünün altına siyah dar bir pantolon giydi. Rengi açılmış saçlarını serbest bırakıp siyah kısa botlarını dolaptan aldı. Kot ceket giyip ve siyah omuzdan askılı çantasını da taktığında aynada üniversiteli bir kız görür gibi olmuştu. Çok uzaklaşmak istemedikleri için yürüyerek gidebilecekleri bir yer seçtiler. Nişantaşı'ndan Beşiktaş'a inmeye karar vermişlerdi. Gittikleri yeri Gülşen de Berrak da çok seviyorlardı. Berrak özellikle öğrencilerin de bulunduğu bu ortamlarda olmayı işi için yararlı buluyordu. Yokuş aşağı inmek onlar için sıkıntı olmasa da dönerken Berrak'ın mızmızlanacağını adı gibi biliyordu Gülşen. Onun da işine geldiği için dönerken yürümemeyi tercih edeceklerdi. Karşılıklı koltukların olduğu masalardan birine oturdular. İki kişilik serpme kahvaltılarını söylerken Gülşen bir de ortaya menemen söylemekten geri durmamıştı. Garson gittikten sonra Gülşen kollarını masaya dayadı. Kafasındaki soru işaretlerini Berrak gözlerinden okumuştu. "Berrak stres ve kaygı sınav konusunda ne kadar belirleyici? Yani evet, biliyorum etkisi var ama oranı konusunda ne söyleyebilirsin?" Berrak bu konuşmadan ne çıkarması gerektiğini bilmiyordu. "Danışma yaptığım bir çift hatta aile var. Ailenin çocuklarından ikisi sınava hazırlık döneminde ve kadın eşini çocuklarına ilgisizlikle suçlarken çocuklar ikisi arasındaki ilişkiyi bir stres ve kaygı nedeni olarak belirtiyorlar." Berrak vakayı tam olarak bilmese de hangi çift olduğunu tahmin etmişti. "Açıkça konuşmak istersen gizliliği koruyarak konuşabiliriz. Yardımcı olmaya çalışırım." Gülşen kahvaltıları gelmeden önce bu konuyu konuşabileceklerini düşünerek danışanlarını ve durumu kısaca özetledi. "Şimdi durum gerçekten çetrefilli ancak benim asıl merak ettiğim senin bu durumda takılı kalma nedenin. Neden ilerleyemediğin üzerine bir fikrin var mı?" Gülşen Berrak'ın sorusu üzerine düşündü, kendi kendini yoklamamıştı ve sorun kendisinden de kaynaklı olabilirdi. "Sanırım sorun benim çift konusunda oturtamadığım noktalar olması. Çift evlenmeden önce de hatta gençliklerinden beri karşılıklı apartmanlarda yaşayan iki komşu çocuğuymuş. Kadın nişanlılık sürecinde de ilişkilerinde aynı sorunlar olduğunu ama aşk yüzünden bunları görmezden geldiğini itiraf etmişti. Adam evlenmeden önce de annesine bağımlıymış ancak kadın onun değişeceğine inanarak bir evlilik yapmış. İnsanlar sırf bir imza attıkları için değişmezler. Sanırım bu düşünce benim vakada kilitlenmeme neden oldu." "Belki de fazla mantıklı yaklaşıyorsun Gülşen. Aşkta mantık aranmaz ki. Empati konusunda biraz alıştırma yapabilirsin bence. Yani düşünüyorum eğer uzun zamandır tanıdığım bir kişiyle ya da geçmişimdeki bir kişiyle evlilik sürecine girseydim onu değiştirmeye çalışır mıydım diye. Sanırım onun değişeceğine ya da değiştirebileceğime inanırdım. Bir de aşık olunca seni de görürüz küçük hanım." Gülşen göz devirdi arkadaşına. Onun aşık olmaya veya duygularını mantığın önüne geçirmeye niyeti yoktu. "Benim aşkla işim olmaz bebeğim en azından bir bin yıl filan daha." dediğinde gülüştüler. Ancak vaka konusunda daha sonra uzun uzun düşüneceklerini ikisi de biliyorlardı. *** Kahvaltıdan sonra pazar miskinliği içinde sarı renkte ve oldukça rahat koltuğuna oturmuş kitabını okuyordu genç kız. Ayaklarını da koltuğun takımı olan sarı tabureye uzatıp rahat bir pozisyon olmuştu. Fazla kalın olmayan, tam pazar günü başlayıp bitirmelik ve kafa yormayı gerektirmeyen bir genç kız romanıydı. Liseli zamanlarından beri ara ara böyle romanlar okumayı tercih ederdi Berrak. Kitabın son sayfalarını da okuyup derin bir iç çekişle kitabı kapattı. Sonra gözü oturma odasının gri duvar kağıdı kaplanmış kısmındaki saate kaydı. Kitabın hazzını daha sonraya saklaması gerekiyordu. Evi gideceği mekana çok uzak olmasa da alışkanlıkla yine erken çıkıp herkesten önce orada olacaktı. Berrak kitabına gömülmüşken Gülşen mutfaktaydı, o akşam yemekte yalnız olacağını bilerek kendisine en sevdiği sebze yemeklerini yapıyordu. Berrak sebze yemeyi sevmediği için evde sebze pişen zamanlar nadir oluyordu. Berrak yemek yapma konusunda ev arkadaşından daha yetenekli ve mutfağa daha hakim olduğu için balık ve tavuk ağırlıklı besleniyorlardı tabi bir İç Anadolu kızı olarak sofrasında karbonhidrat da eksik olmuyordu. "Ballısı ben hazırlanmaya başlıyorum." diye içeri seslendiğinde Gülşen elinde kırmızı bir havlu ile mutfak kapısında belirdi. "İstersen gitme kuzum, hemencecik senin seveceğin bir yemek hazırlarız ya da dışarıdan lahmacun söyleyelim ne dersin?" Berrak, düşünceli arkadaşının bu sözlerinin ardında geçmişle yüzleşmesini istememesi olduğunu biliyordu. Gülşen dışarıdan soğuk ve mantıklı görünse de sevdiği insanlara; ailesine ve arkadaşlarına karşı korumacı bir insandı. "Gülşen," dedi yüzüne samimi bir tebessüm yerleştirerek sözlerine devam etti. "Ben iyiyim, hem lise arkadaşlarımı özlemiştim. Ankara'da okudukları dönemde arkadaşlarımla nadiren görüşmem bile şu an için saçma görünüyor gözüme. Onun yüzünden sevdiğim insanlardan yeterince uzak kaldım bence." Ellerini mutfak önlüğünün cebine sokan genç kız karşısındaki dostunun kararlılığının farkındaydı. Israr etmesinin bir anlamı olmadığını biliyordu. Geriye yapabileceği tek bir şey kalmıştı. Arkadaşı eve dönene kadar bekleyecek, onun keyifli bir şekilde dönmesi için tüm kalbiyle dua edecekti. Berrak odasına girer girmez dolabının sağ tarafını açtı, mükemmeliyetçi bir düzene sahip olduğunu itiraf etmeliydi. İki kapılı sürgülü dolabın sağ tarafında iş, seminer ve özel zamanlarda giydiği daha ciddi ve resmi kıyafetleri varken sol tarafta eğlenceli baskıları bulunan tişört ve sweatshirtleri ile yaşına uygun daha rahat kıyafetleri bulunuyordu. Gidecekleri yere göre hem ağır olmayan hem de şık bir görüntü elde etmek isteğiyle omuzları açık, siyah tulumunu seçti. Tulumun kemer kısmından altın bir metal parça geçiyordu. Altın renginde şık uzun küpelerini takmayı düşündü, siyah ayakkabı çanta seçimi ile risk almadan şık olabilirdi. Kullanacağı ayakkabı ve çantayı da kenara koyup makyaj masasına oturdu. Kıyafetine uygun hafif bir makyaj yapıp saçlarını dağınık topuz olacak şekilde topladı. Giyinip çıkması yarım saatten biraz fazla sürmüştü. Kendi arabasıyla gidip gitmeme konusunda kararsızlık yaşasa da taksiyle gitmenin daha akıllıca olduğu ortadaydı. İçkili bir halde araba kullanmama konusunda yeminliydi. Kendi hayatını da başka insanların hayatını da riske atmak istemezdi. Arabasının sağlamlığına da tam olarak güvenmediği bir dönemdeydi zaten. Siyah ince ceketini omzuna attı, çantasını eline aldı ve arkadaşıyla sarılıp evden ayrıldı. Apartmanın olduğu ara sokaktan ana caddeye çıkıp yakındaki taksi durağından taksiye bindi. Adresi verdiğinde taksi şoförü gideceği yeri zaten eliyle koymuş gibi bulmuştu. Kendisi arabayla gelse bu bulma sürecinin biraz daha uzun olacağına emindi genç kadın. Ücreti verdikten sonra araçtan indi, neyse ki kendisi gibi erkenden gelen arkadaşları vardı ki yalnız kalmamıştı. Bennu ve Kevserle aynı fakültenin farklı bölümlerinde okudukları için daha çok konuşacak konusu olmuştu. Eğitim derslerine giren hocalardan, anılardan bahsederken Ankara'da olduğu gibi İstanbul'da da aynı evi paylaşan üç erkek ile onlardan çok uzağa gidemeyip yan apartmana taşınan Samet de geldiğinde Berrak başka gelecek kimse olmadığını düşünmüştü. Masanın dokuz kişilik olduğunu gören Berrak içindeki meraklı kıza yenik düşmüş ve sormadan edememişti. "Biri daha mı gelecek?" diye sorduğunda Batuhan arkadaşlarından önce ortaya atlayıp kıza sarılıp selamlaşırken cevabını vermişti. "Yok ama gelebilir, ortağım şöyle bir uğrayacak." dediğinde Samet arkadaşına göz devirmişti. Batuhan'ın kimle ortak olduğunu ve Fatih'le Berrak arasındaki sorunları biliyordu. Berrak'ı daha Fatih'le ilk tanıştığı dönemde uyaran kişilerden biri Samet olmuştu. Şimdi de evden çıkmadan önce Batuhan'ın ona söyledikleri yüzünden tedirgindi. Tek umudu Berrak'ın Fatih'i unuttuğu için bir olay çıkmamasıydı. "Beyler oturun isterseniz de sipariş verelim. Yoksa sizden birini kesip yiyeceğim." Beril'in serzenişi sonrası en büyük olduğu için baştaki tek sandalyeye Samet oturmuş diğerleri de kalan sandalyelere yerleşmişlerdi. Boş kalan tek yer Berrak'ın tam karşısıydı. Arkadaki bazen Türkçe bazen yabancı ezgilerin olduğu müziğe kulak verdiler. Berrak sevdiği mevsim balıklarından birini söyledi, rakı konusunda tercihi beylere bırakmıştı. Sohbet geçmişe yöneldiğinde genç kızın aklına lise ve üniversite arkadaşı Seda'nın yolladığı düğün davetiyesi geldi. Seda en son konuştuklarında iki ayrı düğün olacağından Kayseri'deki düğüne lise ve üniversite arkadaşlarının hepsini çağıracağını söylemişti. "Bu arada haftaya Seda'nın kına gecesi ve düğünü var gidecek misiniz? Ben hem gelin hem damadın üniversite arkadaşıyım mecbur gideceğim. " Ortaya attığı bu sorunun ardından Akın'a dönmüştü bakışlar. "Bana hiç bakmayın Aylin orada olacaktır ama siz giderseniz giderim." diyen Akın'ın yüzüne tükürmemek için zor tuttu kendini Berrak. Çok sevdiği bir arkadaşı da olsa yaptığı hainliği ne o zaman ne de şimdi onaylıyordu. İçindeki kızgınlık dıştan da belli olacak ki Akın "Seni adamdan sayıyorlar mıydı paşam ya!" dediğinde herkes gülmeye başladı. Akın ve Berrak birbirlerini sevseler de laf sokmadan ve atışmadan duramazlardı. "Tabi canım tabi, hem sen bu Aylin meselesine neden bu kadar takılıyorsun?" dediğinde Berrak yutkundu. Masada yabancı kimse yoktu, masadaki herkes on sene önce yaşananlara birinci elden şahit olmuştu. "Bu durumu kendim de yaşadığım için elbette öfkem. Akın hatırlarsan o yıl o sınıfta sürekli ağlayan, mutsuz ve bitmiş gözüken iki kız vardı biri Aylin’di diğeriyse bendim. Bir şekilde onunla kendimi eşleştirmiş zihnim." Batuhan kolundaki saate bakarak yerinde huzursuzca kıpırdandı. Fatih'in geleceğini bilerek Berrak'ı buraya çağırmıştı. Aylar sonunda istedikleri gibi bir büro bulmuşlardı ve komşu olacaklarsa ikisinin de olgunluk göstererek geçmişle yüzleşmesi gerekiyordu. Beril bir şekilde konuyu değiştirip daha güvenli konulara getirdiğinde Berrak arkadaşının neşesine ayak uydurdu. Beril lise yıllarında Kevser ve Mehtap ile aynı tişörtle gezdikleri günleri ve Mehtap'la bir olup herkesi nasıl delirttiklerini hatırlattığında kahkahaları artmaya başlamıştı. Berrak sarhoş olmayı sevmediği için çok yavaş içiyordu, en hızlı giden Akın oluyordu her zamanki gibi. Berrak masalarına doğru ilerleyen Fatih'i gördüğünde kahkahası bir anda kesilmiş ağzı açık bakakalmıştı. Arkadaki çalan şarkı da sanki bu anı beklemiş gibiydi. Birsen Tezer'in ve Cem Adrian'ın sesleri uyum içinde mekanda yankılanırken iki eski sevgili karşı karşıyaydı. Adını çok önemli bir sorudan alıyordu şarkı; 'Beni Hatırladın Mı?'. Sanki bir insanın öteki yarısı sandığı diğerini unutması çok kolaymış gibi soruyordu bunu. Kızların şaşkınlığından onların Fatih'in gelmesini beklemedikleri anlaşılıyordu. Hem genç adam Ankara'da olduğu hem de Berrak gelebileceği için adamın uğramayacağını düşünmüşlerdi Samet elini alnına kapatmış içinden Batuhan'a kızarken Batuhan olayı idare etmeye çalışıyordu. "Berrak ben sana bir gerçeği söylemedim geçen sefer karşılaştığımızda. Ortağım bizim çocuklardan biri değildi ama sen onu tanıyorsun. Ortağım Fatih, yani karşı ofisinde çalışacak diğer kişi o." Berrak sinirden olduğu belli bir şekilde gülümsedi. O sırada Fatih masaya gelmiş masadakilerle selamlaşıyordu. Berrak önündeki kadehi kafasına dikip yüzünü buruşturdu. Fatih karşısındaki sandalyeye oturmadan önce aralarında sessiz birkaç saniyelik bir bakışma geçmişti. Fatih elini uzattığında Berrak bir yetişkin gibi davranmaya kendini zorlayıp elini uzattı. "Yıllar oldu." diyen Fatih karşısında dişlerini sıksa da gözlerini kaçırmadı. Gözlerini kaçırırsa korkak gözükeceğini düşünüyordu belli ki. "Uzun yıllar oldu. Olması gereken buydu çünkü." Elleri ayrıldığında genç adam yerine oturdu, garsona siparişini hızlıca verdikten sonra masada ölüm sessizliği oluşmuştu. "Ankara'da ne yaptın Fatih?" diyen Akın bir sohbet başlatmaya çalışmıştı. "Ne yapayım Akın, şu ticaret davası için Ankara'ya gitmem gerekti işte. Annemi de aldım teyzeme götürdüm bugün kahvaltıdan sonra da yola çıktık işte. " dedikten sonra Fatih Batuhan'a döndü. "Kardeşim kusura bakma taşınma işini de senin üzerine yıkmış gibi oldum ama halletmişsin. " Batuhan cevap veremeden Berrak söze karışmıştı. "Evet nakliyeciler bol sesli şekilde hallettiler ama Batuhan sağ olsun onların işini erken bitirmesini sağladı ki ben de çalışabildim. Gerçi bana da şimdi söyledi ama sana haber vermiştir herhalde. Karşınızdaki ofis benim ve iki arkadaşımın." Fatih bu gerçeği ortağından bile önce biliyor olsa da şaşırmış gibi rol yaptı. Yapması gereken buydu, annesiyle arabada yaptığı konuşma sonrası kesin karar vermişti. Berrak'ın önce öfkesini kusması gerekiyordu ancak o öfkenin ardında hala bir aşk, sevgi olduğuna inanıyordu. O aşka ihtiyacı vardı Fatih'in. Berrak, Gülşen'in araması ile bir polemiğe girmekten kurtulmuştu. Gülşen sanki onun zor durumda olduğunu hissetmiş gibiydi ve hiç adeti olmadığı halde gece dışarıda olan arkadaşına telefon etmişti. "Ev arkadaşım arıyor, kusura bakmayın arkadaşlar." dedikten sonra telefonu alarak masadan uzaklaştı. Mekanın dışında telefonu açtığında Gülşen'in sesinin neşeli çıkmasının gerçeği yansıtmadığını biliyordu. Gülşen'in tedirginliğini veya korkularını belli etmemek için aşırı neşeli ve hareketli olduğunu bu şekilde kendisini telaşlandırmamaya çalıştığını anlamıştı. "Balkuzum ne yaptın? Nasıl geçiyor yemek?" diye sorduğunda Berrak ağlamamak için dudaklarını ısırdı. "Fatih burada Gülşen. Hem de Batuhan'dan bahsetmiştim ya onun ortağı da Fatih'miş. " Gülşen'in ağzından bir hayret nidası dökülse de genç kız kendini hemen toparlayıp plan yapmıştı. "Ben şimdi Arzu'yu arıyorum. Maho eniştemiz iş seyahatinde ya zaten Bilo'yu alıp gelsin. Sen de bir bahane uydur eve gel. Kız kıza bir pijama partisi yapalım. Hatta Setenay ile Almila'ya da haber vereyim ben. Berrak orada kalmak seni güçlü gösterecek gibi düşünüyorsan bile düşünme. Mutlu olmak güçlü olmaktan da haklı olmaktan da daha önemli bunu unutma. " "Peki yarın ne yapacağım Gülşen?" diye sorduğunda cevabını hemen aldı. "Onu da yarın düşünürüz. Hadi balım gel, yeni bir ağlama krizi geçireceksen bile yanımızda olman gerek." Berrak kendisini oldukça iyi tanıyan arkadaşının haklı olduğunu biliyordu. "Tamam, yalan söylemek istemiyorum ama neyse." Telefonu kapatıp içeri geçti ve masaya dönmeden önce kasada kendi hesabını kapatıp çalışanlara bir taksi çağırıp çağıramayacaklarını söyledi. Taksinin birkaç dakika içinde geleceğini öğrendiğinde yüzüne hüzünlü bir ifade vererek masaya döndü. "Arkadaşlar kusura bakmayın ev arkadaşım biraz rahatsızlanmış benim eve dönmem gerekiyor. Yine haberleşiriz, özellikle düğüne gidecek olursanız beraber hareket edelim." dedikten sonra masadakilerle vedalaştı. Bir tek Fatih'e dönüp bakmamıştı. Restoranın çıkışında çağrılan taksiyi beklerken arkasından Fatih'in yaklaştığını fark etmemişti. "Bana vedalaşacak kadar bile değer vermiyor musun artık?" Kendisine sorulan soruyu duymasıyla irkilerek arkasına döndü. Genç adam ondan on beş santim kadar uzun olmasına rağmen kızın topuklu ayakkabıları sayesinde yüz yüze bakabiliyorlardı. "Sen bana normal bir şekilde ayrılacak kadar bile değer vermemiştin hatırlıyorsan. Beni tüm sınıfa rezil etmiştin. Neyse bunları konuşmak istemiyorum Fatih. Karşı karşıya ofislerde çalışmamız da yalnızca karşılaşma ihtimalimizi artırıyor ki bu zaten hep vardı. Eğer bunun için geldiysen benden yana bir sorun yok içeri geri gidebilirsin." Taksinin farları karanlık sokağı aydınlatmaya başlamıştı. Taksi yanına yaklaştığında Berrak ileri doğru bir hamle yapmasına rağmen kolunun çekilmesiyle geriye doğru döndü. Kolundan tutan Fatih'e sert bakışlarla baksa da genç adam geri adım atmıyor ve kızı bırakmıyordu. "Neredeyse on yıl oldu Berrak. Sıfırdan başlayamaz mıyız arkadaş olarak? Ben geçmişte yaşanan, sana yaşattığım tüm kötü şeyler için senden özür dilerim." Berrak adamın bir anlık gafletinden faydalanıp kolunu kurtardı ve başını iki yana salladı. "İmkansızı istiyorsun. Bizim için sıfır noktası yok artık, dönebileceğimiz bir yer yok, çoktan uçurumdan yuvarlandık. Ha bu arada 9 yıl 3 ay 6 gün oldu. " Taksinin durduğu noktaya ilerleyip taksiye bindi. Taksi hareket ettiğinde ağlamaya başlamıştı. Güçlükle evinin adresini verdi. Yol boyunca serin mart gecesine rağmen taksinin arka camını açıp ağlamıştı. Apartmanın önünde durduklarında taksiciye taksimetredeki yazan ücreti uzatıp taksiden indi. İş yerindeki diğer ortağı ve bir yıl önceye kadar ev arkadaşları olan Arzu'nun arabasını kapının önünde park edilmiş halde görmüştü. Üçüncü kattaki dairelerine asansörle çıkıp kapıyı çaldı. Kapının arkasından gelen kedi mırıltıları ve ayak sesleri aceleciydi. Kapı açıldığı an kendini kapıyı açan Arzu'nun kolları arasına attı. Ağlamaları devam eden genç kızı salona götürdüklerinde salondaki orta sehpanın üstü bilumum yiyeceklerle doluydu. "Lahmacun mu söylediniz?" diye sorduğunda ağlaması duraklamıştı. "Sadece lahmacun mu? İçli köfte de yapmıştım onu getirdim sana. Marketten bir sürü ıvır zıvır aldım gelirken. Bir tek sevdiğin dondurmadan bulamadım onu da diğer kızlar bulursa alacak." Arzu Berrak'ı tam ortaya oturttuktan sonra koltuğun üzerine attığı kumandayı eline aldı. "Bir de sana en sevdiğin filmleri açarız diye düşündük. Hatta başlangıç için GORA'yı seçtik." Berrak arkadaşlarının çabası karşısında kendini gülmek için zorladı. Bu sırada Arzu'nun kedisi Bilo normalde kendini asla kucağa aldırmazken genç kızın kucağına çıkıvermişti. Arzu'nun kedisine bu ismi verme nedenini hatırlamak bile o an iyi gelmişti Berrak'a. Arzu o zamanki erkek arkadaşı şimdiyse kocası olan Mahir ile ayrıldıkları bir dönemde sokakta bulmuştu kediyi. Henüz bir bebek olan kediye günlerce isim aramış sonunda ismi bir Türk filmi izlerken bulmuştu. Kedisine Bilo adını koymuştu, o günden beri de kızlar biricik enişteleri Mahir'e yüzüne karşı olmasa da kendi aralarında Maho demekte ısrarcıydılar. Siyah beyaz tüy yumağına iyice sarıldı, bu sırada kapı çalmış son misafirler de gelmişti. Setenay Berrak'ın çocukluk arkadaşıydı. Aynı apartmanda çocukluk ve gençliklerini geçirmişlerdi ve o ortamda Fatih'in varlığının Berrak üzerindeki etkisini birebir gören tek kişiydi. "Size dondurma aldık... Erkeklerin yarattığı acılara birebir." diye içeri giren Almila evin ve kızların neşesini artırmak için gelmişti. "Bunu diyen de Berke bunun oltalarını yutup onu terk etti diye neredeyse her akşam içip içip Beşiktaş'tan Kadıköy'e Uberle giden insan. Geç içeri ya." Setenay kuzenini içeri itekledikten sonra Berrak'ın oturduğu koltuğa çöküp başını kızın omzuna yasladı. "On sene önce boğazını sıkacaktık biz o hain köpeğin. Özür dilerim aşkım geleceği öngöremediğimiz için." dedikten sonra televizyona baktı. İki saat boyunca lahmacun, içli köfte ve diğer abur cuburlar eşliğinde film izlerken sonlara doğru Berrak Setenay'ın dizlerine yatmıştı. "Kızlar saat gece yarısını geçti, isterseniz bu gece gitmeyin eve sabah buradan geçersiniz." Gülşen'in teklifi üzerine Berrak başını salladı onaylarcasına. Diğer kızlar da midelerinden gelen doluluk hissiyle gitmeye üşenmişlerdi zaten. "Tamam o zaman Arzu sen eski odanda yat, Berrak sen benle yatarsın balım. Muhteşem kuzenler siz de Berrak'ın odasında yatarsınız." Gülşen ve Berrak kızlara pijama takımı verdikten sonra Gülşen'in odasındaki geniş yatağa uzandıklarında Gülşen Berrak'ın kabus görmemesi için konuşma açmaya çalıştı. "O lüzumsuz gelene kadarki yemek nasıldı? Gerçi o lüzumsuzun geleceğini bile bile seni çağıran o Batuhan mı neyse benden çekeceği var. " "Batuhan'a kızmıyorum ben Gülşen, hiçbir arkadaşıma kızmıyorum. Evden çıkmadan önce de sana söylediğim gibi ben artık geçmişi arkamda bırakmak istiyorum. Eski arkadaşlarımı özlüyorum ve bu durumdan rahatsızım. Yani sırf Fatih var diye onları elimin tersiyle itmek istemiyorum. Benim aklımı karıştıran şey Fatih'in bugünkü tavrı oldu." Gülşen şaşkın bakışlarla bakınca Berrak kendini açıklamaya koyuldu. "Ben taksi beklerken yanıma geldi ve benden özür diledi. Yüzü varmış gibi benden yaptıkları ve yaşattıkları için özür diledi ve sıfırdan arkadaş olmayı istedi. " "Peki sen ne dedin?" Gülşen'in sorusu üzerine ağlamaya başlayan Berrak arkadaşına sarıldı. Gözyaşları arasında söylediklerini tekrarladı. "Bizim dönebileceğimiz bir sıfır noktası olmadığını söyledim ona. Bizim için her şeyin bittiğini söyledim ona." "Berrak sen bu çocuğu hala seviyorsun değil mi?" dediğinde Berrak sessiz kalarak onayladı. Gülşen arkadaşının saçlarını okşayarak onu sıkıca sardı. "Hayatının neredeyse yarısında onu sevdiğini düşünürsek içinde aşk, kızgınlık ve kırgınlık bir bütün halinde bekliyor olmalı Berrak ancak unutma. Bir insanın içinde bir diğerine karşı sevgi ve kızgınlık aynı anda bulunuyorsa önce kızgınlık ortaya çıkar. Buna hazır mısın? Onunla karşı karşıya gelme olasılığın bu denli yüksekken dayanabilir misin? " Berrak arkadaşının sorularını yanıtsız bıraktı. Çünkü bu soruların cevaplarını kendi içinde bile bulamamıştı. |
0% |