Yeni Üyelik
4.
Bölüm

2.BÖLÜM

@peridenmasallar

BÖLÜM ŞARKISI
Ayşegül Aldinç- Bir Tek Gördüğüm

***

Berrak, Gülşen'in sakinleştirme çabalarının yardımıyla uykuya daldığında saat çoktan gece iki olmuştu. Sabah sekize kurdukları alarm çalmadan önce uyandı Berrak. Gülşen'in uyanmaması için alarmı kapattı zaten arkadaşı kendi yüzünden geç uyumuştu.

Yataktan kalkıp etrafına sersem gibi baktı, kızların dün gece kendisine nasıl sahip çıktığını gördükten sonra onlar için bir şeyler yapması gerektiğini düşünüyordu. Yataktan kalkıp parmak ucunda odadan ayrıldı. Banyoda elini yüzünü yıkarken göz altlarının çıkmadan önce iyi bir kapatıcıya ihtiyacı olacağını fark etti. Kızarmış gözler ve mora çalan göz altları ile Fatih'in karşısına çıkmayacaktı. Gece Batuhan'a kızmadığını söylemişti ancak bu genç adamın elinden kurtulacağı anlamına gelmiyordu. Berrak onun da elbet canına okuyacaktı ancak bu geniş zamana yayılacak bir intikam planıydı.

Mutfağa gidip hızlı bir şekilde ama bir tek kuş sütünün eksik olduğu bir masa kurdu. Kahvaltı hazırlama konusunda ezelden beri eli hızlıydı. Yumurtaları da yumurta tutuculara koyduktan sonra kızları uyandırmak için mutfaktan çıktı. O sırada bacaklarına dolanan tüy yumağıyla neşesi biraz yerine gelmişti.

"Bilo, önce anneciğini uyandıralım mı ne dersin?" dedikten sonra koridorun sağ ucundaki odaya girdi. Arzu alışkanlıkla yastığına sarılmış uyuyordu. Berrak onu hafifçe dürttü.

"Arzu, kahvaltı hazırladım canım hadi uyan." Arzu çift kişilik yatağa ve hayata alışmış olmasının etkisiyle
"Mahir ya beş dakika daha," derken yan dönmüş ve yataktan düşüvermişti. Berrak bir adım geri çekilip yere düşen arkadaşına gülmemek için kendini tuttu.

"Enişte şu an hala uyuyordur balım, yani inşallah." dediğinde Arzu yere çarptığı başını ovuşturuyordu. Berrak'ın iması üzerine kızın ayağına küçük bir tekme savurdu.

"Benim kocam canını seviyordur Berrak merak etme. Kızları uyandırdın mı?" dediğinde Berrak başını iki yana salladı.

"Ben Gülşen'i uyandırayım hem dolabından kıyafet de aşırırım bu arada. Sen de senin odandaki kızları uyandır." derken az önce yere düşen o değilmiş gibi ayağa kalkmıştı Arzu.

Berrak hareketlenen Bilo'nun kucağından inmesine izin verdi ve onu bırakıp kendi odasına geçti. Muhteşem kuzenler çoktan uyanıp kızın dolabına dadanmışlardı bile. Berrak omzunu kapıya dayayıp arkadaşlarına baktı. Fatih'in hayatına girdiği ilk dönemle bu dönem arasında hayatında bariz farklılıklar vardı.

"Berrak iyi misin?" Setenay'ın dibine geldiğini fark etmemişti bile. Berrak gülümseyip gözlerini kırpıştırdı.

"Şu anımı düşünüyordum. On bir sene önce Fatihle tanıştığım zamana bakınca liseye yeni başlamış, hayatında yalnızca iki gerçek arkadaşı olan ve ergenlik hezeyanları ile boğuşan bir kız görüyorum. O zamanlar hele de ilk terk edildiğim günlerde ve tabi aylarda çok canım yanmıştı. Şimdiyse kendi evimi, işimi ve hayatımı kurdum; harika arkadaşlıklarım var sizler varsınız. Ergenliğe rağmen liseyi ve ardından üniversiteyi bitirdim hatta hep istediğim o akademik kariyer basamaklarını çıkabildim. Hayatımda aşk olmasa da olur sanırım ya." Setenay arkadaşının yanağından bir öpücük aldı.

"Sen biraz etrafa yüz versen peşinde kuyruk olacak adamlar var Berrak Hanım. Sen iste yeter ki aşkın da en güzeli senin olur. Seni o Pelin için terk edip giden salak utansın. Ha bu arada mavi elbiseni çalıyorum. Banyoya gidip giyineyim şunu, sen de kapat geçmişi artık o salaktan da konuşmayalım. Kelime israfı anca, değmez o." dedikten sonra yandan geçip Almila daha kıyafet seçemeden odanın içindeki banyoya geçmişti. Berrak arkadaşının arkasından odaya niçin geldiğini hatırladı.

"Çabuk ol kahvaltı hazır." dedikten sonra odadan çıktı. Salona geçip dün geceden savaş alanına dönmüş ortalığı toplamaya başladı. Kızların hepsi masaya gelene kadar Berrak tüm işleri bitirmişti bile. Sabah kalkıp hemen temizlik yapmasının bile arkadaşları için bir belirti olduğundan habersizdi.

Keyifle kahvaltı yapmalarının ardından Setenay ve Almila işlerine gitmek için evden çıktılar. Arzu da o gün Kadıköy'de bir görüşmesi olduğunu ve oraya geçmeden önce de kedisini eve bırakması gerektiğini söyleyerek masadan kalktığında iki arkadaş baş başa kaldılar.

"Senin görüşmelerin bugün yine öğleden sonra mı?" diye soran Gülşen cevabını birkaç saniye gecikmeli olarak almıştı.

"Bugün ikiden sonra dört görüşmem var, altıya kadar tam doluyum. On bir gibi de okulda tez danışmanımla görüşme yapacağım. Bire doğru ofiste olurum. Senin programın nasıl?" Gülşen düşünür gibi yaptı.

"Ondan on ikiye kadar grup oturumum var. Birden sonra da iki evli çift danışmanlığım. Çıkmayıp seni bekleyebilirim istersen. İşim dörtte biter iki saat internet sitemizle ilgilenirim." Berrak tabağını sudan geçirip bulaşık makinesine yerleştirirken arkadaşının teklifini düşünüp karar bile vermişti.

"Yok kuzum gerek yok, hatta eve erken gelip akşam yemeğini de yaparsan benim daha çok işime gelir. " Gülşen ne kadar istemese de Berrak'ın kendini baskı altında hissetmemesi için kızın bu isteğine itiraz etmedi. Ona duygularını yaşaması ve atlatması için zaman bırakması gerekiyordu.

***

Fatih sabah uyandığında üstünde dün akşamın yorgunluğu ve içtiği iki kadehin ağırlığı vardı. Batuhan'ın hamlesi onun için de beklenmedik olmuştu. Planlarının dışında bir durumdu bu. Ofisi seçerken özellikle Berrak'a komşu olmuşsa da ilk karşılaşmalarına yönelik tahminleri bambaşkaydı. Genç kız hem onun yıllar önce bıraktığı gibiydi, hem de o eski halinden eser yoktu. Hala kırılgandı, kızdığı zaman dikenlerini diliyle batırmaktan kaçınmıyordu ama eskiye göre daha güçlü ve öz güven sahibi göründüğü de bir gerçekti.

Birkaç saat uykuyla duruyordu ve o sabah davası olmaması şansınaydı. Öğlene doğru gidecekti ofise, dün gece ayrılmadan önce Batuhan ile anlaşmışlardı. Annesiyle kahvaltı yapmak ve onu girmesi önerilen beyin ameliyatına ikna etmeye çalışmak gibi önemli gündemleri vardı.

Yataktan kendini büyük bir irade göstererek kaldırıp bedenini banyoya sürükledi, elini yüzünü yıkayıp banyonun yan tarafındaki iki küçük kardeşinin odasına girdi. On dokuzuna yeni girmiş ve üniversite öğrencisi olan ortanca kardeşinin üzerini açıp genç çocuğun sırtına ağırlığını vermeden oturdu.

"Abi ya rahat bırak da uyuyayım." Sırtına binen yükle uyanan genç adam alışkanlıkla bu durumu hiç sorgulamadan tepki verebilmişti. Homurdanan kardeşine daha fazla kıyamayıp onun sırtından indi Fatih.

"Okulun yok mu senin Baran?" dediğinde genç çocuk gözlerini aralayıp abisine baktı. Fatih'in onu uyutmaya niyeti yoktu anlaşılan.

"Dersim öğleden sonra abi ama sayende erkenden uyandım yine. " Fatih onun bunu sözü üzerine söylenmeden edemedi.

"Hukuk için rahat derlerdi bir de. Ne zaman görsem evdesin lan bu nasıl üniversite. Biz de devam zorunluluğu yoktu ama senden daha çok derste oluyordum." derken yatağın karşısındaki masanın alt boşluğuna itilmiş sandalyeyi çekip oturdu.

"Güzel bir bölüm harika bir üniversite abi. Hele senin şu lise arkadaşının semineri sonrasında Damla da ben de mest olduk." Fatih hangi arkadaşı olduğunu ilk başta anlamasa da kardeşinin bölümünü düşününce kim olduğunu bulmuştu.

"Berrak'tan mı bahsediyorsun? İyi de Berrak'la biz aynı lisedeyken sen daha ilkokuldaydın. Nereden öğrendin bunu?" Baran dağılmış saçlarını eliyle daha da dağıttığını bilmeden saçlarıyla oynadı.

"Salondaki dolapta yıllığınızı buldum geçen gün. Abi ama cidden çok şanslısın. Berrak Aksu ile aynı okuldan mezun olmak rüya gibi bir şey olmalı. "

"Berrak sıradan biri bana göre. Senin ondan böyle ilahe gibi bahsetmene neden olacak ne oldu anlamadım." Fatih'in sözlerinin ardından Baran abisine alaycı bir şekilde baktı. Fatih kızın duygularının varlığından ve adresinden başka bir şey araştırma fırsatı bulamamıştı ve kardeşinden ne dinleyeceğini merak ediyordu.

"Sıradan mı? Berrak Hoca bizim üçlerin mesleki rehberlik uygulama derslerine girdi geçen dönem ve biz sınıfça gelecek sene onun girmesi için dualar ediyoruz. Henüz yirmili yaşların ortasında olmasına rağmen kendi fikirlerini oluşturup aktarıyor. Hatta bazı hocalarımız onun için geleceğin Yıldız Kuzgun'u,* olmaya aday diyorlar. Bizim sınıftaki bütün kızlar ona hayran. Onun yanında staj kapma şansları olsa akbaba gibi birbirlerini yerler. Ne yalan söyleyeyim ben de öyle yaparım. Doktora yaparken hem kendi işini yönetti hem şehir şehir gezip seminerler verdi hem de üniversitede dersi vardı. Bu sırada aynı zamanda sosyal medyadaki iş hesaplarını da aktif kullanabildi. "

"Buna nedense hiç şaşırmadım." dedi Fatih kardeşine. Berrak, onu tanıdığı ilk zamandan beri birkaç işi aynı anda ve birbirine karıştırmadan yapan biriydi.

"Biz sevgiliyken de öyleydi o. Hem beni hem okulu hem de evdekileri idare ederdi. " Ağzından çıkanları fark ettiğinde sustu. Baran duymuştu ama her şeyi ve abisinin yüzüne tükürmeden edememişti. Abisine saygı duysa da erkek kardeşlerin arasında bu şekilde kavga başlatıcı hamleler olması normal sayılırdı.

"Onu başkası için terk eden yavşak eski sevgilisi sen misin yani abi?"

"Doğru konuş Baran ben senin abinim. Ayrıca insan abisine tükürür mü? Lama mısın sen? Hem bunu nereden biliyorsun?" Baran abisine göz devirmeden edemedi. Fatih'in sosyal medya ve teknoloji kullanımı işiyle sınırlıydı bu yüzden yaşanan gelişmelerden haberi yoktu.

"Bunu ülkedeki beş milyon genç biliyor abi. Sınava hazırlık dönemim videosunda ağlamamak için direnerek anlattı. Dört yıl önce yayınladığı video bugün hâlâ izleniyor. Yani ülkede en çok sevilmeyen insanlardan biri olabilirsin. " Fatih cevap veremeden annesinin uyandığını gösteren tıkırtılar duyuldu mutfaktan. Berrak konusunu ve kardeşinden soracağı hesabı sonraya bırakarak annesinin yanına gitti. Kapıdan çıkarken abisinin kalkışını fırsat bilerek yeniden yatan kardeşine gözdağı vermeden edememişti.

"Seninle sonra görüşeceğiz küçük bey." Öncelikle hikayesini tüm dünyaya anlatan o küçük hanımla yüzleşecekti. Annesiyle konuşmasının ardından yapacak önemli bir işi daha olmuştu.

*** 

Danışman hocasının yanından çıktıktan sonra Berrak'ın kalbini yepyeni bir heyecan sarmıştı. Gelecek dönemden itibaren üniversitede düzenli olarak ders vermesi teklifiyle gelen ve hatta doktorayı bitirdikten sonra akademisyen olarak bir kariyer kurması için onu teşvik eden kadın Berrak'ın aklını bir süre için Fatih'ten uzaklaştırabilmesini sağlamıştı. Aşk konusunda şansı yaver gitmemiş olabilirdi ancak mesleği konusunda Berrak için işler uzun zamandır yolundaydı.

Açtığı hesap, kurduğu site ve kanal işlerini baya kolaylaştırmış ve onun için sağlam bir başlangıç oluşturmuştu. Berrak İstanbul'a ilk geldiği yıl birkaç özel okul seçtiği bazı öğrenciler için ondan eğitim danışmanlığı almışlardı. Hatta bazı okullar tüm öğrencileri için bunu istemişti. O sene yetiştirdiği birçok öğrenci hedeflerine ulaşmış hatta en az beklentiye sahip olunan öğrenciler bile kendilerinden beklenenin üstünde başarı sergilemişti. Bu da genç kadının adının duyulmasını ve hakkında övgüyle bahsedilmesini sağlamıştı.

Bütün bu gelişmeler Berrak'ın şu an hala devam eden iş birliklerinin temelini oluşturmuştu. Genç kızın programı bu dönem ders vermediği ve ders de almadığı için bu kadar boşalmıştı ancak gelecek dönem itibariyle neler olacağını bilemiyordu.

Aslında Berrak o yaz itibariyle işini kurumsallaştırma yoluna gidip birkaç asistan alıp onları yetiştirerek ülkenin her yerine hizmet verebilecek bir sektör haline getirmeyi amaçlamıştı. Hocasının teklifini iyi değerlendirmesi gerekecekti bu yüzden. Sakin ve dingin bir şekilde düşünüp en faydalı olan işi önceliğe alması lazımdı.

Kafasındaki iş karışıklığı üzerine bir de arabası yolun ortasında teklediğinde zihnindeki karışık bulutlar dağıldı. Neyse ki iş yerinin otoparkına çok uzakta değildi. Arabasını park ettikten sonra tamir işini yine ertesi güne erteleyerek arabadan indi. Bir elinde çantası diğer elinde büyük boy karton bardaktaki kahvesiyle arabadan indi.

Asansöre bindiği sırada kapı arasından ona yetişmeye çalışan Fatih'i görmüştü. Bu karşılaşma hiç hoşuna gitmediği gibi bir an önce ofise gitmeyi ve kapısını kapatıp Fatih'in varlığından en uzak noktada olmayı istemesine neden olmuştu.

Ancak o topuklu ayakkabılarının etkisi ve kahvesini dökmeme isteğiyle yavaş yürürken Fatih diğer asansörü yakalamış, kıza birkaç saniye farkla yetişmişti.

"Berrak bir saniye bakar mısın? Konuşmamız gerekiyor." Berrak onu duymazdan gelip kendi ofisinin kapısına yöneldiğinde Fatih elindeki etkili olduğuna inandığı son kozunu oynadı.

"Benden ve ayrılık şeklimizden bahsettiğin videoyu izledim." Genç kız bunun üzerine olduğu yerde kalakaldı. Ne geriye dönüp adamın yüzüne bakabiliyor ne de kapıyı çalıp içeri girebiliyordu. Fatih'in bahsettiği video ilk videolarından biriydi. Henüz üniversite dörde bile başlamadan öncesiydi, profesyonel koçluk eğitimlerini bitirdiği aylar olmalıydı. Acemiliği yüzünden duygularının profesyonelliğin önüne geçtiği bir dönem geçirmişti.

"Umarım bir açıklaman vardır. Bu sabah kardeşim yüzüme tükürüp bana yavşak demeseydi eğer bunu asla öğrenemezdim sanırım." Berrak arkasına dönüp adama baktığında onun kızgın olmadığını aksine gülümsediğini gördü.

"Kızmış olman gerekmez miydi? Yani sonuçta videoda senden bahsetmiş olmaya hakkım yoktu. Bugün olsa o videoyu öyle çekmezdim zaten. Kusura bakma."

Fatih, Berrak'ın dibine sokuldu iyice. Berrak'ın onu her saniye daha da şaşırttığı gerçeğini kabul etmesi gerekiyordu. On sene önce sevgilisi olan bu kız hatasını kabul etmez aksine üste çıkmak için elinden geleni yapardı. Özür dilememe konusunda kesin ve keskin sınırları vardı o zamanlar.

"Berrak sana çok büyük bir haksızlık yaptığımı ben de biliyorum. Ayrıca anlattığın konuyu düşünürsek içini açmış olman normal. Sana kızgın değilim zaten. Ancak hani aramızda özür mahiyetinde bir şey olmasını istiyorsan bir kahve içebiliriz." Berrak onun son cümleleri karşısında sahte bir gülümseme takındı. Politik tavırlarla karşıdaki kişiyi reddetme becerisi zaman içinde gelişmişti. Bu kendini zeki sanan avukat bey manipüle edebileceği son kişinin Berrak olduğunu henüz bilmiyordu. Genç kız da en az onun kadar manipülasyon ustası ve zeki biriydi.

"Kahvemi tek içmeyi severim ayrıca seninle benim görüşmemiz saçma ve hatta gereksiz bir şey olur. Mümkünse de birbirimizle minimum düzeyde iletişim kurarsak daha iyi diye düşünüyorum." Arkasını dönmesine fırsat kalmadan Fatih genç kızın elindeki kahve kupasını aldı ve koku almaya çalıştı.

"Karamelli filtre kahve." dediğinde Berrak topuklu ayakkabıları sayesinde boyca genç adama yetiştiği için bardağını geri aldı. Doğru bilmişti, Berrak'ın karamelli tatları sevdiğini unutmamıştı belli ki.

"Tahmin ettiğin için madalya takmak isterdim ama ne yazık ki yanımda taşımıyorum. Olay kapandıysa işime döneceğim. Belki sen boş olabilirsin ama benim epeyce işim var."

"Berrak bu hep böyle mi devam edecek. Ben yapıcı olmaya çalışıyorum." Fatih konuşurken Berrak ofisin kapısını çalmıştı bile. Kapı açılır açılmaz içeri girip kapıyı kapattı. Fatih kapıda kalırsa kendi içindeki tüm karmaşa da kapının dışında kalacaktı sanki. Gerçek hiç öyle olmasa da.

Berrak odasına girip kendisine her şeyiyle izin verdiği on dakikayı sakinleşmeye ayırdıktan sonra bir işler çevirdiğinden neredeyse emin olduğu Arzu'nun odasına girdi ve arkadaşını sessizce ağlarken buldu. O an kendi derdini unutmuştu bile.

Arzu'nun ağlamaktan hoşlanmayan bir insan olduğunu ve bu durumdaysa muhakkak ki çok üzüldüğünü ya da kırıldığını bilirdi. Odasındaki ikili koltukta ellerinin arasına başını almış ağlayan kadının yanına oturdu. Gece siyahı saçları öne dökülüp yüzünü gizlese de ağladığı anlaşılıyordu.

"Kara kuzum," dediğinde Arzu ellerinin arasından başını çıkarıp yaş dolu gözleriyle arkadaşına baktı. Göz bebeklerinden okunan acı elle tutulacak kadar gerçekti. Ancak ağlaması durmamış bu sefer de Berrak'ın omzuna yaslanıp ağlamaya devam eder olmuştu.

"Kuzum konuşmak ister misin?" dediğinde başını iki yana salladı genç kadın ancak onun anlatmasına gerek kalmadan Berrak orta sehpanın üzerinde duran kağıdın ne olduğunu anlamıştı. Arzu evliliklerinin en başından beri hamile kalmaya uğraşıyordu ancak bir yılı geçmesine rağmen çocuk sahibi olamamıştı. Her ay hatta bu durumun pik yaşadığı zamanlarda haftada bir gebelik testi yapan Arzu her olumsuz sonuç sonrası gözyaşlarına boğuluyordu.

Karı koca doktorlarda çeşitli testlerden geçseler de yaşanan durumun bir nedeni çıkmamıştı. Berrak'ın iç çekişinden onun anladığını fark eden Arzu arkadaşına açılmaktan kaçamamıştı.

"Bu sefer çok umutlanmıştım Berrak. Bizim de bir bebeğimiz olacak demiştim. Günüm geçince birkaç gün, heveslenmiştim. Yine olmadı. Doktora giderken çok umutluydum, kan testi sonucu beklerken Mahir'i aramamak için kendimi zor tuttum. Hayaller kurdum gelecek için. İyi ki aramamışım boşuna onu da umutlandıracaktım."

Berrak hayal kırıklığı içindeki genç kadının saçlarını okşadı, bir eliyle de sırtını sıvazlıyor ve desteğini ona belli etmeye çalışıyordu. Bir psikolojik danışman olsa da en etkili teselliyi sözlerden çok beden dilinin verdiğine inanıyordu.

"Hayatım, sabretmeniz gerekiyor demek ki. Belki de bunu bir takıntı haline getirmen ve strese girmen yüzünden olumsuz etkileniyor süreç. Biraz daha rahat olsan kendiliğinden hamile kalacaksın ben inanıyorum." Arzu arkadaşının omzunda ağlarken kapı tıklanıp içeri asistanları Fulya girmişti.

Genç kadın ıslak gözlerini elleriyle silince ikisi birden kıza döndüler. Fulya yüzü her zaman gülümseyen, sevimli ve gencecik bir kızdı. Zaten ofiste çalışan dört kadın da yirmili yaşlardaydı. En büyükleri olan Arzu bile yirmi yedi yaşındaydı.

"Berrak Hanım danışanınız beş on dakika sonra burada olur. Hazırlanmak istersiniz diye düşündüm. "

Berrak evden çıkarken alelacele koluna taktığı kırmızı kordonlu altın rengindeki saate baktı. Fulya haklıydı, seans öncesi hazırlanması gerekiyordu. Berrak'ın alanı seans öncesi hazırlık yapılmasıyla daha verimli oluyordu. Bir süredir grup rehberliği çalışması yaptırmaz olmuştu ancak o çalışmayı da özlemiyor değildi.

Aynı ofisi paylaşmakta olsalar da üç arkadaşın da uzmanlık alanları farklıydı. Gülşen bireysel danışmanlıkla ve çoğunlukla ailelerle çalışırken Arzu daha çok şirketler, iş yerleri ya da iş hayatında problem yaşayan insanlarla ilgilenmekteydi. Zaten çift anadal yaparken de Çalışma İlişkileri okuması işini kolaylaştırmıştı. Berrak ise mesleki rehberlik, öğrenci koçluğu, okullara danışmanlık hizmetleri vermek ve kariyer danışmanlığı gibi alanlara yönelik çalışıyordu.

"Sen bugün boş musun?" Arzu'ya bunu sorduğunda kız başını salladı.

"Boşum ama eve gitmek istemeyince buraya geldim. Yarın vereceğim seminer şirketlerde Ar-Ge faaliyetlerinin önemi ve verimlilik üzerine ona hazırlanırım diye düşünüyordum aslında." Berrak Arzu'nun omzundan destek alarak kalktı.

"Arzu, iyi ol." dedikten sonra odadan çıktı. O sırada kapı çalmıştı. Yanından koşar adım kapıya giden Fulya'ya gülümseyerek baktı. Aralarında üç dört yaş olan kızın enerjisini gördüğünde kendisini yirmi beş yaşından çok daha büyük hissediyordu.

Kapıdan içeri elinde bir çiçek buketi ile giren oyunbaz kahverengi gözlere sahip kumral adamı gördüğünde ise içi kinle değil daha çok kırgınlıkla açıklanabilecek bir öfkeyle doldu. Dün gece Batuhan yüzünden habersizce Fatih'le karşı karşıya kalmıştı ve içindeki harabe gün yüzüne çıkmıştı.

Fulya'nın Batuhan'a sorduğu soruyla kendine gelip lafa dahil olma ihtiyacı hissetti.

"Fulyacığım Batuhan benim lise arkadaşım aynı zamanda karşı ofisimizdeki avukatlardan biri. Kendisiyle tanıştırayım seni." dediğinde kız gülümseyerek elini uzattı.

"Hoş geldiniz Batuhan Bey." Onlar kapının biraz ilerisinde konuşurken Gülşen ve odasındaki evli çift çıktılar.

Gülşen o gün giydiği mavi elbisesi ile etrafa göz ziyafeti yaşatıyordu. Tabi Fulya ve Berrak Gülşen'in güzelliği ile moda zevkinin bileşimiyle oluşan bu görüntüye alışmışlardı. Gülşen tüm zarifliği ile danışanlarını kapıya uğurlarken Berrak ve Fulya birer adım geri çekildiler. Hatta Fulya genç adamın elindeki çiçeği alıp bir vazoya koymak için yanlarından ayrılıp iki arkadaşı yalnız bırakmayı tercih etmişti.

Batuhan ise büyülenmiş gibi bakıyordu Gülşen'e. Berrak onun kolunu dürtse de bir etkisi olmadığını gördüğünde topuklu ayakkabılarına o gün içinde ikinci kez şükredip arkadaşının kafasına küçük bir hamlede bulundu. Aklına vurarak çalıştırılan kumandalar gelmişti bunu yaparken.

"Arkadaşıma tren muamelesi yapmazsan sevinirim son sürpriz bükücü. Sana kızgınım." Batuhan hem kafasına aldığı darbe hem de Berrak'ın önce şakacı sonra ciddi olan ses tonu ile arkadaşına dönüp onu kolları arasına çekti. Kapının biraz ötesinde oldukları için kısık sesle konuşuyorlardı.

"Bana kızgın olmanı istemezdim ama ikiniz arasındaki durum yalnızca sizinle sınırlı kalmadı biliyorsun. Sürekli ikiniz arasında seçim yapmak zorunda kaldık. Asla tam bir grup halinde hareket edemedik. Bir gün bir şekilde bunun olması gerekiyordu. Zamanı gelmişti, lütfen beni suçlama bu konuda. "

Berrak Batuhan'ın koluna vurup kendini adamın kolları arasından ayırdı.

"Bir gün bu karşılaşma olabilirdi evet, hatta oldu da hatırlarsan. Beş sene önce konuşmasak da Şeref hocanın cenazesinde aynı avludaydık." Sözüne devam etmeden önce durakladı. Arkadaşının kalbini kırmak ya da onu kendinden uzaklaştırmak istemiyordu ancak başkalarının kendi hayatına dair olan sınırlarını hatırlaması şart olmuştu.

"Batuhan, ne zaman karşı karşıya geleceğimiz ve bir iletişim kuracağımız hakkında kararı vermesi gereken sen değildin. Niyetini, bunu neden yaptığını anlıyorum ancak iyi niyetli olman ya da en azından motivasyon sağlayacak gerekçelerin olması benim dün gece yaşadığım şaşkınlık ya da diğer duyguları yok etmez. "

"Senden dün gece yaptığım yersiz plan ve yaşattığım ani karşılaşma için özür dilerim. Peki bir soru sorabilir miyim? Artık haftalık grup görüşmelerimizde olacak mısın? Seni ne kadar özlediğimizi dün sen de gördün." Berrak bu soruya ne cevap vereceğini bilmiyordu. O da arkadaşlarını çok özlemişti ve dün gecenin Fatih gelene kadar geçen kısmı ona yeniden geçmişteki zamanı hatırlatmıştı. Batuhan'a kırılmış, biraz öfkelenmiş olsa da onun yeri ve arkadaşlığı apayrıydı.

"Bilmiyorum. Fatih'in olmasını istediğinizi de bilirken bir karar vermem en azından bir anda karar vermem zor. Düşünmem gerek." Onlar konuşurken Gülşen kapıyı kapatıp yanlarına geldi. Berrak'ın söylediğine yanıt alamama nedeni de Batuhan'ın yeniden Gülşen'e kilitlenen gözleriydi. Berrak bu sefer de dirseğiyle adamın karnını dürttü.

"Berrak gelmişsin canım. Batuhan Beyler de buradaymış. Dün geceki tatsız sürpriz sonrası baya cesur bir davranış buraya gelmeniz. Avukatlar hakkında bazı iddialar duymuştum kendilerine güvenleri bazen yüzsüz olmalarına neden olabiliyor diye. Karar vermem için dün gecenin ve bugünün yaşanması gerekmiş demek ki. "

"Biz hiç tanışmadık ama beni nereden tanıyorsun?" Batuhan'ın kekelemeden konuşmasının tek nedeni meslek hayatının ona kattığı anda kalabilme ve hiçbir şey yokmuş gibi sakin olabilme yetisiydi. Gülşen'in atak kuvvetini bilmediği için de rahat sayılırdı. Altı sütunlu hukuk fakültesini dört yılda bitirmiş birinin özgüvenini taşıyordu üzerinde.

"Berrakla biz yalnızca bir işi değil aynı evi ve aynı hayatı paylaşıyoruz. O benim sonradan bulduğum kız kardeşim. Elbette ki onun arkadaşlarını da en azından ismen tanıyordum ya da tanıdığımı sanıyordum. " Batuhan gülümsedi bu sözlerin altında kalmayı hiç düşünmemişti.

"İnsanların yalnızca ön yargı ve sanıları ile hareket etmemeleri gerektiğini en iyi sizin bilmeniz gerekirdi diye düşünüyorum. İnsanları koşulsuz olumlu kabul etmenin temel ilke olduğu bir işte ön yargı pek de etik ve sağlıklı gözükmüyor. Sizin gibi zarif bir hanıma yakışmıyor olması da cabası." Gülşen tek kaşını kaldırıp dümdüz bir ifadeyle Batuhan'a baktı.

"İş hayatımda bu ilkeye dikkat ederim doğru ama özel hayatımda hele de arkadaşlarım ya da ailem söz konusuysa ben de her normal insan gibiyim. Bir adamın arkadaşımı istemediği zor bir durumda bırakması karşısında ona gül bahçesi veremezdim herhalde. "

"Bu zor durumdaki kişiden ben özür diledim. " Konu daha fazla uzasın istemeyen ve iki arkadaşının arasındaki bu saçma negatif sohbetten rahatsız olan Berrak Batuhan'ın lafını kesti.

"Gülşen senin görüşmen iki buçukta mıydı?" diye sorduğunda genç kadın başını salladı.

"O halde benim yerime arkadaşıma bir kahve ikram eder misin? Birazdan görüşmem başlayacak ancak misafiri bir şeyler içmeden uğurlamak olmaz."

Gülşen'in yeşile çalan gözleri bu teklif karşısında büyüyüp mimikleri ile Berrak'ı uyarsa da genç kız oralı olmamıştı. O sırada çalan kapıyla kapıya doğru giden Fulya bu sefer Berrak'ın danışanı için kapıyı açarken Gülşen arkadaşını bir kenara çekip kulağına fısıldadı.

"Bunun bir bedeli olacak küçük hanım. Seni üzen adamı boğmam gerekirken onunla kahve içeceğim öyle mi?" dediğinde Berrak kıkırdayarak cevap verdi.

"Her erkek gibi o da güzelliğin karşısında büyülendi. Çeneni görünce korkup kaçacak nasılsa ama olsun. O benim arkadaşım ve aranızda kötü bir enerji olsun istemiyorum." dedikten sonra küçük ama hızlı adımlarla danışanın yanına gidip ona odasına kadar eşlik etti. Gülşen suratına yapmacık olmasına özen gösterdiği bir gülümseme takınarak Batuhan'ı odasına davet etti.

"Odamda ikram edeyim kahvenizi. Fulya bize iki kahve yapar mısın?" Batuhan soğukkanlı dursa da içinde bir fırtına kopuyordu. Arkadaşlığın ve arkadaşlığın kardeşliğe dönmesinin ne olduğunu iyi biliyordu. Onun da aynı kandan olmadığı ama gönül bağı olan üç erkek kardeşi vardı. Gülşen'i takip edip kızın ardından onun odasına girdi. Bu odaya daha çok kez gireceğinin bilincine daha ilk andan varmıştı.

***

Berrak son görüşmeyi yaptığı danışanını da uğurladıktan sonra boynunu hafifçe sağa sola yatırıp kütürdetti. Günün yarısını çalışarak geçirmek dün geceden ve bu öğleden sonraki karşılaşmaların etkisinden kurtulmasını sağlamıştı. En azından çalışırken Fatih'i ve Fatih'in artık yeniden hayatında var olduğu gerçeğini düşünmeden durabiliyordu.

Telefonunu açmaya çalıştığında şarjının bittiğini fark etti. Hem Gülşen'e haber vermek hem de öğleyin pek de iyi halde bırakmadığı Arzu'yu kontrol etmek istemişti ama bu mümkün değildi. Odasındaki çekmeceleri ve çantasını karıştırıp şarj aleti aradı. Ancak ne çantasında ne de çekmecelerde şarj aleti yoktu. Gülşen bunu duysa Berrak'ı bir güzel haşlardı. Gülşen çantasında sürekli boyu kadar bir şarj aleti ve dolu bir powerbank ile gezen biriydi ve Berrak ona göre oldukça temkinsiz birisiydi.

Zaten bugün onu Batuhan'la kahve içmek zorunda bıraktığı için esaslı bir azar yiyeceğini düşünüyordu. Bir de arayıp ulaşamadığında şarj aleti taşımadığı için bu durumda kaldığını öğrenirse yanmıştı.

"En iyisi hemen çıkmak. Eve yetişirsem kurtulurum. " dedikten sonra ofisi kapatıp çıktı. Hemen ardından çıkan adamı fark etmemiş olmasının tek nedeni bu dalgınlığıydı. Arabasına bindiğinde ilk birkaç metrede hiçbir sorun olmamıştı ancak ana yola çıktıktan kısa süre sonra araba teklemeye ve arabadan ses gelmeye başlamıştı.

"Şimdi zamanı değil kızım, şimdi değil." dese de arabayı kenara çekti. Tam ana yolun ortasında İstanbul'un akşam dönüş trafiğinde kalmıştı. Boş taksi geçme olasılığı da çok düşüktü. Tabi bir de telefonunun şarjı bitmişti. O ne yapacağını düşünürken beyaz yüksek tavanlı ve oldukça geniş görünen bir araba emniyet şeridinde arkasına park etti. Arabadan inen adamı yirmi dört saat içinde üçüncü görüşüydü. Fatih yanına geldiğinde Berrak daha ne kadar zor duruma düşebileceğini düşünüyordu.

"Bozuldu mu?" Fatih'in sorusuna başını sallayarak verdi. Sesini sonunda bulduğunda sesi çok kırılgan çıkmıştı.

"Birkaç gündür tekliyordu zaten ama her zamanki ben yine erteleyerek arabanın tamamen bozulmasına izin verdim."

"Yol yardımı aradın mı?" Fatih bir yandan arabaya bakarken bu soruyu sorduğunda Berrak şansına bir kez daha lanet etti.

"Şarjım bitti ne onu arayabilirim ne başkasını. Numaraları da ezberleyemem biliyorsun. " Genç adam başını salladı. Cebinden telefonunu çıkarıp en yakında olacağını düşündüğü yol yardımı aradı.

"Onlar geldiğinde arabayı tamir için götürürler. Seni de ben bırakırım evine. Şarjım da yok diyorsun bu durumda başka şansın yok." Berrak itiraz etmek istese de onun haklı olduğunu biliyordu.

"Nişantaşı'nda bırakırsın o zaman eve dönerim ben kendim." Havanın kararmaya yüz tuttuğunu da fark etmişti. Yol yardım ekibi geldiğinde Fatih Berrak'ı yalnız bırakmadı ve tüm işi hallettiklerinde Berrak arabadan çantasını almıştı. Arabası giderken arkasından üzgün bir halde baktı. Aynı anda kendine kızmaya da başlamıştı. Birkaç gün önce ilk sorun başladığında tamire götürseydi durumun bu hallere gelmeyeceğini biliyordu.

Fatih Berrak'ın tepkisinden çekinse de onun dikkatini çekmek için omzuna dokundu. Havada akşam serinliği de vardı, genç kız hem dokunuş hem de hafif esen rüzgarla ürpermişti. Fatih'e dönüp baktığında genç adam bakışlarından biraz ürkse de belli etmedi.

"Arabaya geç istersen. Trafik nispeten sakinken gidelim." Berrak bu durumdan ne kadar nefret ediyor olsa da bir şekilde bu an yaşanmak zorundaydı.

Arabada giderken aralarındaki sessizlik ilk bir dakika sürmüştü.

"Araban güzelmiş, tıpkı hayal ettiğin gibi. Hayalindeki marka ve model." Berrak Fatih'le ne kadar sohbet etmek istemiyorsa da konuşmadan edememişti.

"Sen de hep beyaz bir araba isterdin. Beyaz, yüksek tavanlı ve geniş. Olmak istediğin her şeyi olmuş, elde etmek istediğin her şeyi elde etmişsin. Artık hayatındaki o boşluk kapanmıştır diye umuyorum. " Fatih arabaya bir manevra yaptırırken genç kıza dönüp baktı.

"Doğru, hayalini kurduğum üniversiteyi okudum. Hep istediğim gibi bir araba aldım ama hala bazı eksiklikler var hayatımda. Batuhan ile birlikte davranış bilimleri üzerine bir eğitime katılmıştık. Lise psikolojisi ayarında olsa da bize bir şeyler hatırlattı. Kendini gerçekleştirme için sevme ve sevilme ihtiyacı olduğu gibi. Ben henüz kendimi gerçekleştirme şansı bulamadım. Gençken yaptığımız listeyi hatırlıyor musun? İkimizde de bir kopyası olan listeyi. "

Berrak kendini kaptırarak gülümsedi. Nasıl unuturdu ki? İkisinin ortak hayalleriydi o liste. Kendisindeki kopya yatağının başındaki komodinde duruyordu. Listedeki maddelerin birçoğunu yapma fırsatı olmuştu ya da şimdi vardı ancak yapmamıştı.

"Hayal meyal." diyerek küçük bir yalan söyledi. Fatih ise onun durgunluğundan ne çıkarabileceğini iyi biliyordu.

"Önündeki gözü açsana." Fatih'in telkini ile koltuğun karşısındaki küçük kapağı açtı. İçinden çıkan sararmaya yüz tutmuş beyaz kağıdın tahmin ettiği şey olmamasını isterdi.

Listeyi açtığında yüzüne buruk bir gülümseme oturmuştu. Kendi el yazısının zaman içinde daha da güzelleştiğini düşünmekte haklıydı.

Listenin başlığı ise genç kadına buruk bir gerçeği hatırlatmıştı. 'Otuz Yaşından Önce Yapacaklarımız' başlığının zaman aşımına uğramasına dört seneden daha az vardı ve onlar artık birlikte bir şey yapamayacak kadar kopmuşlardı.

Kağıdı nazikçe katlayıp yerine koydu. Daha sonra konuşma ortamını bozmak için radyoya uzandı.

Çıkan şarkıya içinden eşlik ederken bulundukları duruma baktı. Şarkıların birçoğu gibi bu da artık imkansız olan aşklara yazılmıştı.

"Bir tek gördüğüm
Çözülmez bir kördüğüm aramızda
Yanlış yollara sürüldü kalpler
Kaçıncı kor bu söndürdüğüm

Sonların peşindeyiz
Çare yok dönülmüyor
Bir garip eşikteyiz
Taş duvar aşılmıyor

Ah, sen biliyorsun beni aşkım bitmez
Kaybediyorsam da gönül dert etmez
Sevme diyorsun beni öldür bari
Geçti geçiyor demimiz gel vazgeç."

Şarkıya kendini kaptırdığı için gittikleri yolun evinin olduğu yere değil Beyoğlu'na gittiğini fark ettiğinde çok geçti.

"Nereye gidiyoruz? Nişantaşı'na gidecektik." dediğinde Fatih ona bakıp gülümsedi. Tüm silahlarını kuşanmış, karşısındaki kişinin en zayıf noktasına zaafına odaklanmıştı.

"Bu kadar olaydan sonra mutlu olmaya ihtiyaç duyarsın diye düşündüm. Profiterol yiyeceğiz."

Arabayı park etmek için başını yola çeviren Fatih'in tekrar ona dönmesiyle Berrak bir gerçeği fark etti. Karşısındaki kişi onun tüm açıklarını, zaaflarını, geçmişini biliyordu ve onu açık bir kitap gibi okuyordu. İşi Fatih karşısında çok zor olacaktı.

Loading...
0%