Yeni Üyelik
5.
Bölüm

3.BÖLÜM

@peridenmasallar

BÖLÜM ŞARKILARI

Dicle Olcay-Maktul
Dolu Kadehi Ters Tut- Filozof

***

Yetmiş yıldan fazladır profiterol yapan ve artık bu konuda uzman olan bir pastanede zar zor buldukları yere oturdular. Dakikalar sonrasında önlerindeki profiterole çatal sallarken ikisinin de aklında geçmiş vardı. Liselerinin yakınındaki küçük pastanede öğle tatillerinde yedikleri profiterolü şu an ağızlarında dağılan lezzetli şeyle kıyaslamasalar da o profiterol onlar için manevi olarak değerliydi.

Berrak en sevdiği tatlıyı yerken nerede ve kimle olduğunu unutmuştu. Ne arabasının bozulduğunu hatırlıyordu ne de eve geç kaldığı ve telefonu kapalı olduğu için onu azarlayabilecek iki kişiyi.

Kendinden geçmiş halde profiterol yerken kendisini izleyen bir çift göz başka bir zamana yolculuk yapmıştı. Berrak'ın geçirdiği tüm değişime ve aradaki zamana rağmen hala aynı şekilde ve kendinden geçerek bu tatlıyı yediğini görmek adamın içindeki kapalı kapıların aralanmasına neden olmuştu. Genç kızın dudağının kenarındaki çikolatadan bile haberi yoktu. Fatih kendi tabağına el sürmediğini fark ettiğinde bir çatal aldı. Berrak tabağını bitirdiğinde Fatih kendi tabağını ona doğru ittirdi.

"Al hadi, ben bitiremem zaten." dedikten sonra Berrak ikinci tabağı da Fatih'e pek bırakmadan bitirmişti.

Fısıltı gibi çıkan sesi ile "Teşekkürler." dedi. O sırada Fatih elindeki küçük peçete parçasıyla genç kızın dudağının kenarını yavaşça ve incitmeden sildiğinde Berrak gözlerinin dolmasına engel olamadı. Islak mendille elini yüzünü temizlerken yeterli gelmediğini fark ederek ellerini yıkamak için lavaboya gitti. Bu hem elini yüzünü yıkamak hem de biraz kendini Fatih'in uzağında toplamak içindi.

Lavaboya gidip bir elini mermer tezgaha dayadı ve diğeriyle musluğu açtı. Yandaki sıvı sabun otomatının düğmesine birkaç kez basıp ellerini yıkadı. Sonra yüzünü yıkarken aynada kendi aksiyle göz göze geldi. O artık on beş yaşındaki kız değildi.

Otuz yaşına gelene kadar sevdiğinin yanında olacağı inancıyla liste yapan o kız toydu. Toyluk zamanları geçmişti artık, böyle küçük nezaketlerin etkisi altına girip kısa süre önce birleştirmeyi başardığı kalbini bir kez daha paramparça etmeyi göze alamazdı. Fatih'in niyetini bilmiyordu ve ona güvenemiyor olması da cabasıydı. İstediği şeyin affedilmek mi arkadaş olmak mı yoksa yeniden birlikte olmak mı olduğunu bilemezdi.

"Kendine gel Berrak. Geçmiş geçmişte kaldı. Yeniden ayağa kalkamayacaksan düşmeye hakkın yok. Onun hayatında olmak istediği yer neyse buna sen karar vereceksin. Senin sınırların ve kurallarınla ilerleyecek bu sefer her şey."

Lavabodan çıkarken yürüyüşü bile değişmişti. Omuzları dümdüz, sırtı dimdik yürüyordu ve duruşundan bile kendine güveni yansıyordu etrafa.

Fatih'in yanına geldiğinde onun hesabı ödemiş olduğunu fark etti. Bunun kavgasını yapmak istemiyordu. Kendisine emri vaki yapıp getirmişti nasılsa başka bir şekilde ödeşirlerdi.

"Artık gidelim mi?" dediğinde Fatih de ayaklandı. Arabaya yürürken sessizdi ikisi de. Aralarındaki soğukluğu koruyan duvarlardan biri aşınmış gibi olsa da Berrak o kısmı onarmaya çalışmıştı.

"Batuhan iş arkadaşına abayı yakmış olabilir. Sizin ofisten çıkıp odama geldiğinde senden çok o sarışın kızdan bahsetti." Berrak Gülşen'in kendisine hatırlatılmasıyla elektrik çarpmış gibi olmuştu. Kolundaki saate baktığında saatin sekize geldiğini gördü. Gülşen onu kesinlikle öldürecekti. Hele de Fatih ile olduğunu öğrenince epey acılı bir ölüm onu bekliyordu.

"Araç şarj aletin var mı?" diye sorduğunda aldığı yanıt olumsuzdu.

"Umarım acısız bir ölüm olur." diye mırıldandıktan sonra kendisine soru sorar gibi bakan adama boş ver dercesine omuz silkti. Fatih'e evinin bulunduğu sokağı tarif ettikten sonra sık sık saate baktığı birkaç dakikanın ardından oturdukları apartmanın önüne geldiklerinde Fatih'e dönüp hızlı bir teşekkür etti ve arabadan indi.

Asansörü boş ve zemin katta yakalayıp evlerine çıkarken elleri biraz titremişti. Gülşen'in kendisi pek de iyi karşılamayacağına emindi. Bir değil birden fazla suçtan hüküm giyecekti. Kapıyı cebinden çıkardığı anahtarla açarken Gülşen'in elinde en azından bir merdane bulunduğuna emindi. Gülşen annesinin yokluğunu hiç aratmıyor ve kilometrelerce uzaktaki annesinin yerini alıyordu.

Salona geldiğinde tahmin ettiği gibi Gülşen elinde mavi silikon merdanesini tutuyordu.

"Neredesin sen?" diye bağırdığında Berrak yerinden sıçradı. Hangi cevabı verirse versin merdaneyi vücudunun bir yerine yiyecekti.

"Ofisteydim." en güvenli cevabı verdiğine emindi. Ancak bu cevap Gülşen'i ikna edip kandıramazdı.

"Sen beş yüz elli altı kez aramama rağmen açmayınca güvenliği aradım. Altı buçuk gibi çıkmışsın. " Berrak her şeyi itiraf etmenin cezasını hafifletmesini umarak cılız çıkan ve zar zor duyulan sesiyle konuştu.

"Fatihleydim." Bunu dediği an merdane kalçasına inmiş ve indiği yerin acımasına neden olmuştu.

"Acıdı Gülşen ya," derken kızın vurduğu yeri ovuşturdu.
"Müstahak sana. Ne işin vardı senin onunla? Daha dün gece o adamla karşılaştın diye omzumuzda ağlamıyor muydun? Onun sana neler yaptığını unutup özrünü kabul mu ettin yoksa?" Gülşen'in soru yağmuru altında koltuklardan birine oturdu.

"Affetmek ya da özrünü kabul etmek gibi bir durum yok. Onun yaptıklarını da söylediklerini de ömrüm boyunca unutamam zaten. Otur da ne olduğunu anlatayım." dediğinde Gülşen karşısına oturup bacak bacak üstüne attı ve kollarını karnının üzerinde birleştirdi. Bu sorgu duruşu Berrak'ın daha çabuk dökülmesini sağlıyordu.

"Ofisten çıkarken şarjımın bittiğini fark ettim. Yanımda da ofisteki çekmecelerde de şarj aleti yoktu. Ben de merak etme diye hemen hazırlandım çıktım ofisten. Birkaç dakika geçti geçmedi yolun ortasında arabam bozuldu." dediğinde dayanamayan Gülşen homurdandı.

"Tedbirsizliğin ve umursamazlığından oluyor tüm bunlar Berrak. Sana yanına şarj aleti ya da powerbank al dedim kaç kez. Arabayı da güya geçen hafta tamire gönderecektin ama yok illa küçük hanımın başına bir iş gelecek sonra halledecek."

Berrak onun konuşmasının bitmesini bekledi. Arkadaşının haklı olduğunu biliyordu. Kendi kötü özelliklerini sayacak olsa ilk üçte bu iki özellik yer alırdı bir de tabi ki iflah olmaz saflığı ve gereksiz iyi niyeti.

"Devamını anlatayım mı?" dediğinde Gülşen bir of çekti. Hikayenin geri kalanını ve yolunun nasıl eski sevgilisiyle kesiştiğini merak etmişti.

"Anlat hadi. Belki sonra ben de sana bugün Batuhan'ın bana aleni aleni yürümesini anlatırım."

"Fatih de dedi zaten, bizim ofisten döndükten sonra iki lafından biri senmişsin sarı cadı."

"Ay anlatacak mısın devamını senden sonra ben konuşacağım hadi." Berrak oturuşunu değiştirip koltuğun üzerinde bağdaş kurdu.

"Arabam bozulduktan sonra ben biraz baktım ama anlamam biliyorsun. Ondan sonra emniyet şeridinde arkamda Fatih durdu. Yol yardımı aradı, arabayı yol yardımla aldırdı. Sonra beni götürebileceğini söyledi. O saatte trafiği biliyorsun taksi bulmam pek mümkün değildi. Nişantaşı'na bırak beni dedim ama o beni başka bir yere götürdü." Gülşen soru sormadan duramamıştı.

"Nereye götürdü? Gerçi kendisi bir zebani olduğu için cehennem türevi bir yerdir."

"Profiterol yemeye götürdü. Beni tanıyan herkes gibi mutsuzluğumun tek çözümünün tatlıdan özellikle de en sevdiğim tatlıdan geçtiğini biliyor."

"Ay bir tatlıya mı kandın yani Berrak. Bari insan boğazda bir yemeğe filan kanar. " dediğinde Berrak gülse de sonrasında elinin birini çenesine dayadı.

"O arabadayken on yıl öncesindeki Berrak olmaya çok yakındım biliyor musun? Hele de Fatih'in arabasından el yazımla yazdığım o liste çıktığında sanki yeniden on beş yaşındaydım. O toy genç kızın otuz yaşına varmadan sevdiği adamla yapmak istediği onca şey varmış. Bugün geçmişimle, o halimle karşı karşıya olsam bu düşüncelerin ütopik olduğunu söylerdim ona."

"Bu listeden bana ayrıntılı olarak hiç bahsetmedin Berrak. Ne yazıyor o listede, nasıl hayallerin vardı?"

Berrak gözünde belirmeye başlayan gözyaşlarına aldırmadan gülümsedi. Ayağa kalkıp odasına gitti ve komodinin gözündeki listeyi aldı. Salona geri dönüp eski yerine oturdu. Dörde katladığı listeyi açtı ve madde madde okumaya başladı.

1)Madrid'e gitmek
2)El Classico Maçını Stat'ta İzlemek
3) Doğu Ekspresinde Yolculuk yapmak
4)En sevdiğimiz arkadaşlarımızla kamp yapmak
5)Galata'ya çıkmak
6) Adalardaki ikili bisikletlerle tüm adayı dolaşmak
7)Londra'daki HP* Stüdyolarını gezmek
8)Karadeniz-Batum Turu
9)Kapadokya Balon Turu

Berrak okumayı bitiremeden Gülşen araya girme ihtiyacı hissetti.
"Kuzum sen bunları o olmadan da yapabilirsin. Pasaportun var, vize desen hayli hayli alırsın. Türkiye ve İstanbul içi olanları saymıyorum bile. " Berrak dudaklarını büküp omzunu silkti.

"Bilmem hiç içimden gelmedi yapmak. Maddi manevi tüm şartlar hazır aslında."

"Cevap bilinçaltındadır belki de. Kendini bir yoklamalısın bu konuda." Berrak konuyu daha da derinleştirmek istemeyerek kağıdı katlayıp kenara koydu.

"Sen anlat bakalım bizim Romeo neler yaptı sayın iyi kalpli cadı."

"Şimdi sana bu konuda kızgınım zaten ama neyse anlatacağım. Beni her an yenmeye hazır bir ceylan gibi gören o çakalla bir odaya girdiğimizde kahveler gelene kadar suskun oturduk. Kendimi direnç gösteren danışanla oturumda gibi hissettim inanır mısın? Sonra konuşmaya başladı. Nereden mezun olduğumu seninle nasıl tanıştığımızı sordu. İşte ben de Yıldız'dan mezun olduğumu söyledim. Ankara'ya hiç gelip gelmediğimi sordu. Biraz Ankara'dan bahsetti. Tabi arada güzel oluşumla ilgili birkaç imada bulundu sığırcık gibi. Sanırım en kayda değer kısım tiyatro yaptığından bahsettiği kısımdı. Aslında konuşulabilecek biri gibi. Mesela sana yaptığı salakça emrivaki olmasa konuşmaktan zevk alabileceğim biri olurdu."

Berrak da aynı şeyi düşünüyordu. Gülşen'in prenses güzelliğine sahip olması prens görünümlü kurbağaları çekse de Gülşen prenseslerin asaleti ve güzelliğindeydi ama saflık ve salaklıkla alakası yoktu. Genç kadın insanların niyetlerini sorgulayan, pek çabuk güvenmeyen biriydi. İnsanların davranışlarını analiz etmeye çalışmasıyla ünlüydü.

Bu yüzden kızın aşk hayatı temelde bomboştu. Erkeklerin niyetlerini çoğu zaman kadınlardan daha fazla sorguluyordu. Onlardan beklentileri birçok kızdan daha farklıydı. Serseri, zorba ya da kaba insanlardan hoşlanmıyordu. Sosyal kelebeklerden ya da asosyal insanlardan da pek elektrik alamazdı. Zeka ve başarı ise bir erkekte en çok tav olduğu başlıklardı. Kültürlü, zeki ve konuşacağı konuları olan birisiyle daha rahat olacağına inanıyordu. Başarı düzeyi olarak ise yakın olmasının her zaman daha sağlıklı ilişki sonuçlarına vardığını biliyordu.

"Batu iyidir ya, arada sinsilik yapmaya çalışıyor onu da beceremiyor garibim. Bugünkü gibi kuyruğunu kıstırıp özür dilemeye geliyor. Batuhan aslında lise birde Fatih'in yakın arkadaşıydı hep de öyle kaldı biz de o şekilde tanışmıştık anlattım mı hatırlamıyorum. Hiçbir zaman taraf tutmasa da içten içe hep benim yanımda olduğunu biliyordum. Biz ayrıldığımız ilk dönemde grup ödevi yapmamız gerektiğinde kız arkadaşlarımız vardı Hale ve Seval onlar benimle olsun diye kendi grubunu değiştirmişti."

"Seni madem bu kadar seviyordu dün neden öyle davranmış?" Berrak da bunu düşünmüştü aslında. Tek neden karşı karşıya çalışacak olmaları ve grubu artık birleştirmek istemeleri gibi gözüküyordu.

"Sanırım arkadaş grubumuza geri dönmem için. Hem de karşılıklı çalışacağımız için sorun çıkmasını istememiş. Her insan gibi o da bazen hata yapıyor işte ama bu ondan intikam almayacağım anlamına gelmez. Grubumuza geri dönüyorum, belki de Fatih'ten ve duygusallığımdan kurtulmak için maruz bırakma tekniğine başvurabilirim." Berrak Batuhan'dan nasıl intikam alacağını düşünedursun Gülşen çoktan Batuhan'a karşı gardını almıştı.

***

Fatih, Berrak'ı bıraktıktan sonra eve gitmek istememişti. Annesiyle sabah konuşmalarının ardından Berrakla gün boyu yaşadıkları kafasında iki ayrı baloncuk şeklinde geziniyor ve başka her şeyi düşünmesini engelliyordu. Beşiktaş'tan geçip köprüye ilerledi, Batuhan'ı aramak istiyordu. Batuhan onun en yakın arkadaşlarından biriydi. Aynı lise, aynı dershane ve aynı üniversiteden sonra bir de birlikte büro açmışlardı. Bazı dertlerini tüm niyetini belli etmeden ve tüm gerçekleri anlatmadan ona açabilirdi. Bluetoothlu telefon kulaklığı ile Batuhan'ı aradı. Saat daha sekiz buçuktu arkadaşının da o gün evde olacağından emindi. Telefon birkaç çalıştan sonra açıldı.

"İyi akşamlar ortak, hayırdır sen aramazdın bu saatte?" dediğinde arkadan gelen uğultu üç genç adamın çocuk gibi oyun yüzünden dalaştığını gösteriyordu.

"Bağdat'a geliyorum her zamanki yere. Sen de gel hem biraz konuşuruz."

"Her Allah'ın günü beraberiz zaten Fatih ama neyse. Şu arkamdaki birbirini paralayan delileri ayırıp çıkayım. Görüşürüz orada."

Fatih hazır kulaklık kulağındayken annesini de aramadan edemedi. Evde olmadığı zaman her an tetikte ve gözü kulağı telefondaydı. Sanki bir anda kötü haber gelecek gibi korkuyor ve bu korkunun kendisini ne hale getirdiğini fark edemiyordu.

"Annem."

"Paşam, neredesin? Akşam yemeğine de gelmedin merak ettik." dediğinde genç adam gülümsedi. Kaç yaşına gelirse gelsin annesi onun için meraklanıyordu.

"Bir arkadaşımlaydım annecim şimdi de geç geleceğim demek için aradım. Batuhan'la buluşmak için karşıya geçtim. Geç gelirim bekleme beni." Suzan Hanım içinden geçeni dışına vurmadan edememişti.

"Umarım bizi bekletme nedeni olan arkadaşın bir kızdır artık. Baran'ın bile bir kız arkadaşı var."

"Bu sefer umduğun oldu annecim ama henüz hayaller kurmak için çok erken." Ancak annesi heyecanlanmıştı bile.

"Erken dediğine göre yeni tanıştığın birisi ama olsun en azından bu sefer kestirip atmadın. Bu bile bir başarı benim için. Neyse annem kendine dikkat et." Kadın telefonu kapattığında Fatih kendi kendine mırıldandı.

"Her şey senin için zaten annem, evliliğim senin başarın olacak."

Arabayı park edecek bir yeri uzun uğraşlardan sonra bulup hep oturdukları kafeye girdi. Baharın gelmesiyle birlikte insanlar arkadaşlarını sevgililerini alıp caddeye çıkmaya başlamıştı. Kendisine cam kenarı bir masa bulup kumaşla kaplanmış rahat sandalyeye oturdu. Batuhan da ondan birkaç dakika sonra gelmişti.

"Eve gireli iki saat olmadan beni çağırdığına göre ve daha dört saat önce görüştüğümüze göre bir derdin var senin. Dökül bakalım." Ancak Fatih daha konuşamadan garson gelmişti. İki Türk kahvesi istediklerinde konuşulacak konunun içeriğini az çok anlamıştı Batuhan. Fatih'in içilen içeceğin türüne göre konu başlıkları olurdu. Çay keyifli anıların paylaşımı, Türk kahvesi dışındaki kahveler iş ve meslekle ilgili konular, soğuk içecekler eğlence ve goy goy demekken Türk kahvesi dert paylaşımı ve akıl danışma ihtiyacıydı.

"Seni aramadan önce pastanedeydik, Berrak ile birlikte." dediğinde Batuhan'ın ağzından istemsizce bir "Oha," çıkmış arkası da bir hayret nidasıyla gelmişti

"Berrak'ı nasıl ikna ettiğini sormak istiyorum sana ama bence sen gereken şoku yaşattığına göre baştan başla."

Fatih ofisten çıkmasıyla Berrak'ı evine kadar bırakması arasında geçen zamanı anlatmayı bitirdiğinde kahveleri gelmişti. Fatih kahvesinden bir yudum alırken Batuhan önce durum karşısındaki yorumunu yapmayı tercih etmişti.

"Yani Fatih geçmişinizi bir kenara bıraktığımızda biz hepimiz eski sınıf arkadaşlarımızla kız erkek fark etmeden ve ayrım gözetmeden görüşüyoruz ve bir şeyler yapıyoruz zaten. Berrak'a yardım etmen, onu evine bırakman ya da tatlı yemeniz normal bir şey olabilir de olmayabilir de. Çünkü..."

"Çünkü kötü ayrıldık, onu terk eden bendim ve daha sonrasında yaşananlar yüzünden Berrak'la uzun zaman karşı karşıya gelmemek için uğraştık. "

"Doğru bu karşılıklı bir çabaydı. Sen de Berrak'tan kaçmak için sürekli bir şeyler yaptın, Berrak Ankara'ya geldiğinde yurttan çıkmadığını unuttun sanırım. Şimdiyse Berrak'ın varlığını pek dert etmiyor gibisin. Hatta onun çevresinde olmaya çabalıyorsun sanki. Ne değişti Fatih, bu çabaların ardında bir amacın var muhakkak."

Fatih annesinin durumunu üstünkörü bilen arkadaşına niyetini tamamen anlatamazdı. Batuhan'ın bu durumda kendi yanında duracağından ve hak vereceğinden emin değildi. Hatta ve hatta Batuhan bunu öğrenirse onun yakasına yapışır diye düşünüyordu.

"Belki de yaptığımız şeyin çocukça olduğunu fark etmişimdir. Berrak yaşanan bu kötü durumdaki masum olan kişiyken çabalaması gereken de elbette benim. Hatalarımı telafi etmek istiyorum artık. "

"Bilemiyorum orasını yalnızca tek bir şey istiyorum sizden, artık ikiniz arasındaki bu mesele düşmanlık halinde kalmasın. Yeniden birlikte olmasanız bile en azından aynı ortamlarda bulunabilen iki kişi olun. Bir de artık Berrak üzülmesin be Fatih. Akın'a da Aylin konusunda aynı şeyi söyledim. İkisi de o zamanlarda çok yıprandılar. Berrak'ı artık üzersen ilk yumruğu ben atarım suratına. Malum kendisi hem kardeşim hem de müstakbel baldızım sayılır."

"Sen onların ofisteki şu kıza taktın sanırım kafayı. Neydi adı?" Kahvesini bitirdikten sonra kenara koyup bunu sordu Fatih. Konunun kendisinden çevrilmesini istiyordu ve doğru hamleyi yapmıştı.

"Gülşen. Kızdan çok etkilendim yalan yok. Gördüğüm ilk anda bir vuruldum güzelliğine. Hani ben hiç sarışın sevmezdim ya o an yalnızca sarının en güzel renk olduğunu düşünmeye başladım. Bir de mavinin bir insana nasıl bu kadar yakışabileceğini. Yanımıza gelip Berrak'ı benden bile korumak için konuştuğunda ve bir amazon gibi tırnaklarını gösterdiğinde ise hem kalbimden hem beynimden vuruldum. İlk intiba benim için her zaman önemli olmuştur biliyorsun. İlk karşılaşmamızda bana diklenmesi bile benim hoşuma gittiyse ben yandım kardeşim kaçışı yok. Hem güzel hem akıllı hem de bir duruşu, karakteri olan bir kadın beni kendine her şekilde aşık eder."

"Aşık mı oldun yani?" Fatih kahkahasını gizlemeden bu soruyu sorduğunda Batuhan başını iki yana salladı.

"Daha aşık olmadım esas aşka onu tam anlamıyla tanıdığımda düşeceğim."

"O zaman sana başarılar kardeşim. Sen bu kadar aşık konuştuğuna göre çetin ceviz olacağı kesin."

"Kolay olsaydı adını aşk koymazlardı paşam. Aşk çaba ister, eğer çaba gösteremeyeceksen ve sevginin yetmeyeceğinden korkuyorsan hiç girmeyeceksin bu işe."

***

Berrak gece odasına çekilip kitabını okurken aklını tamamen kitaba odaklamıştı ve yaşanan günü hiç düşünmemişti. Ta ki mesaj sesi gelene kadar. Mesajın kimden geldiğini merak ederek elini telefona uzattı. Evin tüm lambalarını kapattıklarına göre Gülşen çoktan uyumuştu. Sesin onu uyandırmamış olmasını umarak mesajı açtı ve telefonu tam sessize aldı. Mesaj Batuhan'dan gelmişti.

-Çakıl, uyudun mu?
Berrak lisedeki lakabını okuduğunda kıkırdadı. Batuhan'ın ne isteyeceğini az çok tahmin ediyordu.
+Henüz değil, bir sorun mu var?
Bunu sorarken aslında Batuhan'ın konuyu Gülşen'e getireceğine emindi.
-Yani pek de sorun sayılmaz. Berrak, Gülşen'i çok iyi tanıyorsundur eminim. Bana biraz ondan bahsetsene.
Batuhan lafı dönüp dolaştırmadan konuya doğrudan girivermişti.

+Gecenin on birinde mi? Daha uygun bir zaman bulamadın mı Batu?🙄
-En azından en sevdiği sıcak içecekle çikolatayı söyle lütfen. Çay mı sever kahve mi?
+İyi iyi. Gülşen en çok Cold Brew ile beyaz çikolata sever.
-Bir tanesin sen. Teşekkürler Çakıl. İyi geceler.
+ İyi geceler Fred Çakmaktaş.

Berrak telefonunu kenara koyup kıkırdadı. Batuhan'ın aldığı cevaplar onun pek işine yaramayacaktı ne yazık ki. Berrak intikamını küçük bir şekilde almış ve rahatlamıştı. Gülşen kahveden çok çay insanıydı ve beyaz çikolata sevmezdi. Bunu da Batuhan ne yazık ki hata yaptıktan sonra öğrenecekti. Bu küçük oyunu oynamanın neşesi ile kitabını ve okuma lambasını kapattı ve başını yastığa koyar koymaz uykuya daldı.

***

Arabasının durumu ile ilgili ancak sabah bilgi alabilen Berrak arabasına ancak arkadaşının düğünü için memlekete gidip geldikten sonra kavuşabileceğini öğrendiğinde biraz hayal kırıklığına uğramıştı. Uçağa binmekten çocukluğundan beri pek haz etmiyordu. Bir de arkadaşlarıyla gidecek olursa onlarla araba yolculuğu yapmanın daha eğlenceli geçeceğine emindi.

Berrak o gün masumiyetini de gösteren bir renk olan beyazı giyinmeyi seçmişti. Beyaz, dantelimsi desenlere sahip sıfır kol ve sıfır yaka bluzunun üzerine sarı bir ceket giymeyi tercih etmişti. Düz kesim pantolonun altında kısa topuklu stilettoları vardı. Omuzdan asmalı çantasını da alıp içini gereken şeylerle doldurdu. Bilgisayarını dün şirkette bırakmış olması işine gelmişti. Bir de bilgisayar çantası taşımayacaktı. Küçük çantanın içine bir de şarj aleti attı. Daha büyük bir çanta kullansa yanına powerbank de alacaktı. Bir daha dünkü olaya benzer bir olay yaşansın istemiyordu. Fatih'i görmezden gelmeyi başarmalıydı.

Odasından çıktığında Gülşen kapının önünde telefonuyla oyalanıyordu. O da beyaz boğazlı kazağının üzerine siyah beyaz ekoseli örme bir ceket giymişti. Ancak Berrak'ın aksine o pantolon değil kırmızı altı fırfırlı mini bir etek tercih etmişti. Ayağında ise şık beyaz botları vardı. Berrak arkadaşının dikkatini çekmek için ıslık çaldı. Gülşen ona dönüp baktığında ise kıza öpücük atmadan duramadı.

"Yavrum baban nereli nereden bu güzelliğin temeli?" dediğinde Gülşen kahkahasını tutamadı. Berrak'ın keyfinin yerine geldiğini ve üzerindeki o melankoliyi attığını görmekten mutluydu.

"Samsunlu." dediğinde ikisi de güldüler. Gülşen elindeki araba anahtarını sallayarak Berrak'a yan bakış attı.

"Bir tur atalım mı güzellik?" Aralarındaki bu neşeli hava ofise gelene kadar yolculuk boyu devam etmişti. Hem sıradan konulardan konuşmuşlardı hem de eğlenmişlerdi. O sırada ofislerinde onları bekleyen sürprizden habersizlerdi.

Karşı karşıya bulunan odalarına girdikten sonra ikisi de aynı anda şaşkınlıkla çığlık atmışlardı. Masalarının üzerinde duran kahve ve çikolataları alıp ofisten çıktıklarında ikisi de

"Arzu." diyerek diğer odaya koştular. Berrak, Gülşen'in elindeki beyaz çikolata paketini gördüğü an aklına dün geceki mesajlaşma gelmişti. Kendini tutamayarak kahkahalarla gülmesi Gülşen'in bir şey anlamadığı için kızmasına neden olmuştu.

"Odalarımızda kimden geldiği belli olmayan çikolata ve kahveler var ve sen kahkaha mı atıyorsun Berrak?" dediğinde Berrak derin nefes alıp vererek gülmesini durdurdu.

"Sarışınlık ile aptallık arasında nötr korelasyon var Gülşen aptallık etme. Nereden ve kimden geldiği sence de belli değil mi?" derken göz ucuyla kapıyı işaret etti.

"Nasıl yani?" Gülşen anlam veremeyerek bunu sorduğunda Berrak gözlerini devirdi.

"Dün Fatih elimdeki kahveyi tahmin etmişti ve bu sabah masamın üzerinde o kahve vardı. Seninki ise dün bana mesaj atıp senin ne sevdiğini sordu."

"Ay nereden benimki oluyor o be? Hem bir de masama beyaz çikolata ile en sevmediğim kahveyi bırakmış. Manyak mıdır nedir?"
"Sabah neşem adama cold brew ve beyaz çikolatayı ben söyledim. Kendisinden bu şekilde intikam alacaktım. Ne bileyim ben onun sabahına böyle bir şey yapacağını. "

"Arzu da yok ne yapacağız?" diyen Berrak karşısında zihin melekeleri yerine gelen Gülşen çözümü bulmuştu.

"Madem kahve almışlar kendi kahvelerini kendileri içsinler salaklar. Karşıya geçiyoruz yürü. Hem bunlar nasıl içeri girdi?" dediklerinde karşıdan gelen Fulya'yı gördüler.

"Fulya benim arkadaşım Batuhan geldi mi bugün buraya?" diye sorduğunda genç kız genişçe gülümsedi.

"Evet yanında uzun boylu esmer bir bey daha vardı. Size de kahve aldıklarını söylediler. Ben de kahveleri ve çikolataları odanıza bıraktım. Ne güzel arkadaşlarınız var Berrak Hanım." dediğinde Berrak ve Gülşen Fulya'yla konuşmayı sonraya bırakarak karşıya geçtiler.

Kapıyı çaldıklarından birkaç saniye sonra genç bir stajyer çocuk açmıştı kapıyı.

"Buyurun. Deniz ve Demirsoy Hukuk Bürosu." diyen çocuğun susmasını beklemeden konuştular.

"Batuhan nerede?"

"Fatih nerede?" Genç üniversite öğrencisi çocuk ellerinde kahve tutan ve gözlerinde öfke parıltıları olan kadınlardan ürkmüş gibiydi.

İki yandaki iki odayı gösterdiğinde kızlar ne diyorsun gibi baktılar. Çocuk korkmuş sesiyle sağ tarafı gösterip

"Fatih Bey'in odası." dediğinde zaten sonrasını söylemesine gerek kalmamıştı. Berrak sağa, Gülşen ise sol tarafa yöneldi.

Gülşen odasının kapısını açıp içeri girdiğinde okuduğu kalınlığı arşa ulaşmış yıllardır süren bir davaya odaklandığı için yerinden sıçramıştı Batuhan.

"Sen ne yaptığını sanıyorsun acaba?" dediğinde Batuhan dosyayı kapatıp kenara koydu ve ayağa kalkıp genç kıza doğru yürüdü. Gülşen karşı karşıya geldiklerinde çikolatayı masaya fırlattı, plastik bardağı adamın eline tutuşturdu ve sesinin yüksek çıkmasına aldırmadan

"Al bu zıkkımı kendin iç hödük. Benimle ilgili şeyleri öğrenmek için arkadaşıma mesaj atıyorsun bir de. Berrak yanlış bilgi vermiş sana, sert kahveyle beyaz çikolata sevecek kadar vizyonsuz değilim." dedikten ve adamın ayağına topuklu botlarıyla bastıktan sonra Batuhan'ın şaşkınlıktan cevap verememesini fırsat bilerek çıkıp gitmişti. Sabah sabah siniri tepesine çıkmıştı bu hadsizlik karşısında.

Berrak ise odaya girdiğinde Fatih sanki onu bekliyor gibi sakindi.

"Fatih bu ne?" diyerek adamın masasının önüne geldiğinde genç adam dirseklerini masaya dayayarak rahat bir pozisyon takındı. Beden diliyle otorite kurmaya çalıştığını fark eden Berrak daha da sinirlenmişti.

"Sanırım kahve var içinde. Hatta kesinlikle eminim kahve var. Dünkü içtiğinin aynısı senin için aldım gelirken." dediğinde Berrak sakinleşme umuduyla gözlerini kapatıp açtı. Çok fazla avukat arkadaşı olabilirdi ancak eğer karşısındakini öldürürse onu adamdan sayarlardı ve cinayetten hüküm giyerdi. Hiçbir arkadaşı da onu kurtaramazdı.

"Ne hadle bana kahve alıyorsun acaba sen? Senden bana kahve almanı isteyen mi oldu?" dediğinde yerinden kalkan adam kızın önüne gelip gözlerinin içine baktı.

"Bir zamanlar sen daha okula gelmeden kahveni almamdan çok memnun olurdun." Berrak kahveyi masanın üzerine rastgele bırakıp adamın yakasına yapışmamak ya da tokat atmamak için ellerini yumruk yaptı.

"Ne yapmak istiyorsun bilmiyorum Fatih. Yine aklında ne tilkiler dönüyor tahmin edemiyorum ama ben bir hatayı bir kez yaparım. Senin ağına bir kez daha düşmeyeceğim. Aklında eğer yeniden arkadaş olmak varsa çıkar onu. Senden bana düşman bile olmaz." dedikten sonra sert adımları yüzünden tıkır tıkır eden topuklularıyla odadan çıktı.

Fatih ise masanın üzerine bırakılan kahveye uzanıp kahveden bir yudum aldı.

"Zaten arkadaş olmamız gibi bir amacım yok Berrak biz evleneceğiz seninle. Sonra istersen dost oluruz istersen düşman."

***
*HP-Harry Potter serisinin kısaltması...

Loading...
0%