@peridenmasallar
|
Evimize dönene kadar burada Aşk İkilemi'nin bölümlerini yayınlama kararı aldım. Umarım seversiniz. Aşk İkilemi benim göz bebeğim. AŞK İKİLEMİ ŞUBAT 2019-MART 2024 YILLARI ARASINDA YAZILMIŞTIR. TÜM HAKLARI ŞAHSIMA AİTTİR.
8 Mart 2019
Berrak gençlik hayallerini gerçekleştirmenin bir yolunu bulmuştu. İstanbul'daki öğrencilere meslek ve kariyer tercihlerinde yardımcı oluyordu. Onlara sınav dönemleri için koçluk yapıyordu hem de sosyal medyada kazandığı takipçi sayısının da yardımıyla ülkenin dört bir yanındaki öğrencilere sınav ve tercih konusunda online danışmanlık hizmeti vermeye de çalışıyordu. Bir de ülkenin dört bir yanında seminerler veriyordu. Liselerden ve üniversitelerin psikolojik danışmanlık ve rehberlik bölümlerinden davetler alıyor ve programına uyanların hepsini kabul etmeye çalışıyordu. İşini seviyordu, konuşmayı, insanlara yardımcı olmayı ve kendini o sahnede hayal ettiği günlerin gerçek olduğu düşüncesini seviyordu. Kendi mezun olduğu üniversite tarafından da çağrılmıştı. Bu ay bir zamanlar öğrencisi olduğu okulda bu sefer konferans veren başarılı bir uzman ve kendi işini kurmuş bir girişimci olarak bulunacaktı. Mart ayının başına gelmişlerdi, Berrak işlerinin en çok yoğunlaşacağı döneme girmiş olduğunun da bilincindeydi. Haziran'da ülke genelinde farklı öğretim kademeleri arasındaki geçiş sınavları yapılacağı ve bahar aylarında öğrenciler kalan zaman konusunda endişeye kapıldığı için bu altı aylık dönem daha zorlu ve yorucu geçiyordu. Bahar aylarında stres, puan ve net kaygısı ile zaman yönetimi sorunu yaşayan danışanları sınav sonrasında sonuç ve tercih maratonunda yanlarında bir destek arıyorlardı. Bu yüzden tüm süreç boyunca hatta ek yerleştirmelerin sonuna kadar yoğun oluyordu. Eylül ayında lise ve üniversitelerin açılması ile ancak rahat bir nefes alabiliyordu. Kucağındaki koliyi masasının karşısındaki iki tekli koltuğun tam ortasında duran alçak sehpanın üzerine yerleştirip kalemliğinden aldığı makasla bantlanmış yerleri keserek içini açtı. Koliden çıkan kitapları masasının yan tarafındaki duvara yaslanmış kitaplığa yerleştirdi. Bu sırada birkaç taneyi kitaplığa koymayıp kenara ayırmış ve ayırdığı kitapları yeniden kolinin içine koymuştu. Onların yeri evdeki kitaplığıydı. Ofisin içindeki kitaplıkta daha çok mesleki kitapları yer alıyordu. Şarkılar mırıldanarak masasının başına geçti. Sabah saatlerinde daha çok kendi akademik çalışmalarına ve görüşme öncesi hazırlıklarına odaklandığı için danışanlarıyla genelde öğleden sonra özellikle de okulların paydos saatlerinin ardından görüşmeleri oluyordu. Kendine vakit ayırabilirdi şimdi. Karşıdan gelen ve bir anda yükselerek tüm kata yayılan gürültü patırtı karşısında alnını yavaşça ovdu. Bu ses karşısında dikkatini toplaması pek mümkün görünmüyordu. Eğer taşınma varsa bu seslerin ardı arkası kesilmezdi bunu biliyordu. Karşılarındaki boş ofisin iki avukat tarafından kiralandığı söylentisi birkaç gün önce onun da kulağına çalınmıştı. Bulundukları iş merkezinde birkaç avukatlık bürosu daha vardı bunun nedeni de binanın adliyeye olan yakınlığıydı şüphesiz. Tıpkı hastanelerin, sağlık ocaklarının yakınında eczanelerin bulunması gibi adliye yakınlarında da bolca hukuk bürosu bulunuyordu. Rekabetin yoğun olmasına neden olabilecek bu durumu bile isteye göze alıyordu insanlar. Pazar ne kadar büyük olursa rekabet de o kadar yoğun oluyordu. Ticaretin temel felsefesi buydu. Berrak, komşularının yakın zaman içinde taşınacağını tahmin etse de bu kadar gürültü çıkabileceği gerçeğini göz ardı etmişti. Kolundaki pembemsi altın renkteki saate baktı. Araştırma çalışmalarını şimdilik yakınlardaki alışveriş merkezinde yer alan bir kafede yapabilirdi, bu sırada sabah kahvesini de içmiş olurdu. Bir yandan da içten içe kendisi ofiste yokken eşyaların taşınmasının bitmesini umut ediyordu. Çantasının içine tabletini koydu ve askıdaki ince ceketini alıp ofisten ayrıldı. Bu sırada istemsizce elindeki Eyfel kulesi şekilli yumuşak bir anahtarlığı sallıyordu. Ofisin kapısını kapattıktan sonra kat asansörüne yöneldi. Bulundukları iş merkezinde tam ortada ikişer asansör ve birkaç saksı bitkisi bulunuyor, asansörlerin önünden ise iki yana koridorlar uzanıyordu. Her katta toplam dört daire vardı. Tuttukları dönemde bulundukları daireyi seçme nedenleri güney batı cephe olması ve odaların güneş almasıydı. Asansörü çağırmasına gerek kalmadan kendi bulunduğu kata geldiğini gösteren ışık yandı ve kapı açıldığında genç kızın yakından tanıdığı bir adam indi asansörden. "Batu." diyen genç kızın şaşkın, tiz sesi karşısında genç adam asansörün kapısından çıkıp kızın yanına geldi. "Berrak, bu ne güzel bir tesadüf. Yoksa ofisin burada mı?" Genç adam tüm tez canlılığıyla kıza fırsat vermeden kendi sorusunu kendi yanıtladı. "Tabi ya geçen yıl okul buluşmasında ofisim Şişli'de demiştin ama aklıma burası olacağı hiç gelmemişti. Bu çok güzel oldu." Berrak arkadaşını gördüğü için çok mutluydu. İki eski arkadaş yüz yüze olarak en son bir sene önce görüşmüşlerdi ama geçmişin getirdiği bir yakınlık vardı aralarında. Lise döneminin güzel yaşanması etkisini kolay kolay yitirmiyordu. İnsan birbirinden haberdar olmak istiyordu. Ancak Berrak'ın genç adam hakkında bilmediği çok önemli bir konu vardı. "Evet ofisimiz burada sağ koridorun sol tarafında." dediğinde Batuhan güldü, duyduğu şeyle önce keyiflenmiş ardından da ortağı gelmişti aklına ve onunla Berrak arasındaki buz dağını hatırlayınca duraksamıştı. Aklına gelen fikirle yüzünde bir tebessüm belirdi. Pazar akşamı eski lise arkadaşları ile buluşacaklardı. İki eski sevgiliyi ofis komşusu olduklarını söylemeden önce zapt edilmelerinin daha kolay olduğu bir zamanda karşılaştırmak daha mantıklı gelmişti o an için genç adama. Eski arkadaşlarının olduğu sıcak ve çakırkeyif bir ortamda onlara bu durumu anlatmak daha kolay olur muydu acaba? İkisinin de bu durumu istemeyeceğini biliyordu aslında yine de denemeye karar verdi. "Benim iş yerim burada ama seni hangi rüzgar attı buraya? " Kızın sorusu karşısında derin bir nefes alıp. Bir avukat olarak insanlar karşısında ciddi durmayı zamanla öğrenmişti. Normal zamanında onu tanıyanlar Batuhan'ın oldukça eğlenceli ve ciddiyetten son derece uzak olduğunu bilirlerdi ancak iş hayatında genç adam dengeyi tutturmayı öğrenmişti. "Çünkü artık benim de ofisim burada. Sanırım aynı koridordayız komşu." Berrak duyduğu haberi sevinçle karşılayıp arkadaşına sıkıca sarıldı. Geçmişinden gelen iyi bir dostla karşı karşıya çalışmak güzel olacaktı. Eski arkadaş grubuyla yeniden kaynaşma isteği baş göstermişti içinde. Dışarıdan gören birinin onları yanlış anlayabileceğini bile düşünmemişti. "Abi, yenge bir izin verseniz de geçsek." diyen nakliye çalışanının sesi ile arkadaşından ayrıldı. Bu yanlış anlaşılmadan dolayı utanmış, yanakları al al olmuştu. Ellerini nereye koyacağını bilemeyerek genç adamdan biraz uzaklaştı. Aklına takılan soruyu sorup ortamdaki ve kendi bedenindeki gerginliği yatıştırmaya çalıştı. Hiçbir buluşmalarında ya da mesajlaşmalarında Batuhan işiyle ilgili konuşmamış ya da konuşulmasına izin vermemişti. Konu Batuhan'ın işine geldiğinde çok basit bir iki kelimeyle geçiştirilmişti hep. "İnsan dostuna, kardeşine de sarılamaz oldu. İki avukat birlikte tuttular ofisi diye duymuştum etraftan, diğer avukat bizim çocuklardan biri mi peki?" Batuhan elinin tersiyle alnındaki olmayan ama her an oluşabilecek teri sildi. Ortağı Berrak'ın kastettiği kişilerden biri olmadığı için söyleyecekleri tam olarak yalan sayılmazdı. Berrak tanıdığım biri mi şeklinde sorsaydı eğer yalan söylemiş olurdu çünkü genç kızın yakından hatta çok yakından tanıdığı biriydi ortağı. "Yok üniversiteden bir arkadaş. Bizimkiler üçü birden karşıda büro açtılar hatırlarsan. Çocuklar demişken pazar akşamı toplanıp yemek yiyeceğiz ve demleneceğiz. Kevser, Beril, Bennu filan da gelecekler. Sen de katılsana aramıza." Berrak arkadaşının teklifi karşısında gülümsedi. Lise arkadaşlarını özlediğini itiraf etmeliydi. Gözleri ışıldayarak başını salladı. Arkadan gelen sesler karşısında huzuru pek de uzun sürmemişti. "Çok sevinirim. Batu sizin iş öğleden sonraya kadar biter mi? İkiden itibaren arka arkaya randevularım var danışanlarım ile." "Biter herhalde. Ortağım Ankara'ya gitti yoksa bu işler bu kadar aceleye getirilmiş olmazdı. Ben seni tuttum burada işin gücün vardır belki. Öğleden sonraya işlerin yetişmesi için konuşurum ben nakliyecilerle. Seni de ararım yarın için yeri söylerim. Bizim kızlar ayarlıyor bu sefer, nereye gidileceğine bir türlü karar veremediler." Gülüşmelerin ardından Berrak asansöre binip zemin kata indi. Otoparktaki arabasını da kontrol etmeden duramamıştı. Arabasını o aralar pek kullanmak istemiyordu. Birkaç gündür araba sürekli duruyor, yolda kalma riski taşıyordu ancak Berrak bir türlü tamire götürmek için zaman bulamamıştı. İşe gidip gelirken kullanıyordu ancak birkaç gün toplu taşımaya binmeyi göze alıp tamir işini bir an önce halletmesi gerekiyordu. *** Fatih adliyeden çıkar çıkmaz annesinin yanına gitmek için arabasına koşmuştu. İstanbul'daki hastanelere güvenmiyor değildi ancak Ankara'daki alanının uzmanlarından biri olarak görülen nöroloji profesörünün de fikrini almak istemişti. Buraya esas gelme nedenini ise lise ve üniversiteyi omuz omuza okuduğu, işini kurduğu ilk günden beri de hem ortağı ve yakın arkadaşlarından biri olan Batuhan'a bile söylememişti. Genç adama cuma günü olan duruşma için giderken annesini de teyzesine götüreceğini ve hafta sonu dahil Ankara'da olacağını söylemişti yalnızca. Uzun zaman önce aldıkları randevunun günüyle en önemli davalarından biri çakışmıştı. Annesiyle teyzesini sabahtan hastaneye bırakmış ve sonuçlara yetişebilmeyi ummuştu. Hastane koridorunda telefonla konuşan teyzesinin gözlerinin kızarıklığını gördüğünde kötü bir şey olduğu düşüncesine kapıldı. Annesini kaybetme riskiyle ilk karşı karşıya kaldığında, bir yıldan fazla hem kendisine hem de henüz iki ve dört yaşlarındaki iki kardeşine sahip çıkmak zorunda olduğunda henüz on bir yaşındaydı. Teyzesi o dönemde yanlarında kalmış olsa da annesiz kalma düşüncesi ve kardeşlerine gerçek anlamda abilik yapmak onu erken büyütmüştü. On beş yıldır ara ara yoklayan bu korkuyu içinden atması mümkün görünmüyordu genç adam için. Gözünü yumup dudaklarını birbirine bastırdı. Gözünün önünde beliren on bir yaşının, o ruhu büyümüş çocuğun gölgesinden kurtulamıyordu. Teyzesi telefonu kapatıp yanına geldiğinde duyacaklarına hazır değildi. "Doktor senin de duyman için bizi bekliyor oğlum. Annene ilaç verdiler dinlendiriliyor, içeri giremeyiz zaten hadi gidelim. " Genç adam teyzesinin şefkatli dokunuşuna bile yanıt vermeden ayağa kalkıp doktorun odasına yöneldi. Duyacağı kötü hiçbir şeye hazırlıklı değildi, o an bir çocuk gibi hastaneden kaçmak ve bir köşeye saklanıp annesi iyileşene kadar kulaklarını her şeye kapatmak istiyordu. Doktorun odasında duydukları birkaç aydır İstanbul'daki doktorların söylediklerinden farklı değildi. Beyindeki damarlardan ikisinde bulunan ciddi düzeydeki tıkanma kısmı felç veya ölüm riski taşımasına neden oluyordu. Çeşitli ilaçlarla tedavi denenebilirdi ancak yapılabilecek en iyi hamle riskli bir ameliyatı kabul ettirmekti. İstanbul'daki doktorların ameliyat teklifini bir türlü kabul etmemişti Suzan Hanım. Üç oğlunu ve kocasını bir türlü yapayalnız bırakamıyordu. Başlarında onları çekip çevirecek bir gelini olsaydı fikri değişirdi ancak üç oğlunun arasında evlenebilecek yaşta olan yalnızca Fatihti. Baran daha üniversitede okuyordu ve Zafer ise daha on yedi yaşındaydı ve üniversiteye hazırlanıyordu. Fatih o an yaptığı bencilce planı erken uygulamaya koyduğuna sevindi. Hayatı boyunca onu tüm benliğiyle sevmiş ve belki de hâlâ sevmekte olan tek kadının aşkına güvenerek bir evcilik oyunu kurmuştu. Bu evcilik oyunundan da kimsenin haberdar olmaması gerekiyordu. Handan Hanım yeğeninin ağlayamadığı için kızarmış gözlerine hüzünle baktı. Ablasının durumuna o da üzülüyordu ancak Fatih için durum daha zordu. Boğazını temizleyip yeğenine hitaben konuştu. Fatih teyzesinin yüzüne dikkatle baktı. Düşüncelerinin okunmadığından emin olmak istiyordu. Bu oyunda kendisinden başka kimse niyetini bilmeyecek ve öğrenmeyecekti. Aşk görünümlü bir mantık evliliği vardı aklında. Kendisine aşık bir kadına mantıklı bir şekilde yaklaşıyordu. "Biliyorum teyze ben de onu bu ameliyata ikna etmek için elimden geleni yapacağım. Onun inadını kıracak ve bu riski göze almasını sağlayacak tek şeyi iyi biliyorum. Annemin on beş sene önceki o olayda hayatta kalması bir mucizeydi ve ben işimi bu kez mucizelere bırakmayacağım." Annesinin odasına girerken aklında yalnızca geçmişin sisler ardındaki acıları vardı. *** "Nihancığım, bir sonraki görüşmemiz için daha umutluyum. Planına uymaya çalış, ancak senin için esneklik payı bırakacağım yaşanan durumdan dolayı." dedikten sonra yutkundu. Profesyonel bir hizmet sunduğu için dıştan hiçbir şey yokmuş gibi davransa da içinde bir savaş sürüyordu. Danışanı Nihan sevgilisinden başka bir nedenle ayrılmış olsa da atlatamadığı ayrılık travması yüzünden çalışma düzeni sağlayamadığı için kendisine başvurmuştu. Genç kız nereden bilecekti danışmaya geldiği kişinin de geçmişinin bu yönden yara dolu olduğunu. İlk üç görüşmeyi bir şekilde atlatabilmişti ancak son görüşmede daha derin yaptığı yüzleştirmeler karşısında kendi yarasını da kanatmıştı. Nihan'ı yolcu ettikten sonra odasına sarsak adımlarla dönüp geniş koltuğuna çöküp ağlamaya başladı. Bir an önce kendisinden daha kıdemli bir meslektaşından destek almalı veya danışanını sevk etmeliydi başka bir danışmana. Mesleğe başlamadan önce birçok meslektaşı gibi uzman bir psikologdan yardım alarak önce kendi psikolojik sağlamlığını oluşturmaya çalışmıştı. O dönemde bile ailesiyle olan basit sorunlarından, varoluşsal kaygılarından ve meslek seçimi sırasında yaşadığı ve bir türlü atlatamadığı sorunlardan bahsederken aşk konusundan özellikle kaçmıştı. Psikolog karşısında konusunu bile açmamış, onu kalbinin en gizli noktasında saklamaya devam etmişti. Yalnızca yüksek lisansı birlikte yaptığı, aynı ofisi kurduğu ve aynı evi paylaştığı Gülşen ve Arzu'ya anlatmıştı olanları. Kendine söylediği yalanlar, kendini unuttuğuna dair kandırması bir işe yaramamıştı. "Lanet olsun ki seni unutamıyorum işte, nefret etmeye çalıştıkça içimde bıraktığın boşluğa bile aşık oluyorum." dedikten sonra ağlamaya devam etti. Kaç dakika ya da kaç saat ağladığını bilmiyordu. Şansı vardı ki o günün son randevusunda yaşanmıştı bu olay. Kendine geldiğinde elini yüzünü yıkamak, dış görünüşünü toparlamak için ofisin ortak kullanılan lavabosuna gitti. Gözleri kızarmış ve şişmiş, sabah özenerek yaptığı tüm makyajı da akmıştı. Dışarı böyle çıkamazdı, yaşadığı sinir harbinin ve ağlama krizinin ardından bile hemen normal hayatın gereklerine dönebilmesi onun kendine has özelliklerinden biriydi. Odasından makyaj çantasını alıp yüzünü ıslak mendille temizledi ve yeniden makyaj yaptı. Ofisten çıkıp arabasına bindiğinde Batuhan'dan gelen mesajı gördü. Mekanın adıyla açık adresini yazmış hatta işini garantiye almak isteyerek konumu atmış ve saati belirtmeyi de unutmamıştı. Genç kızın yol bulma konusundaki beceriksizliği ve kaybolma hikayeleri herkesçe bilindiği için böyle bir mesaj onu sadece gülümsetmişti. Lise hayatında en çok zaman geçirdiği insan orada olmayacaksa da geçmişiyle yüzleştiği her yerde ve zamanda aklında ve yüreğinde onu taşıyacağını biliyordu. Kurtulamayacağını bildiği bir yaraydı, içindeki sızıydı ilk aşkı. *** Ankara’da hava mevsim normalleri gibiydi özellikle de akşamları hafiften ayaz vurduğu için Fatih ve Enis Atakule’nin en üst katındaki iç terasta oturmayı tercih etmişlerdi. “Fatih abi. Dakikalardır dışarı bakarak oturuyorsun tek kelime etmedin.” Enis bunu söylediğinde Fatih elindeki kadehi masaya bırakıp kuzenine baktı. Aralarında çok fazla yaş farkı yoktu ama yine de genç adam ona abi diyordu. “Bunu senden başka hiç kimse bilmeyecek Enis. Normalde sana da söylemezdim ama.” “Ama… Fatih abi ne demek istiyorsun neyi benden başkası bilmeyecek?” Fatih ellerini masanın üstünde birleştirip başını öne eğdi. Bu işin geri dönüşü yoktu artık. |
0% |