Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm 🧙🏿

@periokuur_

Kitabımıza başlama tarihinizi not edin asklariim🎀🧚🏻‍♀️🧚🏻‍♀️

Hayallerimizi zorlayacağımız büyülü dünyamıza hoşgeldiniz🧚🏻‍♀️

🧚🏻‍♀️

Soğuk fırtınalı gecenin karanlığına hakim olan gökyüzüne bakıyordum, odamdaki küçük giyotinli ahşap penceremden. Salondan gelen gülme seslerine kulaklarımı tıkamıştım. Bu güzel yerde ki şehirde son gecemdi. Penceremin önünde duran uzun zamandır fazlaca vakit geçirip dertleştiğim Manolya çiçeğini elime aldım. Gökyüzüne doğru tuttuğumda siyah gökyüzünün içinde süzülen ay ışığının arasında büyüleyici güzelliğe sahipti.

Yüzüme doğru esen hafif meltemli rüzgarın nefesi saçlarımı savurduğunda gözlerimi kapatıp rüzgarın hafif mayhoşluğundan gelen havayı dinledim. Rüzgar'ın saçlarımın arasında dolaşmasıyla derin bir nefes çekip gözlerimi açtım.

Gökyüzüne doğru tuttuğum Manolya çiçeğinin arasından bir yıldız kaydı. Bir rivayete göre, Her yıldız kayması bir sevdiğimizin bizi izlediği anlamını taşır, yıldızlarla konuştuğumuz her şey gerçekleşir dileklerimiz onların kalbinde yer edinirmiş.

Son beş yıldır olduğu gibi dileğim, dilemekten asla vazgeçmediğim dileğimi tekrar diledim.

"Lütfen bu evrende olmasa bile başka bir evrende mutlaka karşılaşalım."

Ben bunları söylerken kalbimdeki küçük kız çocuğu da benimle beraber tekrar etti. Sesini zihnimde hissettiğimde unutmaktan korktuğum varlığı bana umut oluyordu. Gözlerimi açtığımda gökyüzünden üç büyük yıldız tanesi kaydı. Manolya çiçeğimin filizlerine düştüler. Manolya çiçeğimin arkasındaki siyah gökyüzüne baktığımda göz pınarlarımdan iki küçük göz yaşım düştü.

Manolya çiçeğini pencerenin önüne bırakıp yatağımın yanında ki komodinin çekmecesini karıştırdım. En altta kimsenin fark edip de bulamayacağı bulsa bile umursamayacakları tavşanlı havuçlarla dolu çiftlik resimli kelebek günlüğümü elime aldım. Yatağımın üzerine oturup günlüğümün dolan sayfalarına göz ucuyla baksam da okuma cesaretini kendime gösteremedim. Neredeyse bitecek olan günlüğümün son sayfalarında dolandı parmaklarım. Yavaşça çevirdiğim sayfaları doldurmak için komodinin çekmecesinden siyah tükenmez kalemimi çıkarttım.


Sevgili Havuçlu kekim,

Senin son sayfalarını dolduruyor olmak beni hüzünlendirse de şuan bunları yazarken seni bana hediye ettikleri gün aklıma geliyor. Hatırlıyor musun seni bana verirlerken; "Bu artık senin, iyisiyle kötüsüyle ne istiyorsan yaz güzel kızım" demişlerdi. Onlara, "sadece iyi ve kötü olanlarımı yazacağım?" diye sorduğumda bana gülüp içinden ne geliyorsa onları yaz bu artık senin demişlerdi. Sen o günden beri benim en yakın arkadaşım olmuştun, Havuçlu kek. Senden başka kimseyle konuşmuyordum, sen benim ilk sırdaşımsın. Ancak artık senin ile yollarımızın ayrılma vakti gelmiş sanırım. Sayfaların bitiyor, sen bitiyorsun havuçlu kekim. Ama ben bu durumumuza bir çare buldum ve gidip bütün şehrin dükkanlarını gezerek senden bir tane daha buldum. Senin gibi oda havuç bahçesinde tavşanları olan bir defter kapağına sahip, ve sayfaları havuçlu kek dilimleriyle dolu. Senin yerini tutar mı bilemem ama artık idare edeceğim. Bu şehirde ki her şeyi özleyeceğim. Seni özleyeceğim. Arkamda bıraktığım oda mı özleyeceğim. Gece mavisine boyadığım odamın duvarlarını özleyeceğim. Pencere önüne koyduğum manolya çiçeğinin penceredeki görüntüsünü özleyeceğim. Bu gece içimde yeni hayatın bana katacaklarını hayal etmekle geçireceğim bir hayal dünyası kurarak uyuyacağım. Seni asla unutmayacağım yıllar sonra tekrar geri dönersem seni bulup okuyacağım. Ve ne kadar anılarımız olduğunu birlikte hatırlayacağız. Ben yokken kendine iyi bak sevgili havuçlu kekim...

Bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde birbirlerine sıkı sıkıya bağlı bir aile varmış...♾

Ben Lina. Lina SÖNMEZ. Bu isim bana sonradan verildi. Bir hurma ağacını altında ağlarken yanıma gelip benimle dalga geçtiklerinde umut olmak için verildi. Hurma fidesinin kalbi demek Lina. Kendini güçsüz hisseden bir kız çocuğuna benim hayatımı anlattılar. İşte o zaman ben küçük kız çocuklarının dokunulmaz olan yaralarına merhem oldum.

Lise son sınıf öğrencisiyim. Bugün burada ki son günümüzdü. Ailemin sık sık gelişen iş seyahatlerinden ötürü yurt dışına gitmek ve orada yeni bir hayat kurmak için karar almıştık. (almışlardı) Herkes bir koşturma içerisindeyken, ben buradaki arkadaşlarımdan ayrılacağım için kendimi çok mutsuz hissediyordum.

Gideceğim okulun nasıl bir yer olduğunu ve nasıl insanlarla karşılaşacağımı bilmiyordum. Türkiye' den Amerika 'ya taşınıyorduk. Babam yeni şirketini kurmak için Amerika'yı tercih etmişti Türkiye'deki Holdingini amcama bırakmış ve ona artık Amerika'da olacağını Türkiye'ye tekrar geleceğini ama burada yaşamayacağımızı söylemişti

Odamda valizimi hazırlarken telefonum çaldı. Ekrana baktığımda -pelin arıyor- yazısıyla karşılaştım. Pelin benim okuldaki ilk arkadaşım. Birbirimizden başka kimsemiz yoktu, pelin gideceğim için üzülse de onu bir şekilde teselli etmenin yollarını bulmaya çalışmıştım.

"Selam Lina, Nasılsın?"

"İyiyim sen nasılsın?" Pelin'in telefonun ucundan duyulan durgun sesi ve hıçkırıkla karışık ağlamasını duyduğumda üzülmüştüm. Valizime koymak için elimde tuttuğum kışlık beyaz kazağımı yatağın üzerine bırakarak yatağa oturdum. Pelin'in ağlayan sesini dinledim. Ne demem gerektiğini bilmiyordum.

"İyi misin?"

"Biliyorum sen buluşmak istemedin ama bari iki dakika görüşsek olmaz mı?"

Derin bir nefes alarak gözlerimi yerdeki peluş halıya çevirdim. Bir süre sessiz kalsak da onu böyle bırakmak istemedim. Tamam diyerek iki saat sonraya buluşma ayarladık. Gitmeden görüşecektik. Valize koymam gereken bütün eşyalarımı yerleştirdikten sonra pelin ile buluşmak için hazırlanmaya başladım.

Pelin ile buluştuğumuzda ağlamaktan başka bir şey yapmıyordu. Ya sarılıyor ya da ağlıyordu. Hatta ağlarken burnundan akan sümükleri tişörtüme bile bulaşmıştı. Bunu ona söylediğimde göz yaşlarının arasından gülmeye başladı. Akşama kadar beraber vakit geçirip vedalaştıktan sonra eve gitmek için yola koyuldum.

Sokak lambalarının aydınlattığı ana cadde de yürürken gece konu binalarının arasında olan bir gurup erkek varilin önünde ki ateşle ısınıyorlardı. Adımlarımı hızlandırmaya çalışarak aradan çıkıp evime gitmek istiyordum. Burası Samsundu. Gündüzleri dünyanın cennet merkezi konumundayken geceleri dünyanın acı, karanlık pis cehennemi oluyordu. Nasıl oluyor bilmiyorum ama gecenin cehennemine şahit olan sokak lambaları, alacakaranlık vakti geldiğinde cehenneminden kurtuluyordu.

Arkaları dönük bir şekilde ellerini ısıtmaya çalışan tebercilerden bir tanesi beni gördü. Ellerini birbirine sürterek ateşe tutuyordu, ama beni görünce öylece bakakaldı. Yanındaki arkadaşı ona seslendi ama dönüp bakmadı. Cevap bile vermedi. Gözlerini üzerimden ayırmadı. Adımlarını hızlandırarak hızlı hızlı yürümeye başladım. Burada beş yıldır sadece okul ev hayatı yapıyordum. İlk kez akşam pelin ile dışarıda buluşmuştum. Onda da sokakta ki tebercileriyle karşılaştım.

Arkadaşı, onun baktığı yere doğru bakınca beni gördü. Göz göze geldiğimizde bakışlarımı onlardan kaçırıp önüme baktım ve yürümeye başladım. Gülerek ıslık çalmaya başladığında oradaki bütün gözlerin üzerimde olduğunu hissettim. Onların bölgesinden uzaklaştığımda evin yolunu karıştırdım, saçma sapan bir sokağa girdim. Arkamdan adım sesleri geliyordu. Göz ucuyla arkama doğru bakmaya başladığımda sarhoş herifin tekinin peşime takıldığını fark ettim. Yavaşlattığım adımlarımı tekrar hızlandırarak yürüyordum ki adam ıslık çalmaya peşimden gelmeye devam etti.

Cebimden telefonumu çıkarttım, şarjımın yedi olduğunu görünce lanetler sıralayarak önüme çıkan ilk ara sokağa girdim. Ara sokağın dar ıssız aydınlatılmayan, aydınlatılsa bile sokaklarda yanan bir iki tane sokak lambasının cızırtılı sesi hakimken hiçte güvenli bir yer olmadığını bas bas bağırıyordu.

Önümde beliren tabelaya baktığımda "hastanebaşı mahallesi" yazdığını gördüm. Direk koşmaya başladığımda, arkamdaki adım sesleri beni takip ediyordu. Hızlandıkça oda hızlanıyor iken sağ tarafta terk edilmiş bir gece kondu binası görmemle adımlarımı geriye atarak o yöne doğru koştum. Binasının arasındaki dar duvarların arasına saklandım, tedirginlikle.

Nefes alış verişlerimi düzene sokmaya çalışıyordum. Elim kalbime doğru gitti. Hızlı atan kalbimin ritimlerini dinledim dakika da yirmi kez çarparak kan pompalayan kalbimi gözlerimi kapatarak derin soluklar aldığım nefesim ile yavaş yavaş düzene girmeye başlamıştı.

Beni takip eden adam halen orada mı diye duvarın arasındaki boşluktan bakmak için bir kaç adım atarak kafamı uzattım fakat gözükür de bir şey göremiyordum.

Geri çekilip çıkacaktım ki neredeyse patlamak üzere olan sokak lambasının hafif aydınlattığı yollarda bir hareketlilik gözüme çarptı. Kendimi ele vermemek için tekrardan saklandım.

Duvarın arasında beklerken iğrenç bir ses tonu ile söylenmeye başlayan müzik kulağımı tırmaladı.

Ada sahillerinde bekliyorum.

Her zaman yollarını gözlüyorum,

Seni senden güzelim istiyorum,

Beni şad et şadiye başım için...

Sarhoş bir adamdı bu, etrafında elindeki içki şişesiyle ıssız sokakta gezinip deli gibi şarkı söylüyordu yarım ağızıyla. Etrafına bakınarak elindeki içki şişesiyle yamuk adımlarla yürüyordu. Saklandığım yerden çıkacaktım ancak sarhoş adamın yanına iki tane daha orta yaşlarında olan adamlar geldi.

Gülerek birbirlerine içki şişelerini sallayarak şarkıya eşlik ettiler. Beni takip eden kilolu sarhoş, kel adam içki şişesini yere doğru eğdi şişenin içinden asfalta şip şip diye bir iki damla alkol döküldü.

"Seninkini versene." Sarhoşluktan yamulan ağızını yaya yaya konuşuyor, karşısındaki adamın üzerine yürüyordu. Yürürken ayakları birbirine dolanıyor sarsılarak adımlar atıyordu.

"Siktir git kendine yenisini al birader." Elinde duran şişeyi kafasına dikti.

"Ver lan onu bana." diyerek cebinden çakı çıkarttı. Adamın boğazına çakıyı fırlattı. Alkol şişesi bir anda parçalanarak yere düştü. Gırtlağına alkol şişesinin parçaları çakıyla birlikte saplanmış bir vaziyette duruyordu. Ellerini iki yana açarak sersemledi. Adımları geriledi. Yanında duran bir diğer adam, "Has siktir ne yaptın lan!" diyerek bağırıyordu.

Ellerini saçlarına geçirdi. Boğazından kan damlaları akan adama bakıyordu. Gırtlağına çakı saplanan adamın boğazından damlayan kan damlaları asfalta damlıyordu.

Bir diğerinin elinde duran içki şişesini almak için ona doğru hamle yaptı geriye doğru kaçmak için hamle yaptığında yakasından tutarak elindeki içki şişesini bir hışımla elinden kaptığı gibi kafasına dikti.

Boğazında çakıyla duran adam gittikçe sarsılırken eli boğazına doğru uzanacaktı fakat adam yanına doğru yaklaştı, "Bunu mu çıkartacaksın?" diyerek adamın boğazındaki çakıyı tutup çekti. Çeker çekmez kanların yüzüne doğru fışkırması bir oldu.

Vıcık Vıcık diye kan sesleri ile birlikte kahkaha sesleri de duyuldu. Ellerini saçlarına geçirip olanları benim gibi izleyen yanlarında duran cılız bir adam "Abi - abi" diyerek geldiği yoldan koşarak gitmeye başladı. Gözlerim fal taşı gibi açılmıştı.

Elindeki bıçağa baktı. Etrafına göz gezdirdi, beni görecekti ki birden çekildim neyse ki fark edilmemiştim.

Gözümü az da olsa çıkarıp baktığımda adama doğru yürümeye başladı. Yüzüne tekme geçirerek adamın yere dizlerinin üzerine düşmesine sebep oldu.

Kan damlaları akan gırtlağından yüzüne tekme yiyip yere düşmesiyle boğazının açılması ve asfalta kanların fışkırıp kan gölüne dönmesi bir oldu. Adamın pantolonu kanlarla kaplanırken bunu umursamamış olacak ki elinde tuttuğu kanlı çakıyla adamın yüzünde yol çizdi. Bıçağı gezdirerek gözlerine doğru çıkartmaya başladı. Yüzünde damla damla kanlar peyda olmuştu. Gözlerinin altında tuttuğu çakıya baskı yaptırıyordu.

Göz bebeklerinin içine doğru bastırdığı çakıyla adamın bacakları titremeye başladı. Boğazındaki kan akışı hızını arttırdı. Şelale gibi akan kanlarda ölü bedenler göletin içine çekilerek yüzüyordu. Gözlerini çakıyla çıkarttığında adamın bağırışı kesilen boğazında yankılanacaktı ki kanında boğulmaya başladı boğazından çıkan hortum gibi bir şey sallanmaya başladığında bu görüntüye daha fazla dayanamadım midemin bulanmasıyla kusma isteğimin gelmesi bir oldu. Kendimi çok zor tutuyordum.

Adam elinde tuttuğu gözleri avucunun içinde sıkıştırarak parçalamaya başladı. Bu görüntülere şahit olmak çok kötüydü. Buradan bir an önce defolup gitmem lazımdı. Bu görüntüleri zihnimden silmem gerekiyordu. Geriye gitmek için hamle yaptığımda ayağım yerdeki boş kola tenekesinin kutusuna değdi. Cızırt diye ıssız sokağın asfaltında yankılanmıştı.

Ses çıkınca adam etrafına bakındı. Hemen duvarın arkasına geçecektim ki biri kolumdan tutarak beni çekti. Bir eliyle ağızımı kapatıyor bir eliyle kolumu tutuyordu. İkimizde duvarın dibine sinmiş öylece bekliyorduk. Arkamdan kokusunu duyduğum sigarayla karışık alkol kokulu nefes sesi yoğunca geliyordu. Birden eliyle ağızımı kapattığında çığlığım boğuk çıkmıştı.

"Kim var orada?" derin derin nefesler alırken, kalp atışlarım yine fazlasıyla hızlanmıştı. Arkamdaki kişinin sesi fısıltıyla duyuldu.

"Sakın ses çıkartma." Gırtlaktan çıkan sert, kısık ses tonu ortamı daha çok gerdi. Duvarın arkasından yaklaşmakta olan adamın ayak sesleri giderek yaklaşırken, "Bu iş böyle olmayacak. Elimi çekeceğim ancak çıtın bile çıkmayacak." deren nefeslerim onun nefesine karışmıştı.

Kolumu sıkarak, "Anladın mı?" "Hı hı..."

Korku gözlerimden okunurken kafamı sallamakla ses çıkartmaya yeltendim. "Dediklerimi yap, zorluk çıkartma başımıza daha fazla bela gelmeden kurtulalım bu batakhaneden."

Elimi ağızından çektiğinde direk ona doğru döndüm. Beni varilin önünde elini ısıtırken gören teber çocuğuydu bu gözünü benden alamayan çocuk. Kaşlarım istemeden de olsa çatıldı. Yeşil rengindeki gözlerinin ortaya çıkarttığı yüzü yara bere içerisindeydi.

Gözlerini duvarın arkasından yaklaşan adım seslerine doğru çevirdi. Sonra yüzünü bana döndü. İşaret parmağını dudaklarına götürüp, "Şşşttt." Elleriyle kollarımı kavrayıp duvara doğru iterek dibime kadar girdi. "Karşı çıkma geliyor." der demez elleriyle yüzümü avuçladı. Gözlerimin içine bakarak "yapmak zorundayız" dedi.

Dudaklarını dudaklarıma doğru değdirdi. Sakinlikle öpmeye başladı. Ne olduğunu anlayamadığım esnada adam yanımıza geldi dudaklarımın arasından, "gözünü kapat aç diyene kadar açma" dedi boğuk sesle.

Gözümü kapattığımda derin bir nefes alarak dudaklarımdan ayrılmadan sertçe öpmeye başladı.

"Ne yapıyorsunuz lan burada? Sevişecek başka yer bulamadınız mı?"

Duymamazlıktan gelerek öpmeye devam etti. Adam cevap verilmediği için beklemeye başladı. Dudaklarımdan ayrıldı, boynuma gömüldüğünde dudaklarımdan inleme koptu. "Hay amınakoyayım ya gece gece çattık anasını satayım. Fuhuş için başka yer seçin ergenler." diyerek söylene söylene yanımızı terk etti.

Boynumdan kafasını kaldırıp adam gidiyor mu diye baktığında kafasını bana çevirdi. Gözlerimin içine yakınlık derecesini bozmadan bakmaya devam ettiğinde onu iterek, "ne yapıyorsun gerizekalı."

"Hayatını kurtardım insan bir teşekkür eder."

"Siktir lan oradan. Sen gelmesen de kurtulurdum ben."

"Hıı... nasıl olacaktı o? Korkmaktan ceylan gibi titriyordun da..."

Yanından geçerek bu lanet sokaktan çıkmayı başardım. Arkamdan geliyordu. "Ne geliyorsun peşimden sapık."

"Tekrar belaya düşme diye koruyorum seni."

"Sağ ol Allah razı olsun sokak ağabeyi."

"Ne demek ceylancığım." diyerek benimle dalga geçti. Evin önüne geldiğimde, "git artık."

"Evin burası mı?" 

"Gel gir istiyorsan içeri." "Olur, hayır demem." yanıma yaklaşmaya yeltendi. Benimle içeriye girme teklifini gerçek zannetti anlaşılan.

"Demeyi çok isterdim ama uçağım var gideceğim birazdan."

"Bende con con kızların ev meraklısı erkek arkadaşlarından değilim, zaten."

"Con con?" 

Arkasını dönüp gidiyordu soruma cevap vermeden. Evin önünden uzaklaşmaya başlarken "Sağol." diye bağırdım arkasından. Sağ elini havaya kaldırarak yoluna devam etti. Giderken cebinden çıkarttığı sigarasıyla çakmağını buluşturdu. Ateş sokak lambalarının arasında kendini belli ederken içeriye girdim.

"Lina, nerelerdesin sen?"

"Geldim anne."

"Uçağın kalkmasına yarım saat var farkında mısın sen?"

"Hemen geliyorum, valizim hazır çoktan." diye merdivenden çıkarken bağırdım. Odamdan valizimi alıp çıkacaktım ki son bir kez tekrar odama baktım. Derin bir nefes alarak buranın kokusunu içime çektim. Odanın kapısını kapattım annemlerin yanına gittim ve onlarla beraber valizlerimizi arabanın içerisine koyarak yola çıktık.

                                                ♾

Bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde birbirlerine sıkı sıkıya bağlı bir aile varmış...

      ♾

10.11.2023

Ailemle birbirimize güçlü bir bağ ile bağlı olduğumuzu söylemesem olmaz.

Bütün eşyalarımızı hazırlayıp yola çıkmıştık bu ülkeden ayrılacağım için çok hüzünlüydüm ama annem yeni hayatın yeni insanların farklı yerlerinde çok güzel olduğu ve her şeyin eskisinden daha güzel olacağı hakkında çok fazla ileri görüşü vardı.

Biz tam dört saat, yirmi beş dakikadır uçaktaydık ve sıkılmıştım. Kitap okumak bile sıkıntımı gidermiyordu. Sokak arasında karşılaştığım çocuk aklıma gelip dururken kafamın dağılması için biraz müzik dinledim ve müzik dinlerken de gideceğim okulu araştırmaya başladım. Okulum simsiyah duvarları olan bir şatoya benziyordu.

Burasının okul mu yoksa filmlerde gördüğüm cadıların olduğu şatomu merak etmedim değil. Okulumu biraz daha araştırdıktan sonra uykum geldiği için tabletimi kapattım ve uçuşumuzun geri kalanını uyuyarak geçirdim.

İki saat sonra birden annem beni uyandırdı ve inmemiz gerektiğini Amerika'ya geldiğimizi söyledi. Saate baktığımda tam olarak uçuşumuz: yedi saat yirmi beş dakika sürmüştü. eşyalarımızı alıp indik ve babamın kiraladığı arabaya binerek eve geçtik.

Eve geldiğimizde her şey yerleşmişti, babam çalışanlarına her şeyi hallettirmişti, bize sadece içinde oturmak kalmıştı . Eve geldiğimizde aç olduğumuzu fark ettik. Babam bana sokağın ilerisinde bir marketin olduğunu oradan bir şeyler almam gerektiğini söyledi. Malzemeler için para alıp markete doğru yola koyuldum.

Tarif ettiği yoldan giderken yolda gördüğüm kara kediyi sevdim oturduğumuz yer ıssız yağmurlu ve karanlık bir kasaba gibiydi adeta. Neredeyse hiç kimse yoktu, evler müstakildi ve kimsenin ışıkları yanmıyordu. Sokakta ben ve küçük kara kedi dışında kimsenin olmaması gözümden kaçmamıştı.

Markete gittiğim de kahvaltılık bir kaç malzeme ve kendime atıştırmalık aldım. Kasada tam ödeyecekken yolda bana eşlik eden kedi aklıma geldi ve geri dönüp ona yaş mama aldıktan sonra kasaya gittim, ücretini ödeyeceğim sırada biraz ilerde duran market görevlilerinin konuşmaları kulağıma ilişti;

— "bugün Korlis'in müdürü geldi. Yemekhanede ki yemekler için malzemeleri bitmiş buradan istediler onun listesini hazırlayıp göndereceğiz bugün, yarın yeni bir ögrencileri gelecekmiş okula.

— "onların kendi marketleri yok muydu, neden buradan almak istemişler?"

— "Bilmiyorum o kadarını haydi biz hazırlayalım yarına gitmesi gerek."


Kulak misafiri olduğum konuşmanın içine daha fazla girmemek için, aldıklarımın ücretlerini ödeyip markette daha fazla oyalanmadan hemen çıktım. Bana yolda eşlik eden kediyi göremeyince kaldırımın üstüne ona aldığım mamayı açıp bıraktım nasıl olsa kokusunu alıp gelirdi.

Eve girdiğimde babam ile yemek yedik. Annem beni beklemeden uyumuştu. Bende babama okulumun nerede olduğunu nasıl gidip geleceğim hakkında sohbet açtım.

"Okul yatılı Lina, eve sadece hafta sonları geleceksin ama eğer sıkılırsan telefon etmen yeterli gelip istediğin zaman seni oradan alabilirim evde kafanı dinlersin" dedi ve gitti.

Mutfakta tek başıma kalmıştım. Bu cümleyi duyunca hayal kırıklığına uğramıştım. Ben kimseyi tanımıyordum ve bu bana baya zor olacaktı...


Gece 3.39; 

Akşam babamın söyledikleri hâlâ aklımdaydı ve ben uyuyamıyordum. Sabah yeni bir gün yeni bir hayat beni bekliyordu. Fakat hâlâ uyuyamamıştım belki uykum gelir diye odamdan çıkıp mutfağa gittim.

Marketten aldığım birkaç atıştırmalıkları çıkarttım çikolatamı yerken susadığımı fark ettim, dolaptan suyumu çıkarttım ve mutfak penceresinin önünde suyumu içerken birden bir şey oldu ve sokağın bütün lambaları söndü. Başımı uzatıp pencereden dışarıya baktığım esnada her yer aşırı karanlıktı ve ben karanlığı hiç sevmezdim. Suyumu hemen içip gidecekken birden dışarıdan bağırma, çığlık sesi geldi..

Ah! hayır, hayır, hayır bakmamalıyım. Dışarıya bakmamalıyım. Kesinlikle olmaz ama içimden bir ses birine bir şey mi oldu acaba diye söyleniyordu. Ve lanet olsun ki içimdeki bu sese, mutfaktan çıkıp dış kapıyı açarak kendimi sesin geldiği yere doğru attım. Hemen çevreme bakındım ama görünürde kimse yoktu.

Of gecenin bu saatinde ne olabilirdi ki zaten diyerek söylendiğim esnada, eve doğru adımlarımı atmıştım, tam gidecekken önüme birden bir yarasa düşüverdi . Çığlık atarak eve doğru koştum. Birden yarasa öyle bir ses çıkarttı ki etrafıma bir sürü yarasa doluştu.

Gökyüzünde yarasa sesleri, etraf karanlık , ve sırf bir ses geldiği için dışarı çıkan ben! hemen çığlık atarak eve doğru koştum babam beni kapıda gülümseyerek bekliyordu...

Ne olduğunu anlayamadan, annem arkadan elinde bıçak ile çıktı. Olayın şokundan hiçbir şey yapamazken nefes nefese geri geri gitmeye başladığım esnada sabah bana eşlik eden kara kedinin üstüne basmam ile miyavladı. Ona doğru baktığımda gözlerine kısıp bana tıslamaya başladı. Etrafımda hiç sayamayacağım kadar kedi, gökyüzünde çığlıklarını konuşturan yarasalar varken etrafımda dönüp duruyordum.

Annem ve babam bana doğru koşmaya başladılar. hiçbir şey yapamayacak durumdaydım ve çok korkuyordum. Annem elindeki bıçakla birden kalbimi hedef aldığında.

Nefes nefese yatakta çırpınırken uyandım..


🧚🏻‍♀️🧚🏻‍♀️🧚🏻‍♀️🧚🏻‍♀️🧚🏻‍♀️🧚🏻‍♀️🧚🏻‍♀️🧚🏻‍♀️🧚🏻‍♀️🧚🏻‍♀️🧚🏻‍♀️🧚🏻‍♀️🧚🏻‍♀️🧚🏻‍♀️🧚🏻‍♀️🧚🏻‍♀️🧚🏻‍♀️🧚🏻‍♀️🧚🏻‍♀️🧚🏻‍♀️🧚🏻‍♀️

🧚🏻‍♀️yorum, gt ve kvote yapmayı unutmayın askimlar bi sonraki bölümde görüsürüüzz😋💗💗

Loading...
0%