@persephone
|
bu bölümde sadece ağlıyoruz..... yerlere kapanırdı bedenler, acıyla inlerdi, yardım dilenirdi. yanından geçenler ise dans ettiğini ve şarkı mırıldandığını sanırdı. çünkü böyleleri daha kolayına gelirdi. fakat aynı durum kendi başlarına geldiğinde, yalvarırdı Allah'a, lanetler yağdırırdı insanlığa. görmeyelden yüzünü ben ki Nigar'ım, sensedim. Ah u zar ile geçer bu rüzgarım, sensedim. 🕯️🕯️🕯️🕯️🕯️🕯️ "FERİİTT" dedi Zeynep bağırarak. herkes bahçeye koştuğunda, bende odanın kapısına yöneldim. bunu Ferit'e kim yapardı? Kim yapabilirdi? tam o sırada telefonuma gelen bildirimle duraksadım. ÖZEL NUMARA: Ferit'e olanlar savaşa sadece uyarıydı güzelim, savaş seni üzmenin bedelini kardeşiyle ödedi. sen üzülme yoksa yakarım o malikaneyi. düşün, yaktığın her ağıt, başkalarının serzenişi olur.. siz: bak inan kimsin bilmiyorum, çık karşıma sakince konuşalım gizem yaratma. ÖZEL NUMARA: vakti gelince o da olacak güzelim. kokunda dinleneceğim. bir dakika! o ne dedi! yazdığı mesajı tekrar ve tekrar okurken hiddetle telefonu yatağa fırlattığımda kafayı yemek üzereydim biri seninle dalga geçiyor sakin ol Riva hızla odadan çıktığımda herkes telaşla içeri girdi, merdivenlerden indiğimde, ayaz ve savaş Ferit'in kollarının altına girmiş ve yürütmeye çalışıyordu. Ferit'in yüzü fazlasıyla hırpalanmıştı. gözünde morluklar oluşmuş, dudağı ve kaşı patlamıştı. vücudundaki izleri saymadığım halde, zar zor nefes almaya çalışıyordu. savaş ve ayaz, Ferit'i dikkatle koltuğa yatırdığında, Zeynep hızlı adımlarla Ferit'e ulaştı. anlamadık sanki "Ferit" dedi titrek sesiyle, göz yaşlarını zor tuttuğu barizdi. "ağlama, çikolatalı kek, yaş pasta sevmem ben" dedi gülümsemeye çalışarak "aptal" Zeynep yaralarına dikkat ederek sarıldı Ferit'e. "ya doktor çağırın bir şey yapın, hastaneye gidelim" "gerek yok güzelim" dedi Ferit sakince "ben aradım doktoru, gelmek üzeredir oğlum" dedi İştar hanım. açılan kapı ile birlikte, doktor içeri giriş yaptı. onlar Ferit'e müdahale ederken ben kafamdaki sorulara cevap bulmaya çalışıyordum "kokunda dinleneceğim" fısıltı geçti kulağımdan, beni bu kadar kokuma kadar bilecek kim yanımda olabilirdi? dalgın bir şekilde sorularla mücadele ederken bir yandan da kahve yapıyordum. mektup ve orkide aynı kişiden? K.M ? "Riva, güzelim iyi misin" savaşın sesiyle irkilerek kendime geldiğimde elimdeki seramik cezve yere düştü ve kaynak kahve bacaklarıma döküldü. acıyla gözlerimi yumduğumda, tek bir mimik dahi vermemeye çalıştım. "Riva, ne oldu, neden bu kadar dalgınsın" diyerek aceleyle yanıma geldi. beni kucağına alacağı sırada elimle durdurdum. "dokunma savaş" dediğimde, kaşları fazlasıyla çatılmıştı. "ne demek oluyor bu" hiddetle" sana soran olmadı" dedi ve hışımla kucağına aldı bedenimi. bazıları ne kadar dirayetli olmaya çalışsa da, o küçük kız çocuğu sığınmak isterdi. odaya çıktığımızda savaş beni yatağa bıraktı ve telefonu alarak birini aradı. "doktor Ferit'le ilgilensin ve hemen odama gelsin." telefonu kapattığında yanıma geldi ve pantolonumun düğmelerini açmaya başladı. dikkatle onu izlerken pantolonu yavaşça bacaklarımdan ayırırken, gözleri gözlerime değdi. "fazla yanmış, bir tek kremin iyi geleceğini sanmıyorum". umursamaz bakışlarımla ona bakarken düşüncelerimin arasında tarumar olmuştum. "her şey daha farklı olabilirdi" sesim bir serzeniş misali döküldü dudaklarımdan, odada yankılanan nida çektiğim acıların simgesi olurdu, ama sadece duyan bilebilirdi. "her şeyi eski haline getirmek için gözüme alamayacağım şey yoktur riva" elleri ellerimi tutunca, gözlerindeki sıcaklık, bir kız çocuğunun isteyeceği bir sıcaklıktı. ama buna sadece o kız çocuğu inanırdı. "gidenleri geri getiremezsin savaş" ellerimi ondan ayırırken pantolonumu ve büstiyerimi çıkarttım. bir tek iç çamaşırlarımla kalmıştım. savaşın bakışları bedenimde dolaşırken, gözlerindeki tutku yerini hüzüne bıraktı. "sana sığınırken bir kız çocuğuydum savaş" dedim bedenimdeki izleri aynadan izlerken. "ama karşında gördüğün kadın. savaş, intikam için var olan bir kadın" karnımdaki izlere elimi değdirirken, gözümden bir yaş düştü. tek ağladığım yaram bu olmuştu, en çok canımı yakanda. "bak, beni en çok öldüren bu iz oldu. düşüncelerimden kaçmak için uykulara sığındığımda. rüyalarımı bile kabusa çevirip üzerime karabasan gibi çöken bu iz" ağlamam hızlanırken, nefesim kesilmişti. o küçük kız çocuğu Riva ya sığınmıştı ağlıyordu kalbinde. "sen yoktun savaş sen hiç olmadın yanımda" gözleri karnımdan kasıklarıma kadar kayan geniş izde dolaşırken sertçe yutkundu "hayır, bu düşündüğüm değil dimi, değil de bana Riva değil de" fısıltısıyla birlikte gözlerimi yumduğumda keskin acı saplandı karnıma. savaş Karadağ sessizliğim içinde kendi mezarını bulup örtmüştü üstünü. "evet savaş, bu benim bebeğimi kaybettiğim hatta karnımdan alınırken açılmış bir sezeryan izi" yakıldı ağıtlar tutuldu matemler.. derin derin nefes alırken savaş artık gözyaşlarını tutamıyordu, çenesindeki kaslar kendisini nasıl sıktığını bağırır gibiydi. yumruk yaptığı elini ısırırken yüzü kıpkırmızı olmuştu. kan çanağı gözleri adeta kan ağlıyordu. "neden söylemedin bana" sesindeki kırgınlık ve pişmanlığı iliklerime kadar hissetmiştim gülümsemiştim. ama buruk bir gülümsemeydi bu. "sakın" dedim öfkeyle "sakın beni suçlamaya kalkma savaş. ne yapsaydım ki. ne bekliyorsun, bana annemin katilini bilip de söylemeyen, benim en çok sana ihtiyacım olan gece de başkasıyla yatan bir adama ben çocuğumla birlikte nasıl sığınsaydım" öfke bedenimi titretmişti. "kime koştun o zaman Riva, nasıl öldü benim bebeğim" savaş hiddetle bağırırken " ama biliyor musun Riva, sen bana dua et. seni 5 milyona satın alarak kurtardım babandan" sessizlik yıktı, enkazda kalan bedenlerin çığlıklarını işitir oldu kulaklarım. bir an demek istedim, bu beden bana ait değil diye, çığlık atıp yakıp yıkmak istemiştim. o an kıyamet kopsun da son gelsin istemiştim. kelimleler duvar gibi yüzüme çarparak kesti nefesimi. savaş donarak kaldı karşımda, yumdu gözlerini bir damla yaş düştü. "riva b- elimi kaldırarak susturdum onu, daha fazlasını duymayı ruhum kaldırabilir mi? "5 milyona mı aldın beni, benim değerim piyasa da 5 milyon mu" tuttuğum nefesim, içimdeki gözyaşlarım sel oluşturmuştu, akıyordu göz pınarlarımdan şelale misali. "Riva yanlış anladın" boş gözlerle savaşa baktım. hayal kırıklığı maziyi de yok etti. "Riva'm konuş yalvarırım bir şey söyle kır, dök, bağır, çağır ama n'olur konuş. bana ölüymüşüm gibi bakma". "çocuğum yaşasaydı ona da bunu söyleyecektin" dedim acı içinde "saçmalama Riva" "savaş, sen benim gözümde, baba olmayı hak etmiyorsun" " zaten bebeğim doğsaydı senin karanlık dünyanda büyütmezdim. sen karanlıksın savaş, sen yasaklı bölgesin." sözlerim savaşa darbe atmışım gibi sarsmıştı bedenini, en az benim onun sözlerinde sarsıldığım kadar.. "benim çocuğum öldüğünde kaç günlüktü? " ikimizde ağlıyorduk, koskoca yangını söndürecek kadar ağlıyorduk. "8 aylıktı, küçücüktü savaş, BENİM BEBEĞİMİ GÖZÜMÜN ÖNÜNDE ÖLDÜRDÜLER ALDILAR KARNIMDAN CANSIZ BEDENİNİ VERDİLER KUCAĞIMA şimdi anlatayım nasıl öldüğünü otur!"
🕯️🕯️🕯️🕯️geçmişten kesit🕯️🕯️🕯️🕯️ "baba, nereye gidiyoruz." "gidince göreceksin Riva" büyük bir depoya geldiğimizde tereddütle indim arabadan, kapıyı kapatırken karnıma giren sancıyla olduğum yerde kaldım. gülümseyerek karnımı okşuyordum "az kaldı annecim yakında kucağımda olacaksın güzel kızım" babamla içeri girdiğimizde, çatıda büyük bir lamba vardı. sedyeye benzeyen yatak ve rutubetli duvar kokusu midemi bulandırmıştı. babam bana döndüğünde belirsiz bir gülümseme vardı yüzünde. "baba" dedim merakla o sırada arkasına işaret verdiğinde içeri dört tane adam girdi. kollarımdan tutarak sürüklüyorlardı bedenimi. sedyeye yatırdılar zorla, ne kadar kurtulmaya çalışsam da başarısızdım. "baba ne oluyor yardım et" "ne sandın ki Riva? o ibneden peydahladığın çocuğu sana doğurtacağımı mı?" tunç kahkahalarının içinde kıvranırken, ben kurtulmak için çırpınıyordum. "ya bir insan kızına bu kadarını nasıl yapar, bırak beni gideyim" "çok komiksin riva, ama merak etme kızım. şu savaşın piçini karnından aldıralım gideceğiz" "bebeğimden uzak dur" bağırışlarımı ne kadar umursamasa da, boş gözlerle bakıyordu bedenime. içeri beyaz önlüklü ve beyaz maskeli bir adam girdiğinde daha fazla çırpınmaya başladım. "yapmayın ne olursunuz, buna rızam yok doktor yapma" çığlıklarım koluma batırılan iğne ile kesildi. bedenimdeki kaslar gevşedi ve gözlerim karanlığa hapsoldu. 🕯️🕯️🕯️🕯️ 2 saat sonra 🕯️🕯️🕯️🕯️ gözlerimi kırpıştırdığımda gri tavanla buluştu irislerim. "hayır" fısıltım içimde oluşan kor aleve döndü. "HAYIR" bağırışlarım ne kadar boşa gitse de gerçeği kabullenemiyordum. karnımdaki dikiş izi ve içimdeki boşluk bunu tasdikledi bebeğim ölmüştü "HAYIIR,HAYIR" "tunç yapmadım de bana TUNÇ NEREDESİN" babam içeri girdiğinde ifadesizce bana bakıyordu. "NE YAPTIN KIZIMA PİÇ HERİF, LANET OLSUN SANA ,SEN ADAM MISIN?!." "gel doktor" içeri giren doktorun kollarında pembe bir tulumun içinde yatan bir bebek vardı. kızım. korkuyla geriye gittiğimde, içimdeki acı, kasıklarımdaki sancıyı gölge de bırakıyordu. nefes almayı unutmuştum füsunla yönetiliyordu sanki kaderim. bu kadar acı üst üste gelir miydi "kızım" hızlı adımlarla doktora ulaştığımda titreyen kollarımı uzattım ona. kollarıma aldığım küçücük beden, kayıp gidecek gibiydi. minicik elini tuttuğumda avucumun içinde yok gibi durmuştu. "neden ağlamıyor" dedim feryat eder gibi, bir kadını bile geçtim bir anne bunu kaldırabilir mi? doktor gözlerini kaçırdı.. "yaşamıyor Riva, sadece merak ettiğin bebeği görmeni istedim" bu sözlerinin ardından keşke ölseydim. buz gibi soğuk suyun içine girmiş gibi titredi bedenim kaldıramıyordum. nefesim hızlandı, gözlerimi kırpamaz oldum. kucağımda olan bebeğimi, öldürmüşlerdi.
"hayıır" acı feryatlarım dinmezken elimdeki bebeğimle dizlerimin üstüne çöktüm. kasıklarımdan akan kanı umursamamıştım. elimde ölü bebeğim varken nasıl umursardım.. "HAYIR YAŞIYOR BENİM KIZIM, HADİ UYAN ANNECİM" bebeğimin donuk bedenini kollarımla ısıtmaya çalışıyordum.. "ne istedin bebeğimden" fısıltım şiddetlendi "NE İSTEDİN BEBEĞİMDEN , NE İSTEDİNİZ BEBEĞİMDEN ÖLDÜRECEĞİM SENİ TUNÇ KARANLI ÖLÜMÜN BENİM ELİMDEN OLACAK. ŞUNU ASLA UNUTMA, KAYBEDECEĞİ BİR ŞEY KALMAYAN İNSAN HER ŞEYİ YAPAR" bebeğimin soğuk bedenine sarıldığımda "beni bırakma annecim, sende bırakma beni" gözyaşlarım durmaksızın akarken, feryat eder gibi döküldü yaşlarım. solmuş mavi gözlerimi tavana kaldırdım. "11 yaşında da demiştim anne şimdi ise 20 yaşında diyorum. hani kız çocukları sırtını babalarına yaslardı ben neden duvara yaslıyorum anne" "hadi annecim uyu şimdi dinlen ama sonra uyan tamam mı" kucağımdaki kızımı kollarımda sallarken ninni söylüyordum. "Uyu yavrum yine sabah oluyor Uyumazsan güzel rengin soluyor "Riva" nefret ettiğim sese tiksintiyle dönerken "ne var" "artık bebeği gömme vakti, sonra eve gideceğiz" dedi ifadesizce "siktir git karanlı" "benimle düzgün konuş ri-" "SİKTİR GİT KARANLI VE ECELİN OLACAĞIM GÜNÜ BEKLE" yavaş adımlarla dışarı çıktığımda. elime beyaz bir kumaş uzattılar. kefen "annecim hadi kalk" dedim beklentiyle, benim kızım beni bırakmaz ki. bebeğimin o küçücük bedenini kefene yatırdığımda etrafımda kimse yoktu. tunç karanlı gitmişti.. bağıra bağıra ağlarken, titreyen ellerim bebeğimi sardı kefenine. hangi anne bunu kaldırabilirdi "ama ben senin konuna bile daha doyamadım ki" bağırışlarım yankılandı ormanda. patlayan dikişlerim kan içinde bırakmıştı her yerimi. "HAYIIRR" çığlığımla birlikte yağmur başladı sanki bana ağlarmış gibi, acıma ortak gibi.. yağan sağanak yağmurun altında sırılsıklam bir şekilde bebeğime sarılarak yerde oturuyordum. "KALDIRAMIYORUM ANNE" sesimle birlikte gök yırtılırmışçasına gürledi, ama bastıramadı acı çığlıklarımı. "Riva hanım" dedi bir erkek sesi. "ne var" "şey, efendim. bebeğinizi biz gömelim mi" dedi ürkek sesle "DEFOL GİT DOKUNAMAZSINIZ SİZ KIZIMA O PİS ELLERİNİZLE" delirmiş gibi bağırırken.. kanla ve yağmurla ıslanmış üstüm, korku filminden çıkmış gibiydim. "annecim ben seni buraya nasıl gömeyim, sen çok küçüksün hem korkma ben sana asla bağırmam" dedim bebeğimiz yüzünü okşarken. yavaşça yatırdım çukuruna, ebediyetine.. "yüce rabbim al canımı azalt acımı ne olursun" feryat ettim başımı gökyüzüne kaldırıp. bebeğimle birlikte rivanın da ruhu defalarca gömüldü o mezara.
🕯️🕯️🕯️🕯️🕯️şimdiki zaman🕯️🕯️🕯️🕯️🕯️
sessizce oturduk boşluğa bakarak. "ben gömdüm ellerimle, ben sardım kefenini savaş" sel gibi akan yaşlarım ıslattı üstümü. "o kadar küçüktü ki elleri, yüzü, burnu. kokusu o kadar güzeldi ki, gül bahçesi gibi. ama ağlamadı çok bekledim ama ağlamadı" dedim acıyla. "sen yoktun savaş, ben defalarca ölürken yoktun, bebeğim öldü geceleri yanıma baktım hep ama sen yine yoktun". "nasıl dayandın" dedi ilk defa konuşarak. acısından dolayı konuşamıyordu "dayanamadım, defalarca denedim ölmeyi. ama tunç bana zorla sakinleştirici yapıyordu, o yüzden öldüremedim onu, beynimi uyuşturuyordu." "özür dilerim, seni ve bebeğimizi koruyamadığım için. kızımı koruyamadığım için." "öldüreceğim o piçi, acı çeke çeke ölmek için yalvaracak" dedi hırsla. "hayır" dedim duvara boş bakarken. " onun ölümü benim elimden olacak" gerçekler anlattığım halde sana ağır geldi Karadağ, ama ben o anlattıklarımı bizzat yaşadım, ölüp ölüp dirildim ve şunu fark ettim, ağlamak gidenleri getirmiyor. eğer getirseydi, benim gözyaşlarımdan dolayı çoktan gelmişlerdi" hızlı adımlarla banyoya girdiğimde, buz gibi suda duş aldım. su ne kadar soğuk olsa da içimdeki yangını söndürmüyordu. banyoda işim bitince, havluya sarılıp çıktım. giyinme odasına girip üzerime iç çamaşırlarımla beyaz bir gecelik takımı giydim. odadaki sarı loş ışık beni mayıştırmıştı. tekli koltuğa oturduğumda yandaki sehpanın üzerindeki sigara paketinden bir dal aldım. rafın içindeki içki şişelerinin arasından viski şişesi ve bir kadeh alıp balkona çıktım. sigaramın ucunu ateşleyip zehirli dumanı çektim içime, ardında viskimden aldığım büyük yudum boğazlarımı yakmıştı. "üşürsün orada" dedi tanıdık ses. "iyiyim böyle, kafamın uyuşmasına çok ihtiyacım var şuan" "o zaman bu gece sonsuzluğa gidenlere içelim" "içelim" dedim fısıltıyla. "riva" bakışlarımı ona çevirdiğimde konuşmaya devam etti "kız mıydı erkek mi" gözlerimi dolan yaşlarımı akıtmak için kapatmıştım. çünkü içe akınca çok yakıyordu artık. "kız" dedim titreyen sesimle. savaşın en büyük hayali bir kız çocuğu olmasıydı. viski bardağını tekte içince yüzünü buruşturdu "adı neydi peki" dedi bakışlarını bana çevirirken. gözlerimizi bir an bile kaçırmıyorduk "adı Helin'di" dedim mırıltıyla. derin bir nefes içine çektiğinde "çok ağır" dedi. "kızımı benden neden sakladın Riva, ben baba olmayı hak etmesem bile. onu kendimden bile sakınırdım" "kokusu hala ellerimde gibi, ellerime bakamıyorum savaş Helin'i görüyorum, o meleksi suratını. o öldüğünde canımı alması için Allaha yalvardım. bitsin bu azap" derince bir nefes çektim içime, hiç nefes alamamış gibi. " yarın doktora gideceğim, randevum var. ben yatıyorum." balkondan içeri girdiğimden çekmecemi karıştırıp uyku ilacımı buldum ve viskiyle birlikte yuttum, yavaşça yatağa uzandığımda kısık gözlerimle odayı izledim. "bitsin Allah'ım bu acı"
evettt bölümü nasıl buldunuzz |
0% |