@persephone
|
hayatın ne getireceğini bilemezdik. ilerlerdik görünmez adımlarımızla, sahi ben bu üstümdeki kefenle neden hala gömülmedim sevgilim. Deli Bal'ın fazlası zehir füsun.. 🕯️🕯️🕯️🕯️🕯️ başımdaki derin bir sızıyla gözlerimi açtığımda, gözlerimi etrafta gezdirdim lakin odada kimse yoktu, yavaşça yorganı iterek yatakta doğruldum, dağılan saçımı topladıktan sonra geceliğimi düzeltip, lavaboya girdiğimde aynada karşılaştığım kadın beni şaşırtmamıştı. yıkık, çaresiz, ama dışarıdan güçlü durmaya çalışan bir kadın. derin bir nefes çektim içime. nefesi her içime çekişimde son olmasını dileyip, dışarıya verdiğim nefesin son nefesim olmasını dileyerek yaşıyorum. sarı saçlarım solmuştu, göz altlarım ve yanaklarım çökmüştü, gözlerim artık bir denizi değil, fırtınalı bir gökyüzü misali puslanmıştı. "çok acıyor anne" fısıltım lavabonun dört duvarında çarptı yine beni buldu. işlerimi hallettikten sonra giyinme odasına geçtim üstüme siyah bir gömlek, siyah bleazer, siyah kumaş pantolon ve siyah stilettolarımla kombinimi tamamladım. makyaj masasına yöneldiğimde, malzemelere elimi dahi sürmemiştim. siyah bir tokayla saçımı dağınık bir topuz yapıp çantamı alarak odadan çıktım. gerçeklerin Günyüzü'ne çıkması beni bir hayli sarsmıştı. merdivenleri sert adımlarımla inleterek indim aşağı, bana gülümseyen yeşime bile tebessüm edecek halim yoktu. "ne oldu Riva'cım, neye sinirin bozuldu. bu mahkeme suratının sebebi nedir?" İştar'ın sesiyle arkamı döndüm. keyifle kahvesini içiyordu. "sorun nedir İştar hanım" salondaki herkesin bakışları bizim üstümüzdeydi. ayağa kalktı ve bana biraz daha yaklaşarak diğerlerinin söylediklerini duymasını engelledi. "diyorum ki istediğin neyi elde edemedin de modun düşük. kandıramadın mı savaşı, yatakta memnun edemedin de istediğini yaptıramadın mı?" sözleriyle birlikte gözüm dönmüştü. anne ben senin kızınım onurlu ve gururlu "İştar hanım laflarınıza dikkat edin lütfen, yoksa ben dikkat etmezsem, buradaki hiç kimse umurumda olmaz ve bu evden ağlaya ağlaya çıkarsınız, açıkçası benim sizin gibi yüz kızartıcı bir şekilde sakladığım bir geçmişim yok, modumun düşük olmasının nedenini de duyguları olan insanlar anlayabilir, yani sizin anlayacak kapasiteniz yok üzgünüm" sesimiz bilerek yükseltmiştim. bundan sonra herkes yerini bilecekti. arkamı döndüğümde hızlı adımlarla dışarı çıktım içeride kendimi kastığım için şimdi gözyaşlarım sel gibi akıyordu pınarlarımdan. titreyen elim kasıklarıma gittiğinde bakışlarımda bacaklarıma yöneldi, yine akıyordu o kan, ellerim kan içindeydi. mermer zeminde ince bir yol halinde çimene akıyordu. "Riva, iyi misin güzelim. bugün yüzün çok solgun rengin atmış, gece uyuyamadın mı" savaşın sesiyle titredim. ellerime baktığım da kan yoktu. "iyiyim, halsizim biraz o kadar" dedim duruşumu dikleştirerek. iyi değilim yalan söyledim savaş, üzgünüm. Tunç'un verdiği antidepresanlar aniden kesilince halüsinasyon görüyorum diyemedim, her gece bebeğimizin sesini duyduğum için uyuyamıyorum diyemedim sana, özür dilerim sevgilim.. "nereye gidiyorsun" "hastanede randevum var ona gidiyorum akşam görüşürüz." diyerek gitmeye yeltendim. "ne randevusu" diyerek adımlarımı durdurdu. "rutin kontrol" dedim bakışlarımı kaçırarak. elimle saçımı düzelttiğimde, bakışları yüzümde gezindi. "karşında ben varım Riva, bir başkası değil. aşık olduğun o adam var ve mavi harelerin büyüdü, ellerin istemsizce saçlarına gitti, işaret parmağını orta parmağının tırnağına sürttün. sen bunları stresli ve kaygılı olunca yaparsın Riva seni tanıyorum" tek kelime edemedim karşısında. derin bir nefes çektim. "peki, gizli saklı kalmadı zaten, kadın doğum bölümüne gidiyorum" "riva" savaş başını eğerek bana birkaç adım daha attı, "güzelim bana neden söylemedin" ellerimi sıkıca tuttuğunda geri çektim. "kendim hallederim, bunca yıl nasıl yaptıysam yine yaparım. önemli bir şey dediğim gibi rutin kontrol. hadi sen şirkete git." hızlı adımlarla arabama yürüdüm, savaş arkamdan seslendi fakat dönmedim. süratle yola koyuldum hiç arkama bakmadan ilerledim. biliyordum, arkama baksam yine kıyamazdım. 🕯️🕯️🕯️🕯️🕯️ hastaneye geldiğimde arabamı park ettim. indiğimde iste sağanak yağmur başlamıştı gökyüzü bile bana ağlıyordu.. hızlı adımlarla hastaneye giriş yaptığımda sekretere yöneldim. "merhaba Riva hanım, elif hanımı geldiğinize dair hemen bilgilendiriyorum. kahve ister misiniz" "hayır teşekkürler, doktorumla görüşmek istiyorum" ellerimi stresimden dolayı birbirine sürtüyordum. sekreter kısa bir görüşme yaptıktan sonra tekrar bana yöneldi "buyurun Riva hanım elif hanım sizi bekliyor" asansöre binip on ikinci kata çıktığımda gümüş detaylı kapıya yöneldim kadın doğum uzmanı: doç. dr. elif soyman kapıyı üç kere tıkladığımda içerinden "gir" sesi geldi. kapı kulpunu stresimi çıkarırcasına sıktım. içeri girdiğimde Elif'in gözleri beni karşıladı. "elif" dedim dolan gözlerimle beraber. "rivam" elleriyle yüzümü kavradı. "gel otur şöyle bir soluklan bir tanem" "sonuçları söyle elif" acı gerçek içimde sönmeyen bir yangın gibiydi. "tamam söyleyeceğim az sonra" dedi yatıştırırcasına. "elif, yapma benim için daha zor hale getirme" dediğimde yanımdan kalktı ve masasının yanındaki sandalyesine yerleşti. "Riva" ellerini masanın üstünde birleştirdi, derin bir nefes çekti içine, söylemek istediği sonucu geciktirmek ister gibi. "Riva, çok üzgünüm ama birlikte atlatacağız tamam mı en azından deneyeceğiz" Elif'in gözünden bir damla yaş düştü. "pozitif çıktı değil mi sonucum, rahim kanseriyim değil mi?" gözyaşlarım boncuk boncuk dökülüyordu pınarlarımdan. elif ağlayarak dosyayı açtı. "Endometrium kanseri teşhisi konuldu sana Riva, 3 yıl önce bebeği alındı biliyorsun ki rahim içinde oluşan bir tabakadır. Endometrium, rahmin iç yüzeyini kaplayan, her adet döneminde bir tabakası dökülerek her ay muhtemel bir gebelik için tekrar hazırlanan, gebelik olması halinde bebeğin eşinin (plasenta) tutunduğu bir yapıdır. Bu yapıdan kaynaklanan kanserlere endometrial kanser veya endometrium kanseri adı verilir." "kaçıncı evre elif" sildim göz yaşlarımı dik durdum her zamanki gibi. her ne kadar gelecek cevaptan korksam da.. "geç kalmışız Riva, 3. evre de." bomboş baktım duvara hislerim öldürdü beni. "ne kadar ömrüm var?" belki de hayalimi gerçekleştireceğim anne "ne ömür süresi Riva, daha bunu tedavisi var. genelde rahim kanserliğinde 3. evrede ameliyat talep ederiz, lakin biliyorsun ki. rahimi almamız gerekir." "ortalama ömrüm kaç elif" yumdu gözlerini, yutkundu derince. "%40-50 lere düşer.." dedi titreyen sesiyle "üzülme elif. zaten en sonunca evre 4, peki yaşarsam çocuğum olur mu ondan sonra rahimimi aldırsam" korktuğum cevap buydu. "3. evrede genelde kanser, rahim ağzı ile vajinaya doğru yayıldığı için hamilelikler tamamlanmaz." "tamam elif, sonuçlarımı alabilir miyim. teşekkürler" hızla hastane odasından ayrıldığımda duvardaki korkuluklara tutundum. işte tutamadım gözyaşlarımı benimde miladım bu kadarmış. titreyen elimle telefonu açmaya çalıştığımda, telefon elimden düştü, eğilmeye yeltendiğimde başka bir el telefonumu yerden aldı, iç çekişlerimle sarsılan bedenim ve ağlamaktan kan çanağına dönmüş gözlerimle nasıl göründüğümü bilmiyordum. "buyurun hanım efendi" dedi telefonu uzatarak. 1.90 boylarında kumral dağınık saçları vardı iri bedeninin yanında küçücük kalmıştım. kafamı yukarı kaldırarak bakıyordum. bir anda sendelediğimde elimden tuttu "iyi misiniz" uzaklaşarak bir kaç adım geriye gittim "iyiyim teşekkürler" "pek iyi görünmüyorsunuz aramamı istediğiniz biri var mı, bu arada ben kaya" dedi elini uzatarak. bende elimi uzattım "ben de Riva, tanıştığıma memnun oldum, fakat benim gitmem lazım" hızlı adımlarla arabama bindiğimde arabayı çalıştırdım. kişilerden Büşra'yı bulduğumda ona tıkladım. "efendim rivam" Büşra'nın sesini duyduğumda daha fazla kendimi tutamadım. saldım pınarlarımdan suları kıyamet kopacaksa kopsun artık "büşra" "Riva ne oldu korkutuyorsun beni, niye ağlıyorsun" "buluşmamız lazım" "tamam her zamanki gittiğimiz restoran 'ta gel" dedi korkuyla. "geliyorum" deyip telefonu kapattım. 15 dakika sonra restoranın önüne geldiğimde arabanın anahtarını vale 'ye verdim. içeri girdiğimde bakışlarım cam kenarındaki masaya kaydı hep Büşra'yla denizi izleyen masaya otururduk. ve oradaydı o masada oturuyordu. beni gördüğünde ayağa kalktı, ilk önce saçlarıma sonra gözlerime ardından yağmurda ıslanmış kıyafetlerime baktı. gözleri dolduğunda soru sormaktan korktuğunu anladım. "Riva" dedi uysal bir sesle. "ne oldu bir tanem korkutuyorsun beni" ağlamamak için kendini sıktığı barizdi. "yoksa o savaş mı bir şey yaptı onu öldüreceğim" tam giderken kolunu tuttum "savaş bir şey yapmadı Büşra, daha onunda haberi yok" gözlerinden binlerce duygu geçti sanki. "gel masaya oturalım bi" dedi tepkilerimi ölçer gibi. karşılıklı olacak şekilde sandalyeye yerleştiğimizde masanın üstündeki ellerim Büşra'nın ellerini tuttu. "Riva beni korkutuyorsun" "Büşra, hani benim karnımda şişlik ve akıntı yerine farklı sıvılar geliyordu ya, benim kadın doğum bölümünde bir kuzenim var elif soyman. test yaptırdık" bakışları üzerime kilitlendi. "o ne demek ya, hayır getirme devamını" dedi öfkelenerek. "3. evreden rahim kanseriyim rahimin iç duvarlarına ve aşağılara doğru yayılıyor. rahimimin alınması lazım iki türlü de çocuğum olmayacak ve ömrüm- " "yeter, dur, n'olur dur. dur ki sindireyim." "ömrüm %40,%50 civarı" "hayır Riva hayır bunun illaki tedavisi var, olmadı yurt dışından en yetenekli doktorları getiririz." "ya anlasana, bunun tek tedavisi, rahimimin alınması" sesim fazla yüksek çıkmıştı. "çocuğum olmayacak" dedim fısıltıyla. tırnaklarımı boynuma geçirdim hırsla. hayatın bana çektirdiklerini bedenimden çıkarmak ister gibi. "NEFRET EDİYORUM, HERŞEYDEN HEMDE" ellerimi sinirle karnıma vuruyordum. sahi bunu ben mi yapıyordum. "RİVA YAPMA ÇEK TIRNAKLARINI, BOYNUN KANIYOR" saçlarımı koparırcasına çektim. belki babamın tutarak dövdüğü saçlar kopar diye, ama benim kızım yada oğlum olsa her gün okşardım saçlarını. Büşra'yla sıkı sıkı sarılıp ağladık saatlerce biz bu zamana kadar birlikte güldük birlikte ağladık. şimdi ise birlikte yas tutuyorduk.. 🕯️🕯️🕯️🕯️🕯️ gece saat 01:43 evin kapısını açtığımda evde sadece gece lambaları yanıyordu yatak odasına çıktığımda, sessizce kapıyı açtım ve odaya girdim. savaş tekli koltuğa yayılmış, gömleğinin ilk üç düğmesi açık halde kadehini yudumluyordu. bakışları bana kenetlendi, baştan aşağı süzdü bedenimi. dakikalar sonra ağzından çıkan ilk kelime "neredeydin bu saate kadar" dedi gözlerini kısarak. ikimizde birbirimizin gözleri içindeki boşlukta yaşam savaşı veriyor, kendi mezarımızı kazıyorduk. "Büşra ile buluşt-" "BANA YALAN SÖYLEME" tekrar ve tekrar. bu hayatta en nefret ettiğim şey anlaşılmamaktı yumdum gözlerimi isyan eder gibi, sen söyle tanrım bugünkü acılarım uğraşlarım yetmedi mi zaten "dediğim gibi savaş, Büşra'yla buluştum neden inanmıyorsun" sesim fısıltılı bir isyan, yorgunlukla harmanlanmış gibi çıkmıştı ağzımdan. "riva" dedi tıslarcasına "bana yalan söyleme, şu siktiğimin yalanlarını kendine sakla. o hastanenin oradaki adam kimdi AMA DOĞRUYA RİVA BU SAATTE NİYE GELDİN EVE, ZATEN ADAMLA FAZLA YAKINDIN, BU BOYNUNDAKİ TIRNAK İZLERİ DE ONUN ALTINDAYKEN Mİ OL-" odada sadece tokat sesi yankılandı ve benim sindiremeyişim. bu kadarı ağır anne o küçük Riva bana sığınıyor ve benden korkuyor ben o çocuğa, ruhuma sahip çıkamıyorum yardım et hayal kırıklığı ile baktım Savaş'a "Riva özür dilerim bir anda çıktı ağzımdan" onu umursamadan giyinme odasına geçtim ve elime pijama takımımı alıp giydim odaya geri döndüğümde savaş hala bana bakıyordu. "Riva n'olur sun bir şey söyle kır, dök, bağır, çağır, küfret. ama susma n'olur" onu duymazdan gelip, dağılan saçımı tekrar ev topuzu yaptım ve makyaj masama yerleşip yüzüme nemlendirici kremle nemlendirdim. sonra elime ayna aldım ilk önce çökmüş olan göz altlarıma baktım ardından kurumuş dudaklarıma, kan çanağı olmuş gözlerime. "BİR KERE SORDUN MU YA" bağırarak aynayı savaşa fırlattım. "BİR KERE SORDUN MU" "GÖZLERİN NEDEN KIPKIRMIZI RİVA, NEDEN SOLDUN RİVA, NEDEN HEP GÜÇLÜ DURMAYA ÇALIŞIYORSUN RİVA, NEDEN HEP YALNIZSIN RİVA, NEDEN HEP SEVGİYE AÇSIN RİVA, NEDEN ERKEN YAŞTA KADIN OLSUN RİVA" göz yaşlarım niye hiç durmuyor anne çıldırmıştım ve bıkmıştım. hep aklı iki bacak arasında gezenlerden, cahillerden, yargılayanlardan, iyi bir ebeveyn olamayanlardan. "BİR KERE SORDUN MU SAVAŞ, ANNEN, SABAH BEN DOKTORA GİDERKEN BANA DEDİKLERİNİ NEDEN ÖĞRENMEYE ÇALIŞMADIN, MESELA HEP DALGIN OLDUĞUMU SORGULADIN MI, NEREDE LAN SENİN SİKTİĞİMİN AŞKI HANİ ÇOK AŞIKTIN HANİ. YAPTIĞIN PALAVRALARI AL GÖTÜNE SOK. ACABA BEN OLMASAM BU MİLLET SUÇLAMAK İÇİN KİMİ KURBAN SEÇECEK." savaş donmuş bir şekilde bana bakıyordu. gözünden bir damla yaş aktı "Riva seni merak ettim sinirle çıktı ağızımdan" "sus, bunun bahanesi yok bendeki jetonların tükendi, ve ne derler bilir misin savaş, sinirle söylenen her söz doğrudur çünkü aklı selim iken illaki düşünülmüştür. yani sen bunu sinirle söylemedin, sen zaten bunu aklına yatırmıştın, sen beni merak ettiğin için değil bu söylediğine kendini inandırdığın için kızgındın." derin bir nefes çektim içime. "bende insanım savaş, ama yoruldum, tükendim gücüm yok tanrıdan tek dileğim" acıyla baktım suratına. "ölümü gör savaş Karadağ, ölümü gör" göz yaşları artık gözümü yakıyor anne..
evet keklerim bölümü nasıl buldunuz? bu kaya karakterimiz de kim? ben burada rivanın iç dünyasını yansıtırken aslında, erken büyümek zorunda kalan ve içindeki o küçük kız çocuğuna annelik yapanlarımıza sesleniyorum. bu yok olmak için var olmuş dünyada sayımız az.. NOT; ve evet son iki bölümü yazarken iki rulo peçete bitirdim. fikirleriniz varsa bebeklerim, yorumlara beklerim (çok kafiyeli oldu sevdim ihihih) |
0% |