@persephone
|
"ölümü gör savaş Karadağ ölümü gör" göz yaşları artık gözümü yakıyor anne. "düzgün konuş Riva, o nasıl söz, ben sensiz nasıl yaşarım" "ben dua 'mı ettim dileğimi diledim". yerden aldığım kırık ayna parçasıyla koluma derin bir kesik attım. "umarım bir gün kanımda boğulursun. ama seni en çok yakıp kavuran ne olacak biliyor musun? pişmanlıkların ve vicdanın" kolumdan akan kana bakarken öfkeyle soludu. üstündeki gömleği yırttı ve bir parçasını koluma sarıyordu "neden yaptın bunu" dedi hiddetle. "senin bana soru sormaya yüzün kaldı mı" kolumu hızlı bir şekilde elinden kurtarıp giyinme odasına girdim. yukardaki dolaptan küçük bir valiz çıkardım, içine bir kaç parça kıyafet koyarken valiz elimden çekildi. "hayırdır Riva hanım yolculuk nereye" "valizi ver, bundan sona kimseye müdanam yok. seni zaaflarından vururum savaş, canını bana yaktırma" "yok valiz falan, gidemezsin hiç bir yere" dedi ısrarla. "üzgünüm ama bana fahişe muamelesi yapan bir adamı midem kaldırmaz. beni annenin geçmişiyle karıştırdın herhâlde" "Riva" dedi tıslarcasına.. gülümsedim ama en acı bir şekilde. "sabah annen bana ne dedi savaş biliyor musun? ay dur ben söyleyeyim. savaşı yatakta memnun edemedin de istediğini yaptıramadığın için mi mutsuzsun dedi. annen kim savaş yada sen kimsin hiçbiriniz umurumda bile değilsiniz ve eğer amacım senin canını yakmaksa ve senin zaafın bensem, canımı bile alırım çünkü kaybedecek bir şeyim yok." "hadi beni boş ver Riva, olacak çocuklarını düşün, Riva yaşımıza bak daha hayatın başındayız. ne demiştik yıllar önce bir kızımız bir oğlumuz olsun. eğer burada bir hayat istemiyorsan gidelim başka bir ülkeye." dedi gözleriyle içindeki acıyı bana yansıtmak ister gibi. "yaşam hevesin ve hayallerin var savaş. ne güzel ama benim ne hayalim ne de yaşam hevesim var" "Riva'm neden böyle diyorsun çok güzel bir hayatımız olaca-" "rahim kanseriyim" daha fazla hayallerini dinleyip içimdeki yarayı büyütemezdim. elimdeki tahlil raporunu savaşa uzattım. dakikalarca sustu, yutkundu, gözlerinden yaşlar aktı. sindiremezmiş gibi kafasını sağ sol'a salladı. "3. evredeymişim, rahimin alınması lazım ve yaşam oranım %40,%50" ağzını açıp kapatıyordu, söylemek istedikleri içinde kalıyordu. "hayır" dedi kafasını sallayarak "hayır, iyileşeceksin. sen benim tanıdığım en güçlü kadınsın Riva, en iyi doktorları ayarlayıp ameliyat olacaksın ve iyileşeceksin" "ameliyat olmayacağım" söylediklerim savaşın gözlerinde şaşkınlığa sebep oldu. "ne demek olmayacağım, bu bir nevi intihar" dedi öfkeyle. "demiştin ya seneler önceki hayallerimizi, adı üstünde savaş seneler önce. şimdiye kadar hayallerim değişti ve sadece bir tane hayalim var" "ne hayalin güzelim" "bana güzelim deme ve dokunma" dedim uysal bir sesle "lütfen, ,istemiyorum" "peki" dedi afallamış şekilde benden uzaklaştı. "nedir hayalin" dedi merakla. "söylemeyeceğim, ben bunu yapacağım ve yapınca göreceksin" dedim gülümseyerek. "ama bir isteğim var." dedim savaşa bakarak. "ne istersen güzelim, özür dilerim. ne istersin riva" "bu evden gitmek istiyorum, Karadağ ailesinden kimseyi görmek istemiyorum" "bunu yapamam Riva başka bir şey iste" yumdum gözlerimi bir kez daha isyan ettim. "çık odadan savaş başka odada kal" dedim yüzüne bakmayarak. "tamam, öyle olsun iyi geceler." savaş odadan çıkıp kapıyı kapattığında yağmur damlalarının sesiyle baş başa kaldım. telefonuma gelen bildirimle, mesajlar bölümüne girdim. özel numara: sana ağlarsan o malikaneyi yakarım demiştim. siz: benimle oyun oynamayı bırak artık. özel numara: seninle oyun oynamıyorum riva, ve benden yardım isteyecek olursan her zaman buradayım. her zaman derken seni yanıma alacağım zamana kadar. sen ne kadar ağlarsan ben o kadar susuz kalırım. Mehlika'm.. siz: seni tanıyor muyum. özel numara: evet. siz: senden yardım istemem için sana güvenmem gerekir. özel numara: 19.08.2022 saat gece 02.37. uçurumun kenarında üzerinde lacivert saten elbisesiyle birlikte bir kız varmış o pürüzsüz suratını dolunayın ışığı aydınlatıyormuş. ama kızın düşünceleri kendi kadar güzel değilmiş, o derin dalgaların arasında sonsuzluğa gitmek istemiş. bırakmış kendini serin suların arasına. nefesi kesilmiş, yenilgiyi kabullenmiş. ama tam istediğine kavuşacağı sırada bir süliet uzanmış. ve çıkarmış onu serin suların arasından. defalarca yutkundum. doğruydu, doğum günüm o gündü ve o gün oradan o uçurumdan attım kendimi bir daha uyanmayacağım sanmıştım lakin kendimi bir hastane odasında bulmuştum. siz: sen o sun beni kurtaran adam. özel numara: dediğim gibi artık buna dayanarak bana güvenebilirsin. seni bir kez kurtardım. şimdi cehennemin yedi kat dibinde olsan yine kurtarırım. bugünlük bu kadar sohbet yeter Mehlika'm derin bir uyku çek. siz: Mehlika ne demek? ve bana neden beyaz orkide gönderdin? özel numara: ay yüzlüm demek mehlika. temiz ve saf duygularla o kişiyi sevdiğini ifade eder beyaz orkide.. orkidenin hikayesini sana yanımda olduğun gün saçlarını okşarken anlatacağım.. güzel sevgili. var olduğun için tanrıya şükürler olsun.. bu arada en iyi doktorlar ameliyatın için hazırlanıyor. iyi geceler. telefonu yatağa bıraktığımda hala şaşkındım. ayağa kalkıp balkona ulaştım. Kapısını açtığımda yağmur damlaları yüzüme vurdu. bu içimdeki his çok garipti. dakikalarca ıslandım yağmurun altında. içeri girdiğimde sırılsıklam olmuştum. saçımı havluya kurularken bildirim geldi. özel numara: saçlarını iyi kurut, yanımda olsan hasta olmanı sorun etmezdim çünkü sana ellerimle bakardım. ve anı yaşamanı mutlulukla izlerdim lakin orada sana nasıl baktıklarını bilemem Mehlika'm. kolundaki yarayı da ben saracağım. hızla dışarıya çıktığımda etrafa bakındım ama her yer karanlıktı. göremedim kimseyi. ıslanan kıyafetlerimi değiştirdim. tam yatağa uzanacağım sırada gözüm kurutma makinasına takıldı. masadan tarak alıp saçımı kuruttum. ve derin uykuya teslim oldum. ------------------------------------------------- sabah odaya giren güneş ışıkları ile gözlerimi açtım. akşamki fırtınanın savurduğu damlalar camımda iz bırakmıştı "anne yağmur bitti, ve çok güzel kokuyor hava" "evet annecim çok güzel kokuyor" geçmişin puslu izi belirginleşti zihnimde. dağılan saçımı topladım ve lavaboya girip yüzümü yıkadım ardından üstüme sade bir kumaş takımı geçirdim. elime aldığım telefonla birlikte aşağı indim. "günaydın yenge" dedi yeşim, çekinerek. "günaydın yeşim". dedim ve kısa bir tebessüm sundum. herkes agah beyin gelmesiyle masadaki yerine yerleşti. masada olan tek ses çatal bıçak sesiydi. "Riva herkese açıklaman gereken bir şey yok mu" dedi İştar hanım keyifle. "ne gibi bir açıklama yapmam gerek İştar hanım." "sağlık sıhhatin nasıl mesela" yumru tekrardan oturdu boğazıma. ve arkadan savaşın sesi yükseldi. "yeter anne. bir daha benim karıma saygısızlık yapılmayacak bu evde" "yeter, evet İştar hanım haklı açıklamam gereken bir şey var, dün kanser olduğumu öğrendim, rahim kanseriyim. 3. evrede" "yenge" dedi eşim ve Ferit aynı anda. "en iyi doktorlar ayarlanacak şüphen olmasın" dedi ayaz. "hepinize teşekkür ederim, ama ameliyat olmayı düşünmüyorum." "Riva bunu konuştuk" dedi savaş dişlerini sıkarak. o sırada İştar hanım atıldı söze. "ameliyat demek rahimin alınması gerek demek savaş, bu aileye torun gelmesi lazım" dedi vurgulayıcı tonla. "merak etmeyin İştar hanım" dedim dikleşerek "ben oğlunuzla evlenmeyeceğim, ona uygun bir gelin adayı bulabilirsiniz. afiyet olsun" dedim ve masadan ayrıldım. paltomu alıp dışarı çıktığımda kolumda bir el hissettim. kokusundan tanıdım.. "ne var savaş" dedim bıkkınlıkla. "bu evlilik meselesini de ameliyat işini de hallettiğimizi sanıyordum Riva Karadağ." "o zaman yanılmışsın diyelim savaş Karadağ, çünkü ikisi de olmayacak" dedim baskıcı sesimle. savaş başıyla arkadaki adamlara işaret yaptığında, adamlar kapının yanında yer aldı. "benimle evlenene kadar evden çıkmıyorsun Riva Karadağ" öfkem tekrardan belli olmaya başlamıştı. o benim canımı yakıyordu, bende onunkini yakacaktım. demek o benden vazgeçmiyordu, o zaman ben soğutacaktım. "ne yani beni bu evde esir mi tutacaksın" dedim alay eder gibi. ardından şuh bir kahkaha attım. "keşke ali amca seni adam edebilseydi. ama maalesef annen gibi bir kadının eline kalmışsın" sözlerimin ardından, gözlerinde ateş yükseldi sanki kolumdan sıkı bir şekilde tutup beni evin içine sürüklemeye başladı. salondaki herkesin bakışları üzerimizdeydi. "savaş kolumu bırak, sabrımı zorluyorsun" ardından beni odama getirdi ve yatağa fırlattı. tek dizini yatağa yasladı ve üstüme eğildi. "ne yapmaya çalışıyorsun Riva" dedi kulağıma fısıldayarak. "kalk üstümden derhal" ittirmeye çalıştım fakat başaramadım. "beni böyle mi soğutacaksın kendinden, yapma Riva, canımı yakma ki canını yakmayayım" "sen bu sun işte, sen beni sevmiyorsun savaş, sen hastalıklı seviyorsun takıntılısın. seven kişi her ne olursa olsun sevdiğine kıyamaz. sen seneler önceki savaş değilsin. ben o savaşla birlikte aşkımı da gömdüm. sana karşı bir şey hissetmiyorum. bırak artık yakamı, zorla güzellik olmaz" en doğrusu bu anne, acıyan yanıma bant yapıştırdım, üzgünüm savaş, üzgünüm sevgilim. "her ne dersen de, sen Riva Karadağ olacaksın. konu kapandı" "olmayacağım" dedim ısrarla. "olacaksın, güzellikse değilse de zorla" dedi tehditkar bir ifade ile. "o sevgili arkadaşlarının başına bir şey gelsin istemeyiz değil mi?" hayret içinde baktım savaşa, canımı en çok acıtan şey dönüştüğü adamdı. "senden iğreniyorum" son sözüm ile odadan çıktı, aşağıdan tartışma sesleri geliyordu. "oğlum bırak şu kızı ya, sen daha güzellerine layıksın " dedi İştar. "yeter İştar bu ne saygısızlık" agah beyin sesi evi inletti. "savaş senin bu yaptığına ne demeli, ben seni böylemi yetiştirdim" "yeter dede, anne kimse benim işime karışmasın, Riva bundan sonra benim karım ona göre davranın." dedi ve evin kapısı sertçe kapatıldı. balkon kapısına yöneldiğimde perdeyi araladım. savaş arabasını biniyordu. arabanın kapısını kapatırken göz göze geldik, mesafeli bakmıştı bana. savaş Karadağ, savaşın rivasına mesafeli bakmıştı. ama en doğrusu buydu kapıyı kapattığında arabayı çalıştırdı ve gitti. "anne" dedim fısıldayarak, "çok canım yanıyor, bunu bana bize neden yaptı" içimdeki tarifsiz acıyı görmezden gelmeye çalıştım. çünkü düşündükçe daha katlanılmaz oluyordu. sağanak yağmur tekrardan başlamıştı, savuruyordu ağacın dallarını. kanatlarım kırık hissediyorum.. telefonuma bakarken savaştan bildirim geldi. " savaş: hazırlan Riva, 1 saat sonra Karadağ olacaksın. savaş: fotoğraf dedi ve bir fotoğraf gönderdi. ellerim titredi, nefes alamadım. deniz, elleri kolları bağlı bir şekilde sandalyede oturuyordu. yüzü gözü morluklar içindeydi. "hayır" öyle bir çığlık attım ki malikane inledi. "senden kurtulacağım" dedim ant içer gibi. ve hemen anonim kişiye yazdım siz: burada mısın. özel numara: bir sorun mu var? siz: iki seçeneğim var şuan. ya senden yardım isteyim beni kurtarman ya da canıma kıyacağım. yanımdaki çakıya baktım, eğer o gelemezse canıma kıyacaktım özel numara: sakın. kurtaracağım seni bekle. yarım saat sonra kurtarılmış olacaksın. derin bir nefes aldım ve telefonu yatağa bıraktım. yapamaz o kadar ileri gidip denize kıyamaz. giyinme odasına girdim. üzerime bembeyaz bir elbise giydim. saçlarımı açık bıraktım, yüzüme ise hafif bir makyaj yaptım. "belki de başka bir cehenneme gidiyorum anne" çakıyı bacağıma sakladım. pencereden dışarı baktığımda düzinelerce araba geliyordu. bunlar Karadağ ailesine ait plakalar değildi "geldi, o geldi anne" her arabadan onlarca adam iniyordu. camı açtım ve terasa çıktım bütün adamların gözü bendeydi. ve bir adam en öndeki arabanın kapısına gitti. ve kapıyı açtı bu o olmalı. üstündeki ceketi düzelterek indi arabadan. bu adam. hastanenin önünde karşılaştığım adam. kaya. bakışları beni buldu. gülümsedi. yoldan tekrardan düzinelerce araba gelmeye başladı ve bunlarında plakası farklıydı. ve ardından da savaş Karadağ adamlarıyla giriş yaptı. "ne oluyor burada" diyerek kükredi savaş. "ben kaya Miranlı, rivayı almaya geldim." gür bir kahkaha attı savaş. savaş tam konuşacağı sırada kaya onu kesti. "kan çıkmasın Karadağlı, bir kadını esir tutup rızası olmadan onunla evlenemezsin." "öyle mi" dedi savaş. "öyle" dedi arkadan bir ses. herkesin bakışları oraya yöneldi. "beni tanıdın mı agah Karadağ" dedi adam sesini yükseltip. "ben kemal Sönmezoğlu, Riva'nın dedesiyim." yaşadığım şok çok fazlaydı. adamın bakışları bana kaydı ilk önce süzdü sonra selam verir gibi kafasını eğdi. ardından bütün adamları. "torunumu vermezseniz bu malikaneyi kana bularım" dedi kemal Sönmezoğlu. "İÇERİ GEÇ RİVA, ANLAŞILAN KAN DÖKÜLECEK" "YAPMA SAVAŞ YAPMA. BIRAK GİDEYİM, AİLENİNDE HUZURU BOZULMASIN" dedim ısrarla. "RİVA İÇERİ GEÇ" savaş Karadağ'ın gözlerinden ilk defa korktum. ve bunu fark etti. içeri geçtim ve yere çöküp her şeyin bitmesini diledim. silah sesleri yükseldi. ellerimle kapattım kulaklarımı. dizlerimi kendime çektim daha sıkı kapattım kulaklarımı. karşı duvarda ise o küçük rivayı gördüm üstünde sarı elbisesi ile aynı şekilde oturuyordu. ama aramızda tek fark vardı. onun üstünde annesinin kanı vardı. benim üstüm ise bembeyaz. sesler yükseldi, yağmur hızlandı. ben ise yine duvara sığınıyordum. çatışma hala devam ediyordu ama odanın kapısı açıldı. "yenge" yeşim yanıma gelip oturmuştu. "arka kapıdan gizlice çıkabiliriz gel" beni suçlayacak sanmıştım ama yardım ediyordu. "yeşim emin misin." kafasını salladı ve elimden çekiştirdi aşağı kata indiğimizde. mutfaktan arka bahçeye çıkan kapı vardı. bahçeden de dışarı açılan bir kapı. "yenge genelde hizmetliler çöpleri atmak için bu kapıyı kullanırlar" dedi. "yeşim teşekkür ederim" kapıyı açtım. ve dışarı adımımı attım. "tekrardan teşekkür ederim ". dedim ve ağaçların arasına daldım yağan yağmurda dallara takılmadan koşuyordum. ne bedenimi ıslatan yağmur ne soğuk esen rüzgar ne de ayağıma batan dal parçaları veya taşlar. hiç biri umurumda değildi. her adımım beni özgürlüğe götürüyordu. yüzümdeki gülümseme, uzun zamandan sonra ilk defa mutluluğumun simgesiydi. "RİVA" arkama baktığımda savaşı gördüm. daha hızlı koşmaya başladım. "RİVA DUR ÇILDIRTMA BENİ" hayır, hayır mutluluğum bu kadar kısa süremezdi. ağaçların arasından sıyrılıp büyük bir araziye çıktığımda koşmaya devam ettim. ama en sonunda durdum. çünkü uçurumun kenarındaydım. savaş benden 15 adım uzaktaydı. savaşın ardından Kenan bey ve kaya geldi onların arkasından da adamlar. bakışlarım onca kişinin arasından sadece kayayı buldu. kafasını yana sallıyordu. "Riva sakin ol kızım" dedi Kenan bey. "bana kızım deme. niye buradaki herkes değerliymişism gibi davranıyor. kesin rol yapmayı bu dünyada beni çıkarsızca canı pahasına seven tek insan annemdi." ne kadar durdurmaya çalışsam da durduramıyordum gözyaşlarımı. yağmur saklıyordu yaşlarımı ama gücü kızarıklıklara yetmiyordu. "babam bile sevmemiş beni siz niye seveceksiniz ki." dedim iç çekerek. "sen" dedim "sen geç kaldın kemal bey" "Riva yapma kızım" dedi acı içinde. yağmur bir tek benim gözyaşlarımı gizlemiyordu. bakışlarımı savaşa çevirdim. "sana bir hayalimden bahsetmiştim ya, işte bu" bunlar son sözlerimdi, gerisi boşluk. soğuk dalgalar savurdu bedenimi. tek duyduklarım geriye kalan çığlık ve bağırışlardı.
|
0% |