Yeni Üyelik
16.
Bölüm

-16.Bölüm-Serzeniş'in Yankısı-

@persephone

merhaba aşklarım yeni bölümle geldim. bakalım bu bölümde neler olacakkk

oy verip yorum yapmayı unutmayalımmm

yazarın anlatımıyla

geçer miydi, diner miydi ihanetin sancısı, hayat kasırga gibiydi, dert, üzüntü, stres ona toplanmış gibi ve kasırga insanı da içine çekerdi, bizde buna hayatın acı yüzü derdik.

Riva küçük elleri ve ayaklarıyla birlikte pembe elbisesiyle çimenlerin arasında koşuyordu, esen rüzgar upuzun, sapsarı saçlarını uçuştururken o çiçeklerin arasında koşmaya devam etti.

"Riva gel kızım, yemek yiyelim" koşar adımları çınar ağacının altına yöneldiğinde, buket, piknik örtüsünü sermiş bir şekilde oturuyor ve ona koşan küçük kızına bakıyordu. "çok acıktım anne" Riva'nın çocuksu mırıldanışı buketin daha çok gülmesine sebep oluyordu. "anne, babam da gelecek mi pikniğe?" Riva'nın sorusuyla birlikte buket donup kalmıştı, "Riva'm babanın işleri yoğun biliyorsun", sıkıntılı sesine rağmen Riva'yı üzmemek için gülümsüyordu. "olsun o zaman bizde anne kız günü yapmış oluruz" Riva'nın dedikleriyle buket gülmeye başlamıştı, buketin sapsarı saçları, masmavi gözleri o kadar güzeldi ki "anne "dedi küçük kızı, Riva'nın meraklı sesi ile buket bakışlarını Riva'ya çevirdi. "efendim bir tanem" kafasını yana yatırmış bir şekilde güzel kızına bakıyordu.

"bende büyüyünce senin gibi güzel ve güçlü bir kadın olacak mıyım?" Riva'nın sorduğu soru ile buket gülümsedi, ama acılı bir gülümsemeydi bu.

"sen benden daha güzel olacaksın bir tanem, daha güçlü olacaksın. sen Riva'sın, sen annenin kızısın, bu farkı herkese göstermek zorundayız, zorundasın. yoksa ezip geçerler ve arkalarına bile bakmazlar, bana söz ver annecim, ne olursa olsun kendini koruyacağına dair.". Riva küçüktü ama annesinin sözleri ona bir vedayı hatırlatmıştı. "söz veriyorum anne, çok güçlü olacağım" küçücük bedeninin içine sığmış bir yaşlı ruh misali, sekiz yaşındaki bir çocuk, kendisine güçlü olacağının temennisini verir miydi?.

"işte benim kızım" buket sıkı sıkı sarıldı, okşadı kızının ipek saçlarını çekti o baharımsı kokusunu içine.

"uyanıyor sanırım" dedi kalın bir erkek sesi.

buket ayağa kalktı, öptü Riva'nın sarı saçlarından, ve ormana doğru yürümeye başladı. "anne" Riva'nın bağırışı durdurmuyordu annesini, "ANNE" haykırışa döndü çığlıkları, sanki o çınar ağacına bağlanmış gibiydi. "anne ne olursun gitme korkarım".

"doktoru çağırın kontrol etsin" boğuk seslerin nereden geldiği anlaşılmıyordu.

buket koştu uçsuz bucaksız ormanın derinliklerine, "anne ne olursun gitme yalvarırım" haykırışa dönüştü küçük kızın bağırışları.

araladı gözlerini Riva, sönük gözlerini gezdirdi tavanda, ama bu sefer ormanda değildi, etrafta çınar ağacı ve annesi yoktu. bir damla yaş düştü gözünden.

"uyandı" gelen sesle birlikte etrafa bakındı, gördüğü kişi savaş olmuştu.

"şükürler olsun uyandın Riva, çok korktum." savaş elimi tutan eline boş gözlerle baktım, bakışları ne kadar boş olsa da bir o kadarda umutsuzluğu barındırıyordu. "neredeyim?" kalkmaya yeltendiğimde savaşın kolları durdurdu.

"uçaktayız, kaçıyorum seni. herkes öldüğünü düşünüyor. korkma artık kimse sana zarar veremez Riva'm" buğulaşan gözleri. cam parçası gibi batıyordu göğsüme.

yanımdan kalktı. "dinlen, sonra konuşacağız" kapıya doğru ilerledi.

"savaş" sessizliğin içinde yayıldı tarazlı sesim, savaşın adımlarını durdurmaya yetmişti.

"efendim" yüzündeki ümit dolu bakış, geçmişte yaşadığım karanlıkta, aydınlığı beklediğim ümit gibiydi.

"ben senden kurtulamayacak mıyım?" gözümden süzülen bir damla yaş, üstümdeki hastane elbisesine damlamıştı. sözlerim ortaya çığ gibi düşmüştü, umutlu gözleri yerini hayal kırıklığına bırakmış. omuzları sanki ağır bir yük almış gibi çökmüştü.

sertçe yutkunuşu dışında bir ifade veremiyordu, yumdu gözlerini. ve sol gözünden bir damla yaş düştü. savaş Karadağ ilk yenilgisini göstermişti.

"ne oldu Karadağ, konuşamaz oldun. nerede esip gürleyen savaş?" kızarmış gözlerim ile gülümsemeye çalıştım. "ah ama doğruya, sen beni babamdan satın almıştın, bu yüzden mi beni oyuncağın gibi görüyorsun?" içimdeki kimsesizlik hissi daha fazla büyürken, boğazımdaki acı ile birlikte yutkundum. savaşın acı içinde olan bakışları, son nefesini veren bir canlı gibi hissettiriyordu.

"Riva-" elimi kaldırarak sözünü kestim. "sesini duymak istemiyorum, Türkiye'ye geri döneceğim".

"işte bu istediğin olmayacak üzgünüm Riva, ama ben sensiz yapamam." çaresiz sesi, daha fazla konuşmamam için yalvarıyor gibiydi. "sen bu sun işte Karadağ, sen bencilin tekisin. sen eğer azıcık sevseydin, bana acı verdiğini anlar çekip giderdin".

çaresiz bakışları, yok mu o bana çaresizce bakan gözleri, önceden ölmeyi bile göze alabileceğim o gözleri. şimdi içim bir anda hissizleşmişti, tükenmiş gibi hissediyordum. ona deliler gibi aşıktım, ama o bana aşık değildi, onun ki artık hastalıktı.

"sana iyi gelmeye çalışıyorum Riva" dedi hızla solurken.

"bana iyi gelmiyorsun ama?!" yüksek sesimden dolayı içimde bir şeylerin kırıldığını hissettim.

"kim iyi geliyor sana, kaya mı?!" savaşta bağırmaya başlamıştı, onun aşkı buraya kadardı işte.

"senden nefret ediyorum" sakin sesim sanki bir duvara konuşuyormuş gibi hissettiriyordu. "ölünü göreyim Karadağ, kızımın toprağında boğul". keskin cümlelerim duvarlara sertçe çarparak vücutta derin emareler bıraktı. yüzü acıyla kasıldı, bir eliyle gömleğinin üst düğmelerini açıp nefes almaya çalışır gibiydi ardından hızla odadan çıktı ve kapıyı kapattı.

"özür dilerim anne, ama kızın senin gibi güçlü değil" fısıltım kendiyle dertleşir gibiydi, göz yaşlarım hızlanırken, dudağımdaki yaraya değince acımıştı. "sessizce ağlamak zor anne"

belki uyuyarak kaçabilirdi insan acılardan, kapattım gözlerimi.. bebek ağlama sesi geliyordu, gözlerimi tekrar açtım, etrafa baktığımda kimse yoktu, ama bebek ağlamayı durdurmuyordu.

"savaş?!" yüksek sesim, acı bir feryat gibiydi.

hızla açılan kapıyla beraber, savaş nefes nefese kalmıştı, gözlerinde korku vardı.

"ne oldu Riva'm iyi misin?!" bana bir şey olduğunu sanması az önceki kırgınlığını unutturmuş gibiydi.

daha da yükselen bebek sesi ile birlikte etrafa bakmaya başladım.

"sustur şu bebeği." bebeğin ağlama sesleri ile birlikte ellerim taş kesilmişti. ellerimde ölü bebeğim vardı.

"ne bebeği Riva" savaşın garipseyen bakışları üzerimdeydi.

"duymuyor musun, duymuyor musunuz?!" yüksek sesimle birlikte, hayretle bakıyordum. nasıl duymazlardı bebek çok ağlıyordu.

savaş yanıma çöktü ellerini teslim olur gibi yukarı kaldırdı. "tamam bir tanem, duyuyorum tabii" arkasına döndüğünde Serkan'a başını aşağı yukarı salladı. "sende duyuyor musun Serkan" dedi titreyen sesiyle "duyuyorum savaş" Serkan savaşın en yakın arkadaşı ve korumasıydı.

savaş ellerimi tutacağı zaman, ellerime baktım. Helin ellerimdeydi. "DUR?!" savaş korkuyla baktı. "Helin elimde savaş, Helin elimde" ellerime göğsüme yasladım, öptüm bebeğimin saçını. kokladım derince "çok güzel kokuyor savaş sende koklasana" kollarımı savaşa uzattım. "az önce ağlıyordu savaş şimdi neden ağlamıyor" gözyaşlarım pınarlarımdan akarken, sarsılarak ağlıyordum. Helin'in küçücük bedeni kollarımdaydı, ama soğuktu. "pike verin bana, bebeğim üşüyor" savaş titreye eliyle pikeyi bana uzattı.

Uykudan uyanmış

Gülermiş bakarmış

Annesi onu çok öpermiş severmiş

Okula gidermiş yazarmış çizermiş

Babası onu çok öpermiş severmiş

Annesi onu çok

Babası onu çok

Herkesler onu çok severmiş

Annesinin yavrusu

Kuzusu pamuğu

Annesi ninni söyler

"uyu küçük bebeğim" ninni mırıldandım Helin'ime. ama kızımın üstündeki beyaz pike kan olmuştu.

gözlerimi kapattım, açtığımda kollarım bomboştu. hıçkırıklarım çoğaldı.

"tamam geçti güzelim ben buradayım" savaşın sıkı sıkı sardığı bedenim acı içinde kıvrandı. "ne zamandır oluyor bu sana Riva'm". çözüm arayan sesi, içimdeki kız çocuğunun mezarında kemiklerini sızlatmıştı. "Helin'i gömdüğümden beri, onu gömerken güzel kızıma dedim, ne zaman anneni özlersen gel diye". çaresiz isyanlarım, kurumuş göz pınarlarım.

"yalnız bırakın beni" donuk zihnim, çığlıklar yankılanıyordu köşelerde. sessizliğin karargah kurduğu bu kanlı taht, kan içinde kalacaktı.

savaş ve Serkan odadan çıktığında yatağın yanındaki sehpanın çekmecesinden antidepresan aldım. kapım açıldığında hemşire geldi.

"Riva hanım, suyunuzu getirdim ve bedeninizin dinlenmesi için serumunuza uyku ilacı aktaracağım." elindeki su şişesini bana uzattığında şişeyi alarak ilacımı içtim, elindeki şırıngayı serum torbasına aktardığında, yavaş yavaş kanıma karışmasını bekledim.

ilaç kanıma karıştığında kendimi uykunun derin kollarına bıraktım.

🎭

gözlerimi kırpıştırdığımda hafif esen rüzgar tenimi süpürüyor gibiydi, uçakta değildim. bir yatak odasındaydım, ama burayı hiç görmemiştim.

bacağımdaki kırık ağrısını şiddetlendirirken, başımdaki sargının değişmesi gerekiyordu.

yataktan kalmaya yelteneceğim sırada kapı açıldı. "sakın yerinden kalkmayı bile düşünme" savaş elinde tepsiyle yanıma gelirken, gözlerini üzerimde gezdiriyordu, "bir isteğin var mı güzelim" sorusuyla birlikte başımı yok dercesine salladım.

"savaş banyo yapmak istiyorum ve sargımın değişmesi lazım" dediklerimi onaylamasını beklerken kafasını olumsuz yönde salladı.

"ne saçmalıyorsun Riva daha yeni hastaneden çıktın" azarlar tondaki sesi, bir yandan da yorun gibiydi.

"asıl saçmalayan sensin savaş, zaten üç gündür yatıyorum ve sadece ayağım kırık, kolum ve kafatasım zedelendi. ameliyat oldum ama dikkat ederim?!"

"tamam ama bacağına ve başına su değdirmememiz lazım, ben küveti hazırlıyorum ama ilk sargını değiştirelim."

"tamam" savaş küveti hazırlamak için gittiğinde kaldığım odaya baktım, fazla gösterişli bir odaydı, şehrin bütün manzarası ayaklar altındaydı sanki.

"beğendin mi" gelen sesle birlikte bakışları o tarafa yöneldi, "senin için en büyük odayı tuttum güzelim, ama eğer beğenmediysen başka otel veya ev alabilirim. senin konforun her şeyden daha önemli."

"hayır çok güzel, ama fazla şehrin ortasındayız." eli çeneme tırmandığında gözlerimi gözlerine sabitledi. "nasıl bir şey istersin?" dediğinde inanamaz gibi baktım.

"savaş o insanlar beni öldü biliyor ve sen gelmiş nasıl bir yerde yaşamak istediğimi soruyorsun?!" savaş derin bir nefes aldı "Riva, Türkiye'yi unut ve buradaki yaşamına odaklan, anladın mı beni?!"

"ya ne demek Türkiye'yi unut, Büşra şimdiden ülkeyi ayağa kaldırmıştır, ortaya çıkmayacak mı sanıyorsun?! Zeynep desen yurt dışında araştırma yapmaya kadar yaymıştır olayı!"

"her şeyi ayarladım Riva sakin ol" dediğinde şaşkınlıkla ona baktım. fazlasıyla rahat ve umursamazdı.

"nasıl ayarladın peki sorabilir miyim?!" ciddiyetle yüzüne bakıyordum.

"bir kadın ayarladım, ailesine yardım karşılığında Azrail'le anlaşma yaptık diyelim, onu estetikle, senin vücudundaki dövmelerle birebir kopyaladım. anlayacağın üzerinde çok çalışma yaptım."

söylediklerine hayretle bakıyordum. "sen normal değilsin!"

"konu sen isen ben normal olmam Riva imkansızı bile başarırım"

"savaş anla-" cümlemi bölen savaş dudaklarını dudaklarımla buluşturmasıydı, bedenimi duvara sıkıştırmış ve itmeme izin vermiyordu o kadar sıkı sarmıştı ki kollarıyla nefes dahi alamıyordum.

dudakları sanki suya hasret kalmış gibi ihtiyaçla öpüyordu, dudağımı ısırdığında boğazından çıkan erkeksi hırıltı, durumu daha da zorlaştırıyordu, dudağımdaki yara acıdığında, dudaklarımdan kısık bir inleme çıkmıştı, savaş yüzüme baktığında gözleri arzu dan kararmıştı. tekrar dudaklarıma yapıştığında bu sefer daha sertti, "ağzını aç riva" karşı çıkacağım sırada dili aralık bulduğu ağzımdan içeri akmıştı, dili ağzımda ahenkle dans ediyordu. "savaş dur" nefes nefese ayrıldığımızda savaş şehvetle bakıyordu bana.

yaklaştı, bedenime daha da yaklaştı, nefesini kulaklarımda hissediyordum. "sen benim kadınımsın Riva, altımda inleyeceğin günleri bekliyorum, ve şuan senin için nasıl sertleştiğimi bilemezsin" tutkulu sesi, zihnimde şok dalgası yaratırken. "savaş yapma" hızlıca geri gittiğimde, derin bir nefes aldım "yapma savaş, olmaz yapma. daha fazla yakma canımı" yalvarır gibi çıkmıştı sesim. "iyi değilsin savaş, dinlen ve kendine gel. bir daha da bana dokunma" gülümsedi ama alaylı bir gülümsemeydi.

"Riva karanlı" dedi adımı sayıklarcasına, "arkadaşlarına yada aile dediğin kişilere gölgesiz tarafımı göstermemi ister misin" gülümseyerek sormuştu bunu, savaş Karadağ, yeraltında gölgesiz diye anılan adam, beni karanlık tarafıyla tehdit ediyordu.

"yeter, kim var senin karşında Karadağ. emin ol kaybedecek bir şeyi olmayan kadın, senin karanlık tarafına ağır basar."

savaş tam bir şey söylemek için ağzını açtığında odanın kapısı tıklatıldı. savaş hışımla kapıya ilerlediğinde homurdanıyordu.

kapıyı açtığında tam karşıda Serkan duruyordu "valla bir an açmayacaksın sandım savaş." ellerindeki poşetleri bırakırken gözleri benimle kesişti ve öksürmeye başladı. "yanlış bir zamanda geldim sanırım" sözleriyle birlikte aynaya baktım, saçlarım dağılmış, dudaklarım şişmişti. savaşa öfkeli bakışlarımı atarak saçımı düzelttim ve terasa çıktım.

"ne zaman bana soğuk davranmayı bırakacaksın" savaşın sesi ile birlikte bakışlarım ona yöneldi. "şunu anla Karadağlı, seni öperken bir şey hissetmiyorum. sana bakınca bir tek geçmişimi görüyorum sen benim iğrendiğim geçmişimdesin". acımasız cümlelerim, kırılan bir camın sesini anımsattı. savaş cümlelerim ardından hışımla odayı terk etti. onu canımdan fazla seviyordum ama doğrusu buydu

🎭

saat gece yarısını geçmişti, ama hala savaşa ulaşamıyordum. kapı açıldığında savaşı gördüm, sabaha nazaran dağılmış kıyafetleri gitmiş yerine sportif kıyafetleri gelmişti, üstünde kadın kokusu vardı saçlarını geriye doğru ittirdiğinde onu nasıl özlediğimi tekrar anladım. "neden uyumadın" dedi buz gibi sesiyle, yüzümü ona döndüğümde ağlamaktan kan çanağı olmuş gözlerimle karşılaştı. bakışları üstümde gezindiğinde gözleri endişeye yer verdi. "çık odadan kimin koynundan geldiysen ona git defol?!" şaşkınlıkla, korku da eşlik etmişti endişeli gözlerine.

"saçmalama Riva, ne oldu sana"

sargılarım kan içinde kalmış, dikişlerim patlamıştı.

"neden yaptın bunu bize" basit bir cümle, ama bu kadar can yakabilir miydi. "ben onca çektiğime rağmen sana sığındım savaş, sen benim tek limanımdın" süzülen göz yaşlarım durmuyordu. "baksana" gülmeye başlamıştım "ölmeyi bile beceremiyorum savaş".

"Riva, sakin ol. tamam mı" ellerini yukarı kaldırmış bana yaklaşmaya çalışıyordu.

geriye doğru sendelediğimde, acım daha da katlanıyordu. sanki içimde bütün sevdiklerimin öldüğü bir dünya varmışçasına yanıyordu içim. elimdeki boş viski şişesi diğer boş şişenin yanına, yere düştü. acı dolu bakışlarım sesimle serzenişe karıştı.

"görmüyor musunuz ölüyorum, ama bu fiziksel acıdan daha büyük, ölüyor sanıyorsun ama ölmüyorsun canım acıyor anlasanıza" ağlarken dizlerimin üzerine düştüğümde gözlerimin önünde silik silik karartılar vardı.

elimle göğsüme vurmaya başladığımda savaş müdahale etmeye çalışıyordu "içim yanıyor savaş, dayanamıyorum" en sonunda yere yığıldığımda, her şey bulanıktı.

🎭

yazarın anlatımıyla

savaş kırışmış kıyafetleriyle harap haldeydi, Riva kollarında kaybolmuştu sanki. hastaneye geldiklerinde onu sedyeye yatırırken çektiği azap tarif edilemezdi. Riva'yı yoğun bakıma aldıklarında, fazla Alkol ve antidepresan tüketiminden kaynaklı şiddetli bir atak geçirdiği söylendi.

saniyeler dakikaları, dakikalar saatleri kovaladı. ardından Riva'yı hasta odasına aldılar. savaş odaya girdiğinde nefesini tuttu, Riva uyuyordu ama kaşları çatılmıştı, kabus görüyordu belli ki.

yavaş yavaş gözlerini araladığında, savaş hızla Riva'nın yanına gitti. "Riva iyi misin" ne kadar doyasıya öpmek istese de içinde bir taraf kırgındı. ama Riva cevap vermedi, tek kelime bile etmedi.

doktor muayene için odaya geldiğinde Riva'nın tetkiklerini uyguluyordu. "Riva hanım iyi misiniz? nasıl hissediyorsunuz?. doktor Riva'ya bakarken, Riva sessizliğini koruyordu.

savaş ve doktor arasında kısa bir bakışma geçti, "doktor bey dışarıda konuşabilir miyiz" savaş baraton sesiyle birlikte dışarı doğru adımladı. koridora çıktıklarında savaş endişesini saklayamadı. "bu ne demek oluyor neden konuşmuyor" pişmanlık ve keder dolu sesi koridorda yankılandı.

"savaş bey sakin olun, Riva hanım geçmişte yaşadığı bir takım olaylardan dolayı travmaları onu şiddetli bir şekilde etkiliyor olabilir. bunun dikkate alınması gerekiyor çünkü majör depresyon başlangıcı gibi gözüküyor eğer böyle bir yol ilerleyip evre atlarsa klinik rahatsızlığa girebilir" doktor derin bir nefes aldı

"Riva hanımın şu anki konuşmama sebebi Total Mutizm olarak adlandırdığımız bir psikolojik rahatsızlık olabilir. Selektif mutizmin tersine kişilerin kendilerini sözel olarak ifade ettikleri herhangi bir ortam, kişi veya kişiler yoktur. Bununla kastedilen, total mutist olan kişiler yaşamın her alanında ve ilişkide oldukları hiç kimseyle tanıdık veya yabancı konuşmazlar. bu psikolojik durumu hızlı atlatabilmeniz için sizi psikiyatri bölümümüze yönelteceğim"

savaş duydukları ile birlikte gözlerini yumdu. "tamam doktor bey teşekkürler, lakin Riva rahim kanseri ve bu kanser ameliyatı için dünyanın en iyi doktorlarını istiyorum, ücreti önemli değil. Riva'nın kanser teşhisi konulduğu belgeleri size ulaştıracağım".

"tamamdır savaş bey ben ilgileneceğim" savaş, doktorun yanından ayrılıp Riva'nın odasına girdi, Riva sırtını yatağın başlığına yaslamış ve şehrin ışıklarını izliyordu. "Riva'm nasıl hissediyorsun" savaşım tedbirli sesi Riva'ya ulaşmıştı. Riva tek kelime bile etmezken, savaşa bakmıyordu.

"Riva yapma böyle n'olur, yalvarırım" savaş Riva'nın önünde diz çöktüğünde Riva yüzüne dahi bakmıyordu. ama savaş pes etmeyecekti.

"Riva, kır, dök, bağır çağır. yak canımı ama böyle durma yalvarıyorum." Riva bakışlarını savaşa çevirdi, onu umursamadığını bakışlarından belli etti. kalkık kaşları savaşa geçmişi cevap olarak sunmuştu. susarsam, unuturum demişti Riva. geçmişin silik izleri, savaşın puslu zihnine aydınlık sağlamaya çalışıyordu.

Riva, başını omuzuna yatırıp bakmıştı savaşa, onu ne kadar masum ve saf sevdiğine baktı. gözleri ilk gözlerinde ardından kirpiklerinde dolaştı, yeni çıkmaya yüz tutmuş sakallarına kaydı bakışları ardından nefes bulduğu dudaklarına.

bir damla yaş düştü savaşın avucuna. acıyla karışık derin bir nefes aldı.

"Riva, ağlama Riva'm ağlama" savaş elini Riva'nın yüzüne uzatacağı sırada Riva ani bir hareketle kafasını çevirdi. ve tekrar ifadesizliğine büründü.

savaş gözyaşlarını silerek ayağa kalktı "rahim ameliyatını en kısa sürede en iyi doktorlarla atlatacaksın." Riva'nın tepki vermesini bekledi. ama beklediği yanıtı alamadı.

mesafenin soğuk rüzgarları sert esiyordu. biliyordu savaş, Riva artık savaşın Riva'sı değildi.

"geri kazanacağım" dedi savaş içten içe, bu sanki kendine verdiği bir yemin gibiydi.

 

 

 

yeni bölümde görüşmek üzere. kendinize iyi bakın.

oy verip yorum yapmayı unutmayalımm

bu bölümü nasıl buldunuz, dökülün yorumlaraa

Loading...
0%