@persephone
|
uyandığımda ıssız ve sessiz bir boşluğun içinde kaybolmuş gibi hissediyordum, bedenim uyuşmuştu, sahi ben neredeyim, bu hissiz beden yaşıyor muydu? yavaş yavaş gözlerimi aralamaya çalıştım zorlansam da bir nevi başarılı oldum ben Riva karanlı bu da benim ıssızlığım, içinde boğulduğum ama kimsenin görmediği ıssızlığım. Tanrılar tarafından cezalandırılan bir insan olarak gelmişim dünyaya babam hep 'sen tanrı tarafından ceza olarak bana verildin derdi' bir tek annemin beni sevdiği bu dünyaya kucak açtım ve şuan 23 yaşındayım küçüklüğüm babamın azarlamaları ve cezaları ile geçti hiç bir zaman izin vermezdi evden çıkmama soyadına leke sürmemden korkuyordu, ne ironik. babamın evinde fare gibi yaşamayı ben seçmedim ama ceza denilen ben niye oluyordum her sabah uyandığımda bunları düşünmek başımı ağrıtıyordu. Yataktan kalkmaya yeltendiğimde kapı tıklatıldı. -"Riva hanım uyandınız mı? babanız sizi kahvaltıya bekliyorlar" -"uyandım, geliyorum" gözlerim sehpanın üzerinde duran ilaçlara kaymıştı. Tunç'u bekletmemeliydim, çünkü sabahları sesi çekilmiyordu, kalkıp dişlerimi fırçaladıktan sonra, giyinme odama girdim dolaptaki rengarenk kıyafetlere bakarken ölü bir ruhu andırıyordu bedenim, bej bir salaş hırka, bol bir tişört ve salaş bir eşofman, yeterli olmuştu kombinime. makyaj masasını karşına geçtim, masadaki onlarca çeşit ürünlerin arasından sadece tokamı aldım. saçımı dağınık bir topuz yapmıştım. aynadaki çökmüş kadına bakarken nedensizce içimde bir sızı hissetmiştim. göz altlarım çökmüş, gözlerim kızarmıştı. aşağı indiğimde babam diyecektim ama dilim varmıyordu. Tunç masanın en başına kurulmuştu. ebru ise onun direkt sağ tarafındaydı, sol tarafında ise berk oturuyordu. oysa karısı ve oğluyla ne kadar mutlu aile tablosuna benziyordu. Baştan aşağı beni süzdü ve burnunu kıvırdı. Yüzündeki memnuniyetsizlik konuşmasa bile anlaşılır şekilde beni izliyordu. -"sorun nedir" diye sordum bakışlarının rahatsız ediciliğinden sesim yüksek çıkmıştı, bıraksalar boğabilirdim. ama her gün bedenime verdiği ilaçlardan dolayı halsizdim. -"bana karşı sesine dikkat et Riva". Tunç tam olarak da buydu sorun yokken sorun üretmeye bayılırdı. uyarıcı bir bakış gönderdi ve kahvesini içmeye devam etti "bugün önemli misafirlerimiz geliyor berk" "kim geliyor baba hazırlığa başlayayım" dediğinde "hayır bununla riva ilgilenecek" dedi tunç. bakışlarım ona dönmüştü, afallamıştım. "-bunu benimle ne ilgisi var peki" diye sordum ve yüzünde çözemediğim bir sırıtış vardı ve ekledi. -"bilirsin ki saygın iş arkadaşlarım mevcut çevremde ama bu gelecek aile hem iş arkadaşım hem de çok önemli saygın kişiler sende dışarı çık ve kendine benim kızım olduğunu belirten kıyafetler al sonra ebruyla dekorasyonu yaparsınız bir hata dahi istemiyorum" bugün farklıydı hem de fazlasıyla. Tunç'a doğru döndüm "berk ilgilensin odamda dinleneceğim bana karışma tunç" dedim ve kalkıp arkamı döndüm o sırada kolumda bir el hissettim arkama döndüğümde yüzüme tokat attı ve yere düştüm. -"ben kalkmadan ne cüretle masadan kalkarsın!" şüpheyle baktı bana "ilaçlarını kullanıyor musun riva" hızlı bir şekilde ebru ya döndüğünde "rivaya ilaçlarını aksatmadan veriyorsun değil mi?" dedi tehditkar bir sesle ebru masadan kalkıp yanıma gelmek için yeltendiğinde babamın bağırmasıyla adımları kesildi Tunç saçlarımdan tuttu ve ayağı kaldırdı, sandalyeye oturttu, "bir daha bana hadsizlik yapacak olursan canını daha fazla yakarım" dedi ve ebru ya baktığımda bana kınayan bakışlar attığını fark ettim sonra bakışlarını benden çekip tabağına geri döndü ve ağzına bir parça peynir attı. babama baktım haber okurken kahve içiyordu.ve bir anda, "sor Riva ne soracaksan". dedi. bana baktı . hayret bir şey kendi oturtuyor, bide sor diyor. "ne sikime oturttun beni bu masaya, a dur yoksa hiç yapmamışsın gibi yine dövmekle mi tehdit edersin?" "konumuza dönelim" dedi söylediklerimi duymazlıktan gelerek. -"evet artık konuyu anlatabilirim" dedi ve "gazetenin üstünden bana baktı ve savaş Karadağ ile evleniyorsun Riva o yüzden kızım olduğuna inandırmam gerek. Malum bu evlilik şirket adına yararlı bir adım olacaktır hem sende bana bir yararın dokunduğu için mutlu olmalısın böylesi daha doğru". boğazımdaki yemek yüzünden tıkandım ve öksürmeye başladım ebrunun sırtıma vurmasıyla kendime geldim hayatı bana zehir edecekti tekrardan ben daha anneme yaptıklarını sindiremezken tekrar ihanetle ve sevgisizlikle sorgulanacaktım. bu çok ağırdı, katlanılamaz şekilde. hiddetle kalktım sandalyemden, öfkeyle soluyordum. işaret parmağımı Tunç'a doğru tuttum. "öldürürüm seni" sesimle birlikte kahkaha atmaya başlamıştı. öfkelendiğimde bile nefes nefese kalıyordum. bedenimdeki gücü sömürmek için ilaçlar verip uyuşturuyordu zihnimi. "ilahi Riva güldürme beni, saha tehdit ederken durup soluklanman gerekiyor" bir anda tiz bir ses yükseldi zihnimde, sanki beynim patlayacaktı, ellerimle kulaklarımı kapattığımda. ses gitmiyordu dizlerimin üstüne çöktüğümde cenin pozisyonu aldım. "berk koş doktoru ara yine atak geçiriyor" ebrunun bağırışlarını duymuyordum titreyen ellerimle birlikte ellerimde kan vardı. bedenimdeki yaralar acıyordu, zihnim bana hakaret ediyordu sanki. öfkeyle kalktım ayağa, hala bedenim titriyor, başım dönüyordu. "sakin ol Riva, ne de olsa sevdiğin adamla evleneceksin" "NE SEVDİĞİ ADAMI, NEYSEN BAHSEDİYORSUN SEN. O BENİ ALDATTI ARDINDAN SEN BENİ VAHŞİCE HAYATTAN KOPARDIN. NE EVLENMESİ TUNÇ" avazım çıktığı kadar bağırıyordum. boğuldum hem de fazlasıyla, cümleler yetmiyor dertlerimi anlatmaya. kendimi tutamadım ve masadan aldığım bıçağı Tunç'un boynuna dayadım. bu yaşıma kadar onun yüzünden döktüğüm göz yaşlarının haddi hesabı yoktu şimdi ise bedel ödeme vaktiydi. "ne oldu tunç, korktun mu" tehditkar sesim yutkunmasını sağlamıştı. "bunu yapacak cesaret var mı sende Riva hanım" bunları söylerken bile, elimin altındaki teni geriliyordu. öfkeyle bıçağı boynuna yavaşça boynuna bastırdım. beyaz gömleğine sızan kanlarla birlikte bir nida döküldü dudaklarından. kulağına doğru yaklaştım "şimdi ölmeyeceksin tunç ama üç sene önce dediğim gibi ölümün benim elimden olacak" Arkadan gelen ebrunun ağlaması, görevlilerin yakarışları fayda etmiyordu, onu kendi babamı öldürmek istiyordum ama şimdi vakti değildi. Riva karanlı bedel ödetecekti. adını kanla yazacaktı, dışarıdan silah sesleri gelmeye başladı. tedirgindim ama bir o kadar da hissizdim. yıkılmazdım ama her an yıkılabilirmiş gibiydim. |
0% |