@persephone
|
Riva uyan kızım, riva yardım et!?, Riva seni asla bırakmayacağım kızım. "Anne?!" çığlık atmıştım, nefes nefes kaldığımda kalbimin üzerinde bir acı hissettim. gözlerimi araladığımda yataktaydım sadece kabus görmüştüm uzandığım yerden kalkıp yatağa oturduğum zaman karşımdaki çalışma masasında savaşı gördüm önünde evraklar vardı ve bana bakıyordu, ayağa kalkıp yanıma geldi ve yatağa oturdu üstünde siyah bir tişört ve altında kumaş pantolon vardı. "iyi misin? "dedi bakışları bir şeyi çözmeye çalışıyordu. çözemezdi, yaralarımı da saramazdı. Savaş Karadağ benim acılarımı hissedemezdi. "iyiyim, sadece kabus gördüm, saat kaç?" diye sorduğumda saatine baktı. onu görmek istemiyorum. sesini duymak veya onu hissettmek bana zarar veriyordu. "üç'e geliyor. riva iyi olduğuna emin misin?" acıyla baktım gözlerine. nasıl yapmıştı? benim tek limanım oyken o bana nasıl ihanet etmişti? sorusunu duymamazlıktan geldim. dışarıya baktığımda ise hava zifiri karanlıktı. balkona çıktım, korkuluklara tutunup içime derin nefesler aldım sanki bir daha nefes alamayacakmışım gibi. savaş yanıma geldiğinde omuzlarıma pike örttü. " bu evlilik meselesi nedir tam olarak?" adını bile anmak istemezmiydi insan sevdiğinin? 'eğer yara açıp kanatan sevdiğin ise istemez' dedi kız çocuğu içimden. "açık konuşmak gerekirse senin babanın şanını yükseltmek için ,benim dedeminse evlenmem gerektiğini düşündüğü için ortaya çıkan bir mesele bence bu saçma olmaz, hem bir geçmişimiz var ve dedeme ben seni önerdim senin babanla konuşunca da bu onayladı başka bir kadınla birlikte olamazdım seni severken." duyduklarımla bir şok dalgası yayıldı zihnimde. "Sen ne dediğinin farkında mısın Karadağlı!?." dedim hiddetle söylediklerine inanamıyordum. "Eğer dedeme seni önermeseydim baban seni tanımadığın bir adamla evlendirecekti tercihinin, geçmişin olan bir adam olur sanıyordum." "geçmiş mi!? ne geçmişi". sinirden ellerim titremeye başlamıştı " Evet doğru senin bana yalnlar söylediğin geçmiş, beni aldattığın geçmiş annemin katiliyle arkadaş olduğun geçmiş?!. Sesim şiddetlenirken kendime hakim olmaya çalışıyordum. "daha kaç defa anlatmam gerekiyor Riva." gözlerinde pişmanlık vardı. peki şimdi pişman olması yaşananları yaşanmamış kılar mıydı? hiç sanmıyorum. "ne anlatacaksın sen, konuşmaya bile utanman gerekir karşımda lakin gelip ne görüyorum pişkin bir şekilde karşımdasın. ben yıllarca annemin katilini aradım ve sen bile bile annemin katiliyle arkadaştın! yetmedi arkadaşımla yattın hem de benim sana en ihtiyaç duyduğum gece de. söylesene karadağ, Ben seni nasıl affedeyim?" gözünden bir damla yaş düştü. "ben seninle ölürümde evlenmem." sözlerimle birlikte omuzları düşmüştü. ama kendini hızla toparladı ve zırhlı ifadesini yeniden kuşandı. "bu evlilik olacak riva karanlı ve sende benim karım, çocuklarımın annesi olacaksın" söyledikleriyle birlikte dondum. acıdı, kanadı. ama tekrar sustum. "geçmişi silip atamazsın karadağl- " "yatıp uyumalısın riva, yarın kahvaltıya erken geçeriz." lafımı kesti ve içeri geçti hava soğumuştu içeri girdiğimde balkonun kapısını kapattım ve omuzlarımdaki pikeyi koltuğun üstüne attım. savaş giyinme odasına girdi, ben yatağa uzanacağım sırada savaş altında eşorfman ve üzeri çıplak bir şekilde yanıma gelmişti. yataktaki pikeyi kenara atıp yanıma yerleştiğinde şaşkınlıkla ona bakıyordum. "ne yaptığını sanıyorsun sen!" hızlıca yataktan kalktığımda savaş derin bir nefes verdi. "yanıma yat riva uyuyalım artık" hiç bir şey olmamış gibi davranması rahatsız etmeye başlamıştı. "hiç bir şey olmamış gibi davranman senin nasıl bir adama dönüştüğünü gösteriyor" yataktan hızla kalktığında soluğu dibimde aldı. "sana nasıl bir adam olduğumu göstermemi istemiyorsan yatağa yat riva yoksa-" gözleri dudaklarıma kaydığı zaman. sinirle ittim omuzlarından "kendine gel haddinini bil." savaş bedenimden tutup hızla yatağa yatırdığında kendisini yana atmış ve kollarını sıkıca bedenime sarmıştı. hareket edemiyordum. "savaş nefes alamıyorum bırak beni " dedim isyan eder şekilde. hafif gülüşünü duymuştum. onun amber kokusuna hasret kalmıştım bir tek savaşın yanında huzurlu uyuyordum. savaşa baktığımda ise başını boynuma gömmüş bir şekilde uykunun derinliklerine dalmıştı. ne kadar karşı çıksam da onunla uyumaktan kendimi alıkoyamıyordum gözlerime ağırlık çökmeye başlamıştı ve uykunun kollarına teslim oldum. 🕯️🕯️🕯️🕯️ uyandığımda üstümde bir ağırlık hissettim gözlerimi araladım savaşın kolları üstümdeydi. savaşın o kusursuz yüzünü izliyordum. ona o kadar hasret kalmıştım ki. ama affedemezdim eğer affedersem içimdeki iki kişiye ihanet ederdim. savaşın nefesinin düzensiz olduğunu anladığımda uyanık olduğunu fark ettim. "Karadağlı uyuma numarası yapmayı keser misin çekil üstümden derhal!." hiddetli sesimle gözlerini kırpıştırmaya başlamıştı, bir eliyle anlını ovduğunda "uyandığın ilk an bile nasıl sinirli olabiliyorsun güzelim". gülümsediğinde ciddi bir ifadeyle yüzüne bakıyordum. "bana bir daha bu sıfatları kullanma!" hızlıca lavaboya girdiğimde elimi yüzümü yıkamaya başladım. aynaya baktığımda gördüğüm silüet çok korkutucuydu. "hayır şimdi olmaz" soğuk suyu tekrar çarptım yüzüme. aynaya baktığımda bu sefer silüet yoktu. ilaçlarımı en kısa zamanda almalıydım. lavabodan çıktığımda aynanın karşısında kravatını düzelten savaşı gördüm. "az sonra bizimkiler kahvaltıya oturur bu fasılda da tanışmış olursun." gözlerimi devirmemek için zor tuttum kendimi, sabırla içime derin bir nefes çektim. "evet haklısın teşekkür ederim sonra da giderim, bu kadar misafircilik oyunu yeter" üzerime salaş, düz bir renk takım aldım. "-hiç bir yere gitmiyorsun Riva. sabrımı zorlamayı bırak aradan 3 yıl geçti ve barıştık bu kadar ceza yetmez mi!?" bana söz hakkı tanımadan odadan çıktı, gitmeme asla izin vermeyecekti. duş aldıktan sonra kıyafetlerin arasından seçtiğim takımı giydim ayaklarımda spor ayakkabılarım vardı yüzümdeki yaralar tam iyileşmese de hafif bir makyaj yapıp saçımı tarayıp salık bıraktım. kapıyı açtığımda savaş kapının önündeydi. "seni çağırmaya gelmiştim" yanından geçtim. merdivenleri indiğimizde büyük salon bizi karşıladı devasa camların çatıya kadar uzanması hayalimdeki evden bir parçaydı, savaşla taşınacağımız evin hayallerini kurardık. odanın ortasında bulunan büyük bir şömine ve koltuklar vardı. ilerlediğimizde büyük bir masa vardı. masanın en başında Agah Karadağ yanında da savaşın annesi vardı, magazinlerden Karadağ ailesini takip ediyordum. savaş gözlerini babası ali amcadan almıştı annesinin okyanusu andıran gözleri eşsiz gözüküyordu kadın 50 li yaşlarındaydı ama asla yaşını göstermiyordu dik duruşuyla herkesi kendine hayran bırakabilecek kapasitedeydi yan tarafta ise savaşın kardeşi yeşim oturuyordu saçlarının altın sarısını annesinden almış olmalıydı gözleri annesi gibi okyanusu andırıyordu İştar Karadağın gözlerinde çözemediğim bir soğukluk vardı aslında bu soğukluk savaşın hayatında olduğum günden beri bana karşı vardı zaten. ama yeşime bakınca beni meraklı gözlerle izliyordu ondaki pozitif enerji az da olsa ruhuma iyi gelmişti. yeşimin direkt karşısında oturan Nilay Karadağ'idi savaşın ablasıydı. siyah upuzun saçları ve gözleri agah Karadağ çok benziyordu. analizim agah karadağın sesiyle bölündü. "-hoş geldin kızım daha iyi misin yaraların nasıl? geç otur soframıza artık senin yerin savaşın yanı ne de olsa" bakışlarıyla bir şey anlatmak ister gibiydi savaşla masaya oturduğumuzda yeşim söze atladı "-ay yengemde güzelmiş" gözlerindeki hayranlık şaşırmama sebep oldu "-ee abi düğün ne zaman?" dediğinde içtiğim çay yüzünden şiddetle öksürmeye başladım savaşın sırtıma vurmasıyla düzelmiştim. agah; evet riva nın alınması gereken eşyalarını alalım ya da yenilerini alın aranızda konuşursunuz savaşla, bir an önce buraya yerleşsin hem sonuçta zorla görücü usulü bir evlilik değil bu, sonuçta savaşla bir geçmişiniz var değil mi riva. dediklerini şokunu atlatamıyordum -"evet haklısınız agah bey ama bu geçmişte kalmış bir mesele ve o konu kapandı yani açıkçası ben evl-" "-KAPANMADI." savaşın gürlemesiyle yerimden sıçradım. "- açıklamak gerekirse dede ben düğün salonu bakıyorum Riva nın her şeyi yeni olacak istediği eşyalarını alabilir tabii ama eşimin her şeyi dörtdörtlük olmalı." gözlerim fal taşı gibi açılmıştı agah; peki o zaman şu işleri halledelim malum bu işler beklemeye gelmez. benim dediklerimin bir hükmü yoktu savaş ona daha sinirlenmeme sebep oluyordu "ben anlatamadım herhâlde bu evlilik olmayacak torununuza başka birini bulabilirsiniz bence." "hayır gelin hanım torunum seni istiyor maalesef bu istediğin gerçekleşemez hem en büyük hayalim torun sahibi olmak. En kısa zamanda Allah bunu nasip eder inşallah. " Dedi ve bana söz hakkı tanımadan adamlarıyla evden çıktı. bir cehennemden çıkıp ötekine mi girmiştim ellerim yumruk olmuştu nefes alamadığımı hissediyordum masadan kalkıp hızla dışarı çıktığımda bahçedeki bütün korumaların bakışları üstümdeydi "- bir şey mi oldu yenge iyi misin?" "-iyiyim. sorun yok" deyip arka bahçeye yürümeye başladım. arkamdan adım sesleri gelmeye başlayınca duraksadım seslerden savaşın geldiğini anlamıştım kolumdan tuttuğunda kolumu sertçe geri çektim "-senin amacın ne savaş! sen anlamak istemiyor musun benim sözlerim hiç mi geçerli değil?!" "-asıl sen ne yapmaya çalışıyorsun?! hala beni severken şimdi neden evlenmek istemiyorsun sen ne sanıyorsun 3 sene önce sen bitti deyince bittiğini mi üç sene boyunca takip ettim ben seni her şeyinden haberdar oldum sen nasıl korundun sanıyorsun Riva baban seni böyle korur muydu. " sözlerinin ardından gözyaşlarımı tutamıyordum konuşamıyordum sanki dilim lal olmuştu sessizce ağlamaktan başka bir şey yapamıyordum savaş dediklerinin farkına varıp gözlerini yumdu. "-rivam öyle demek iste-" elimi kaldırıp onu durdurdum konuşacaktım fakat titreyen sesime engel olamıyordum. -"ben alınıp satılacak bir eşya değilim savaş anladın mı beni şimdi gitmek istiyorum." "-bunun olmayacağını biliyorsun Riva." "-SANA BU LANET OLASI YERDEN ÇIKMAK İSTEDİĞİMİ SÖYLEDİM "bağırdığımda korumaların gözleri bizim üstümüz döndü -"yoksa savaş Karadağ bu malikaneyi başına yıkarım". savaş gözlerini gözlerimden ayırmıyordu bir adım daha yaklaştı ve ekledi "-buradan çıkmayacaksın Riva karanlı o yüzden evi nasıl yıkacağını düşün ve sakinleş, hava esiyor içeri girelim." alaycı bir şekilde gülüp ellerimi dirseklerimde birleştirdim. savaş bir eliyle başını ovduktan sonra bir hışımla yanıma geldi ne olduğunu anlamadan beni omuzuna attı omuzuna . "-dağ ayısı indirsene beni, hödük herif. "sırtına vurmaya başlamıştım "-işte senin bu inatçılığına vuruldum be hatun." sözlerile birlikte karnında tekme atmıştım. yemin ederim tam bir ruh hastası şuan kahkaha atıyordu şizofren. yan tarafa baktığımda yeşim merakla bizi izliyor bir yandan da çekirdek yiyordu. "Karadağlı indir beni yoksa bir daha tekmeleyeceğim seni bak. " korumalara baktığımda gülmemek için kendilerini zor tuttuklarını gördüm. Savaş eve girdi ve merdivenlere yöneldiğinde arkadan bir ses geldi "-bu ne rezillik savaş." dediğinde savaş beni indirmeden yana döndü sanırım konuşan İştar hanımdı "ne rezilliği anne." dedi umursamaz şekilde "derhal indir beni !" yemin ederim sabrımı zorluyordu.. "-konuş Riva konuş bu düşük çeneni bile özlemişim." dedi ve güldü. odaya girdiğimizde beni yavaşça yere indirdi. "-ee Riva hanım evi nasıl başıma yıkacağının planını yaptın mı?" diye sordu gülmemek için kendini sıktığı çok barizdi. "kes sesini" tısladığımda gözlerim bahçenin çevresinde oyalandı. "kaçmanın planını yapıyorsan aklından bile geçirme çünkü sen eve gelince koruma sayısını 3 katına çıkardım. yani yorulma diye söylüyorum" "-boş boş konuşma, hem ben buradan kaçmak istesem kaçarım zaten ruhun bile duymaz." dedim kendimden emin bir şekilde. "böyle bir şeyi deneme bile riva." dedi sesi çok ürkütücü çıkmıştı. Bir anda bana dönüp yüzüme gelen saçları arkaya attı. "yaran acıyor mu güzelim hala" parmaklarını yaranın üzerinde gezdiriyordu. "benim canım acımaz.." eli yanağımda dolaşıyordu. yüzümü yana çevirdiğimde. terasa doğru döndüm. "sana yapılanları cezasız bırakmadım güzelim". dedi yüzünde yaptıklarından zevk alan bir sırıtış belirdi, onun en çok bu psikopatlığına bayılıyordum galiba "Kaan'a ne yaptın savaş?" ölmek için yalvarttığından emindim. Şüpheyle ona baktığımda sigara yaktı. evet karadağ, bana yaptıklarının karşılığını bana olan takıntını kullanarak silah doğrultacağım sana. "orada tutsak kaldığın günden kurtuluş gününe kadar dakikaları hesapladım ve her gün için bir ateşte kızdırılmış bıçak, vücudunda bir şaheser bıraktım" savaşın bu zamana kadar yaptığı değişik işkenceleri biliyordum bu yüzden buna şaşırmamıştım. -" bu kadarla kalmadığından eminim ." beklentiyle ona bakıyorum ama konuşmuyor hadi ama dostum biliyorum. "-sana dokunan elini kırmış olabilirim ve sana bakan o gözlerini morartmış olabilirim hhaa bide seninle ilgili bir şeyler düşünen o beynini dağıttığımı saymazsak bir şey yapmadım." savaşa bakıyordum o da bana bakıp sigarasını içiyordu uzun bir süre bakıştıktan sonra manzaraya döndüm. "nerede şuan?." "-niye merak ediyorsun Riva sana yapılanlar yüzüne ona neler yaptığımı anlattım ama nerede olduğundan sanane." sesi yüksek çıkmaya başlamıştı bu gereksiz kıskançlıklarından nefret ediyordum. "ne ima etmeye çalışıyorsun, kendine gel!"arkamı dönüp odaya girdiğimde üşüdüğümü fark ettim üstümü değiştirip yatmak istiyordum. gardırobun kapaklarını açtığımda şortlu pijama takımlarından bir tanesini aldım. lavaboda üstümü değiştirdikten sonra odaya girdim. savaş yine aynı şekilde yatakta yerini almıştı. sıkıntılı bir nefes verdiğimde bakışları bana döndü. "neden babanın kafasına silah dayadın Riva, neden kaçma girişiminde bulunmadığını da biliyorum ayrıca sen bu kadar uslu durup kaderine razı gelip söz dinleyecek bir insan da değilsin. sen güç istiyorsun Riva ben bunları senin gözlerinden anlayabiliyorum." dediklerinin karşısında tek kelime bile edemedim. savaş haklıydı ben her zaman güç isterdim üstünlük isterdim. savaş bana doğru döndüğünde, "sen benim zaaflarımı çok iyi biliyorsun Riva". ses tonu sakindi. "benim en büyük zaafım sensin Riva" biliyordum. İtiraz etmek istedim ama savaş dediği her şey de çok haklıydı o yüzden ağzımı açıp tek kelime etmedim. gözümden aşağı bir damla yaş düşmüştü. Savaş bana geçmişte büyük bir yalan söylese bile ona büyük bir özlem duyuyordum benim düşünce tarzım bir insanı sevebiliriz ama onu hayatımızdan direk çıkartabilecek bir seviye de çünkü çıkarttığımızda duygularımız ağır basmamalıydı. hep bu düşünce yapısında ilerlemiştim, ama savaş benim hayatımın ana noktasıydı ona mesafe koymak beni epey zorluyordu.ve şuan tek istediğim onun kokusuyla birlikte derin bir uyku çekmekti. ama ona hiç bir duygumu hissimi belli edemezdim. buraya kadar okuduğunuz için teşekkür ederim<3 bölüm hakkında oy verip yorumlarda fikirlerinizi belirtirseniz sevinirim sizce Riva savaşı affetmeli mi? gelecek bölümde neler olacak? yazım hatası varsa kusura bakmayın<3 gelecek bölümde görüşmek üzere |
0% |