Yeni Üyelik
6.
Bölüm

-6. Bölüm-Cevaplar Karmaşası-

@persephone

merhaba sevgili okurlarım <3 umarım bölümü beğenirsiniz. yorum yapıp fikirlerinizi belirtirseniz çok mutlu olurum. iyi okumalarr ve bölüme başlamadan şunu hatırlatmak isterim asla hiç bir şey için pes etmeyin<3

 

duygularım beni etkileyen en büyük etkendi herkesin olduğu gibi, bazen kafamın içindeki sesler susmadığında kafayı yiyecek gibi olduğumu düşünürdüm son zamanlarda fark etmiştim aslında, bu her neyse katlanılmaz bir şeydi çok can yakıyordu ben hep bunu düşündüm bu insanlar neden böyleydi? neden dışlarlardı insanları? neden yargılarlardı? kendilerinin hiç mi farkında olmazlardı. hiç mi aynaya bakmazlardı?

insanlığın kaybolduğu bu mahzen çok şey anlatmak ister ama anlatamaz. Bir insanın dilinden değil gözlerinden, yaptıklarından değil yapmak istediklerinden de anlaşılabilir ruh hali, çünkü bir insan kendini açık açık ifade edemez insanoğlunun dili yalana alışmıştır çoktan. ama yüreği perdeleyemez hissettiklerini, yansıtır gözlere. ama en büyük marifet o gözleri okuyabilende.

karşımızdaki kişinin hayalleri aslında onu var olmak istediği dünyadır. lakin hayallerini gerçekleştiremediği her gün biraz daha batar o bataklığa ama görür ki insanlık gözlerini kapatmış çoktan ve onu da o çukura gömmüşler meğer, vazgeçeli çok olmuş. terk etmişler solgun bedeni çürümeye yüz tutmuş halde. insanlığın aslıda anlayamadığı bir şey daha var bedenler kadar ruhlar da yorgun, bedenler kadar ruhlar da yıpranmış ve bu ruhlar sadece hayallerde yaşamış. İnsanlığın bu kalıplaşmış ve soyutlanmış yapısı lanetlerle kutsanmış.

insanlar sessizliği ne kadar savunsalar da aslında gizlerlerdi sessizlik gerçekten huzur verir miydi?

bence sessizlik ruhun kanayan yarasıydı belki de arkadaşı, ama sessizliğin içinde beynimdeki sesler daha fazla yankılanırdı, ben kaçardım sessizlikten çünkü derdim büyüktü.

kör oldu gözler, sağır oldu kulaklar, lal oldu diller peki geriye ne kaldı?

 

 

sabah uyandığım da yanım hala boştu, sahi savaş akşam eve gelmemiş miydi? 'düşünmek yok riva'

 

 

kendimi koltuğa bıraktım ve telefonumda gezinmeye başladım. aklım hala savaştaydı neye sinirlenmişti ki bu kadar asıl sinirlenmesi gereken bendim, kendisiniz yaptıkları yetmiyormuş gibi yaptıkları beni daha fazla hayrete düşürüyordu. söylenerek ayağa kalkarken savaş evin kapısından içeri girdi gözleri sönük bakıyordu. gözlerimle odayı işaret ettiğimde gözlerini yumdu ve yukarı çıkmaya başladı. odaya girdiğimizde kolunu sertçe çekerek kendime çevirdim

"kendine gel savaş, ne bu haller Allah aşkına" dediğimde bakışlarını bana çevirdi.

"ne oldu Riva, ne bu üstüme düşmeler istemiyorum diye çırpınan sen şimdi geçmişsin karşıma hesap soruyorsun. yoksa yokluğumda bana hasret mi kaldın doğruyu söyle". alaylı sesim ile kaşlarım yukarı kalktı, bir adım daha attım artık burnumuz birbirine değiyordu.

"unutma" diye fısıldadım kulağına "ben gidersem senin gibi dönmem, ömür boyu hasret kalırsın".

dediğimde bakışları sertleşmişti benim onun kolunu tuttuğum gibi savaşta benim kolumu tutmuştu bu sefer.

"beni gitmekle tehdit etme Riva yoksa bu evden hatta bu odadan dışarı bile adım atamazsın" dediğinde sabrımın sonlarındaydım.

"komiksin savaş" diye ekledim "ben istesem beni burada bir Allah'ın kulu tutamaz bunu sende biliyorsun". dedim kararlı bir sesle

"dene riva ama denemekle kalırsın" dedi savaş son olarak. ah ama savaş bilmiyordu ki bana yapılan her hatanın bir bedeli vardı. savaş hiddetle odadan çıktığında hızlıca telefonumu elime aldım, ve denize mesaj yazmaya başladım,

siz: selamm nasılsın (10.12)

denizz: iyiyim güzelim sen nasılsın (10.12)

siz: bende iyiyim ama evde çok daraldım kafa dağıtmaya ihtiyacım varr (10.13)

denizz: tamam ne yapalım toplayım mı grubu? (10.14)

siz: süper olur :) ben Bar'ın konumunu atıyorum sana 21.00 de buluşuyoruz (10.14)

siz: konum gönderildi.. (10.15)

denize mesajları gönderdikten sonra kahvaltı yapmak için aşağı indiğimde, savaş masadaki yerine oturduğunu veherkes Agahı beklediğini gördüm. yerime geçmek için hareketlendiğimde istemeyerek savaşın yanına oturdum. Agah bey geldiğinde herkes kahvaltısına başladı kimseden çıt çıkmıyordu. aradaki sessizlik Agah bey'in sesi ile bölündü.

"nedir bu ortamdaki gerginlik" dediğinde soruyu savaşa yönelttiği barizdi. savaş bana bakarak cevap verdi.

"bir sorun yok dede şirketteki işler yoğun olduğu için yoruldum biraz" dedi. bakışlarımı tabağıma sabitledim kimsenin sorularıyla uğraşacak mecalim yoktu. savaş sandalyesini iterek kalktığında ekledi "şirkete geçmem lazım üstümü değiştirip çıkacağım" dedi ve arkasını dönerek hızlı adımlarla merdivenleri çıktı. bende arkasından kalkarak odaya ilerlemeye başladım. aniden odaya girdiğimde bir an afalladım ama hemen toparladım çünkü savaş şuan yarı çıplaktı.

"ne oldu Riva bir sorun mu var" dedi savaş.

"savaş sana haber vermem gereken bir şey var" dedim. rahat gözükmeye çalışıyordum, savaşın kaşları şüpheyle yukarı kalktı.

"dinliyorum" dedi. "ben arkadaşlarımla bu gece kafa dağıtmaya Bar'a gideceğiz bunu haber vermek istedim" dediğimde havalanan kaşları anında çatıldı, ne oldu beyefendi az önce umursamıyordun ahah.

"olmaz" dedi direkt. "anlamadım senden izin istemiyorum sadece haber veriyorum bilgine" dedim direterek. bende Riva isem o Bar'a gidilecekti.

"hem doğru savaş ben seni umursamıyordum ya sende beni umursama, sen bana fikir sunma hakkını dün gece eve gelmeyerek kaybettin şimdi kes sesini".

"tamam Riva git umurumda değilsin zaten, başıma dert açma yeter". dedi savaş tek bir cümle geçmişe götürebilir miydi evet götürebilirmiş. zaman durdu sanki, saniyeler, saliseler. herşey durdu.

 

"baba sadece arkadaşlarımla dışarı çıkacağım lütfenn sadece 1 saat" adeta yalvarıyordum babama sadece arkadaşlarımla buluşmak için babam bana adım attığında yüzümde bir tokat belirdi. babam beni dakikalarca dövmüştü. "tamam riva eğer hala gitmek istiyorsan git ama başıma dert açma yeter." bedenimde oluşan yeni yaralar, daha kapanmamış yaralara eklenmişti. gülümsedim ve yukarı baktım. "anne" fısıltımla birlikte güçsüz bedenim yere yığıldı, ve karanlık.

geçmişin izleri boğazımda bir yumru oluşturdu, içimdeki kor alev daha da harlanırken gözyaşları gözlerime hücum ettiler.

işte bundan nefret ederdim, ağlamaktan insanların yanında ağlamak acizlik gelirdi. elbette patlama noktası olurdu insanın ama sürekli ağlayamazdım ben yakıştıramazdım kendime.

savaşın bakışları aniden yumuşadı "Riva iyi misin güzelim hadi söyle bana" ellerimi ellerinden çekip sildim gözyaşlarımı neydi bunlar acımanın etkisi mi?

"iyiyim savaş şimdi dışarı çıkacağım işim var" dedim ve çantamı alıp çıktım. aşağı indiğimde yeşimde beni bekliyordu.

arabaya bindiğimizde yeşim konuşmaya başladı "evet akşama eğlence bekliyor çok heyecanlıyım ya valla canım yengem senin sayende uzun zaman oldu abimler izin vermiyor malum" dedi sonlara göz devirerek.

"tamam işte ne güzel gezeriz, hem muhteşem bir elbise bulmam lazım". dediğimde yeşimin heyecanı geri gelmişti. solgun yüzümü arka planda tutmaya çalışsam da başarılı olamıyordum, son zamanlarda kasıklarımda dayanılmaz ağrılar vardı.

araba devasa alış veriş merkez,nin önünde durduğunda yeşimle içeri girdik. yeşim fazlasıyla heyecanlıydı kolumdan tutup bir mağazanın içine çekiştirdiğinde gözlerim fazlasıyla parlak elbiselere takılmıştı hem de fazlasıyla Parlaklardı insanlar bunları cidden giyiyor muydu?

neredeyse on tane mağazaya girmiştik ve hala aklımdaki elbiseyi bulamamıştım en sonunda bir mağazaya girdiğimizde gözüm bir elbiseye takıldı.

"hoş geldiniz Riva hanım" çalışanın bana selam vermesiyle gözlerimi tekrar elbşseye diktim. "hoş buldum, karşı askıdaki beyaz saten elbiseyi satın alıyorum kasaya götürür müsünüz" sözlerimin ardından yeşimin bana dönen bakışları şok içinde olduğunu yansıtıyordu.

"yenge valla kıyafet konusunda en hızlı veren kadın olabilirsin ben çok kararsız bir insanım ya"

"bence yeşim şuradaki gri elbise sana muhteşem yakışır hadi gel bakalım" dediğimde yeşim hemen askıdan gri elbiseyi aldı eline " ayy yenge bu muhteşem bende bunu alıyorum" dediğinde ödeme işlemini halledip eve doğru yola çıktık hava kararmak üzereydi. kapıyı tıklattığımda evin görevlisi kapıyı açtı elimizdeki poşetlerle içeri girdiğimizde İştar hanım salonda kahve içiyordu beni gördüğünde gözlerini devirmişti, ben ise hafifçe tebessüm etmiştim.

hazırlanmak için odaya çıktığımda ilk önce duş aldım soğuk su bedenimi adeta germişti bu his bana oldukça farklı hissettiriyordu bir yandan da hoşuma gidiyordu, bornozumu giyip çıktığımda savaş direk karşımda tekli koltuğa oturmuş sigara içiyordu.

beni boydan boya süzüp yüzünde muzip bir sırıtma oldu. "seni en son üç yıl önce beyaz bornozla görmüştüm"ben hala yüzüne ciddi bir ifadeyle bakarken, koltuktan kalkıp dibimde bitti. "birlikte duş almıştık riva" şehvetli sesi ne kadar günaha davet etse de kapılmadım. onun kolayca dediği üç yıl beni harabeye çevirmeye yetecek güçte bir kavramdı.

onu umursamadan giyinme odasına girdim. elbiseyi kutusundan çıkardığımda altına beyaz bir stiletto çıkardım içime beyaz iç çamaşırlarımı giydikten sonra elbiseyi düzeltmeye başladım. saçımı yapmaya başladığımda savaş hala gözlerini ayırmıyordu. ben hazırlanmamı bitirince aşağı inmek için savaşı arkamda bırakıp odadan çıktım.

 

yeşim üzerindeki elbise ile adeta ışıldıyordu. birlikte evden çıkıp arabaya yerleştik. aklımı kurcalayan sorular vardı ama en garibi de savaşın hiç bir şekilde karşı çıkmamasıydı. sessizlikle yolculuğu tamamladığımızda karşımızda görkemli bir bina vardı, denize mesaj yazdım.

siz: biz binanın önündeyiz, siz neredesiniz

denizz: gelmek üzereyiz siz geçin içeri üşümeyin pamuk şekerim.

siz: tamamdır

içeri geçtiğimizde içerisi kalabalıktı. yeşimle rezerve ettiğim locaya çıkarken barmene bir şişe viski sipariş verdim. bedenim şarkının ritmine göre hafifçe dans ederken bir yandan da keyifle viskimi yudumlayarak etrafı izliyordum. ta ki savaş Bar'ın kapısından girene kadar, kısasa kısas yapıyordu arkasından gelen arkadaş grubu, gözlerim fal taşı gibi açılmıştı.

savaş gözlerini tek tek localarda gezdirdi ve bu kata geldiğinde göz göze geldik yüzünde hala sırıtma vardı. bu adam neye gülüyor ki. direkt merdivenlerden çıkarak hemen yanımızdaki locaya yerleşmişlerdi.

onların arkasından deniz ve arkadaşlarım bizim locaya doğru ilerleyip yanımıza ulaştı

ben denize sarıldığımda o da bana sarılıyordu biz denizle ilk okuldan beri arkadaştık o sınıfın en yakışıklı çocuğuydu bende en zeki kızı iyi bir arkadaşlık olarak görülüyorduk, deniz ben,m herşeyim adeta kurtarıcım gibiydi.

herkesle selamlaştıktan sonra gözüm savaşın olduğu locaya kaydı siyah harelerin yoğunluğunu üzerimde hissedebiliyordum.

göz göze geldiğimizde kafasını yana yatırdı ve göz kırptı, bende gözlerimi devirip önüme döndüm. yeşim fazlasıyla enerjik bir kızdı içkisini yudumlarken konuşmaya başladı,

" ay hadi kalkın oturmaya mı geldik dans edelim" dediğinde ben hemen kalktım üzerimdeki bu negatif enerjiyi atmam gerekiyordu.

insanların arasına karışıp hafifçe dans etmeye başladım yeşim yanımdaydı ama fazlasıyla başka bir dünyadaymış gibiydi.

bir süre sonra yoruldum ve yeşime locaya çıkacağımı söyledim merdivenleri çıkarken savaşın olduğu koltukta bir kadın vardı hem de dibinde. gözlerim savaşın gözlerinden ayrılmazken hızla denizlerin olduğu locaya ilerleyecektim, ama kolumda bir el hissettim. "yenge benim biraz midem bulanıyor eve gidiyorum haberin olsun sen de geliyor musun" yeşimin yüzünün renginden de belli olduğu gibi alkol fazla gelmişti. "hayır, ben gelmiyorum yeşim. sen şoföle birlikte git"

"tamam"

gözlerimi savaşa kenetlediğimde içimde fazlasıyla hayal kırıklığı vardı ve bunun gözlerime yansıdığına emindim. gözlerimi kapatıp yutkundum savaş hissettiklerimi anlamış olacak ki kafasını iki yana sallıyordu bende kabullenirmiş gibi salladıktan sonra denizlerin yanına ilerlemeye başladım. yürürken bir anda büyük bir sesle kafamı sesin geldiği yöne çevirdim. az önce yanımda dans eden kadın şimdi yerde kanlar içinde yatıyordu.

bir anda içeride silah sesleri duyulmaya başladı ve ardından devasa bir kargaşa herşey film şeridi gibiydi.

gözlerim savaşı aradığında o da beni arıyordu, gözlerimiz buluştu savaşın yanına varmak için attığım her adım sanki huzura sürüklüyordu. bana yaptığı buncaya şeye rağmen hala ona sığınmak istiyordum. ulaşmak üzereydim, ama herşey ağır çekim gibiydi.

bir adım daha atacağım sırada karnımda hissettiğim keskin acı adımlarımı durdurmaya yetmişti, elim karnım ve kasığımın ortasında oluşan acıya gittiğinde boydan boya kandı. savaşa baktığımda bulanıktı silüeti.

her yer kan gölü gibiydi az önce eğlenen insanlar şimdi ebedi uykuya varmıştı çoktan.

bedenim daha fazla ağırlık kaldıramazmışçasına yere yığılırken seslerin kesildiğini ve savaşın bağırışlarını duyuyordum, zihnim bulanıklaşmıştı şimdiye kadar beni yoran düşünceler şimdi yoklardı sonsuzluk her şeysen kurtarır mıydı.

gözlerim ve zihnim yavaştan zifiri karanlığa büründüler...

 

 

evet yeni bölümü nasıl bulduk bakalımm dökülün yorumlaraa<3

Loading...
0%