Yeni Üyelik
8.
Bölüm

-8. Bölüm-Cezalar ve Bedeller-

@persephone

merhaba sevgili okuyucularım.

bildiğimiz üzere hayat bir sahnedir aslında, bizde onun üzerinde giydirilip oynatılan kuklalar. biz kadınlar güçlü olmak zorundayız, hayatın bize getirdiği zorluklar ve sorunların bizi pes ettirmesine izin vermemeliyiz.

yeri gelir kırılır, yeri gelir ağlarken güleriz. bunlar bize hayatın getirisidir huzur yeryüzünde bulunmaz, lakin bulunursa bunu bizim elde etmemiz gerekir. mutluluk ve huzur bize kendiliğinden gelmez. Ama güçlü kadınlar bunları elleriyle yerinden sökerek alır. her kız çocuğunun hayranlık duyduğu yüce bir kadın vardır elbet, buradan yaşından olgun olan ama içindeki kız çocuğu ile vakit geçirebilen onun her isteğini yapıp, içinde sevgisi, sıcaklığı ile büyüten kızlar ve kadınlar benim hep idolüm ve hayranı olduğum kişilerdir. bu satırları yazarken beynimde kopan fırtınaları bilemez kimse lakin o küçük kız çocuğu hala kalbimin köşesinde...

 

 

bilinmeliydi artık düşünceler, duyulmalıydı çığlıklar. aç artık gözlerini, o gözlerde boğularak öleceğimi bilsem yine de atlardım o sonsuz okyanusa..

hali hazır halim, bir ağıt yakıverdi yüreğim Atılan toprak, yağan yağmur Esen rüzgar, yüce gök Şahit olsun sevgili Ben seni derinlere gömdüm.

 

"Riva, komaya girdi vücudunun belirli bölgelerinde hasarlar ve ciddi kopan damarlar var. ona bu ateş eden kişi bunu bilerek isabet ettirmiş olmalı, bu bölgeye getirilmesi şans olamaz"

yazardan

doktorun söyledikleri çınlıyordu savaşın beyninde, elleri boğazına gitmişti nefes alamıyordu, bunu yapan her kimse savaşın nefesinde gözü vardı.

"KALK GÜNEŞİM KALK"

"BIRAKMA BENİ BEGONYA'M". savaş kaybetmişti kendini içindeki derin üzüntü, perişanlık ve öfke harmanlanmıştı adeta.

savaş adımlarla cama tutundu derin derin çekti içine havayı ama ne kadar çekse de dolmuyordu.

yoğun bakım odasının camından bakıyordu, üzerine giydi özel kıyafetleri, yediremiyordu kendine o rivasına zarar vermezdi ki neden giymişti bunları, elleri kapının kulpuna gitti yavaş bir şekilde vardı sevdiğine

"sen de bırakmazsın beni dimi, sen güçlüsün Riva beni bırakmazsın yine okşarsın saçlarımı dimi "bir tek Riva nın yanında çocuk olurdu savaş. fısıldadı sözlerini derin uykudaki sevgilisine gözyaşları ile öptü saçlarını, güneş gibi parlayan saçları şimdi solmuştu sanki yüzü çöküyordu dudakları beyazlamıştı.

savaşın Rivasıydı o bırakamazdı savaşı.

" hadi bağır bana, vur tokat at, inatlaş, bak o gözlerinle Riva, kesilecekse nefesim senin tarafından kesilsin, sensizlikle değil. ikinci yokluğunu kaldıramam" öptü sevdiğinin ellerini. ellerinden kayacakmışçasına tuttu ellerini. sanki Riva ondan gidiyor gibiydi. gözyaşlarını tutamadı bu savaşın ikinci gözyaşıydı, ikinci ölümü olurdu

yeşim girdi odaya, onunda ağlamaktan gözleri şişmişti "abi iyi misin" dedi yeşim abisinin bu haline dayanamıyordu

"o benim begonyam yeşim, baksana bedeni çok soğuk, begonyalar soğukta yaşayamaz sevmez soğuğu, bir pike daha getir üşür begonyam" dedi sevdiğinin saçlarını okşarken. yeşim dayanamadı ağlayarak çıktı odadan.

savaş bir kat daha örttü sevdiğinin üstünü, istemeyerek çıktı odadan ölüm buymuş onun için tekrar anladı bunu

üstündekileri bir hışımla çıkarırken öfkeliydi her şeye gücü yeten savaş Karadağ şimdi çaresizdi. üzüntüsü koridorda gelen kişiyle birlikte öfkeye dönüştü . gelen kişi Tunç'tu

"SENİN NE İŞİN VAR LAN BURADA" kükredi savaş elleriyle yapıştı Tunç'un boğazına.

"rivanın babasıyım ben savaş kızımın yanında olacağım başka nerede olacağım" dedi tunç aynı sakinlikle

"SİKERİM LAN SENİN BABALIĞINI PİÇ HERİF, KIZINA YAŞATTIKLARINDAN SONRA MI GELDİ AKLINA BABALIĞIN" yumruğunu geçirdi savaş tunç'un suratına.

"tamam savaş bey sakin olun lütfen" dedi güvenlik görevlileri savaşın kolunu tutuyorlardı

"SİZENE LAN SİKTİRTMEYİN ECDADINIZI BIRAK" dediğinde güvenlik görevlileri savaştan uzaklaştı

savaş işaret parmağını Tunç'a salladı. "git buradan, yoksa anca leşini çıkarırlar"

"sakin olmayı mı denesen savaş" dedi melis.

Melis savaşa küçüklüğünden beri takıntılıydı savaş bunun farkındaydı ama hiç ona yüz vermemişti, eğer savaş Riva ile tanışmasaydı Melis ile sözleşmeli olarak evlenecekti.

"senin ne işin var burada" dedi Melis'e.

"olayı duyunca sana bir şey oldu sandım" dedi Melis masum gözükmeye çalışarak, bir eliyle savaşın koluna girdi. savaşın bu hareketle sakinleşen öfkesi tekrar arttı. hızlı bir hareketle kolunu çektiğinde bakışları Melis'e döndü

"bak gördüğün gibi bir şeyim yok, gidebilirsin"

"a-ama"

"GİT DEDİM" Melis hızlı adımlara koridoru terk ederken Tunç'ta gitmişti.

"ABİ BULDUK" dedi mert "SUİKASTI DÜZENLEYENLERİ BULDUK"

"GÜZEL" dedi tam gidecekken yeşime döndü

"Riva sana emanet, her hangi bir durumda ara beni"

"tamam abi"

savaş ve mert hastaneden çıktıklarında hızla arabaya bindiler.

"neredeler şimdi"

"depodalar abi"

yarım saatlik bir yolculuğun ardından depoya vardılar. içindeki kor alev savaşı yakarken şimdi yanma sırası onlarındı.

içeri girdiklerinde sandalyeye bağlanmış beş kişi vardı

savaşın yüzünde şeytani bir tebessüm oluştu, bu felaketin habercisiydi

elleri masanın üzerindeki kesici aletlerle gezerken karşıdaki suikastçılara soru yöneltti

"beni tanıyor musunuz?" dedi buz gibi ama bir o kadarda yakıcı ses tonuyla

"tanıyoruz" dedi içlerinden biri kır saçlı, top sakalı vardı

"peki adım ne" gözlerindeki derinlik karanlıkta aydınlığa mahrum bırakacak cinstendi

"ne o kelime oyunu mu oynuyoruz" dedi aptal cesareti olan biri.

"laf ebeliği yapma ve cevap ver" dedi savaş

"savaş Karadağ'sın seni tanımayan mı var" dedi kır saçlı olan. savaş şuh bir kahkaha attı

"yanlış cevap" dedi sinsice elindeki bıçağı çevirirken " diğerleri beni savaş olarak tanır ama siz gölge olarak tanıyacaksınız. dediğinde elindeki ince uçlu bıçağı tam gözünün ortasına sapladı. adamın attığı çığlıklar savaşın gülümsemesini daha çok büyütüyordu.

"ismin ne bunun" dedi Mert'e

"Selçuk adı abi" dedi mert.

"selçuk" tekrarlayarak, saçlarından tutup kafasını yukarıya kaldırdı "şimdi söyle bakalım BENİM KADINIMA BUNU YAPTIRAN İBNE KİM".

Selçuk cevap vermedikçe sinirleri daha çok geriliyordu "peki sen bilirsin" dedi ve eline aldığı karambit aldı kurbanına ilerledikçe içindeki Kan'a aç olan canavar fazla sabırsızlanıyordu adamın saçından tutup kaldırdığı gibi göğsünün tam ortasına sapladı derisini yırtarak karnının orada bitirdi içerdeki acı çığlıklar ve yerde oluşan kan gölü bu intikamın burada bitmeyeceğine işaretti

diğer kurbanına ilerledikçe yerdeki kanlar yüzüne oluşan sesler ve ölümü kabullenmiş bir adam

"az önceki teknik nasıldı, beğendin mi" dediğinde adamın gözünden geçen korku, savaşı daha da keyiflendiriyordu.

masaya döndüğünde parmaklarını tekrar aletlerin üzerinde gezdirdi ve eline İtalyan sustalı bir bıçak aldı "ben bu bıçağı özellikle İtalya'da yaptırdım işlevinden her zaman çok memnunumdur" adamın boynunu tutup ayağa kaldırdığında "şunu duvara bağlayın mert" dedi

"hemen abi" mert hızlı adımlarla adamı halatlarla duvara bağladı

savaş bıçağı adamın boynunda gezdirmeye başladığında konuştu "bunu size yaptıran kim"

"ölürüm de söylemem" dedi adam. hadi ama dostum

savaş elindeki bıçağı adamın tam diz kapağına sapladığında çığlıklar yankılanmıştı, diğer adamların korkulu bakışları ve acı çeken bir adamın iç çekişleri. bıçağı çıkardığında oluk oluk kan akıyordu

"son kez soruyorum, bunu yaptıran kim" dediğinde diğer diz kapağına da bıçak sapladı bağırışlar, çığlıklar ve kan gölü ile cehennemi aratmayacak bir ortam

duvardaki adamı bırakıp üçüncü sandalyeye yürüdü masadan eline bir dirgen aldı

"bunun adı ne mert"

"adı cengiz abi"

eline aldığı dirgeni cengiz in kapasını yukarı kaldırıp boynunun altına sabitledi "eğer sorduğum sorunun cevabını vermezsen kafanı aşağı indirdiğim gibi beyninde demir çubuklar olur" dediğinde adamın gözünden yaş gelmeye başlamıştı

"tamam, tamam söyleyeceğim"

"konuş" dedi sabırsızca buradaki kırmızı kanlar bile gözünün önüne mavi gözleri getiriyordu, kokusuna ihtiyacı vardı. sevdiğinin yanına gidip elindeki kandan kurtulmasına, saflaşmasına ihtiyacı vardı.

"Tunç Karanlı yaptırdı"

savaş yumdu gözlerini "tunç" dedi sayıkladı bu ismi sıradaki kurbanını zihnine kazımak istermiş gibi. ellerini saçlarına geçirdi kabullenemezmişçesine

"YAPMA LAN, BARİ BUNU YAPMA LAN KIZINA" sakinleşemiyordu bu kadar yapar mıydı, yapardı.

arkasını döndüğü gibi adamın kafasını aşağı indirdi kafatasının arkasından çıkan kanlı demir çubuklar savaşın üstüne sıçramıştı cebindeki silahı çıkarıp diğer iki adama ateş etti.

"bunun bedeli ağır olacak karanlı" mırıldandı.

Loading...
0%