@persephone
|
uyandığımda savaş hala uyuyordu camdan içeri güneş ışıkları vururken onun yüzü izlenmeye değer bir manzara gibiydi ona ne kadar öfkeli hissetsem de ben hala onu seviyordum ve bunu inkar edemiyordum. Hayatımda karar almak konusunda beni zorlayan sadece bir kaç şey olmuştu savaş da bunlardan bir tanesiydi, ama ben affedemezdim. tunç hep, benim kimseyi sevemeyeceğimi söylerdi. haklıydı maalesef. ben savaşa sığınmıştım ama o kanatmaktan başka bir şey yapmadı. tek yapması gereken değer bilmekti ama onu da başaramadı. savaş tek gözünü açtığında gözlerimiz buluştu. bende hayalkırıklığı vardı ama onda ne vardı çözemedim. füsuna kandım, hüsuna kandım. ben dildade oldum o ise cefapişe. "günaydın" tarazlı sesi kulaklarımla buluştuğunda, yıllar önceki riva olsaydım mutluluktan havaya uçacağımı düşünmüştüm. ama yıllar önceki riva olsaydı. "kollarını çek üstümden! sıkıldım bu tantanadan." keskin sesimle birlikte sıkıntıyla nefes verdi ve yataktan kalktı. "neden bu kadar uzatıyorsun!?" sözleriyle birlikte kaşlarım havaya kalktı. "Sen ne ara yaptıklarını unutup yüzsüz bir adam oldun?" çenesinin seğirdiğini görebiliyordum, ama öfkesini bana yansıtmamaya çalışıyor gibiydi. "açma artık şu konuyu , yeni bir sayfa açmaya çalışıyorum zaten yakında evleneceğiz" kendinden emin sözleri içimdeki öfkeyi daha çok yükseltiyordu. "sen karadağlı, sen ne sevmeyi ne de sevilmeyi hak edersin." "ne yapsaydım Riva" dedi hiddetle "eğer seni seçmeseydim, baban seni tanımadığın yaşlı bir adama verecekti mutlu olur muydun" içimdeki sızı gitgide büyürken görmezden gelmeye çalıştım ne de olsa alışıktım değil mi insanlar kendini hep böyle avutmaz mıydı. histerik bir kahkaha atıp sert gözlerimi savaşa diktim "sen oradan bakınca beni herkesin yönetebileceği zayıf bir kadın olarak mı görüyorsun. sen demedin mi dün akşam, sen kaderine razı gelenlerden değilsin diye evet Karadağ haklısın" dedim ve ellerimi kollarımla birleştirdim. " peki oldu ki babam beni başka biri ile evlendirmeye kalktı sence ben kuzu kuzu gider miyim? beni çok iyi tanıyorsun ya hani." dedim alaylı ses tonuyla. "haklısın illa olay çıkartırdın canına zarar gelebileceğini bile bile" dedi sanki yüzünde bundan memnuniyet duymuş gibi bir sırıtma vardı "ne oldu savaş memnun mu oldun "dedim kaşlarımı kaldırarak savaş karadağ takıntılı bir hastaydı. bana doğru bir adım attı "sendeki bu inatçılığa ve hep meydan okumana vurulmuşumdur belki o yüzden gülümsüyor olamaz mıyım?" bu cümle beni susturmaya yetmişti yüzümdeki gülümseme yavaş yavaş sönerken gözlerini bir saniye olsun gözlerimden ayırmıyordu " sen şirkete gitmiyor musun hep böyle başımda mı dikileceksin?" diye sordum konuyu değiştirerek ne yapmaya çalıştığımı anlamış olacak ki gülümsemesi büyüdü. "böyle bir evlilik olmayacağı için gerek yok, sana kolay gelsin" arkamı döneceğim sırada elinin kolumda hissettim. "geleceksin riva sabrımı zorlama ve hazırlan." başımı yukarı kaldırdım "ya da tamam geliyorum. sen aşağı in hazırlanacağım" savaş mamnuniyetle yüzüme gülümseyip odadan çıktı. "güç, karadağ, güç. senin bana yaptığın gibi bakalım duygular nasıl oyuncakmış üstüme siyah belazer takım giydikten sonra saçımı dağınık topuz yaptım,solgun yüzümü hafif renkelendirmek adına bir kaç dokunuş ekledim , çantamı alıp odadan çıktığında savaşın telefonda hararetli bir şekilde konuşmasını dinledim. yavaş yavaş merdivenden inerken savaş bana döndü. telefonu kapattığında her kimle konuştuysa gerildiği belliydi. ''bir sorun mu var " dediğimde sorun yok der gibi başını yana salladı "çıkalım mı?" aceleci tavrını onayladım ve evden çıktık, savaş arabayı sürerken fazla gergindi, bakışları sürekli üzerimde gidip geliyordu. "bir sorun olmadığına emin misin?" dediğimde sanki bir şey söyleyip söylememek arasında kalmıştı "bu konuyu şirkette konuşalım Riva hem nikah tarihi hakkında konuşmalıyız ki bir an önce düğün hazırlıkları başlasın". konuyu değiştirmeye çalışıyordu. "bu konu da neden ısrarcı oluyorsun anlamıyorum bana düşünmem için zaman vermeni istiyorum. ve lütfen bir süre bu konuyu açma kararımda kesinim". savaş derin bir nefes aldığında direksiyonu daha fazla sıkmaya başlamıştı aklımdakiler artık ruhumu fazlasıyla yoruyordu bir insan bir insanı sesinden değil, gözlerinden de anlamalıydı ve insanoğlu burada ilk kayıplarını yaşadı. benim içimdeki küçülen alev yavaştan tekrar körüklenmeye başlamıştı, ben yemin etmiştim her daim güçlü bir kadın olacaktım, boyun eğmek benim karakterimde yoktu ama içimdeki alev canımı yakanları tek tek katletmek istiyordu ve ben buna engel olamıyordum benim güce ihtiyacım vardı en ufak bir destekle hemen kendimi geliştirip o desteği yok edebilirdim ve bunu elime geçen ilk fırsatta değerlendirecektim. araba yavaşladığında geldiğimizi anladım, savaşla olan birlikteliğimde buraya sadece 2 kez gelmiştim, içimde oluşan hasret şaşırmama sebep olsa da hemen yok saydım, korumalar kapımı açtığında inip kapıya doğru ilerledim. Karada Holding yazısını görünce içimde bir gururlanma hissi oluşmuştu, içeri girdiğimizde bütün çalışanların gözü üzerimizdeydi etrafımdaki fısıldaşmaları duysam da tepki vermedim insanlar beni hep yargılardı tanımadan. insanların kökü bundan oluşmuyor muydu zaten, ben alışıktım düşüncelere eleştirilere, acıtmıyor eskisi kadar canımı. Savaşın odası girdiğimizde tekli koltuğa ilerledim savaşta mini buz dolabından viski şişesi ve iki bardak çıkardı "sorun nedir güzelim neden modun düştü" sorular ve cevaplar zihnimi bulandırırken savaşın sorusuyla kendime geldim "bana bu tabirleri kullanmamanı söyledim. ve sorun yok sadece aklımı karıştıran bir kaç şey var" dediğimde savaşın kaşları çatıldı "onu bunu boş ver de bana da bir kadeh ver." dedim ve viski şişesini önüme çektim, kadehimi alıp camın önüne geçtiğimde şehrin manzarasına daldım. belime sarılan eller hissettiğimde kafamı hafif yana döndüm ve savaşla karşılaştım boynunu hafifçe boynuma gömdüğünde sıcak nefesimi boynumda hissettim. "kokun bana huzur veriyor Riva'm" tamamen savaşa döndüm. "çek ellerini karadağlı, eskisi gibi olduğumuzu mu sanıyorsun?!" "evet eskisi gibi değiliz riva'm ama emin ol daha ilerisi olacağız" savaş sözlerinin ardından dudaklarıma kapandığında bedenimi bir şok dalgası esir almıştı. hızla bedenimi geri çektiğimde, savaşa sert bir tokat attım. kafası sola döndüğünde bir süre öyle kaldı. bana dönen öfkeli bakışları ve seğiren çenesi ne kadar sinirli olduğunu gösteriyordu. 'o seni sevmiyor' içimdeki kız çocuğunun fısıltısı kulaklarımı uğuldattı. 'o da tunç gibi riva. bize zarar verecek. kanma sakın ona' içimde büyüyen acıyı ne kadar yüzüme yansıtmasam da "-bu kapıya çalanın ta ebesini sikeyim. Ne var!!" gür sesi odada yankılandı. kendime bir kadeh daha viski doldurduğum da tekli koltuğa yerleştim savaş hala söyleniyordu ve onu böyle görmekten fazlasıyla zevk alıyordum. savaş ters bakışlarını bana gönderdiğinde suratının ifadesi daha çok gülmeme sebep oluyordu kapı açıldığında içeri yirmili yaşlarında bir kız girdi adımları fazlasıyla ürkekti. "-s-savaş bey m-misafiriniz var" titreyen sesi ve titreyen elleri bende bir şeyleri çağımıştı. yüksek sesten korkuyor,çünkü şiddet görüyordu. "kim geldi." dedi savaş başını dikleştirip. fazlasıyla ciddi ifadesiyle asistana bakıyordu. o kız da kendimi görmüştüm. ben de savaş karadağ'nın bu güçlü, yıkılmaz duruşuna aşık olmamışmıydım? olmuştum. "Kaan Ağaoğlu efendim." bu ismi duyduğumda yüzümdeki gülümsemeden eser kalmamıştı. Kaan buradaydı, annemin katili buradaydı. başımı savaşa çevirdiğimde bana tedirgin gözlerle baktığını fark ettim. öfke bedenime usul usul ilerlerken sinirle gözlerim kapıya çevrildi. Kaan içeriye girdiğinde bedenimin buz kestiğiniz hissettim bu buz parçalarının onu deşeceğine emindim. kaan bakışlarını odada gezdirirken göz göze geldik gözlerinden bir anlığına şaşkınlık emaresi geçti. onu süzdüğümde yüzünde hafif morluklar ve elinin alçıda olduğunu gördüm savaş dediklerini gerçekten yapmıştı. "ooo riva hanım sen de mi buradaydın." pişkin sesinin bana verdiği mide bulantısı bile onu öldürmem için yeterdi. "Kes sesini!" tıslarcasına çıkan sesim, bir nevi öfkemi dışarı yansıtıyordu. "bunun burada ne işi var!?" masadaki viski şişesini alıp sehpaya fırlattım. kırılan cam parçalarından devasa olanını elime alıp hışımla kaanın yanına ilerledim. "riva dur!?" savaş kollarımdan tuttuğunda ben kurtulmak için çabalıyordum. "bırak beni derhal" bedenimi kaan dan uzak bir köşe de bıraktığında, önüme duvar olmuştu."sonra açıklayacağım güzelim ama şimdi sakin ol lütfen evimize git ve dinlen her şeyi anlatacağım akşam." öfkeyle soluduğumda hızla çantamı aldım "yalanların ve ortakların sana kalsın karadağlı benim yeterince karnım tok!?" odadan çıktım asansöre yöneldiğimde hızla bindim ve soluğu zemin katta aldım ah benim aptal kafam bir anlığına ya bir anlığına kendimi kaybettim sadece ama ben unutmuştum ben hatalardan ibarettim. Savaş Karadağ >güzelim kaanla ilgili artık aramızda bir ortaklık vardı ve onu sonlandırmak üzerine gelmişti ( 15:26) >riva mesajlarıma bakar mısın! (15:32) >geçtin mi eve? (15:37) savaş (8) cevapsız arama arabadaydım ve savaş sürekli arıyor, mesaj atıyordu dışarıda resmen sağanak yağış vardı araba durduğun da eve gelmiştik içeri girdiğimde yeşimin salonda oturduğunu gördüm. "selam yeşim nasılsın." dediğimde gözleri bana döndü ve yüzüne sıcak bir gülümseme yerleşti."iyiyim yenge, sen nasılsın biraz kızgın gibisin" afallamış bir şekilde yüzüne baktım "hayır, bir sorun yok güzelim." inanmamış ifadeyle yüzüme bakıyordu. "abim mi bir şey yaptı yenge?" konuşacağım esnada yeşimin bakışları arkamdaki kapıya kaydı. "ben odama çıkayım" gözlerimle onayladığımda yeşim hızlı adımlarla ortadan kayboldu. "sen niye bakmıyorsun aramalarıma." dediğinde odak noktasının ben olduğumu anladım "işim var" deyip yanından geçerek merdivenleri çıkmaya başladım odaya girdiğimde savaşın da arkamdan geldiğini anladım odanın kapısını sert bir şekilde kapattı ve bana yaklaştı. "sana anlatacağım diyorum ama sen aramalarıma bile dönmüyorsun Riva" kısık sesi bile hiddetli çıkıyordu. "yalanlarını kendine saklamanı söyledim." "haklısın Riva ama bu ortaklık annenin ölümünden önceye dayanan bir şey ve bir anda kesemiyorum lakin bunu bitireceğimi bilmeni isterim kayınvalidemi öldüren bir adamla iş birliği yapacak kadar aşağılık bir adam olmadım." dediğinde gözlerimi yumdum savaş bir hışımla odadan çıktığında odada yalnız kaldım. bedenimi rahatlatmak adına banyo yapma kararı aldım, duşa girdim ardından üzerime bir elbise geçirip yatağa uzandım göz kapaklarım beni uykuya davet ediyordu. uyandığımda saat 20:16 olmuştu az sonra akşam yemeğine oturulacaktı ve savaş hala eve gelmemişti elime telefonu aldım ve aradım ama açmıyordu üzerimi düzeltip saçımı topladıktan sonra yemeğe inmeye karar verdim merdivenlerden inerken bir kaç kişinin masaya yerleştiğini gördüm yeşim ve Nilay oturmuştu. Nilay savaşın ablasıydı pek konuştuğunu görmedim ve yemekler dışında odasında pek çıkmıyordu. masaya doğru ilerlediğimde İştar hanımında geldiğini gördüm, herkes oturmuştu ve Agah beyi bekliyorduk Agâh'ta masaya geldiğinde herkes ayağı kalktı ve hep birlikte oturduk yemeğe başlandığında agahın gözleri benim üzerimde ve yanımdaki boş sandalyedeydi. -"senin neden modun düşük kızım, savaş nerede?" şüphe içeren bakışları vardı. "bilmiyorum agah bey" söylediklerimle birlikte kaşları çatıldı. yanındaki görevliye döndüğünde "gelinimle benim yemeğimi terasa kurun" kurduğu cümle ile herkesin bakışı Agah beye döndü. masadan kalkarken bana hadi işareti yaptığında bende sandalyemden kalktım. terasa çıktığımızda sofra kurulmuştu birlikte yerlerimize yerleştik. "bizim haylazın sana bir yanlışı mı oldu kızım." dediğinde başımı hayır anlamında salladım. "Agah bey bu evlilik olmayacak." söze böyle girmem onu fazlasıyla şaşırtmıştı. derin bir nefes aldı. "riva bak kızım, savaş bütün torunlarım arasında benim göz bebeğimdir. ve fark ettim ki savaş seni bu eve getirdiğinden beri, ne kadar sinirli olsa da bir o kadar da pırıltı var gözlerinde. sanki tekrar canlanmış gibi" gözlerimi kaçırdım. şehrin yanıp sönen ışıklarına baktım derince. "agah bey, savaş eskisi gibi değil. onun ki hastalık gibi ve hastalıklı olan bir çiçeği başka bir çiçeğin yanına koyduğunuz da o çiçekte hastalanır. demek istediğim bizden artık olmaz." sıkıntıyla başını manzaraya çevirdi. arkasına yaslandığında bakışları bana döndü. "bu evlilik olacak riva karanlı. çünkü Agah karadağın torunu Savaş Karadağ seni seçti. bu yolu güzelliklerde süsleyelim, yas'larla değil." sözlerinin altında yatan tehdit, ortalığın kızışacağını belirtiyordu. "müsadenizle Agah bey, rahatsızım istirahat edeceğim." başıyla onayladığında masadan kalktım ve hızlı adımlarla odama ilerledim. "buradan kurtulmanın elbet bir yolunu bulacağım, ve savaş karadağ, yaktığın canımı mislisiyle yakarak ödeteceğim. sizce bölüm nasıldı? gelecek bölüm de neler olacak? oy verip yorum atarsanız sevinirim. fikirleriniz benim için değerlidir <3 yazım hatası varsa kusura bakmayın<3 gelecek bölümde görüşmek üzere<3 seviliyorsunuzz |
0% |