@persephone
|
kimileri kaybolur çığlıkları duyulmaz. kimileri saklanır göz yaşları görülmez. insanlar anlaşılmak ister ama karşı tarafı anlayamaz. bir kimse eğer anlaşılmak istiyorsa, ilk aşama başka birinin ne hissettiğini anlaması gerekmektedir aslında bunu yapabilende en yüce insandır gözümde ben gülüşüne öldüm, o ölüşüme güldü. farklıydık işte -Özdemir Asaf- başladığınız tarihi yazar mısınız aşklarım👉🏻💕 -------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- Dünya bir sahneydi bizde o sahnenin üzerinde oynatılan kuklalar. bu oynatıldığımız senaryoda kaderdi. bizim seçim kararımız yoktu. bizim seçeneğimiz yoktu. kabuslar ardımı bırakmazken bir yandan da düşüncelerimle boğuşuyordum. bu bana kaderin biçtiği kaftandı. oldum olası babama düşkün bir çocuktum. ama o güne kadar 05.04.2014 hayatım baştan aşağı değişti, duygularım, mimiklerim, kıyafetlerim, tavırlarım. o gün benim dönüm noktamdı, ama mutlu ve yeni bir hayata ait değildi kanlı bir dönüm noktasıydı. 🗡️🗡️05.04.2014 🗡️🗡️ "İlyas abi nereye gidiyoruz" dedim merakla. İlyas abi evimizin korumalarından bir tanesi ve babamın sağ koluydu. "baban seni kendisine getirmemi istedi ferocia, lütfen uslu dur" dedi ciddiyetle "tamam, ama-" "ferocia yeter" dedi hiddetle. fazlasıyla gergindi, normalde hep bana şeker alan adam ilk defa bağırmıştı. ben babama ne kadar düşkün olsam da vakti olmadığı için pek iletişim halinde olmazdık. ilyas abi bana fazlasıyla babalık etmeye çalışmıştı. "özür dilerim güzelim, biraz yoğunum. o yüzden sert çıkıştım" dedi samimiyetle, başka zaman olsa bu samimiyete inanırdım. ama bugün aklı başka yerde gibiydi. "sorun yok" dedim sakinlikle. kafamı siyah arabanın camına çevirdiğimde ıssız bir yoldaydık. babam beni çağırdı ama, ilk defa bu yolları görüyordum. araba durduğunda geldiğimizi anladım. kapı açıldı ve İlyas abi ile birlikte indik. yavaş adımlarla ilerlerken kızıl saçlarım yine de rüzgarda savruluyordu. devasa arazinin etrafını adeta ağaçlar kapatıyordu. önümüzde 5 katlı bir bina vardı fakat arkaya doğru uzanan depolar da vardı, bu görüntü beni fazlasıyla meraklandırmıştı. içeri doğru ilerlediğimizde bağırış sesleri gelmeye başlamıştı, bağırıştan ziyade acı çığlık sesleriydi. girdiğimiz binanın merdivene yönelen yolu kırmızı halı ile gösterilmişti. içimde bulundurduğum hem korku hem de heyecanla merdivenler çıkıyorduk. 3 kata çıktığımızda adımlarımız yavaşladı, gözlerimi İlyas abiye çevirdiğimde gözlerinde gördüğüm yogunluk, beni derinden etkilemişti. "İlyas abi, dün gece çok korkunç bir rüya gördüm" dedim sessizce. aklıma geldikçe tedirgin oluyordum. "ne gördün küçük hanım" dedi eli saçlarımı okşarken "ilyas abi sen hep beni korursun dimi" sesim çocuksu bir tonda çıkmıştı "hayatta olduğum sürece koruyacağım tabiki güzellik" dedi gülümseyerek. ve duraksadı. "evet geldik, baban içeride ferocia" "ama ben onu görmek istemiyorum" dedim gözlerimi açıp yüzümü buruştururken. bu halime güldü içeri girdiğimizde odadaki kasvetli hava beni kendinden uzaklaştırmaya yetmişti. duvarlar siyah kadife kumaşla kaplıydı. odanın tamamı neredeyse siyahtı zaten. "baba, beni çağırmışsın" dedim ona odaklanarak "ferocia, benim güzeller güzeli kızım" dedi koltuğundan ayağa kalkarken yüzündeki gülümseme beni ürkütmüştü. yanıma geldiğinde ilyas abiye buz gibi bir bakış fırlatıp tekrar bana döndü. eliyle saçımı okşarken "ferocia, baban bugün sana bir sınav hazırladı kızım" dedi gülümsemesi yüzünden silinmiyorken konuşmaya devam etti "gelin" dediğinde kapı açıldı ve içeri on tane adam girdi üstlerindeki yelekler ve silahları görünce tek kelime bile edemedim. hepsi önümde eğilip bana selam verdiğinde, hala olanları idrak edemiyordum. babam elimden tuttu ve aşağı inip depoya giriş yaptığımızda gördüklerime inanamadım. burada çeşitli aletler vardı. doğrusu babamdan bu kadarını beklerdim içerideki karanlığı ışık aydınlattı. keşke içimi de böyle aydınlatabilseydi "ben burada ne yapacağım baba" gülümsemesi artarken içeri düzinelerce adam girmeye başladı hepsi silahlı ve yelekliydi. "evet. karşınızda gördüğünüz kişi kızım FEROCİA NOBLEMON kendisi benim tek varisimdir. bana nasıl itaat ediliyorsa ona karşı da aynısı olacaktır, aksi takdirde kendinizi öldü bilin" hepsi teker teker eğilmeye başladığında, şaşkınlıkla babama baktım. kulağıma eğildi ve fısıldadı "benim kızım gibi davran ve sınavı geç". sınav? babam elime silah verdiğinde öylece kalakaldım. "baba" diye fısıldadığımda ne yapacağımı bilmiyordum "unutma ferocia, noblemon kanında vicdan hiç olmadı olmayacakta, şimdi kendine yakışanı yap ve İHANET EDEN BU PİSLİĞİ ÖLDÜR" cümleleri bittiğinde kafamı çevirdim ve nefesim kesildi "ilyas abi" diye fısıldadım korkuyla. kafamı hayır anlamında sallamaya başladım "öldür onu ferocia" dedi emir kipiyle. dilim lal oldu adeta. "b-baba y-yapamam, nasıl öldürürüm onu. ilyas abi o. olmaz baba nolur" şiddetle ağlamaya başladığımda bedenim sarsılıyordu. babam tarafından yediğim tokat. ağlamamı şiddetlendirmişti, "bana itaat etmeyi öğren" dedi hiddetle. tetiğe basmadığım her dakika için tokat yedim. bağırışlar. tokatlar. derken dengem altüst oldu iki kurşun sesi....sessizlik. gözlerimi açtığımda kendimde değildim sadece beden, ruhu az önce ölmüş olan daha on altı yaşında bir kız çocuğu. "ilyas abi" dedim şokla. ağlayamıyordum artık. dalgınlığımı bölen babamın kahkaha sesi oldu "biraz zor olsada geçtin sınavı ferocia, bundan şüphem yoktu zaten" gözlerimi yerde yatan ilyas abiden ayırmazken, babamın dedikleri beni çığırdan çıkartmıştı. "Dannazione, cosa mi hai costretto a fare? Cosa avrebbe potuto fare per meritarsi questo? Hai ucciso la mia anima. era il mio unico confidente
korktuğumda, öfkelendiğimde, üzüldüğümde italyanca konuşmaya başlardım. babam dediklerimi umursamaz şekilde bana döndü. "ah benim masum kızım bunları göremeyecek kadar safsın" dedi alaylı gözle bakarken "ama seninle gurur duyuyorum ferocia benim kızım olduğunu kanıtladın koşarak ilyas abinin yanına gittiğimde gözleri aralıktı, utanıyordum dokunmaya. yanaklarım yediğim tokatlardan kaynaklı kıpkırmızı olmuştu. "çok özür dilerim" dedim fısıldarcasına. gözyaşlarım ne zaman dinecekti. kafasını ellerimin arasına alıp, yüzünü okşadım. "üzülme ferocia, ben hep yanındayım" "HAYIR GİTME, BABA BİRŞEY YAP NE OLUR YAŞASIN YALVARIRIM. BABAA" ilyas abi gözlerini kapattığında. ne masumluğum kaldı ne de çocukluğum, benimle kalanlar. antidepresanlar ve kabuslarımdan başka bir şey değildi.. 🗡️🗡️şimdiki zaman🗡️🗡️ aynanın karşısında saçlarımı yaparken kapı çaldı. "gir" dedim ciddiyetle. "ferocia hanım kahvaltı hazır efendim." "tamam" dediğimde kapı kapandı ve son hazırlıklarımı yapıp aşağı indim. merdivenlere yöneldiğimde. evde bir hengame söz konusuydu. ay hadi ferocia, ne zaman normal oldu ki zaten merdivenlerden hızlıca indim ve yemek odasına doğru ilerledim. annemle, abim keyifsizce tabağındaki yemekle oynuyordu. babam ise keyifle yemeğini yiyordu. babam beni fark ettiğinde ayağa kalktı ve kollarını açtı. "oh mia bellissima ragazza" bundan fazlasıyla keyifliydi. (ah benim güzel kızım) "günaydın" dedim "bu evdeki karmaşanın sebebi nedir?" "gel kızım kahvaltını yap, aç kalma direncin düşer sonra" dedi babam gülümseyerek. onun bu sevecen hareketlerine göz devirirken, bakışlarım abime değdi. bir sorun mu var dercesine işaret yaparken, kafasını sallamakla yetindi. sandalyeyi çekip oturduğumda, babam msadaki tabakları bana uzatıp tabağımı doldurmaya başladı. "ne yapıyorsun" dedim rahatsız olmuş gibi. "güzel yemek ye, aç kalma iyice zayıfladın" "nasıl beslenmem gerektiğini ben bilirim, yirmi altı yaşındayım on altı değil." dediğimde dondu ilk önce, sonrada gülümsedi ve kahvesini içmeye başladı. bende french press'i alıp kahvemi doldurdum ve tek tek yemeye başladım. "ferocia, İtalya'dan, deden, Martina halan ve Constantin amcan gelecek. bu yüzden hazırlıklarla senin ilgilenmeni istiyorum. her şey eksiksiz olmalı. hem birlikte şirkete geçelim, sana yüzde elli hisse vereceğim, malum artık yaşlanıyorum değil mi" dili İtalyancaya alışkın olduğu için pek Türkçeyi konuşamıyordu "ben bunca işimin arasında şirketle uğraşamam baba, abim ilgilensin" "ben ne diyorsam o yapılacak ferocia, aksi söz konusu dahi olamaz" dedi ciddiyetle "peki ben ne yapacağım baba" dedi abim, beni kıskanmadığını biliyordum lakin babamın onu yok sayışı moralini bozuyordu "otur evde annenle magazin sayfalarına bak yada alışveriş sitelerine" dediğinde alaylı bir ifadeyle bakıyordu. ben bu konuşmalara daha fazla tahammül edemediğim için kahvaltımı sonlandırıp masadan kalktım. dolaptan bir şişe viski ve bir kadeh alarak şöminenin başına oturdum. içindeki odunları yakan ateş bendim. peki ya yanan odunlar kimi simgeliyordu? viskimi yudumlarken, gelen adım sesleri. sessizliğime eşlik etti. bu adım seslerinin kime ait olduğunu adım gibi biliyordum. kafamı çevirdiğimde tam da tahmin ettiğim gibi babam gelmişti. elindeki şarap dolu kadehi ile bana bakıyordu. "ne oldu bir sorun mu var" dedim meraksızca. anladı bakışlarımdan ne de olsa o Victor Noblemon. zeki ve acımasız olan o adam. 🗡️🗡️geçmişten kesit🗡️🗡️ "baba. BABA neredesin çok korkuyorum, çok karanlık" karanlıkta gelen adım sesleri usul usul, yavaş yavaş. ilk defa bu gece hiç bitmeyecek sandım "Calmati, Ferocia, ricorda, grazie a questi allenamenti diventerai una donna molto forte, il mio angelo peccatore." (Sakin ol Ferocia, unutma, bu eğitimler sayesinde çok güçlü bir kadın olacaksın, günahkar meleğim) 🗡️🗡️günümüz🗡️🗡️ babam karşı koltuğa yerleştirdiğinde beklentiyle ona baktım. "bizi bitirmeyi aklına koymuş bir aile vardı ferocia hatırlıyor musun?" "hatırlıyorum, türk yeraltı mafyalarından bir aile, sanırım Sipahioğlularıydı" "evet onlar ve senden bir isteğim var güzel kızım" dedi gülümseyerek. bu gülümsemeyi iyi tanırdım "nedir, isteğin?" diye sordum sorgulayan gözlerle, malum hiç hayırlı işler çıkmıyordu. "bu akşam Sipahioğlularının en büyük oğlu Baran Sipahioğlu ile birlikte yemeğe çıkmanı istiyorum" |
0% |