Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm

@pesimistyazar

Bölüm 1


Dört gözle Saat 11:00 olmasını bekliyordu Ali. Girmiş olduğu KPSS sınavı açıklanacaktı çünkü. Sürekli gözü saatteydi. Çok heyecanlı ve stresliydi. Üstelik eş dostta sınav sonucunu merak ediyor sık sık arıyorlardı. Sınav açıklanmadan ona moral vermeye çalışanlar olduğu gibi alttan alttan dalga geçenlerde oluyordu. Sanki kendi hayatı ile ilgili bir durum değildi. Geleceği bununla şekillenecekti nede olsa. Hayatın karmaşık yapısında önemli bir virajda olduğunu içten içe hissediyordu. Ailesi sürekli onun için yaptıklarını hatırlatıp duruyordu. Çevresinde ondan daha erken ondan daha küçük yaşta ekonomik özgürlüklerini kazananlar vardı. Bu durum çevresinde bir tokat gibi yüzüne yüzüne vuruluyordu. Sürekli birileri ile kıyaslanmaktan bıkıp usanmıştı. İnternetin çektiği bir kahvehanede çayını yudumlarken hislerini, duygularını kelimelere dökmekte zorlanıyordu.
Ailesinin durumu iyi değildi. Üstelik kalabalıktılarda. Anne baba görücü usulü ile evlenmiş daha 16-17 yaşlarında iken. Bu eskiden çok yaygın bir durummuş. Erken yaşlarda evlenip çok çocuklu olmak sanki bir kuralmış gibi anlatılırdı bazen aile içerisinde. Dokuz çocuklu bir ailenin ortancasıydı Ali. Ondan büyük iki kız iki erkek ondan küçük iki kız iki erkek. Aile bireylerinin çok olması bazı durumlarda iyi aslında. Mahallede mesela büyük çocuklar kolay kolay sataşamazlar sana. Senden korktukları için değil yada sen çok cesur korkusuz olduğun için de değil. Erkek çocuklarının çokluğu aileye bulundukları yerde itibar kazandırıyormuş. Kız çocukları ise utanç kaynağı olarak görülüyormuş. Ne kadar da tuhaf aslında anne babalar sürekli erkek evlatların hayırsızlığından bahsedip erkek çocukları bir de itibar kaynağı olarak görmeleri. Kız çocuklar ise öyle değilmiş. Anne babaya hayatlarının her alanında yardımcı olurlarmış. Üstelik erkek evlatlarının evden attığı anne babalara da kız çocukları bakarmış. Ama kızlar utanç kaynağı görülürmüş. İşte böylesine gelenekçi bir aile ortamında doğmuştu Ali.
Saat 11:00 olmuştu Ali çok hızlı bir şekilde ayağa kalkmaya çalıştı. Bir an önce yolun karşısındaki internet kafeye gidip sonucuna bakmak istiyordu. Ancak hızlıca kalktığı için tökezledi ve düşmek üzere iken masaya tutunmak istedi ancak masa üzerindeki yarısına kadar dolu olan çay bardağı devrildi. Ali ise etraftakilerin şaşkın bakışlarını önemsemeden dışarıya çıkmak üzere iken bir ses onu durdurdu.
- Hey hemşerim çay parası ve kırılan bardağın parasını vermeyecekmisin? Ali sanki nerde olduğunu unutmuştu devrilen masaya ve kırılan bardağa gözü ilişti.
- Özür dilerim usta biraz acelem vardı. Borcum ne kadar?
- İki çay 2 tl, bardak 1 tl dedi kahveci.
Daha sözünü bitirmeden Ali cebindeki 5 tlyi masaya koydu para üstünü beklemeden hemen kahveden çıktı. Yolun karşı tarafına geçmeye çalışırken akan trafiğe önem vermedi. Öfkeli şoförlerin korna seslerine de aldırış etmiyordu. İnternet kafe çalışanına:
-Sınav sonucuma bakmak istiyorum diyebildi. Bir yandan çalan telefonunu sessize alırken bir yandan da sınav sonuç ekranındaki bilgilerini söylemeye çalışıyordu. O kadar çok heyecanlıydı ki tc kimlik bilgisini yanlış verdi. İçinden bildiği duaları okuyor, Allahım Rabbim deyip duruyordu.
-Bilgileriniz yanlış diyen kafe çalışanının sözlerini yanlış anlamış olacak ki.
- Kazanamadım mı abi ? Dedi ağlamaklı boğuk bir sesle. Çalışan güldü.
- Yok kardeşim TC numaranı yanlış söyledin. Bana kimlik kartını ver bakayım
- Ali Kimlik kartını verirken ekrana bakıp bakmama konusunda tereddüt yaşıyordu. Kafe çalışanının:
-Kardeşim Allah seni utandırmasın. Yeni işin hayırlı uğurlu olsun söylediğini duydu.
Bu kelimeleri bu andan itibaren bir müddet daha duyacaktı.
Ekranda yazılanları tekrar tekrar okuyor
- Kafe çalışanına bu benim sonucum demi diyordu !
Kafe çalışanı:
- Evet kardeşim kimlik senin ise sonuç senindir.
Ali çalışana minnettar bir şekilde teşekkür edip dışarı çıktı. Kaç dakikadır çalan telefonuna arayanın kim olduğuna bakmadan cevap verdi. Anne ve babası nerdeyse aynı anda
- Oğlum neden cevap vermiyorsun çok meraklandık.
Gururlu bir şekilde:
-Allah’a şükürler olsun kazandım. Anne o kadar çok şükür şükür çekti ki baba araya girip:
-Allah utandırmasın, hayırlısını nasip etsin oğlum. Ali:
- Evde görüşürüz yoldayım, geliyorum dedi. Ali yol boyunca içini kaplayan sevinci gizlemekte zorlanıyordu. Ailesi nereyi kazandığını da sormamıştı üstelik. Ali de söylememişti. Demek atanmayı o kadar çok istemişlerdiki neresi olduğunun hiçbir önemi yoktu. Önemli olan atanmaktı. Nereye giderse gitsin elinden geleni yapacak ülkesine, milletine faydalı nesiller yetiştirecekti.



Yaz tatili bitmek üzereydi. Esra derme çatma evlerinin penceresinden mahalleden gelip geçenlere bakıyordu. İnsanları anlamakta zorluk çekiyordu bazen. Kimi gereksiz bir özgüvene sahip, kimi çok pısırıktı. Kimi yapmadığı şeyleri ballandıra ballandıra anlatıyor, kimi de sessiz sedasız bir şekilde etrafına bakınıp duruyordu. Yaşlıların küçümseyen bakışları, gençlerin kendinden emin tavırları farkında olanlar için komikti aslında. Esra en çokta çocukları izlemeyi seviyordu. Yapmacılıktan uzak, sadece yapmaya çalıştıkları işlere odaklanmalarına hayranlıkla bakıyordu.

Lise son sınıfa geçmişti Esra. Dersleri çok iyi sayılmazdı. Onun istediği şey bir an önce 18 yaşına basıp okulu bitirmekti. Geleceğe dair hayallerinin önünde en büyük engel olarak bu iki şeyi görüyordu. Eğlence mekanına gitmek veya bir işte çalışmak istediğinde yaşı ve okulu bahane edilirdi. Büyüklerin insanların önüne koymuş olduğu bu sınırlandırmaları can sıkıcı ve sinir bozucu buluyordu. Ne zaman ne kadar nasıl yaşıyacağına onlar karar veriyordu.

Kardeşinin sitem dolu sesi Esra’yı daldığı düşüncelerden kurtardı.

“Abla çok acıktım.”

“Tamam canım kardeşim, ne yemek istersin?”

“Patates kızartmasını istiyorum, yanında haşlanmış yumurta ve yoğurt.”

Esra gülümsedi. Kardeşi her zamanki gibi en sevdiği yemekleri sıralamıştı. Bir an için mutfağa gidip bu basit ama lezzetli yemeği hazırlamak ona her şeyden daha anlamlı geldi. “Peki,” dedi, “hemen yapıyorum.”

Mutfakta patatesleri soyarken, aklı hala geleceğe dair hayallerindeydi. Belki de Esra, bir şeyleri değiştirme isteğinin bu kadar güçlü olmasının sebebini tam olarak anlayamıyordu. Herkesin sıradan kabul ettiği şeyler ona anlamsız ve boğucu geliyordu. Belki de, hep bir yerlere sıkışmış hissettiği için bu kadar sabırsızdı. Lisenin son yılı, diğer yıllardan farklı bir heyecan getirmemişti ona. Okulun sonunu görmek istemesinin nedeni, bitişin özgürlüğü getireceğini ummasıydı. Ancak içten içe, özgürlüğün yalnızca bir başlangıç olduğunun farkındaydı.

Yağ kızmaya başladığında, Esra patatesleri dikkatlice yağa bıraktı. Cızırtılar mutfağı doldururken, kardeşi mutfağın kapısında belirdi. Esra, küçük kardeşinin gözlerindeki beklentiyi fark etti. “Birazdan hazır olacak,” dedi.

Kardeşi bir süre sessiz kaldıktan sonra, “Abla,” dedi usulca, “Sen okulu bitirince ne yapacaksın?”

Esra bir an durakladı. Bu soru ona her sorulduğunda, cevabı hala tam olarak bilmediğini hissediyordu. Çocukken bir hayali vardı ama o hayal artık ona çok uzak geliyordu. “Bilmiyorum,” dedi sonunda, “Ama kesinlikle kendi kararlarımı vereceğim.”

Kardeşi ona büyük bir hayranlıkla bakıyordu. Esra, kardeşinin bu saf hayranlığını boşa çıkarmamayı diledi. “Sen ne yapmak istersin büyüyünce?” diye sordu, konuyu değiştirerek.

Kardeşi düşünceli bir şekilde cevap verdi, “Belki senin gibi biri olmak isterim. Her zaman kendi bildiğini okuyan biri.”

Esra gülümsedi. “Ama,” dedi şakayla karışık, “her zaman doğru yolu seçtiğimden emin değilim.”

Kardeşi de gülümsedi. “Ama senin yolun eğlenceli,” dedi neşeyle.

Esra, patatesleri altın rengini aldıklarında ateşten alıp, haşlanmış yumurtaları ve yoğurdu hazırlamaya geçti. Yemeği masaya koyduklarında, kardeşi büyük bir iştahla yemeye başladı. Onu izlerken, Esra geleceğin ne getireceğini bilmemesine rağmen, şimdiki anın tadını çıkarmaya karar verdi.

Belki de geleceği çok fazla düşünmek yerine, anı yaşamak gerekiyordu. Esra, masadaki sessizliğin içinde kendi düşüncelerine daldı. Bir gün mutlaka kendi hayallerine ulaşacaktı, ama o zamana kadar bu küçük anların kıymetini bilmeliydi. Kardeşiyle geçirdiği bu zamanın, içindeki huzursuzluğu yatıştırdığını fark etti. Kendine bir söz verdi: Ne olursa olsun, geleceğe dair endişelerini bir kenara bırakıp, bu anın tadını çıkaracaktı.

Ve böylece Esra, kardeşiyle birlikte yediği sade bir yemeğin bile, hayatın en değerli anlarından biri olabileceğini anladı.

 

Loading...
0%