Yeni Üyelik
13.
Bölüm

13. Bölüm

@pesimistyazar


Merdivenlerin ortasında oturmuş, başını ellerinin arasına alan Esra, Selin ve Nergis’in geldiğini fark etmemişti. Kalbi kırılmış, hayal kırıklığına uğramıştı. Ali, Nilay ile beraber okuldan uzaklaşırken hiçbir şey yapamamıştı. Sadece arkalarından umutsuz bir şekilde izlemekle yetinmişti. Güçlü olmak istemiyordu, güçlü görünmek de istemiyordu. Umrunda değildi insanların nasıl bakacağı, ne diyeceği… Ağlamak, hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyordu. Arkadaşları Esra’nın bu haline dayanamıyorlardı. Onu teselli etmeye, sakinleştirmeye çalışmak çok zor geliyordu.

Selin sessizliği bozmak istedi. “Esra, bahçeye gidip yürüyelim.” Nergis arkadaşını destekledi. “Çok iyi olur. Hadi, gidelim.” Esra hiçbir şey söylemeden ayağa kalktı. Arkadaşlarının arasında, elleri birbirine bağlı olduğu halde yürüyordu. Kaç tur attılar bahçenin etrafında, aynı yerlerden kaç defa geçtiler, bilmiyorlardı. Üçü de konuşmak istemiyordu. Çevredeki meraklı bakışları umursamıyorlardı. Esra, bundan sonra ne yapacağı konusunda çok kararsızdı. Ne okula gitmek ne de eve gitmek istiyordu.
Esra’nın bu hali, arkadaşlarının gözünde çok tanıdıktı. Bundan tam dört yıl önce, ortaokulun bittiği yıl, Esra’nın hayatı kararmıştı. Babası, annesi ve küçük kardeşiyle beraber Diyarbakır’ın dar sokaklarında yürürken, aniden patlak veren bir çatışmanın ortasında kalmışlardı. O anların kaosu ve dehşeti hala Esra’nın hafızasında capcanlıydı. Korkuyla dolup taşan o kısacık an, Esra’nın hayatını altüst etmişti. Bir kurşun, tıpkı bir fırtına gibi geldi ve annesi Selma’yı buldu. Esra, gözleri önünde annesinin yere yığılmasına tanık olmuştu; o gözlerinde hayatının tüm sıcaklığı sönmüştü.

Hastanede geçirilen günler, bitmek bilmeyen bekleyiş, umut ve çaresizlikle doluydu. Her an bir mucize beklemişlerdi ama o mucize hiçbir zaman gerçekleşmedi. Annesi yoğun bakımda ölümle pençeleşirken, Esra’nın da iç dünyası yavaş yavaş karanlığa gömülmüştü. Bu süreçte, Esra tamamen içine kapanmış, adeta dünyayla bağını koparmıştı. Günlerce odasından çıkmamış, tek bir kelime dahi etmemişti. Gözlerinde o eski ışık kalmamıştı, yüzünde ise tarifsiz bir hüzün vardı.

Arkadaşları, o günlerde Esra’nın sessizliğinin, içine kapanmışlığının ne kadar derin olduğunu anlamışlardı. Bu sessizlik, insanı sağır edecek kadar güçlüydü; Esra’nın acısı o kadar büyüktü ki, kimse bu acıya ulaşamıyordu. Onu teselli etmeye çalışmak, neredeyse imkansız gibiydi. Yine de, Esra’nın yeniden aynı karanlığa düşmesine izin veremezlerdi. Onun içi dışı pırıl pırıldı, kalbinde kin ve nefret barınmazdı. Ama şimdi, Esra’nın içinde tekrar o eski, yıkıcı sessizlikten izler görmeye başlamışlardı.

Son birkaç ayda, Esra yeniden hayata tutunmaya başlamıştı; ama arkadaşları, bu kırılgan dengeyi korumanın ne kadar zor olduğunu biliyordu. Esra'nın duygusal gelgitleri, bazen onu hiç beklenmedik şekilde savurabiliyordu. Onun bu derin, sessiz acısını hafifletmeye çalışmak, arkadaşları için bir görevden çok bir zorunluluktu. Çünkü Esra, onlara göre, henüz yaşının getirdiği masumiyetle doluydu; içinde karanlık barındırmayan, saf bir ruhu vardı. Ama şimdi, annesini kaybettiği o günkü gibi yalnız hissediyordu. Bu yalnızlık, onu tekrar karanlık bir uçuruma çekebilir diye korkuyorlardı. Ve bu defa, onu kurtarabilecek gücü kendilerinde bulamayacaklarından endişeliydiler.Esra’nın içi dışı pırıl pırıldı. Kin gütmez, kıskançlık yapmazdı. Gel gitliydi o kadar, sadece. Kim değildi ki? Her insanın anormal olduğu bazı davranışları, bazı halleri yok muydu? Bu gayet insancıl bir durum değil miydi? Birkaç gün sonra 18 yaşına girecekti ve kendini çok yalnız hissediyordu. Kızlara oranla uzun sayılırdı. Saçlarını ya dağınık bırakır ya da at kuyruğu denilen bir şekilde bağlamayı severdi. Gözleri iri ve siyahtı. Ağladığı ve güldüğü zaman gözlerinin rengi değişirdi. Burnu, ağzı ve gözleri çok orantılıydı. Kaşları yay gibi kavisliydi. Kirpikleri tel tel ve uzundu.

İkindiye doğru okulda bir hareketlilik başladı. Sınıflarından dağılan öğrenciler, bahçede kendilerini bekleyen ebeveynlerine doğru koşuyor ve gülücükler saçıyordu. Nedense birden Esra’nın dikkati, bahçeden içeriye giren siyah bir arabaya takıldı. Camları siyah şerit ile kaplı olduğu için içerisi tam olarak görünmüyordu. Arabanın ön kapılarından iki kişi indi. Siyah takım elbiseleri ve siyah gözlükleri ile çok dikkat çekiciydiler. İki liseli genci tutup bir şeyler sordular. Ardından okulun içine doğru yürüdüler. Esra şüphelenmeye başladı; bu okulda bu tipler ilk defa görülüyordu. İçine bir şüphe, bir korku girdi. “Bunların Ali veya o kadın ile bir ilgisi olabilir mi?” Sorusunu kime sordu, kendisine mi arkadaşlarına mı? O da pek kestiremiyordu. Birden, neden hızlandığını anlamadan, arkadaşlarından ayrıldı. Az önce siyah takım elbiseli, siyah gözlüklü adamların konuştuğu gençlere seslenerek: “Bir dakika durur musunuz? Kimdi o adamlar? Sizden ne istediler, size ne sordular?” sorularını peş peşe sıraladı. Gençler cevap verirken, Esra sanki başına kuş konmuş da uçmasını istemiyormuş gibi hareketsiz ve dikkatliydi. Gençler: “Bize 29-30 yaşlarında, esmer, 1.80 - 1.85 boylarında, siyah saçlı bir öğretmenin bu okulda görev yapıp yapmadığını sordular...” Daha gençler konuşmaya devam ederken, Esra çoktan uzaklaşmaya başlamış, adamların peşinden okulun içine giriyordu. “Bu tarif, Ali’nin tarifi… ondan başkası değil” diyerek adımlarını daha da hızlandırdı. “Peki ama bu adamlar Ali’den ne istiyor olabilirler? O kadın ile ilgisi var mı? Ali’nin başı dertte mi? Pek tekin adamlara benzemiyorlar…” O kadar çok kaygılanmıştı ki nefes alıp vermekte zorlanıyordu. İçine büyük bir korku girdi. Adamlar, Cengiz Bey’in odasından içeriye girerken Esra yetişmişti. Kapıyı kapattılar; içeridekilerin seslerini işitebilmek için Esra kulağını kapıya dayadı. Adamlar: “İyi akşamlar müdür bey. Biz Ali Hoca’nın köyünden arkadaşlarıyız. Onunla görüşmek için geldik.”

Cengiz Bey: “Ali Hoca sabah erken saatlerde izin alıp ayrıldı. Aramadınız mı?”

Adamlar: “Aradık ama ulaşamadık. Bize ona ulaşabileceğimiz bir adres verebilirseniz belki evinde sürpriz yapabiliriz.”

Cengiz Bey iyi niyetli, saf, temiz bir adamdı. “Tabii ki. Dosyasına bakayım.” Raflardan Ali’nin dosyasını bulup getirirken: “Bu gençler yok mu? Hayatlarına heyecan katmayı seviyorlar. Kâğıt kalem varsa adresini vereyim.” Adamlar: “Yok müdür bey, biz resmini çekelim.”

Cengiz Bey: “Daha kısa, daha pratik” derken gülümsüyordu. Yine espiri yaptığını sanıyordu. Adamlar teşekkür edip kapıya doğru gelirken Esra ayak seslerini fark edip kapıdan uzaklaştı. Artık emindi, Ali’nin başı dertteydi. Altıncı hissi çok güçlüydü. İçine düşen şüphelerde hep haklı çıkıyordu. “Şimdi ne olacaktı? Ne yapacak, Ali’ye nasıl haber verecekti?” Adamlar yanından geçerken durdu. Ne konuştuklarını duyabilmek için nefesini tuttu. İçlerinden biri: “Önce evine bakalım.” Diğeri: “Rahat ol, nereye giderse gitsin elimizden kaçamaz.”

Esra’nın içi, Ali’ye karşı karmaşık duygularla dolup taşıyordu. Kalbinde beliren öfke, yaralı bir ruhun fısıltısıydı. Ali, ona sadece uzaklaşarak değil, aynı zamanda içindeki boşluğu derinleştirerek zarar vermişti. Esra, Ali’nin başını belaya sokmak istemiyordu, ama onun da biraz olsun canının yanmasını istiyordu. Belki o zaman, Esra’nın içinde yaşadığı fırtınanın ne kadar yıkıcı olduğunu anlayabilirdi.

Ali’nin, çekip gitmesi, Esra’yı derin bir umutsuzluğa sürüklemişti. Ama şimdi, içindeki acıya karşı koyamıyordu; bu acının bir parçası, Ali’nin de yaşaması gereken bir ceza gibi geliyordu ona. Belki de, Ali’nin gidişiyle ne kadar büyük bir hata yaptığını, Esra’nın kalbinde açtığı yaranın ne denli derin olduğunu fark etmesini istiyordu. İçindeki bu karanlık arzu, Esra’nın, Ali’yi kendi acısına ortak etme isteğiydi.

Esra, Ali’nin de onun gibi yalnız kalmasını, kaybolmuş hissetmesini istiyordu. Ali’nin, yaptığı seçimlerin sonuçlarıyla yüzleşmesini görmek, Esra’ya bir tür teselli olabilirdi. Çünkü o da kendi canını yakmıştı; Esra’nın umutlarını, hayallerini paramparça etmişti. Onun peşinden gitmekle hata yaptığını anlamasını istiyordu. Belki o zaman, Ali, Esra’nın iç dünyasında kopan fırtınaları, yaşadığı ıstırabı, hissettiği derin yalnızlığı daha iyi kavrayabilirdi.

 

Loading...
0%