Yeni Üyelik
19.
Bölüm

19. Bölüm

@pesimistyazar

Esra, Ali Hoca’yı defalarca aramış ama ona ulaşamamıştı. Korkusu gittikçe artıyordu. İçindeki ses durmadan yankılanıyordu: *"Ne yaptın Ali, kendine? Bize ne yaptın? Neden bu karanlık kadının peşinden gittin? Onda ne buldun? Şimdi başına ne geleceğini bilmeden, gününü gün ederken, senin için endişelenen Esra’ya ne yaptın?"*

Kendi kendine gelin güvey olduğunu fark ettiğinde, suçluluk duygusu iyice ağırlaştı. *"Onun suçu yoktu ki,"* diye mırıldandı. Yine de içindeki bu karmaşık duygulardan kaçamıyordu. Ali’ye olan öfkesinin ve üzüntüsünün altında, ona karşı hâlâ beslediği derin sevgi yatıyordu. Ne olursa olsun, onu bulmalıydı.

Ali’nin masasındaki zarfta bulduğu adrese gitmekten başka çaresi kalmamıştı. O zarfta yazan adres, Ali’nin evi olmalıydı. Kalbi hızla çarparken, bu bilinmezliğe doğru adım atmaya karar verdi. Kafasında bin bir türlü soru dolanıyordu. *"Ali orada mıydı? O kadın gerçekten kimdi? Ve en önemlisi, Ali ile onun arasında ne vardı?"*

Esra, tüm bu soruların cevabını öğrenmeye kararlıydı. Kendi içindeki çekişmeleri bir kenara bırakıp, kendini bu soruların peşine düşmeye zorladı. Yola çıkmadan önce derin bir nefes aldı, son bir kez telefonuna baktı ama Ali'den hâlâ bir haber yoktu. İçinde büyüyen endişeyi bastırmaya çalışarak yola koyuldu.

Yolda yürürken, Ali’ye olan duyguları zihninde dalga dalga kabarıyor, zaman zaman öfke, zaman zaman umut ve hüzün arasında gidip geliyordu. Gözlerini sıkıca kapatıp düşündü: *"Bu işi çözmeden kendime gelemem. Ali Hoca’yı bulmalıyım, ona ne yaptığını sormalıyım."*

Adrese yaklaştıkça, kalbi hızlandı. Bina önünde durduğunda, kollarını sarıp kendini sakinleştirmeye çalıştı. Kapıya doğru yürürken, neyle karşılaşacağını bilmemenin verdiği tedirginlik tüm vücudunu sardı. Zili çaldı ve kapının açılmasını beklemeye başladı. Esra, defalarca zili çaldı, ancak açan olmadı. Korkusu ve tedirginliği giderek artıyordu. Çaresiz bir şekilde dönmek zorunda kaldı ve apartmanın karşısındaki bir kafede oturup beklemeye başladı. Karanlık iyice çökmeye başlamıştı. Tam kalkıp eve gitmeye hazırlanırken, apartmanın önünde okuldaki o siyah arabayı gördü. İçinden çıkan adamlar, yine aynı adamlardı. Esra’nın içine hem korku hem de umut aynı anda doldu. Adamlar Ali’yi hâlâ bulamamışlardı. Bu düşünce onu bir nebze rahatlattı. Ancak bu adamların hâlâ onu arıyor olması, durumun ne kadar ciddi olduğunu da gösteriyordu.

Esra, Ali Hoca’yı tekrar aramaya başladı. Cevap alamayınca bir mesaj attı: *"Umarım gelmeden mesajlara bakarsınız ve sizi uyarabilirim. Her neredeyseniz, burada olup bitenlerden haberiniz olmalı."*

Esra artık uyuyamıyordu. Uyuduğunda ise kâbus görüyormuş gibi uykularından sıçrayarak uyanıyordu. Kaç defa daha Ali’nin evine gitmişti, kaç saatte bir onu aramış ve mesaj atmaya devam etmişti, sayısını bile unutmuştu. Okulda ve Ali’nin evinde gördüğü siyah araba ve esrarengiz adamlar, kaç defa daha evin etrafında dolanmıştı. Bir iki saat daha bekleyip Ali’den haber alamazsa, durumu eski polis olan babasına anlatmaya karar verdi.

Bu sırada, telefonunun şarjı bitmişti. Telefonunu şarj edebileceği bir yer aramaya başladı. Hava kararmıştı. Karanlık, bir örtü gibi Diyarbakır’ın sokaklarını kaplamıştı. Telefonunu şarjdan aldıktan sonra Diyarbakır’ın tarihi sokaklarında dolaşmak istedi. Telefonunu açar açmaz birkaç bildirim sesi geldi. *"Ah baba, yarım saat bile telefonun kapalı kalmasına dayanamadın, hemen endişelendin mi?"* diye düşünerek gülümsedi. Pek de isteksiz bir şekilde telefonu alıp babasını aramaya karar vermişti ki, kalbi hızlanmaya başladı. Ellerinin titrediğini fark etti, gözleri doldu. Ali Hoca’nın numarasıydı.

Esra, tuşları çevirirken elleri titremeye devam ediyordu. Bir... iki... üçüncü çalışında telefon açıldı. Karşıdan Ali’nin sesi gelince, Esra derin bir nefes aldı. "Hocam, ben Esra. Kaç gündür size ulaşmaya çalışıyorum. Burada tuhaf şeyler oluyor," dedi, sesi tedirgin ve endişeliydi. Yüzü kızarmaya başlamıştı.

Ali Hoca, soğukkanlı olmaya çalışarak Esra’yı sakinleştirmek istedi. "Esra, telefonum kapalıydı. Seni endişelendirdiğim için özür dilerim. Lütfen, sakin ol ve ne olup bittiğini bana en başından anlat..."

Esra, bir yandan Ali'nin söylediklerini dikkatle dinlerken, bir yandan da içindeki endişeyi kontrol etmeye çalışıyordu. Ali'nin sesi her ne kadar sakin görünse de, olayların ciddiyetiyle yüzleşmek zorunda kalacağı belliydi. "Tamam, hocam," dedi Esra. "Siz bir kadınla okuldan ayrıldıktan sonra okula siyah bir araba geldi..." diyerek olayları en başından itibaren anlatmaya başladı. "O adamlar hâlâ evinizin etrafında geziniyorlar ve pek iyi niyetli görünmüyorlar."

Ali, Esra’yı bu işe karıştırmak istemiyordu. "Teşekkür ederim, Esra. Bundan sonrası bende. Sen sakın dikkat çekme. Sana bir şey olmasını istemem."

Esra, kızgın ve kırgın bir şekilde cevap verdi: "Ne demek hocam, 'Sen artık karışma' diyorsunuz? Farkındaysanız, çoktan karışmış oldum." Sinirle sözlerini söylerken, neden yetişkinlerin gençlerin fikirlerine önem vermediğini düşünüyordu. *Halbuki bizim hayallerimiz onların hayallerinden çok daha büyük. Biz de kendi başımızın çaresine bakabiliriz.*

Ali, Esra’yı kırdığını anladı ve mahcup oldu. Yüzü kızardı, gevelemeye başladı. "Haklısın Esra, sana haksızlık yaptım. Ancak bu tavrım, seni korumak için... Sana zarar gelmesini istemem. Şimdi Diyarbakır’da değilim, bu yüzden için rahat olsun. Güvendeyim."

Esra, endişeyle sordu: "Yarın okula gelecek misiniz?"

Ali, ne diyeceğini bilemedi. "Karar veremedim. Şimdi bu durumun üzerine biraz düşüneyim."

Esra, ısrarla devam etti: "Bana haber vermeyi unutmayın. Sonra meraklanıyorum."


Esra ile Ali konuşuyorken, Nilay sessizce onları dinliyordu. Ali’yi kıskandığını hissetti. Esra’nın Ali’ye olan ilgisi, öğrencinin öğretmenine duyduğundan çok daha öteydi. Nilay, Ali’nin bunun farkında olmadığını anladı. Kendine karşı duyduğu nefret büyük bir öfkeye dönüştü. Ali’nin hayatını mahvetmek üzereydi. Üstelik sadece Ali değil, şimdi de Esra çıktı. Zavallı kız, Ali Hoca’yı merak etmenin ötesinde ona aşık olmuştu. Gözlerinden yaşlar süzüldü; vicdan azabından kalbi alev alev yanıyordu. Kendini teselli etmeye çalışırken, bataklık bir hayattan kurtulmak, normal insanlar gibi yaşamak gibi isteklerinin fazla olup olmadığını düşündü. Bazı insanların nasıl yaşayacağını seçmeye hakkı olmadığını düşündü. Düşmüş olduğu derin kuyuda boğulmalıydı. Şimdi de eli yüzü düzgün insanları, düştüğü bataklıkta boğuyordu. Ellerini boğazına götürdü; gerçekten boğuluyormuş hissine kapıldı. Kendini Ali’ye sevdirmek için yaptıkları onu daha da zor durumda bırakıyordu. “Ali’yi kendimden uzaklaştırmalıyım. Onu gerçekten seven, ona değer veren insanlara bırakmalıyım.” Ali’nin içine düşmüş olduğu bu çaresizliği izlerken, onun güçlü görünmek için verdiği mücadeleyi takdir ediyordu. “Ali, beni burada bırak. Kendini kurtarmalısın. Benimle beraber bir çıkmazın içine girme. Bizim gibi insanların alın yazısı böyledir.”

Ali, elleriyle Nilay’ın ağzını kapatarak, “Neler söylüyorsun? Bu kadar yol aldıktan sonra senden nasıl uzaklaşabilirim? Hayatıma girmek senin değil, benim tercihimdi. Kimse beni zorlamadı. Ben sensiz bir hayatı artık düşünmek istemiyorum. Seni çok seviyorum ve seninle bir geleceğim olsun istiyorum,” dedi. Ali’nin sesinde bir kararlılık, gözlerinde ise uzağı görememekten kaynaklanan bir belirsizlik vardı. Nilay’ın bu sözleri duymuş olması, nedense onu rahatlatmamıştı. “Aptal kadın! Yaptığını beğendin mi?” Yüreğindeki yangın alev aldı. Ali, onun yüreğindeki ateşi harlamıştı. Ali’yi kendinden uzaklaştırmaya karar verdi. “Bu uygun bir zaman değil.” Ali’ye gerçek kimliğini söyleyip, gerçek niyetini açıklayıp kurtulmak istiyordu. Ancak böyle yaparsa daha bencil bir davranış olacağını düşündü ve tekrar söylemekten vazgeçti. Şu kadarcık zamanda yaşamamış olduğu sıkıntı yeter de artardı.

 

Loading...
0%