Akşam saatlerinde Diyarbakır sokakları çok hareketli olur. Gündüz aşırı sıcaklardan bulanan insanlar güneşin batması ile beraber kendini dışarı atar. Çoğu Diyarbakırlı için bu saatler işin bittiği artık dinlenme ve eğlence zamanıdır. Bazıları için ise bu saatler çalışma saatleridir. Bu saatlerde işe çıkanlardan biri de Nilay. Neredeyse her gün aynı saatlerde aynı yerde aynı araba ile kendisini bekleyen müşterileri için hazırlanır. Bu hayattan bıkmıştır bir çıkış kapısı arar Nilay. O kadar çok uzun zaman olduki bu şekilde bir hayat yaşayalı normal bir hayat yaşayabilir miydi ki.
Yaşadığı şehirden çok uzaklara gidip onu hiç tanımayan insanların arasına katılmak istiyordu. Her şeyi arkasında bırakıp bilinmeze doğru bil yol almak ne kadar zor olabilirdi ki. Her şeye sıfırdan başlama imkanı, düzgün bir hayat, seven, saygı duyan, değer veren bir eş; etrafında koşuşturan çocuklar… Çok mu uzak bu hayalleri imkansız mı yoksa ?
Tanıyanların sokak ortasında göz ucuyla bakıp tahrik etmelerinden o kadar çok rahatsızlık duyuyorki. Sanki kendileri çok namuslu, dürüst, ahlaklı kişiler. Para karşılığında bedenini satan mı ruhunu satan mı daha aşağıdadır. Bir kaç dakikalık bir şehvet için insanların uydurmak zorunda olduğu yalanlar o kadar çok, katlandığı sıkıntılar o kadar fazlaki. Aldatılan kadınlar, yüzlerine gülücükler saçıp avuttukları çocuklarına karşı nasıl bu kadar rahat olabiliyorlardı. Bir ara yüzünü buruşturdu bu iki yüzlü insanlar yüzünden midesi bulanacak gibi oldu. Ama kendini toparladı derin bir nefes alması ile onu almaya gelen taksinin korna sesiyle irkildi. Sanki beklemiyormuş gibi şaşırdı. “Atla müşteri bizi bekliyor.” Nilayın yüzüne bakmadan hal hatırını sormadan Kazım konuşmaya devam etti. “Gideceğimiz adam varlıklı biri sakın adamı tersleme, yüzüne mümkün mertebe bakma” diye ekledi. Değeri bu kadar mıydı bedeni üzerinden yapılan pazarlıklarda söz hakkı bile yoktu. Ne hissettiği nasıl olduğunun bir önemi yoktu. Nilay hissettiklerini gizlemede ustaydı. Müşteriyi nasıl memnun edeceğini biliyordu. Taksinin arka koltuğunda camdan dışarıyı izlerken “ asıl yüzüne bakılmaya değer biri olmadığı için bakmayacam” diye iç sesi ile konuşuyordu. Taksinin içindeki sessizlik, Nilay’ın düşüncelerinin yankılanmasına neden oldu. Yolda geçerken karşılaştığı birkaç eski tanıdık, ona yüzeysel bir merhamet gösterisi yapıyormuş gibi hissettirdi. Bu insanları izlerken, toplumun ona karşı duyduğu acıma ve küçümseme karışımından ne kadar sıkıldığını bir kez daha fark etti. Her biri, onun yaşadığı hayatı anlamadan, kendi rahatlıkları için kendisini basit bir nesne olarak görüyordu.
Taksi, şehrin biraz daha dışındaki lüks bir villanın önünde durduğunda, Nilay araçtan indi. Gözleri, gece karanlığında parlayan lüks villa üzerinde gezindi. İçeride, varlık içinde yaşamanın sağladığı rahatlık ve özgürlüğün, kendisi için ne kadar uzak bir hayal olduğunu düşündü. İçerideki adamın zenginliği, onun bu karanlık yolda sürdürdüğü hayatın getirdiği sıkıntılardan uzak olabileceği bir dünyayı temsil ediyordu.
Kazım, villa kapısında bekleyen güvenlik görevlisine selam verdikten sonra Nilay’a dönerek, “Hadi, işini bitir. Yine aynı saatte, aynı köşede olmalısın,” dedi. Bu sözler, Nilay’a bir çıkış yolu bulma umudunu daha da küçültüyormuş gibi hissettirdi.
İçeri girdiğinde, adamın kendisine yaklaşmasını beklerken, Nilay’ın içindeki umut ışığı sönmek üzereydi. Adamın kendisine nasıl davranacağı belirsizdi ama Nilay, her şeye rağmen profesyonel bir tavır sergilemek zorundaydı. İçsel hesaplaşmaları ve hayal kırıklıkları, yüzündeki ifadesiyle örtülmüştü.
Gecenin ilerleyen saatlerinde, villadan ayrıldığında, yorgun ve tükenmiş bir şekilde taksiye bindi. Geriye dönüp baktığında, geceye karışan tüm lüks ve paranın, onu ne kadar yalnız hissettirdiğini fark etti. Geleceğe dair umutları ve düşleri, içinde bir boşluk bırakarak, bir gün bu karanlıktan kurtulabileceği hayaliyle yanmaya devam etti.
Ali, Din Kültürü öğretmeni olarak Diyarbakır’daki yeni görevine başlamıştı. Yola çıktığında, bu yeni başlangıcın kendisi için büyük bir adım olduğunu düşünüyordu. İlk iş olarak, atandığı liseye yakın bir yerde uygun bir ev bulup ve eşyalarını yerleştirmekti.
Okuldaki ilk gününde, öğrencilere ve öğretmen arkadaşlarına kendini tanıtma fırsatı buldu. Din Kültürü dersinin önemini ve öğrencilerle paylaşmak istediği bilgileri vurguladı. Ancak, Diyarbakır’daki bu yeni çevrede geleneksel değerlerle uyum sağlamak ve öğrencilerin beklentilerini karşılamak, Ali için yeni bir meydan okumaydı.
Tanışma toplantısında öğrencilerin meraklı bakışları ve öğretmenlerin yardımsever tavırları, Ali’nin kaygılarını bir nebze hafifletti. Her şeyin yolunda gitmesini umarak, öğrencilerine faydalı bir öğretmen olmayı ve Diyarbakır’daki bu yeni hayatında başarılı olmayı hedefliyordu.
Ali, toplantının açılışında okul müdürü Cengiz Bey’in konuşmasını dinlerken, müdürün ciddiyetini ve tecrübesini hemen fark etti. Cengiz Bey, uzun bir konuşma yaparak okulun tarihinden, eğitim anlayışından ve bölgenin kültürel dinamiklerinden bahsetti.
“Diyarbakır’daki eğitim sistemimiz, köklü geleneklerle modern eğitim anlayışını harmanlamayı hedefliyor,” dedi Cengiz Bey. “Bu nedenle, sadece akademik başarıya değil, aynı zamanda karakter gelişimine de önem veriyoruz. Velilerimiz, çocuklarının bu okulda sadece derslerini değil, sosyal ve ahlaki değerlerini de geliştireceklerinden emin olmalılar.”
Konuşması boyunca, Cengiz Bey okulun vizyonunu, öğretmenlerin rolünü ve öğrencilerin beklentilerini ayrıntılı bir şekilde anlattı. Ali, bu bilgilerin, yeni çevresine uyum sağlama sürecinde kendisine yardımcı olacağını düşündü. Müdürün, velilerin beklentilerini ve öğrencilerin eğitim ihtiyaçlarını net bir şekilde ortaya koyması, Ali'nin görevini daha iyi anlamasını sağladı.
Toplantının sonunda, Cengiz Bey tüm öğretmenleri tek tek tanıttı ve Ali’ye de söz verdi. Ali, kısa ama etkili bir konuşma yaparak, öğrencilerine ve velilere Din Kültürü dersinin önemini ve kendi öğretim yaklaşımını anlattı. Bu ilk izlenimin, öğrencilerle ve velilerle kuracağı ilişkilerde önemli bir rol oynayacağını biliyordu.
***
Diyarbakır'daki okulun ilk günleri, öğrenciler arasında büyük bir heyecanla başlamıştı. Çocuklar, okulun açılmasıyla birlikte arkadaşlarıyla karşılaşmanın mutluluğunu yaşıyorlardı. Herkes, yaz tatilinin ardından eski arkadaşlarıyla yeniden bir araya gelmenin coşkusunu taşıyordu. Ancak, bazı öğrenciler okulda yapılacak yeni değişiklikleri ve gelen öğretmenlerle öğrencileri merak ediyorlardı.
Esra, son sınıf öğrencisi olarak, okula dönerken kendisinde bir tür kaygı ve merak hissi taşıyordu. Okulun yıllık yenilikleri ve değişiklikleri hakkında bilgi sahibi olmak, onun için önemliydi. Esra, okula geldiğinde, okulun düzenindeki değişiklikleri ve yeni öğretmenlerle öğrencileri görmek istiyordu.
Arkadaşlarıyla selamlaştıktan sonra, Esra hemen okulun farklı yerlerini gezdi. Koridorlarda yeni posterler ve ilanlar dikkatini çekti. Öğrenciler arasında yeni yüzlerin varlığını fark etti ve bazılarını tanımaya çalıştı. Ayrıca, Din Kültürü öğretmeni olarak göreve başlayan Ali'yi merak ediyordu.
Esra, Ali'nin ilk günkü konuşmasını duyduktan sonra, onun hakkında daha fazla bilgi edinmek istiyordu. Yavaş yavaş, öğretmenler ve öğrenciler arasında bir iletişim kurmak, Esra'nın bu yeni dönem için planlarını şekillendirmesine yardımcı olacaktı. Ali’nin öğrencilerle kuracağı ilişki ve onun öğretim tarzı, Esra'nın dikkatini çeken konular arasında yer alıyordu.
***
Nilay, okulun açılmasıyla birlikte kendi günlük rutinine dönebilmenin rahatlığını yaşıyordu. Okulun karşısındaki kaldırımda Kazım’ın taksisine binerken, çocukların ve velilerin telaşından uzak durabiliyordu. Taksinin içindeki sessizlik, onun için bir nebze huzur verici bir kaçış anlamına geliyordu. Ancak, bu huzurun arkasında, Nilay’ın içindeki karışık duygular yatıyordu.
Her gün, okuldan çıkan çocukların ailelerine koşarak sarılmaları, onların sevinç ve coşkuları Nilay’ı derinden etkiliyordu. Çocukların, okulun bitiş ziliyle birlikte ailelerine doğru koşmaları, etrafta birbirine sarılan, kıskanan, bağırışan sesler, Nilay’ın gözleri önünde bir tablo gibi beliriyordu. Bu manzaralar, onun için hem bir sevinç hem de derin bir hüzün kaynağıydı.
Nilay, bu sahneleri izlerken, kendi hayatının bu kadar uzak bir ihtimal olduğunu düşünüyordu. Çocukların sıcak aile bağları ve sevinçleri, onun yaşamında çok az yer bulmuştu. Hayatındaki bu boşluk, Nilay’ın kendisini hep dışarda hissetmesine neden oluyordu. Bir zamanlar sahip olmayı hayal ettiği o sıcak aile ortamı, şu an sadece uzaktan izlediği bir hayal gibi görünüyordu.
Taksinin kapısı açıldığında, Nilay’ın düşüncelerinden sıyrılarak gerçekliğe dönmesi gerekiyordu. Ancak, her gün karşılaştığı bu sahneler, onun içindeki boşluğu ve eksikliği daha da derinleştiriyordu. Kendini bu dünyadan uzak, kaybolmuş bir figür olarak hissettiği anlar, Nilay’ın kendi içsel çatışmalarıyla yüzleşmesine neden oluyordu.