Ali Hoca, Esra’nın sorularını az çok tahmin ettiğini düşündü. Esra’nın kırılgan olduğunu bildiğinden, onu üzmekten korkuyordu. Bu yüzden, "Sorabilirsin," dedi. Esra, “Nilay kim, sizinle onun arasında nasıl bir ilişki var?” diye sordu.
Ali, Nilay’ı birkaç saattir unuttuğunu düşündü. Öğrencilerle geçirdiği zaman, dertlerinden uzaklaşmasına yardımcı olmuştu. Ancak şimdi Esra, kaçtığı düşünceleri önüne seriyordu. Bu bir yandan iyi olabilir, çünkü Ali içindekileri döküp rahatlamak istiyordu. Ancak Esra’nın bir öğrenci olduğunu ve bu tür konuları ona yükleyemeyeceğini fark etti. Esra, bunun farkında olacak ki, “Merak etmeyin, ben sandığınızdan daha güçlüyüm. Nelerle mücadele ettiğimi bilmiyorsunuz,” dedi. Ali, Esra’nın sesindeki ciddiyetten ürperdi. Bir genç kızı bu kadar zora sokan şey ne olabilirdi ki?
Ali, “Ben seni dinlemek isterim,” dedi. “Esra, kaçmaya çalışmayın. Şu an ilk ben sordum,” diye ekledi.
Ali, arabanın camından dışarı bakarken gözlerini kıstı ve derin bir nefes aldı. “Nilay, kimsesiz bir çocuk olarak yetimhanede büyümüş. Anne babasını hiç tanımamış. Kazım adında karanlık biri, onu yetimhaneden küçük yaşlarda almış ve dilencilik yaptırmış. Yıllarca bu şekilde yaşamış. Şimdi de başka çocuklarla birlikte dilencilik yapmaya devam ediyor. Nilay, bu hayattan kurtulmak için bir çıkış kapısı arıyor ve ben ona yardımcı olmaya çalışıyorum,” dedi.
Ali, sözlerini bitirince Esra’nın yüzüne baktı. Onun ne diyeceğini ve tepkisini merak ediyordu. Esra, Ali’nin söylediklerini zihninde tarttı ve bazı eksiklikler hissetti. “Nedense bu hikaye bana tutarlı gelmedi,” dedi, Ali’nin gözlerinin içine bakarak.
Ali, Esra’yı ilk defa böyle gördüğünü düşündü. Yakalandığını sandı. Hikayenin eksik tarafının, Ali’nin Nilay’a karşı hisleri olduğunu ve Nilayın onu terk edip gittiğini açıklayacaktı.
Esra’nın duruşu, sesi, ciddiyeti ve zekası bir an için Ali’nin her şeyi itiraf etmesine neden olacaktı. Esra, "Yanlış anlamayın ama o kadın hiç de dilencilere benzemiyor," dediğinde Ali’nin başından aşağıya kaynar sular dökülmüş gibi irkildi. "Nasıl yani?" diye sordu Ali, şaşkınlıkla.
Esra devam etti: "Dilencilerin yürüyüşü ile onun yürüyüşü arasında fark var. Onun gülüşü ile dilencilerin gülüşü arasında fark var. Bakışları hiç de dilenci bakışlarına benzemiyor." Ali, Esra’nın bu sözlerinden sonra Nilay’ı gözünde canlandırdı ve etrafta gördüğü dilenci profilleriyle karşılaştırdı. "Bunu fark etmemiştim. Haklısın, bu işte bir tuhaflık var," dedi düşünceli bir şekilde. Nilay’ın elli yüzü düzgündü üstelik. Ali tekrar Nilay’ın sırlarla dolu hayatını düşünmeye başladı.
Esra, Ali’nin dikkatini çekmişti. Her ne kadar Ali anlatmak istemese de, Esra onun Nilay’a karşı hisleri olduğunu biliyordu. Bu yüzden, Nilay’ın gerçek yüzünü ortaya çıkarıp Ali’yi ondan uzaklaştırmayı kafasına koymuştu. Sonrasında ise Ali’nin yaralarını saracağını düşünerek planını kurdu.
Eve yaklaşmışlardı. Esra, hazırlık yapmaya başladı; bir yandan kardeşini uyandırıyor, bir yandan da çantasını kontrol ediyordu. Ali Hoca’nın dalgın olduğunu fark etti. “Artık 18 yaşındayım ve bana çocuk muamelesi yapmanızı istemiyorum. Lütfen benimle konuşun, dertlerinizi paylaşın. Hem kendiniz hem de benim için,” dedi kararlı bir ses tonuyla.
Esra, Derya ile birlikte arabadan inip evin yolunu tuttu. Babaları, kapıda kızlarını karşıladı. O sırada Esra, aniden dönüp Ali Hoca’ya gözlerini delecekmiş gibi bir bakış attı. Ali Hoca, o anda Esra’ya karşı ne kadar zayıf olduğunu fark etti. Şimdi Esra yanında olsa, başını onun omzuna dayayıp ağlayabilirdi. Esra’daki samimiyet ve sıcakkanlılık, Ali’yi derinden etkiledi. Kendi kendine, “Kim bu kız?” diye düşündü.
Ali yol boyunca karışık duygular içindeydi. Nilay’ın onu terk etmesinin bir sebebi olmalıydı, ama ne olduğunu bilmiyordu. Nilay’ı bir dilenci olarak tanıtmasının ardında da bir neden vardı, ancak bunu da bilmiyordu. Nilay’ın Ali’ye yakınlaşmasını ve onunla tatile gitmesini bir şekilde anlayabilirdi. Ama Ali, Nilay ile ilgili bildiklerinin karanlık yönlerini aydınlatmak istiyordu.
“Nilay’a olan hislerim, acaba onun gizeminden mi kaynaklanıyor? Onun karanlık ve sırlarla dolu hayatı mı ilgimi çekiyor?” diye düşündü. Her soru, başka bir soruyu doğuruyordu. Nilay’ı her düşündüğünde, Ali boğulacakmış gibi hissediyordu. Esra haklıydı; bu kadın gerçekten tuhaf biri ve ona yalan söylemişti. Bir ara, sanki Esra yanındaymış gibi onunla konuşmaya başladı. Esra’nın son bakışı, Ali’nin kalbine işlenmişti.
Esra’nın gözüne uyku girmedi. Yatağında dönüp duruyor, Ali Hoca ile geçirdiği her anı ve yaptığı her konuşmayı tekrar tekrar düşünüyordu. Hiçbir anıyı kaçırmak istemiyor, hepsini zihnine ve kalbine kazımak istiyordu. Özellikle son konuşmaları, Esra’ya Ali ile bir geleceklerinin olabileceğine içtenlikle inandırmıştı. Nilay denen o kadın, Ali’yi kandırmıştı. Onun saf, temiz yüreğinden faydalanıyordu. Esra, "Buna kesinlikle izin veremem. Ali benim, onu ben hak ediyorum," diye düşündü kararlılıkla.
Bu geceden sonra, hayat ne Ali için ne de Esra için aynı olmayacaktı . Ali, Esra’nın gözlerindeki kararlılığı ve bakışlarının ardındaki gücü fark ettikçe, içinde garip bir huzursuzluk beliriyordu. Esra’nın sözleri, gözlerinin arkasındaki sıcaklık ve Nilay ile ilgili kafasını kurcalayan sorular, zihninde yankılanmaya devam edecekti.
Esra ise, bu gecenin ardından Ali’ye karşı hissettiklerinin artık geri dönülemez bir noktaya ulaştığını biliyordu. Ali’yi koruma isteği ve ona duyduğu bağlılık, her zamankinden daha güçlüydü. İçindeki bu yoğun hisler, onu harekete geçmeye zorlayacaktı. Nilay’ı Ali’nin hayatından çıkarmak ve Ali’yi geri kazanmak için planlarını daha da netleştirdi.
İkisi de bu yeni yolun nereye varacağını bilmiyordu, ama bildikleri bir şey vardı: Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Ali, içindeki karanlık sorularla boğuşurken, Esra da ona hak ettiği mutluluğu vermek için mücadele etmeye kararlıydı. Her ikisi de birbirlerine hiç bilmedikleri şekillerde yaklaşırken, kaderin onları nereye sürükleyeceğini zaman gösterecekti.