Ali, 12-B sınıfına adım attığında, öğrencilerin merak dolu bakışlarıyla karşılaştı. Sınıf, klasik bir düzen içindeydi; cam orta ve duvar tarafı olarak sıralar dizilmişti. Duvarda, kara tahta ve öğretmen masasının yanındaki sınıf kitaplığı dikkat çekiyordu. Tahtanın üzerinde Atatürk’ün portresi, Mehmet Akif Ersoy’un İstiklal Marşı ve Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi asılıydı.
İlk gün, ders işlemeye başlamanın öğrenciler tarafından pek sevilmediğini bilen Ali, konuşmasına kendini tanıtarak başladı. Sınıfa neler sunacağı ve dersler hakkındaki beklentilerini sıralayarak, öğrencilerin ilgisini çekmeye çalıştı. Bu arada, arka sıralarda oturan kızların, Ali’yi ve birbirlerini dikkatlice izleyip gülüştüklerini fark etti. Öğrencilerin enerjik ve meraklı tavırları, Ali’nin sınıfa girişini daha da belirgin kıldı.
Esra, arka sıralarda oturmasına rağmen, ön sıralarda olup biteni dikkatlice izliyordu. İçinde merak ve ilgi karışımı bir duygu taşıyordu. Ali’nin konuşmasını dikkatlice dinlerken, pek de dikkat çekmek istemeyen bir tutum sergiliyordu. Sırasını değiştirmeyen Esra, Ali’nin sınıfa katacağı yenilikleri ve öğretim tarzını öğrenmeye çalışıyordu. İçsel bir merakla Ali’nin söylediklerini dinlerken, aynı zamanda çevresindeki gülüşmeleri ve hareketliliği göz ardı etmeye çalışıyordu.
Ali, öğrencilerin ilgisini çekmek ve onları rahatlatmak için konuşmasını sıcak ve samimi bir üslupla sürdürdü. Sınıftaki atmosferin olumlu yönde gelişmesini umarak, öğrencileriyle etkili bir iletişim kurma çabasını sürdürüyordu.
Ali, kendini tanıttıktan sonra sıra öğrencilere geldiğinde, özellikle kız öğrencilerin adlarını ve hayallerini uzun uzun anlatmaları, Ali’nin dikkatini çekti. Kızlar, onun ilgisini çekmek ve dikkatini üstlerinde tutmak için ellerinden geleni yapıyordu. Her biri kendi hayallerini ve hedeflerini paylaşarak, Ali’nin konuşmalarına katılım sağlamaya çalışıyordu.
Bu durum, erkek öğrenciler arasında huzursuzluk yaratmıştı. Bazıları, bu ilgiyi göz ardı ederken, bazıları da açıkça rahatsızlıklarını belli ediyordu. Ali, sınıfta oluşan bu dinamikleri fark edince, ortamın gerilimini biraz olsun yatıştırmak istedi.
Arka sırada oturan ve konuşma sırasını bekleyen bir kız öğrenci ayağa kalktı. “Adım Esra,” dedi, “Geleceğe dair planlarımı liseyi bitirip 18 yaşına gelince kuracağım.” Kısa ve net bir cümle kurdu, ardından geri oturdu. Esra’nın bu kısa ama etkili konuşması, Ali’nin dikkatini çekti. Esra’nın kendine has bir duruşu ve kararlılığı vardı, bu da Ali’nin onu daha yakından tanıma isteğini uyandırdı.
Ali, Esra’yı uzun uzun süzmeye başladı. Onun bu kısa konuşması, Ali’nin öğretmenlik kariyerinde karşılaşacağı farklı kişilikleri ve öğrencilerin beklentilerini anlaması açısından önemli bir ipucu olmuştu. Esra’nın bu konuşması, Ali’nin ona nasıl yaklaşacağı ve nasıl bir öğretim stratejisi geliştireceği konusunda bir sinyal verdi. Ali, ne söyleyeceğini ve nasıl tepki vereceğini düşünüp, Esra’nın bu küçük ama anlamlı girişimini sınıfta nasıl değerlendireceğini kararlaştırmaya çalıştı.
Zaman hızla akıp giderken, Ali Hoca okuluna, öğretmen arkadaşlarına ve öğrencilerine iyice alışmaya başlamıştı. Artık sınıfındaki değişiklikleri, öğrencilerinin hal ve tavırlarını, hatta çevresindeki küçük ayrıntıları bile fark ediyordu. Günler birbirini kovalarken, Ali için her şey rutin bir hal almıştı. Ancak, bir gün okul çıkışında karşılaşacağı beklenmedik bir olay, onun hayatında köklü değişimlerin başlangıcı olacaktı.
Ali Hoca, okul çıkışında öğrencilerin ve velilerin kalabalığı arasında yürürken, karşı kaldırımda bekleyen bir kadının bakışlarını üzerinde hissetti. Kadının, bakışlarındaki derinlik ve yüzündeki hafif tebessüm, Ali'nin dikkatini çekti. Nilay Hanım, her zamanki gibi Kazım’ı beklerken, Ali’nin sıcak ve samimi tavrı, içindeki karanlık düşüncelerin arasına bir umut ışığı doğurmuştu.
Nilay, içten içe bu genç öğretmenin, onu yaşadığı zor hayattan kurtarabilecek biri olup olmadığını düşünmeye başladı. Hayatında hiç tanımadığı birine bağlanmak, belki de yıllardır içinde taşıdığı çaresizlikten bir kaçış olabilirdi. Nilay, Ali'nin ona nasıl yardım edebileceğini, bu umudu nasıl gerçeğe dönüştürebileceğini hayal ediyordu.
Ali, kadının bakışlarını fark ettiğinde duraksadı. Bir an için göz göze geldiler. O an, Ali'nin içinde bir şeyler uyandı, ama bu hislerin ne olduğunu tam olarak anlamlandıramadı. Belki de bu, sadece bir yabancının ilgisi ya da yardım arayan bir ruhun sessiz bir çığlığıydı. Ancak, Ali bu bakışlardan etkilenmişti ve o anı kafasında uzun süre taşıyacaktı.
Nilay, bu genç adamın, onu içinde bulunduğu bataklıktan çıkarabilecek biri olabileceğine dair bir umut besliyordu. Ama aynı zamanda bu düşüncenin gerçek dışı olabileceğini de biliyordu. Ali’nin ona yaklaşması, yardım etmesi ihtimali, Nilay’ın hayallerinde bir kurtuluş gibi beliriyordu. Fakat bu umut, aynı zamanda ona büyük bir korku da veriyordu. Çünkü bu hayal kırıklığına uğrarsa, kaybedecek hiçbir şeyi kalmayacağını biliyordu.
Ali, o gün yaşadığı bu kısa karşılaşmanın etkisini üzerinden atamıyordu. İçinde bir yerlerde, bu kadının hayatında önemli bir rol oynayabileceğine dair bir his vardı. Ancak, bu hisle nasıl başa çıkacağını ve ne yapacağını bilmiyordu. Kendi içindeki bu seslere karşı kayıtsız kalamazdı; bir şeyler yapmalıydı, ama ne?
Zaman geçtikçe, Ali Hoca’nın hayatında bu karşılaşmanın etkileri daha da belirgin hale gelecekti. Olaylar zinciri, Ali’yi hem mesleki hem de kişisel açıdan zorlu bir yolculuğa sürükleyecek, onu kendi sınırlarını keşfetmeye zorlayacaktı. Ve belki de, Nilay’ın içindeki umut yeşermeye devam edecekti, çünkü Ali, onun hayatına dokunabilecek tek kişi gibi görünüyordu.
Ali, bu sürpriz karşılaşmanın ardından esrarengiz kadını, Nilay’ı, düşünmeden edemez olmuştu. Sınıfta ders işlerken, sokakta yürürken, evde yemek yaparken, zihninde hep Nilay vardı. Ancak en çok geceleri, başını yastığa koyduğunda, düşünceler derinleşiyordu. O anı, Nilay’ı ilk fark ettiği anı, tekrar tekrar zihninde canlandırıyor, her ayrıntıyı yeniden yaşıyordu. Nilay’ın kim olduğunu, ondan ne istediğini, neden her gün aynı yerde belirdiğini anlamaya çalışıyordu.
Ali’nin bu kadına dair hiçbir somut bilgisi yoktu, fakat içten içe onunla bir bağlantı hissediyordu. Sanki Nilay’ı daha önce tanıyormuş gibi bir hisse kapılıyordu. Bu his, Ali’yi hem büyülüyor hem de huzursuz ediyordu. Gün içinde bile aklı, Nilay’la dolu hayallere dalıp gidiyordu. Kimi zaman kendini Nilay’la konuşurken, ona sırlarını açarken buluyordu. Hayallerinde, Nilay’la parklarda geziyor, birlikte vakit geçiriyorlardı. Ali, bu hayallerde derin arzularını ve içindeki duyguları Nilay’a anlatıyordu.
Bu yoğun duygular, Ali’yi cesaret toplamaya ve Nilay’la tanışmak istemeye itti. Ancak bu adımı nasıl atacağı konusunda kararsızdı. Onunla tanışmak için defalarca kafasında senaryolar kurdu; birini beğenmeyip bir diğerine geçti. Nilay’ın bakışlarındaki sıcaklığı ve ona karşı hissettiği ilgiyi fark etmişti. Ancak hangi tarafın daha cesur olacağını, ilk adımı kimin atacağını kestiremiyordu.
Ali, bir gün okul çıkışında Nilay’ı tekrar görmeyi umut ederek yavaşça okuldan ayrıldı. Gözleri sürekli onu arıyordu, kalbi ise hızla çarpıyordu. Nilay’ın her zamanki kaldırımda durduğunu fark ettiğinde, bu anın geleceğini biliyormuş gibi hissetti. Ancak, yine de adımlarını nasıl atacağını bilemiyordu.
Nihayet, cesaretini topladı ve Nilay’a doğru yürümeye başladı. Kalbinde bir karmaşa vardı, ama bu karmaşa, onu durdurmaya yetmiyordu. Nilay da Ali’yi fark ettiğinde, bakışlarında bir değişim oldu. İkisinin de içinde bir şeyler uyanıyordu. Ali, nihayet ona yaklaştı, derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı.
“Merhaba,” dedi Ali, sesi hafif titrek ama kararlıydı. “Sizi burada her gün görmek, benim merakımı çekti. Size isminizi sormak ve tanışmak istiyorum.”
Nilay, bu beklenmedik ama içtenlikle gelen sözler karşısında kısa bir an duraksadı. Ardından, hafif bir tebessümle karşılık verdi. “Merhaba,” dedi, “İsmim Nilay. Sizi tanımak benim için de ilginç olacak gibi görünüyor.”
Bu kısa ama anlamlı sohbet, Ali ve Nilay arasında bir başlangıç oldu. İkisi de, bu tanışıklığın nereye varacağını bilmeden, içlerindeki karışık duygulara bir adım daha yaklaştılar. Ali, Nilay’la bu tanışıklığın onu nereye götüreceğini bilmiyordu, ancak içindeki seslere artık kayıtsız kalamayacağını anlamıştı. Bu başlangıç, ikisinin de hayatında derin izler bırakacak olaylar zincirinin ilk halkasıydı.