Ali, kendi iç dünyasındaki değişikliklerin farkındaydı. Nilay ile karşılaşmanın ardından içine düşen karmaşık duygular, onu derinden etkilemişti. Ancak unuttuğu bir şey vardı; sınıfta, koridorda ve bahçede onu izleyen başka bir çift meraklı göz daha vardı: Esra.
Esra, genç ve yakışıklı bir öğretmenin okullarına atanmasıyla birlikte Ali’ye karşı büyüyen bir ilgi beslemeye başlamıştı. Ali’nin sevecen ve samimi tavırları, Esra’nın gözünde onu giderek daha cazip hale getiriyordu. Esra, derslerine geç kalmayı alışkanlık haline getirmişken, sadece Ali Hoca’nın derslerine erkenden gelmeye başlamıştı. Eskiden arka sıralarda oturmayı seven Esra, artık ön sıralarda yerini alıyordu. Ali’ye daha yakın olabilmek, onun dikkatini çekmek ve onunla daha fazla konuşabilmek için çabalıyordu.
Esra’daki bu değişim, sınıf arkadaşlarının da dikkatini çekmişti. Arkadaşları, Esra’nın Ali’ye olan ilgisini fark etmiş ve bunu fırsat bilerek onu sıkıştırmaya başlamışlardı. Esra, arkadaşlarının manalı sorularına kaçamak cevaplar veriyor, onunla dalga geçmelerini önlemek için oralı değilmiş gibi davranıyordu. Ancak, içinde büyüyen bu hisleri gizlemek her geçen gün daha da zorlaşıyordu.
Bazı arkadaşları, Ali’nin de Esra’ya karşı bir ilgisi olduğunu iddia ediyorlardı. Bu söylentiler, Esra’nın kafasını karıştırıyor ve içinde bir umut yeşermesine neden oluyordu. Ali’nin ders sırasında ona bakışlarını fark ettiğinde, kalbi hızla çarpıyor ve bu bakışların sadece sıradan bir öğretmen-öğrenci ilişkisi olmadığını düşünüyordu.
Esra, Ali’nin gözünde sıradan bir öğrenci olmak istemiyordu. Onun dikkatini çekmek, onun dünyasında önemli biri olmak istiyordu. Bu istek, Esra’yı her geçen gün daha cesur hale getiriyordu. Ancak, bu durumun nereye varacağını ve Ali’nin gerçekten ona karşı ne hissettiğini bilmeden, duygularının peşinden gitmeye devam ediyordu.
Ali ise, Esra’nın derslerdeki bu değişimini fark etmeye başlamıştı. Esra’nın ona olan ilgisini sezse de, bu durumu nasıl yöneteceğini bilemiyordu. Kendi içindeki karışık duygularla boğuşurken, Esra’nın masumane ilgisi, onu daha da karmaşık bir duruma sokuyordu. Ali, bu durumun ciddiyetini kavrayıp, hem Esra’yı hem de kendi duygularını kontrol altında tutmanın bir yolunu bulmalıydı. Ancak, içindeki belirsizlikler, her geçen gün onu biraz daha derinlere çekiyordu.
Esra, Ali'deki değişimlerin kaynağını merak ediyor ve bunu öğrenmek için sabırsızlanıyordu. Arkadaşlarının söyledikleri doğru muydu? Ali gerçekten ona karşı bir şeyler hissediyor muydu? Bu sorular, Esra’nın aklını sürekli meşgul ediyordu. Bir gün, merakına yenik düşerek Ali’yi gizlice izlemeye karar verdi. Onun gün içinde neler yaptığını, kimlerle konuştuğunu, kimlere ilgi gösterdiğini öğrenmek istiyordu.
Okul çıkışında, Ali’yi uzaktan takip etmeye başladı. Ali, her zamanki gibi sakin adımlarla okuldan çıkarken, Esra da dikkat çekmemeye çalışarak onun peşinden gidiyordu. Ali, okulun hemen karşısındaki kaldırıma doğru yürüdü. Esra, adımlarını yavaşlattı ve uzak bir noktadan onları izlemeye başladı.
O anda Ali, Nilay ile konuşmaya başladı. Nilay, her zamanki gibi Kazım’ı bekliyordu ve Ali'yi gördüğünde yüzüne bir tebessüm yayıldı. Esra, bu sahneyi gördüğünde başından aşağıya kaynar sular dökülmüş gibi hissetti. İçinde büyük bir öfke ve hayal kırıklığı kabardı. “Olamaz,” diye düşündü, “Ali bana bunu yapamaz.”
Esra, bu kadının kim olduğunu ve neden Ali’nin dikkatini çektiğini anlamaya çalışıyordu. "Belki sadece bir velidir," dedi kendi kendine, "Çocuğunun durumunu sormak istiyordur." Ama Ali’nin yüzündeki sıcak ifade ve Nilay’ın gülümsemesi, Esra’nın içindeki şüpheleri daha da güçlendiriyordu. Bu düşünceleri aklından kovmaya çalıştıysa da, gördükleri gözünün önünden gitmiyordu.
Esra’nın kalbi hızla çarpmaya başladı. İçinde, Ali’nin ona ihanet ettiğine dair bir his vardı ama bunu kabul etmek istemiyordu. O, Ali’nin ilgisini çekmek için bu kadar çaba harcarken, Ali’nin bir başkasıyla böyle samimi bir şekilde konuşması, ona çok ağır gelmişti. Kendini toparlamaya çalıştı, ama ne kadar uğraşsa da bu sahne gözünün önünden gitmiyordu.
Ali’nin yüzündeki ifadeyi ve Nilay’ın gülüşünü düşündükçe, Esra’nın içindeki hayal kırıklığı ve kıskançlık daha da büyüdü. Belki de Ali’nin dikkatini gerçekten çekmişti ama o dikkat, başka bir yöne kaymıştı. Esra, bu durumu nasıl kabulleneceğini bilmiyordu. İçinde büyüyen kıskançlık, onu daha da karamsar bir ruh haline sürüklüyordu.
Esra, o geceyi zor geçirdi. Aklında sürekli olarak Ali ve Nilay’ın görüntüleri dönüp duruyordu. Onların arasındaki bu bağlantının ne olduğunu öğrenmek ve Ali’yi kaybetmemek için bir şeyler yapmalıydı. Ancak nasıl bir adım atacağını ya da Ali’ye bu durumu nasıl açacağını bilemiyordu. İçindeki fırtınalar, onu derin bir çıkmaza sürüklüyordu.
Ali ve Nilay'ın tanışmaları, beklenmedik bir şekilde kısa sürmüştü. Nilay, Kazım'ın arabasının sesini duyduğunda, aniden paniğe kapıldı. Kazım'ın onu Ali ile konuşurken görmesini istemiyordu; bu yeni gelişen ve onun için özel olan bu anı, kimsenin bozmasını istemiyordu. Ali'yi gizli tutma arzusuyla, hızlıca uzaklaşmaya karar verdi.
"Şimdi gitmem gerek," dedi Nilay, kelimeleri telaşla dile getirirken. Ali, ne olup bittiğini anlamadan Nilay'ın arkasından sadece izleyebildi. Onun bu ani gidişi, Ali'nin kafasında birçok soru işareti bıraktı. Nilay, aceleyle uzaklaşırken Ali, gözlerini ondan alamıyordu. Nilay'ın arkasından bakarken, "Sonra görüşürüz" bile diyememişti. Onu tekrar ne zaman göreceğini ya da tekrar görüşüp görüşmeyeceklerini bile bilmiyordu. Nilay, hızla gözden kaybolmuştu.
Ali, zihnindeki bu karmaşık duygularla doluyken, eve gitmek için arkasını döndü. Ancak tam o anda, biraz ileride onu izleyen Esra ile göz göze geldi. Esra, Ali'ye öfkeyle bakıyordu. Gözlerinin içi kızarmıştı, belli ki yaşadığı hayal kırıklığı ve kıskançlık içini yakıyordu. Esra’nın bu kızgın bakışları, Ali'yi derin bir suçluluk duygusuna sürükledi.
Ali, bu duyguya kapılmaktan kendini alamadı. Esra’ya hiçbir zaman doğrudan ilgi göstermemiş, onu umutlandırmamıştı. Ancak, şimdi ona karşı kendini ihanet etmiş gibi hissediyordu. Neden bu kadar suçlu hissediyordu? Bu durum, Ali’nin içinde bir çatışma yarattı. Bir yandan Nilay’a karşı hissettiği çekim, diğer yandan Esra’nın masumane ilgisi arasında sıkışmıştı.
Esra'nın bu bakışları, Ali'nin kalbinde ağır bir yük bıraktı. Kendini toparlamaya çalıştı, ama Esra’nın gözlerindeki acı ve hayal kırıklığı, Ali’nin içindeki suçluluk duygusunu daha da derinleştirdi. Esra'nın bu kadar kızgın ve kırgın olduğunu görmek, Ali’yi fazlasıyla etkiledi. Kendi içinde, Esra’ya karşı haksızlık ettiğini düşünmeye başladı, ama bu durumu nasıl düzelteceğini ya da Esra’yla nasıl yüzleşeceğini bilmiyordu.
Ali, yavaşça yürümeye başladı, ama adımları ağır ve kararsızdı. Esra’ya ne diyeceğini, nasıl bir açıklama yapacağını bilmiyordu. Ancak, içindeki bu karışıklığın bir an önce sona ermesini istiyordu. Hem Nilay’la olan bu yeni gelişen bağı hem de Esra’nın hislerini anlamaya çalışırken, Ali, hayatındaki bu karmaşık duygusal düğümü nasıl çözeceğini kestiremiyordu. Esra’nın kırgın bakışları, Ali’nin zihninde yankılanmaya devam ederken, kendini daha da çıkmazda hissediyordu.
Ali, her zamanki gibi işten çıkar çıkmaz eve gitmek yerine, düşüncelerine kapılmış bir halde, nereye gittiğini bilmeden yürümeye başladı. Aklında mesleğinin yüklediği sorumluluklar, Esra’nın ona karşı duyduğu ilgi ve Nilay’ın gizemli halleri vardı. Kendi içinde bu durumu muhakeme etmeye çalışıyor, ama bir türlü içinden çıkamıyordu.
Diyarbakır’ın tarihi surlarına doğru yöneldi ve Hevsel Bahçeleri’ne bakarak derin düşüncelere daldı. Bu kadim surların içinde kendisi gibi karmaşık duygular yaşayan başka insanların olup olmadığını merak etti. İçinde büyüyen bu duygusal karmaşayı birilerine anlatma ihtiyacı duyuyordu, ama kime? Gelenekçi bir ailede büyüdüğü için, duygularını açığa vurmak ona zayıflık olarak öğretilmişti. Bu yüzden, yaşadığı bu içsel fırtınayı kimseyle paylaşamıyordu.
Ali, kimsenin onu gerçekten anlayabileceğinden emin değildi. Bu duygular, onun içinde biriken ve çözülmesi gereken düğümler haline gelmişti. Ama çözüm yolu bulmak yerine, sadece yürümeye devam etti. Adımları onu nereye götürecekse, oraya kadar gitmeye kararlıydı. Belki de, içinde bulunduğu bu karmaşadan bir çıkış yolu bulabilecekti, ya da belki de sadece bu düşüncelerle yüzleşmek zorunda kalacaktı. Ama ne olursa olsun, Ali bu durumu daha fazla görmezden gelemezdi. Kendisiyle yüzleşmenin zamanı gelmişti.