Yeni Üyelik
9.
Bölüm

9. Bölüm

@pesimistyazar


Ali Hoca dersteyken birden kapı çaldı. Kapının çalınış şekli ve zamanlaması çok tanıdık geldi. “Acaba Esra olabilir miydi ! “Diye içinden geçirirken o sırada “Gir” diye seslendi kapıya doğru bakarak. Kapı açılınca gözlerine inanamamıştı evet Esraydı. Hocanın yüzüne bakmadan “Geç kaldığım için özür dilerim girebilir miyim ?” dedi. Gayet soğukkanlı ve kendinden emin bir şekilde. Ali bu tavırlar karşısında neye uğradığını şaşırmıştı. Acaba Esra’nın ona karşı hissettiklerini yanlışa mı yormuştu. Abarttığını düşünüyordu. Yüzü kızarmıştı Ali hocanın utanmıştı ayrıca. Utanınca gözleri önüne düşer anlından terler akardı. Bir süre sınıfta sessizlik oluştu. Ali Hocanın yüzündeki değişim çok bariz bir şekilde fark ediliyordu. Esra’ya çok şey sormak istesede çocukların yanlış anlayacağını düşünerek kendini tutmaya çalışıyordu. Sonra çocuklara dönerek “ Evet nerde kalmıştık “ diyebildi.

Ali Hoca derse devam etmeye çalışsa da zihni Esra’nın aniden sınıfa girişiyle tamamen dağılmıştı. Öğrencilere dönüp dersle ilgili sorular sorsa da düşünceleri hep aynı yere, yani Esra’nın soğukkanlı ve kendinden emin tavırlarına kayıyordu. Esra’nın bu beklenmedik davranışı, Ali’yi hem şaşırtmış hem de kafasını karıştırmıştı. Gerçekten de Esra’nın hislerini yanlış mı anlamıştı? Belki de ona fazla anlam yüklemişti.

Esra ise Ali Hoca’nın şaşkınlığını fark etmişti. Onun gözlerinin önüne düşen saçlarına ve alınındaki ter damlalarına bakarak, amacına ulaştığını düşünüyordu. Esra, kendini sakin ve kontrollü göstererek Ali’yi bir şekilde etkilemişti, ama içten içe hala Nilay ile ilgili gördükleri zihnini kurcalıyordu.

Ders boyunca sınıfta garip bir hava vardı. Ali, öğrencilere sorduğu sorulara odaklanmaya çalışsa da arada bir Esra’ya kayıyordu gözleri. Esra ise derste hiç olmadığı kadar dikkatli görünüyordu, ama Ali’ye bakmaktan kaçınıyordu. Bu davranış, diğer öğrencilerin de dikkatini çekmişti; fısıldaşmalar artmıştı, ama kimse yüksek sesle bir şey söylemeye cesaret edemiyordu.

Dersin sonunda zil çaldığında, Ali Hoca bir an için Esra’yla baş başa kalmayı düşündü, ama bu düşünce hemen yerini tedirginliğe bıraktı. Esra’nın ona olan tavrı ve bakışları, bir yüzleşmeye hazır olup olmadığını sorgulamasına neden olmuştu. Esra’nın ise kafasında başka bir plan vardı. Ali’yi biraz daha şaşırtmak, biraz daha merakta bırakmak istiyordu.

Ali, öğrencileri sınıftan çıkarken izledi, ama Esra ayrılmak yerine oturduğu yerden Ali Hocaya bakıyordu gözlerini ayırmadan. Öğrenciler sınıftan çıkarken Esra, yavaşça çantasını topladı, saçını arkasına doğru baş işareti ile geriye attı. Ali’nin ise ne yapacağını bilemez halde olduğunu fark ediyordu.

Sonunda Esra, Ali’ye soğukkanlı bir ses tonuyla, “Hocam, konuşmamız gereken bir şey var mıydı?” diye sordu. Bu soru Ali’yi iyice köşeye sıkıştırmıştı. Hem bir şey söylemek istiyor, hem de öğrencilerin dedikodularını tetiklemekten korkuyordu. Bu çelişki içinde Ali, birkaç saniye sustu, ardından yavaşça, “Hayır, Esra. Dersle ilgili sormak istediğin bir şey varsa yardımcı olabilirim,” dedi. Ama sesindeki tedirginlik Esra’dan kaçmamıştı. Esra, kendinden emin bir gülümsemeyle başını salladı ve “Peki, hocam,” diyerek sınıftan çıktı.

Ali, arkasından bakarken içinde bir karışıklık hissetti. Esra’nın bu tavırları, onu ne yapacağını bilemez hale getirmişti. Ama asıl soru şuydu: Esra gerçekten neyi amaçlıyordu? Ne demekti şimdi bu ?
Sonra Tahir Hoca ile yaptığı konuşma geldi aklına bu yaş çocukların değişen ruh hallerinden biri olmalıydı. Esra’nın bu hali hem Aliyi sevindirdi hemde bu kadar çabuk değişen bir ruh hali karşısında tedirginlik duydu. Onu yıkılmış bir halde göreceğini düşünüyordu Ali. Bu sahneyi tekrar tekrar gözünde canlandırıyordu. Ama çözmesi gereken başka bir sorun daha vardı, Nilay. Gerçekten kimdi Nilay, Kazım ile arasındaki ilişki nereden geliyordu.
Zafer kazanmış edası ile uzaklaşan Esra etrafına bakmadan kendinden emin bir şekilde okul bahçesinden geçiyordu. O an tüm okulun durup onu izlediğini düşünerek daha bir gururlu hissediyordu. Ali Hoca’nın ilgisi Esra’nın hoşuna gitmiş bu durum onu fazlasıyla memnun etmişti. Hayat gözünde güzelleşmişti. 18 yaşına girmesine sayılı günler kalmış üstelik okulun son sınıfıydı. Yani artık gelecek denilen bir kaygı taşımayacaktı. Nasıl yaşamasına kendisi karar verecekti. Ali, 18 yaş ve okulun bitişi… biri dikkatlice baksaydı. Esra’nın kendi kendine güldüğünü görüp aklı dengesinin yerinde olup olmadığını merak ederdi. Nilay’ın, Ali ile aralarında bir engel olup olmadığını düşünmeden ayaklarının üzerinden kayıp gidiyordu sanki. Eve girdiğinde mutluluktan havalara uçuyormuş gibi etrafında dönmeye başladı. Kardeşi Derya’yı kucaklayıp düşünceye kadar döndü. Kızlarının mutluluklarını ve neşelerini gören baba eşinin kaybından sonra ilk defa onları bu şekilde görüyordu.

Nilay, Ali’den uzaklaştıktan sonra Kazım’ın olan biteni anlayıp anlamadığını merak ediyordu. Açıkça soramazdı da. Kazım sinirli anlayışsız kaba saba bir adam. İçinde asla anlayış namına bir kırıntı bile bulunmaz. Gündüzleri genelde uyur akşamları Nilay’ı işe çıkarırdı. O gölgelerin adamıydı. Sürekli sarhoş hep öfkeli. Bu adamdan nasıl kurtulabilirdi. Ali ile geleceğine ilişkin en önemli engel onun varlığıydı. “Ahh Ali… seni içinde bulunduğum durumdan kurtulmak için bir liman, bir sığınak, bir kalkan olarak görüyorum.”
“ Ne mırıldanıyorsun kahpe.” Kazım’ın tok sesi Nilay’ı daldığı hayallerden çıkartıp yükseklere çıkardı. Ordan baş aşağı yere çaktı. Canının yanması bir tarafa bu adamın hakaretleri bir tarafa… Bir kadın olarak değer görmüyordu. Bir kadın olarak hissetmiyordu. En azından adama kazandırdığı o kadar paradan sonra birazcık olsa bile saygı görmeyi hak etmiyor muydu !
“ Hiiiç hiiiç” diye bildi sonuçta Nilay. İçine bir korku girmişti. “ Ya Kazım duyduysa içimden geçenleri” “ Ya planlarımı anladıysa” “ Ya burumdan kurtulmak için çareler aradığımı anladıysa” bitmek bilmeyen sorular, sorgular… Aynı ses tonu ile konuşmaya devam etti Kazım: “ Bak kızım bu yola bir kere girdin mi bir daha çıkmayı aklından bile geçirme.” “ Bu yollar mı?” diye sordu Nilay. Kazım dökülen dişleri görünecek kadar ağzını açtı pis bir kahkaha patlattı. Kahkaha atarken ağzından salyalar akıyor etrafa saçılıyordu. “ Bu yollar mı !” Sorusu çok hoşuna gitmiş olacak ki, defalarca tekrarlayıp kahkaha atmaya devam ediyordu. O kadar çok tekrarladı ki hiç susmayacağını sandı Nilay. “ Evet evet bu yollar ! Ben istemeden yada sen ölmeden kurtuluş yok” birden ciddi bir ses tonu ile bitirdi sözlerini. Nilay’ın içini bir ürperti aldı. Bu kahrolasıca adam ciddiydi. Nilay’ı kolay kolay bırakmazdı. Onun için nasıl olsa iyi bir gelir kaynağıydı. Öyle istediğinde bırakacağını mı sanıyordu. “ Aptal kadın.” Bu Kazımın mı yoksa Nilay’ın mı sözüydü. Ne fark ederdiki her iki durumda da haklı bir söz değil miydi.
Nilay daha da karamsar oldu. Ya Kazım isteyince yada ölünce kurtulacaktı. Ama ölmek istemiyordu. Niye o ölsün ki önünde Ali ile yaşayacağı bir hayat vardı. Aslında üçüncü bir seçenek daha doğdu içine Kazım’ı öldürmeliydi.

 

Loading...
0%