
"Hayat acımasızdı, zamansızdı. Bu küçük kız ölümle burun buruna gelmek için çok küçüktü, güçsüzdü. Olmamalıydı. Bu küçük kız bu kadar çaresiz olmamalıydı."
11.BÖLÜM: KÜÇÜK KIZ
"Poyraz?"
"Hmm?
Gözlerimi devirerek sıraya başını yaslamış uyuyan Poyraz'ın yanına oturdum. Tüm gece ne kadar içtiklerinden habersizdim. Sabah mecburen okula gelmiştik ve Alp'le Poyraz iki derstir uyuyordu. Bu çocuğa içmeyi yasaklamam şart olmuştu! Sinirle yeniden Poyraz'ı sarstım.
"Hadi ama! Öğle arası. Kalk artık!"
"Akasya'm çok uykum var ama..."
Dudaklarımı aşağı sarkıttığımda Poyraz sanki hissetmiş gibi kahvenin en güzel tonu olan gözlerini hafifçe araladı.
"Asma yüzünü be güzelim. Ölüyorum uykusuzluktan."
"Eee Poyraz bey! Kim söyledi size o kadar İçin diye?"
Poyraz oflayarak başını sıradan kaldırdığında yüzünü ekşiterek ellerini başına götürdü. Anlaşılan başı epeyce ağrıyordu. Gülümseyerek Poyraz'ın başındaki ellerini indirdim ve Poyraz'ı dizime yatırarak parmaklarımı Poyraz'ın şakaklarına yerleştirdim. Ve nazikçe ovmaya başladım. Poyraz'ın yüzü gevşerken gözleri usulca kapandı. Gülümseyerek Poyraz'ın yüzünü incelemeye başladım. Oldukça biçimli kaşlarını, bir erkek için yeterli dolgunluktaki, hafif Aralık dudaklarını, dağılmış saçlarını, yüzüne yakışan burnunu, her ayrıntısıyla mükemmeldi Poyraz, kusursuz denilebilecek kadar güzeldi. Bir erkeğe güzel demek ne kadar mantıklı bilmiyordum ama evet, Poyraz güzeldi. Bir süre Poyraz'ı rahatlattıktan sonra dudaklarımı Poyraz'ın alnına bastırdım. Bu hareketim Poyraz'ın dudaklarının kıvrılmasına sebep oldu. Gülümsedim. Alp sonunda yerinden kalktığında uykulu gözleri bizi buldu.
"Hadi kalkın aşk kuşları aşağı inelim. Bir kahve iyi gider."
Başımı salladığımda Poyraz'da kucağımdan kalkmıştı. Alp ve Birce önümüzden ilerlerken Bizde yerimizden kalkarak peşlerinden ilerliyorduk. Poyraz'ın sıcak nefesini kulaklarımda hissettiğimde durdum.
"Ben rahattım ama."
Gözlerimi devirdim. Ama itiraf etmem gerekirse bende çok rahattım!
"Yürü Poyraz."
Poyraz ondan oldukça küçük bedenimi kolunun altına çekerek saçlarıma küçük bir öpücük kondurdu. Koridorda ilerlediğimiz sırada herkesin dikkatle incelediği panoya takıldı gözlerimiz. Panoya ilerlediğimizde koca bir afişle karşılaştık. Bir konser afişiydi. Konserlere bayılırdım! Panoyu Detaylı incelediğimizde bu konserin Pera konseri olduğunu fark etmiştim. Yüzümdeki gülümseme büyürken Poyraz'a döndüm.
"Gider miyiz?"
"Şu gülümsemeden sonra sence gitmez miyiz?"
Gülümsemem büyürken Poyraz hafifçe eğilip burnumu öpmüştü. Daha ne kadar genişleyeceğini düşündüğüm gülüşüm biraz daha genişlerken Birce ve Alp'i buldu gözlerim.
"Gidiyoruz değil mi?"
"Gidelim bücürük değişiklik olur."
"Gidelim tabii!"
Alp ve Birce'nin onayından sonra panonun yanından ayrılıp merdivenlere yönelmiştik. Çok geçmeden kantine adımladığımızda kantin masasında başını yaslamış Barış ve başında heyecanla bir şeyler anlatan Lal bizi karşılamıştı. Gülümseyerek Lal'in yanındaki sandalyeye bıraktım bedenimi.
"Ne konuşuyorsunuz bakalım?"
"Konuşuyorsunuz değil, konuşuyorsun! Dakikalardır tek başıma konuşuyorum..."
Gülümseyerek Lal'in yanağını öptüm.
"Öyleyse bize anlat!"
Lal gülümseyerek ona beklentiyle bakan bize döndü. En sonunda gözleri üzerimde gezinirken kaşları çatılıverdi bir anda.
"Yaraların acıyor mu?"
Dudaklarımdan olumsuz bir cık sesi çıkarken gülümsüyordum.
"Hiç mi?"
"Hiç."
Lal'i cevaplarım tatmin etmemiş gibiydi ancak daha fazla üstelemedim önüne dönmüştü.
"Dün Barış bana dünyanın en güzel kızı olduğumu söyledi!"
Lal'in heyecanını bölen Barış'ın alay dolu sesiydi.
"Ne kadar sarhoştum oradan anlayın."
Lal'in gülüşü yüzünde asılı kalırken boğazımı temizleyerek araya girdim. Barış'ın bu kadar kırıcı olması hiç hoş değildi. Lal çok ince ruhlu bir kızdı ve çok çabuk kırılırdı. Barış bunu iyi biliyordu.
"Öylesin tabii! Dünyanın en güzel kızı sensin güzelim. Sarı saçların yeter."
Lal söylediklerimden etkilenmemiş gibiydi. Sahte bir gülümseme kondurdu dudaklarına.
"Sarı kafa konserden haberin var mı?"
Alp'in konuyu dağıtma çabasını gülümseyerek karşıladım.
"Ne konseri?"
"Pera konseri. Okul bahçesinde bir hafta sonra."
Lal heyecanla gülümsedi.
"Ya! Gideceğiz dimi? Barış gidecek miyiz?"
Barış başını masadan kaldırmadı.
"Bakarız."
Lal bozuntuya vermeden bu kez bize döndü.
"Tabi gideceğiz sarışınım. Gitmez miyiz?"
Birce'nin heyecan dolu sesiyle dudaklarındaki gülümseme genişledi. İşte benim arkadaşlarım! Öğle arasının sonuna geldiğimizde kahve almak İçin yerimden kalktım ve kantine ilerledim.
"Kolay gelsin, iki tane filtre kahve alabilir miyim?"
Biri başı ağrıyan Poyraz'aydı.
"Tabii."
Kantinci kadın gülümseyerek kahveleri yapmaya başladığında çok geçmeden elime aldığım kahvelerle masaya yöneldim ve bedenime çarpan sert bedenle kahvelerin ellerimle buluşması saniyeler sürmüştü. Ah başlıyoruz! Bu pişkin kız durmak bilmecekti anlaşılan.
"Ah tatlım! Kusura bakma yanlışlıkla oldu!"
Hayal'in alay dolu sesiyle yanan ellerimin acısıyla yüzümü ekşittim.
"Asya! Dayak arsızı olmuşsun sen kızım! Bas git yoksa elimden kimse alamaz seni!"
Lal ne zaman geldiğini anlamadığım bir şekilde araya girerken ellerimi eller arasına alan Poyraz'a döndüm.
"Akasya! Gel hemen soğuk su bulmamız lazım!"
Birce Poyraz'ın yanındaki bedenime yaklaşarak ellerimi kendine doğru çekti.
"Ben hallederim Poyraz, sen Lal'e mukayyet ol bir olay daha çıkartmasın yine."
Poyraz tereddütle bir ellerine bir Lal'e baktıktan sonra çatık kaşlarla başını salladı. İstese de istemesede kızlar tuvaletine girecek hali yoktu sonuçta. Birce'yle tuvalete ulaştığımızda birce hızla ellerindeki ellerimi suyun en soğuk kısmına ayarlayıp, çeşmenin altında tutmuştu. Acıyla yüzümü buruşturduğumda soğuk suya rağmen Birce yanan ellerimi üflemeye çalışıyordu. Hayal denen kızın psikolojik sorunları olduğu besbelliydi. Yada daha kötüsüydü, Hayal saf bir kötüydü. Acımadan kaynar kahvelerin elime dökülmesini sağlayacak kadar kötüydü.
"İyi misin?"
Birce'yi endişeli gözleriyle gülümsedim. Daha fazla kimsenin endişelenmesini istemiyordum.
"Geçti canım bir şey yok."
"Akasya!"
Tuvaletin önünden gelen sesle afallayarak kapıya ilerledim. Poyraz nereden bulduğunu anlamadığım bir buz kalıbıyla kapıda bekliyordu. Gülümseyerek yanına ulaştığımda hızla ellerimi ellerinin arasına alıp buzu üzerine bastırdı acıtmamaya gayret ederek. Gözleri mi dolmuştu? Sanırım evet.
"Poyraz sakin ol ölmedim sadece elime kahve-"
"Ne diyorsun sen Akasya?"
Poyraz sinirlenmişti oldukça sinirli duruyordu.
"Ben-"
Poyraz ellerini ellerimden ayrıp hızla sınıfa ilerlerken Poyraz'ın büyük adımlarına zorlukla yetişip bir elimde buzu tutarken önünde durdum.
"Poyraz ne oldu?"
"Bir daha sakın, sakın ağzından ölümle ilgili herhangi bir kelime çıkmasın. Düşüncesi bile korkunç anlıyor musun?"
Ve o, bu korkunç hissi senelerce yaşamıştı... Anlayışla başımı sallayarak gülümsedim.
"Özür dilerim..."
Poyraz'ın bakışları yumuşadığında yeniden gözleri elimle buluştu. Birce yanımıza geldiğinde çok geçmeden Alp de Birce'nin yanındaki yerini almıştı. Sonunda sınıfa ulaştığımızda çok geçmeden ders başlamıştı. Poyraz tüm ders elimi izlemiş, buzu elimde tutmuştu. Ara ara üfleyerek acımı azaltmayı diliyordu. Poyraz'ın elimi tutması bile acımı azaltmak için yeterli bir sebepti oysaki. Sonunda dersin sonuna geldiğimizde yerimden usulca kalktım.
"Ben tuvalete gideceğim."
"Geleyim mi?"
Gözlerim büyürken alayla gülümsedim.
"Yok artık!"
"Kapıda beklesem?"
Poyraz'ın yüzünü incelemeye başladım. Ciddi olup olmadığını anlamam gerekiyordu umarım bu kadar delirmemişti!
"Poyraz!"
"Beş dakika içinde gelmezsen içeri gelirim."
Gözlerimi devirerek sınıftan ayrıldığımda hızla tuvalete girdim. Hala ara ara yanan ellerimi suya tuttuğumda aynada gördüğüm bedenle gözlerimi devirdim.
"Ne var?"
Sorum yüzünde rahatsız bir ifade oluşmasını sağladı.
"Sadece bir şeyi bilmen için geldim. Efe Poyraz Saygın benim olacak ve sen hiç bir şey yapamayacaksın."
Alayla gülümsedim.
"Nasıl olacakmış o? Biraz anlatsana?"
Omuz silkerek kollarını göğsünde birleştirdi.
"Olunca görürsün. Çok bağlanma diye uyarayım dedim."
Sinirle Hayal'i umursamadan tuvaletten çakarak sınıfa ilerledim. Poyraz onun olacakmış öyle mi? Rüyamda görsem inanmazdım bu saçmalığa. Poyraz benden vazgeçmezdi bunu biliyordum. Hayal denen kız kendi başına hiç bir şeyi becerememiş, şu hayatta hiç bir şey olamamış bir kızdı. Benim evlatlık olduğumu tüm okulun önünde yüzüme vurmuştu. Onunda annesi olmadığı halde yapmıştı bunu... Hayal çok zengin bir ailenin kızıydı. Belkide Poyraz'dan daha da zengindi Hayal'in babası. Ancak bu zenginliği Hayal'in annesini kurtarmak için yeterli olmamıştı. Hayal'in annesi uzun zaman önce ölmüştü ve Babası Hayal'i sanki annesinin acısını hafifletmek için her koşulda şımartmıştı. Hayal ne istese olurdu. Buna güveniyordu besbelli. Hayal babasına güveniyordu. Başımı iki yana sallayıp kapısına ulaştığım sınıfıma girdim. Sadece zırvalıyordu Hayal. Poyraz'ın çatık kaşları, kapıda beliren bedenimle gevşerken dudaklarım hafifçe yukarı kıvrıldı.
"Akasya'm? İyi misin güzelim? Elin acıyor mu? Hastaneye gitmek istersen-"
Gülümseyerek Poyraz'ın yanına bıraktım bedenimi.
"Hastane değilde daha farklı bir planım var bugün. Seni bir yere götürmek istiyorum."
Poyraz'ın kaşları hafifçe çatıldı.
"Nereye gideceğiz?"
"Sürpriz. Bizim için özel bir yere gideceğiz."
Poyraz dudaklarını birbirine bastırarak daha fazla sorgulamadı. Çok geçmeden yeniden ders başladığında Poyraz'ı götüreceğim yeri düşünmeye başladım. Poyraz'ı eski yetimhanemize götürecektim. Her ay mutlaka gittiğim, Işık ve Sinan'ı gördüğüm o yetimhaneye. Işık kalp yetmezliği olan ve ölümle burun buruna altı yaşında bir kız çocuğuydu. Sinan ise yedi yaşında bir erkek çocuğuydu. Işık'ın oradaki tek dostuydu. Tıpkı bizim gibi diye geçirdim içimden. Ben ve Poyraz gibi... tek farkımız onların ayrılmamış olmasıydı. Düşüncelerimin arasında son dersinde sonuna gelmiştik. Şimdi ise herkesten ayrılmış Poyraz'la Poyraz'ın arabasındaki yerimizi almıştık. Poyraz'a konum atmış ve konumu takip etmesi gerektiğini söylemiştim. Arabanın motor sesi yükseldiğinde aklıma gelen soruyla Poyraz'a döndüm.
"Poyraz bir şey soracağım."
"Sor Akasya'm."
Dudaklarımı birbirine bastırarak Poyraz'a döndüm.
"Senin hiç arkadaşın yok mu?"
Poyraz'ın dudakları hafifçe yukarı kıvrıldı.
"Vardı. Antalya'da klinikteyken..."
Kaşlarım çatılmıştı.
"K-Klinik mi? Ne kliniği?"
Poyraz yoldan bakışlarını almamıştı.
"Senin öldüğünü öğrendikten sonraki bir senemin geçtiği klinik."
Gözlerim usulca dolarken bir elimi Poyraz'ın kucağında duran eline götürdüm.
"S-Sen?"
"Senin öldüğünü öğrendiğimde ağır bir depresyon geçirdim. Defalarca kendime zarar vermeye çalıştım. Seni bulamadıysam yanına gelmem gerektiğini düşünüyordum. Ama yapamadım. En sonunda kliniğe yattım ve tedavi oldum. Orada tanıştığım bir kaç kişi dışında arkadaşım yok."
Gözümden akan bir damla yaşı diğer elimin tersiyle sildim.
"Neler yaşamışsın..."
Fısıldar gibi çıkmıştı sözcükler dudaklarımdan.
"Yaşayamadım be Akasya'm sensiz olmadı, yapamadım."
"Artık ben varım."
Poyraz'ın hafifçe asılan yüzü yeniden gülümsemeyle doldu.
"Artık değil, yeniden sen varsın."
Gülümseyerek başımı cama doğru çevirdim. Çok geçmeden geldiğimiz büyük binaya hayran gözlerle bakan Poyraz'a döndü gözlerim.
"Burası mı?"
Başımı sallayarak hızla arabadan indim. Poyraz'da ardımdan arabadan indiğinde elimi tutması İçin Poyraz'a uzattım. Poyraz hızla elimi elinin içine alarak benimle birlikte önce bizi birleştiren sonra ayıran o binaya adımladık. Çok geçmeden, ön bahçeye ulaştığımızda gözlerlerim her zaman uzanarak bulutları seyrettiğimiz ağacı buldu. Gülümsedim hafifçe. Gözlerimi Poyraz'a çevirdiğimde onunda güldüğünü fark etmiştim.
"Keşke kocaman bir Akasya bahçem olsaydı."
"Ama sen çiçekleri sever misin ki?"
"Çiçekleri sevmem. Akasya'yı severim."
Seneler önceki anımız kulaklarıma dolduğunda gülümsedim hafifçe.
"Hoşgeldin Akasya! Uzun zamandır göremiyoruz seni."
Bizi karşılayan kocaman gülümsemesiyle Serpil Abla olmuştu.
"Hoş buldum Serpil Abla. Nasılsın?"
"İyiyim güzellik sen nasılsın? Arkadaşınla tanıştırmayacak mısın beni?"
Gülümseyerek Poyraz'ı gösterdim.
"Poyraz, Serpil abla. Uzun zamandır burada çalışıyor, sosyal hizmetler uzmanı."
Poyraz gülümseyerek elini Serpil Ablaya
uzattı.
"Merhaba Serpil hanım."
"Hanım ne oğlum? Abla diyeceksin bana."
Poyraz gülümsedi.
"Pekala, Serpil Abla..."
"Hah şöyle."
Serpil abla ortamıza geçerek ikimizi de kapıya yöneltti.
"Hadi bakalım gelin. Işık uzun zamandır seni bekliyor Akasya."
Poyraz çatık kaşlarla bana doğru döndü.
"Işık kim?"
"Işık burada kalp yetmezliği olan bir kızımız. Akasya'yla aralarında çok güçlü bir bağ var."
Poyraz gülümsedi. Çok geçmeden çocukların bulunduğu salona adımladığımızda bizi ilk fark eden Sinan olmuştu.
"Akasya Abla!"
Işık'ın gözleri kapıya döndüğünde yüzünde oluşan gülümsemeyle bir eli kalbini bulmuştu. Telaşla Işık'a ilerledim.
"Güzelim? İyi misin?"
"İyiyim Akasya abla. Seni görünce heyecanlandım. Beni bıraktın sandım..."
Bir elim Işık'ın saçlarına gitti
"Seni bırakır mıyım ben? Hatta sana birini daha getirdim."
Işık heyecanla yerinden doğruldu.
"Kimi getirdin? Annemi mi getirdin yoksa?"
Yüzümdeki gülümseme solarken hızla yeniden yüzüme buruk bir gülümseme yerleştirdim.
"Hayır güzelim. Sana anlattığım arkadaşımı getirdim."
Işık'a Poyraz'la küçüklüğümüzü her fırsatta anlatmıştım ve Işık Poyraz'ı oldukça merak etmişti. Işık yüzündeki buruk gülümsemesiyle Poyraz'a döndürdü başını.
"Ama bu abi çok büyük Poyraz hani küçüktü?"
Hafifçe kıkırdadım.
"Büyüdü bebeğim. Sende bir gün kocaman olacaksın böyle."
"Ya, yani ben yaşayacak mıyım?"
Gözlerimin dolduğunu hissediyordum. Karşımdaki minik kız çocuğu yaşayacağına olan inancını kaybetmişti bu küçük yaşında.
"T-Tabii ki prensesim. Sen hepimizden daha çok yaşayacaksın."
Ayağa kalkarak elimi Işık'a doğru uzattım. Işık elimi tuttuğunda hızla Poyraz ve kucağında gülerek sohbet ettiği Sinan'a ilerledik.
"Beyler ne yapıyorsunuz?"
Poyraz ve Sinan'ın bakışları bize döndü.
"Sohbet ediyoruz güzel hanımlar."
"Akasya abla Işık lunapark'ı çok merak ediyormuş."
Hafifçe Gülümseyerek yanımda merakla vereceğim cevabı bekleyen Işık'a döndüm.
"Güzelim orası sana uygun bir yer değil biliyorsun."
Işık'ın yüzü asıldığında buruk bir gülümseme belirdi dudaklarımda. Işık'ın lunapark'a gitmesi onun İçin oldukça tehlikeli olurdu. Kalbi oradaki heyecana dayanamazdı. Poyraz Sinan'ı kucağından indirip hafifçe Işık'ın önünde indi.
"Tanışabilir miyiz küçük hanım?"
Işık hafifçe gülümsedi.
"Ben seni zaten tanıyorum ki, Poyraz'sın sen."
Poyraz dudaklarını birbirine bastırarak gülümsedi.
"Evet güzel prenses, Poyraz'ım ben."
"Bende Işık."
Poyraz Işık'ın küçük elini dudaklarıyla buluşturdu.
"Memnun oldum güzel prenses. Seninle bir anlaşma yapabilir miyiz?"
"Ne anlaşması?"
Işık merakla Poyraz'a bakıyordu.
"Lunapark yerine sinemaya gitmeye ne dersin?"
Poyraz'ın fikri benimde hoşuma gitmişti. Işık heyecanla yerinde kıpırdandı
"Ben hiç sinemaya gitmedim biliyor musun? gerçekten gidecek miyiz?"
Gülümseyerek Poyraz'a döndüm gözlerimi uzunca kırptım. Gözlerim Serpil ablayı bulduğunda usulca yanına ilerledim.
"Serpil abla, bugün çocukları sinemaya götürebilir miyiz?"
"Akasya durumu biliyorsun-"
"Biliyorum Serpil abla ama sende biliyorsun. Işık için yarın yok. Bugün var. Ve en azından sinema istediğini geri çevirmek istemiyorum. Lütfen..."
Serpil ablanın tereddütlü gözleri önce Işık'ın ardından benim üzerimde gezindi.
"Pekala Akasya, lütfen dikkatli olun ve geç kalmayın."
Gülümseyerek Serpil ablaya sarıldım.
"Teşekkür ederim."
"Rica ederim güzelim hadi çıkın oyalanmadan."
Hızla başımı sallayarak Serpil abladan ayrıldım ve heyecanla sohbet eden Poyraz, Işık ve Sinan'ın yanına ilerledim.
"Hadi gidiyoruz!"
"Nereye gidiyoruz Akasya abla?"
Işık'ın heyecanlı bakışları yüzümde gezinmeye başladı.
"Sinemaya!"
"Oley!"
"Oley!"
Işık ve Sinan heyecanla belime sarılmış mutlulukla gülümsüyorlardı. Ellerim belime sarılan miniklerimin saçlarına karıştı. Bakışlarım Poyraz'ı bulduğunda Poyraz yüzündeki kocaman gülümsemeyle bize bakıyordu. Çok geçmeden Işık ve Sinan'ı soğuk havaya karşı sıkı sıkı giydirmişti Serpil Abla. Işık Poyraz'ın kucağımdaki yerini almış bende Sinan'ın ellerinden tutmuş kapıya ilerliyorduk. Çok geçmeden yetimhaneden ayrıldığımızda hızla çocukları arka koltuğa oturtturmuştuk. poyraz ve ben ön koltukta yerimizi aldığımızda arabadan çıkan motor sesi tüm arabayı doldurmuştu.
"Oradayken herkes sana Akasya diyor."
Poyraz'ın sesi soru sorar gibi geliyordu.
"Evet, Akasya'yı orada bıraktım giderken."
Poyraz'ın gözleri yoldayken gülümsüyordu
"Işık'a kalp aranıyor mu?"
"Evet, doğduğundan beri."
Sesimiz fısıltıdan farksızdı. Işık ve Sinan'ın heyecanlı seslerinden anlıyordum konuştuklarını.
"Merak etme Akasya'm Işık'ı iyileştireceğiz sen korkma."
Başımı sallayarak gülümsedim umutsuzca.
"Akasya Abla ben seneye okula başlıyorum biliyor musun? Serpil anne ikna oldu Işık'la aynı anda gideceğim."
Çocuklar Serpil Ablaya Serpil anne diyorlardı.Gülümseyerek dudaklarımı araladığımda benden önce duyduğum ses Işık'ın sesiydi.
"Ama ben öleceğim akıllım. Bir sene boşuna bekledin!"
Sinirle Işık ve Sinan'a döndüm.
"Prensesim ne dedim ben sana? Ölmeyeceksin. Lütfen anla artık."
Işık omuz silkerek önüne döndüğünde ne söylesem boştu biliyordum. Işık öleceğini düşünüyordu ve düşünmeye devam edecekti. Umarım Poyraz'ın da dediği gibi Işık kurtulurdu. Çok geçmeden alışveriş merkezinin önüne ulaştığımızda hızla arabadan inip Alışveriş merkezine koşturan Işık ve Sinan'ın arkasından ilerledik.
"Koşmayın! Düşeceksiniz bak!"
"Ben Işık'ı tutarım Akasya abla!"
Gülümseyerek başımı iki yana salladım. Poyraz elimi elleri arasına almıştı.
"Bizde mi böyle görünüyorduk?"
Gülümseyerek başımı salladım.
"Sanırım..."
Belki böyle görünüyorduk ama bir fark vardı. Hayat Beni Poyraz'ın yanından alıp bambaşka bir hayatın içine sürüklemişti. Bambaşka insanların, ailenin, dünyanın içine. Bizi ayıran bu hayat onları da ayırmamalıydı. Onlar birlikte büyümeli ve hiç ayrılmamalılardı. Düşüncelerimin arasında Hızla sinema katına ulaştığımızda Poyraz Rafadan Tayfa filmine dört bilet alarak yanımıza dönmüştü. İtiraf etmem gerekirse Rafadan Tayfa sevdiğim sayılı animasyon filmlerindendi!
"Hadi bakalım başlamadan yetişelim!"
Poyraz bir eliyle Işık'ın diğer eliyle de Sinan'ın elini tutarak sinema salonlarının olduğu bölüme adımlamaya başladı. Dudaklarımda kendini belli eden gülümsemeyle peşlerine takıldığımda çok geçmeden Poyraz'ın seçtiği koltuklarda yerimizi almıştık.
"Akasya abla çok heyecanlı değil mi?"
Normalde hoşuma gidecek, beni heyecanlandırıp mutlu edecek bu soru beni endişelendirmişti. Yanımdaki sarı saçlı küçük kızın hayatı ismi gibi olmalıydı, ışık saçmalıydı ama öyle olmamıştı. Bu küçük kız doğarken ölümle burun buruna doğmuştu. Onun heyecanlanması bile ömrünü kısaltmak İçin yeterliydi.
"Heyecanlanma güzelim yalnızca bir film."
Işık heyecanla başını sallayarak arkasına yaslandığında gözleri başlamak üzere olan film perdesine döndü. Gülümseyerek önüme döndüğümde elimin üzerindeki sıcak elle başımı elin sahibine, Poyraz'a çevirdim.
"Çok güzelsin."
Dudaklarımı birbirine bastırdım. Poyraz fısıldar gibi söylese de utanmıştım.
"Filmi izle Poyraz."
"Var Akasya."
Utangaç halim yerini şaşkınlığa bırakmıştı.
"Anlamadım?"
"Kocaman bir Akasya bahçem var. Ve ben hala çiçekleri sevmiyorum. Sadece Akasyayı seviyorum."
Dudaklarım şaşkınlıkla aralanırken dilim lal olmuş gibi döndü gözlerim karşımdaki film perdesine. Koltuğun kenarındaki elimin üzerinde hissettiğim çizgiler kalbimin göğüsüme dar gelmesini sağlıyordu. Poyraz parmağıyla elimin üzerine resimler çiziyordu. Çok tuhaf bir histi bu. Bir yandan gıdıklanıyor bir yandan heyecanlanıyordum. Yüzümdeki kocaman gülümsemeyle filmi izlemeye devam ederken filmin ilk yarısı hızla bitmişti.
"Akasya abla Mısır alalım mı?"
Yanımda Kocaman gülümseyen küçük kıza döndü bakışlarım.
"Alalım güzelim."
Işıkla ayaklandığımızda Poyraz'ın endişeli bakışları bizi buldu.
"Nereye güzelim?"
"Işık hanıma Mısır alacağız."
Poyraz gülümseyerek başını salladı.
"Tamam, dikkat edin Akasya'm."
Akasya'm dediğinde dudaklarım yukarı kıvrılırken başımı sallayarak Işık'ın elinden tuttum ve koltukların arasından dikkatle ilerlemeye başladık. Sinemanın mısır satılan bölümüne ulaştığım hızla kasada duran on dokuz yaşlarındaki genç çocuğa ilerledim.
"Merhaba, iki büyük boy mısır alabilir miyim?"
"Tabii."
Genç çocuk mısırları doldurup bana doğru uzattığında gözlerim sağ tarafımdaki Işık'ı buldu. Bir sorun vardı. Işık yoktu. Ellerimin korkudan soğuduğunu hissettim.
"Işık!"
Seslenerek etrafımda dönmeye başladığımda hiç bir yerde Işık'ı görememek içimdeki korkuyu tazeliyordu.
"Işık?!"
Kolumu tutan elle elin sahibine döndüm. Mısır kasasındaki genç çocuk meraklı gözlerle gözlerime bakıyordu.
"Bir sorun mu var?"
"K-Kardeşim yok!"
Işık'dan kardeşim diye bahsetmemde bir sıkıntı göremiyordum. O küçük kızla kardeş olabilmem için kan bağına ihtiyacım yoktu.
"Kardeşiniz sarışın mıydı?"
Ne zaman akmaya başladığımdan bile habersiz olduğum göz yaşlarım durumu zorlaştırıyordu. Titrek bir nefes alarak başımı salladım.
"E-Evet."
"Sanırım tuvalete doğru giden sarışın bir kız çocuğu görmüştüm."
Afallayarak hızla Tuvalete doğru koşmaya başladım. Bedenim dizlerime ağır geliyordu. Düşecek gibi hissediyordum. Tuvalete ulaştığımda kasadaki genç çocukta sorgulamadan kadınlar tuvaletine adımlamıştı. Bir kabinin önünde oluşan kalabalıkla hızla kalabalığa doğru koşmaya başladım. Bir kaç kişi kapısı kapalı olan kabinin çevresinde fısıldaşıyorlardı.
"Ne oluyor?!"
"Kapıyı bir süredir vuruyoruz ancak ses gelmiyor."
"Çekilin!"
Peşinden gelen çocuk hızla kapıya yöneldiğinde iki hamleyle kapıyı kırmıştı. Göz hizama yerde baygın yatan küçük beden, yere dağılmış sarı saçlar girmişti. Kasada duran çocuk benden önce ilerleyerek Işık'ı kucağına almış ve donuk gözlerle onları izleyen bana dönmüştü.
"Neyi var? Şu an sırası değil toparlan kardeşini hastaneye götürmemiz lazım."
Titrekçe başımı sallayarak önden hızlı adımlarla ilerleyen çocuğun arkasından koşar adım ilerledim. Göz yaşlarımın görüş açımı bulanıklaştırmasını umursamadan ilerledim.
"Işık, güzelim, iyi olacaksın..."
Dudaklarımdan tekrar tekrar dökülüyordu inanmak istediğim sözcükler. Genç çocuk hızla alışveriş merkezinin taksi durağına koştuğunda peşinden hızlı adımlarla ilerledim. Şu an ki korkumu tarif edecek bir kelime bulmak güçtü. Hayat acımasızdı, zamansızdı. Bu küçük kız ölümle burun buruna gelmek için çok küçüktü, güçsüzdü. Olmamalıydı. Bu küçük kız bu kadar çaresiz olmamalıydı.
BÖLÜM SONU
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 10.38k Okunma |
629 Oy |
0 Takip |
33 Bölümlü Kitap |