
"Aşk sadece doğru kişiyi bulduğumuzda aşk oluyordu. Aşk, yanlış kişilerin elindeyken bir işkenceden ibaretti."
22.BÖLÜM: KAMP
Akasya'nın Ağzından;
"Sen iyi alıştın, bir gün yakalanacağız."
"Miyav!"
Poyraz beni biraz daha kendine çekti ve göğüsüne bastırdı. Rüzgar bedenimize işlerken biraz daha Poyraz'a sokuldum. Bir haftadır neredeyse her gün Poyraz'la sabaha kadar çatıda oturuyorduk. Poyraz gelmeden önce bir gün bana bu çatıda yalnız olmayacağın zamanlar, onunla olacağın zamanlar gelecek deselerdi saatlerce gülerdim. Ama olmuştu. Poyraz'la, kucağımdaki Mucize'yle birlikte bizi perdeleyen yıldızların altında kırmızı battaniyemizin içinde huzurla oturuyorduk. Ve bu artık daha sık yaşanmaya başlamıştı.
"Işık ne kadar sevindi bizi görünce."
Başımı salladım. Dudaklarım yukarı kıvrılmıştı. Bugün Işık'ı görmeye gitmiştik. Tüm günümüzü onunla geçirdikten sonra eve dönmüştük ve gece yeniden çatımda bir araya gelmiştik.
"Evet sevgilim, çok sevindi... Yeniden gideriz değil mi?"
Poyraz'ın dudaklarını saçlarımda hissettiğimde gözlerim huzurla kapandı.
"Tabii gideriz güzelim. Ne zaman istersen. Aklıma gelmişken, kampa iki gün kaldı. Gerçekten gideceğiz değil mi?"
Başımı sallarken hafifçe başımı kaldırdım. Sırtım Poyraz'a yaslıydı. Poyraz'ın kolları da belimi sarıyordu.
"Gidelim. Lal de çok istiyor. Hepsi çok hevesli."
Poyraz başını sallayarak bir kez daha saçlarımın arasına bir öpücük bıraktı.
"Biraz uyusam mı burada?"
"Uyu bir tanem."
Bu anı bekliyormuş gibi gözlerimi huzurla kapattım. Huzur sizin için neyi ifade ediyor bilmiyorum ama benim için kesinlikle bunu ifade ediyor. Benim için huzur sırtımı yasladığım bu adamla kucağımdaki kedimle çatımda vakit geçirdiğim dakikalardı. Hayatım boyunca kendimi bu kadar huzurlu hissettiğim bir an olmamıştı. Uyku beni giderek daha da içine çekerken son hatırladığım saçlarımda hissettiğim dudaklar olmuştu.
***
"Günaydın sevgilim! Ne zaman gittin sen?"
Gözlerimi açtığımda sıcak yorganımın içinde mucizenin mırıltılarıyla huzurla yatıyordum. Uyanır uyanmaz hızla telefonuma sarılıp Poyraz'ı aramıştım.
"Sen uyuduktan bir saat sonra seni yatırıp gittim bir tanem. Öğlen olacak neredeyse güzel uyuduk!"
"Evet ya! Saat öğlen üç olmuş... Pazar günü de bitti işte."
Son sözlerimi dudağımı sarkıtarak sıkıntıyla söylemiştim. Haftasonum uyuyarak heba olmuştu.
"Sıkma canını. Bugün hazırlık yapacak mısın? Yarın İçin."
Başımı salladım görmeyeceğini bile bile.
"Evet. Çadırlar gideceğimiz kamp alanında olacakmış zaten. Bir kaç parça kıyafet yeterli olacaktır. Altı üstü iki gün kalacağız. Sende kalın kıyafetler al üşütürsün."
"Sen bakarsın bana."
Burnumu kırıştırdım ve yalandan bir sinirle dudaklarımı araladım.
"Hiç güvenme bana! Bir daha kendine iyi bakmazsan şekerli çorba değil daha fenasını yemek zorunda kalacaksın ona göre."
"Pes ediyorum. Ben o zaman gidip en kalın kıyafetlerimi çantama toplayayım."
Kaşlarım istemsizce havalanmıştı. Şekerli çorbayı lıkır lıkır içerken sesi çıkmıyordu!
"Bak sen. Demek şekerli çorbayı duyunca pes ediyorsun öyle mi?"
"Yo yo, içtiğim en güzel çorbaydı. Bir dahakine şekerini biraz daha koy."
Dudaklarımın arasından çıkan kıkırtıyı engelleyemeden gülmüştüm.
"Asya!"
Annemin sesiyle dudaklarımı araladım.
"Poyraz annem çağırıyor. Sende hazırlan hadi. Sonra görüşürüz!"
Poyraz'ın cevap vermesine fırsat vermeden telefonu kapayarak koşar adım odamdan çıktım. Annem ısrarla sesleniyordu.
"Efendim anne?"
Merdivenlerden inerken bir yandan da anneme sesleniyordum.
"Mucize acıkmış kızım. Ellerim hamurlu bakıver hayvana."
Annemin sesi mutfaktan geliyordu. Mutfağa doğrı ilerleyerek tezgahta annemi izleyen Mucize'yi gülerek kucağıma aldım. Annem elindeki kapta poğaça hamuruna benzer bir hamuru yoğuruyordu.
"Seni yaramaz!"
Her zamanki gibi miyavladığında anneminde dudakları yukarı kıvrılmıştı. Mucize'yi kucağımdan bırakmadan mutfak tezgahının altındaki dolaptan Mucize'nin yemini koyduğumuz kavanozu aldım ve Mucize'nin mama kabına onu doyuracak kadar boşalttım. Bir elimde mama kabı diğer elimde Mucizeyle yere eğildim ve Duvarın kenarına önce kabı sonra Mucize'yi bıraktım. Mucize iştahla mamasını yerken yerimden doğrularak bu kez başka bir kaba su koymak için annemin yanına ilerledim.
"Yarın gidiyorsunuz değil mi kızım?"
Başımı salladım.
"Evet anne. Sabah erken saatlerde yola çıkacağız."
"Tamam kızım."
Annem fırından çıkarttığı mis kokulu kurabiyeleri borcama dizerken merakla sırtımı tezgaha yaslayarak anneme döndüm.
"Hayırdır Handan hanım? Hangi dağ da kurt öldü? Ne bu hazırlık?"
Mutfak masasının üstünde çeşit çeşit yiyecek vardı. Elimle karşımdaki mutfak masasını işaret ettim.
"Birazdan Serap Ablan ve Alp gelecek kızım. Anca yeter bu yaptıklarım Alp oğluma."
Dudaklarımdan dökülen kahkahayı engelleyememiştim. Annem Alp'i çocukluğundan beri tanırdı ve ne kadar obur olduğunu bilirdi. Serap abla Alp'in annesiydi. Alp hiç bahsetmemişti geleceklerinden, sanırım sürpriz yapmak istemişti. Arkadaşlarımın arasında annemin en yakın hissettiği bunu açık açık dillendirmese de Alp'ti. Alp'e ayrı bir düşkünlüğü vardı. Düşüncelerimin arasında kapı çaldığında hızla yerimden doğruldum. Dudaklarımda kocaman gülümsemeyle mutfaktan çıktım.
"Hoş geldiniz!"
Serap abla çantasını ve ceketini Alp'in elime tutuşturduktan sonra bedenimi kollarının arasına alarak sıkıca sardı.
"Güzel kuzum benim! Ne kadar özlemişim seni."
"Ağlatıcaksın beni Serap abla ya!"
Serap ablayla Özlem giderdikten sonra bu kez Serap abla kollarını anneme sarmıştı. Benimde bedenim, dev arkadaşım Alp'in sarılışıyla kaybolurken kollarımı sıkıca Alp'in beline sardım.
"Nasılsın fıstığım?"
"İyiyim sen? Neden söylemedin geleceğinizi?"
Alp kollarını bedenimden ayırarak gülümsedi ve burnumu iki parmağının arasına yerleştirerek sıkmaya başladı.
"Sürpriz yapalım dedik."
Yüzümü ekşiterek can çekişen burnumu Alp'in parmaklarından kurtardım ve bir kolumu Alp'in beline sararak salona doğru ilerlemeye başladım. Bizimle aynı zamanda Serap abla ve annemde mutfağa girmişti. Alp her zaman oturduğu tekli koltuğa otururken onun çaprazındaki koltukta yerimi aldım.
"Annem sen geleceksin diye döktürmüş yine."
Alp ellerini birbirine sürterek ağzından beğeni dolu nidalar çıkarttı. Gülümseyerek onun heyecanını izliyordum.
"Yapma be! Neler yaptı? Of kızım Handan ablanın yemekleri gibisi yok."
Kaşlarım havalanırken alayla bir kapıya birde Alp'e bakıyordum.
"Serap abla duymasın!"
Alp bir parmağını dudaklarına bastırıp diğeriyle de susmamı işaret ederken gülmekle yetinmiştim.
"Akasya aslında seninle Barış hakkında konuşmak istiyorum. Çatlayacağım içimde tutmaktan!"
Hafifçe kaşlarımı çatarak yerimde dikleştim. Muhtemelen o da fark etmişti Barış ve Lal'in durumunu. Lal bir haftadır bir gözü telefonda Leyla gibi dolaşıyordu. Barış'sa Lal'in bir anda üzerinden çektiği ilgisiyle afallamış bir halde Lal'i gözlemliyordu. Ortamdaki en büyük gerginlik, ikisinin kaçamak bakışmalarıydı. Lal hiç bir şekilde bir şey anlatmıyor ancak halinden rahatlıkla bir şeyler olduğunu anlayabiliyorduk. İlgiyle Alp'e döndüm yeniden
"Sende fark ettin değil mi?"
Alp önce dudaklarını birbirine bastırıp ardından usulca başını salladı.
"fark etmez miyim? Lal'de bir haller var. Barış desen-"
"Barış Lal'i hak etmiyor Alp. Sende bunu farkındasın öyle değil mi? Barış'ı çok seviyorum. Sizi sevmemem mümkün değil zaten ama doğruyu söylemek gerekirse Barış Lal'i hak etmiyor."
Alp hüzünle gözlerime baktı. Haklı olduğumu dudaklarından duymasamda gözlerinden okuyabiliyordum. İçten içe hak veriyordu bana.
"Akasya haklısın güzelim ama görüyorsun halini. Lal Barış'a karşı geri çekildikçe Barış'ın da ruhu çekiliyormuş gibi. Eskiden bir iki kelime dertleşirdik şimdi sadece yanımızda dümdüz oturuyor."
"Barış Lal'i sevmiyor. Barış Lal'in ilgisini seviyor."
Alp başını sallarken içeriyor tabaklarla gelen annemlerle sözlerimiz boğazımızda düğümlenmişti. Ayağa kalktığımda annemlere ve Alp'e hitaben dudaklarımı araladım.
"Bende çayları getireyim."
Annem başını sallarken anında sohbete başlamışlardı. Mutfağa adımladığımda aklımdan geçen düşüncelerle dört bardak çıkartarak çayları doldurmaya koyuldum. Aşk neden böylesine bencilce bir şey olmak zorundaydı? Lal Barış'a aşıkken Barış neden Lal'in sadece ilgisine aşıktı? Ah! Tamamen saçmalık. Aşk sadece doğru kişiyi bulduğumuzda aşk oluyordu. aşk yanlış kişilerin elindeyken bir işkenceden ibaretti. Fazlası değildi. Düşüncelerimin arasında bardakları tepsiye dizerek tepsiyle salona ilerledim. Annem ve Serap abla keyifle sohbet ediyor Alp ise yere sabitlendiği bakışlarıyla düşünceleriyle boğuşuyordu.
"Ne kaynatıyorsunuz kızlar?"
Sesimi keyifli çıkmaya zorladığımda Alp'inde bakışları gözlerimi buldu. Dudaklarına kondurduğı zoraki gülümsemeyle elimdeki tepsiyi alarak herkesin önüne birer çay bıraktı.
"Anneciğim Alp yemeğini bitirsin-"
Sözümü bölen Alp'in boş tabağı hafifçe yukarı kaldırarak dudaklarını birbirine bastırmasıydı. Yemeği çoktan bitmişti. Alt tarafı çay koyup gelmiştim!
"Biraz hava alalım diyecektim."
Alp başını sallayarak ayağa kalktı.
"Bahçeye çıkalım o zaman."
Annemler gülümseyerek başını salladığında bende Başımı sallayarak elimdeki bardağı biraz daha kavradım ve bahçenin yolunu tuttum. Bahçede Bahar geldiği için masa ve sandalyelerin üzerleri açmıştık. Hızla sandalyede yerimizi aldığımızda bardağı dudaklarıma götürerek içimi ısıtacak büyük bir yudum aldım.
"Siz ne yapıyorsunuz? Yani Birce'yle..."
Alp Birce'nin ismini duyduğunda dudaklarında en samimi gülümsemesi yerini almıştı.
"Biz iyiyiz, çok iyi. Sevgili değiliz ama birlikteyiz. Yan yana..."
"Neden? Birce hala istemiyor mu?"
Alp bilmiyorum dercesine omuz silkti.
"Ah be Akasya sabırla bekliyorum işte. Her neyse, siz ne yapıyorsunuz Yani Poyraz'la."
"Çok mutluyum Alp. Hiç olmadığım kadar."
Alp'le saatlerce bahçede sohbet ettikten sonra Alp ve Serap abla gitmişlerdi. Annem ve babamla yediğim keyifli akşam yemeğinin arından odamda bir yandan kitaplarıma sabitlediğim telefonla Poyraz'la görüntülü konuşuyor bir yandan da yarın İçin çantamı hazırlıyordum.
"Bu nasıl?"
"Kalın değil mi? Üşüme, en kalınlarını koy. Hava güzel ama gece kalacağız üşütme."
Başımı sallayarak elimde tuttuğum son parça olan siyah sewatshirti çantama yerleştirdim. İşim bittiğinde çantamı kenara bırakarak, kitaplarıma sabitli duran telefonumu elime aldım ve yatağa uzandım.
"Yarın servisle gideceğiz değil mi?"
"Evet bir tanem. Ama sabah servis okuldan kalacak. Servise arabayla gideceğiz."
Başımı salladım. Poyraz'ın arabası uzun uğraşlar sonucu sahipsiz bir yerde bulunmuştu. Tüm arabayı hasar tespitine götürüp temizlettirdikten sonra yeniden arabasına kavuşmuştu.
"Kaçta geleceksin?"
"Saat dört buçuk gibi. Hadi uyuyalım çok erken kalkacağız."
Başımı salladım.
"O zaman iyi geceler..."
"İyi geceler güzelim. Tatlı rüyalar."
Gülümseyerek bir elimi kaldırıp dudaklarıma götürdüm ve ardından Poyraz'a doğru kaldırdım. Poyraz'da aynı şeyi yaptığında dudaklarımdaki engel olamadığım gülümsemeyle telefonu kapatıp kalbimin üzerine bastırdım. Dudaklarımda hala aynı gülümseme silinmezsen gülüşümü mümkünmüş gibi daha da genişleten şey, yatağın yanında miyavlayan Mucize olmuştu. Aklıma gelen düşünceyle alarmımı kurarak Telefonumu kenara bırakıp yatağın içine girdim. Mucize'yi kollarımla sardım.
"İyi geceler Mucize..."
Mucize miyavladığında dudaklarımı başına nazikçe bastırarak gözlerimi Mucize'nin güzel mırıltılarıyla kapattım ve huzurlu bir uykuya bedenimi bıraktım.
***
Gözlerimi rahatsız edici sesle açtığımda yüzümü istemsizce buruşturmuştum. Henüz gün doğmazken yataktan kalkmak tam bir felaketti. Öyle ki banyoya gittiğimde yüzümü defalarca kez yıkamama rağmen uykum bir türlü açılmamıştı. Şimdi ise hızlı geçen bir saatin ardından Poyraz'ın arabasında okula doğru gidiyorduk.
"O kadar uykum var ki..."
"Al benden de o kadar."
Poyraz'ın da gözleri şişti. İkimizde oldukça uykulu bir şekilde on beş dakika sonra okulun önüne ulaştığımızda Servis çoktan gelmiş herkes servisin içinde yerini almıştı. En arka koltuğa ilerlediğimizde göz hizama önce Alp, arından Alp'in omzunda uyuyan Birce, sonrasında Lal'in yanındaki tanımadığım yüz ve Lal'in diğer yanındaki Barış girdi. Şaşkınlığımı belli etmemeyi dileyerek usulca en arka koltuğun önündeki ikili koltuğa oturduk.
"Günaydın Lal?"
Lal'e attığım soru dolu bakışların sahibi aslında yanındaki çocuktu. Sarışın, mavi gözlü bir çocuk Lal'in yanında çekingen bir şekilde etrafını izliyordu. Gözleri bize değdiğinde aynı çekingen tavrıyla hafifçe selam vermek istercesine başını salladı.
"Günaydın balım! Şey... Arkadaşım, Egemen."
Lal'in egemen denen çocuğun ismini söylerken gözlerinden geçen parıltı arkadaştan ibaret olmadıklarını gösterse de sorgulamadan elimi Adının Egemen olduğunu öğrendiğim çocuğa uzatarak güşümsedim. Egemen'de sıcak tavrıma aynı sıcaklıkla karşılık verdiğinde gülüşüm büyüdü. Anlaşılan Lal'in elinden düşmeyen telefonu, gözlerindeki parıltıların sebebi belli olmuştu.
"Merhaba Egemen, ben Akasya."
"Merhaba... Biraz emrivaki oldu ama Lal çok ısrar etti. Okul kamp İçin yanında bir misafir kabul edebileceğini söylemiş. Bende Lal'in ısrarlarına daha fazla karşı koyamadım. Umarım rahatsızlık verememişimdir."
Gülümsemem büyürken başımı hızla iki yana salladım.
"Yok canım ne rahatsızlığı! Ayrıca çok iyi yapmışsın. Lal'i reddetseydin saatlerce başının etini yerdi! Her neyse,Hoş geldin."
Barış ağzının içinde bir şeyler söylese de ne dediğini tam olarak anlamamıştım. Aldırış etmeden gözlerimi bu kez Poyraz'la tanışan Egemen'in üzerinde gezdirdim. Çok geçmeden ortamda bir sessizlik oluşurken servisten yükselen motor sesiyle sevis hareketlenmişti. İki servis şeklinde yaklaşık elli kişi gidiyorduk.
"Uykum geldi..."
Lal esneyerek mırıldandığında Egemen dudaklarını aralamıştı ki Barış bir anda kolunu açıp Lal'i kendine çekti.
"Uyu biraz. Gidince uyandırırım seni."
Lal tam bir şey söylemek için dudaklarını aralamıştı ki Barış başını arkaya yaslayarak gözlerini kapattı ve Lal'in söyleyecekleri boğazında düğümlendi. Bakışlarımı Lal'den alıp Egemen'i çevirdiğimde Egemen bir elini yumruk yapıp Sabırla başını cama çevirmiş dışarıyı izliyordu. Sinirlendiği her halinden belliydi. Bozuntuya vermeden bir süre sonra oda başını koltuğa yaslayıp gözlerini kapatmıştı. Arkadaki herkes uyuduğunda bu kez cama başını yaslamış uyuyan Poyraz'a döndüm. Öyle güzel uyuyordu ki. Dudakları hafif Aralık, kaşları belli belirsiz çatıktı. Camın sertliğini düşündüğümde yüzümdeki gülümseme soldu. Poyraz'o hafifçe kendime çekip başını göğüsüme koymasını sağladım. Hafif mırıldanmalarla uyku ve uyanıklık arasında gidip gelse de saçlarına karışan parmaklarım onu yeniden mayıştırmış ve uyumasını kolaylaştırmıştı. Gözlerime daha fazla direnememiş bende Poyraz'ın ardından gözlerimi huzurla kapatmıştım. Burnumda Poyraz'ın saçlarından yayılan güzel koku ve göğüsümde düzenli nefes alam Poyraz'la uyuyabileceğim en huzurlu uykuya bedenimi bırakmıştım.
"Ya bu film harika! Sen ne zaman izlemiştin?"
"Çok oluyor. Demek beğendin... E o zaman film seçme sırası sende."
"Evet ama gelmek üzereyiz dönüşte izleriz olur mu?"
Lal'in sesiyle gözlerimi açtığımda uyuduğumdan Farklı olarak gözlerimi Poyraz'ın göğsünde açmıştım.
"Günaydın."
"Günaydın güzelim."
Poyraz dudaklarımı saçlarıma bastırdı. gülümseyerek yerimden doğruldum.
"Ne ara rolleri değiştik?"
Poyraz hafifçe gülümseyecek başını koltuğa yasladı.
"Ben yeterince rahat uyudum birazda sen rahat uyu istedim."
Düşünceli hallerine bayıldığım sevgilimin yanaklarını öptükten sonra bu kez bakışlarımın hedefi uyanmış arkadaşlarım olmuştu. Birce ve Alp gülerek sohbet ediyor Lal ve Egemen anladığım kadarıyla film izlemişler ve onun hakkında konuşuyorlardı. Barış kulaklıklarıyla uyumayı sürdürürken aydınlanan havayla etrafıma baktım. Etraf yemyeşildi. İnce bir yoldan iki orman arasında yolculuğu sürdürüyorduk. Serviste neredeyse herkesin uyandığını yükselen seslerden anlıyordum. Bakışlarım heyecanla etrafı izleyen Lal'i buldu.
"Ne kadar yolumuz kaldı?"
"Az kaldı! Kocaeli tabelasından geçtik, yaklaşık on dakika içinde varırız!"
Gülümseyerek Poyraz'a döndüm.
"Çok heyecanlıyım!"
"Bende öyle. Bu seninle ilk kampımız. Eğer kamp yapmayı seversen daha sonra yeniden geliriz."
Poyraz'ın sakin çıkan sesiyle hevesle ellerimi birbirine vurdum.
"Gerçekten mi? Birlikte kampa gelir miyiz?"
Poyraz yüzüme dağılmış saçları kulaklarımın arkasına sıkıştırırken başını salladı. Bu heyecanım onu oldukça güldürmüştü.
"Tabii ne isteğinde yapmadık?"
Kollarımı Poyraz'ın boynuna doladığımda mutluluktan ağzım kulaklarımdaydı. Poyraz bu hayatta başıma gelmiş geçmiş en güzel şeydi! Poyraz'la bir süre daha sohbet ettikten sonra servis durmuş ve hepimiz inmiştik. Etrafta hazır kurulu bir sürü çadır vardı. Bizim çadırımız üç kişilikti. Lal Birce ve ben o çadırda kalacaktık. Erkeklerin çadırı ise dört kişilikti onlarda birlikte kalacaklardı. Tabii Barış Egemen'i bakışlarıyla öldürmezse....
"Hadi kızlar hemen yerleşelim!"
Lal'in sesiyle çadırın içini biraz daha inceledim. Yere serilmiş üç tane yer yatağı vardı ve gayet korunaklı bir çadırdı. Çadırlarımızın olduğu yerin ilerisinde yoldan süzülen bir dere vardı. Her yer yemyeşildi doğanın güzelliği bize ev sahipliği yapmaktan oldukça memnun gibiydi. Çok geçmeden çadırımıza kurularak üzerimizi değiştirdik ve kendimize çekidüzen vererek çadırdan dışarıya çıktık. Bizim çadırımızın çaprazındaki çadırın önünde sohbet eden Alp, Barış, Egemen ve Poyraz görüş açımıza girdiklerinde hızlı adımlarımızla yanlarında durduk. Bizi ilk fark eden Egemen oldu.
"Burası oldukça güzel."
Egemen'in ilgili bakışları önce etrafta sonra Lal'de gezinmişti. Lal başını sallayarak büyük bir coşkuyla Egemen'in koluna girdi ve Egemeni çekiştirmeye başladı.
"Evet! Hadi gezelim o zaman. Nolur Egemen! Yorgun değilsin dimi? Gezebilir miyiz?"
"Gezelim tabii. Gel bakalım."
Egemen ve Lal ormana doğru ilerlerken Lal'i hiç bu kadar mutlu görmediğimi fark ettim. Lal gerçek sevgiyle tanışacaktı. Bu tanışmadan memnun olmayan tek kişi ise arkalarından ateş püsküren bakışlar atan Barış'tı....
"Hadi öyleyse bizde gezelim. Hoca akşam hep birlikte kamp ateşinde olacağımızı söyledi. O zamana kadar vaktimizi iyi değerlendirelim."
Alp'in sesiyle Poyraz'ın koluna girip Lal ve Egemen'in arkasından yürümeye başladık.
"Çok güzel değil mi? Şehir hayatından ne kadar da uzak..."
Poyraz başını sallarken etrafına da bakıyordu.
"Evet. Keşke hep burada kalsak."
Poyraz kolunu bu kez omzuma sardığında çaprazdaki elimde omzundaki elini kavramıştı. Hep birlikte dinlene dinlene kamp alanının etrafında gezdiğimiz bir kaç saatin sonunda yemek yemek için kamp alanına dönmüştük. Herkes bir yerde sohbet ederek yemek yiyordu. Bizde kurulan stattan sandviç ve çay alarak uygun bulduğumuz bir yere çember şeklinde oturmuştuk. Bir yanımda Alp diğer yanımda Poyraz karşımda ise Lal, Barış ve Egemen oturuyordu. Alp'in diğer yanımda ise Birce vardı. Hep birlikte keyifle kahvaltımızı ettikten sonra su gibi akan zaman sayesinde zamanın ne çabuk geçtiğini anlayamamıştık. Hava kararmaya yüz tutmuşken beden eğitimi hocası tüm erkekleri toplayarak ormana odun toplamaya gitmişti. Bizde kızlarla çadırda yataklarımıza uzanmış çadırın tavanını izliyorduk.
"Birce?"
Sesin sahibi Lal'den başkası değildi. Birce başını hafifçe ortamızda uzanan Lal'e çevirdi.
"Hm?"
"Alp'e aşık mısım?"
Birce Lal'in açık sözcülüğüyle donup kalmıştı. Hafifçe kıkırdayarak yatakta oturur pozisyona geldim. Bağdaş kurup iki elimi arkaya atarak kefiyle sırıtmaya başladım.
"Evet Birce, Alp'e aşık mısın?"
Birce de usulca yerinden doğrulduğunda Lal'de yerinden doğrularak Birce'ye bakmaya başladı. İkimizinde bakışları Birce'deyken Birce derin bir nefes alıp kuvvetlice nefesini dışarı verdi.
"Evet anasını satayım! Aşığım o salak Deve!"
"İşte bu!"
Yerimden hızla kalıp Birce'nin sağına oturdum be kollarımı yan bir şekilde Birce'ye sardım. Lal de hızla geldiğinde Birce'nin diğer yanına oturarak ikimizi de kolları arasına aldı.
"Oy benim civcivim sonunda ya!"
"Ne zaman açılacaksın?"
Sorum Birce'nin kulaklarına ulaşırken Birce bu kez sıkıntıyla nefesini verdi.
"Sorun ne güzelim?"
Ellerim Birce'nin saçlarına karışırken şefkatle yüzünü inceliyordum. Yüzünde hafif bir burukluk vardı.
"Sorun Mert. Mert beni tehdit ediyor kızlar. Alp'le olursam onu tehlikeye atmış olurum."
Birce'den ayrıldığımda kaşlarım istemsizce çatılmış bir halde Birce'nin yüzünü inceliyordum.
"Ne diyorsun sen Birce?"
"Toplanıyoruz!"
"Sonra anlatırım susun şimdi lütfen kimse bilmesin."
Çaresizce başımı salladığımda dışarıdan gelen sesle çadırdan çıkarak kamp ateşinin yanına ulaştık. Üç ayrı kamp ateşi yakılmıştı. Gözlerim sohbet eden Alp ve Barış'a takıldığında daha sonra Poyraz'ı ve Egemen'i de görmüştüm. Kızlarda baktığım yeri fark ettiğinde kamp ateşinin yanındaki stantta duran köfte ekmek ve ayranlarımızı alıp onların yanına ilerlemeye başladık. Köfte ekmekten yayılan kokular burnuma ulaşırken karnımda eş zamanlı aldığı kokuyla gurulduyordu. Kendi kendime göz devirdiğimde çoktan Poyraz ve Alp'in arasında kalan boşluğa bedenimi bırakmıştım.Yaklaşık yarım saat içinde herkes bir kamp ateşinde boş bulduğu yerlerde huzurla oturmuş yemek yemeğe başlamıştı.
"Aranızda gitar çalmayı bilen var mı?"
Sesi duyulan Esat hoca okulumuzun müzik öğretmeniydi.
"Ben biliyorum."
Barış'ın sesiyle herkesin gözleri Barış'ı bulmuştu. Barış'ın gitar çalabildiğini hatta sesinin oldukça güzel olduğunu hepimiz iyi biliyorduk. Ancak Barış toplum içinde şarkı söyleyecek, gitar çalacak kadar özgüvenli değildi. Biz şaşırmayı sürdürürken Esat hoca elindeki gitarı Barış'ın kucağına bırakarak kaşlarını havalandırdı.
"Görelim madem. Buyur söz sende."
Barış dudaklarını birbirine bastırıp başını sallarken gitarı kucağına yerleştiriyordu. Barış Lal'e doğru hafifçe dönerek dudaklarını araladı. Bedeni tam dönmemişti ancak gözleri Lal'in üzerindeydi. "Halim toz, halim duman olsa... Yenilsem, tükensem, bitsem Bir ah etmem." Barış'ın sesi tutuşan Odun seslerine karışırken Egemen rahatsızca kıpırdandı.
"Unuttum çoktan. Geriye dönmem." Egemen Barış'ın bakışlarından rahatsız olmuşa benziyordu. Lal'e biraz daha sokuldu. Omzumdaki hareketlilikle huzurla gözlerimi kapatıp Barış'ın tutuşan odunlara karışan sesini dinlemeye devam ettim. Poyraz omzumdaki koluyla bedenimi kendine yasladığında kokusu çok geçmeden burnuma ulaştı. "Ama sen beni unutamazsın. Anımsarsın aniden. Bi' adam bi' akşam, misal bana benzeyen. Tutar geçer tam önünden."
Barış sanki Lal'e derdini anlatmak istercesine söylüyordu şarkıyı. Sen beni unutamazsın derken sanki 'ne olur beni unutma' der gibiydi. Çaresizce dökülüyordu kelimeler dudaklarından. Gözlerimi hafifçe açarak Lal'e baktığımda Lal'in bakışlarının Egemen'de olduğunu fark ettim. Dudaklarımdaki buruk gülümsemeyle bu kez Barış'a döndüm usulca.
"Ne yapsan sen beni unutamazsın. Bi' yağmur yağsın da, Bi' şarkı çalsın Sen beni ölsen unutamazsın!" Barış Lal'e, Lal Egemen'e kilitlenmişti. Egemen halinden gayet memnun görünüyordu. Lal'de öyle... Ama parmakları gitarın üzerinde gezinin Barış sesiyle tüm çaresizliğini gözler önüne seriyordu. Şarkı yavaş yavaş tamamlanırken yükselen alkış sesiyle Poyraz'ın göğüsünden doğrularak alkışlamaya başladım. O gece gitar çalmayı bilen bir kaç kişi sırayla şarkılar söylemişlerdi. Hatta bir ara çalan slow müzikler eşliğinde dans etmiştik. Eğlenceli geçen bir gece ardından çadırlarımıza çekilip huzurlu bir uykuya uykulu bedenlerimizi teslim ettik. Oldukça huzurlu bir o kadarda hızlı geçen güzel bir günü geride bırakırken dudaklarımdaki buruk gülümsemeyle uykuya daldım...
BÖLÜM SONU
_____________________________
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 10.38k Okunma |
629 Oy |
0 Takip |
33 Bölümlü Kitap |