Yeni Üyelik
29.
Bölüm

28.Bölüm: Mezuni̇yet

@peteichor_

İlkleri karşıladığınız mutluluğu sonlarınıza da bahşedin. Çünkü sonlarınız ilklerinizden çok daha kıymetli. ilkin ikincisi de elbette olabilecektir ama ikinci bir son hakkınız olmayacaktır...


28.BÖLÜM: MEZUNİYET


Merdivenleri ağır ağır indiğimizde üç çift gözle karşılaştık. Hayran hayran bakışlarını üstümüzde gezdiren üç çift göz... Üçü de farklı modellerde takım elbisesi giymiş ve kusursuz görünüyorlardı. Kusursuz görüntülerini tamamlayan kusursuz gülümsemelerine üçümüzde gülümseyerek karşılık verdik.


"Akasya'm..."


Poyraz bir adım öne doğru atarak merdiveni tamamlamama iki basamak kala elini uzattı havaya doğru. Usulca elimi elinin içine bırakırken memnuniyetle gülümseyerek avucundaki elimi dudaklarıyla buluşturdu.


"Çok güzelsin. Hayal edemeyeceğim kadar fazla."


Gülümsedim.


Gülümsedi.


"Civciv, ne yaptın be kızım? Birde sarı giyinmiş yiyeceğim şimdi ağzını yüzünü."


Annem bir adım geriden öksürürken Birce Alp'in koluna girdiğinde Alp ciddiyetle doğruldu.


"Güzel olmuşsun Yani."


Dudaklarını aralayan son isim Lal'e hayran hayran bakışlar atan Barış olmuştu.


"Harbi çok güzel olmuşsun."


Harbi mi demişti o öyle? Lal'le birlikte hepimiz dudaklarımızı birbirine bastırdığımızda Sessizliği bozan Alp'in sesi olmuştu.


"Harbi ne oğlum? Neyse bu saf sen ona çirkin desen de sever seni, kasma."


Bu kez öksüren Barış olmuştu.


"Daha fazla kalacak mıyız böyle?"


Birce'nin sorusuyla herkes rahat bir nefes verirken başımı salladım hak verircesine.


"Evet gidelim hadi." 


Herkes önden ilerlerken tek kalan biz olmuştuk.


"Güzeller güzeli kızım benim."


Annem yanıma gelerek dudaklarını yanaklarımla buluşturduğunda gülümsedim. Çok geçmeden kollarımı annemin bedenine sararken hızla karşılık verdi sarılışıma.


"Seni seviyorum anne."


"Bende seni güzelim benim."


Annemle sarılışımın ardından annem bu kez Poyraz'a sardı kollarını.


"Yakışıklı oğlum benim! Kızım sana emanet, ona göre."


"Merak etme Handan abla gözbebeğim o benim."


Annem memnuniyetle gülümseyerek Poyraz'dan ayrıldığında Poyraz'ın koluna girdim ve bakışlarım gözlerini buldu. Gözlerimiz bir aradayken birbirimize gülümsedik ve nihayet kapıya adımladık. Diğerleri çoktan Barış'ın arabasıyla gitmişlerdi. Yerlere uzanan elbisemin eteklerinden boşta kalan elimle hafifçe kaldırdığımda ılık esen rüzgar saçlarımın dalgalanmasına sebep oldu. Poyraz'ın açtığı kapıdan eteğimi toparlayarak girdiğimde Poyraz nazikçe kapımı kapatıp sol koltukta yerini aldı.


"Gözlerimi senden nasıl alacağım bugün?"


"Alma kalsın bende."


"Kalsın sende."


Diyerek göz kırptığında tüm kan yanaklarıma toplanmıştı. Utanarak sağıma döndüm ve akıp giden yolu izlemeye başladım. Hava karamaya yüz tutmuş, rüzgar ılık ılık esiyordu. Elimle toz pembe elbisemin eteklerini düzelttim önce. Sonra Lal'in su dalgası yaptığı saçlarımı düzelttim.


"Güzelsin güzel."


Gözlerim devirerek Poyraz'a döndüğümde Poyraz gülümseyerek dikkatle yolu izliyordu. Çok geçmeden büyük Balo salonunun önünde durduğumuzda gözlerim salonun önündeki topluluğa takıldı. Lal sık sık siyah elbisesinin eteğini düzeltirken Birce sırtından döküle saçlarını rüzgardan koruyordu. Yanlarına ulaşmamız çok uzun sürmezken bizi fark ettiklerinde hepsinin dudaklarında içten bir gülüş yer etti.


"Ah geldiler! Hadi gidelim hemen!"


Lal'in heyecanıyla başımı salladım. Hep birlikte balo salonuna adımladık. İçeriye girdiğimizde neredeyse herkesin yüz siması tanıdık gelmişti. Genelde salondaki herkes son sınıf öğrencisiydi ve Baloya gelen öğrenci sayısı aman aman bir sayı da değildi. Okulda aktif olan öğrenciler çoğunluktaydı. Gözümüze kestirdiğimiz boş masaya ilerledik ve yuvarlak masanın etrafına hızla yerleştik. Çok geçmeden balo salonunda müzik yavaş yavaş kendini göstermeye başladı.


"İyi misin güzelim?"


Alp'in sesiyle daldığım düşüncelerden ayrılarak yanımda oturan ve bana merakla bir o kadarda endişeyle bakan Alp'e döndüm. İyi misin derken neyi kast ettiğini anlamam çokta zor olmamıştı. Sarp'ın haberinden sonrasını merak ettiği besbelliydi her gün ısrarla aynı soruyu sorduğu halde sorusunu yenilemekten vazgeçmiyordu. Günlerdir verdiğim cevabı yeniden verebilmek için dudaklarımı araladım.


"Artık iyi olmak istiyorum Alp."


Alp anlayışla gülümseyerek başını salladı. Kendi cevabımla yüzleştim o an. Evet. Kesinlikle doğruydu ben artık her şeye, herkese rağmen iyi olmak istiyordum sabahları yüzümde kocaman bir gülümsemeyle uyanmak istiyordum. Doğan güneşe lanet etmek istemiyordum artık. Doğan güneşe kollarımı açıp doğduğu için teşekkürlerimi sıralamak istiyordum. Yanımdaki insanlarla doyasıya vakit geçirmek ve her sınav öğrencisi gibi delicesine ders çalışmak istiyordum. Evet garip değil mi? Ders çalışmak istemek garip... Ama doğruydu işte, beni mutsuz edenin verdiğim kayıplar yerine çözemediğim sorular olmasını yeğliyordum. Artık öyle olmalıydı. Geleceğime sıkı sıkı sarılmalıydım. Geleceğim, ideallerim için her şeyi yapmalıydım.


"Barış dans edelim mi?"


Lal'in sesiyle düşüncelerimden sıyrılarak yeniden masaya döndüm. bedenimden ziyade ruhumu masaya döndürdüm. Bazen ruhunuzla bedeniniz aynı yeri paylaşmayabiliyordu. Bazen aklınızdan geçen düşünceler ruhunuzu amansız bir yolculuğa çıkartarak bedeninizden ayırıyordu ve size düşen ruhunuzu takip ederek bedeninize veda etmek oluyordu. Tam şu an ruhum bir kez daha bedenime ulaştı Barış'ın kaygılı sesiyle.


"Şey... Ben daha önce hiç dans etmedim nasıl dans edilir bilmiyorum."


"Tamam."


Lal ısrar etmek yerine yeniden gözlerini etrafta gezdirmeye başladığında Barış'ın moralinin bozulduğu her halinden anlaşılıyordu. Belki beş belki altı dakika sonra masada sohbet eden seslere bir yabancının sesi eklendi. Hepimiz Lal'in önündeki ele şaşkınca bakıyorduk. Birimiz hariç... Birimizin bakışları şaşkınlığın değil öfkenin esiri olmuştu. Barış siyahlar içinde gülümseyen çocuğun eline gözlerinden öfke saçarak bakıyordu.


"Dans etmek ister misin?"


"İstemez. Çünkü benimle edecek."


Barış ayaklandığında Lal de dahil hepimiz kocaman olmuş gözlerle onu seyrediyorduk. Lal e elini uzattığında yüzündeki tedirgin gülümseme dudaklarımın hareketlenmesine sebep oldu. Lal üzerindeki şaşkınlığı heyecana bırakırken titreyen elini Barışın avcuna bırakarak ayaklandı.


"Güzelim benimle bir dansa daha var mısın?"


Poyraz'ın sesiyle hızla gülümseyerek başımı salladım. Bizde Lal ve Barış'ın ardından dans edenlerin arasına karışarak ağır hareketler eşliğinde dans etmeye başladık. Ellerim Poyraz'ın omzunda, Poyraz'ın elleri de dokunmaktan korkarcasına belimi sarıyordu. Öyle hafif bir dokunuştu ki sanki canımın yanmasından korkuyordu. Bilmediği bir şey vardı ki Poyraz benim canımı yakamazdı. Poyraz zaten benim canımdı...


🎵Benim küçük sevgilim Sen bana neler yaptın.

🎵Böldün parça parça Onlar bilmez onlar bilmez.

🎵Bakarlar yüzüme. Sanki yoksun gibi Sanki yalanmışız gibi.


Şarkının ilk kısmı usulca kulaklarımızı doldururken huzurla gülümsedim. İstemsizce duyduğum huzur korkunun bedenimi ele geçirmesini sağlarken titreyen dudaklarımı güçlükle araladım.


"Poyraz..."


Poyraz'ın dudakları ismini söylediğimde mümkünmüş gibi daha da kıvrılırken duygu yoğunluğuyla gözlerime baktı.


"Akasya'm..."


"Sence son dansımız ne zaman olacak?"


"O nereden çıktı?"


Dedi çatılan kaşlarının ardından.


"Bilmem... Her şeyin bir sonu gelecek Poyraz. Bir gün gözlerimiz son kez birleşecek, ellerini son kez tutacağım, son kez sarılacağım, sana son kez öpeceğim, belki son kez güleceğiz hatta son kez ağlayacağız... o son gelmeden ikimizde bilmeyeceğiz ama o son gelecek ve biz onun son olduğunu asla öğrenemeyeceğiz."


"Ben zaten seninle her anımı sonmuş gibi yaşıyorum. Her anımda veda ediyorum sana. her dansımız son dans Akasya'm. her birlikteliğimiz son, her gülüşümüz son, her bakışımız son. Sonu son gelmeden anlayamadığımız için sonlarla yaşıyorum her zaman. çünkü o son geldiğinde veda etme şansımız olmayacak. Vedasız bir sondansa her günümüz son olsun..."


Mest olmuşçasına baktım gözlerine. son bakışımmış gibi baktım. Derin derin baktım, özlemle baktım ve başımı göğsüne yaslayarak devam ettim son dansımıza... Poyraz haklıydı... Son neydi? Bir başlangıç mı yoksa bir bitiş mi? bir vazgeçiş miydi yoksa kabulleniş mi? kimin sonu, hangi anın sonu ne zaman gelecekti? Son belki de hep sondu. Şu an ciğerlerime dolan nefes son kez doluyordu Belkide. belki son defa etrafıma bakıyordum, Son defa hissediyordum rüzgarı, son kez bakıyordum güneşe...


Bugüne kadar hep kendime seslendim sevdiklerime seslendim şimdi sesleneceğim kişi ise sizlersiniz. Benden size bir not. Sevgili sizler, her anınız son anınızmış gibi yaşayın. Başınızı çevirdiğiniz doğan güneşe hoş geldin derken hoşça kal demeyi ihmal etmeyin. Sevdiklerinize görüşürüz demeyin, hoşça kal deyin. Yarın yaparım dediğiniz ne varsa şimdi yapın. Yarın okuyacağınızı söylediğiniz kitabı açın doyasıya okuyun, yarın izleyeceğiniz filmleri izleyin. ilk ve son kez izleyin... Her gün mutlaka yıldızları izleyin son kez izleyin, selamlayın onları ve vedalaşın onlarla. Kendinize bol bol bakın, sevin, hissedin. Kendinize her sabah hoş geldin derken hoşça kal demeyi ihmal etmeyin. son gelmeden sonu bilemezsiniz. Her anı son kez yaşayın. vedalarla yaşayın umudunuz hep olsun hayalleriniz de öyle ama sonun geleceğini aklınızdan çıkartmayın. Sevdiklerinize gerekirse her gün bir daha sarılamayacakmış gibi sarılın. son sarılışınızdan habersiz son kez sarıldığınızda bir şansınız daha olmayacak. İlkleri karşıladığınız mutluluğu sonlarınıza da bahşedin. Çünkü sonlarınız ilklerinizden çok daha kıymetli. ilkin ikincisi de elbette olabilecektir ama ikinci bir son hakkınız olmayacaktır...


"Güzelim oturalım m?"


Daldığım düşüncelerden Poyraz'ın sesiyle ayrıldığımda başımı usulca göğüsünden kaldırdım. müziğin bittiğini bile fark edemeyecek kadar düşüncelerin esiri olduğumu fark ettiğimde kendime gülümsemeden edemedim.


"Oturalım..."


Poyraz elimi elinin arasına alırken diğer elimle eteğime destek vererek geldiğimiz masaya yeniden döndük. Yeni şarkıda dans eden Birce ve Alp'i fark ettiğimde gülümsemeden edemedim. Lal ve Barış çoktan masaya dönmüş sohbet etmeye başlamışlardı. Herkes mutluydu kalbime sakladığım Sarp'ta öyle. Kalbimden gülümsediğini hissedebiliyordum. Herkes gittiğini sanırken o hala kalbimde varlığını koruyordu. Sarp herkese veda ederken benim kalbimde yaşamaya devam ediyordu... Gecenin devamı hareketli danslarla, bol sohbet ve eğlenceli saatlerle geçerken son olarak kep atma töreni kalmıştı. Şimdi üzerimizdeki cüppe ve keplerle dışarıda toplanmış veda konuşması yapan müdürümüzü dinliyorduk. en sonunda üçten geriye doğru saymasıyla keplerimiz gökyüzüyle buluştu kepim gökyüzünde ki keplere karışırken başımı çevirdiğim gökyüzünde onunla göz göze geldik, Sarp'la gururla bakıyordu mavi gözleri. kocaman gülümsüyordu bana. mutlulukla parlıyordu yüzü. o an gözümden akan bir damla yaşla gözlerimi usulca kapattım yüzümdeki gülümseme büyürken gözlerimi yeniden açtığımda mavileri kaybolmuştu. İçimden fısıldadım ona, Mezun olduk Sarp! sen ve ben artık mezunuz... Herkes keplerini alıp dağılmaya başlarken yerden aldığım kepimi gökyüzüne bir kez daha fırlattım bu onun içindi. bu kep bu kez onun mezuniyeti için gökyüzüyle buluşmuştu. üzerimdeki şaşkın bakışları önemsemeden yerdeki kepi alarak göz yaşlarımı sildim ve gülümseyerek bir arada durmuş beni seyreden arkadaşlarıma döndüm.


"Gitmiyor muyuz?" 


"Bugün yapmamız gereken son bir şey kaldı."


Poyraz'ın sesiyle hepimiz üzerimizdeki şaşkınlıkla ona döndürdük bakışlarımızı.


"Ne yapacağız Sevgilim?"


"Gidince görürsün."


Poyraz Benden ayırdığı gözlerini Barış'a çevirdiğinde onu şaşkınca izlemeyi sürdürüyordum.


"Kardeşim bizim kumsala gelin sizde."


"Tamamdır." 


bizim kumsal... O kumsal artık bizimdi Poyraz onun bile olmayan bir kumsalı bir anda bizim yapmıştı. o kumsala aitlik kazandırmıştı... Alp, Birce, Lal ve Barış çok geçmeden önümüzden geçip Barış'ın arabasına ilerlerken Poyraz'da boşta kalan elimi avucuna hapsederek kendi arabasına ilerlemeye başlamıştı. şaşkın bakışlarım sürerken Poyraz'ın bakışlarıma güldüğünü fark etmem çok sürmemişti.


"Ne gülüyorsun?"


Diyerek yalandan bir kızgınlıkla Poyraz'a döndüm.


"Dehşete düşmüş gibi bakıyorsun güzelim sakinleş seveceğin bir şey."


Pes ederek Poyraz'ın açtığı kapıdan içeri girerek eteklerimi topladım. Tüm yol ne Poyraz'dan ne de benden ses çıkmamıştı. Bana yıllar sürmüşçesine gelen yol sonunda bitmiş evin önüne ulamıştık. her zamanki gibi diğerleri bizden önce gelmiş kapıda muhabbet ederlerken yanlarına hızla ulaştık.


"Nerede sürpriz?"


Lal'in meraklı sesine benim sesimde karışırken Poyraz'ın gülüşü büyüdü.


"Evet nerede?"


"Çok sabırsızsınız ama!"


Poyraz konuşmasını sürdürürken cebinden çıkarttığı anahtarla kapıyı açıp geçmemizi bekledi ve neredeyse koşar adım evin içine adeta daldık ve evin içerisini incelemeye başladık. Görünürde hiç bir değişiklik yoktu kafa karışıklığıyla bir kez daha Poyraz'a döndüğümde Poyraz yerinde yoktu.


"Poyraz?"


Poyraz elinde üst üste ve renkli duran altı paketle geldiğinde kafam olduğundan daha da fazla karışmıştı ve diğerlerininde benden farkı yokmuş gibiydi. Poyraz bize hediye mi almıştı?


"Hediye mi aldın bize?"


Şaşkınca dudaklarımda dökülen soru Poyraz'ın dudaklarındaki gülümsemeyi daha da genişletmişti. Cevap vermeden paketleri her birimize dağıttığında son kalan paketi bir eline alarak diğer eliyle de elimi sarmayı ihmal etmemişti.


"Gelin benimle."


Poyraz ilerlerken hepimiz sorgusuzca peşinden ilerliyorduk Poyraz'ın adımları kumsala çıkarken eteğimizi serbest bırakarak kumsalla buluşmasına izin verdik. denize bir kaç adım mesafede durduk ve dalga seslerine Poyraz'ın sesinin eşlik etmesine izin verdik.


"Bugün mezun olduk. Biliyorum bu sene geleceğimiz için çabalamadık hatta sınava bile girmeyeceğiz! Ama Bugün miladımız olacak buna inancım sonsuz. Bundan belki beş yıl sonra burada lise değil üniversite mezunu olarak bulunacağız ben bize inanıyorum, hayallerimize inanıyorum ve burada bir söz veriyorum ;bu sene hayallerim için, hayalleriniz için, geleceklerimiz için elimden gelenin en fazlasını yapacağım."


Poyraz'ın konuşması biter bitmez Alp'in sesi doldurdu kumsalı.


"Söz! bizim için her şeyi yapmaya hazırım!"


"Birlikte başaracağız."


diye ekledi Birce Alp'in cümlelerine.


"Birimiz düşersek hepimiz el uzatacağız."


dedi Barış en içten gülümsemelerini sunarken.


"Geleceğimiz için uykumdan feragat edip insafsızca ders çalışmaya hazırım!"


Lal'in gülerek söylediği sözler hepimizi güldürürken dudaklarımı tüm içtenliğimle araladım.


"Beş sene sonra burada hayallerimizi gerçekleştirmiş olarak bulunacağız. Gökyüzüne keplerimizi ikinci kez atacağız!"


herkes gülümsediğinde daire olduğumuzu yeni fark ediyordum. Tüm odağım birbirimize verdiğimiz sözlerdi... Poyraz elindeki paketi açtığında merakla izliyorduk. paketten bir dilek feneri çıkmıştı... Dilek feneri... Gözlerim dolu dolu aceleyle pakedi açarak sarı renkli dilek fenerimi heyecanla inceledim.


"Poyraz..."


"Abi sen şakasın ya!"


Alp'in hayranlık dolu sesine diğer seslerde karışırken herkes hayretle ve minnetle Poyraz'a sevgi sözcükleri ve bir takım övgü cümleleri sunuyordu. Poyraz sesleri bastıracak kadar yüksek bir sesle yeniden dudaklarını araladı.


"Size bir dilek hakkı hediye etmek istedim. Şimdi öyle bir dilek dileyelim ki tüm hayatımızı etkilesin tüm umutlarımıza ses olsun, nefes olsun..."


Poyraz paketten çıkan mumlarla her birimizin dilek feneri yakımına yardımcı olarak yeniden yerine döndü ve dilek dilemek üzere gözlerini kapattı. tıpkı hepimizin ellerindeki dilek fenerleriyle umutla gözlerini kapatması gibi...


Yazarın anlatımıyla;


Altı genç kumsalda oluşturduğu geniş çemberin çevresinde umutla, elindeki dilek fenerleriyle gözlerini kapattılar. Hepsi hayatta büyük yada küçük yaralara sahipti. Hepsinin hayalleri, umutları, hedefleri vardı. Yaşamak, mutlu olmak, aşkı, dostluğu iliklerine kadar yaşamak istiyorlardı. Hepsi dileklerini sessizce kalplerinde hissettiler. önce Akasya başladı umutlu iç seslenişine


"Bu elimdeki dilek feneri ne kadar gerçek bilmiyorum. Bildiğim tek şey kalpten istediğimiz, çabaladığımız her şeyin gerçek olacağı. Ben bu hayatta çok veda ettim çok şeyimi kaybettim. Dilesem de geri alamayacağım öyle çok şey var ki... Öyleyse bende geleceğimi dilerdim değil mi? öncelikle şu an yanımdaki beş kişi ve ailem yanımdan, kalbimden hiç ayrılmasın. mümkün değil ama mümkün olsaydı onlara hiç veda etmemeyi dilerdim. Ama hayat bana öyle acı bir şekilde öğretti ki bu hayat vedasız bir hiçti. her anımız koca bir vedaydı. Öyleyse dileğim kalbimi hızlandıran bu insanlara geç veda edebilmekti ve seneye geleceğim için hedeflediğim ne varsa ulaşmak istiyordum. belki de dile hiç getirmemiştim bu isteğimi. şimdi seninle paylaşıyorum dilek feneri... Ben sosyal hizmetler okumak istiyorum. Ben benim gibi sayısız çocuğa ev olmak istiyorum, ışık olmak istiyorum. ve inanıyorum başaracağım. Kendime hayallerime umutlarıma tüm kalbimle inanıyorum ne pahasına olursa olsun..."


Akasya elindeki dilek fenerine hayallerini sıralarken eş zamanlı poyraz'da eşlik ediyordu ona.


"Şu an senden medet umduğuma inanmak çok zor dilek feneri ama gerçekten umudum sensin. Tutunmam gereken bir şey vardı ve bu sen oldun. umarım beni ve burada sana seslenen beş kişiyi hayal kırıklığına uğratmazsın. Benim dileklerim dümdüz aslında. Akasya'nın ağlamamasını istiyorum senden. Bir daha mutluluktan bile ağlamasın. Onun göz yaşları kalbime alev gibi düşüyor. bunu yaşamaya daha fazla katlanamam.. Sonra ailem ve geçte olsa hayatıma dokunan arkadaşlarım her zaman benimle olsun. ne pahasına olursa olsun ayrılık istemiyorum. Artık ayrılık için veda için ne gücüm kaldı ne sabrım. Tabii birde üniversite meselesi vardı değil mi? daha önce sadece Akasya'ya bahsetmiştim bu hedefimden. Kendime bile yeni yeni bahsediyordum aslında. Ben dünyaca ünlü bir şef olmak istiyorum. Anlayacağın gastronomi okumak istiyorum. her neyse umarım gerçeksindir ve dilediğim, dilediğimiz her şey gerçekleşir."


Poyraz tüm kalbiyle elinde tuttuğu dilek fenerine gönlünden geçenleri birer birer söyledi. Tam o sırada Lal'de sesleniyordu dudaklarındaki kocaman gülümsemesiyle ,sıkı sıkı sarıldığı beyaz dilek fenerine.


"Şey bu şeye nasıl başlanır? öncelikle dileklerimi seninle paylaştığım için umarım beni pişman etmezsin. birde keşke mavi renk olsaydın! ah, her neyse hadi başlayalım hemen! Öncelikle benim seneye acilen psikoloji kazanıp önce kendimi, sonra buradaki psikolojisi kalmamış insanları kendine getirmem gerekiyor. açıkçası en çokta şu an yanımda duran, ne istediğini ya da ne istemediğini bilmeyen, aşık olduğum. kör yada görmezden gelen aptalın bozuk psikolojisini düzeltip ne istediğini anlayabilmek için istiyorum. bu böyle olmayacak! birde şey var şu an yanımda kalbimde olan herkes kalbimden hiç ayrılmasın söyle onlara tamam mı?benim minnoş kalbim onların yokluğunu kaldırmaz. neyse sen hallet tamam mı?"


Lal bir çocuk edasıyla elindeki medet umduğu dilek fenerine hevesle anlattı isteklerini. inançla ve sabırla her istediğini paylaştı. O sırada Barış'da ne kadar inanmasada kalbindeki inanan tarafla bir kaç şey anlatmaya başladı, elinde tuttuğu kırmızı dilek fenerine.


"Bu zırvalığa sadece Lal için katlansam da boşa gitmesin diye bir kaç bir şey isteyeceğim. Benim çocukluğumdan beri istediğim meslek her zaman mimar olmaktı. Hedefim değişmedi ve değişecek gibi durmuyor da. öyleyse dileğim Seneye gireceğim sınavda mimarlık kazanmak. sevdiklerimle olmak. Eğer bu dilek feneri gerçekse ve şu an dileklerim gerçek olacaksa babamın ölmesini diliyorum. Çünkü babam yaşadığı müddetçe annem her gün biraz daha ölmeye devam edecek. Annemin yaşaması için babamdan vazgeçiyorum. Hepsi bu. daha fazlasında gözüm yok. Hiç bir zamanda olmadı."


Barış içinde kendiyle verdiği savaşta yenmeyi bu dilek fenerine inanmadığını iddia etse de ona bağlamıştı. tek umudu bu dilek feneriydi artık. tıpkı dilekleriyle elindeki mavi dilek fenerine can veren Birce gibi... O da diğerleri gibi dileklerini gözleri kapalı sıralıyordu dilek fenerine.


"Ne dilesem ki? Aslında ben her zaman hemşire olmak istemişimdir! bu dilek feneri sayesinde mesleğimi resmen netleştirdim. Evet kesinlikle hemşire olmalıydım! dilek feneri... lütfen seneye gireceğim sınavdan hemşire adayı olarak çıkayım... annem öyle sevinir ki... hele babam... düşüncesi bile harika olurdu! hem artık babamın hemşireye ihtiyacı kalmazdı. babama kendim bakardım! Birde Alp ve arkadaşlarımla sonsuz mutluluk istiyorum! hani derler ya masalların sonunda sonsuza dek mutlu yaşamışlar diye. hah işte ondan istiyorum. bizim hikayemizin sonu sonsuza kadar mutlu yaşamak olsun."


Birce babasını düşünürken bir damla göz yaşı yanaklarından süzülüverdi. Birce'nin babası kalp hastasıydı ve sık sık krizler geçirirdi. Birce çocukluğundan beri maruz kaldığı krizlerden sonra hemşire olmayı kafasına koymuştu. önce doktorluk düşünse de o kadar ders çalışacak sabrı kendinde göremediğinden hemşireliğin kafi olduğuna kanaat getirdi. Böylece kriz anında elinden geldiğince babasını hayatta tutabilecekti. Birce'nin dilekleri biterken Alp'in dilekleri başlamıştı bile.


"Bu Poyraz ne kral adam ya. Şu dilek feneri şimdi nasıl çözecek işi! umarım çözersin dilek feneri umarım... çok bişey değil aslında uçmak istiyorum! yani pilot olmak... zor ama imkansız değil değil mi? söz deli gibi çalışacağım sen yeter ki şu dileklere bir el at. neyse tamam seni tutmayayım yolun uzun. birde arkadaşlarımla her ne olursa, olsun kavga da etsek, birbirimizi de yesek asla ayrılmayalım. sanırım bu kadarı yeterli birazdan özgür kalacaksın hadi yine iyisin!"


Alp dileklerini büyük bir umutla tamamladı. Ve kumsalın ortasında duran altı genç ellerinde ki birbirinden farklı renklerdeki Dilek fenerlerini eş zamanlı olarak gökyüzüne uğurladı. Altısı da gökyüzünde süzülen Dilek fenerlerini umutla izliyorlardı. Hepsinin başka dilekleri, başka umutları vardı. hepsinin ortak olan tek dileği birbirlerinden hiç ayrılmamaktı. Birbirinden farklı dileklerin içinde tek ortak dilekleri buydu ve hepsi inanıyordu ki bu dilek, altı kişinin kalbinde de varlığını koruyordu. Belki bu Dilek feneri değil ama kalplerindeki sonsuz sevgi onları bir arada tutmaya yetecekti. Gökyüzünde süzülen Dilek fenerleri yıldızların örttüğü gökyüzünde kaybolurken Akasya'nın gözleri Poyraz'ın gözleriyle, Birce'nin gözleri Alp'in gözleriyle ve Barış'ın gözleri Lal'in gözleriyle buluştu. Poyraz Akasya'nın beline kollarını sararak dudaklarını Akasya'nın dudaklarının üzerine örttü. Tıpkı Alp'in Birce'nin dudaklarına kapanan dudakları gibi... İki çiftte birbirlerini Özlemle ve aşkla öperken Barış ve Lal birbirlerine gülümsemek ve sarılmakla yetindiler. Onlar İçin gözlerinin birbirine değişi bile mucizevi bir şeydi. Onların dudakları değil kalpleri öpüşüyordu. Barış geçte olsa farkına vardığı gerçeklerle kalbindeki aşkı yaşatmaya karar kıldı. O yalnızca ailesinden göremediği sevgiyi Akasya'da bulmayı Ümit etmişti. Akasya'ya aşık olduğundan değil, içindeki sevgisizliği onun kalbinde aramaktı onun ki. Ama şimdi gerçekten aşkla atıyordu Lal için atan kalbi. Lal'i hiç bir zaman görmeyen gözleri kaybedeceğini anladığında görmüştü. O artık kalbindeki sevgisizliği yalnızca Lal'in sevgisiyle kapatabileceğini gayet farkındaydı....


BÖLÜM SONU

Loading...
0%