Yeni Üyelik
3.
Bölüm

2.Bölüm: İki̇ Dev

@peteichor_

O, onun aşkını görmeyen sevdiği kız için ağlamış, ben ise benden aşkımı göremeyecek kadar uzakta olan Sevdiğim çocuk için ağlamıştım.


2.BÖLÜM: İKİ DEV 


Sonunda son dersin sonuna gelmiştik. Son derse kadar ne Efe, ne de ben ödev hakkında konuşmamıştık. Sınıf dağılırken Efe ayağa kalktığında bende ayağa kalkarak Efe'nin önünden geçmiştim. Efe'nin olabildiğince net çıkan sesi kulaklarıma dolduğunda olduğum yerde kaldım.


"Geleceğin yeri konum atarım."


Kaşlarım istemsizce çatılırken usulca arkamı döndüm ve Efe'nin kararlı gözleriyle benim afallamış gözlerimi buluşturdum.


"Pardon?"


"Ödevi yapmaya niyetin yoksa derdini hocaya anlatabilirsin."


"Ödevi yapmayacağımı söylemedim. Ödevi yapacağımız yere neden sen karar veriyorsun?"


Efe omuz silkerek yanıma yaklaştığında hafifçe dudakları yukarı kıvrıldı.


"Tamam sen karar ver o halde. Konum atarsın."


Efe bana göz kırpıp önümden geçtiğinde dudaklarım şaşkınlıkla aralandı. Bu çocuk neden böyleydi? Ben karar vermek istediğimi söylememiştim ki sadece birlikte karar verelim demek istemiştim. Yanaklarımı şişirerek ofladığımda, çoktan kapıya ulaşmış olan Birce'nin sesi kulaklarıma doldu.


"Kızım Hadisene!"


"Geldim."


Hızla kapıya ilerlediğimde tek geç kalanın ben olduğumu fark ettim.


"Hadi gidelim."


Barış, Birce, Lal ve Alp'le birlikte merdivenlere ilerlediğimizde çok geçmeden okuldan ayrılmıştık. Bugün harika bir gündü! En sevdiğim gün diyebilirdim bugün için. Bugün Cuma günüydü ve yarın nihayet okul yoktu! Mutlulukla gülümsediğimde Barış'ın neşeli sesiyle Barış'a döndüm.


"Hadi Limon'a gidelim."


"Olur!"


"Harika fikir."


Herkes Barış'ı onayladığında bende başımı sallamakla yetinmiştim. Limon her zaman gittiğimiz ve en sevdiğimiz kafeydi. Neredeyse okul dışındaki tüm zamanımızı Limon'da geçirirdik. Hep birlikte çok geçmeden Limon Kafeye ulaştığımızda her zamanki masamız olan en köşedeki masada yerimizi aldık. Alp benim yanıma, Birce ve Lal karşımıza, ortadaki sandalyede ise Barış oturmuştu.


"Hoş geldiniz çocuklar."


"Hoş bulduk Ahmet amca!"


Hep birlikte Kafenin sahibi Ahmet amcaya selam verdikten sonra Ahmet amca gülümseyerek yeniden dudaklarını araladı.


"Her zamanki kahvelerinizden getiriyorum o halde. Başka bir şey ister misiniz çocuklar?"


"Yok abi sağ ol."


Alp cevap verdikten sonra Ahmet abi masamızdan ayrılmıştı. Bir süre aramızda sohbet ettikten sonra Alp söylediği suyu, bardağına doldurarak bardağı dudaklarına götürmüştü. O sırada başını saatler sonra telefonundan kaldıran Birce, heyecanla bize dönmüştü.


"Ay arkadaşlar ya, size bir şey söylemem lazım..."


Hepimizin şaşkın gözleri Birce'ye dönerken Alp dudaklarından ayırdığı bardağı masaya bırakırken hala elinde tutmayı sürdürüyordu. Birce yeniden dudaklarını araladığında, dudaklarından dökülen sözcükler Alp'in elinde tuttuğu bardağın paramparça olmasına sebep oldu.


"Benim yeni bir erkek arkadaşım var!"


Endişeyle Alp'e döndüğümüzde Alp kanayan elini arkasına çekerek ayağa kalktı.


"Alp!"


Barış'ın endişeli sesiyle Alp başını çevirdi.


"İ-İyiyim ben."


Barış ayağa kalktığında hızla Barış'ı durdurdum.


"Ben ilgilenirim. Alp gel benimle."


Alp bir şey demeden hızla kafenin çıkışına ilerlediğinde bende arkasından gidiyordum. Alp'le birlikte ardımızda afallamış üç çift göz bıraktığımızda kısa sürede kafenin kapısına ulaşmıştık. Alp'in elinde cam parçalarının oluşturduğu yaralar oluşmuştu ve kanlar süzülüyordu. gözleri dolu doluydu. Alp'in gözleri elinin acısının aksine kalbinin acısından doluyormuş gibiydi. Tek parçalanan Alp'in elinde tuttuğu bardak değildi. Alp kalbinin kırıklarını avucunda sıktığı bardakla kapatmak istiyordu.


"Alp iyi misin?"


"Asya yalnız kalmak istiyorum."


"Alp yapma."


Alp başını çevirip gözünden akan bir damla yaşı koluyla sertçe sildiğinde benimde gözlerim dolmuştu. Alp'in kolunu tutup kendime çevirmeye çalıştığımda ısrarla dönmemek için direniyordu.


"Belki senin bana ihtiyacın yoktur ama benim sana ihtiyacım var. Bizde kalır mısın bugün? Sana gerçekten ihtiyacım var."


Alp çatık kaşlarla bana döndüğünde afallamış görünüyordu. Alp'in yanında olabilmek için Alp'e ihtiyacım olması gerekiyorsa olacaktı. Madem o benim onun yanında olmamı istemiyor, o halde o benim yanımda olurdu.


"Sana ne oldu?"


"Oldu bir şeyler. Önce şu elini temizleyelim sonrada bize gideriz. Hem annemin yemeklerini seversin sen."


Alp'in koluna girip dikkatini dağıttığımda çoktan yürümeye başlamıştık.


"Başımın belası."


Alp hafifçe mırıldandığında gülümsedim. Arkadaşlarım benim için her zaman çok özel olmuştu. Her kime ne olursa olsun her zaman yanlarında olmayı, elimden ne geliyorsa yapmayı kendime görev bilmiştim. Annem ve babam ailemse onlarda benim bir diğer ailemdi. İlk okuldan beri ayrılmıyorduk. Artık kardeşten farksız gibiydik ve ben kardeşlerimi her koşulda sahiplenmeye hazırdım. Alp'le sessiz geçen bir yolun ardından eve geldiğimizde hızla Alp'e döndüm.


"Alp sen yukarı çık geleceğim hemen."


Alp başını sallayıp usulca merdivenlere ilerlediğinde bende hızla mutfağa ilerlemiştim.


"Anne Alp bugün bizde kalacak."


"Kuzum yavaş. Ne oldu? Ne bu telaş?"


"Alp iyi değil anne. Elide kesildi, ilk yardım çantası neredeydi?"


Annem hızla mutfak dolabının üstündeki ufak çantayı indirdiğinde hızla elinden aldım.


"Kızım dur! Bir şeye ihtiyacın olursa seslen."


Telaşla ikişer ikişer merdivenleri çıktığımda Kısa sürede odama ulaşmıştım. Alp'in bakışları duvardayken dudaklarımı birbirine bastırıp usulca yanına ilerledim.


"Alp... Elini verir misin?"


Alp bir şey söylemeden elini uzattığında yüzümü istemsizce ekşitmiştim. Alp'in elinde kesik izleri ve kanlar görmek kalbimi acıtmıştı.


"Acıyor mu?"


Üfleye üfleye yaptığım halde Alp'e yüzüncü kez acıyıp acımadığını sormuştum. Bu kez cevabı diğerlerinden Farklı olmuştu.


"Kalbimden daha fazla acımıyor Asya rahat ol."


Alp'in Temizleyebildiğim kadar temizlediğim eline son kez bakarak sargı beziyle özenle sarmaya başladım. Verecek cevabım, avutacak cümlelerim Yoktu. Alp bunu defalarca kez yaşamıştı. Birce'nin her ayrılığı Alp'in yeni umudu olurken, Alp aylar sonra yeniden aynı şeyi yaşayıp sarsılmıştı. Alp'in elini sardıktan sonra elimdeki malzemeleri çantaya toplayıp, çantayı yatağımın kenarına bıraktım.


"Sana iyi gelecek bir şey biliyorum. Ama önce yemek!"


Alp gülümseyerek ayağa kalktığında bende onunla kalkmıştım. Saat yediye gelirken annemin masayı kurduğuna emin bir şekilde masaya doğru ilerledik. Tam tahmin ettiğim gibi masa hazırdı ve biz yerimizi alırken kapının sesi kulaklarımıza dolmuştu. Babam tam bu saatlerde geliyor, annem ise yemeği tam babamın eve giriş saatine göre ayarlıyordu. İkisinin bu dakik halleri sinirlerimi bozsa da bozuntuya vermiyordum. Şahsen ben hiç dakik bir insan olamamıştım! Her defasında buluşmalara ve okula kılı kılı yetişiyordum. Çoğu zaman henüz yeni uyanmışken, arayan arkadaşlarıma çıkmak üzereyim diyerek üzerimdeki baskıyı azaltıp yeniden uyuyordum! Sakın inkar etmeyin! herkes bunu yapıyordur! Bir kaç saat bekletmekten ne zarar gelirdi ki? Bence hiç bir zarar gelmezdi. Düşüncelerimi bölen babamın ilgili sesi oldu.


"Oğlum hoş geldin."


"Hoş buldum Musa amca."


Alp ve babam sohbete dalmışken bende hızla tabağımdaki yemeklere gömülmüştüm. Ne kadar klişe bir benzetme olsada gerçekten de kurt gbi acıkmıştım. Daha önce aç bir kurt görmemiştim ancak insanlar açlıklarını bu şekilde ifade ettiğine göre kurtlar çok acıkıyor olmalıydı! Bu harika mantık yürütmemi bir kenara bıraktıktan sonra tabağımı Kısa sürede bitirmiştim. Annemlerle çay fasılını da başarıyla atlattıktan sonra kalbi kırık arkadaşımla seans saati gelmişti! Alp'i babam ve annemden ayırıp, zar zor odama çıkarttığımda kendimden beklemediğim bir şey yapmıştım.


"Bugün seninle çatı seansı yapacağız."


Alp delirip delirmediğimi ölçerken heyecanla dolabımı açıp içinden battaniyeleri çıkartmaya başkadım.


"Herkes bilmez. Daha doğrusu annem dışında kimse bilmez. Ben bunaldığımda çatı seansı yaparım! Yani battaniyem, kulaklığım ve günlüğümle, gün doğumuna kadar çatıda vakit geçiririm."


"Bak sen! Bende bu kız okulda neden uyuyor diyordum!"


Alp'le gülüştüğümüzde elimdeki battaniyeleri Alp'in kucağına bıraktım.


"Hadi gel."


Hızla balkona çıktığımızda Alp'ten battaniyeleri alıp merdiveni işaret ettim.


"Hadi çık bakalım."


Alp sorgulamadan mervidenleri tırmandığında hızla elimdeki battaniyeleri Alp'e uzatıp bu kezde ben dikkatle merdivenleri tırmanmıştım. Alp'le her zaman oturduğum yere yerleştiğimizde, Alp şaşkınlıkla dudaklarını araladı.


"Kızım bu ne? Yıldızların arasında gibi olduk. Sen işini biliyosun."


Gülümseyerek başımı salladım.


"Eee heralde, ne sandın?!"


Alp'le gülüşmemizin ardından derin bir sessizlik oluşurken, cebimden çıkarttığım telefonumla müzik listeme girip karışık çalma seçeceğini seçerek telefonu yanımdaki boşluğa bıraktım. Battaniye vücudumu iyice sararken yediğim soğuğun bile önemi yokmuş gibiydi. Çalan şarkının sözleri kulaklarıma dolarken şarkının tıpkı Alp'in duygularını yansıttığını fark etmiştim. Şarkının melodisi kulaklarımda yankılanırken, Sena Şener'in 'her şeyi gören sen göremedin mi beni?' dediği kısım da Alp'in göz kapakları usulca kapanmıştı. Her şeyi duyan sen, duyamadın mı beni? Diye de eklemişti Sena Şener...


"Ben nerede yanlış yapıyorum Asya? Neden beni görmek istemiyor? Bu kadar kör mü bu kız?"


Alp'in sesiyle gözlerim Alp'in dolu gözlerini bulmuştu.


"Duygularını açsan belki-"


"Sen bu dediğine kendin inandın mı Asya? Birce benimle dalga geçer... Anlıyor musun? Sanki tanımıyorsun onu..."


Başımı iki yana sallayarak elimi Alp'in yaralı elinin üstüne bıraktım.


"Alp yapma... Duygularından kaçmaya çalışma artık. Birce kör olabilir evet ama seninde kendini gösterme zamanın gelmedi mi?"


"Sende Birce gibisin."


Dudaklarım şaşkınlıkla aralanırken Alp'in ne demek istediğini anlamaya çalışıyordum. Sende Birce gibisin demişti? Birce gibi... Ne demek istemişti? Ben kime kördüm?


"N-Ne? Ne demek istiyorsun?"


Alp omuz silktiğinde bakışlarını gökyüzüne çevirmişti.


"İleride anlarsın Asya..."


Alp'in söyleyeceklerini açıklamayacağını anladığımda sıkıntıyla nefes verdim. Sabaha kadar Alp'le Birce hakkında konuşup durmuştuk. Onun umutsuz cümlelerine benim umut vadeden cevaplarım karışmıştı. Bir o ağlamıştı, bir ben ağlamıştım. O, onun aşkını görmeyen sevdiği kız için ağlamış, ben ise benden aşkımı göremeyecek kadar uzakta olan Sevdiğim çoçuk için ağlamıştım. Saat sabah altıyı vururken Alp eve gitmek istediğini söyleyerek evden ayrılmış, ben ise tüm gece soğuktan donmuş bedenimi sıcacık yatağımla buluşturmuştum. Gözlerim usulca kapanırken telefonumdan yükselen bildirim sesiyle yeniden gözlerim açılmıştı. Yatağımın yanında duran telefonumu elime alarak gelen bildirime baktığımda kaşlarım istemsizce çatılmıştı. Bir whatsApp mesajıydı gelen ve asıl önemlisi gönderen numarayı tanımıyordum. Dudaklarım şaşkınlıkla aralanırken hızla tanımadığım numaradan gelen mesaja girdim.


"Sen konum atmayınca ben atmak istedim. Ben bu konumda öğlen iki de ödeve başlayacağım. Ödevi yapmak istiyorsan gelirsin, istemiyorsan kendine başka bir grup bulsan iyi edersin."


"Sen benim numaramı nereden buldun?"


"Okul grubunu unuttun mu Asya?"


Sinirle nefesimi dışarı verdiğimde ödev işini tamamen unuttuğumu fark etmiştim. Doğru Ya ödev vardı! Çocuk numaramı bulacak kadar uğraşmıştı demek! Birde bu çıkmıştı şimdi. Parmaklarım klavyemde gezinirken ödev için başka grup bulamayacağımı farkındaydım ve bu dersten kalma lüksüm yoktu.


"Pekala. İki de oradayım."


"Görüşürüz Asya."


"Görüşürüz Efe."


Telefonumun ekranını yüzümdeki yersiz gülümsemeyle kararttıktan sonra yeniden yatağımın yanına bırakarak gözlerimi usulca kapattım. Uykusuz bir şekilde ödev yapamazdım öyle değil mi? Biraz uyumaktan zarar gelmezdi!


***


Telefonumdan gelen sesle yataktan fırladığımda korkuyla önce saate, sonra arayan numaraya baktım. Saat üç buçuktu ve arayan Efe'ydi! Al işte yine uyuya kaldım! Tabii sizde sabaha kadar aşk acısı çeken arkadaşınızla uğraşsanız sizinde uyuya kalmanız muhtemel bir sondu. Hızla telefonu açıp kulağıma götürdüğümde sesimin uykulu çıkmaması için mücadele veriyordum.


"A-Alo?"


"Neredesin Asya? Saati farkında mısın?"


"Şey üzgünüm. Trafik var da..."


"Her neyse bir an önce yataktan kalk ve hazırlan saatlerdir seni bekliyorum."


Telefon kapandığında tedirgince dudaklarımı ısırıyordum. Yoldayım numaramı yemeyen tek insan Efe olmuştu! Eee Efe bey, madalyayı hak ettiniz. Hızla yataktan kalktığımda kendimi duşa atmış ve hızlı bir duş almıştım. Duştan sonra ise üzerime eşofman ve sewatshirt geçirip hızla saçlarımı toplamış ve ödev için gereken eşyalarımı çantama tıkmıştım. Evet koymamıştım direk olarak tıkmıştım. Montumu ve çantamı alarak hızla aşağı indiğimde mutfakta bir şeylerle uğraşan annemin arkasından yaklaşarak yanağına hızlı bir öpücük kondurdum.


"Ben kaçtım anne!"


"Kızım gene ne oldu? Bu ne acele?"


"Ödev anne ödev! Hadi görüşürüz."


Annem gülümseyerek Yanağımdan makas aldığında hızla mutfaktan ayrılıp kapıya ilerledim. Babam evde olmadığı için doğal olarak araba da yoktu. Aklıma gelen fikirle gülümsedim. Bisikletim ne güne duruyordu? Hızla bisikletime doğru ilerleyip kilidini açarak üzerine yerleştim. Henüz yola çıkmadan gideceğim konuma telefondan baktığımda bildiğim bir yer olduğunu fark ederek gülümsedim. Bu kitap kafe evime çokta uzak sayılmazdı. On beş dakika içinde bisikletimle oraya ulaşabilirdim. Hızla yola çıktığımda rüzgarın tenime işlemesine izin veriyordum. Rüzgar temini adeta okşarken memnuniyetle gülümsedim. Çok geçmeden Efe'nin konum attığı kitap kafenin önüne geldiğimde bisikletimi uygun bir yere kilitleyerek çantamı sırtıma taktım ve kafeye ilerledim. Kafeye girdiğimde etrafıma bakarak Efe'yi bir an önce bulmayı diledim. En köşedeki masada gördüğüm yüz rahatlamama sebep olmuştu. Efe oturmuş kitap okuyordu. Hızla yanına gittiğimde beni fark ederek gözlerini gözlerimle buluşturdu.


"Sonunda."


"Hoş buldum."


Efe göz devirdiğinde hızla karşısındaki yerimi aldım.


"Ne yapıyoruz şimdi?"


"Sen hayatını araştırıyorsun, bende şiirlerini."


Sıkıntıyla nefesimi dışarı verdim.


"Neden hayatını ben araştırıyorum? Her şeye tek karar vermek zorunda mısın?"


Efe önündeki kitabı kapatıp ellerini masada birleştirdi ve gözlerini gözlerimle yeniden buluşturdu.


"Peki sen her şeye karşı çıkmak zorunda mısın?"


"Sadece ortak bir karar verelim istiyorum."


Efe başını iki yana sallayarak dudaklarını araladı.


"Pekala, neyi araştırmak istiyorsan araştır Asya. Tek derdim ödev, hepsi bu."


Bir süre düşündükten sonra sanki Farklı bir şey söyleyecekmiş gibi gülümseyerek dudaklarımı araladım.


"O zaman ben hayatını araştırayım sende şiirlerini."


Efe yarım ağızla gülümsedi.


"Kel oğlandaki devlere döndüğümüzü farkındasın değil mi? Sürekli aynı şeyleri söyleyip duruyoruz."


Efe'nin söylediğiyle istemsizce dudaklarımdan bir kıkırtı dökülmesine sebep olmuştu. Gerçekten haklıydı! Önce bana konum atarsın dediğinde karşı çıkmıştım ve yine konumu atan o olmuştu. Sonra da ödevi paylaşırken kararı yine o vermiş ve yine karşı çıkan ben olmuştum. Sonucunda yine onun dediği olduğunda gerçekteyse kel oğlanda ki devlerden bir farkımız kalmamıştı.


"Başlayalım mı?"


Efe başını sallarken kapattığı kitabı yeniden açtığında bende getirdiğim bilgisayarımdan araştırma yapmaya koyuldum. Bir süre Cemal Süreyya'nın hayatını araştırıp, hayatımın hiç bir yerinde kullanmayacağım bilgilerle dolu bir kaç sayfa hazırladıktan sonra sıkıntıyla nefesimi dışarıya verip ellerimi ovuşturmaya başladım.


"Yoruldun mu?"


Efe'nin sesiyle gözlerim Efe'nin de en az benim kadar yorgun olan gözlerini buldu.


"Biraz..."


"Yarın devam edelim. Zaten tamamlamak üzereyiz yarın tamamlarız."


Sinirle Efe'ye döndüm.


"Neden bana sormuyorsun? Belki yarın işim var benim."


Efe bıkkınlıkla önündeki kitabı kapattı.


"İşin var mı?"


"Şey... Hayır yok ama-"


Efe ayağa kalkarken bir yandan da kitaplarını topluyordu.


"O zaman yarın burada, saat iki de seni bekliyor olacağım Asya."


"Pekala. Görüşürüz..."


Kendimde itiraz edecek enerjiyi bulamadığımda pes ederek kabul etmiştim. Efe çantasını tek omzuna takarken gözlerini gözlerimle buluşturdu.


"Görüşürüz Asya."


Efe yanımdan geçerken bende sıkıntıyla başımı masaya yasladım. Ne gündü ama! Uykumu bile alamamıştım... Acilen eve gidip bütün gece uyumam gerekiyordu. Neredeyse Tüm haftasonumu Cemal Süreyya'ya ve Alp'in aşk acısına feda etmiştim. Tabii daha yarın vardı. Yarın yine Efe beyle iki devi oynayacaktık! Ne kadar şikayet etsemde bunu sevmiştim. Efe'yle iki devi oynamak eğlenceli olacaktı!


BÖLÜM SONU

_________________________

Loading...
0%