Yeni Üyelik
31.
Bölüm

30.Bölüm: Fi̇nal

@peteichor_

Biz her şeye rağmen istemiş ve başarmıştık. istemek gerekiyordu. Hayat sadece gerçekten isteyince sunuyordu istediklerinizi. Gerçek mücadeleyle bahşediyordu güzelliklerini.


30.BÖLÜM: FİNAL


Akasya Balca

Bildiğiniz üzere Adım buydu. Ancak bilmediğiniz çok şey vardı. Çok şey olmuştu. Artık on sekiz yaşındaki o genç kız yoktu karşısınızda. Tam şu an karşısınızda yirmi üç yaşına basmış sosyal hizmetler mezunu duruyordu. Başarmıştım. Hayallerimi gerçekleştirmek için her şeyi yapmış ve sonunda başarmıştım. Yalnızca ben değil. Şu an yanımda kepleriyle ve cüppeleriyle duran beş kişi de başarmıştı.


"O günü hatırlıyor musunuz? Üniversite kazandığımız öğrendiğimiz günü..."


Gözlerim dolu dolu gülümsedim Alp'in sesiyle. Hatırlıyordum. Unutmam mümkün değildi...


4 yıl önce;


"Yarın büyük gün."


Derken sırtımı biraz daha yasladım Poyraz'ın göğüsüne. Her zaman olduğu gibi çatımdaydık. Kucağımızda ilk halinden daha da irileşmiş mucizeyle yıldızları izliyorduk. Yarın Aylardır hazırlandığımız ve girdiğimiz üniversite sınavının, sonuçlarını öğreneceğimiz gündü. Büyük gündü anlayacağınız...


"Evet güzelim. Her şey çok güzel olacak güven bana."


Başımı salladığımda dudaklarımdaki gülümseme kendini koruyordu. İçimi o an umutsuz bir kuşku sardı.


"Acaba hangi üniversitelere çıkacağız? Ya farklı şehirlere çıkarsak..."


Poyraz saçlarıma dudaklarını bastırırken teskin edici bir sesle dudaklarını aralamıştı.


"Ne fark eder güzelim. Ben senden on üç sene ayrı kaldım. On üç sene... dört sene mi bekleyemeyeceğiz birbirimizi? Ben seni bir ömür beklemeye razıyım."


Nefesimi rahatça dışarıya verdim. Beklerdi biliyordum. Beklerdim biliyordum. Biz birbirimizi hep beklemiştik. Yine beklerdik. Hayallerimiz için her şeyi yapardık.


"Haklısın sevgilim."


Gözlerimi yeniden gökyüzüne çevirdiğimde gökyüzünün yavaş yavaş açıklamaya başladığını fark ettim. Güneş tüm gece ayın gölgesinde kalmış ve şimdi isyan ederek ortaya çıkmaya karar kılmıştı. Gün doğumunu izlemek, Poyraz'ın göğüsünde izlemek güneşin doğması kadar huzur verici bir şeydi.


"Güzelim hadi içeri gir. Gün doğuyor. Bende gideyim artık yarın erkenden Limon'da buluşacağız zaten biraz uykumuzu alalım."


Heyecanla yerimden doğruldum.


"Poyraz ya nasıl uyuyacağım! Heyecandan öleceğim!"


"Şşt az kaldı bir tanem. Biraz sabır... Hadi bakalım al Mucize'yi de kalkalım."


Başımı sallayarak Mucize'yi dikkatle kucağıma aldım ve yine dikkatle balkonuma geri döndüm. Çok geçmeden Poyraz'da elindeki kırmızı battaniyeyle yanımda yerini almıştı. Sessizce içeri girdikten sonra mucize kendi yatağına giderken Pouraz'a döndüm. Poyraz'a tam sarılacağım sırada dudaklarını hızla dudaklarıma bastırdı ve sertçe öpmeye başladı. Öpüşüne karşılık verdiğimde kollarım boynundaki yerini almıştı. Öpüşü giderek hızlanırken bir anda kendimi yatakta uzanırken bulmuştum. Dudaklarımız bir an olsun ayrılmazken ikimizinde kontrolü kaybetmek üzere olduğunu farkındaydım. Poyraz'ın eli tişörtümün içine gidecekken durdu. Dudaklarını dudaklarımdan ayırarak kendini yatakta yanıma bıraktı.


"Elimden bir kaza çıkmadan gitsem iyi olacak."


Poyraz'ın nefes nefese söylediğiyle dudaklarımdan titrek bir nefes eşliğinde bir kıkırtı döküldü.


"İyi geceler."


Dediğimde Poyraz yerinden kalkarak dudaklarını alnımla buluşturdu ve geldiği yerden yeniden dışarı çıktı. Poyraz çıkar çıkmaz nefesimi kuvvetlice dışarı verdim. Az önce yaşadıklarımız kanın yanaklarıma pompalanmasana sebep olurken dudaklarımdaki gülümsemeye bir türlü engel olamıyordum. Bir anda ne sınav kalmıştı ne hayaller sadece Poyraz vardı... Başımı iki yana sallayarak yatakta sağa doğru döndüm ve gözlerimi kapattım. Beni bu anın utancından uyku kurtarabilirdi. Yalnızca uyku... gözlerimi kapatır kapatmaz uyumayı bende çok isterdim ancak olmadı. Yaklaşık iki saat yatakta bir sağa bir sola dönmenin ardından uyku beni kollarına sonunda alabilmişti. Çok değil yalnızca iki saat uyuduktan sonra sabırsızca yatağıma veda edip kısa bir duş almıştım. Daha sonra dolabıma yönelip ayaklarıma kadar uzanan bol sarı elbiseyi giyerek saçlarımın sırtımdan dökülmesine izin verdim. Aynadan bedenimi süzdüğümde üzerimdeki elbiseye beğeniyle bakmayı sürdürdüm. Elbise tam bir yaz elbisesiydi ve tenim yaz güneşinin verdiği bronzlukla normalde beyaz olan tenimi gölgelemişti. Çok geçmeden elbiseme uyumlu bir çantayı elime alarak içine cüzdanımı ve telefonumu yerleştirdim. Son olarak dudaklarıma açık pembe bir ruj sürdüğümde memnuniyetle gülümseyerek odamdan ayrıldım. Heyecandan neredeyse uçarak çıkacaktım evden!


"Günaydın anne!"


"Günaydın birtanem! Poyraz oğlum geldi ,arabada seni bekliyor."


Hevesle başımı sallayarak önce annemin yanaklarına sulu sulu öpücükler bıraktım ve arından evden koşar adım çıktım. Poyraz'ın arabası her zamanki yerindeydi. Arabasına yaslanmış telefonuyla ilgilenirken beni görür görmez telefonunu cebine koymuş bir iki adımda yanıma yaklaşarak bedenimi sıkıca sarmıştı. Beklemeden kollarımı Poyraz'ın boynuna doladığımda burnunu boynuma yaslandığını hissederek gülüşüm genişledi. Boynuma bıraktığı bir kaç öpücüğün ardından bedenlerimiz ayrılırken saçlarımı öperek elimi tuttu.


"Şimdi tam bir güneş olmuşsun..."


"Ya demek öyle?"


Arabaya bindiğimde Poyraz da çok geçmeden yanımdaki yerini almıştı.


"Evet ama yalnızca benim güneşim."


Derken güneş gözlüğünü gözüne takmakla meşguldü. Arabanın motor sesi arabada yankılanırken gülümseyerek bakışlarımı yola çevirdim. Yaz tüm rengiyle gelmişti. Ağaçlar hiç olmadığı kadar yeşildi. Çiçekler özgürce açmıştı topraklarında. Çocuklar neşeliydi, tek dertleri günlerin parkta geçirmek, pamuk şeker yemekti. Belkide bu yüzden seviyordum yazı... Limon kafe evime çok fazla uzaklıkta sayılmazken araba on dakikanın sonunda durmuştu. Poyraz'la el ele limon'a girdiğimizde en son gelenlerin biz olduğunu fark ederek adımlarımı hızlandırdım.


"Günaydın!"


Diyerek Lal'e sarıldığımda aynı coşkuyla cevap vermişti. Daha sonra Birce'ye, Barış'a ve Alp'e de sarılarak Lal ve Poyraz'ın ortasında yerimi almıştım.


"Ne zaman açıklanır acaba?"


Alp'in sorusuyla ellerimin terlediğini hissetmiştim.


"Ay gerçekten! Bilgisayar hazır değil mi?"


"Evet hazır. Durun açayım hatta hazır olsun."


Barış'ın sesitle rahatladığımı hissettim. Evet! Her şey hazır işte bu! Barış bilgisayarını Masaya çıkartarak şarj olması İçin masanın yanındaki pirize uzanıp şarjı pirize taktı ve diğer ucunu bilgisayara yerleştirerek bilgisayarın kapağını kaldırdı. ÖSYM sayfasına girdiğinde heyecandan nefesimi tutmuştum. İçimden tüm dualarımı sıralıyordum. Lütfen benim ve arkadaşlarımın hayalleri gerçekleşsin. Her şey istediğimiz gibi olsun... Lütfen ayrılmayalım...


"A-Arkadaşlar... Açıklanmış!"


Barış'ın sesiyle gözlerimi kırpıştırarak hızla ayağa kalktım ve Barış'ın arkasına geçtim. Yalnızca ben değil hepimiz Barış'ın yanına toplanmış ekrana bakıyorduk. Önce Barış'ın sonucunu buldu gözlerimiz.


BALIKESİR ÜNİVERSİTESİ MİMARLIK FAKÜLTESİ


Başarmıştı! Başardı! Hepimiz büyük bir coşkuyla Barış'a sarılarak seviç çığlıklarımızın tüm kafede yankılanmasana izin verdik. Ve daha sonra Lal'in sonucu İçin Barış ekranda bir süre oyalandı ve sonunda Lal'inde sonucu gözlerimizle buluştu.


MUĞLA SITKI KOÇMAN ÜNİVERSİTESİ PSİKOLOJİ BÖLÜMÜ


Bu kez sevinç çığlıklarımızı Lal'e sunduğumuzda hep bir ağızdan tebrik ediyorduk onu. Sırada Alp'in sonuçları vardı. Hız kesmeden devam ettik sonuçları öğrenmeye.


ESKİŞEHİR TEKNİK ÜNİVERSİTESİ PİLOTAJ


Başarmıştı! İşte Alp'te başarmıştı. Tebrik edilme sırası Alp'teydi şimdi. Tebrikler uzun uzadıya tamamlanırken hız kesmeden devama ettik sonuçlara bakmaya. Ve sıra Birce'deydi.


MUĞLA SITKI KOÇMAN ÜNİVERSİTESİ HEMŞİRELİK


Lal ve Birce aynı anda kahkahalarla birbirlerine sarıldıklarında sevinçlerine sarılarak karşılık verdim. Aynı üniversiteyi kazanmışlardı. Ki zaten hepimiz aynı üniversitelerden oluşan bir tercih listesi oluşturmuştuk ama aynı denk gelmek şans işiydi. Sırada Poyraz'ın sonuçları vardı. Heyecandan nefesim kesilmek üzereyken Barış ve Poyraz Poyraz'ın sonuçlarını öğrenmek için uğraşıyorlardı. Çok geçmeden Poyraz'ın da sonucu gözlerimizle buluştu.


BALIKESİR ÜNİVERSİTESİ GASTRONOMİ


İşte olmuştu! Bu kez Barış ve Poyraz sevinçle birbirlerini kucakladılar. Aynı üniversiteyi kazanmışlardı. İşte şimdi sıra bendeydi. Korkarak Barış'ın yanına oturdum ve bilgilerimi birlikte ekrana girdik.


ANADOLU ÜNİVERSİTESİ SOSYAL HİZMETLER


Mutlulukla Alp'e sarıldım önce. Çünkü diğerlerinin aksine onunla aynı şehirde olacaktım. Sonra hepsine teker teker sarıldım. Saatlerce birbirimizi tebrik ettik mutlulukla sarıldık. Ayrılacağımız İçin hepimizin içi buruktu ama yapmak zorundaydık. Hayallerimiz için ayrı kalmak zorundaydık...


O günü unutmam mümkün değildi. O gün hayatımda ilk defa gerçekten bir şeyleri başardığım ilk gündü ve o günü unutulmaz günler listesine eklemiştim!


"Nasıl da sevinmiştik..."


Lal'in sesiyle gözlerimden birer damla yaş düştü.


"Çok mutluyduk... Ama İşte ayrılmak zorunda kalmıştık ve hiç kolay değildi..."


"Öyle... Bir gün Poyraz dayanamayıp Finallerden sonra beni aramıştı sana sürpriz yapmak İçin. Hiç unutmuyorum o günü!"


Alp'in sesi dudaklarımda Özlem dolu bir gülümseme oluşturdu. O günü hatırlıyordum. O günü unutmam mümkün değildi...


2 Yıl önce;


"Bu ev işi çok iyi oldu Alp ya. Yurt köşelerinde sürünüp durduk bunca zaman."


Alp elindeki cipsi dudaklarına götürürken dolu ağzına rağmen cevap vermeyi ihmal etmemişti.


"Tabii kızım ne sandın? Boşuna bekledik onca zaman."


"Haklısın valla. Yalnız bu gidişle beni yüz kilo yapacaksın. Halime baksana her gün bugün özel bir gün diyip film gecesi diye tutturuyorsun ve bir ton abur cubur alıyorsun!"


Alp filmden bakışlarını hafifçe bana doğru çevirdiğinde göz devirmekle yetindi.


"Dur çok heyecanlı! Bücürük bugün son dedik Ya işte, ye gitsin."


"Dünde sondu Alp!"


Derken Alp'in elindeki cips kasesini çekiştirerek içinden bir kaç tane cips alıp sanki biraz önce isyan eden ben değilmişim gibi dudaklarımla buluşturdum. Her akşam olduğu gibi bu akşamda Alp'le film gecesi yapma kararı almıştık. Alp'le yurttan ayrılıp ayrı eve çıkalı iki hafta olmuştu ve gerçekten insanın evi gibisi yoktu! Her gün mutlaka arkadaşlarımızla görüntülü konuşuyor ve Özlem gidermeyi ihmal etmiyorduk. Barış ve Poyraz gider gitmez ayrı eve çıkmış, Birce ve Lal ilk senelerinden sonra ayrı eve çıkmış ve geriye sadece biz kalmıştık. Artık bizimde evimiz vardı ve dedikleri kadar huzur dolu bir histi.


"Gördün mü katil bu karıymış işte ne dedim ben?"


Alp'in heyecan dolu sesiyle dudaklarım şaşkınlıkla aralandı. Gerçekten de başından beri katilin bu kadın olduğunu söyleyip duruyordu!


"Hakkaten Alp sen avukat polis falan olmalıymışsın!"


"Ne sandın."


derken Alp gururlu sanki yakalarında toz varmış gibi iki yakasınında havalı bir şekilde tozlarını temizledi.


"Benin uykum geldi yatacağım."


Alp'in gelen uykusu benimde uykumu getirirken istemsizce esnedim.


"Valla benimde gelmiş."


"Hadi kalk o zaman bücürük yatağa. Uyu da boyun uzasın biraz kaldın cüce gibi."


"Alp!"


Alp salondan çıkarken ardından fırlattığım yastık, Alp'i ıskalayarak yere düşmüştü.


"Iskaladın! Hadi hadi uyu. Ha bu arada yarın beş de evde ol."


Anlamsızca suratına bakmayı sürdürdüm.


"Beş mi? Neden ki?"


"Çok soru sorma! İşimiz var hadi yatağa iyi geceler."


"İyi peki. İyi geceler."


Alp'in odasına girmesinin arından yerimden kalkarak paytak adımlarla Alp'in odasının karşısındaki odaya adımladım. Yatağıma girip ilk yaptığım telefonumu almak olmuştu. Rehbere girip Poyraz'ın ismine tıklayarak çalmasını sabırla bekledim. Sesini duymadan uyumak istemiyordum. Bir... iki... üç....


"Akasya'm..."


Poyraz'ın sesi kulaklarıma dolduğu an rahatça nefesimi verdim. Sanki onun sesini duymadığım her an nefes alamayacakmış gibi oluyordum bu alışması zor his, beni aşinası olmaya mecbur bırakmıştı.


"Poyraz... Uyumuyordun değil mi?"


"Hayır güzelim. Bende seni arayacaktım ama uyumuşsundur diye aramak istemedim."


Gülümsedim.


"Senin sesini duymadan nasıl uyuyayım ben?"


"Hımm uyuyamaz mısın?"


"Cık uyuyamam..."


Poyraz bir süre sessiz kaldıktan sonra sessizliği bozdu.


"Sesin uykulu geliyor."


"Uykum varda ondan."


"Ne duruyorsun uyusana."


Başımı salladım gözlerim neredeyse kapanmak üzereyken.


"Seni seviyorum."


Dudaklarımdan son dökülenler bunlar olmuştu. Uyku beni kollarına alırken Son duyduğum ses Poyraz'ın hasret dolu sesi olmuştu.


"Seni seviyorum Akasya'm..."


***


Gözlerimi açtığımda beyaz tavanla bakışarak kollarımı iki yana açıp esnedim. Güne gülümseyerek başlamamın en büyük sebebi gece kulaklarıma dolan son sesin Poyraz'a ait olmasıydı. Yataktan kalktığımda saçlarımı öylesine bir topuz yaparak banyoya ilerledim ve banyodaki işlerimi bir kaç dakika içinde halledecek mutfağa girdim. Saat sabah dokuzdu ve dersim iki saat sonra başlayacaktı. Evimiz okuluma oldukça yakın olduğundan evden on dakika kala çıkabilirdim. Ketıla su koyduktan sonra o kaynarken Alp'i uyandırmak üzere Alp'in odasına ilerledim. Kapıyı bir kaç kere çalmama rağmen içeriden ses gelmeyince gözlerimi devirerek kapıyı açtım.


"Alp! Kalk sabah oldu! Bak geç kalacaksın!"


"Anne bir dur Ya!"


Alp'in salakça mırıldanmasına yeniden gözlerimi devirerek tüm yatağı kaplamış olan bedeninin yanına ilerledim.


"Anneciğim hadi kalk."


Alp gözlerini aralayıp beni gördüğünde onunla dalga geçtiğimi anlayarak kaşlarını çatmıştı.


"Kaşınma bücürük!"


"Kalk sende o zaman!"


Alp oflayarak yerinden kalktığında birbirine girmiş saçlarını eliyle düzelterek sallana sallana banyoya ilerledi. Suyun kaynadığını düşünerek yeniden mutfağa gittiğinde iki kupa çıkartıp Alp'le her zaman içtiğimiz kahvelerden kupalara koyup üzerlerine su doldurdum.


"Hani kahvaltı? Sabah sabah sadece kahve mi içeceğiz?"


"Sabah sabah uğraşamam kahvaltıyla kahve yaptığıma şükret."


Alp oflaya puflaya buz dolabına yöneldiğinde elimdeki Kupayı dudaklarıma götürerek Alp'i izliyordum. Buz dolabından çıkarttığı kaşar peynirini ve dolabın yanındaki kilerden tost ekmeklerini dört çift tost hazırlamak üzere hazırlamaya başladı. ekmekleri tezgaha dizdi ve kaşarları ince ince doğradı. Ardından kaşarları ekmeklere yerleştirerek yaptığı tostları tost makinesine dizdi ve tost makinasının kablosunu pirize takıp bastırdı.


"Ben bir tane yiyeceğim."


Diyerek fazla yaptığını belirtmek istediğimde keyifle başını salladı.


"Zaten bir tane yiyeceksin çünkü ben üç tane yiyeceğim."


Alp'e göz devirerek kupada kalan son kahve yudumunu da kafama dikerek ayağa kalktım.


"Kahveni içmemişsin boşuna uğraştırdın beni."


"Kim sana yap dedi kızım?"


"Of Alp!"


"Abiye aflanmaz!"


Hafifçe gülümseyerek Alp'le birlikte pişen tostları makineden çıkartıp tabaklara aldık ve sessizce kahvaltımızı ettik. Kahvaltının ardından ikimizde odalarımıza kapanıp hazırlanmış ve bir saat içinde evden çıkmıştık. Alp önce beni okuluma bırakıp ardından kendi okuluna geçmiş ve bolca saat beşte gelmem için tembihlemişti. Çok önemli işlerimiz olduğunu ve gizli olduğunu söylediğinde ne kadar ciddiye almasam da ister istemez merak etmiştim. Beşte eve gitmeyi kendime not ederek dersimin olduğu amfiye geçtim ve günün tamamlanmasını sabırla bekledim... Bir kaç ders hızla geçip gittiğinde biraz dinlenmek için okulun kafesine oturmak üzere kafeye ilerlediğim. Kafenin önüne ulaştığımda aklıma beşte evde olmam gerektiği geldi ve aceleyle telefonumun saatine baktım. Saat beşe on vardı ve Alp eğer zamanında gitmezsem beni öldürürdü! Hızla girmek üzere olduğum kafe kapısından ayrılıp eve giden yollarda hızlı adımlarla ilerlemeye başladım. Evin okuluma yakın konumda olması böyle zamanlarda oldukça işime yarıyordu. On dakika geçmeden apartmanın önüne ulaştığımda hızlı adımlarla merdivenleri çıkmaya başladım. Nefes nefese kalmamı umursamadan kapıyı hızla çaldığımda Kapı bir türlü açılmamıştı. Alp'in henüz eve gelmediğini düşünerek çantamın içinde kaybolan anahtarımı aramaya başladım. Öyle bir yere girmişti ki bulunmak istemediği apaçık ortadaydı! Söyleme söylene anahtarımı aramayı sürdürürken kapıdan ses geldiğinde söylenmeyi sürdürüyordum.


"Alp hem gel diyorsun hemde-"


Olduğum yerde donup kalmıştım. Kapıyı açan el Alp'e ait değildi. Karşımdaki beden Alp'in bedeni değildi. Gözlerime hasretle bakan gözler Alp'in gözleri değildi. Karşımdaki beden kanlı canlı, hayal olamayacak kadar gerçekti. Poyraz tam karşımda gülümseyerek dolu gözlerle gözlerime bakıyordu. Afallamayı bir kenara bırakarak hakim olamadığım göz yaşlarımla Poyraz'ın boynuna atladım. Öyle sıkı sarılmıştım ki boğulmasından korkuyordum adeta... hasretle dakikalarca sarıldık o kapıda. Ne o kapattı kapıyı ne de ben... ne o girebildi içeri ne de ben... o bana sarıldı ben ona. O beni öptü ben onu. O ağladı ben ağladım....


"O kadar şaşırmıştım ki!"


Derken burnumu çekmiştim çünkü ağlıyordum! Anılar birer birer zihnimde hayat buluyordu. Birer birer yaşıyordu kalbimde...


"Akasya'nın doğum günü sürprizini de es geçmemek gerek ama!"


Barış haklıydı. Benim sürprizimi es geçmemek gerekiyordu! On iki aralık... Poyraz'ın doğum günüydü. Ve ben Poyrax'ın haberi olmadan yanına gitmiştim...


İki yıl önce Aralık;


"Alp ben çok heyecanlıyım ya!"


Alp bir haftadır benim durmak bilmeyen heyecanımla uğraşıyordu ve isyan etmek üzereydi. Ancak yapabileceğim ne yazık ki bir şey yoktu. Bir haftadır otobüs bileti, pasta, hediye, sürpriz derken tüm haftamı Poyraz'ın doğum günü İçin ayırmıştım. Tabii onun bundan haberi Yoktu. Barış'la her şeyi planlamıştım ve o gün gelmişti. Yarın Balıkesir'e gidecektim! Hatta bu gece Yani yalnızca bir kaç saat sonra otobüse binmek üzere evden ayrılacaktım.


"Unutma bir şeyini bücürük. Yol boyunca da haber ver bana merakta bırakma."


Başımı salladım hızla. Çantama iki günlük kıyafet, iki gün içinde kullanabileceğim bakım ürünlerimi ve makyaj Malzemelerimi koymuştum. Artık hazırdım! Son bir kez Poyraz'ın hediyesini kontrol ettim. Poyraz'a pikap almıştım. Benim için oldukça anlam barındıran bir hediyeydi ve beğeneceğinden hiç şüphem yoktu. Kutuyu açıp pikapa tekrar baktığımda Alp sıkıntıyla nefes verdi.


"On dokuz. On dokuz oldu Akasya. Zaten yanımızda ne olabilir pikapa? Hadi güzelim sakinleş bak zaman dolmak üzere."


Hak verircesine Başımı salladım. Haklıydı. Sürekli kontrol etmenin bir yararı olmayacaktı. Pikapın kapağını kapatarak yeniden aldığım yere koydum. Daha sonra Alp'le kahve içip sohbet etmiştik ve otobüs saatinin ne zaman geldiğini bile fark etmemiştik. Alp beni otobüsün kalkacağı alana götürdüğünde gözleri dolu doluydu. Elimizdeki çanta ve poşetleri otobüsün muavinine verdikten sonra Kollarımı Alp'in boynuna doladım.


"Çok özle beni! Kendine dikkat et olur mu?"


Sesim öyle hüzünlüydü ki... İki günlük değil yıllarca kalacakmış gibiydim gittiğim yerde. Halbuki gideceğim yer yabancı değildi pekala tanıdıktı. Poyraz'a gidiyordum. Poyraz bana evim kadar tanıdıktı...


"Asıl sen dikkat et bücürük! Abin burada seni bekliyor... Dönerken de seni bıraktığım gibi alacağım ona göre."


Başımı sallayarak Alp'le bedenlerimizi ayırdım. İkimizinde gözleri dolu doluydu. Son anons yapıldığında gözlerimden istemsizce dökülen yaşları umursamadan otobüse hızla bindim. Cam kenarına geçer geçmez gözlerim Alp'in gözleriyle buluştu. Bir eli cebinde diğer eli havada zoraki bir gülümsemeyle el sallıyordu. Bende hızla elimi havaya kaldırıp el salladım. Birbirimize alışkın olmamız bir yana birlikte yaşamaya başladıktan sonra daha da alışmıştık ve artık bir abi kardeşten farkımız yoktu. Otobüsün motor sesi yükselirken Alp'in yüzü giderek silikleşti ve bir kaç dakika içinde gözden kayboldu. Yollarda uyumaya pek alışkın olmadığımdan tüm yol boyunca müzik dinleyip kitap okumuştum. Saat gece dört gibi bindiğim otobüsten sabah on da inmiştim. Molalarla birlikte yol oldukça uzun geçmişti. Ama Neyseki bitmişti! Otobüsten indiğimde üzerimdeki monta iyice sokuldum. Kış aynının oldukça baskın olduğu bir dönemdeydik ve haliyle çok soğuk bir hava hakimdi. Kendimi ilk bulduğum kafeye atarak bir kahve siparişi verdim ve Barış'a geldiğime dair kısa bir mesaj yazdım. Barış Poyraz'ın bugün akşama kadar dersi olduğunu söylediğinden kahvemi içtikten sonra rahatlıkla evlerine gidip hazırlıklara başlayabilecektim. Barış geldiğimi söylediğimde konum atmamı ve gelip beni alacağını söylemişti. elimdeki onca yükten ötürü itirazsızca konum atmak zorunda kaldım. Kahvemi içmem ve biraz oylanmamın ardından yarım saatin sonunda Barış gelmişti. Gülümseyerek yanıma geldiğinde hızla kollarımı boynuna sardım.


"Barış! Çok sağ ol. İyi ki geldin!"


Barış'ın gülümsediğini hissediyordum.


"Ne demek. Asıl sen iyi ki geldin. Nasıl geçti yolculuk?"


Derken bedenlerimiz ayrılmıştı ve Barış karşımdaki sandalyeye oturup kendine bir filtre kahve sipariş etmişti.


"Yorucu! Hiç uyumadım birde biliyor musun?"


Barış ilgiyle anlattıklarımı dinliyordu.


"Neden uyumadın?"


"Bilmiyorum ki. Yoldan da olabilir heyecandan da! Ya da her ikiside..."


Barış anlayışla başını salladı. Bir süre sohbet ettikten sonra arabaya ulaşıp yerimizi aldık ve yola çıktık. Kafe eve oldukça yakındı ve on beş dakikanın sonunda büyük apartmanın önünde durmuştuk. Arabayı park ettikten sonra Barış tüm eşyaları alarak apartmana ilerlemeye başladı. Arkasından ilerlediğimde asansörle üçüncü kata çıkmış, eve girmiştik. Ev oldukça ferah bir o kadar da siyah ağırlıklıydı. Bizim öğrenci evimize nazaran daha zengin duruyordu.


"Benim dersim var. Sen istediğin gibi takılabilirsin bir şeye ihtiyacın olursa çekinmeden ara. Akşam ben konuştuğumuz gibi otelde kalacağım. Şimdiden iyi eğlenceler."


Gülümseyerek Barış'a döndüm.


"Barış ne kadar teşekkür etsem az! Çok çok çok teşekkür ederim... Bu iyiliğini hiç unutmayacağım."


Barış bir eli kapıdayken başını salladı.


"Mutlu olun."


Başımı sallamakla yetindiğimde Barış evden ayrılmıştı. Akşama kadar yanımda getirdiğim süslerle tüm evi süslemiştim. Yemekleri dışarıdan söylemek beni beceriksiz yapmazdı öyle değil mi? Ama ne yapabilirdim yemek yapamıyordum! Saat akşam yediyi vuruyordu ve nihayet kapı çalmıştı. Gelen yemekleri ücretini ödeyip aldıktan sonra masayı hazırlamaya koyulmuştum. Her şey hazır olduğunda kendimi hazırlamak üzere Poyraz'a ait olan odaya giderek yanımda getirdiğim siyah diz üstü elbisemi ve siyah topuklu ayakkabılarımı giydim. Yüzüme yaptığım hafif makyaj sonrası saçlarımın sırtımdan dökülmesine izin vererek odadan ayrıldım. Çok geçmeden kapı çaldığında heyecandan yürüyemececeğimi hissediyordum. İç sesim hadi Akasya bekletme çocuğu derken titreyen bacaklarım engel oluyordu iç sesimin coşkusuna. Topuklarımın çıkarttığı sesler eşlinde kapıya ulaşarak derin bir nefes aldım. Ve kapıyı açtım! Poyraz'ın gözleri gözlerimle buluşur buluşmaz dudakları şaşkınlıkla aralanmıştı. Bir süre birbirimize baktığımızda Poyraz dolu gözlerle hızla belime sarıldı. Beklemeden kollarımı boynuna doladığımda burnunu boynumda hissettim. Kokumu ciğerlerine hapsetmek istercesine içine çekiyordu.


"Doğum günün kutlu olsun sevgilim..."


"Akasya... Sen...."


Sesi boğuk çıkıyordu.


"Ben geldim. Senin için..."


"Nası geldin? haber de vermedin."


Bedenlerimiz ayrılırken Poyraz yüzüme dökülmüş saçlarımı geriye attı.


"Soru sormak yok sevgilim. Hadi gel."


Poyraz'ın elini tutarak hazırladığım masaya doğru ilerledim. Masa çok büyük değildi ve karşılıklı oturduğumuz halde çok ayrı durmuyorduk.


"İyi ki doğdun."


"Unuttun sanmıştım."


Hafifçe kıkırdadım.


"Demekki iyi bir oyuncuyum!"


"Yemekleri de ben yaptım de de düşüp bayılayım."


Gözlerimi devirmeden edemedim.


"Bayılmanı hiç istemem sevgilim dışarıdan söyledim."


Poyraz gülümserken çatalındaki yiyeceği dudaklarıyla buluşturdu. Üniversiteye başlayıp ayrı şehirlerde yaşadığımızdan beri bu kadar sohbet etme şansı bulamadığımızı o an fark ettim. Bütün gece büyük bir keyifle sohbet etmiş dans etmiştik. Poyraz'ın dudakları defalarca dudaklarımda buluşmuştu. Bugün tüm benliklerimiz birbirinin olmuştu. Bugün özeldi, bugün yaşadığım en özel gündü. Bugün Poyraz'la birbirimizin olduğumuz gündü. On iki Aralık Poyraz tamamen Akasya'nın Akasya tamamen Poyraz'ın olduğu o gün.... Huzurlu uykumdan yavaş yavaş uyanırken gözlerimi karşılayan beyaz tavan olmuştu. Üzerimdeki siyah çarşafı bedenimi biraz daha örtmek için kullanmıştım. Gözlerim Poyraz'ı bulduğunda Poyraz'ın sırtının açıkta olduğunu ve yastığa sarılı bir şekilde yüz üstü yattığını fark ettim. Gülümseyerek Poyraz'ı izledim. Dakikalarca izledim. En güzel şaheserden daha güzeldi yüzü, gözleri, dudakları, bedeni... Poyraz'ın gözleri dakikalar sonra açılırken gülümsemem genişlemişti.


"Günaydın sevgilim."


"Rüya değilmiş..."


Diyerek açmıştı Poyraz gözlerini. Hafifçe gülümsedim.


"Değildi..."


"İyi misin? Bir de şey..."


Poyraz'ın sormaya çekindiği o sorunun ne olduğuna adım kadar emindim.


"Pişman değilim Poyraz. Bir gün olacaksa seninle olacaktı."


Poyraz rahat bir nefes vererek yatakta sırt üstü döndü ve beni göğüsüne çekerek bedenlerimizi birleştirdi. Bir elim Poyraz'ın çıplak belini sarıyorken Poyraz'ın eli saçlarımda oyalanıyordu. O günü hiç unutmayacaktım ve Poyraz'ın da unutmayacağına emindim...


Unutmazdım o günü. Ne o gün ne de Poyraz'ın dokunuşları hafızamdan silinmeyecek kadar işlemişti ruhuma. Anılarımız hepimizin zihninde yeniden kendini gösterirken herkesin gözleri doluydu. Hiç birimiz kendi mezuniyetlerimize gitmemiştik bizim mezuniyetimiz bu kumsaldı. Biz tam dört sene önce bu kumsalda birbirimize söz vermiş, Dilek fenerlerimizi yıldızlara göndermiştik. Şimdi bizim zaferimizin şahitliğini yapmayı hak eden yer bu kumsaldı.


"Başardık."


Dediğimde dudaklarım öyle gururla hareket ermişti ki bu gurur hepsinin dudaklarına bulaşmıştı.


"Yaptık!"


Lal'de katılmıştı coşkuma.


"Artık birlikteyiz."


"Hiç ayrılmayacağız."


"Asla!"


"Bitti. Asıl şimdi başlıyoruz. Hadi o zaman!"


Poyraz başındaki kepi çıkarttığında hepimiz keplerimizi çıkarttık ve üçten geriye doğru sayarak yıldızlarla dolan gökyüzüne fırlattık. Keplerimiz gökyüzünde oyalanırken hepimiz birbirimize sarılıyorduk. Gördünüz. Biz gerçekten istedik. Biz gerçekten savaştık. Biz acı çektik. Çok kırdık, çok kırıldık, çok ağladık bir o kadarda güldük ama sonunda kendimizi bir arada bulduk. Başarmış bulduk. Biz her şeye rağmen istemiş ve başarmıştık. Sadece istemek gerekiyordu. Hayat sadece gerçekten isteyince sunuyordu istediklerinizi. Gerçek mücadeleyle bahşediyordu güzelliklerini. Düşüncelerimin arasında bedenlerimiz ayrılırken bir anda herkesin gözleri Poyraz'a döndü. Poyraz cebinden çıkarttığı kutuyla birlikte dizinin üzerine çöktüğünde şaşkınlıkla hareketlerini izliyordum. Olabilir miydi? Gerçek olabilir miydi? Bir elimi tutarak dudaklarına götürdüğünde hala şaşkındım.


"Akasya'm zamanı geldi. Çok bekledik. Çok çalıştık. Çok yorulduk ve başardık Akasya'm biz başardık. Hepimiz başardık. Şimdi son bir şey kaldı. Artık senden bir dakika bile ayrı kalmaya niyetim yok. Artık gizli gizli odana gelmek istemiyorum. Çatında gizli gizli oturmak istemiyorum. Bizim bir çatımız olsun istiyorum özgürce oturalım o çatıda, özgürce öpeyim seni özgürce seveyim. Benimle ol Akasya. Her dakika her saniye benimle ol... Benimle evlenir misin Akasya?"


Söylediklerinin büyüsüne kapıldığım bir kaç dakikanın sonunda büyük bir coşkuyla verdim cevabımı göz yaşlarım arasında.


"Evet!"


Alp, Birce, Lal, Barış hepsi bizi dolu gözlerle alkışlarken Poyraz kutudan çıkarttığı yüzüğü parmağımla buluşturup hızla ayağa kalktı ve bedenimi kolları arasına alarak coşkuyla döndürdü. Anın heyecanıyla dudaklarımdan kahkahayla karışık bir çığlık çıkarken Poyraz'ın da kahkahaları karışıyordu seslerime. Ve o an anladım ki Poyraz yalnızca bir sevgili değildi. Bir evdi, aileydi, umuttu, en güzel mevsimdi, en güzel müzikti, en güzel şiirdi. Poyraz Akasya'ydı ve Akasya'da Poyraz'dı...


On yıl sonra Temmuz;


28 Temmuz

Ellerimdeki büyük pastayı masaya bıraktığımda gülümseyerek masaya baktım. Kumsal evin verandasını tamamen süslemiş ve öğrendiğim tüm yemekleri hazırlamıştım. Bugün özeldi. Oldukça özeldi. Bugün 28 Temmuzdu...


"Güzelim neden kendini yoruyorsun?"


"Yormuyorum sevgilim. Hem bak her şey hazır! Alp ve Barış nerede? Konuştunuz mu hiç?"


Poyraz gülümseyerek belime sarıldığında dudağını boynuma bastırdı.


"Gelecekler birazdan kızları aldıkları İçin oyalanmışlar. Kızlar alışverişe kaptırmışlarda kendilerini!"


Keyifle başımı salladım. Poyraz'la olan sessizliğimizi bölen ses bu hazırlıkların sahibi olan sesti. Bu özel günün sahibi olan ses...


"Anne!"


"Geldi bizimki!"


Poyraz gülümseyerek bedenimden ayrıldığında belime sarılan Sarp'la bakışlarım Sarp'ı buldu.


"Oğlum! Bak her şey hazır. Beğendin mi?"


Sarp minik ellerini birbirine çırparak masmavi süslenmiş verandaya ve araba şeklindeki pastaya baktı. Yanlış duymadınız adı Sarp'tı. Adını benim geç bulduğum ancak erken kaybettiğim abimden almıştı. Ben onu yaşatmayı becerememiştim ama ismini yaşatacaktım. İsmini canımın bir parçası olan oğlumla yaşatacaktım...


"Araba! Hemde kocaman!"


Başımı sallayarak gülümsedim.


"Evet bebeğim hemde kocaman..."


Poyraz konuşmamızı bölerek sitemle araya girdi.


"Siz beni dışlayın zaten kızım gelsin bakın size neler yapacağız!"


"Ya baba!"


Gözlerim, oldukça büyümüş ve son aylarında olan karnımı buldu. Hafifçe okşadığımda dudaklarım yukarı kıvrılmıştı. Güzel kızımın az zamanı kalmıştı ve kavuşmamız an meselesiydi. Şimdi pembe bol bir elbisenin içinde dört yaşına basmış oğlumun doğum günü hazırlıkları İçin karnımdaki sekiz aylık kızımla koşturuyorduk. Onu hissetmek istercesine hafifçe bir kaç kez daha okşamıştım karnımı. Fısıldıyordum ona. Seni bekliyoruz diyordum. Sabırla istekle bekliyoruz. Ve seni çok seviyoruz diyordum. O henüz gelmemiş olsa da biz her gün uzun uzun sohbet ediyorduk. Tek dileğim bir gün karşılıklı sohbet edebilmekti...Kapının sesiyle önden koşan Sarp ve arkasından koşan Poyraz hızla kapıya ulaştılar. Kapı açılır açılmaz ellerinde rengarenk poşetlerle Alp, Birce, Lal ve Barış görünmüştü.


"Aslanım be!"


Alp elindeki poşetleri tek eline toplarken Sarp'ı kucağına aldığında bir elim belimde yavaş yavaş yanlarına doğru ilerledim. Beni fark eden kızlar yanıma ulaşıp dikkatle bedenimi sardıklarında onları oldukça özlediğimi fark etmiştim. Birce ve Alp bizden yaklaşık iki yıl sonra evlenmişlerdi. Hemen ardından Barış ve Lal'de evlenmişlerdi. Artık hepimiz birer yetişkin, birer aile olmuştuk. Düşüncelerimin arasında Poyraz belimden destek vererek yeniden verandaya ulaşmamızı sağladığı. O sırada Sarp ve Alp hediyeleri açmakla meşguldü. Herkes bir araya geldiğinde ise pasta kesmeye hazırdık. Bir kaç dakikanın sonucu hepimiz masaya toplanırken hep bir ağızdan bağırıyorduk.


"İyiki doğdun Sarp! İyiki doğdun sarp! İyiki doğdun, iyiki doğdun, iyiki doğdun sarp!"


Sarp kendini alkışlayarak önünde yanan mumları birbir söndürerek önce bana sonra babasına sarıldı ve mutlulukla yanımızdan ayrılıp Alp'in kucağına atladı. Kısa zamanda herkese sarıldıktan sonra pastasını yemeye koyulmuştu. O sırada sırtımı oturduğum yerde iyice Poyraz'a yaslamıştım. Birce ve Alp birbirlerine imayla bakarken kaşlarım istemsizce çatılmıştı.


"Sen söyle."


"Sen..."


Alp ve Birce'nin fısıltılarıyla araya girme gereği hissederek hafifçe doğrulup dudaklarımı araladım.


"Ne oluyor size?"


"Cünyır Alp geliyor!"


Alp'in söylediğiyle Birce bir anlık şaşırsana bozuntuya vermeden gülümseyerek başını salladı


"Ş-Şaka mı?"


Dediğimde şaşkınlıktan konuşamayacak haldeydim.


"Hadi be!"


Bu ses Barış'a aitti. Hepimiz şaşkınlıkla ayaklandığımızda Lal coşkuyla el çırptı.


"Hem teyze hem hala oluyorum! İnanmıyorum Ya! Sonunda!"


Hepimiz Birce'ye tebriklerimizi sunup sarıldıktan bir süre sonra yeniden yerlerimize yerleşip sohbete dalmıştık. Taki o ana kadar... Benim sabırsız kızım şu anda gelmeye çalışıyordu ve bu durum alnımda terler birikmesine sebep oluyordu.


"P-Pıyraz."


Poyraz bir yandan Barış'la sohbet ederken hafifçe mırıldandı.


"Efendim güzelim."


"G-Geliyor!"


"Kim geliyor?"


Poyraz'ın sorduğu salakça soruyla sancıma rağmen gözlerimi devirmiştim.


"Bebek geliyo! Suyum geldi!"


Sesimle herkes telaşla bana doğru dönerken hepsi ayaklanıp çevremde toplanmıştı.


"Bebek mi?! Ne!"


Ne oldu dersiniz? Alp bir anda telaşla düşüp bayıldı ve şu an yerde boylu boyunca yatıyordu! Evet yanlış duymadınız Alp bayılmıştı. Bir az önce bebeği olacağını coşkuyla haykıran Alp doğurduğumu öğrenince bayılmıştı! Poyraz sakin kalmaya çalışarak bedenimi kucakladığında çığlıklarım tüm evi inletiyordu.


"Birce! Sarp'la kal!"


Birce panikle başını sallayarak Sarp'ın yanına gittiğinde Poyraz hızla kapıya ilerleyip koşar adım arabaya ulaşmıştı, acıdan kalbimin kasıldığını hissediyordum. Çığlıklarım tüm arabada yankılanırken Barış ve lal çaresizce beni izliyordu.


"Daha zaman vardı Poyraz! Çok erken!"


"Sakin ol güzelim! Güven bana. Hiç bir şey olmayacak söz veriyorum. Hadi nefes al Akasya'm! Derin derin nefes al!"


"Yapamıyorum! Ahhhh! Poyraz! Geliyor!"


Poyraz arabanın hızını arttırırken bayılacağımı hissediyordum. On dakika geçmeden hastaneye ulaştığımızda Poyraz yeniden bedenimi kucaklayarak getirilen sedyenin üzerine bırakmıştı. Bir elimden Lal bir elimden Poyraz tutarken sedye hızla amilyathaneye ilerliyordu. Hastanede duyulan tek ses kuvvetli çığlıklarımdı.


"P-Poyraz... Kızımız..."


Sesim giderek azalırken amilyata alınmıştım ancak bilincim yerinde değildi. Artık ne olup gittiğini bilmiyordum. Ne durumda olduğumu, kızımın, poyraz'ın, oğlumun ne durumda olduğunu bilmiyordum. Bir boşlukta sürükleniyordum sanki. Bilinmezliğin ortasında kaybolmuş yolumu arıyordum. Pes ederek kendimi rüya aleminin derinliklerine bıraktım ve beklemeye başladım. Olacakları yada olanları sabırla beklemeye başladım...


***


Gözlerimi açtığımda beyaz tavanla karşılaşmak beklendik bir durumdu. Çevremde sesler duyuyordum ama ayırt etmek sordu. Gözlerim tamamen açıldığımda duyduğum ağlama sesi tüm acılarımı sonlandırmıştı sanki. Bebeğim ağlıyordu. O yaşıyordu...


"Akasya'm... Geldi..."


Gözlerim yanımda kucağında kızımla duran hemşireyi buldu. Beklentiyle bakıyordu gözlerime. Yerimden doğrulduğumda hemşire yavaşça bebeğimi kucağıma bıraktı. Titrek bir nefes dudaklarımdan dökülürken ellerimin titremesini umursamadan bebeğimi göğüsüme bastırdım. Öyle güzeldi ki... öyle masum...


"Bizim kızımız..."


Poyraz gülümseyerek başını salladı. Bir eli saçlarımda bir eli bebeğimizin yanağındaydı.


"Bizim kızımız güzelim."


"Aylin... Aylin olsun mu?"


Dudaklarımdan bu isim istemsizce dökülmüştü. Üzerine Düşünmeden, karar vermeden bir anda dökülmüştü. Poyraz'ın kaşları hafifçe çatılsa da ismi bir kaç kez fısıltılarla tekrarladı.


"Aylin... Aylin Saygın..."


Bu kabul ettiğinin bir kanıtıydı. Tüm arkadaşlarım yanımdaydı. Sarp'da gelmişti. Alp, Birce, Barış, Lal hepsi yanımdaydı. Kızım kollarımdaydı. Mutluydum. Hayatımdaki eksik parçalar artık tamamlanmıştı. Kalbimde var olan tek duygu sevgiydi sanki. Sevgili hayatım, bugüne kadar çok acıttın, çok ağlattın ama hepsinin karşılığını en güzel haliyle geri verdin. Binlerce kez teşekkür ederim sana... Ve sevgili sizler. On sekiz yaşında genç bir kızken tanıştık sizinle. Beklentilerim umutlarım yoktu o zamanlar. Hayallerim yoktu. Taki o çıkıp bir anda yeniden hayatıma girene kadar. Efe Poyraz Saygın. Hayatımdan Poyraz olarak çıkmış Efe olarak yeniden girmişti. Ve sonra yeniden Poyraz olmuştu... Siz ise beni Asya olarak tanımış Akasya olarak yaşamıştınız. Her acımda, her göz yaşımda yanımda olan her mutluluğumla mutlu olan, üzüntümle üzülen sizlere binlerce kez teşekkürler. Biz başarmıştık. Yalnızca buradakilerden bahsetmiyordum. Sizde başarmıştınız. Biz hep birlikte başarmıştık. Acılarımızı yenmiş, hayaller kurmuş, hayallerimizin peşinden koşmuş ve istediğimizi almıştık. Şimdi ise kocaman bir ailenin fertlerydik. Hepimiz... Yeniden ve yeniden teşekkür ederim dostlarım. Sizi seviyorum. Bilinki biz mutluyuz. Biz mutlu olacağız ve biz sonsuza kadar birlikte olacağız. Size benden son bir not; hayal kurmaktan vazgeçmeyin, sevdiklerinizi bırakmayın, onlardan vazgeçmeyin. Ve tabii kendinizdende. Kendinizdende vazgeçmeyin. Herkese sunduğunuz sevgiyi kendinize de sunmayı ihmal etmeyin. Sizi en çok siz sevebilirdiniz. Elveda ailem. Evet yanlış duymadınız. Her anımda yanımda olan sizde benim ailemsiniz. Biz mutluyuz dostlarım, sizde mutlu olun. Bizim için musmutlu olun. Hoşça kalın, sizi seviyorum hep seveceğim....


SON...


Loading...
0%