Yeni Üyelik
6.
Bölüm

5. Bölüm: İki̇ Yabanci

@peteichor_

"Kendinizle verdiğiniz savaşı istesenizde kaybedemezdiniz, her halükarda kazanan yine kendiniz oluyordunuz."


5. BÖLÜM: İKİ YABANCI


"Sen nasıl yaparsın bunu? Nasıl bana yalan söylersin Barış!? Sen Ya sen! Her derdimde yanıma koşan sen, saçma sapan her durumda yanımda olan sen, beni esen rüzgardan koruyan sen, Barış! Cevap ver, susma!"


Ellerim Barış'ın göğüsünü yumruklarken kendini tutamayan göz yaşlarım, gözlerimden usulca süzülüyordu. Sinir, hayal kırıklığı ve kırgınlık tüm ruhumu esir almış durumdaydı. Barış'ın bana söylediği ilk yalandı bu. İlk ve son yalan olacaktı. Çünkü hayatımda yalancı insanlara yer yoktu ve olmayacaktı da.


"Aptal."


Barış dolu gözlerle fısıldadığında göğüsünü yumruklayan ellerimi sıkıca kavramıştı.


"N-Ne?"


Afallamıştım. Bir ton şey söylemiştim ve verdiği cevap beni şaşırtmıştı. Göz yaşları gözlerimden süzüldüğü sırada dudaklarım hafifçe aralanmış, Barış'dan tatmin edici bir açıklama bekliyordum.


"Aptalsın. Senin gibi kör bir kıza aşık olduğum için bende aptalım. Aşkımı görmemek için elinden geleni yapan bir kıza aşık olduğum için tam bir aptalım. Kıskandığım için yaptığım, hiç gelmedi değil mi aklına? Bir kez olsun gelmedi değil mi? Doğru Ya Barış bu! Barış sadece korur, Barış sadece yanında olur. Barış kim ki aşık olsun?!"


Barış ellerimi bırakıp hızla yanımdan uzaklaştığında titreyen ellerimle göz yaşlarımı sertçe sildim. Ancak şaşkınlıktan aralanan dudaklarım kapanmak nedir bilmiyordu. Ne demişti o öyle? Kulaklarıma Alp'le olan konuşmamız doldu. Bana Birce gibisin demişti. Söylemek istediği bu muydu? Barış'ın aşkı mıydı? Barış haklıydı, onun aşık olabileceği, hele ki bana aşık olabileceği aklımın ucundan bile geçmeyen bir ihtimaldi. Bir an gözlerimin önüne Efe'nin gözleri geldiğinde hızla başımı iki yana salladım. Aşkı düşünürken gözlerimin önüne gelen Efe, ruhumu rahatsız etmişti. Bir insan bir kere aşık olurdu ve ben o hakkımı, o renksiz yetimhane duvarlarının arasında kullanmıştım. Ben aşık olma hakkımı Poyraz'da kullanmıştım. Bir daha aşık olabilir miydim? Bir insan iki defa nasıl aşık olabilirdi? Kendime edebileceğim tek itiraf Efe'ye bakarken diğer arkadaşlarıma baktığım gibi bakmadığımdı. Ona aşık olamazdım ama arkadaş da görmüyordu kalbim onu. Aklınızla kalbiniz aynı konuşmuyorsa çok daha zordu hissetmek. Biri git derken öteki kal diyordu her defasında. Biri seviyorsun derken diğeri saçmaladığını fısıldıyordu kulaklarına. Kalp ve beyin arasındaki iç çekişme verebileceğiniz en zor savaştı. Bu savaşı kazanan her kim olursa olsun zaferle sonuçlanan bir savaştı. Kendinizle verdiğiniz savaşı istesenizde kaybedemezdiniz, her halükarda kazanan yine kendiniz oluyordunuz. Saat gece yarısıydı ve ben dayanamamış kendimi evime en yakın sahil kıyısında bulmuştum. Barış'ı çağırdığımda ikiletmeden yanıma gelmişti. Her zamanki gibi diye geçirdim içimden. Düşüncelerimi bölen ses, telefonumun dalga sesleriyle karışan yüksek melodisiydi. Titreyen elimle telefonu açıp hızla kulağıma götürdüm. Kim olduğunu bile göremeyecek kadar buğuluydu gözlerim.


"A-Alo?"


"Uyuyor muydun?"


Efe'nin sesiyle göz yaşlarım hızlanmıştı.


"Neredesin sen?"


Efe dışarıdan gelen dalga sesleriyle evde olmadığımı açıkça anlamış olmalıydı.


"S-Sahilde. Bize yakın o-olan."


Efe sıkıntıyla bir nefes vermişti ve hemen ardından gelen hışırtı seslerinden yerinden kalktığını anlıyordum.


"Ağlama geliyorum."


Net çıkan ses tonuyla cevap vermeden kapattığım telefonumu cebime koyduktan sonra yakınımda olan banka doğru adımladım. Her adımımda kulaklarıma dolan ses Barış'dan başkasına ait değildi. Bugün öğrendiklerimi nasıl sindireceğimi bilemiyordum. Bu göz yaşları Barış'ın aşkından akmıyordu, yılların dostluğunun bitişinden akıyordu. Artık Barış yoktu. Barış'ın desteği yoktu. İçimde oluşan boşluk hissiyle elim kalbimin üstüne gitti. Barış'a asla Farklı gözle bakamazdım. İstesemde bakamazdım. Ama bu Barış'a verdiğim değeri yalanlayamazdı. Barış benim en yakın arkadaşımdı. Bedenimin olmasa da ruhumun en yakın arkadaşıydı Barış. Düşüncelerimi bölen omuzlarımda hissettiğim oldukça büyük beden ceketin sıcaklığıydı.çok geçmeden yanıma oturan bedene döndü bakışlarım. Efe'ye.


"İyi misin kokarca?"


"Değilim."


Cevabım netti. İyiyim diyip ne Efe'yi nede kendimi kandıracak gücüm yoktu. Kötüydüm, iliklerime kadar kötüydüm.


"Senin için ne yapabilirim?"


Efe'nin sorusuyla şu an en ihtiyacım olan şey döküldü dudaklarımdan istemsizce.


"Bana sarılır mısın?"


Efe cümlemi bitirdiğim an kollarını belime sardığında bir eli saçlarımda oyalanıyordu. Kollarım sıkıca Efe'nin boynuna doladığımda ağlamam şiddetini arttırmıştı.


"Şşş, her ne olduysa geçecek. Geçmek zorunda çünkü daha faza ağlamanı istemiyorum."


Bir şey söylemeden daha fazla ağladığımda Efe kollarını mümkünmüş gibi daha da sardı bedenime. Bir süre Efe'ye sarılarak ağlamış ve sonunda dakikalar sonra sakinleşebilmiştim. Efe'den ayrıldığımda Efe'nin meraklı bakışları yüzümde gezinmeye başladı.


"Palyaçoya benziyorsun."


"Keşke bende seni bir şeye benzetebilsem!"


Burnumu çekerek söylediğim şey Efe'yi güldürmüştü. Efe bir ağlayışıma gecenin bu saati kalkıp gelmiş, bir hafta bana kendini kanıtlamak için uğraşmış, seneler sonra geçirdiğim astım krizinde bile yanımda var olmuştu. Efe beni rahatsız edici bir şekilde kendisine alıştırmıştı.


"Bir daha ağlama, bu çirkin görüntü gözlerimi kör edebilir."


Kaşlarım sinirle çatılırken Efe'den uzaklaştım.


"Neden geldin öyleyse? Ağladığımı biliyordun."


"Ağlama diye geldim."


Çatılan kaşlarım gevşediğinde Efe'nin yüzü ciddi bir hal alıyordu.


"Ne oldu? Neden buradasın?"


"Barış... Bana aşıkmış."


Cümle dudaklarımdan dökülürken hiç bir tereddüt yoktu. Açık ve netti.


"Bu yüzden mi ağlıyorsun?"


"Evet çünkü onu kaybetmek istemiyorum."


Efe gözlerini kaçırırken sormaya korktuğu bir soru varmış gibiydi. aralanan dudaklarında. Bir şey söylemek istiyor ama alacağı cevaptan korkuyor gibiydiz


"Sor."


Efe'nin gözleri beklentiyle gözlerimi buldu.


"Sende aşık mısın ona?"


"Cevabımın ne olmasını isterdin?"


"Bir beklentim yok. Öylesine bir soru, beni ilgilendirmez."


Efe beni ilgilendirmez derken gözlerini kaçırdığında içimde anlamsız bir kızgınlık peydah olmuştu. Efe'nin cevabı neden bu kadar sinirlendirmişti beni bilmiyordum ancak hızla yerimden kalktım. Kalbim beynimi tamamen ele geçirmiş durumdaydı.


"Öyleyse git. Haklısın Seni ilgilendirmez, bir yabancıyla gereğinden fazla konuştum."


"Yabancı? Arkadaşız sanıyordum."


Efe gözlerini kırpıştırırken sinirle gözlerimi kaçırdım.


"Yanlış anlamışsın. Biz iki yabancıyız, hepsi bu."


Efe'nin kırgın gülümsemesiyle kalbimde yeniden bir acı belli ediyordu kendini. Beni ilgilendirmez demesinin intikamını almış gibiydim. Bu gereksiz intikamı neden aldığımı bilmezken...


"Senİ eve bırakayım."


"Gerek yok."


Cevabım netti. Geldiğim gibi gidebilirdim.


"Gerek olup olmadığını sormadım ve bu kez seçim hakkı tamamen bende. Arabaya bin."


Sinirle kahkaha attım. Bir az önce sarıldığım, beni rahatlatan o naif çocuk neredeydi? Bu kabadayı bozması çocukta kimdi?


"Bak sen? Demek seçim hakkı sende? Hiç sanmıyorum-"


Bir anda kendimi Efe'nin omzunda bulduğumda çığlığı basmıştım. Efe'nin kucağında debelenen bedenim Efe'nin umrunda Bile değildi. Bir bu eksikti!


"Çok konuşuyorsun bu gidişle evde kalacaksın."


Sinirle nefesimi dışarıya verdim.


"Bırak beni gerizekalı! Ne yapıyorsun sen! Binmeyeceğim dedim."


Beni arabanın ön koltuğuna adeta fırlattığında seçim şansım olmadığını gelen kilit sesinden anlamıştım. Saçlarım karman çorman olmuş halde, sinirden delirmek üzereydim. Efe yanımdaki yerini aldığı an kapıyı yeniden kilitlerken sinirden ağlamak üzereydim.


"Aptal! Ne yapıyorsun sen? Ben giderim dedim sana! Sanane benim evimden, gideceğim yoldan! Sana ne! Sana ne!"


"Anladım tamam! Bana ne! Tamam anladım! Doğru Ya biz iki yabancıydık değil mi?"


"Öyleyiz!"


"Tamam!"


"İyi!"


"Güzel!"


Efe'yle birbirimize bağırmaktan acıyan ses tellerimle elim boğazıma gitmişti. ses tellerim biraz daha zorlasam ağzımdan çıkacak gibiydi. Efe'yle bir anda geldiğimiz noktaya anlam veremiyordum. Benim gereksiz intikam hırsım ikimizide darmadağın etmişti. Ama ilk darmadağın eden sözcükler Efe'nin dudaklarından dökülmüştü. Beni ilgilendirmez demişti. Halbuki ilgilendirmesin çok isterdim... düşüncelerimi başımı iki yana sallayarak zihnimden uzaklaştırdım ve çoktan geldiğimizi anlayarak Efe'nin açtığı kapıdan çıktım. Hızla eve doğru yürüdüğümde arkamdan duyduğum yüksek ses Efe'ye aitti.


"Bir daha ne olursa olsun ağlama. Hoşça kal yabancı."


"Sende öyle yabancı..."


Fısıltımın Efe'ye ulaşıp ulaşmadığından habersiz sessizce girdim eve. Darmadağın. yorgun bedenim güçsüz ve çaresizdi. Tek istediğim uyumaktı, saatlerce günlerce durmadan uyumaktı. Hızla üstümü değiştirdikten sonra yorgun bedenimi sıcak yatağa bıraktım. Hızla gözlerimi kapattığımda Efe'yle gerçekten yabancı olmayı diledim. Ona söylediklerimin gerçek olmasını diledim. Daha fazla Efe'ye alışmak istemiyordu kırgın ruhum...


***


"Günaydın bal kızım."


Annem baş ucumda saçlarımı okşarken huzurla açtım gözlerimi.


"Günaydın anne..."


"Hadi hazırlan Alp aşağıda seni bekliyor."


Bu kez Birce dememişti sadece Alp demişti annem. Başımı yastığımdan zorlukla kaldırdığımda ilk durağım banyo olmuştu. Hızlı bir duşun ardından dünkü harabe bedenime çeki düzen verdim. Kısa sürede hazırlanıp odamdan ayrıldığımda hızla merdivenlere yöneldim. Masaya ilerlerken gördüğüm görüntü dudaklarımın yukarı kıvrılmasana sebep oldu.


"Günaydın Alp."


"Günaydın bücürük!"


Alp aylardır remek yememiş gibi tabağını ağzına kadar doldururken dudaklarımı birbirine bastırarak Alp'in karşılarında yerimi aldım.


"Bana günaydın yok mu?"


Babamın sitem dolu sesiyle bakışlarım babamı buldu.


"Günaydın baba!"


"Geç günaydın demenin bir bedeli var."


Babam yanağını gösterdiğinde gülümseyerek yerimden kalkıp babamın yanına ulaştım ve yanağını öptüm. Babam diğer yanağını gösterdiğinde bu kezde gülerek diğer yanağını öpmüştüm.


"Kıskandım ama!"


Annemin kıskanmış sesiyle Alp anneme yönelmişti.


"Kıskanma sultanım bende varım!"


Alp annemin yanaklarını sulu sulu öperken gülümseyerek yerime oturdum. Kısa süren bir kahvaltının arkasından Alp'le evden ayrıldık. Babamın okula bırakma teklifini reddetmiş Alp'le yürümek istemiştim. Ona her şeyi anlatacaktım. Bildiği her şeyi...


"Alp-"


"Biliyorum bücürük."


Bana bücürük dediğinde gözlerimi devirmiştim.


"Barış mı anlattı?"


"Başka kim anlatıcak güzelim bu da soru mu?"


Doğru Ya! Bu sorduğum saçma soruyla birlikte, Kendi kendime gözlerimi devirmiştim.


"Ben aşık değilim Alp biliyorsun değil mi?"


"Bilmez miyim kızım? Hayır yani şüphe bile etmiyordun o derece bi mallık."


Alp'in koluna yumruğumu geçirdiğimde yanımızda duran arabayla gözlerim arabayı buldu.


"Gelmek ister misiniz bende okula gidiyorum."


Alp soğuktan donmuş ellerini ovuştururken Heyecanla arabasında beklentiyle bize bakan Efe'ye döndü.


"Valla çok iyi olur! eyvallah devrem."


Efe'yle Alp'e anlamsız bakışlar attığımızda Efe gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı. Dirseğimi Alp'in karnına geçirdim.


"Devrem ne gerizekalı?"


Fısıltım Alp'in kulaklarına ulaştığında Alp'in de dudakları aralanmıştı.


"Ne bileyim kızım samimi olsun diye söyledim!"


"Çok yaratıcısın Alp! İstemediğimizi söyle binemem ben o arabaya-"


Alp söylediklerimi duyduğu halde bir anda arabaya bindiğinde sinirle nefesimi dışarı verdim. İyi ki binmem dedim Alp! İyi ki! Sinirle Arabanın ön koltuğuna oturduğumda ortamdaki sessizliği radyoya giden elim bozmuştu. Kulaklarıma dolan şarkı ağzımın aralanmasını sağlarken Efe'yle bakışlarımız birbirimizi buldu. Efe dudaklarını birbirine bastırmış kaşları havalanmıştı.


"Kimi aşklar hiç bitmezmiş Bizimkisi bitenlerden Sevmeye yeteneksiziz İki yabancı, iki yabancı Birlikte ama yalnız İki yabancıyız"


Şarkı kulaklarıma bir kez daha dolduğunda Efe'den kaçırdığım gözlerimi camla buluşturmuştum. Akıp giden yolları izlediğimde şarkı sanki bize inat gibiydi, bitmek bilmiyordu. Gözlerimi uzunca kapatıp açtığım çoktan okula geldiğimizi fark ederek Efe'nin arkasından arabadan inmiştim. Ama biri eksikti! Alp yoktu! Arabanın arka koltuğuna baktığımda Gözlerim uyuyan Alp'i buldu. Ne ara uyudun be çocuk! Kapıyı açıp Alp'i bir kaç defa dürttükten sonra sonunda gözlerini açmıştı. Alp'i güzellik uykusundan uyandırmanın zaferiyle gülümsedim.


"Uyan uyuyan güzel geldik."


Alp'in afallamış bakışları Arkamdaki Efe'ye dönerken dudakları aralandı.


"Hacı araban o kadar rahatki valla bıraksanız gece gündüz uyurum."


Gözlerimi devirerek arabadan uzaklaştığımda Alp ve Efe gereksiz samimiyetleriyle yanıma ulaştı. Hızla sınıfa ulaştığımızda Gözlerim sırasında uyuyan Birce'yi buldu. Alp'e döndüğümde ise Alp'inde bakışlarını Birce'de yakalamıştım. Alp dudaklarındaki buruk gülümsemesiyle Birce'ye bakıyordu


"Hadi yanına git."


Alp bir şey söylemeden Sıralarında uyuyan Birce'ye ilerlerken bizde Efe'yle kendi sıramıza gidiyorduk. Sıramıza ulaştığımda henüz ben oturmamışken Efe oturmuştu.


"Önce ben geçseydim?"


"Yabancılarla konuşmamalısın. Arabasına da binmemelisin hatta yanına da oturmamalısın."


Afallayarak gözlerimi Efe'nin gözleriyle buluşturdum. Ne yapmaya çalışıyordu bu çocuk? Neden bana lafımı yedirmeye bu kadar meraklıydı. Sinirle Hayal'in boşta olan sırasına ilerledim. Neyseki gelmemişti! Ve şom ağzımın bana kurduğu hain plan gerçekleşmişti. Hayal kapıdan girmişti. Memnuniyetle bir bana bir Efe'ye baktığında adımları Efe'nin sırasını buldu. Bir anda sinirle yerimden kalktım.


"Burası boş mu yakışıklı."


"Evet."


"Hayır!"


Sinirli gözlerim Efe'nin meydan okuyan gözleriyle buluştu. Bir kaşı havalanmıştı. Bir anda kendimden beklemediğim bir cesaretle Efe'nin kolundan tutup sınıfın kapısına doğru çekiştirmeye başladım. Efe tepki vermeden bana ayak uydururken sinirle Efe'ye döndüm.


"Ne yaptığını sanıyorsun? Orası benim yerim!"


"Öyle mi? Ben sizi tanımıyorum ama."


Kaşlarım istemsizce çatılırken ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışıyordum.


"Ne yapmaya çalışıyorsun Efe?"


"Efe değil, yabancı. Unuttun mu? Biz iki yabancıyız. Artık bir yabancıyla oturmanı istemedim."


Efe bir şey demeden yanımdan geçip sınıfa girdiğinde sinirle yumruklarımı sıkarak sınıfa girdim. Hayal Efe'nin yanında oturmuş bir şeyler zırvalıyor Efe ise tepkisizce bakıyordu etrafına. Sinirle çaprazlarındaki sıraya oturduğumda kollarımı birbirine bağlayıp önüme döndüm. Gözlerim istemsizce Efe ve Hayal'e dönüp duruyordu. Sözünün arkasında dursana kızım! Efe hiç kimse değil tamam mı? Bir yabancı o, yabancı... İç sesimle yaptığım savaşım kazananı olmamıştı. Savaşım devam ediyordu ve böyle giderse bu savaşı kazanan iç sesim olmayacaktı. Geçen derslerin sonunda son teneffüse gelmiştik! İçimden sabır dilerken tüm gün Efe'ye yılışıp duran

Hayal, midemi bulandırmaya yetiyordu. Gözlerim kapıda küçük bir broşür dağıtan nöbetçi kızla buluştuğunda kaşlarım istemsizce çatılmıştı. Bu neydi şimdi? En sonunda kız elindeki broşürlerden uzattığında elime aldığım Braşür'ü incelemeye başladım. Bu bir yılbaşı partisiydi, iki gün sonra olduğu yazıyordu. Okulumuz yer sene görkemli salonlarda yılbaşı kutlamaları düzenlerdi. Her sene arkadaşlarımın zoruyla gittiğim partiler gayet iyi geçiyordu. Braşür'ü inceleyen gözlerim karşımda ellerini sıraya yaslayıp gözlerini bana dikmiş Hayal'le broşürden ayrıldı.


"Ne istiyorsun?"


Hayal yarım ağızla gülümsediğinde yüzümü ekşittim.


"Partide senin için bir sürprizim var."


Hayal kulaklarıma yaklaştığında kaşlarım istemsizce çatılmıştı.


"Akasya Balca."


***


Şu anda limon kafede oturmuş Birce ve Sevgilisini bekliyorduk. yanımda gerginlikten dizini sallayan Alp, karşımda ise heyecanla Birce ve sevgilisini bekleyen Lal oturuyordu. Bu tanışmayı Alp için ne kadar istemesem de Birce'nin ısrarlarına kayıtsız kalmam mümkün olmamıştı. Elimi Alp'in dizine götürdüğümde tek derdim sallanan dizini durdurmaktı. Alp'in dizi dururken bakışları beni buldu. Gergindi.


"İyi misin?"


Fısıltım Alp'in kulaklarına ulaştığında Alp'te benim gibi fısıldayarak konuşuyordu.


"İyiyim dediğimde inanacaksan iyiyim bücürük."


Sıkıntıyla nefes verdiğimde Lal hala arkasına bakıp duruyordu.


"Lal yeter gelecekler işte."


Alp'in sert sesi Lal'e ulaştığında lal umursamadan arkasına bakmaya devam ediyordu. Çok geçmeden kapıda görünen tanıdık yüzlerle yüzüme yapamcık bir gülümseme kondurdum. Yanımda arkadaşım bu haldeyken Birce'nin sevgilisine içten gülümseme sunmam beklenemezdi.


"Selam."


Birce'nin sevgilisi, adının Mert olduğunu öğrendiğim çocuk elini önce bana uzattığında nazikçe elini sıktım.


"Mert."


"Asya."


Mert gülümseyerek bu kez elini Gözlerinden ateş fışkıran Alp'e uzattı.


"Alp. Arkadaşlar kendi aralarında kısaca, benimle çok muhattap olma uğraştırma beni derler."


Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdığımda Mert bozulmuş gibi önce Birce'ye sonra yeniden Alp'e döndü.


"Ben uzun olan ismini sevdim Alp. Kısaltmaya gerek yok."


"Eyvallah."


Alp bakışlarını dışarıya çevirdiğinde gözlerim Mert'e mahçup bakışlar atan Birce'yi buldu. Mert son olarak Lal'le tanışıp Birce'yle karşımızdaki sandalyelere oturdular. Alp Mert'e 'seni bir kaşık su da boğulmak vardı' bakışları atarken dirseğimi Alp'in koluna geçirdim


"Çok belli ediyorsun."


Fısıltımı sadece Alp'in duymasını diledim.


"Belli olsun diye yapıyorum zaten."


"Salak."


Önüne döndüğümde bir süre saçma sapan konulardan sohbet etmiştik. Mert'in bir elinin sürekli telefonunda oluşu benim Kadar Birce'yi de rahatsız etmiş gibiydi. Bir anda ayaklanan Mert'le bakışlarım Mert'i buldu.


"Ben bir tuvalete gideyim."


Mert gittikten iki dakika sonra ayaklanan bu kez Alp olmuştu.


"Bende bir elimi yüzümü yıkayacağım."


Kızlarla başımızı sağladığımızda aradan geçen on dakikanın sonunda tuvaletten tüm kafeyi inletecek sesler gelmeye başlamıştı. kızlarla telaşla ayaklandık. Koşar adım tuvalete ulaştığımızda Alp'i Mert'in üzerinde Mert'i yumruklarken bulmuştuk. Sinirle Alp'i çekiştirmeye çalıştığımda sonunda Alp ayağa kalkmıştı. Ah Alp! Yine rahat durmamıştı. Alp sinirden burnundan soluyordu. Birce telaşla yerde yüzü kanlar içindeki sevgilisine yöneldi.


"Sevgilim! İyi misin?"


Birce bir süre Mert'in yüzünü inceledikten sonra hızla ayağa kalkıp hiç beklemediğim bir hareket yapmıştı. Bu yaptığını hiç birimiz beklemiyorduk. Birce Alp'e serçe Tokat atmıştı. Alp'in yüzü sağa doğru düşerken yüzünde bir gülümseme belirdi. Dolu gözleri karşısında sinirden deliye dönmüş Birce'yi bulduğunda yeniden kondurdu o kırgın gülümsemesini yüzüne. Lal ve benim dudaklarım aralanmış şaşkınca olanları seyrediyorduk. Alp'in sesiyle Alp'i buldu bakışlarım.


"Eyvallah civciv, eyvallah."


Birce Alp'i umursamadan yeniden Mert'e dönerken hırsla tuvaletten ayrılmış Alp'in, peşinden gidiyordum. Alp o kadar hızlı yürüyordu ki Alp'e tek yetişme yolum koşmak olmuştu.


"Alp dur artık! Alp!"


Hızla karşıya geçen Alp'in arkasından koştuğumda duyduğum yüksek korna sesi ve belimi serçe saran kolla kendini tanıdık bir yüzün üstünde bulmuştum. Efe'nin üzerine...


"Asya!"


Alp'in endişeli sesi kulaklarıma dolduğunda hızla yerde Efe'nin üzerindeki bedenime doğru koşmaya başladı. Efe'yle nefes nefese kalmıştık. Şaşkınlığımı üzerimden atmaya çalışırken hızla bedenimi Efe'nin yanına bıraktım.


"Ne yapıyorsun kızım sen! Kendini mi öldüreceksin!"


Alp sinirle üzerime geldiğinde Efe yerinden kalkıp Alp'i durdurmuştu.


"Sakin ol. İkinizde iyi görünmüyorsunuz. Alp sen arabaya geç kardeşim."


Alp bir şey söylemeden yanımızdan ayrıldığında arabanın nerede olduğunu bile görmüyordu gözlerim. Efe'nin endişeli gözleri gözlerimle buluştuğunda hızla elini bana uzatmıştı. Titreyen elimi Efe'nin avucuna bıraktığımda Efe hızla beni kaldırmıştı.


"İyi misin?"


"E-Evet."


"Dikkat et kokarca, korkuttun beni."


"Neden korktun?"


"Tanımak istediğim bir yabancıyı kaybetmekten korktum."


BÖLÜM SONU

____________________

Loading...
0%