@peteichor_
|
Poyraz'dan sonra hissetmeyi unutan kalbim, bambaşka duygular hatırlıyor. Daha önce tattığım tanıdık duygular. 6.BÖLÜM: TANIDIK DUYGULAR "Neden yaptın Alp?! Cevap ver bana-" "Çünkü o piç benim bakmaya kıyamadığım kızı aldatıyor! Çünkü o şerefsiz benim köpek gibi kaybetmekten korktuğum kızı aldatıyor! Anladın mı?!" Efe'yle şaşkınlıkla bakışlarımız kesiştiğinde afallamıştık. Gözlerimiz karşımızda, çaresizce denizi seyreden Alp'i buldu. "N-Ne? Ne demek aldatıyor?" "Ne anladıysan o Asya. Telefonda konuşmalarını duydum." "Alp-" "Asya, Ben Birce'ye o kadar aşığım ki sevdiği insana bile zarar veremem. Sırf Mert'in dayaktan kanlar içinde kalmış yüzüne bakarken gözlerinden geçen o acı için dünyayı yakarım Asya, Dünyayı. Ama o sormadı. Neden demedi. Birce bana tokat attı. Onun için yakacağım bu dünyayı başıma yıktı." Gözümden akan bir damla yaşı sertçe silerek karşımdaki harabe arkadaşıma sıkıca sardım kollarımı. O da kollarını belime sardığında omzumda hissettiğim göz yaşlarıyla hızla Alp'ten ayrıldım. "Ağlama! Sakın Alp! Her şeyi çözeceğiz. Sana söz veriyorum." "İyi ki varsın bücürük." Alp saçlarıma dostça bir öpücük bırakırken Efe'nin bakışları üzerimizdeydi. Efe anlayışla bir kaç kez Alp'in omzuna vurdu. "Alp benide arkadaşın bil. Bu halde seni yalnız bırakamam üzgünüm. Önce Asya'yı eve bırakmalıyız ailesi merak etmesin geç oldu-" "Hop dur orada! Bana neden fikrim sorulmuyor?" "Efe haklı bücürük. Handan abla eli kulağında arar seni." Haklı olmalarından nefret ediyordum! "O zaman bize gidiyoruz! İtiraz kabul etmiyorum. Film gecesine var mısınız?" Efe'yle Alp birbirlerine attıkları kısa bakış sonucu, Alp burnunu çekerek beni kolunun altına çekti ve saçlarımı karıştırdı "Sen ne istedin de yapmadım bücürük! Ama filmi ben seçerim ona göre." "Kabul!" Gözlerim Efe'ye döndüğünde Efe'nin eli ensesine gitmişti. Davet bekler bir hali vardı, davet edildiği halde. "Sende geliyorsun değil mi?" "Bir yabancıyı evine kabul edecek misin?" "Tanıdık bir yabancıysa neden olmasın." Efe gülümseyerek önümüzden yürüdüğünde Alp'in kaşları istemsizce çatılmıştı. Kulaklarıma yaklaştığında dudaklarını araladı. "Ne yabancısı kız?" "Armaızda bir şey, Boş ver önemsiz." Alp başını salladığında hızla Efe'nin arabasında yerimizi almıştık. Efe'nin kalbinin bu kadar güzel olması beni dehşete düşürüyordu. Bugün tanıştığı çocuğu yalnız bırakmamak için çaba veriyordu. Beni her defasında bir şeylerden kurtarıyor, yanımda oluyordu. Efe'nin kalbini aydınlatan ruhu, kalbimin beynimden baskın gelmesini sağlıyordu. Kısa bir yolculuğun sonunda evimizin önüne ulaştığımızda hızla arabadan inip, eve doğru adımladık. Kapıyı kocaman gülümsemesiyle annem açmıştı. "Çocuklar? Hoş geldiniz! Gelin hemen çok soğuk hava." Ah anne, kaç saattir sahildeyiz soğuktan uyuştuk artık! Annemin yanağından öperek içeri adımladığımızda annem babamın odasında dinlediğini söylemişti. Annemle çok kısa sohbet ettikten sonra saat on olmak üzereyken annem misafir odasında Alp ve Efe'ye tertemiz çarşaflar sermiş, yataklarını hazırlamıştı. Evimizin bir odasını kocaman bir projeksiyon ve koltuk kaplıyordu. Bu karanlık odada rahatça film izleyebiliyorduk. Bu odanın en güzel yanı ise duvarların ses yalıtımlı olmasıydı. Efe'nin ki kadar güzel olmasa da bizimde evimiz gayet güzeldi. Alp'in seçtiği aşk filmiyle Alp ve Efe nin ortasında yerimi almıştım. Evet arkadaşlar Alp aşk filmi seçmişti! Alp seçeceğini söylediğinde hepinizin aklındaki düşünde aksiyon ve korkuydu öyle değil mi? Ama benim arkadaşım böyleydi. Her erkek aksiyon, korku severken, Alp aşk filmlerinden hoşlanırdı... Film Delibal'dı bu filme asla dayanamıyorum! Alp filmin yarısında uyuyakalmış, filme Efe'yle devam ediyorduk. İşte o sahnedeydik! Füsun'un Barış'ın veda videosunu izlediği sahnede. Delibal'ın fazlası zehir diyordu Barış. Dayanamayan gözlerim göz yaşlarını usul usul bıraktığında burnumu çekmiştim. Burnumu çekiş sesim Efe'ye ulaştığında, Efe sıkıntıyla nefes vermiş ve bir anda beni göğüsüne çekmişti. "Sana ağlamaman gerektiğini söylemiştim." "Dayanamıyorum ama." "Bende." Efe'nin söylediği anlık olarak afallamamı sağlamış, ancak tepki vermek yerine filmi izlemeye devam etmiştim. Efe'nin göğüsünde, göz yaşlarımla... Bir süre daha izlediğimiz filmin sonuna geldiğimizde esneyerek ayağa kalktım. Oldukça uykum gelmişti! Alp'i zorlukla uyandırdığımda onlara annemin hazırladığı odayı göstermiş ve odama dönmüştüm. Sıcak yatağıma uykulu bedenimi bıraktığımda uyumak için zorlanmamıştım. Bugün cuma olduğu halde erkenden yatıyordum! Dünya üzerinde bir ilk yaşanıyordu resmen. Cuma günü Asya Balca Çatı seansı yapmadığı bir güne gözlerini kapatıyordu... *** "Uyuyan güzel boşuna prensi beklemede uyan. Yoksa açlıktan suratına kusacağım." Alp'in sesiyle sinirle gözlerimi açtım. "Doymadın mı?" Uykulu mırıltım Alp'e ulaşmıştı. "Yemedim ki kızım, seni bekliyorum. Sinirle yastığımdan başımı kaldırdım. "Halbuki yürek yediğini düşünmüştüm. Bugün cumartesi Alp! Delirdin mi beni nasıl uyandırırsın?!" "Nazlanma. Yemekten sonra gezeceğiz." Anlamsız gözlerle Alp'e döndüm. "Ne gezmesi? Nereye gideceğiz?" Alp yarım ağızla gülümsediğinde sonunda yorgun bedenimi usulca yatağımdan kaldırdım. "Çok soru sorma yer cücesi yürü hadi." "Of ben 1.65 kızım Ya! Sensin yer cücesi." Alp beni kolunun altına çektiğinde odanın kapısına ilerliyorduk. "Güzelim 1.90 taş gibi çocuğa yer cücesi denir mi hiç? Çok ayıp, ağzına biber sürerim bak!" "Salak!" Hızla aşağı indiğimizde çok geçmeden kokuları takip eden Alp'le birlikte annemin her zaman hazırladığından biraz daha fazlası olan masaya ilerledik. Masada yerimizi aldığımızda, kusursuz olan Kahvaltı masasında gezdirdim gözlerimi. Masada yok yoktu! Anlaşılan Efe gitmişti. Efe'yi görememek nedensiz bir şekilde üzülmemi sağlarken gözlerim mutfak kapısını buldu. Annem elinde çaydanlıkla masaya geliyordu ve arkasında... Arkasındanda Efe geliyordu! Ve asıl önemlisi Efe'nin elinde bir tava, omzunda bir mutfak havlusu vardı. Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdığımda Efe gülümseyerek elindeki tavayı masanın ortasına bıraktı. Efe'de karşımda yerini aldığında Annem kocaman gülümsemesini sunmuştu bize. "Günaydın çocuklar! Efe çok hamarat çıktı. Tüm kahvaltıyı Efe hazırladı! Elimi sürmeme izin vermedi valla hamarat oğlum benim." Annem Efe'nin yanağından makas alırken gözlerim şaşkınlıkla büyümüştü. Ne oluyordu böyle? Sadece biraz uyumuştum! Bu sofrayı Efe'nin hazırlaması imkansızdı. Yani imkansızdı değil mi? Kocaman olmuş gözlerim masada gezinirken Alp her zamanki gibi odağını önündeki tabağa vermişti. Alp iştahla tabağını doldururken gözlerim Efe'yi buldu. "Sürprizlerle dolusun." "Daha bir şey görmedin." Efe göz kırpıp tabağına dönerken üzerimdeki şoku başımı iki yana sallayarak atmayı diledim. Bir süre Efe'nin hazırladıklarını afiyetle yedikten sonra masadan ayrıldık. Alp'in ağzını biraz daha yokladıktan sonra yarınki parti için kıyafet bakmaya gideceğimizi söylemişti. Ve bu fikrin sahibi Efe'ydi. İnanın bende şaşıyordum. Efe gerçekten sürprizlerle doluydu. Kısa sürede hazırlandıktan sonra Efe'nin arabasına yerimizi almıştık. "Nereye gidiyoruz?" "Alışveriş merkezine." "Neden yine bana fikrim sorulmuyor acaba?" Efe'nin dudakları hafifçe yukarı kıvrıldı. "Pekala, nereye gidelim Asya hanım?" Elimi çeneme koyup bir süre düşündükten sonra parmağımı şıklatıp heyecanla Efe'ye döndüm. "Buldum! Alışveriş merkezine..." Efe gülerek başını iki yana sallarken ağzının içinde mırıldanmıştı. "İki deve döndük yine." Dudaklarımı birbirine bastırıp başımı cama çevirdiğimde çok geçmeden Alışveriş Merkezine ulaşmıştık. Alp dalgın gözlerle dışarıyı izlerken gülümseyerek Alp'e döndüm. "İyi misin?" "İyiyim güzelim inelim hadi." Başımı sallayıp gülümsediğimde hızla arabadan indik. Alp ve Efe'nin ortasında yerimi alırken hızla Alışveriş merkezine girdik. Saatlerce mağaza mağaza dolaştıktan sonra kalan son mağazaya ilerledik. Bakmadığımız son mağaza, girişte bulunan ilk mağazaydı. Mağazaya adımladığımızda parti için uygun elbise aramaya başladım. Gözlerim Efe'yi bulduğunda Efe'de elbiselere bakıyordu. Efe eline kırmızı, yere kadar, saten bir elbise alıp bir süre çatık kaşlarla, açık kalp ameliyatı yapan bir doktor edasıyla elbiseyi incelemeye başladı. Bir süre elbiseyi inceledikten sonra gözleri bir süredir onu izleyen beni buldu. Hızla gözlerimi kaçırdığımda çok geç olduğunu farkına vardım. Efe dudaklarına kondurduydu gülümsemesiyle, elindeki elbiseyle yanıma adımladı. Elbiseyi bana uzattığında Elbisenin güzelliğine bakmakla yetindim. "Yakışacağını düşündüm." "Bir kaç elbise daha bakayım, hepsini birlikte deneyeyim o halde. Yakışmazsa-" "Boşuna vakit kaybetmeni istemem. Burada sana yakışmayacak bir elbise yok." Utançtan yanan yanaklarım beni daha da zorlarken dudaklarımı birbirine bastırıp, hızla Efe'nin uzattığı elbiseyi aldım. Hızla kabine ulaştığımızda elbiseyi üzerime giydim. Dışarı çıkmadan aynaya baktığımda dudaklarım gülümsemekle aralanmak arasında gidip geliyordu. Bacağımda derin bir yırtmaç, sırtımda çapraz bir dekolte vardı. Arkamı dönüp sırtıma bakmayı denediğimde sırt dekoltesiyle daha çok gülümsemiştim. Kırmızı rengi yılbaşını yansıtıyordu ve gayet zarif görünüyordu üzerimde. Gözlerimi uzunca kırptıktan sonra heyecanla nefesimi dışarı verip kabinden ayrıldım. Alp elbiseleri incelerken Efe'de telefonuyla ilgileniyordu. "Nasıl olmuş?" Sesimle ikisininde bakışları bana dönerken ilk tepki Alp'ten gelmişti. "Yuh! Sen neymişsin be Asya?!" Bakışlarım Efe'yi bulduğunda çatık kaşlarla beni izliyordu. Dudakları aralanmış afallamış gözlerle bedenimi süzmeye devam ettiğinde dudaklarımı bastırarak Efe'nin yanına ilerledim. "Güzel olmuş mu?" "Daha iyi bir kelime bulana kadar evet, güzel olmuş." Efe'nin sözleriyle mest olduğumda bizim bu büyülü anımızı bölen ses canım (!) arkadaşım Alp'in sesiydi. Ciğeri ağzından çıkacakmışçasına öksürdüğünde hızla Efe'den uzaklaştım. "Her neyse. Bu elbiseyi alıyorum! Siz bir şey almayacak mısınız?" "Yok kızım benim evde takımlarım dolu!" Gülümseyerek Efe'ye döndüm. "Ya sen? Alacak mısın?" "Yok." Başımı salladığımda oluşan rahatsız edici sessizliği bölerek kabine ilerledim. Hızla üstümü değiştirdikten sonra kabinden ayrıldım. Etrafta Efe'yi ve Alp'i göremediğimde hızla kasaya ilerledim. Elbiseyi kasadaki Güler yüzlü kadına uzattığımda hızla alarmını çıkartıp özenle paketledi. "Borcum ne kadardı?" "Elbiseniz ödendi efendim." "Anlamadım?" Karşımdaki görevli kadın gülümseyerek kapıyı işaret ettiğinde, gözlerim, gülerek konuşan Alp ve Efe'yi buldu. "Şuradaki siyah sewatshirtlü beyefendi ödedi." Efe ödemişti. Ama neden? Kaşlarım istemsizce çatılırken rahatsızca kıpırdandım yerimde. Hızla kadının elinden paketi alarak Efe ve Alp'in bulunduğu kapıya ilerledim. "Bu ne demek oluyor?" "Anlamadım?" "Senden para istememiştim Efe." Efe anlayışla gözlerime baktı. "Buraya gelmek benim fikrimdi ve içimden geldi-" "Gelmesin." Efe bozularak önünde döndüğünde hızla ileriyle doğru yürümeye başladı. Arkasından ilerlediğimde Kolumu saran elle durup elin sahibine dönmüştüm. "Ayıp ettin bücürük. Sadece seni mutlu etmek istemişti." "Ama-" "Bu kadar dert etme. Konu parası değildi anlamıydı. Kendi almak istedi hepsi bu. Bence gönlünü almalısın." Yanaklarımı şişirirken başımı salladığımda Alp beni kolunun altına çekmiş Efe'nin arkasından ilerliyorduk. Hızla Alışveriş merkezinden ayrıldıktan sonra Efe'nin arabasında yerimizi aldık. Sessiz ve gergin bir yolun sonunda önce Alp'i bırakmış, oradan da benim evime giden yollarda ilerlemiştik. Çok geçmeden duran arabayla gözlerim arabanın camına ulaştı. Sonunda eve gelmiştik. Mahçup gülümsememle Efe'ye döndüğümde Efe dümdüz önüne bakıyordu. Elimi yavaşça Efe'nin kolunun üzerine bıraktım. "Efe ben-" "Açıklama yapmak zorunda değilsin Asya. Handan ablayı daha fazla bekletmeyelim. Hadi git. Yarın akşam yedide alırım seni." Elimi Efe'nin kolundan ayırdığımda Efe'nin gözleri kolundan ayırdığım elimi bulmuştu. "Görüşürüz." "Görüşürüz." Arabadan indiğimde hızla soğuk havadan kurtulmak için kapıya adımladım. Kapıyı çaldığımda çok geçmeden annemin güler yüzüyle karşılaştım. Hızla eve girdiğimde annem gülümseyerek beni kendine çekerek sıkıca sarıldı. "Hoş geldin güzel kızım." "Hoş buldum anne." Annemden ayrıldığımda hızla yanaklarını öperek içeri adımladım. Annemle ve babamla yemeğimiz uzun bir yemeğin ardından dinlenmek için odama adımladım. Yatağıma oturduğumda ilk yaptığım günlerdir Özlem duyduğum günlüğüme kavuşmak oldu. Günlüğümü açtığımda arasındaki kalemle başladım ruhumu beyaz sayfalara akıtmaya... "Sevgili günlük, Yine klişe bir giriş yaptım sana. Umarım sıkmıyordur bu girişlerim seni. Sana Efe'yi anlatmaya fırsatım olmadı. Üzgünüm sırdaşım. Efe hayatıma gireli bir ay oluyor sevgili sırdaşım. Efe'yle arkadaşız ancak bu arkadaşlık son günlerde beni rahatsız ediyor. Poyraz'dan sonra hissetmeyi unutan kalbim, bambaşka duygular hatırlıyor. Daha önce tattığım tanıdık duygular. Aşk mıydı? Bunun cevabını henüz kendime verememiştim. Poyraz'a aşıksam, Efe'ye karşı ne hissediyordum? Poyraz benim ilk aşkındı peki Ya Efe, Efe kimdi? Arkadaşım değildi, sevgilim değildi, ya kimdi bu Efe? Aylardır dip dibe olduğum, her zorlukta yanıma koşan, hayatımda bir sıfat bulamadığım bu yabancıya ne demeliydim? Ah sevgili sırdaşım, kalbimizin dili olsa ve konuşsa. ne güsel olurdu öyle değil mi? Her duygu aydınlanır, her gizem çözülürdü. Her neyse... Ben gideyim sırdaşım yarın zor bir gün olacak. İyi geceler..." Günlüğümü kapatıp huzurla nefesimi verdiğimde, ruhumunda huzurla nefes aldığını hissediyordum. Yatağıma usulca uzandım. Yarın uzun bir gündü. Gündüz Birce'nin yanına gidecek, ona öğrendiğim tüm gerçeği anlatacaktım. Akşamsa şu parti meselesi vardı. Uzun bir günün öncesinde güzel bir uyku bedenim için kusursuz olacaktı. *** "Kim o?" Birce'nin içeriden gelen sesiyle yerimde dikleşecek kapının açılmasını bekledim. "Benim!" Uyanır uyanmaz kısa bir kahvaltının ardından hazırlanıp soluğu Birce'nin kapısında almıştım. Birce'nin Güler yüzü beni gördüğünde yerini kırgın bir hayal kırıklığına bırakırken hızla Birce'ye sardım kollarımı. "Hoş geldin yok mu?" "Hoş geldin." Birce'den ayrıldığımda Birce'nin yüzündeki kırgın ifade, gerçekleri söylemek için topladığım cesaretimi kırmaya yetmişti "Gel hadi." Birce'ye gülümseyerek eve girdiğimde evde sadece Birce'nin olması rahatlamamı sağladı. Bu konuşmayı baş başa yapmak en doğrusuydu. "Biraz konuşalım mı?" "Olur. Otur hadi, bende bir kahve-" Başımı hızla iki yana salladım. "Gerek yok canım. Sadece konuşmak istiyorum gel otur yanıma." Birce dudaklarını birbirine bastırarak yanıma oturduğunda sessizliği ilk bozan Birce olmuştu. "O gün neden Alp'in arkasından gittin? Orada Mert o durumdayken... Alp'i de, seni de tanıyamıyorum artık." Elimi Birce'nin yanımda duran elinin üzerine koydum. "Birce, Alp'e neden sormadın? Neden yaptın demedin? On iki yıldır arkadaşız biz. Nasıl sormazsın?" "Mert bana her şeyi anlattı Asya. Alp durduk yere-" Gülerek girdim Birce'nin sözüne. Demek durduk yere? Ben sana gösteririm Mert bey! "Ve sende buna inandın? Alp yerde karınca görse adımının yönünü değiştirir Birce. Alp'i bilmiyormuş gibisin. Alp bana her şeyi anlattı." "Neyi anlattı?" Birce'ye söyleyeceklerimi toparlayamayacağımı anladığımda, bir anda söylemeye karar verdim. Aldatılmasının alıştırarak söylenecek hiç bir yolu yoktu. "Mert seni aldatıyormuş Birce. Ve Alp bunu öğrendiği için-" Birce kahkaha atarak ayağa kalktığında tedirgin bakışlarım Birce'nin üstünde geziyordu. "Bak sen!" Birce kahkaha atmaya devam ediyordu. Hızla ayağa kalkıp Birce'ye döndüm. "Alp yalan söylemez Birce-" "Sevgilimde beni aldatmaz. Gitsen iyi olur Asya." Sinirle başımı iki yana sallayıp koltuğun üzerindeki telefonumu aldım. "Haklısın." Telefonumu cebime koyduğumda hızla Birce'nin evinden çıkmıştım. Beni kibarca kovmuştu! On iki yıllık arkadaşına inanacağına o züppe Mert'e inanmıştı. Ah ne hoş! Sinirle eve yürüdüğümde çok geçmeden kapıya ulaştım. Anahtarımla eve girerek gergin bedenimi hızla merdivenlere yönelttim. O Mert züppesi arkadaşımı kandırmanın bedelini ödeyecekti. En ağır şekilde ödeyecekti. Sinirimi tırnaklarımı batırdığım avucumdan çıkartırken yerimde duramıyordum. "Sakin ol Asya! Sakin ol. Akşam parti var..." Kendimi partiyle teselli etmeyi denediğimde ne kadar işe yaramasada hazırlanırken kafamın dağılacağına inanıyordum. Havlumu alıp banyoya ilerledikten sonra uzun uzun bedenimi rahatlatan bir duş aldım. Saçlarımı havluya sarıp odama adımladığımda dudaklarımı birbirine bastırarak, paketin içinde duran elbiseyi çıkarttım ve Üzerime tutup aynadan tekrar baktım. Gülümseyerek elbiseyi üzerime giydiğimde kendime bakmaktan alamadığım gözlerimi aynadan sonunda ayırarak saçlarıma maşayla şekil vermeye başladım. Çok geçmeden saçım bittiğinde bu kez makyaj yapmaya başlamıştım. Sade bir makyaj yaptıktan sonra, makyajımı patlatacak bir kırmızı ruj sürerek uzun uzun baktım aynadaki kusursuz görüntüme. Normalde güzellik kriterlerini karşılamayan bir kızdım ancak bu elbise ve makyaj oldukça güzelleştirmişti beni. Aynadaki kendimle bakışmamı bölen ses annemin ilgi dolu sesi olmuştu. "Melek gibi olmuşsun güzelim... Arkadaşın aşağıda seni bekliyor." "Alp mi geldi?" Annem gülümseyerek başını iki yana salladı. "Hayır kızım, Efe geldi." Efe'nin beni alacak olmasını hatırladığımda hızla başımı salladım. "Tamam anne geliyorum birazdan." Annem odadan ayrıldığında krem rengi topuklu ayakkabılarımı giyerek ayakkabımın renk tonuna yakın bir çanta almıştım elime. Üzerime giydiğim siyah kabanıda giyerek, Kendimi son kez baştan aşağı süzmüştüm. ayakkabılarımdan yükselen eşsiz topuk sesiyle merdivenleri adımladım. Aşağı indiğimde annem ve Efe gülüşerek konuşuyorlardı. Bir an ayakkabılarımdan yükselen sesle Efe'nin dikkati bana dönerken, büyülenmiş gözlerle süzüyordu bedenimi. Dudakları şaşkınlıkla aralanırken usulca ayağa kalktı. Bana doğru yaklaşırken gözleri gözlerimden bir kez olsun ayrılmıyordu. En sonunda ulaştı heyecandan titreyen bedenimin yanına. "Gidelim mi?" "Gidelim." Annem ikimizi de öpücüklere boğduktan sonra kapıda bizi yolcu etmişti. Hızla arabaya ulaştığımızda Efe'nin eli radyoya gitmişti. Radyodaki tanıdık ses kulaklarıma dolarken gülümsedim. Şarkı sesiyle karışan motor sesiyle hareket etmişti araba. "Sensiz geçen her bir dakikam, her bir saniyem, Ne kadar ağır, ne kadarda yavaş Seninleyken oysa akıp giderdi su gibi Zamana gücüm yetmezdi neydi bu telaş Dünyayı versen neye yarar sen yoksan Yolları neyleyim seni getirmiyorsa Yanımda uyusan neye yarar sevmiyorsan Gündüzü neyleyim, güneşim sende kaldıysa Seni kaybettiğimde gördüm Bülbülü susturan yas, gülümü de soldurdu Seni kaybettiğimde gördüm Bu nasıl bir acıdır öldüm, öldüm" Şarkının bana saniyeler içinde hissettirdikleri gözlerimin dolmasını sağlamıştı. Gözlerimi şarkının sözleriyle uzunca kapattığımda gözlerimin önüne önce küçük poyraz'ın kahveleri, ardından Efe'nin kahverenginin aynı tonu olan gözleri geldiğinde hızla gözlerimi açtım. Kaşlarım istemsizce çatılırken bu rahatsız edici benzerlikle yerimde rahatsızca kıpırdandım. Poyraz ve Efe bambaşka iki insandı. Göz renkleri hiç bir şeyin ifadesi değildi. Poyraz'ın gözlerinin bir başkasına olan benzerliği bile Özlemle sarılmış olan kalbimi sızlatıyordu. Düşüncelerimi bölen duran araba olmuştu. Dışarıya baktığımda oldukça görkemli bir balo salonu karşılamıştı bizi. Efe arabadan indiğinde arkasından bende eteğimi toplayarak arabadan indim. Efe önümde durup girmem için kolunu uzatmıştı gülümseyerek Efe'nin girmem için uzattığı koluna girdim. Efe'de gülümseme karşılık gülümsediğinde usulca Balo salonuna adımladık. Yaşayacaklarımızdan bir haber ilerledik Balo salonuna giden uzun yolda... BÖLÜM SONU _____________________________ |
0% |