
"On dört senedir aradığım çocukluk aşkım bir kez daha girmişti hayatıma. Bir kez daha aşık etmişti aynı bakan Kahveleriyle kendine. Bir hayatta iki defa aşık olmuş, ikisinde de aynı adama aşık olmuştum."
7.BÖLÜM: MUCİZE
"Asya!"
Duyduğum tanıdık sesle başımı sesin geldiği yöne çevirdim. Alp ve Lal bize doğru el sallıyordu. Gülümseyerek el salladığımda bakışlarım yanımda duran Efe'yi buldu.
"Yanlarına gidelim mi?"
"Gidelim."
Efe'nin kolundan çıkmadan Alp ve Lal'in olduğu masaya ilerlemeye başladık. Salon tıpkı eski zamanların kraliyet salonu gibiydi. Etrafta loş bir ışık, onu tatmin edecek pastel tonları hakimdi. Henüz pek kalabalık olmayan salon, dakikalar aktıkça doluyordu. Gözlerim Alp'i ve yanında kocaman gülümsemesi ve olağan üstü siyah elbisesiyle duran Lal'i buldu. Hızla beni kendine çekip sarıldığında kulağıma fısıldıyordu.
"Çok güzel olmuşsun tatlım."
"Sende öyle..."
Lal'den ayrıldığımda Lal elini sıcak gülümsemesiyle Efe'ye uzattı.
"Ben Lal!"
Efe'de Lal'in sıcak gülümsemesine karşılık gülümsediğinde oldukça büyük eliyle Lal'in elini sardı.
"Merhaba, Efe bende, memnun oldum Lal."
Lal başını sallamakla yetindiğinde salon oldukça dolmuştu. Yanımdan geçen kalabalık erkek grubunu fark ettiğimde belimde bir el hissetmiştim. Belimi saran elin sahibine, Efe'ye döndüğümde yanımızdan geçen çocukları süzdüğünü fark ederek dudaklarımı birbirine bastırdım. Efe fazla mı korumacıydı? Sanırım evet. Peki bu hoşuma gitmiş miydi? Kesinlikle!
"Bir yabancı için fazla korumacısın Efe Saygın."
Fısıltım Efe'ye ulaştığında Efe'nin dudakları belli belirsiz kıvrılmıştı.
"Belkide sandığın kadar yabancı değilizdir, Asya Balca."
Bu kez Efe'nin fısıltısı benim kulaklarıma dolmuştu. Dudaklarımı birbirine bastırarak önüme döndüğümde bizi izleyen iki çift göz görmeyi beklemiyordum. Lal ve Alp imalı bakışlarıyla bizi süzüyordu.
"Bir lavaboya mı gitsek?"
"Olur."
Lal'in ima dolu sesiyle başımı salladığımda Lal hızla beni çekiştirerek lavabo olduğunu düşündüğüm yere adımladı.
"Kızım!"
Ah Lal! Daha şimdi adım attık...
"Ne oluyor Lal?"
"Ne mi oluyor? Aranızdaki bu çekimi sadece ben fark etmiş olamam ,öyle değil mi?"
Sıkıntıyla nefesimi dışarı verdim. Ne çekiminden bahsediyordu? Biz sadece arkadaştık. Bunu istediğimden emin değildim ama değiştiremeyeceğimden emindim. Efe ve ben arkadaştan fazlası olamazdık.
"Saçmalama Lal. Bu muydu Yani? İçeri geçelim hadi-"
"Ben yanılmam kızım. Aranızda bir çekim var diyorsam var. Belli ki sende mallığa vuruyorsun ama eninde sonunda anlayacaksın."
Lal'e göz devirdiğimde hızla kolundan çekiştirerek lavabodan çıkarttım. Salona döndüğümüzde salonun daha da dolduğu, çok fark edilmeyecek türden değildi. Masaya ilerlerken bakışlarım Efe'yi bulduğunda gülümseyerek karşıladı bakışlarımı. Gülümsemesi beni oldukça rahatsız ediyordu. Gülümseyince bambaşka oluyordu, gözleri kısılıyor, dudakları olduğundan daha güzel duruyordu. Bakışları küçük bir çocuğun istediği oyuncağını almasının mutluluğuyla parlıyordu, gözlerime bakarken. Bu bakışın bana özel olmasını diledim bir an. Sadece ban baksın, bana gülümsesin istedim. Mümkün müydü? Efe'den hoşlanıyor olabilir miydim? Umarım olamazdım. Benim ilk ve tek aşkım Poyraz'dı aşkı tadan kalbim bir kez daha tatmazdı aynı heyecanla. gözlerimi Efe'nin gülümsemesinden kaçırdığımda çoktan masaya ulaşmıştık. Hızla Efe'nin yanında yerimi aldım.
"Ya Barış neden yok yine?"
Lal'in her şeyden habersiz çıkan sesiyle gözlerimi kaçırdım. Benim yüzümden demek geliyordu içimden, benim yüzümden....
"Bir süre kafasını dinleyecek sarı kafa. Merak etme gelir."
Alp'in Lal'i rahatlatmaya yetecek sakinlikteki ses tonuyla, Lal gülümseyerek başını sallamıştı. Etrafta dans eden neşe dolu insanların kahkaha dolu sesleri kulaklarıma dolarken gülümseyerek izliyordum onları. Bir anda önüme uzatılan elle gözlerim elin sahibini buldu. Alp gülümseyerek elini bana doğru uzatmış beklentiyle bakıyordu gözlerime.
"Dünyalar güzeli bücürük hanım, benimle dans ederler mi?"
Göz devirerek başımı sen iflah olmazsın dercesine iki yana salladığımda elimi Alp'in eline bıraktım.
"Tabii yaralı dev."
Alp ne demek istediğimi anladığında gülümsemişti. Elim Alp'in elinde sahneye adımladığımızda çok geçmeden dans eden çiftlerin arasına karışıktık iki dost olarak. Bu bir çift dansı değildi, iki dostun dansıydı. Alp'in bir eli belime bir eli elime giderken, benimde bir elim Alp'in omzunda, bir elim de elindeki yerini aldı. Çalan şarkı tanıdıktı.
"Bi' gün bi' çılgınlık edip Seni sevdiğimi söylesem. Alay edip, güler misin? Yoksa sen de, sever misin?"
Şarkı sözleri kulaklarıma dolarken Alp gülümseyerek önce bizi çatık kaşlarla izleyen Efe'ye, ardından karmaşık duygular barındıran benim gözlerime döndü.
"Daha ne kadar böyle davranacaksın ona?"
Kaşlarım istemsizce çatılırken soran gözlerim Alp'i buldu.
"Anlamadım?"
Alp beni etrafımda döndürüp yeniden kendine çektiğinde tekrar doldu fısıltısı kulaklarıma.
"Efe'yle aranızdaki çekimden bahsetiyorum. İnkar edemezsin bücürük. Fena bir çekim var."
Gözlerimi Alp'ten kaçırdığımda tekrar doldu tanıdık müziğin sözleri kulaklarıma.
"Cesaretin var mı aşka? Çarpıyor kalbim bir başka Sen de böyle sevsen keşke Desen banan, yar."
Alp gülümseyerek kulaklarıma yaklaştı yeniden.
"Sana bir dost tavsiyesi bücürük,"
Yeniden kendi etrafımda dönmemi sağlayıp hızla kendine çekmişti.
"Aşktan korkulmaz. Benim gibi olma, sen ben olma Asya. Aşktan korkarsan kalbini küstürürsün."
Gözlerim yanımızda dans eden Efe ve Lal'i bulduğunda ne zaman kalktıklarını bile fark etmemiştim. Alp bir anda gülümseyerek Lal'e baktı.
"Bol şans bücürük."
Alp'in ne demek istediğini anlamaya çalışmaya fırsatım olmamıştı. Çünkü bir anda Alp ve Lal, Efe ve benden ayrılıp dans etmeye başlamışlardı. Efe'de benim gibi afallamış gözlerle Alp ve Lal'e bakarken Lal'in gözleri benim gözlerimi buldu.
"Eş değişikliği güzellik."
Lal göz kırparken sıkıntıyla nefes verdim. Ne Yani Efe'den utanmış mıydım? Galiba evet. Efe kendinden emin adımlarla önümde durduğunda elini bana doğru uzatmıştı, gözleri gözlerimden bir kez olsun ayrılmazken. Bir anda Alp ve Lal'i yanımızda göremediğimde umursamadan elimi Efe'nin avucuna bıraktım. Tam o an şarkı durmuş ışıklar sönmüştü. Efe'nin bakışları hala gözlerimdeyken bir eli elimdeki diğer eli belimdeki yerini aldı. Bende Efe'ye ayak uydurduğumda bir elimi omzuna çıkartmış, diğer elimi ise elinin içine bırakmıştım. Tam o an başlayan tanıdık müzik ve tam üstümüzde yanan beyaz ışıkla gözlerim şaşkınlıkla etrafta gezindi. Sahnede yalnızca biz vardık, bizi aydınlatan ise bir beyaz ışıktan ibartti. Efe'nin gözleri, gözlerimdeki yerini kaybetmezken başladık tüm sahnenin ortasında dans etmeye.
"Hata mıydın, sevap mıydın bilemem
Tek bildiğim senden kalan yarım bir ben Yıllar götürmüş senden, benden, bizden."
Tuğkan'ın şarkısı kulaklarımda hayat bulurken beni karşılayan Efe'nin ilk gördüğümden beri tanıdık gelen gözleriydi. Bir insanın gözlerinin tanıdık olması mümkündü evet, ya bakışları? Bakışlarının tanıdık olması nasıl bir mucizeydi. Efe'nin yalnızca gözleri değil bakışları da tanıdıktı.
"Usulca ele geçirmiş aklımı Harcamış bütün hakkını Döndürmüş beni deliye
Bırakmamış yarını."
Tuğkan'ın etkileyici sesi bir kez daha doldu kulaklarıma. Efe bir anda beni etrafımda döndürüp kendine çekmiş ve belimden verdiği destekle arkaya doğru bırakmıştı bedenimi. Bir eli belimi o kadar sıkı sarıyordu ki asla düşmeyecek gibiydim.
"Aşkın kanunu yok ama cezası ağırdır
Bağır çağır söylersin derdi duymaz sağırdır Duymaz sağırdır."
Belimden verdiği destekle kaldırmıştı beni yeniden. Bedenlerimiz dans ederken ayrılsa da gözleri gözlerimden ayrılmak bilmiyordu. Sanki gözlerimiz bir yap bozun iki parçasıydı ve bir türlü ayrılmıyordu. Bu yap boz Efe'yi gördüğüm ilk gün birleşmişti.
"Yeter dedim sevdaya artık çok geçti
Bu yolu kendisi seçti, kendisi seçti."
Şarkı yavaş yavaş sonlanırken bu anın bozulması ruhumu adlandıramadığım bir hüzünle kapladı. neredeyse müzik bitmesin diye yalvaracaktım. Efe bir kez daha beni kendinden ayırıp kendine çektiğinde yeniden belimi saran kuvvetli kolu sayesinde yere yakındım ancak düşmüyordum bu kolların verdiği güçle. Tam o an şarkı bitmiş tüm salon bizim gibi aydınlanmıştı. Bir alkış koptuğunda Efe'nin desteğiyle kalkıp bizi büyülenmişçesine alkışlayan gözleri buldu gözlerim. Alp dolu gözlerle gülümserken Efe'yle benim dilimiz tutulmuş gibiydi. İkimizde bir şey demeden masaya ilerlediğimizde utançtan tek baktığım yer önümdeki masaydı. Masaya ulaştığımda Alp gözlerini sertçe sildi. Benimde gözlerim dolduğuna hızla Alp'in beline sardım kollarımı. Mutluluğumla, mutluluktan ağlayacak bir arkadaşım vardı.
"Ağlama salak."
Alp gülümseyerek burnumu iki parmağının arasına alıp sıkmaya başladı.
"Sus kız."
Gülümseyerek Efe'ye döndüğümde Efe bir az önce olanların şaşkınlığını yeni yeni yaşıyor gibiydi. Şaşkın, bir o kadar karmaşık bakıyordu gözleri. İçini görebilmeyi çok isterdim o an. Ne hissettiğini, ne düşündüğünü bilmeyi çok isterdim. Efe'nin gizemli bakan gözleri aradığım cevapları vermemekte oldukça kararlı görünüyordu. Pes ederek önüme döndüğümde gözlerim Alp'in salonun kapısına bakan düşünceli gözlerini buldu.
"Ne oldu?"
Alp kaşlarıyla kapıyı işaret ettiğinde gözlerim kapıyı buldu. Birce ve Mert gelmişti. El ele... Alp'in masada yumruk yaptığı elini elimle sardığımda elimin altındaki elinin gevşediğini hissetmiştim. Gözleri gözlerimi buldu.
"Sakin ol..."
"Bir misafirimiz daha var."
Alp'in sesiyle bu kez yeniden kapıyı buldu gözlerim. Barış buruk gülümsemesiyle masamıza doğru bakıyordu kapıdan. Usulca ayağa kalktım.
"Nereye gidiyorsun?"
Bu soruyu soran ses Efe'den başkasına ait değildi.
"Birazdan geleceğim."
"Bir sorun yok değil mi? Seninle gelebilirim."
Hızla başımı iki yana sallayarak gülümsedim.
"Sorun yok birazdan geleceğim."
Efe başını salladığında. Hızla masadan ayrılıp buruk gülümsemesiyle gözlerime bakan Barış'a doğru adımladım. Çok geçmeden kapıya ulaştığımda Barış hızla dışarı adımlamıştı. Barış'ın hızına yetişmeye çalışırken bedeniminin hissettiği dondurucu soğuğu farkında bile değildim.
"Barış!"
Bağırışım Barış'ın durması için yeterli olmuştu.
"Ne var? Rahatınızı mı böldüm? Kusura bakma."
Hızla Barış'ın yanına ulaşıp karşısındaki yerimi aldım.
"Barış neden yapıyorsun bunu kendine?"
"Bir şey yapmıyorum Asya."
"Yapıyorsun! Sen benim arkadaşımsın Barış. Her şeyi unutalım... Sana ihtiyacım var."
Barış kahkaha attığında kaşlarım istemsizce çatılmıştı.
"Neyi unutalım Asya? Ha buldum! Unutmaya sana olan aşkımdan başlayalım mı? ne dersin? Sana köpek gibi aşık olduğumdan başlayalım mı unutmaya?"
Gözümden akan bir damla yaşı usulca yanağımdan süzülürken, gözlerimi kaçırmıştım Barış'dan
"Senin basitçe unutalım dediğin aşkımı o kadar kolay unutabilseydim unuturdum Asya. Hiç düşünmeden unuturdum. Aşık olmaktan daha zor bir şey varsa o da aşkını göremeyecek kadar kör bir kadına aşık olmaktır. "
Barış hızla yanımdan uzaklaştığında göz yaşlarım yanaklarımdan süzülürken dondurucu soğuğun ortasında kala kalmıştım. Vücudumu saran soğuk havayı bölen omuzlarımda hissettiğim sıcaklık oldu. Burnuma dolan tanıdık kokuyla gözlerim Efe'yi buldu. Efe karşımda durup baş parmağıyla usulca göz yaşlarımı siliyordu.
"Seni ağlamaman konusunda nasıl ikna edeceğim ben?"
Gülümsediğimde Efe kollarını bedenime sarıp hızla kendine çekmişti buz gibi olmuş bedenimi. Efe'nin sarılışı bedenimdeki buzları çözerken kulaklarıma Efe'nin mırıltısı doldu.
"Belki bu yardımcı olur."
"Belki."
Belki demekle yetinmiştim ama belkisi fazlaydı. Efe'nin sarılışıyla geçmeyecek sorunum yokmuş gibiydi. Efe'nin her zorlukta yanımda belirmesi beni sürekli zor durumda kalmaya itiyordu. Efe bedenimden ayrıldığı kollarıyla karşımda durduğunda gülümsüyordu.
"Salona geçelim mi?"
Başımı salladığımda Efe bedenime sardığı ceketi daha da bastırdı üzerime, bir kolu omuzumu sararken. bedenim giderek daha da ısınıyordu. Salona girdiğimizde herkes durgun gibiydi. Gözlerim sahnenin yanındaki hırslı gözleri buldu. Hayal'in gözlerini... kulaklarımda Hayal'in söyledikleri yankılanmıştı bir an. Sana bir sürprizim var demişti. Sahi, neydi o sürpriz? Yine ne işler karıştırıyordu bu kız? Başımı hızla iki yana sallayarak bedenimi saran kollara biraz daha sokuldum. Sanki beni kurtaracak olan bu kollarmış gibiydi... Efe'yle masaya ulaştığımızda Alp'in buruk bakışları Birce ve Mert'in masasındaydı.
"Ya Alp! Bir şey oldu biliyorum ben. Hadi söyle ne oldu?"
Alp sıkıntıyla nefesini verip yanındaki meraklı gözlere döndü. Anladığım kadarıyla Lal uzun zamandır Alp'e değişiminin sebebini soruyordu.
"Ne yapıyorsunuz?"
Alp'i kurtarmak isteyen sesim Lal'in merak dolu sorularını bölmüştü.
"Alp bir anda değişti. Ama ne olduğunu söylemiyor."
"Yorulmuştur Lal. Bırak kendi haline biraz dinlensin."
Lal istemeye istemeye başını sallarken bu kez bakışları Birce ve Mert'e döndü.
"Birce selam bile vermedi Asya... Alp kavga etmiş olabilir. Ya biz? Bize neden böyle davranıyor-"
"Lal yeter. Çok istiyorsan değerli arkadaşın ve enişte diye peşinden koştuğun o sünepe herifle oturtabilirsin. Git sorularını onlara sor cevapları bizde değil."
Alp'in sinirlendiği her halinden belliydi. Her şeyden habersiz olan Lal, Alp'ten bu tepkiyi beklemiyormuş gibiydi. Lal kırgın bakışlarını önüne sabitlerken Alp sıkıntıyla nefes verdi.
"Özür dilerim Sarı Kafa. Asabım bozuk biraz..."
Lal omuz silktiğinde Alp gülümseyerek Lal'i omuzundan kendine çekip bir koluyla sardı Lal'in bedenini.
"Oy benim sarı kafam trip mi atıyormuş? Oy! Yesinler tribini."
"Sen hep bağır zaten bana."
"Bağırmadım be sarı kafam. bağırır mıyım hiç sana?"
Alp bir süre daha maymunluk yaparak Lal'i dansa kaldırdıktan sonra onları bir süre izlemekle yetindim. Alp böyleydi, kalp kırmaktan korkar, kırdığı kalpleri geri kazanmadan nefes alamazdı. Alp şefkatliydi, merhametliydi Alp'in kalbindeki sevgi küçücük kalbine sağmıyordu. Alp'in kalbi sevgiyle dolup taşıyordu adeta.
"Barış'la ne konuştunuz?"
Efe'nin merak dolu sesiyle Alp ve Lal'den aldığım gözlerimi Efe'ye çevirdim.
"Yine aynı şeyler... Boşver."
Efe başını sallamakla yetindiğinde lavaboya gitmek için ayaklandım.
"Ben bir lavaboya gideyim."
Efe başını sallarken bir anda sahneden yükselen sesle bakışlarım sahneyi buldu. Ses tanımaktan rahatsız olduğum bir sesti. Hayal'in sesi....
"İyi eğlenceler dostlarım. Size kısaca bir şeyler anlatmak istiyorum. Herkes buraya bakabilir mi?"
Herkesin bakışları sahneye dönerken duyacaklarımdan habersiz sahneye dönmüştü gergin gözlerim.
"Burada anlatacaklarım bir çoğunuzun yakından tanıdığı biriyle ilgili."
Herkes aralarında konuşmaya başlarken kaşlarım istemsizce çatılmıştı. Hayal'in intikam ve kötülükle harmanlanmış bakışları gözlerime dönmüştü.
"Asya Balca! Ya da şey mi demeliyim, Akasya Korcan. Evet yanlış duymadınız! Asya Balca'nın gerçek ismi Akasya Korcan'dı."
Herkesin bakışları bana dönerken duyduklarım duyacaklarımdan korkmama sebep oldu.
"Şu anki ismiyle, Akasya Balca. Akasya beş yaşından beri Akasya Balca arkadaşlar!"
Herkes hayretle yüzüme bakarken göz yaşlarım gözlerimden kendini bırakmaya başlamıştır
"Bir çoğunuzun bildiği üzere Akasya, zengin bir ailenin tek kızı. Ancak bu da yalan! Akasya Evlatlık! Beş yaşındaki küçük Akasya, Yetimhaneden evlatlık alınmış. Ve adı Akasya Balca olarak değiştirilmiş. E tabii Akasya hanım Asya'yı kullanıyor. Tahmin ediyorum ki,"
Hayal düşünür gibi elini çenesine koyduğunda dizlerimin tir tir titrediğini hissediyordum.
"Akasya hanım yetim ve öksüz Akasya'yı orada bırakarak Asya olmuş! Eh ne acıklı-"
Hayal'i durduran yüzüne yediği sert tokattı. Tokatı atan elin sahibi Lal'den başkası değildi. Titreyen dizlerimle koşmamı engelleyen topuklu ayakkabılarımdan kurtulduktan sonra eteğimi tutarak hayatın gerçekleriyle yüzleşmemi sağlayan bu salondan, tüm geçmişimi öğrenen bu insanlardan koşarak uzaklaşmaya başladım. Tüm bedenim tir tir titrerken tek yaptığım koşmaktı. Göz yaşlarım yeni yeni çiseleye yağmurla karışırken Hayal'in alay eden sesi kulaklarımdan silinmiyordu.
"Akasya!"
Bedenimi durduran sesin sahibi Efe'den başkası değildi. Peki Ya Efe bana neden Akasya demişti? Kaşlarım istemsizce çatılırken olduğum yerde durdum. Efe'ye dönmemiştim, dönememiştim... Efe'nin sesi bir kez daha kulaklarıma doldu.
"Buldum seni."
Yağmur içimdeki hüznü dağıtmak istercesine hızlanırken. Saçlarım giderek daha da ıslanıyordu. Efe ne demişti öyle? Seni buldum ne demekti? Efe'nin beni bulması ne anlama geliyordu? Hafifçe Efe'ye döndüğümde gözlerim ağlamaktan kasılmış, dudaklarım şaşkınlıkla hafifçe aralanmıştı. Boş gözlerim Efe'nin gözlerini bulduğumda Efe'ninde benim gibi gözlerinden kendini bırakan yaşlar çarpmıştı gözlerime. Efe'de ağlıyordu. Başım dönerken Boş gözlerim Efe'nin gözleriyle buluştu bir kez daha.
"Sözümü tuttum Akasya, seni buldum."
Efe'nin ağlaması şiddetlenirken göz yaşlarının arasında dudakları yukarı kıvrılmıştı. Kulaklarımda tekrar tekrar Efe'nin söyledikleri yankılanmaya başladı. Efe seni buldum diyordu, sözümü tuttum diyordu. Efe hangi sözünü tutmuştu?
"Akasya değilim ben anladın mı? Asya'yım ben! Ben bu hayatta yalnızca bir kere Akasya oldum."
Efe gülümseyerek bir adım daha attı düşmek üzere olan bedenime. Göz yaşlarım hızlanan yağmura oranla daha da hızlanıyordu.
"Biliyorum! Güzel kokan çiçek, keşke sana sadece ben Akasya
diyebilseydim."
Efe'nin dudaklarından dökülen sözcükler başımı daha da döndürürken kulaklarımda on dört sene öncesi yankılanmaya başladı o an.
16 Eylül 2010;
"Ne yapıyorsun burada Akasya?"
"Çiçeklerİ kokluyorum Poyraz? Hadi birlikte koklayalım."
Poyraz hızla silkti minik omuzlarını.
"Bence en güzel kokan çiçek sensin Akasya."
Utanarak çiçekleri koklamaya devam ettiğimde Poyraz'ın minik eli beni durdurmuştu.
"Hem senin isminde çok güzel..."
"Ya! Seninde Poyraz. Hemde çok!"
Poyraz gülümseyerek elimi tutup beni çimlere çekiştirmeye başladı. Çimlere ulaştığımızda her zaman olduğu gibi bedenimizi çimlere bıraktık ve gözlerimiz gökyüzündeki yoğun bulutlarla buluştu.
"Güzel kokan çiçek, keşke sana sadece ben Akasya diyebilseydim."
"Ama olmaz ki şaşkın! Benim adım Akasya herkesin demesi lazım."
"Of Ya!"
Gülerek yeniden bulutlara çevirdim bakışlarımı.
Şimdiki zaman;
"S-Sen..."
Bir anda Efe'yle yaşadıklarım geçti gözlerimin önünden. Efe'nin odasındaki Akasya çiçeği, Hayal'in Efe'ye Poyraz deyişi, Efe'nin gözleri kadar tanıdık olan bakışları... Hızla başımı iki yana salladım. Olamazdı değil mi? Efe Poyraz olamazdı...
"Ölmemişsin... Biliyordum, ölmediğini biliyordum. Sen ölmüş olsaydın ben nefes alamazdım Akasya."
Hızla başımı iki yana salladım yeniden. Ellerimi kulaklarıma bastırdım. Dizlerimin üstüne düşen bedenim sayıklıyordu olamaz diye. Efe Poyraz olamazdı.
"Yalan! Sen Poyraz değilsin! Yalancı!"
Poyraz'ın dudaklarından dökülen hıçkırık hızlanan yağmur sesine karşıyken, dizlerimin üzerindeki bedenime dizlerinin üzerine bıraktığı bedeni yakınlaştı. Benimle konuşmaya çalışıyordu. Adımı haykırıyor, geldiğini söylüyor, beni bulduğunu söylüyordu. Bedenim olabilecek en yüksek hızda titriyor, yaşlar gözlerimde kuruyup kalıyordu. Kulaklarım Efe'ye sağır olmuş gibiydi. Sesler vardı cümleler kaybolmuştu. Hayatta yaşadığınız en garip duyguyu sorsam ne derdiniz? Ben mutlu hüzün derdim. Şu anda hissettiğim duygunun bir karşılığı olsaydı, mutlu hüzün olurdu. Poyraz'ı bulmanın mutluluyla, bu adamın Poyraz olmadığını düşünmemin hüznü içindeydim. On dört senedir aradığım çocukluk aşkım bir kez daha girmişti hayatıma. Bir kez daha aşık etmişti aynı bakan Kahveleriyle kendine. Bir hayatta iki defa aşık olmuş, ikisinde de aynı adama aşık olmuştum. Bu hayatın bana cilvesi gibiydi hayat benden aldığı aşkımı ikinci defa karşıma çıkartmıştı ve yeniden bana aşık etmişti o adamı. Bu olan şeyin mucizeden Farklı bir adı yoktu lügatımda. Bu karşımdaki adam Poyraz'sa artık mucizeler vardı. Çünkü bizim yeniden bir araya gelmemizi ancak bir mucize sağlayabilirdi. Düşüncelerimin arasında çoktan kaybolan seslere, kaybolan görüntülerde eklendi. Sağanak yağmurun altında, Mucizemin kollarına bıraktım daha fazla ayık kalamayan bedenimi.
BÖLÜM SONU
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 10.38k Okunma |
629 Oy |
0 Takip |
33 Bölümlü Kitap |