@peteichor_
|
Sanırım hayat bize ikinci bir son fırsatı sunuyordu. Mutsuz olan sonumuzu bize yakıştırmayıp bir mutlu son çizmişti hayat bize. Sırdaşım, sanırım bu kez mutlu sonluydu bizim hikayemiz. 9.BÖLÜM: İKİNCİ BİR SON "Hoş geldin güzel kuzum. Sende hoş geldin Efe'ciğim." Annem kapıda Efe ve beni kocaman gülümsemesiyle karşılarken bizde kocaman gülümsememizi anneme sunmuştuk. Annemin Poyraz'a Efe deyişi dudaklarımda buruk bir tebessüm oluşturmuştu. Çok değil, üç gün öncesine kadar bende, yanı başımdaki arkadaşım sandığım hatta aşık olmaya başladığım Efe denen çocuğun aslında, çocukluk aşkım Poyraz olduğunu yeni öğreniyordum. Ve tıpkı bende annem gibi Poyraz'ıma Efe diye sesleniyordum. Annem kollarını önce bana sonra Poyraz'a sardıktan sonra hızla içeri geçmiştik. Hayatımda geçirdiğim en güzle iki günü hızla tamamlamıştık. Böyle değil miydi zaten? Güzel şeyler çabuk biterdi. Poyraz'ı beni eve bırakırken zorla yemeğe davet ettiğimde sonunda ikna olmuş ve gelmişti. Anneme zahmet olduğunu düşünüyordu şaşkın! Halbuki annem misafir ağırlamaya bayılırdı tabii babamda öyle. "Anne babam nerede?" "Kuzum sorma, babanın memlekete gitmesi gerekti. Bende eve gelmeni bekliyordum. Hemen çıkmam lazım uçağım var. Halan hastaymış yanına gideceğiz." Şaşkınlıktan gözlerim büyürken telaşla anneme döndüm. "Neyi var anne? Çok mu kötü?" "Bilmiyorum kuzum haber veririm sana." "P-Peki anne..." Annem yeni fark ettiğim kapının yanındaki çantayı aldığında Poyraz hızla anneme döndü. "Handan abla ben bırakayım seni." "Çok iyi olur oğlum." "Hadi o zaman." Poyraz bana göz kırparak annemin elindeki çantayı aldığında gülümseyerek gözlerimi uzunca kapatıp açtım. "Kuzucum dolapta sana yemek bıraktım. yersin olur mu?" "Tamam anne sağ ol." "Dikkat et güzelim kapını hep kilitle." Gülümseyerek başımı salladım. "Olur anne." Annem ve Poyraz çıktığında kapıyı hızla kapattım ve odama ilerledim. Üzerimde Poyraz'la yoldan aldığımız kıyafetler vardı. İki gün boyunca Poyraz'ın kumsal evindeki kıyafetlerle idare etmesem de, eve öyle dönemeyeceğimi anladığımızda hızla bir kaç parça kıyafet almıştık. Üzerimdeki kıyafetleri çıkartıp peluş pijamalarımı üzerime giydim ve saçlarımı tepeden topuz yaptım. Rahatlayan bedenim giderek gevşerken yatağıma oturup yatağımın kenarındaki komidinin çekmecesinden günlüğümü çıkarttım ve yatağın üzerine bıraktım. Bir sonraki durağım ise kulaklıklarım olmuştu. Hava çok fazla soğuduğundan, bir süre çatı seansı yapamayacağımı anlamıştım. Kulaklıklarımı kulaklarıma yerleştirdiğimde telefonumdan müzik listeme girdim. Tuğkan'ın tanıdık sesi kulaklarıma dolduğunda dudaklarıma kondurduğum gülümsemeyle açtım günlüğümün en temiz sayfalarından birini. "Yolumuza taş koymadan duramıyorlar Seni beni ele layık görüyorlar Bize doğruyu söylemiyorlar, sevgilim..." Tuğkan'ın sesi kulaklarıma dolarken kalemim boş sayfada hareketlenmeye başladı. "Sevgili günlük, Bugün sana tanıdığın birinden bahsedeceğim, Efe'den... Efe bir süre önce tanıştığım zor zamanlarımda yanıma koşan yeni arkadaşım. Ah, hayır değil. Efe benim on üç sene önce ayrıldığım çocukluk aşkım, ilk heyecanım, ilk hayallerim, Poyraz. Evet sevgili sırdaşım, şaşırma sakın. Efe benim hayatıma bir ay önce girmiş, on sekiz senedir yanımda olmadan, hayatımda olan çocukluk aşkım. Yıllarca beklediğim günlüklerimdeki satırları dolduran o çocuk Efe Poyraz Saygın. Ah sevgili sırdaşım. Biliyor musun? Poyraz'a benim öldüğümü söylemişler. Yıllarca mezarımı aramış. Dirimi bulamayan kalbi, ölü bedenimi bulmak için çırpınıp durmuş. Şimdi ise Sanırım hayat bize ikinci bir son fırsatı sunuyordu. Mutsuz olan sonumuzu bize yakıştırmayıp bir mutlu son çizmişti hayat bize. Sırdaşım sanırım bu kez mutlu sondu bizim hikayemiz. Bir hikaye düşün, mutsuz sonlanmış ancak hayatın bir son daha yazdığı bir hikaye. Bu kez mutlu sonlanacağına inandığımız bir hikaye düşün sırdaşım. İmkansızı olduran bir hikaye...." Esneyerek kalemimi günlüğümün içine bıraktığımda usulca kapattım günlüğümü ve yerine bıraktım. Uykusuzluktan çırpınan gözlerim, uyumak için çırpınırken kulaklıklarımı ve telefonumu komidinin üzerine bıraktım. Artık yıllardır uyuyamadığım kadar huzurlu bir uykuya bırakabilirdim kendimi. Yorganımı üzerime çekip yumuşak yastığıma başımı bıraktığımda uyku beni çoktan içine çekmeye başlamıştı. *** Gözlerimi usulca açtığımda telefonumdan saate baktım. Hayret, annemsiz ve alarmsız tam zamanında uyanmıştım! Hızla yataktan kalkıp banyoya ilerledim. Kısa bir duş bedenimi rahatlatabilirdi. Duşa girdiğimde hızla ılık suyun bedenimi rahatlatmasına izin verdim. Ilık su bedenimi rahatlatırken kısa bir duşu tamamlayıp ıslak saçlarıma şekil verdim ve üzerime her gün giymeye alıştığım okul formalarımı giydim. Çantama bugün için gerekli kitapları koyduktan sonra telefonum, çantam ve montumla birlikte odamdan ayrılarak aşağı indim. Kahvaltı etme işini okula bırakırken gözlerim kalktığımdan beri doğru düzgün bakmadığım telefonumu buldu. Poyraz'dan gelen iki mesajla gülümseyerek mesaja girdim. "Akasya'm uyudun mu?" (23.30) "Galiba uyudun güzelliğim. İyi geceler..." (01.15) Gülümseyerek parmaklarımı klavyede gezdirmeye başladım. "Günaydın! Evet uyumuştum :(" Telefonumun ekranını karartıp yüzümden silinmeyen gülümsemeyle kapıya ilerledim. Montumu üzerime giydiğimde hızla kapıyı açıp bir anda gelen rüzgarın yüzüme çarpmasına izin verdim. Kapıdan bir adım attığımda gözlerim, kapının yanına yaslanmış bedeni buldu. Dudaklarım şaşkınlıkla aralanırken, kaşlarım istemsizce çatılmıştı. "P-Poyraz?" Poyraz kollarını birbirine bağlayıp, kapıya yaslanmış uyuyordu. Telaşla Poyraz'ın yanına eğildim. "Poyraz! Ne işin var burada?" Poyraz usulca gözlerini açarken gözleri beni bulduğunda hafifçe gülümsemişti. "Günaydın." Poyraz'ın soğuktan kızarmış yüzü endişemi arttırırken hızla ellerimi, Poyraz'ın yüzünde gezdirdim. Poyraz resmen yanıyordu! "Poyraz! Sen yanıyorsun! Kalk hemen içeri girmemiz lazım." "A-Aşkından mı?" Poyraz gülümsediğinde dudaklarımı birbirine bastırarak Poyraz'ın kalkmasına destek verdim. Poyraz'ın bir kolunu omzuma attım ve elimi beline yerleştirerek Poyraz'ın bitkin bedeniyle eve doğru ilerletmeye başladım. Eve girdiğipimizde hızla salona ulaşıp Poyraz'ın bitkin bedenini koltuğa bıraktım. Poyraz'ın gözleri kısık ve teni kıp kırmızıydı. Başını geriye doğru yasladığında bilinci giderek onu zorluyor gibiydi. Gözlerim dolu dolu Poyraz'ın yanına oturup ellerini ellerim arasına aldım "Poyraz neden burada, bu soğukta oturdun? Ne zaman geldin?" "A-Anneni bıraktıktan sonra, gece geldim." "Sabaha kadar kapıda mı oturdun?" Şaşkınlıktan dudaklarım aralanmıştı. Poyraz sabaha kadar kapımda mı yatmıştı yani? "Evet. Mesaj atmıştım... Cevap vermediğinde uyuduğunu düşündüm. Uykunu bölmekte istemedim ama seni bırakıp gidemedim de." Buruk bir gülümseme dudaklarımı bulurken Poyraz'ın dağınık saçlarını elimle geriye attım. "Ah Poyraz ah! Çok kötü gözüküyorsun..." "Sıcak yatağımda uyusaydım daha kötü gözükeceğimden emin olabilirsin. Burada seninle yan yana uyuduk..." Poyraz'ın sesi fısıltıya dönerken hızla montumu çıkartıp koltuğun kenarına bıraktım. Anlaşılan bugün okula gitmeyecektik. "Poyraz ılık bir duş Alman gerek. Hadi kalk lütfen." Poyraz'ı zar zor çekiştirerek kaldırdığımda bilinci giderek kayboluyordu. Korku tüm bedenimi ele geçirirken yeniden sardım kollarımı Poyraz'ın beline. Poyraz'ın gözleri saçlarımı bulduğunda kaşları çatılmıştı. "Bir dahakine saçlarını kurut." Poyraz'ın sesi neredeyse kaybolurken bu durumdayken bile saçlarımı önemsemesi gülümseme isteğimi artırılıyor ancak gülümsememe engel olan içimdeki korku bana engel oluyordu. Gözlerimden istemsizce bir yaş düştüğünde sonunda zorlukla yukarıya adımlamıştık. Duşa ulaştığımda Poyraz'ın ayakta kalamayan bedenini zorlukla duşa kabine oturturdum ve üzerindeki tişörtünü çıkarttım. Üzerindeki tişört kaybolurken Poyraz'ın oldukça belirgin kasları gözlerimin istemsizce üzerinde gezinmesine sebep oldu. Başımı hızla iki yana sallayarak gözleri kapanmak üzere olan Poyraz'ın yanına oturdum. Poyraz'ın gözleri kapalıydı ve açılmak bilmiyordu. Göz yaşlarım istemsizce hızlanırken hızla ılık suyun bedenimizi bulmasına izin verdim. Poyraz'ın yanaklarına hafifçe vurduğumda bir türlü açıklamayan gözleri korkumu arttırıyordu. "Poyraz! Aç gözünü, lütfen aç! Poyraz..." Ve arkadaşlar o an korkunun vücudumda bıraktığı etkiyle hiç beklemediğim bir şey yaptım. Sadece benim değil sizinde beklemediğinizden emin olduğum bir şey. Dudaklarımı Poyraz'ın ateşten yanan dudaklarının üzerine bastırdım. Üzerimizden akan su eşliğinde dudaklarım Poyraz'ın dudaklarıyla buluşurken Poyraz'ın gözleri aralanmıştı hafifçe. Gözleri öyle kısıktı ki sanki hala kapalı gibiydi. Suyu hızla kapattığımda yeniden Poyraz'a döndüm. Dudakları zorlukla yukarı kıvrılmıştı. "Beni öptün..." "Seni öptüm..." "Hayatımın en güzel iki kelimesiydi, senin beni öpmen..." Göz yaşlarımı sertçe sildiğimde hızla Ayağa kalktım. "Sana havlu ve kıyafet getireceğim. Dayan olur mu? Hemen geleceğim." Poyraz gülümsemekle yetindiğinde hızla üzerimden akan sularla beraber annem ve babamın odasına ilerledim. Babamın kıyafetlerinden çıkarttığımda hızla banyoya ilerledim. Banyo dolabından çıkarttığım geniş havluyla Poyraz'ın yanına ulaştım. Poyraz'ı yerinden zar zor kaldırdığımda hızla ısısı biraz yerine gelmiş bedenine havluyu sararak Poyraz'ın yüzünü ellerimin arasına aldım. "Tek başına giyinebilir misin?" "Eğer sırılsıklam olmasaydın, giyinemem derdim ve beni giydirmeni isterdim ama seninde giyinmek gerek." Başımı iki yana sallayarak gülümsedim ve dolaba bıraktığım kıyafetleri Poyraz'a uzatarak banyodan çıkıp hızla odama ulaştım. Üzerime peluş pijamalarımı giyerek saçlarıma bir havlu sardım ve koşar adım banyoya ilerledim. Poyraz üzerine babamın eşofmanı ve kazağıyla yere oturmuş, duvara yaslanmıştı. Hızla yanına ulaştım. "Hadİ gel." Poyaz'ı yerinden kaldırıp yeniden sardım kollarımı beline. Poyraz'ı odamdaki yatağa bıraktığımda hızla yatağa uzanmış gözlerini kapatmıştı. "Pijaman güzelmiş." Poyraz'ın kısık gözleri üzerimde gezindiğinde dudaklarımı birbirine bastırdım. "Sen burada bekle ben sana çorba yapıp geleceğim." Evet yanlış duymadınız. Akasya Balca hayatında ilk defa çorba yapacaktı. Tabii becerebilirse. Poyraz başını salladığında dudaklarımı alnına bastırarak ateşini bir kez daha kontrol ettim. "Biraz daha iyi gibi." "Tam bakamamışsındır, bir kere daha mı baksan?" Gözlerimi devirip odamdan ayrıldığımda Poyraz'ın kendine gelmesinin verdiği rahatlama hissiyle mutfağa ulaştım. Evet çorba yapacaktım. Peki ama nasıl yapacaktım? Tabii ya! İnternet ne güne duruyordu? Hızla internetten bir kaç çorba tarifi baktıktan sonra tavuk çorbası yapmaya karar vererek gereken malzemelerle çorbayı hazırlamaya koyuldum. Bir süre çorbayla uğraştıktan sonra sonunda bitmişti! Pişen çorbayı kaseye doldurarak kaseyi ve bulduğum ateş düşürücü ilacı tepsiye koydum. Hızla tepsiyi elime alarak yukarıya adımladığımda çok geçmeden Poyraz'ın Yanına ulaştım ve ellerimi yüzünde gezdirmeye başladım. "Uyan hadi... Bak sana çorba yaptım." Poyraz hafifçe gözlerini araladığında yerimden kalkıp elimdeki tepsiyi yatağımın yanındaki komidinin üzerine bıraktım. Poyraz'ın sırtındaki yastığı düzelterek oturmasını salladığımda Poyraz'ın dudaklarında bir gülümseme belirdi. "Bana böyle bebek gibi bakacaksan en iyisi her gün hasta olmak." "Bu halde bile romantiklik peşindesin. Bu çorbayı iç yoksa gösteririm ben sana romantizmi." Poyraz tehditkar bakışlarım karşısında tepsiyi önüne geçti. "Sen yedirmeyecek misin?" "Yedireyim mi?" Poyraz başını hafifçe eğip masum bakışlarıyla gözlerime baktığında ne yapacağıma çoktan karar vermiştim. Poyraz'a çorbayı ben yedirecektim. Hem tabii yedirirdim yeterki iyi olsun... Çorbayı biraz daha önüme çekerken aldığım bir kaşık çorbayı hafifçe üfleyerek Poyraz'ın dudaklarına götürdüm. Poyraz gülümsediğinde dudaklarını hafifçe araladı. "Daha güzelini içmemiştim." "Ya öyle mi? Beğendin mi?" "Çok beğendim." Gülümseyerek Poyraz'a çorba içirmeye devam ettiğimde her kaşıkta biraz daha gülümsüyordu. Çorbası bittiğinde ilacınıda içirerek yeniden yatırdım Poyraz'ın bitkin bedenini yatağıma. Poyraz kolunu yana doğru açtığında beklentiyle gözlerime bakmaya başladı. "İyileşmem için yapman gereken son bir şey kaldı." "Neymiş o?" "Benimle uyumak." Gülümseyerek usulca Poyraz'ın yanına uzanarak başımı koluyla göğüsünün arasına bıraktım. Alnımda Poyraz'ın sıcak dudaklarını hissettiğimde gözlerim usulca kapanmıştı. Uykum olmadığı halde uyuyabildiğim tek yer Poyraz'ın göğüsüydü... *** Telefonumun sesiyle gözlerimi açtığımda hızla yatağımın yanında duran telefonumu aldım, arayan Alp'ti. "Alo?" "Uyuyor muydun bücürük? Gelmedin bugün merak ettim seni." "Sorma Alp. Poyraz çok hasta. Yani şey... Efe çok hasta. Bizdeyiz. Ama şimdi iyi." "Öyle mi? Geçmiş olsun Asya. Ben şimdi çıktım okuldan. Bir şeye ihtiyacınız var mı?" "Yok Alp. Çok sağ ol. Ama istersen gelebilirsin hem geçenki film gecemizde fosur fosur uyudun. Belki tekrarlarız, ne dersin? Annemlerde yok." "Olur fıstık. Geliyorum." Telefonumu kapatıp yatağımın kenarına bıraktığımda dudaklarımı yeniden ateşine bakmak için Poyraz'ın alnına bastırdım. Ateşi düşmüştü. Gülümseyerek yerimden kalktım. "Nereye?" Poyraz'ın uykulu sesi kulaklarıma ulaştığında gülümseyerek Poyraz'a döndüm. "Alp gelecekte... Üstümü değiştirip Aşağı inicektim." "Öyle mi? Onunla da konuşamamıştık. İyi oldu gelecek olması. Hem hikayemizi oda öğrenir..." Gülümseyerek başımı salladım. "Şey... Bugün eve gidersen içim hiç rahat etmez. Hem Alp'i de göndermeyi planlamıyorum. Geçenki film gecemizi tekrarlarız ne dersin?" Poyraz yerinden doğrularak usulca ayağı kalktı. "Nasıl istersen güzelim. Hem zaten göndersen de gitmezdim. Annenler gelinceye kadar seni rahat bırakmaya niyetim yok. Eğer beni eve almazsan yeniden kapınızda yatmak zorunda kalacağım." Başımı iki yana sallayarak gözlerimi devirdim. Bir kez daha kapıda yatsaydı zatürre olabilirdi. Üstümü banyoda değiştirdikten sonra Poyraz'la aşağı indiğimizde çok geçmeden çalan kapıyla kapıya ilerledim. Kapıyı açtığımda gözlerim, karşımda elinde iki kutu pizzayla gülümseyen Alp'i buldu. "Hoş geldin!" "Hoş buldum bücürük! Şimdi sen bizi aç bırakırsın diye elim boş gelmeyeyim dedim." Sinirle kollarımı birbirine bağladım. "Ya demek öyle? Bir kere ben bugün harika bir çorba yaptım. İnanmıyorsan gel de bak." Alp'in dudakları şaşkınlıkla aralanırken içeri adımladı. "Bak sen bizim bücürüye. Sen ve çorba yapmak? E hadi koy bir kase de puan verelim meşhur çorbana." Alp'e gülümseyip elimle salonu işaret ettim. "Sen geç öyleyse ben sana bir çorba getireyim." Alp başını salladığında Poyraz'ın yanına ilerlemeye başladı. Bende mutfağa ulaştığımızda hızla iki kase çıkartıp bir kase Poyraz, bir kase Alp için çorba koydum. Sahi ben bugün hiç bir şey yememiştim! Alp'in elindeki kutulardan gelen pizza kokusu midemin yerini hatırlatırken mutlulukla kaseleri yerleştirdiğim tepsiyle salona ilerledim. Bir kaseyi Poyraz'a diğer kaseyi Alp'e uzattığımda beklentiyle koltuğa oturup Alp'i izlemeye başladım. Alp ilk aldığı kaşığı dışarıya püskürtürken gözlerim olabildiğince büyümüştü. "Alp? Ne oldu?!" Alp bir süre öksürüp ekşittiği yüzüyle bana doğru döndü. "Kızım bu ne Ya?! Bunun içindeki tavuk bu çorba için kesildiğini bilse çok üzülürdü." Sinirle gözlerimi devirdim. "Ne varmış çorbada? Poyraz çok beğendi." "Asya sen bu çorbanın tadına baktın mı güzelim? Bide bu çocuğa da içirmişsin. Daha çok hasta edeceksin çocuğu." Hızla Alp'in elindeki kaseyi önüme çektiğimde meydan okurcasına bir kaşık aldım çorbadan. "Ne varmış benim çorbamda-" Çorbayı dudaklarıma götürdüğüm an Alp gibi çorbayı dışarı püskürtmüştüm. Çorbada tuz yerine şeker vardı! Hemde çok fazla şeker. Yüzümü ekşiterek çorbayı önümdeki sehpalara bıraktığımda hızla elimin tersiyle sertçe ağzımı sildim. "Tuzla şekeri karıştırmışım!" Poyraz çorbanın son kaşığını alırken hızla kaseyi elinden çektim. "Ya Poyraz, neden söylemiyorsun?! Birde ikinci kaseni bitirdin!" "Ben beğendim. Yediğim en güzel çorbaydı." "Aşk çok kırocasın." Alp dalga geçercesine konuştuktan sonra dudaklarını birbirine bastırarak yanına bıraktığı pizza kutularını eline alıp hafifçe havaya kaldırdı. "Pizza?" "Kesinlikle!" "Fena olmaz." Poyraz'ın cevabıyla gülümseyerek ayağa kalktım ve pizza kutularını elime aldım. "Film pizza?" "Harika fikir." Efe ve Alp'le birlikte film odasına adımladığımızda bu kez filmi seçen ben olmuştum. Seçtiğim film alaca karanlıktı. Pizzaları ortamızda açarak filmi başlattık ve pizza eşliğinde filmi izlemeye başladık. İki saatlik filmin ardından yeniden salondaki yerimizi almıştık. Çalan kapıyla bakışlarım kapıyı bulurken yerimden kalkarak gülümsedim. "Ben bakarım." Alp ve Poyraz başını sallarken hızla kapıya ilerledim. Kapıyı açtığımda siyah montunun içinde kaybolmuş Lal'le karşılaştım. "Ben geldim! Handan ablanın talimatı var. Kızını yalnız bırakmayacakmışız. Hepinizi tek tek tembihledi!" "Hoş geldin! İyi yapmışta hepiniz kim?" Lal içeri adımladığında hızla üzerindeki montu alıp portmantoya astım. kapıyı kapatacağım sırada kapıda beliren üç yüzle dudaklarım şaşkınlıkla aralandı. Birce Mert ve Barış... şaşkınlıktan aralanan dudaklarımla gözlerimi kapıdaki yüzlerden kaçırıp elimle içeriyi işaret ettim. "Sizde hoş geldiniz..." Anlaşılan annem sıkı bir teşkilat kurmuştu! Üçü de mahçup bakışlarla başını salladığında hızla içeri adımladılar. Birce hızla kollarını bedenime sardığında gülümsedim. "İyi misin?" "İyiyim..." Birce benden ayrılarak yanaklarıma sulu sulu öpücük bıraktı ve montunu çıkartarak portmantoya astı. Hep birlikte içeriye adımladığımızda Alp ve Poyraz çatık kaşlarla izliyordu gelenleri. "Efe?" Lal'in sorgulayıcı sesiyle Poyraz dudaklarını birbirine bastırıp başını selam verircesine salladı. "Her şeyi anlatacağız oturun hadi." Birce, Mert ve Lal'in kaşları çatılırken koltuklara yerleşerek beklentili gözlerle beni ve Poyraz'ı süzmeye başladılar. Mert'i görmezden gelerek benim için asıl önemli olan insanlara döndü bakışlarım. "Arkadaşlar hepinizin bildiği gibi Efe Yani Poyraz... Nereden başlasam bilmiyorum. En iyisi baştan başlamak." Herkesin yüzü anlattıklarımla şekilden şekle girerken bu anlattığım mucize hikayemize tek bozulan Barış olmuştu. Yumruğunu şıkmış gözlerini kaçırıyordu gözlerimizden. Belliydi zorla geldiği. Barış annemi çok severdi ve asla kırmayacağını biliyordum. "Hadi be!" Alp'in şaşkın sesiyle gülümsedim. "Böyle işte... Bizim hikayemizde böyle." "Mucize gibi." Lal'in hayran sesiyle gülümsedim. Herkes bir süre şoku atlattıktan sonra perdeleri sonuna kadar açmış arka bahçeyi gören büyük pencerelerden giderek hızlanan karı seyretmeye başladık. Sahi bir anda kar başlamıştı! Kış kendini oldukça hatırlatıyordu bu sıra. Çok geçmeden kahve yapmak için mutfağa ulaştığımda herkese yetecek kadar fincanı tepsiye yerleştirdim. Suyun kaynamasını beklerken içerden duyduğum bağırış sesleriyle hızlı adımlarla içeriye ulaştım. "Ya ben Sana güvendim! Ben sana inandım! Ben sana aşıktım!" Birce durduramadığı göz yaşlarıyla Mert'e avazı çıktığı kadar bağırırken Alp dolu gözlerle onları izliyordu. Birce öğrenmişti anlaşılan... "Bir kerelik bir şeydi yemin ederim-" Mert'in son çırpınışları kulaklarıma dolarken gözlerimi devirdim. "Ben senin için arkadaşlarımı karşıma aldım! Senin için kalbimi bile karşıma aldım!" Birce başını iki yana sallayıp zoraki bir gülümseme kondurdu dudaklarına. "Tebrik ederim sevgilim, bu mutsuz sonlu hikayemiz için. Kalbime tatmadığı acıları tattırdığın için. Şimdi git buradan." Mert hızla Birce'yi sardı kollarıyla. "Gitmeyeceğim anladın mı? Seni bırakmam!" Birce Mert'in kollarında çırpınırken Alp hızla ayağa kalktım Mert'i Birce'den ayırdı ve yüzüne sağlam bir yumruk geçirdi. "Defol git lan buradan!" Birce tepkisizce olanları izlerken Poyraz hızla Alp'i tuttu. Mert sinirle bir elini tehditkarca Alp'e doğru salladı. "Bu iki oldu Alp Soylu! Başına geleceklerden ben sorumlu değilim-" Barış araya girerek hızla Mert'i kapıya sürüklemeye başladı. "Git buradan Mert. Ucuz tehditlerini Başkalarına sakla anladın mı? Kardeşimden uzak duracaksın." Barış Mert'i kapıya sürüklerken alp ağlayan Birce'e döndü. "Şimdi seni ikinci kez kaybetmeyi göze alıyorum Birce Sezer. Varsın ikinci tokatımı da yiyeyim." Alp hepimizin ağzını açık bırakacak bir şey yaptı ve dudaklarını sertçe Birce'nin dudaklarına bastırdı. bir eli Birce'nin beline giderken. Hepimizin ağzı şaşkınlıkla açık kalmıştı. Birce'nin de bizden bir farkı yokmuş gibiydi. Alp bugün tüm cesaretini toplamıştı. aşkıyla arkadaşlığı ile olan savaşına son verecek bir şey yapmıştı. Aşık olduğu arkadaşını öpmüştü. Tüm cesaretiyle yapmıştı bunu. Tüm benliğiyle... BÖLÜM SONU |
0% |