Yeni Üyelik
2.
Bölüm

GİRİŞ

@peteichor_

12 Eylül 2010

Genç adam elinde alışveriş poşetleriyle yaşadığı gecekondunun önünde durdu. Yumruk yaptığı eli kapıyı hafifçe döverken kapının açılmasını, ailesine bir an önce kavuşmayı diledi. Kapı yalnızca birkaç saniye içinde karnı burnunda karısı tarafından açılırken genç kadın elinde poşetlerle, ona gülümseyerek bakan kocasına kocaman bir gülümseme sunarak içeriye girmesi için hafifçe geriye çekildi. Genç adam karısının yanağına dudaklarını bastırarak içeriye adımladıktan sonra poşetleri mutfak tezgahına bırakarak onu gülümseyerek seyreden karısına, Aysel'ine döndü.

"Aysel'im? Bugün nasılsın?"

Genç kadının dudaklarındaki tebessüm mümkünmüşçesine daha da genişlerken gülüşü kocasına da bulaştı.

"İyiyim Selim'im... Asıl sen nasılsın?"

Genç adam yanaklarını sıkıntıyla şişirdi. Selim birkaç gün önce çaycılık yaptığı holdingde şahit olmaması gereken birtakım konuşmalara şahit olmuştu. Selim Arsal... Şerefli bir adamdı Selim. Kendine ait olmayan beş kuruşa el uzatmaz alın teriyle evine ekmek getirmek, ailesini rahata kavuşturmak için gecesini gündüzüne katar durmadan çalışırdı. Selim çalıştığı holding sahibinin bir katil olduğunu öğrendiğinde ve bir canı para için kıydığını öğrendiğinde hiç durmamış bir istifa mektubu yazmıştı. Bugün ise o istifayı muhasebeye bırakıp kimseye bir açıklama bahşetmeden koşar adım uzaklaşmıştı oradan. Her şeye göz yumabilirdi selim ancak haksızlığa, suça, kıyılan masum canlara karşı asla... Karnı burnunda karısı her şeyden habersiz sıkıntıyla yanaklarını şişiren kocasını seyrederken Selim karısının bakışları altında gülümseyerek başını salladı.

"İyiyim bir tanem sen merak etme."

Karısının gerilen vücudu gevşerken henüz ona işten ayrıldığını nasıl söyleyeceğini bilemiyordu selim. Selim bir düşünce girdabına adım attığı sırada ahşap merdivenlerden gelen çoşkulu ses mutfakta tezgaha yaslı duran çifti kendine getirmişti.

"Babam gelmiş!"

Küçük Doruk ahşap merdivenleri minik ayaklarıyla dövercesine inerek kollarını açmış onu bekleyen babasının kollarına hızla atılıvermişti. Baba oğul coşkuyla kucaklaşırken genç kadın karnını okşayan parmaklarıyla çok sevdiği kocasını ve biricik oğlunu dolu gözlerle seyrediyordu. Doruk onların beş yaşına henüz yeni basmış ilk oğullarıydı. Tüm imkansızlıkları aşarak evlenip İstanbul'a taşınan Aysel ve Selim tüm yokluklara rağmen mutlu ve sevgi dolu bir aile kurmayı başarmışlardı. Akşam ilerlerken tüm aile kurdukları yer masanın çevresinde toplanmış şen kahkahalarla önlerindeki yemekleri kaşıklamaya koyulmuşlardı. Selim ne kadar kalbiyle ailesinin yanındaysa bir yandan da şirkette olanlar kafasını kurcalıyor, omzunda bir yük yaratıyordu. Selim ne kadar kurtulduğunu sansa da her şeyi duyduğunu bilen patronu, Selim mutlu ailesiyle yemek yediği sırada planlarını harekete geçiriyor ve Selim belasından bir an önce kurtulup çalışmalarına tüm hızıyla devam etmek istiyordu. Selim ne de olsa öylesine bir çaycı parçasıydı yaşaması yalnızca fazlalıktı eğer Selim ölürse Selim'in bildikleri de ölecek ve patronu tüm pürüzleri temizlemiş olacaktı. Böylece şirket hız kesmeden büyümeye devam edecekti...

Gecenin ilerleyen saatlerinde minik Doruk mavi tavşanına sarılmış koltuğa kıvrılmış uyurken babası Selim, kumandayla kanalları karıştırıyor Aysel ise kocası için elindeki meyveleri dilimliyordu. Huzurlu ve her zaman olduğu gibi sakin bir akşam geçiren Arsal ailesi kapıdan gelen sesle neye uğradıklarını şaşırmıştı. Bu onlar olmalıydı... Selim önce afallasa da sonradan durumu anlamışçasına oğlunu kucakladığı gibi ahşap merdivenlerden yukarıya çıkartmış ve odasına kilitlemişti. Aşağı geri indiğinde bir anda kırılan kapı ve içeriye adeta dalarcasına giren üç adam Selim'in nabzını hızlandırmıştı. O an anlamıştı Selim. Her şeyi bildiklerini ve buraya neden geldiklerini anlamıştı. Selim şu an aldığı nefeslerin son nefesler olduğunu anlamıştı. Patronu... Tehlikeliydi parası, gücü, soyadı için değil Selim'i, kendi kardeşini bile öldürebilirdi zira öldürdüğü kişi tam da kardeşi oluyordu...

O an üç kere ateş edilmişti Selim'e. İki kurşun kalbine, bir kuşun alnına olmak üzere üç kurşun yetmişti Selim'in kesilen nefesine. Kapıdaki üç izbandut gibi adam Selim'i müthiş bir soğuk kanlılıkla öldürmüş ardından hiç bir şey olmamışçasına kırdıkları kapıyı ezerek çıkıp gitmişlerdi arkalarında bıraktıkları enkaza rağmen. Enkaz... Doğum sancılarıyla ölen kocasına haykıran bir anne, üzerine kilitlenen kapıyı küçük yumruklarıyla kırıp babasını kurtaracağına inanan beş yaşında küçük bir erkek çocuğu... Enkaz demeye yeterli miydi onlara? Doruk'un tükenmeyen göz yaşlarına, kıpkırmızı olan yumruklarına rağmen açılmayan kapıya ve ölen kocasının yanında doğum sancılarıyla tir tir titreyen genç kadına enkaz demek kafi miydi? Ah hayır, değildi! O adamlar arkalarında bir enkaz değil bir yangın yeri bırakmışlardı. Nereden bilebilirlerdi ki küçük Doruk'un, umutla atan kalpli genç kadının ve gelmeyi iple çeken bebeğinin içinde sönmeyecek bir yangın çıkarttıklarını... Bilseler ne değişecekti? Kötülerdi. Saf kötülerdi onlar. Kemal Hazer para uğruna kardeşi Harun Hazer'i, özgürlüğü uğruna iki çocuklu Selim Arsal'ı öldürtürmüş bir katildi...

_____________________________

SELAM!!! Nasılsınız??? Yeni kurguma hoş geldiniz. Öncelikle bu bir ilk bölüm değil yalnızca giriş bölümüydü. Eski bir kesit de denebilir. İlk bölümümüz çok yakında sizlerle olacak şimdiden keyifli okumalar sizi seviyorum, hoşça kalın!

WhatsApp'ta Yağmur / Petrichor🦋 kanalını takip edin: https://whatsapp.com/channel/0029VaEbQO79cDDVUw06iy0e

Eğer bu linkten ulaşamazsanız İnstagram hesabımdaki attığım hikaye de de link var💙

TikTok: petrichor0_1

İnstagram: peteichor_0

✨Arkadaşlar TikTok ve İnstagram hesabımda kitap hakkında videolar paylaşıyorum bilginize ✨

_____________________________

 

 

 

Loading...
0%