@peteichor_
|
"Beni özlersen gökyüzüne bak. Oradaki en parlak olan yıldız varya... O benimdir işte, senin de söylediğin gibi, Sirius benim." 11. BÖLÜM: KURŞUN "Zamanın doldu! Kararın nedir?" Bu ses, bizi zorla burda tutan Aslan denen adamın sesiydi. Bugün buradaki ikinci günümüzdü. Barlas'ın zoruyla bir kaç lokma yemek dışında bir şey yemediğim, suyu bile sadece hayatta kalmak için içtiğim iki günün ardından tekrar bu adamın karşısındaydık. İki gün boyunca Barlas bana karşı oldukça yumuşamıştı ve tamda dediği gibi; bana kimsenin dokunmasına hatta benimle kimsenin konuşmasına bile izin vermemişti. Burada kaldığımız süre boyunca, içimde en ufak bir korku yoktu. hatta kendimi hiç bu kadar güvende hissetmemiştim. Barlas bana kendimi o kadar güvende hissettiriyordu ki... İlk defa bana karşı duygularını belli etmeye başlamıştı. Arada uykuya daldığımda, gördüğüm kabuslardan Barlas saçlarımı okşarken uyanıyordum. Beni düşüncelerimden ayıran Barlas'ın korumacı sesi oldu. Beni her zaman yaptığı gibi arkasına çekmişti. Olduğumuz yer karanlık bir oda değildi ,bu sefer getirildiğimiz yer deponun tam ortasıydı. Karşı karşıya geldiğimiz andı bu an. "Ben buradan çıkacağım. Ama yalnız değil. Adelle birlikte ve sen buna engel olamayacaksın." Barlas'ın kararlı sesi her şeye rağmen beni gülümsetmişti. Kararından bir kere bile şüphe etmemiştim. Beni burada bırakmayacağını biliyordum. "Öyle bir seçeceğin yok Barlas!" Barlas, burnundan soluyarak sinirle dudaklarını araladığında Barlas'a daha da sokulmuştum. "Sen bana karar ver dedin. Bende kararımı verdim. Adel ve Ben buradan gideceğiz." Adam tam konuşacakken polis sirenleri duymak gülümsememe sebep oldu. Sonunda kurtulacaktık. Barlas'ın kulağına fısıldadım. "Kurtulduk. Bizi buldular..." Barlas başını yana çevirip sessizce fısıldadı. "Kurtulduk..." Barlas'ın beni arkasına çektiği elini tuttum. Sıkıca tuttum ve yanına geçtim. Karşımızda, sinirden deliye dönmüş bir adam duruyordu. Bir anda silahını çıkartıp bize doğrultmasıyla Barlas beni tekrar arkasına çekti ama bu sefer geçmemek için direniyordum. Bu sefer olmam gereken yer Barlas'ın arkası değildi yanıydı. "Benimle gelmiyorsa seninle de gidemez!" Adamın söylediği şeyle amacını anlamıştım. Amacı Barlas değil bendim ve Barlas'a zarar vermesine izin veremezdim. Bir anda Barlas'ın elinden kurtulup önüne geçtiğimde tam o an silah patlamıştı. Karnım ve kalbim arasında bir acı kendini belli ederken gülümsemiştim. Kurşun Barlas'a gelmemişti. "Adel!" Barlas'ın bağırışı depoda yankılanırken Adam deponun arkasına doğru koşarak gözden kaybolmuştu ve depoda tek kalan Barlas ve Barlas'ın kucağında, kanlar içinde yatan bendim. Barlas'ın gözleri doluydu. Bana öyle bir bakıyordu ki bu bakış için bile o kurşunu yediğime değerdi. "Adel... iyi olacaksın tamam mı? sakın, sakın gitmeye kalkma!" Gülümsedim. Şu an bile bana emir vermeye çalışıyordu. "Emredersin..." Fısıltıyla çıkmıştı sözcük dudaklarımdan. Nefes almakta git gide zorlanıyordum. "Adel... gitme lütfen! Adel aç gözünü! Hadi be güzelim, aç gözünü bak buradayım." Sesler vardı ama görüntü yoktu. Barlas'ın yalvaran sesiyle gözlerimi aralamaya çalışmıştım. Barlas ağlıyordu. "Ağlama... Seni seviyorum Barlas." Barlas bir eliyle başımı sarmış diğeriyle elimi sıkıca tutuyordu. "Bende... Bende Seni seviyorum Adel... bırakma beni. Gitme Adel! Daha yeni başlıyoruz öğretmen hanım. böyle gidemezsin..." Barlas bana uzun zamana sonra öğretmen hanım demişti. Gülümsemeye çalışarak zorlukla titreyen elimi Barlas'ın yanağına koydum. Barlas yanağını elime yaslayınca yüzümdeki gülümseme büyümüştü. "Belkide bitmişizdir... kim bilir...s-seni sevmek güzeldi Barlas Korhan... Senin kollarında ö-ölmekte güzel olmalı. vedaları sevmem ama... beni özlersen gökyüzüne bak. Oradaki en parlak olan yıldız varya... O benimdir işte senin de söylediğin gibi, Sirius benim. hoşça kal uyuz... Henüz kavuşmamışken veda ettiğim için çok üzgünüm." Gülümseyerek söylediğim sözcükler göz yaşlarımla son bulurken dudaklarımdan dökülen son sözcükler bunlar olmuştu. Barlas söylediklerime sinirlenmiş gibi elini yanağıma koyup yüzümü yüzüne çevirdi. "Adel! Veda falan yok! Ölmüyorsun sen! anladın mı! Ölmeyeceksin!" Barlas'ın kabullenmek istemeyen sesi kulaklarıma dolduğunda benim yaşamaya dair olan umudum, kapanmak üzere olan Bilincimle giderek azalıyordu. Başlamadan biten aşk hikayemizin buraya kadar olması beni üzsede öldüğüm yer sevdiğim adamın kollarıydı... Gözlerim giderek kapanırken artık sadece sesler vardı. "Adel sakın gitme sakın! Çıkacağız burdan. geldiler!" Barlas'ın söylediği cümleyle geldiklerini anladım. "Yardım edin! Adel vuruldu! Abi!" Bir kaç kişinin hızlanan ayak seslerini duyduğumda Barlas beni kucağına almış ve hızla ayağa kalkmıştı. Bilincim bedenimden ayrılmak üzereyken duyduğum son ses Barlas'ın acı dolu haykırışıydı. "Adel gitme... Adel!" Barlas'ın ağzından: Kucağımda kanlar içinde yatan Adel, korkumu giderek arttırıyordu. "Adel! güzelim aç gözünü hadi." Bir yandan umutla Adel'e sesleniyor bir yandanda deponun kapısında ambulansı bekliyordum. Çağırdıkları ambulans kısa süre içinde geldiğinde, bir hemşire hızla ambulanstan inip bana yaklaştığında Adel'i benden almak istediğini anladım. Bir adım geri gittiğimde hemşirenin soran bakışları beni buldu. "Adel'i vermem... Bende geleceğim!" Duygularım, mantığımın önüne geçerken ne yaptığımın bilincinde bile değildim. Tek istediğim Adel'i yanımdan ayırmamaktı. "Beyefendi! Hasta Kan kaybediyor müdahale etmemize izin verin." "Lütfen almayın onu benden! Adel!" Zar zor Adel'i sedyeye yatırıp ambulansa aldıklarında, elimde Adel'in kanıyla kalakalmıştım. Yolun ortasında dizlerimin üstüne çökmüş giden ambulansa bakıyordum. Dağılmış bir haldeydim. Tek düşündüğüm Adel'di. Ben Adel'e aşıktım. Bunu kabul etmem günler sürerse de evet ben Adel'e aşıktım. Burada kaldığımız süre boyunca tek yaptığım; onun korkmasını, zarar görmesini engellemekti. Ama şimdi aşık olduğum kadını gözlerimin önünde ufak bir dikkatsizliğim yüzünden vurmuşlardı. Adel önüme atladığında ona engel bile olamadan patlamıştı silah. "Adel..." Tek yaptığım ağlayarak adını sayıklamaktı. Yolun ortasında dizlerimin üstüne çökmüş, Adel'in adını sayıklıyordum. Ona gitme dediğimde sebebini sormuştu güvende olman için demiştim. Değildi... o sadece sebeplerden biriydi. Asıl sebep Adel'e aşık olmamdı. Farklı bir cevap beklediği, gözlerinden okunuyordu ama yapamamıştım. Belkide yapsaydım şu an yanımda oluyor olurdu. Her şey benim suçumdu. 'Adel'e bir şey olursa' düşüncesi kalbimi sıkıştırırken omzuma dokunan ellerin sahibine dönememiştim. tek yaptığım giden ambulansın arkasından bakmaktı. Ambulans gözden çoktan kaybolmuştu ama ben arkasından bakmaya devam ediyordum. "Barlas gel abicim. Gidelim kimse yok." Abime cevap vermemiştim abim anlayışla bana destek vererek yerden kaldırmış ve arabasına bindirmişti. "Abi... Adel'e götür beni." Abim başını sallamakla yetinmişti. Şu an gidebileceğim tek yer Adel'in yanıydı. Yol boyunca boş bakışlarımla camdan dışarıya bakmıştım. Düşünüyordum... Adel'i, ona karşı takındığım dengesiz tavrı, onu kendimden, hayatımdan korumaya çalışırken aslında ne kadar yanlış yaptığımı... Adel'e de söylediğim gibi artık Adel'i yanımdan ayıramazdım. İki gün önce onu öptüğümde kalbim, beynim artık aynı konuşmaya başlamıştı. 'Sen Adel'e aşıksın.' 'Adel'i bırakma.' Ve bir çok türlü türlü ses... içimdeki ses haklıydı. Adel'e aşıktım ve onu bırakmayacaktım. Adel kurtulacaktı. Adel'e bunu yapanlara hayatı dar edeceğime söz verdim o an. Sevdiğim kadını bu hale getiren adam bunun hesabını verecekti. Ama önce Adel kurtulacaktı. Daldığım düşüncelerden duran arabayla ayrıldım. Hızla arabadan inip hastaneye koştum ve danışma yazan yere hızla ilerledim. "Adel Nerde?" Soran gözlerle bana baktıklarında abim arkadan gelip sakince Danışmaya doğru konuştu. "Adel Rana Arın. Hangi odada öğrenebilir miyiz. Biraz önce hastanenize getirildi." Kadın bir süre ekrana baktıktan sonra tekrar bize döndü. "Vurulan hastadan bahsediyorsunuz değil mi?" Gözlerimi yavaşça kapatıp başımı salladım. Vurulan hasta... bu kelime acıyan kalbimi biraz daha acıtırken karşımızdaki kadın sesi yeniden kulaklarıma doldu. "Yoğun bakımda 3.kat-" Kadın sözünü bitirmeden koşar adım merdivenleri ikişer ikişer çıkıp üçüncü kattaki yoğun bakıma ulaşmıştım. Çoktan gelmiş olan Güneş ve Batu beni şaşırtsada aldırış etmeden onlara doğru koşar adım ilerledim. Güneş beni gördüğünde kalkıp sinirle göğüsüme vurmaya başladı. Hem ağlıyor, hem bağırıyor, hemde bana vuruyordu. Tepkisizce Yere baktığımda güneş durmuyordu. "Sen! Ne yaptın arkadaşıma! Yetmedi mi! Hani koruyacaktın! Öldür diye mi gönderdim arkadaşımı! Naptın Barlas! Adel'in hayatına girdiğinden beri başı dertten kurtulmuyor! Neden korumadın?! Neden?! " "Güneş! Sakin ol!" Batu Güneş'in kollarını tutup benden uzaklaştırdığında onunda benim gibi dağılmış olduğunu gördüm. Haklıydı... korumak için götürmüştüm onu ve daha beter bir halde getirmiştim. Batu, Güneş'i sakinleştirmeye çalışıyor bir şeyler söylüyordu. Onu duyamıyordum bile. Tek düşündüğüm Adel'di. Benim yüzümden olmuştu her şey. Yoğun bakımın kapısı açıldığında düşüncelerimden sıyrılıp çıkan doktora doğru ilerledim. "Hastanın yakınları siz misiniz?" Güneş herkesten önce lafa atladığında tepkisizce dinledim. "Evet! Ben... Ben kardeşi sayılırım." Doktor başını sallayıp şefkatle güneşe döndü. "Arkadaşının durumu kritik.uyanmasını bekliyoruz. Uyanınca normal odaya alacağız. Sırayla beşer dakika olmak şartıyla arkadaşınızı görebilirsiniz. Geçmiş olsun." Doktor sözünü bitirip giderken Güneş hiç bir şey söylemeden yoğun bakıma girip hemşirelerle konuşmaya başladı. Güneş'e hazırlanması gerektiğini söyledikten sonra yanından ayrılan hemşire çıktığında, ona doğru ilerledim. "B-Bende görebilir miyim?" Hemşire gülümseyerek başını salladı. "Tabii! Arkadaşınız çıksın beş dakika olmak şartıyla görebilirsiniz. Hazırlanmanız için içerideki görevli hemşireler size yardımcı olacaktır." Başımı sallamakla yetindiğimde hemşire bizden uzaklaşıp gözden kaybolmuştu. Batu yanıma geldiğinde bende duvarın dibinde, yerde oturuyordum. "Kardeşim... iyi misin?" Başım duvara hala yaslıyken Batu'ya çevirdiğimde, endişeyle bana baktığını gördüm. "Batu gitmez dimi..." Batu destek vermek ister gibi omzuma vurduğunda. ağzından çıkanların, gözlerinde gördüklerimle aynı olmayacağına emindim. "Gitmez kardeşim." Gitmez dese de gözlerindeki korku kendini belli ediyordu. Çok geçmeden Güneş çıktığında Batu benden önce davranıp Güneş'e yöneldi. "Hadi biraz hava al. Gel bahçeye çıkalım." Güneş başını salladığında Batu'nun bunu neden yaptığını biliyordum. Güneş tepki vermesin, rahatça içeri gireyim diye Güneş'i bahçeye indirmişti. Hızlı adımlarla içer girdiğimde beni bir hemşire karşıladı. Bana bir paket uzattı ve giyinmem gerektiğini söyledi ona başımı sallayıp üzerime verdiği önlüğü giydim, bone ve maskeyi de taktıktan sonra içeri geçtim. Onu gördüm... yüzü bembeyazdı, hareketsizdi yaşadığına dair tek belirti yatağın yanındaki makineden gelen eşsiz kalp atışı sesiydi. Yatağın yanındaki sandalyeye oturduğumda titreyen elimi, Adelin buz gibi olmuş hareketsiz eline uzattım. Elini tuttuğumda gözlerim huzurla kapandı ve gözümden akan bir damla yaş ellerimize düştü. "Adel... gitmezsin dimi?" Ondan cevap bekler gibi sorduğumda hala hareketsiz olması kalbimi acıtıyordu. "Yanındayım. Bırakmayacağım seni. Hisset beni güzelim buradayım. Söz bir daha sana kimse zarar veremeyecek. Lütfen beni bırakma. Seni yeni bulmuşken kaybedemem... Şu an nasıl hissediyorum biliyor musun? Annemin gittiği gündeki gibi... Kalbim acıyor Adel. O kurşun bana gelseydi kalbim bu kadar acır mıydı? Acımazdı Adel..." Ağlamam hızlanırken başımı Adel'in yatakta duran eline yasladım. Çok geçmeden kapı tekrar açıldığında hemşire gelmişti. "Artık çıkın lütfen. Beş dakikadan fazla oldu." Başımı kaldırıp göz yaşları içinde başımı salladığımda Adel'in başına kuş kadar hafif bir öpücük bırakıp ellerimizi zar zor ayırdım ve odadan çıktım. Kendime bir söz vermiştim Bu eli son bırakışımdı bu... Kapıdan çıktığımda Onca boş koltuğun arasında sırtımı duvara yaslayıp yere oturdum, başımı dizlerimin üstüne koyup ağlamaya devam ederken fark ettiğim şey hayatımda hiç bu kadar ağlamadığımdı. En son annem giderken ağlamıştım ve o son ağlayışım olmuştu. Ama şimdi sanki yılların acısını çıkartıyormuş gibi ağlıyordum. Kaç saat öyle ağladım bilmiyordum önümden insanlar geçiyor, konuşuyor, tartışıyor ama kafamı bir kere olsun kaldırmıyordum. Abim, Güneş ve Batu buradaydı sesleri geliyordu Güneş sakinleşmiş olmalıydı. Haklıydı bu kez. Ben Adel'in hayatına girdiğimden beri Başı dertten kurtulmuyordu, ben Adel'e zarardan başka bir şey verememiştim. Adel uyandığında her şey Farklı olacaktı. Artık kimse Adel'in saçının teline zarar veremeyecekti. İzin vermeyecektim... Bu bir son değildi, bir başlangıçtı. BÖLÜM SONU _____________________________ Duyuru; Kitap hakkında konuşacağım, yeni bölümlerden sizleri haberdar edeceğim bir kanal açtım. Kanal whatsApp üzerinden katıldığınızda numaranız ve adınız kanalda gözükmeyecek. Linkini buraya bırakacağım. Hoşça kalın 💙🦋 WhatsApp'ta Yağmur / Petrichor🦋 kanalını takip edin: https://whatsapp.com/channel/0029VaEbQO79cDDVUw06iy0e Eğer bu linkten ulaşamazsanız İnstagram hesabımdaki attığım hikaye de de link var💙 Yeni bölüm sizlerle! umarım seversiniz... yorumlarınızı, eleştirilerinizi, oylarınızı bekliyor olacağım. Umarım keyifle okuyorsunuzdur. Bir dahaki bölüm en kısa zamanda sizlerle olacak. Sizi seviyorum hoşça kalın🧡 TikTok: petrichor0_1 İnstagram: peteichor_0 ✨Arkadaşlar TikTok ve İnstagram hesabımda kitap hakkında videolar paylaşıyorum bilginize ✨ _____________________________ |
0% |