"Hayat fırtınada sığınak bulmak değildir. Yağmurda dans etmeyi öğrenmektir." ~Sherrilyn Kenyon
17. BÖLÜM: GÖKKUŞAĞI
"Adel her yerde seni aradım! Sonunda buradasın!"
Gözlerimi Barlas'ın gözlerinden ayırıp Uraz beye döndüm. Soran bakışlarım Uraz beyin gözlerini bulmuştu. Neden beni aramıştı ki?
"Anlamadım? Neden beni aradınız-"
Barlas'ın sözümü bölmesiyle bakışlarım Barlas'ın soğuk,donuk bakışlarını buldu.
"Sen Adel'i neden arayasın bu bir. İkincisi siz nereden tanışıyorsunuz?"
Anlayışla Barlas'a döndüm. Açıklama yapma zamanım gelmişti.
"Biz... Deniz'le kurtulduğumuz gün bizi Uraz Bey bırakmıştı."
"Bey nereden çıktı Adel. Kızıyorum ama!"
Barlas'ın bakışları giderek sertleştiğinde ne kadar sinirlendiği sıktığı avucundan belli oluyordu. Uraz denen adama cevap vermeden Barlas'ın yanına gidip hafifçe koluna girdim.
"Yakın olmadığım insanlara bey demek tercihim Uraz bey."
Uraz bozularak önüne döndüğünde Barlas'ın elinin gevşediğini hissediyordum.
"Adel işim bitti gidebiliriz."
Kafamı salladığımda burada ne kadar huzursuz olduğunu görebiliyordum. Barlas, Uraz'a bir şey demeden elimden tutup beni kapıya doğru götürmeye başladı.
"Görüşmek üzere Adel!"
Barlas durduğunda, elini daha sıkı tutarak gerginliğini almaya çalıştım. Uraz'la Barlas arasındaki gerginliğe anlam verememiştim ama Barlas'ın bu adamdan hoşlanmadığı belliydi. Doğrusu, bende tavırlarından hiç hoşlanmamıştım. O gün tanıştığım Uraz'ın tavırları hiç böyle değildi. Karşımdaki Uraz başka biriydi... Gözlerinde değişik bi ima vardı sanki, sanki Barlas'ı delirtmek ister gibiydi...
Barlas bir anda elimden kurtularak Uraz'a yumruğunu geçirdiğinde şaşkınlıkla Barlas'ın yanına gittim.
"Barlas! Ne yapıyorsun dur!"
"Adel değil Adel hanım! Anladın mı? Hatta hanımda demeyeceksin! Adel'le konuşma hakkını kim verdi sana!"
Barlas Uraz'ı yere serdiğinde, üstünde durup yakasından tutarak sarsıyordu. Barlas'ın ne kadar çekiştirmeye çalışsam da gücüm yetmiyordu. En sonunda barlas kalkıp elimi tuttuğunda hızla odadan çıktı. Ne olduğunu bile anlamamıştım. Her şey bir anda olmuştu; Barlas'ın elimi bırakması, Uraz'a yumruk atıp onu yere sermesi, yakalarından tutup bağırmaya başlaması... her şey bir anda olmuştu ve ben öylece kalakalmıştım. Şirketten çıktığımızda, Barlas bir iki adımda benden uzaklaşıp, derin derin nefes almaya başladı. Sakinleşmeye çalıştığını anlayabiliyordum. Yavaşça çekingen adımlarla Barlas'ın yanına gidip Uraz'a yumruk attığı elini avucumun içine aldım.
"Acıyor mu?"
Barlas kafasını iki yana sallayıp elini elimden çekti.
"Neden gelmiştin?"
Sorduğu soruyla afallayarak Barlas'ın ateş saçan yeşillerine baktım.
"Ben seni görmek-"
"İşim var demiştim yanlış hatırlamıyorsam."
"Ben-"
"Bir daha olmasın."
Elimdeki makarna poşetini yere bırakırken dolan gözlerimi umursamadan Barlas'dan iki adımda uzaklaştım. Beni gördüğüne sevinmesini beklerken gelmemi istemediğini ima etmişti. Hatta söylemişti. Kırgınlıkla gözlerimi kaçırdım.
"Özür dilerim. Rahatsız ettim, bir daha olmaz."
Arkamı dönüp hızla yürürken peşimden gelen Barlas'ı umursamıyordum. Karşıdan bana doğru gelen taksiyi durdurdum.
"Adel!"
Barlas'ı umursamadan taksiye bindim ve oradan ayrıldım. Beni bu sefer fazlasıyla kırmıştı. Sinirli olabilirdi ama benim yaptığım bir şey yoktu. Başkasına olan sinirini benden çıkartmasına izin veremezdim. Tek amacım onu görmekti aptallık etmiştim. Hiç Gelmemeliydim ve bunu Barlas açıkça dile getirmişti. Gözlerimden akan yaşlara engel olamazken Taksiciye zar zor gitmek istediğim yeri söylemiştim. Tek istediğim eve gidip uyumaktı. Barlas'ın ne sesini duymak ne de yüzünü görmek istiyordum. Canı isteyince beni kırıyordu tek yaptığı dengesizce davranmaktı.
Taksi durduğunda ücreti verip hızla arabadan indim, apartmana girdiğimde, bir yandan ağlıyor bir yandan hızla yukarıya çıkıyordum. Dairemin önüne ulaştığımda hızla kapıyı açıp çantamı yere attım. Odama gittiğimde, kendimi yatağıma bırakıp ağlamaya devam ettim. Belki abartıyorum Belkide fazla duygusaldım ama elimde değildi. Ben sevdiğim insanlara kırılırdım. Bu sözleri Güneş'den duysamda aynı durumda olacaktım biliyordum. Zaten hepimizi en çok sevdiğimiz insanlar kırmaz mıydı? Telefonumun çaldığını fark ettiğimde dönüp telefonuma baktım.
Arayan Barlas'dı. Telefonumu tamamen kapatıp kendimi yatağıma bıraktım. Tek istediğim uyumak ve bugünü unutmaktı. Ağırlaşan göz kapaklarıma eziyet etmeyi bırakıp kendimi huzursuz bir uykunun kollarına bıraktım...
Gözlerimi dışarıdan gelen şimşek sesiyle yorgunca araladığımda; gözüm hala kapalı olan telefonuma kaydı. Henüz sabah olmamıştı ama telefonumu açma gereği hissetmiştim. Telefonumu açtığımda saatin 04.00 olduğunu gördüm. Uykumu fazlasıyla aldığım için yavaşça ağrıyan başımla yataktan doğruldum. Tam banyoya gideceğim sırada, telefonuma gelen bildirim sesiyle bakışlarım telefonumu buldu. Kaşlarım istemsizce çatıldığında gelen bildirime baktım.
"Sizi bekliyorum öğretmen hanım. Yağmurun altında. Yağmurun dinmesini, gökkuşağının çıkmasını bekliyorum."
Gülümsememi bastırmaya çalışarak parmaklarımı klavyede gezdirdim.
"Gökkuşağı çıkmak için yağmurun dinmesini bekliyor. Evine git Barlas."
Çok geçmeden tekrardan bildirim sesi, yağmur sesine karışmıştı.
"Beklerim öyleyse. Gökkuşağı çıkmadıkça gitmeyeceğim Adel."
Yüzümde istemsizce oluşan gülümsemeyle pencerenin önüne gittim. Dışarı baktığımda arabasına yaslanmış sırılsıklam bir Barlas görmeyi beklemiyordum. Yağmur bu kadar çok yağarken arabada olmak yerine yağmurun altında duruyordu. Her şeyden önemlisi gecenin bu saatinde Barlas'ın burada ne işi vardı? Hızla odamdan çıkıp aşağı indim. Daha apartmandan çıkar çıkmaz ıslanmıştım. Yağmur öyle bir yağıyordu ki sanki bu kirli dünyayı temizlemekti amacı. Sanki bugün ağladığım için şimdi oda bana eşlik ediyordu. Düşüncelerimden sıyrılıp Barlas'ın yanına ulaştım.
"Ne işin var burada?"
Yağmur o kadar fazlaydı ki Barlas'ın beni gördüğünden ve duyduğundan şüpheliydim. Barlas beni fark ettiğinde, yanıma gelip hızla ellerini belime doladı. Benimde ellerim yavaşça Barlas'ın boynuna çıktığında sanki tüm kırgınlıklarımı unutturmuştu bu sarılışı. Benden ayrıldığında endişeyle yüzüne baktım.
"İyi görünmüyorsun! Çok ıslanmışsın! Neden buradasın?"
"Özür dilerim Sirius... Aptalım ben! Koca bir aptal!"
"Aptalsın sen Barlas Korhan! Koca bir aptal!"
Barlas gülümseyerek beni belimden çektiğinde hızla dudaklarını dudaklarıma bastırmıştı. Benimde ellerim onun boynuna giderken öpüşüne karşılık vermeye başladım. Barlas'ın soğuk ve ıslak dudakları giderek hızlanırken, yağmurda aynı orada hızlanıyordu. Barlas'ın dudakları dudaklarımdan ayrılırken alınlarımızı yasladı.
"Seni seviyorum Adel."
Cevap vermek yerine gülümsemiştim. Kızgınlığım geçsede kırgınlığım geçmemişti henüz. Alınlarımızı ayırıp Barlas'ın ıslak alnına yapışmış saçlarına götürdüm titreyen elimi.
"Neden arabada oturmak yerine dışarıda bekledin! Çok ıslanmışsın."
"Hayat fırtınada sığınak bulmak değildir. Yağmurda dans etmeyi öğrenmektir Adel. Ve bugün seninle sığınak aramak yerine dans edeceğiz."
Barlas bir anda arabaya yönelip bir şeylerle uğraştıktan sonra yanıma geldi ve bir elini arkasına alıp bir elini bana uzattı. Titreyen elimi eline bıraktığımda dans etmeye başlamıştık. Şarkı zar zor kulaklarıma dolarken Barlas'ın kollarında, sırılsıklam bedenlerimizle dans ediyorduk.
"Sen yağmuru çok seven küçücük şey
Ben kendine geç kalan bir adam
Beni sevmesen de görmesen de hayat sürerdi yine
Ama kendimi sevmezdim şimdiki kadar
Beni seçmesen de "Yok" desen de güneş doğardı yine
Ama gülmeyi bilmezdim şimdiki kadar
Birden geldin aklıma, yakıverdin ışıkları
Hayret ettim kalbime bazen mutluluktan
Birden geldin aklıma, yakıverdin ışıkları
Hayret ettim kalbime bazen mutluluktan..."
Şarkı kulaklarıma dolarken huzurla kendimi Barlas'ın kollarına bıraktım. Barlas, beni döndürdüp tekrar kendine çektiğinde Barlas'ın kulağına fısıldadım.
"Bu seninle kaçıncı dansımız."
"Kaçıncı olduğunu bilmiyorum ama sonuncu olmadığını biliyorum Sirius. Biz daha seninle çok dans edeceğiz..."
Gülümseyerek dans etmeye devam ettiğimizde çok geçmeden şarkı son bulmuştu. Yavaşça durduğumuzda Barlas alnımdan öptü ve yanımdan ayrılıp arabaya ilerledi. Yanıma döndüğünde elinde bir zarf vardı. Zarfı ceketine saklayarak bana getirdiğinde, ıslanmasından korkarak bana uzattı.
"Evde açarsın!"
Kafa salladığımda artık gitmem gerektiğini anladım. Yağmur hızlandıkça seslerimiz birbirimize zor ulaşıyordu. Barlas'ın yanağından öpüp koşarak binaya ilerledim. İçeri girdiğimde hızla yukarı çıkıp içeri girdim.
Güneş'in odasından geçerken içeri baktığımda Güneş'in uyuduğunu fark ettim. Rahatsız etmeden yavaşça banyoya doğru ilerledim. Elimdeki zarfı, banyonun yanındaki dolabın üstüne bıraktıktan sonra ılık bir duş aldım.
Kısa bir duşun ardından üzerime eşofman ve tişört giyip odama geçmiştim. Saat 06.00 ya gelirken aklıma Barlas'ın bana verdiği zarf gelmişti. Gülümseyerek banyoya gittim ve dolabın üstündeki zarfı alıp odama döndüm.
Zarfı açtığımda, içinde iki tane bilet ve bir not buldum. Bilete dikkatli baktığımda bu biletlerin konser bileti olduğunu anlamam çok uzun sürmedi. Biletlere dikkatle baktığımda, yüzümdeki gülümseme büyümüştü. Çağan Şengül Konser bileti... mutlulukla yataktan fırladığımda hala inanamıyorum. İki gün sonra çağan Şengül konserine gidecektim. Hemde sevdiğim adamla... hayalini kurduğum konsere sevdiğim adamla gidecektim. Gülümseyerek zarfın içindeki nota baktım.
"Güzel Sirius'um seni kırdığım için özür dilerim. Sen gel... Hep gel hatta hiç gitme... aptalım ben Sevgilim koca bir aptal...Beni affedebilecek misin?"
Notu okurken Barlas'ı çoktan affettiğini fark etmiştim. Gülümseyerek telefonumu aldım. Uyuduğunu düşünerek mesaj atmaya karar verdim.
"Affettim. Bir daha olmasın..."
Mesaj attıktan sonra heyecanla tekrar biletleri elime aldım ve parmaklarımı üzerlerinde gezdirmeye başkadım. Çağan Şengül yazıyordu. 12 Eylül... Mutlulukla biletleri kitaplığımdan bir kitabımın içine koyarak hızla hazırlanmaya başladım. Üzerime mavi bir tişört altıma da tayt giydikten sonra hazırdım. Mutfağa ilerletip kahvaltı hazırlamaya başladım. Erken kalkmamı Güneş'e kahvaltı hazırlayarak değerlendirecektim.
Çok geçmeden kahvaltı hazır olduğunda, saatin 07.00 olduğunu fark ederek Güneş'in odasına gittim. İçeri girdiğimde, Güneş'in yatağına yaklaşarak yanağından kocaman öptüm.
"Uyan bakalım. Saat 7 oldu ama Güneş doğmadı bi türlü!"
Güneş gülümseyerek gözlerini açtığında şaşkınlıkla bana baktı.
"Saat 7 ve sen hazırsın öyle mi? Hayırdır inşallah? Biri mi öldü yoksa? Yoksa ben mi öleceğim? Ne oldu Adel söylesene!"
Panikle konuşan Güneş'e göz devirip yanından kalktım.
"Kalk hadi kahvaltı edeceğiz."
"Yok artık! Kahvaltı da mı hazırladın? Ay yoksa sen mi öleceksin? Adel-"
Elimi güneşin ağzına bastırdım. Başka türlü susmayacağı kesindi.
"Kimsenin öldüğü yok. Kimse ölmeyecek. Erken uyuduğum için erken uyandım hepsi bu. Şimdi kalk yüzünü yıka ve mutfağa gel!"
Güneş hala elim onun ağzındayken kafa salladığında elimi güneşin ağzından çektim ve doğruldum.
"Aferin! Bekliyorum hadi."
Odadan çıkıp mutfağa ilerlediğimde telefonumu kontrol etmek aklıma geldi. Hiç bir mesaj göremeyince Barlas'ın uyuduğuna emin olup Güneş'e ve kendime birer tane yeşil çay yaptım. Güneş geldiğinde masaya oturup ayılmaya çalıştı.
"Ellerine sağlık Adel'im"
"Afiyet olsun kuşum!"
Güneşle Kahvaltı etmeye başladığımızda güneş heyecanla bana döndü.
"Uzun zamandır birlikte bir şeyler yapmıyoruz. Haftaya Pazar günü hazır ol! Kampa gideceğiz!"
Soran gözlerle Güneşe baktım.
"Ne kampı?"
"Batuş'la plan yaptık! Dörtlü kampa gideceğiz. Kış gelmek üzere kızım. Sezonu kapatmamız lazım!"
Kafamı sallayıp çayımdan bir yudum aldım.
"Barlas'ın haberi var mı bu harika plandan?"
Güneş koluma destek vermek istercesine vurup, kendinden emin bakışlarıyla bana döndü.
"Onu da sen halledersin artık! Haftaya pazar gideceğiz 18 Eylül'de bir hafta var yani! Halledersin sen!"
Kafamı iki yana sallayıp sen iflah olmazsın bakışları atarken yerimden kalkıp bitirdiğimiz tabakları lavabonun içine bıraktım.
"Ben çıkıyorum kuşum görüşürüz."
"Görüşürüz!"
Güneşin yanağından öptükten sonra mutfaktan çıktım. Çantamı da aldıktan sonra kendime çekidüzen verip evden ayrıldım. Her zaman olduğu gibi durağa doğru ilerlemeye başladım. Durağa ulaştığımda otobüsün gelmesine daha on dakika olduğunu fark ederek duraktaki oturma yerlerinden birine oturdum. Telefonumu aldığımda gözüm yine Barlas'ın mesajlarına takılmıştı. Tekrar tekrar mesajları okumaya devam ederken siyah arabanın içinde bana rahatsız edici gülümsemesiyle bakıp seslenen Uraz'la gözlerimi telefonumdan ayırmak zorunda kaldım.
"İstersen bırakabilirim seni gideceğin yere."
Yüzümdeki zoraki gülümsemeyle Kafamı İki yana salladım.
"Gerek yok Uraz Bey teşekkür ederim."
"Uraz de bana Adel. Beyden rahatsız oluyorum."
Ciddiyetle ayağa kalkıp Uraz denen adama yaklaştım. Arabanın Aralık camından Uraz'a doğru kararlı olduğunu düşündüğüm ses tonumla konuşmaya başladım.
"Bakın Uraz bey Barlas'la ne alıp veremediğiniz var bilmiyorum. Ama beni karıştırmayın lütfen. Sizin için pek iyi olmaz. Şimdi otobüsüm geldi hoşça kalın."
Uraz ağzında bir şeyler gevelediğinde umursamadan gelen otobüse binip oradan ayrıldım. Bu adamın derdi neydi bilmiyordum ama iyi niyetli olmadığı kesindi. Bu adamdan uzak durmayı kafama koymuştum. Kulaklığımı her zaman olduğu gibi kulaklarıma takıp akıp giden yolu izlemeye başladım. Her şey yolunda giderken kimsenin bozmasına izin vermek istemiyordum ve vermeyecektim. Barlas ve ben mutlu olacaktık. Biz bunu hak etmiştik en çok biz hak etmiştik...
_____________________________
Yeni bölüm geldii umarım seversiniz...yorumlarınızı, eleştirilerinizi, oylarınızı bekliyor olacağım. Umarım keyifle okuyorsunuzdur. Bir dahaki bölüm 1K olduğunda sizlerle olacak. Sizi seviyorum hoşça kalın🧡
TikTok: petrichor0_1
✨Arkadaşlar TikTok hesabımda kitap hakkında videolar paylaşıyorum bilginize ✨
_____________________________
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
5.9k Okunma |
454 Oy |
0 Takip |
80 Bölümlü Kitap |